KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxb

By Vapsole

67.9K 5.5K 3.3K

Varlıklı ve köklü bir ailede doğan Nedim Akbulut her şeye rağmen onların istedikleri gibi biri olmamıştı. Ail... More

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ
1. AKBULUT
2. SOHBET
3. ZORLANILAN VEDALAR
4. KORUCU
5. KARAUL
6. SOHBETİMSİ KONUŞMALAR
7. YENİ EV
8. GÜNAYDIN
10. DUŞ
11. OTUZ SANİYE
12. BOMBA
13. KÜPELİ HOCA
14. BİNGÖL OLAYLARI
15. ENDİŞELENEN BİRİ İÇİN
16. YEMEK
17. YILDIZ
18. DOYUMSUZ
19. TOY
20. TATLI SEVDASI
21. KONAK
22. KABUSLARIMDAKİ KİŞİ
23. KAPUT
24. BOZULAN AĞ
25. DÖNÜM NOKTASI
26. BİRBİRİNE KARIŞAN İKİ İNSAN
27. BAKIŞLAR
28. DEDİKODU
29. MAHMUT AĞA
30. MİNNET
31. SOYAD
32. ERKAN

9. AKŞAM YEMEĞİ

1.6K 148 92
By Vapsole

Minibüs beklediğimden geç gelmişti.

İhsan'la yaptığım konuşmadan sonra hemen kendime gelememiştim. Acaba bina halkı konuşmamız duydu mu duymadı mı endişelerimin arasında koştur koştur durağa gidince bir dakika arayla minibüsü kaçırdığımı görmüştüm. On dakikada bir kalkan minibüsü beklemekle beklememek arasında kalsam da yürümek daha uzun süreceği için stresle beklemiştim.

Oysa ders vereceğim bir öğrenci bile yoktu. Sadece iş arkadaşlarımla tam olarak tanışacağım gündü bugün.

Cebimdeki telefon titreşti.

Kader: Nerde kaldın?

Telefonumdaki mesajı okurken yeni gelen minibüste paramı verip arkaya oturmuştum. Terlediğimi hissediyordum. Bir elim stresle küpeme gidip oynarken cevapladım.

Nedim: Minibüsü kaçırdım hemen geliyorum...

Kader: Sen zaten erken olana biniyordun, ikincisini de mi kaçırdın? Geç çıktın evden galiba. Müdür seni bekliyor. Bir işi sen yapmışsın galiba ama ulaşamıyormuş gergin domuz.

Gergin domuz lafına gülemedim bile. Dudaklarımı stresle ısırırken kulağımı rahat bıraktım. Geç çıkmamıştım da konuşmaya dalmıştım.

Nedim: İhsan bey benimle aynı binada kalıyormuş. Onunla rastlaştım.

Kader'in yazıyor... kısmına bakarken gömleğimin bir düğmesini açtım. Gözlerimi dışarıdan ayırmamaya çalışıyordum. İneceğim yeri de kaçırırsam iyi olmayacaktı.

Kader: Bizim İhsan mı?

Nedim: Evet o.

Kader: Bana o apartmandan kiralayacağını söyleseydin sana onun da orda kaldığını söylerdim. Laf falan atmadı değil mi?

Laf atmadı mı... Alttan alta laf dokunduran, ağzı iyi çalışan biri olduğunu çok iyi göstermişti. Bunu Kader'e söylersem şikayet etmiş gibi olacaktım o yüzden belirtmemeye karar verdim.

Nedim: Sadece hal hatır sorduk. İşleri yoğun galiba. Sabah yeni geliyordu eve.

Kader: Evet yoğunlar. O yorgun olunca biraz gergin olur. Kötü laf ettiyse alınma. Hep öyle bu adam.

Kaşlarım çatılırken bir an İhsanla olan konuşmamızı sorguladım. Kalp kıracak bir şey dememişti. Aksine güzel laflar da etmişti... gerçi ben kinaye yaptığını düşünmüyor değildim ama neyse...

Tam cevap yazacaktım ki inmem gereken yere yaklaştığımı fark ettim. İnmek için müsaade isterken kalabalık araçtan kendimi dışarı zor attım. Aynı anda Kader'e ses kaydı atmıştım gelmek üzere olduğumla ilgili. Gerekirse okulda konuşurduk bunları.

Hızlı adımlarla okul kapısına gelirken güvenlikçi Sabri'ye selam vererek, "Çok yoğun mu bugün?" diye sordum. Sabri şapkasını düzeltirken başıyla beni onayladı. Şimdiden yorulmuş gibi duruyordu. "Çoğu hoca geliyor bugün. Vallahi geçen haftanın tenhalığından eser kalmadı. Senin çok görüşeceğin diğer edebiyat hocası da geldi bu arada. Kolay gelsin şimdiden." 

Onun dediklerini stresle dinlerken kartımı cebime attım. "Anladım. Kolay gelsin." diye ağzımın içinde mırıldanıp koşarcasına ana kapıya gittim. Harika, en çok takılacağım hocayla geç tanışacaktım. Tatlı biri olmasını umut etmekten başka çarem  yoktu.

İçeri girince tanımadığım yüzler anında gözüme çarptı. Takım elbiseli, zayıf, kırklarında duran bir adam gözlüğünü düzeltirken, "Sınıfları ayarlama işini sona bırakmayın demiştim." diye homurdanıyordu. Karşısındaki elindeki dosyaları tutarak ona alttan baktı. Kısa boylu, şişman, kısa sarı saçlı, göz altı torbalarına bakacak olursak kırklarında bir kadındı. Adama memnuniyetsizce bakarken, "Çok konuşma Sedat." demişti. "Bizim işimiz öncelikle bu artık. Hadi. Düzgün dağıtmamız lazım sayısalları." diyerek adamı arkasında bırakmış ve öğretmenler odasının olduğu tarafa yürümeye başlamıştı.

Gerçek mesleğime ilk adımımı atmış gibi hissediyordum.

Koridora tamamen çıkarken ilk hedefim öğretmenler odasıydı. Çantamı ve ceketimi bırakmalı, iki sohbet muhabbet etmeli ve işlerime geri dönmeliydim. Ayrıca edebiyat hocasıyla bir konuşma yapmam lazımdı. Çocukların geçen seneden kalma eksiklerini de tamamlamalıydık.

Tabii bu sadece istekle kaldı. Kader'in domuz diye bahsettiği müdür bey bana seslendi metrelerce öteden. "Nedim bey!"

Kapalı alanda birine bağırarak seslenmenin kaba olduğunu düşünüyordum. Bu hareket beni biraz sinirlendiği için gerildim fakat belli etmemeliydim. Müdürün bana bağırışıyla birçok bakış bana dönerken ilgili ve şaşkın bakışlar altında müdüre doğru yürüdüm. Kısa adam bana yaklaşarak, "Siz mebe göndereceğimiz ihtiyaç listesini hazırlamadınız mı geçen cuma? Fakat şifrelenmiş görünüyor ve o yüzden açamıyorum. Meb'e göndermemiz gerek bir saat içinde. Ne diye şifrelediniz ki?"

Kaşlarım suçlamasına karşı çatılırken kötü laf etmemek için kendimi sıktım. Aptal herif kendi bilgisayar şifresiyle kapatmamı söylemişti ve ben dediğini yapmıştım. Balık hafızalı falan mıydı?

Arkadan müdür yardımcısı Koray endişeyle gelirken, "Saim bey..." demişti ki ben araya girip kendimi açıkladım hemen.

"Saim bey siz dediniz ya bana kendi bilgisayar şifremle şifrele kimse görmesin diye? Ne çabuk unuttunuz? Not kağıdına bile yazmıştım. Pembe yapışkan kağıdın üstünde yazıyor her şey. Okumadınız mı?"

Saim şaşkınca bana baktı. Yüzü hafif kızarmaya başlayınca anladım ki asla bakmamıştı etrafına. Şifre bile denediğinden şüpheliydim. Şifreli yeri gördüğü an 'ah bittik biz' tribine girmiş gibi duruyordu. Ayrıca mesaj atsalar söylerdim zaten. Teknoloji boşuna mı gelişmişti?

"Kağıdı nereye koyduysanız görememişim..." diye ağzının içinde mırıldanan adama üstten bakarken kibarca mırıldandım. "Bilgisayarın sağ üst köşesinde ya efendim. Söktünüz mü?"

Adam kağıdı hatırlıyor olsa gerek cevap veremedi. Koray onun bu halini görünce anında araya girerken, "İyi bari. Müdür bey bir dahaki sefere etrafınıza daha iyi bakarsınız olur biter." derken gülümsemişti. İkiliyi soğuk gözlerle izlerken meb'i sorguladım. Müdür seçilirken ne tür kriterlere bakıyorlardı? Salaklık derecesine mi?

"İyi tabii." dedi müdür renkli bezle alnını silerken. "Neyse Nedim bey. Sizden bir şey daha istemem gerekiyor. Meb'in sabah gönderdiği bir yazıyla ilgili..." diye söze girince yine iş kitleyeceğini anında anladım. İçimde panik büyürken şimdi araya girmezsem işten kaçamayacağımı fark ettim. "Artık o işleri siz yapsanız iyi olur. Zaten sizin işiniz. Gördüğünüz gibi çoğu hoca okulda artık. Kendi işime dönmem gerek..." Hızlı hızlı konuşmama şokla bakarken ilk ona sonra Koray'a baş selamı verip, "İyi çalışmalar." demiştim.

Arkamı dönerken onları beklememiştim. Umurumda değildi şu işler artık. Normalde müdür hariç kimse görmemeliydi o yazıları. Ne demek hocaya göstermek, hatta ona yaptırmak ya?

Sanki sirkmiş gibi bizi izleyen bazı insanlar ben arkamı dönmemle işlerine döndü. Eğlenceli falan mı gelmişti acaba? Uzaktan kısaca yüz ifadelerini izledim. Daha çok gerilmiş gibi duruyorlardı. Bir kadın karşısındaki adama gülerek bir şeyler dedi. Onları görmezden gelerek öğretmenler odasına girdim.

Asıl kalabalık buradaydı.

Benim içeri girmemler birçok bakış bana dönerken askılıklara doğru ilerleyip ceketimi asıyordum aynı zamanda, "Günaydın arkadaşlar." demiştim. Kimse demiyorsa ben derdim.

Anında cevapları alırken merakla bana bakan iki kadın dibimde bitti.

"Merhabalar! Siz Kader'in bahsettiği yeni edebiyat hocası mısınız?" Mavi gözleri boyalı sarı saçları olan kadın anında beni sorgularken omzumdan çantamı çıkarıyordum. Başımla onu onaylarken, "Evet, Nedim ben." diyerek elimi uzatmıştım. Kocaman gülümseyerek sıkarken yanındaki ondan uzun boylu, açık kahverengi saçlı ve koyu kahve gözlü kadın da bana bakarak gülümsedi. Sarışın,  "Oylum ben." derken birkaç kelime ile ona memnun olduğumu belirttim. Tatlı birine benziyordu. Diğer kadınla da tokalaşırken, "Ben de Selin." demişti. "İkimiz de ingilizce öğretmeniyiz." Buna şaşırmamıştım. Tam ingilizce hocası tipleri vardı.

Ayak üstü onlarla konuşurken modumun yükseldiğini hissettim. Aşırı enerjik ikiliydi bunlar. Zaten yakın arkadaş olduklarını anında fark etmiştim. Bazen aynı anda aynı şeyi bile söylüyorlardı. Bu bana komik geldiği için güldüm. O ara benden beş altı yaş kadar büyük olduğunu düşündüğüm eşofmanlı adam ikilinin omzuna kollarını koyarken, "Vay... siz yeni edebiyatçı olmalısınız! Hoşgeldiniz!" demişti. Enerjisini içimde hissederken gür sesine şaşkınlıkla bakarak, "Evet, Nedim ben." demiştim. Adam Oylum'un omzundan kolunu alıp elimi sıkarken kızın homurdanmalarına kulak kabartmadan, "Ahmet ben de. Beden hocasıyım." demişti. Eşofmandan anladığım için şaşırmadım. İyi birine benziyordu. Onunla ayak üstü tokalaşırken başka bir adam daha geldi. Otuzlarında duran hafif kel adam benimle tanıştı ve üçüncü ingilizce öğretmeni olduğunu söyledi. "Arın ben de. Şu kızlarla birlikte üç ingilizce hocasından biriyim." Sesinde hafif bir aksan vardı. Türk olmama ihtimali aklıma kazındı. Zaten tipi hafif slavlara benziyordu. Kelliği bile. Kel de değildi aslında... sadece seyrekleşmişti.

Ben yerime yerleşmeye çalışırken aynı anda iki üç insanla konuşmaya çalışıyordum. Şimdiye kadar kötü biri diyebileceğim biriyle tanışmamıştım. Bu beni mutlu etti. Kader'i aradı bir ara gözlerim ancak bulamadım. Oylum'a sorunca bilmediğini söyledi. Sabah gelmiş de bir ara ortadan kaybolmuş. Bilgisayarımı açarken bu sefer diğer edebiyat hocasını bulmaya çalıştım.

"Edebiyat hocası kim acaba?" diye kızlara doğru kısık sesle sorarken Selin kenardaki adamı gösterdi. Gözlerim anında ona odaklandı. Ellilerinde duran adam temiz bir takım elbise çekmişti üstüne. Gözlüğü burnuna kadar düşmüşken kağıtlarla bir şeyler yapıyordu. Etrafından soyutlanmış gibi duruyordu. Yerimden kalkarken Selin'e teşekkür ettim.

Yanında pek insan olmadığı için birkaç adım uzağında durarak boğazımı temizledim. Bu adamla çok fazla görüşecektik. İyi anlaşmak istiyordum.

İlk önce beni duymadı. Yaşı var gibi durduğu için duymadığını var saydım yani... ortaokulumda emekli olmak isteyen ama para için çalışmaya devam eden elli beş yaşındaki fen hocamı hatırladım. Cidden zordu...

"Merhabalar efendim." dediğim anda kafasını kağıttan kaldırarak bana baktı. Gözlüğünün üstünden koyu kahvelerini bana dikerken ona gülümsedim ve, "Ben Nedim Akbulut. Yeni edebiyat hocasıyım sizin gibi." demiştim. Adam ilk önce duraksadı. Ne hocası olduğumu duyunca yüzü aydınlandı bir anda. "Vay vay... meb sonunda bu okulu hatırlamış ha! Çok genç duruyorsun Nedim hoca... gel otur da bir konuşalım seninle."

Beni iyi karşıladı gibi duruyordu o yüzden rahatlayarak yanına oturdum. Gözlüğünü çıkarıp kağıtların üstüne bırakırken sandalyesini bana çevirerek bana baktı. "Son bir yılda nasıl çileler çektiğimi bir ben bir de allah bilir... Şu koca okulda tek edebiyatçı bendim. Kurtarıcı gibi geldin valla." Dediklerini gülümserken aynı anda üzüldüm. Bu yaşında nelerle uğraşmıştı kim bilir...

"Efendim, adınız nedir?" diye sordum önce. İsmini bilsem daha iyi hitap edebilirdim. "Cemal Kavaklı ben." dedi dikkatli gözlerle bana bakarken. "Otuz üç yıldır bu işin içindeyim. Ne kadar yenisin bilmiyorum ama belki konuşmalarda görmüşsünüzdür." Dikkatli gözlerle baksam da bilemedim. Öğretmenlere özel bir şeydi büyük ihtimalle. Tanımadığımı fark edince güldü. "Hocalar her yaz kendi branşları arasında toplanıp bütün yıl ne yaptık ne ettik tartışırlar. Ankara'da olur bu. Ben de genelde konuşmayı yapanlardan biriyim. Sen yeniysen hiç katılmamışsındır zaten panikleme." Yalan yok bilmediğim bir şey olduğu için paniklemiştim ancak son cümlesi rahatlattı beni.

"Tanıştığıma memnun oldum Cemal Hoca." derken kocaman gülümsemiştim. "Bu yıl ilk senem. Umarım birlikte harika işler başarırız." Cemal hoca da bana gülümserken, "Başarmak zorundayız evlat. Beş yüzden öğrenci ikimize bakıyor sonuçta." demişti.

Sonra başladık konuşmaya. Normalde bir plan çerçevesinde ilerleyip onunla konuşmak istemiştim ama sohbetimiz bir şekilde işlere de kaymıştı. Arada anılarından bahseden adamı dinlerken zümre toplantısından falan bahsetmişti. Sayısal dahil her öğrenci edebiyat aldığı için dağılımları kendi aramızda belirleyip müdüre sunacaktık. Çok işimiz vardı ama Cemal hoca öyle güven verdi ki bana anında halledebileceğimize emin oldum.

O gün akşama kadar ha onunla, ha başka hocalarla kah kendi başıma çalıştım. Bu sefer daha verimli olduğumu fark ettim çünkü kendi işimi yapıyordum. Bir ara Kader geldi. Bir yakını aradığı için gitmek durumunda kalmış. Ona sorun olmadığını falan anlattım. Öğle yemeği okula gelince kenarda onunla en az yirmi dakika sabahki olayı konuştum. Kısaca dedikodu yaptık. Oylum ve Selin de gelince konu başka yere gitti tabii. Biz dörtlü konuşunca benimle tanışmayan biyoloji hocasının kötü kötü bana baktığını fark ettim. Galiba önümdeki kızlardan birinden hoşlanıyordu. O kötü bakışlar beni rahatsız etmişti. Cidden... Adı da ne demişti Oylum? Rıfattı galiba.

Neyse, öğle yemeğinden sonra da baya çalıştık. Çıkışa iki saat kala bir hoca daha geldi. "Bittikten sonra gelseydin." diye ağzının içinde homurdanan Oylum'a bakamazken kızıl saçlı kadından gözlerimi ayırmadım. Acaba ne hocasıydı? Tahmin oyunu oynuyordum kendi kendime.

Saçları kızıldı ama boya olduğu belliydi. Tipine bakarsak yirmilerinin sonundaydı. Şişman değildi ancak zayıf da değildi. Boyu bir yetmiş ya vardı ya yoktu. Ayağında topuklular vardı ve mini bir etek giyinmişti. Dudaklarında ruj yüzünde ise hafif bir makyaj vardı. Bilmesem ingilizce hocası derdim.

"Almanca hocası." dedi ben kadına bakarken. Gözlerim anında ona döndü. Sarışın kadın kısık gözlerle kızıl saçlı hocayı izlerken devam etti. "Adı Eylem. Dikkat et kendine." derken burnunu kıvırmıştı. Son cümlesini anlamadığım için sorarcasına diğer kızlara baktım. Kader de Selin de omuz silkti. Oylum'a yeniden dönmek zorunda kaldım. Bana sırıtarak baktı. "Yakışıklı erkeklere zaafı var. Flört ederse şaşırma. Beş yıldır bu okulda. Ya askerlere ya da genç hocalara kur yapıyor." Dediğini sıkıntıyla dinlerken beş yılda birini nasıl bulamadığını sorguladım. Yani askeriye bekar erkek kaynıyordu. "Pek beğenemiyor hanımefendi. Kaç tane eskisi var sayamadım. Şansını sende denerse karşılık verme. Üzülürsün."

Zaten vermezdim de... uyarmasına bir şey demedim. Gözlerim kızlara dönerken Kader kısık sesle bir şeyler mırıldandı. "Bu aralar yavşamaz o birine. Başkasına takık." derken alttan alta Eylem'e bakmıştı. Sorgular gözlerle baksam da cevap vermedi. Gözlerim yine kızıl kadına kaydı. İki saat iş yapıp çıkacağı için mutlu olsa gerek ışık saçıyordu. Sabahtan beri çalışan bedenim sızladı. Keşke ben de böyle yapabilseydim.

Kızıl kadın şen şakrak erkek hocanın biriyle konuşurken gözü bana kaydı. Zaten ona baktığım için far görmüş tavşan gibi kalakaldım. Gözleri kısılırken yanındaki adam bir şeyler mırıldandı ona. Ne dediyse kesinlikle benimle ilgiliydi çünkü yüzü aydınlandı ve bana doğru gelmeye başladı.

Kırmızı rujlu dudakları yukarı kıvrılırken, "Merhabalar, siz galiba yeni edebiyat hocasısınız. Ben almanca hocası Eylem." demiş  ve bakımlı elini bana uzatmıştı. Ayağa kalkıp onu selamlarken olabildiğince kibar bir ifade takındım. "Evet. Nedim ben. Tanıştığıma memnun oldum Eylem." derken yavaşça elini sıkmış ve kısa sürede bırakmıştım. Kadın memnun bir ifadeyle beni süzdü. Yakışıklılığımı takdir ediyor olabilirdi.

"Sizi çok bekledi Cemal bey. Nasıl biri olduğunuzu bilseydim ben de gözlermişim ahahahha..." derken kendini tutamamış kahkaha atmıştı. Nedense komik geldi bana da o yüzden gülmemek için kendimi sıktım. Cesur olduğu için yüzüme bunu diyebilmişti en azından.

"İyi anlaştık. Artık rahatlar." diyebildim. Bana birkaç saat önce de tip tip bakan adam yine öyle bakıyordu. Çatmıştık adama ya...

Eylem bana kısaca bir şeyler diyip diğer hocaların yanına yürüdü. Bu sürede diğer kızlar gıkını çıkarmamıştı. Yerime otururken, "Kötü biri gibi durmuyor." dedim. Kader histerikçe güldü. Ona kaşımı kaldırıp baksam da dudağına fermuar çeker gibi yaparak, "Görürsün." dedi.

Görelim bakalım.

İş bitimine yakın Oylum öğretmenler odasının ortasına gelip akşam yemeğini dışarıda yemeyi teklif etti. Yaşlı olan hocalar anında reddederken benim grup ve birkaç kişi onayladı. Odanın içinde dosyaları zımbalayan Koray da onaylarken onu sabahtan beri görmediğimi fark ettim. Beni görünce gülümsedi. Ona başımla selam vermek dışında bir şey yapmadım.

Herkes eşyalarını toplarken Kader biriyle mesajlaşıyordu. Bilgisayarımı zar zor çantama atarken,  "Apple mı o?" diye mırıldandı Selin iri gözlerle laptopuma bakarken. Sırıtırken, "Üç senelik bu yani aldığımda pahalı değildi." diye mırıldandım. Şimdi 6000 olmuştu galiba.

"Yine de harika." derken kendi bilgisayarına bakarak dudak bükmüştü. Haklıydı o da. Diğer laptoplar 4 senede külüstür olurken bu bilgisayarlar 7 seneye kadar dayanıyordu. İyi maldı yani.

Akşam yemeğine sekiz kişi gidecektik. Ben, Kader, Oylum ve Selin ortaya fikri atan tayfaydık zaten. Ahmet de hemen evet demişti. Bu üçlü dışarıda pek ayrı takılmıyor gibiydi zaten. İngilizce konuşuyorlardı arada. Eylem zaten bu işleri seviyor gibi duruyordu. Koray da evet demişti. Bir de arada bana kötü kötü bakan Rıfat da geliyordu. Harika bir ekipti.

Kader çok seveceğimi düşündüğü bir restorana götürdü bizi. İki araçla gitmiştik. Ben Kader'in sürdüğü araçtaydım. Yolları izlerken trafiğin az olması içimi açtı nedense. Bu şehirde yetişir miyim yetişmez miyim stresini bir tek arabasız olanlar çekerdi ancak yine de beni mutlu etti. Ben ne yapar eder geç kalmayı beceririm gibi duruyordum. Bu sabahki gibi...

Neyse, çeşit çeşit yemeğin yapıldığı ormana bakan bir restorana geldik. Arabayı otoparka park ederken neredeyse boş yer olmaması şaşırttı. Şehrin en popüler yeri olabilir miydi?

"Midas'ın yeri." dedi tabelaya bakmadan Oylum. "İsmi bile batıcıl. En güzel yemekler burada." Dediğinde haklıydı. Bingölde olduğu söylenmese çanakkalede falan olduğunu düşünürdüm.

Sekiz kişi içeri girerken Eylem, "Sonunda favori mekanıma gelebildik. Siz pahalı diye gelmemek için kırk takla atıp duruyordunuz." diye mırıldanıp gülmüştü. Kader göz devirirken, "Fiyatlarını bilmiyor gibi konuşuyor." diyerek beni ileri sürüklemişti. Kaşlarım çatıldı. Ne kadardı ki?

"Çok pahalıysa gelmeseydik keşke." desem de beni duymazdan geldi ve üst kata çıkmaya başladı hızla. Kalabalık bizi takip etmeye devam etti.

Dışarı yola bakan tarafa yürürken, "Buradan her yer görülüyor." demişti. Tek boş masaya otururken Koray, "Şu iki masayı birleştireceğiz." demişti garsona doğru. Garsonlar hızla masaları birleştirirken Kader sayesinde cam kenarına oturabilmiştim. Yanıma Eylem oturdu. Bu beni şaşırtsa da laf etmedim. Telefonu çıkarmış bir şeyler yapıyordu. Karşımda Kader vardı ve o da telefonuyla biriyle mesajlaşıyordu. Eylem'in yanına Koray otururken Kader'in yanında sırasıyla Oylum, Selin ve Rıfat vardı. Ahmet Koray'ın yanına oturmayı tercih etmişti.

Neyse ki hemen menüler geldi. O kadar kalındı ki şaşırdım kaldım. Her şey vardı mekanda. Her şey...

"Kumpir mi yesem..." diye mırıldanan Eylem her sayfaya dik dik bakıp diğerine geçiyordu. "En güzel hangisi duruyordu?"

Salata alıp aç kalmazdı umarım.

Anında kebap çeşitlerine bakarken, "İskender mi alsam acaba..." dedim kendi kendime. Aşırı acıkmıştım. Rıfat'dan, "Urfa alacağım ben." diye ses geldi. Selin ona sormuş olsa gerek ona bakıyordu söylerken. Selin başını sallayarak, "Ben adana o zaman." dedi. Rıfat gözlerini devirdi. İnadına tam zıddını almıştı Selin herhalde. Bıyık altı gülümsemesini gördüm.

Herkes yemeğini alırken bende iskender tercih etmiştim. Siparişler bitince herkes sohbet etmeye başladı. Bana sorulan sorulara cevap verirken gülümsüyor, bazen diğerlerinin söylediklerini dinliyordum. Bir ara Koray televizyona bakarak, "Biz nelerle uğraşıyoruz dünyada neler oluyor..." diye mırıldandı. Gözlerim haber sunulan televizyona bakarken gördüğüm kişiyle duraksadım ve izlemeye başladım. Ah...

"Şu kadın da ya dünyanın sonunu getirecek ya da yeni bir çağ atlatacak. Demedi demeyin." Oylum masadaki ekmeklerden birini yerken konuştu ve eliyle televizyondaki kadını gösterdi. Ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım. Ona Rıfat cevap verdi. "Filler tepişirken çimler ezilir. Açtığı çağı göremezsin bile. Türk diye boşuna övme şunu." demişti. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Şu mu?

"Uf susun." dedi Kader sinirle. "Yemekler geliyor zaten. Bir daha şu tartışmayı çekemem." Kader kızınca sessizlik oldu. O ara garsonlar yemekleri getirmeye başladı. Gözlerimi televizyondaki tanıdık yüzden çekerken gerginliğimi atmaya çalıştım. Hiçbir şey bilmiyorlardı.

Neyse ki iskender önüme gelince keyiflendim. Afiyetle yemeye başlarken sohbet yine canlanmıştı. Oylum komik bir anısını anlatınca Eylem onunla dalga geçti. Oylum ona öyle bir bakış attı ki Rıfat araya girerek kocaman sahte bir kahkaha attı. Oylum cidden Eylem'i sevmiyor gibiydi.

Konu aşk hayatına gelince, "Bir başı bağlı olan da Kader zaten." demişti Eylem burun kıvırarak. Şaşkınca Eylem'e baktım. Gözüm ilk defa ilgimi çeken parmağındaki yüzüğe kayarken Eylem, "Sözlünü en son ne zaman görebildin canım?" diye mırıldandı. Sesinin altında yatan imayı anlayınca ben bile gerildim. Derin bir gerginlik oldu. Kader sözlü müydü?

Kısa saçlı kadın sinirini gizlemeye çalışarak Eylem'e bakarken gülümsedi. "Bilirsin işi gereği yoğun. Yine de endişelenme. Beni ihmal etmiyor." Kaşlarını kaldırarak tane tane anlatması onun kafasına sokmak içindi. Sözlüsünün kim olduğunu merak ettiğim için hemen ortaya atladım. "Kader, o kadar zamandır konuşuyoruz hiç demedin ben sözlüyüm diye. Kimmiş o adam merak ettim."

Kader saf merakıma gülerken, "Yüzüğüme de mi bakmadın be Nedim? Sen sorarsın sanmıştım." diye mırıldandı. Sonra kocaman gülümseyerek devam etti. "Adı Efe. Asker kendisi. Burada çalışıyor." dedi.

Efe mi?

O adam Kader'in sözlüsü müydü?

Ben şaşkınca ona bakarken, "Ah seninki de ne boylu poslu ha..." demişti Selin hülyalı hülyalı. "Etrafındakiler de öyle. Asker koca istiyorum ben."

"Kader hariç hiçbiriniz beceremediniz ama." Koray gülerek mırıldanırken Selin'e bakmıştı. "İki flört yaptın biri aldattı diğeri sıkıldığı için senden ayrıldı. Efe gibisi zor bulunur be Selin." demiş, bilmiş bir bakış atmıştı. Selin kaşlarını çatarken ona dil çıkardı. "Bulacağım lan göreceksin." dedi. Hırsla ete çatalını batırıp ağzına atarken gözleri cin gibi etrafı izlemeye başladı. Koca arıyordu galiba.

Benim aklım Efe'de kalmıştı. Kader'e bakarken, "İhsan'la birlikte olan mı?" diye sormadan edemedim. Eylem kafasını o kadar hızlı bana döndürdü ki irkildim. İri gözlerle bana bakarken, "İhsan mı?" diye sormuştu. Ne oluyordu şimdi?

Kader boğazını seslice temizlerken, "Evet canım. O ikisi yakın arkadaş." demişti ve Eylem'e kötü bir bakış atmıştı. Eylem kocaman gülümserken, "Sen İhsan'ı nereden tanıyorsun Nedim?" diye sorguladı beni. Kızıl saçlarıyla oynayan eline bakış atarken kafasını deli gibi iki yana sallayan Kader'i göremedim. Keşke görseydim.

"Komşusuyum. Üst katımda oturuyor." derken sorgulayıcı bakışlarım ondaydı. Eylem kocaman sırıtırken, "Ayy, ne güzel ne güzel. Bana vermemişti evi Vehmi amca neyse ki arkadaşım almış. Geliriz ziyaretine." derken omzuma vurmuştu şakasına. Gözlerim 'ne yaptın sen' der gibi bakan Kader'e döndü. Oylum ve Selin de öyleydi. Büyük bir hata yaptığımı o an fark ettim. 

Anında Eylem'e dönerken, "Müsait değilim aslında. Daha yeni taşındım." deyip geri püskürtmeye çalıştım ama nafile. Eylem öğrenmişti bir kere. O an anladım ki bu kadın İhsan'dan hoşlanıyor olmalıydı. Vehmi amcanın bahsettiği kadınlardan biriydi. Şansım cidden yoktu...

"Müsait olunca bir hayırlı olsuna gelirim." diyen Eylem ilk defa samimi bir şekilde bakmıştı bana. Yani zaten samimiydi de şu bakıştan anladım ki daha da samimi olacaktı benimle. İhsan için...

Başıma bela aldım durup dururken.

Kader sinirle Eylem'e bakarken, "Bırak bir alışsın." dedi. "Atlı kovalamıyor sonuçta." Eylem onun tavrına alınmadı aksine kahkaha atarken, "Ne dedim sanki. Hayırlı olsuna her türlü gitmeyecek miydik?" dedi ve içeceğinden bir yudum aldı. Aşırı keyifli duruyordu.

Aslında şuana kadar lafı bile geçmemişti. Şaşırtıcı bir biçimde Rıfat, "Bahsetmemiştik fakat..." demiş ve susarak Eylem'e bakmıştı. İhsan'a olan ilgisini yeni fark ediyor gibiydi. Ahmet ortamı yumuşatmak için saçma sapan bir espri yaptı. Çoğu onu takmadı. Gerginlikle masaya baktım. Bu iş, iş değildi...

Yine de yemekleri bitirip tatlı aldık. Hava bu arada iyice karardı. Hafif serin hava içimi rahatlatırken, "Hala çok dolaşıyor askerler etrafta." dedi Koray dışarıya bakış atarken. "Son bir saatten buradan geçen üçüncü askeri araç bu."

"Öyle olmalı. Bombalı saldırı olmasını istemeyiz değil mi?" diyen Selin şekerparesinden bir kaşık daha aldı. Çok seviyor olsa gerek gözlerini kapatarak çiğnemeye devam etti.

"Yine de geriyor..." Koray bundan pek memnun değil gibiydi. "Durmadan hatırlıyorum olayları onları görünce."

"Götünü kolladıkları için onlara dua et bence." diye mırıldanan Kader sodasından bir yudum daha alarak bitirmişti. Gözleri tamamen adamın üstündeydi. "Şımarıklık yapamayız değil mi?"

Koray sadece gözlerini devirdi. O anda gözlerim karşımızdaki marketin önünde duran askeri araca kaydı. İçinden uzun boylu, üniformalı bir adam çıkarken Kader, "Bu plaka..." demiş ve gözlerini kısmıştı. Kader'e sorarcasına baktım. Tanıdık birinin aracıydı belli ki. Askeriyeden kaç kişiyi tanıyordu ki zaten?

Üniformalı adam şapkasını çıkarınca Kader'in gözleri büyüdü. Öyle ki cama yapıştı ve, "EFE!" diye seslendi taa karşıya. Şokla kocaman gülümseyen kadına baktım. Efe mi?

Kısa kumral hafif sarımsı saçlarını karıştıran adam kadının sesiyle hızla bizim tarafa döndü ve gözleri atmaca gibi Kader'i buldu. Şaşkın gözlerinin irileştiğini buradan bile görebildim. Ağzında bir şeyler mırıldandı. "Kader." dediğini algılayabildim.

Ruh hastası kader taa karşıya bağırarak seslenmişti ya. Bütün restoran bize bakıyordu şimdi. Utançla yerime sindim. Kader el sallarken, "Gel buraya!!" diye ağzını oynattı. Efe bir an ne yapacağını bilemez halde sağına soluna baktı. Sonra elini kulağına yerleştirip telefon işareti yaparken, "Ara!" diye ağzını oynattı. Kader bu sefer sinirle ona bakarken, "Ne araması ya gelsene!!" diye bağırdı. "Oha Kader." dedim onun sinirli haline bakarken. Kader kısa bir an bana bakış atarken, "Neredeyse üç hafta oldu be." dedi ağlak tonda. Gözlerim bu sefer sinirle irileşirken Efe denilen adama döndüm. İnsan sözlüsüyle üç hafta yüz yüze görüşmez miydi be?

Eylem benim bile üstüme çıkarak dışarı bakarken, "Aaa, üç haftadır görüşmüyor muydunuz siz? Az önce öyle demedin sanki." demişti alayla. Onu ittirmek isteyen tarafımı zar zor durdurdum. Beni resmen kenara yapıştırmıştı. Meraklı melahat mıdır nedir, askeri aracı inceliyordu.

"Kes sesini." dedi Kader tıslayarak. Hala Efe'ye bakıyordu. Efe ona endişeyle bakarken askeri aracın diğer kapısı da açıldı. İçinden tanıdık adam çıkarken gözlerim irileşti. Bir sen eksiktin İhsan.

Üstündeki yepyeni duran üniformasıyla araçtan inerken Efe'ye bakarak bir şeyler dedi. Sonra gözleri bizim tarafa döndü. İlk camdan sarkan Kader'e baktı. Onu incelerken Efe'ye bir şeyler daha dedi. O ara Eylem heyecanla, "Ayy İhsan bu! Ben de seslensem mi Kader gibi. Allah'ım dualarım kabul oldu." diye mırıldana mırıldana beni ezmeye devam etti. İhsan'a mı bakayım yoksa ezilmekten kendimi mi kurtarayım bilemedim. Eylem de rahat edememiş olacak ki beni resmen ittirdi. Şokla ona baksam da o hipnoz olmuş gibi İhsan'a bakıyordu. Dehşet dolu gözlerimi zar zor Eylem'den çekerken İhsan'ın olduğu tarafa çevirdim gözümü ve bu mesafeden bile göz göze geldik.

Bana bakıyordu.

"Buraya bakıyor!" dedi Eylem heyecanla. "Bana bakıyor! İnanamıyorum."

Gergince yutkunurken ne yapacağımı bilemedim. İhsan'ın meraklı gözleri bana odaklanmıştı. Efe ona bir şeyler dese de ona dönmedi. Eylem'in hareketleri iyice canımı yaktığı için buradan kurtulmak istedim ancak onun gözleri beni yerime sabitlemişti sanki. Şaşkınca ona bakmak dışında hareket bile edemedim. Yeşil gözleri bana bakarken kaşları çatıldı ve o an bir el koluma dolanarak beni kaldırdı. Gözlerim İhsan'ın yeşillerinden ayrılırken beni oradan kurtaran adama baktım. Koray. 

Endişeli bakışlarla beni camdan uzaklaştırırken, "İyi misin?" diye sormuştu. "Eylem İhsan'ı göreceğim diye delirdi yine. Eziyordu seni." İhsan'la göz bağlantım bir anda koptuğu için alık alık Koray'a baktım. Kendimi toplamam biraz sürdü. Ne olmuştu az önce?

"İyiyim." derken tamamen camı kaplayan Eylem'e bir bakış atmıştım. Kader telefonla konuşuyordu. Efe'yi aramıştı galiba. Eylem ise benim yerime oturmuş İhsan'a bakıyordu. Buradan biraz görebildim onları. Efe telefonla konuşuyordu. İhsan ise kolunu aracın açık kapısına yaslamış Efe'yi bekliyordu. Bu tarafa bakmıyordu. Ritim tutan ayağı ilgimi çekti. Gözlerimi zar zor o ikiliden ayırdım.

"Gelmeyeceksin yani. İki adım ilerindeyim." diyen Kader'in sesi sinirliydi. "Öyle olsun. Alın suyunuzu koşun komutanınızın yanına." Sonra telefonu adamın yüzüne kapattı. Efe'nin, "Bir dur be kızım!" diye bağırdığını işittim. Eylem'in sandalyesine bedenimi bırakırken İhsan'ın yerinde olmadığını fark ettim. Markete girmiş olmalıydı.

Kader sinirle Efe'ye bakmakla yetindi. O anda elinde poşetle marketten çıktı İhsan. Eliyle işaret yaparken şoför kapısını yeniden açmıştı. Efe son kez Kader'e baktıktan sonra araca bindi. İhsan ilk önce içeri poşeti koydu. Sonra binmeden önce bakışlarını bizim mekana çevirdi. Nasıl yapabildi bilmiyorum ama gözleri anında beni buldu. Birkaç saniye bakıştık.

Sonra selam verir gibi kafasını bir yukarı bir aşağı indirdi. Bende yavaşça aynı hareketi yaptım. Cevap verdiğim an araca binip çalıştırmıştı. Usta bir manevrayla aracı park ettiği yerden çıkarırken, "Mükemmel bir adam..." demişti Eylem. "Her şeyi kusursuz."

Giden araca bakarken bir şey diyemedim.

***

*İhsan Nedim'e bakarak selam verir*

Eylem: Oha bana selam verdi!

Nedim: ...Yorgunum.

Kapaktaki fotodan anlamışsınızdır ben İhsan'ı yazarken aklıma hep sebastian stan'ın şu üniformalı hali geliyor. Özellikle şöyle çenesini kaldırıp konuşurken ki hali falan çok İhsan gibi ya. Bu arada üniforma falan da böyle ama biraz daha sadesi. Göreve çıkmadıkları ve çevrede dolaştıkları zaman böyle giyiniyor korucular. Şapkaları da böyle. Ayaklarında uzun botlar var sadece askerler için. Süslü falan gelmez umarım çünkü eskiden askerler normalde de böyle giyinirdi sadece özel günler için değil. Özel yapımlar zaten. Askerler bildiğiniz asker gibi giyiniyor bu arada. İhsan'ı sebastian olarak düşünmek zorunda değilsiniz ancak üniformasını falan merak edenler için tam olarak böyle giyiniyor.

Ay çıldırtcak bunlar beni. Anca uzaktan görebildiler birbirlerini. İhsan da iki yüz yüze geldi bizimkiyle hemen kalabalık ortamda tekte Nedim'i bulabilme özelliği geliştirdi kendinde. Helal olsun ne diyim bunu ben bile yapamazdım gsdgsdjg.

Bölümü nasıl buldunuz?

Öğretmenlerle tanıştı. Kısaca onlar hakkında yorumunuz varsa yazarsanız harika olur. Çok yazamadım ancak birçoğunu ileride baya göreceksiniz. Sevdiniz mi?

Efe'yi de gördünüz sonunda. Meğersem Kader'in sözlüsüymüş. Nedim de hiç bakmıyor parmaklara falan. Yeni fark etti yüzüğü sdgsdgsd. İhsan korucuyken o bir asker. Daha çok göreceksiniz onu da. Düşünceleriniz neler?

Sonraki bölümde görüşürüz ballar. Kendinize iyi bakın <3.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
140K 4.1K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
826K 37.3K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...