DİLHUN Zalim Ağa

Od Helinmavi1

4.7M 222K 89.2K

"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama... Více

Giriş
Bölüm1: TÖRE KURBANI
Bölüm2:Kalbe Değen Kurşun
Bölüm3: SİGARA DUMANI
Bölüm4: İZMİR
Bölüm5: ÖLÜMLE DANS
Bölüm6: KAN BEYAZ
Bölüm7: Papatya Falı
Bölüm8: Dağın Görünen Yüzü
9.BÖlüm:Dağın Görünmeyen Yüzü
10.Bölüm: NEFRET
11.Bölüm: MESAFE
12.Bölüm: Geçmişin Geçmeyen İzleri
13.BÖLÜM: Dua Ve Duacı
14.Bölüm: Yalanlar Ve Yalancılar
15.Bölüm: KİN
17.BÖLÜM: YARAYI SEVMEK
18.BÖLÜM: KANLI DAVET
19.Bölüm: Masal
20.Bölüm: YILDIZLAR KADAR
Bayram Özel
21.Bölüm: GECE YARISI DAVETİ
22.Bölüm: Dudaktan Kalbe
23.Bölüm: Acılar Ve Sahipleri
24.Bölüm: Karışan Renkler
25.Bölüm: GELEN MİSAFİR
26.Bölüm: Dert Ve Deva
27.Bölüm: TİTREYEN ELLER
28.BÖLÜM: Kalpler Ve Kırıkları
29.BÖLÜM: VUSLAT
30.Bölüm: Yüzleşme
31.BÖLÜM: Kopan Bağlar Ve Gemici Düğümler
32.BÖLÜM: İKİ KIRMIZI ÇİZGİ
33.Bölüm: Nişan
34.Bölüm: Kendini Sev
35.Bölüm: Anne mirası
36.BÖLÜM: KANSER
37.Bölüm: Sevginin Gücü
38.Bölüm Gökkuşağından Renkler
Ayşin Soyder
39.Bölüm: SERGİ
40.Bölüm: Kırık Kalp
41.Bölüm: DÜĞÜN
Yılbaşı Özel
42. Bölüm: KIZ İSTEME
43.Bölüm: Kaçırılma
Polat Mirza Soyder
Geçmişin Külleri
FİNAL
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2

16.Bölüm: SEV BENİ

115K 5.4K 2.1K
Od Helinmavi1

Ben geldiiimm.

Arkadaşlar bölüm diğer bölümlere göre bir tık kısa ama siz çok fazla bölüm mesajı atınca atmak istedim.

Hasta olduğum için yazamıyorum pek. Yine de sizi bekletmek istemedim.

Sizi seviyorum💋

İyi okumalar 🤗

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Yorumlarda görüşürüz. 💅

Çinare Melikzade & Alişahin - İhtiyacı var

🌼
Seni sevmek yanmak demekti.
Seni sevmek ölmek demekti.
Yandım
Öldüm
🌼

Biri ateş etmişti. Bir el silah sesi duymuştum. Elimdeki bardak korkuyla yere düşmüş ve bin parçaya bölünmüştü.

Arkama dönmeye korktum. Korkum Polat'ın o silahı bana doğrultmuş olabilmesine miydi ya da kendine bir şey yapmış olabilme düşüncesine miydi bilmiyorum.

Öylece nefes almadan olduğum yerde donakalırken bir el belime dolandı ve beni kendine çekti.

Polat'tı.

Beni kolları arasına almış gelecek olan kurşunlardan korumaya çalışıyordu.

Bir el daha ateş edilince Polat beni daha çok sardı. Korkum daha da arttı.

"Polat." dedim kısık bir sesle. Beni kendine çevirmişti. Başım göğsündeydi. Sigara kokuyordu ama şu an kriz geçirmek üzere olmamın sebebi bu değildi.

"Bir şey olmayacak Naz. Korkma güzelim." dudaklarını saçlarıma bastırıp beni kendine mümkünmüş gibi biraz daha bastırdı.

"Polat." dedim tekrar. Sesim kesik kesik çıkmıştı. Geri çekilip yüzüme baktı. "Nefes alamıyorum."

O an gözlerine korku yayıldı. Nefesi kesilen bendim ama nefes alamayan oydu.

Elimden tutup merdivenlere doğru yöneldik. Dikenler boğazıma batarken nefes almamla beraber hareket etmem de zordu. Merdivenin bir basamağına oturduğumda Polat hemen bir alt basamağa, dizlerinin üstüne çöktü.

"Derin derin nefes al." dedi. Dudakları alnıma değdiğinde gözlerimi kapattım. Elim boynuma gitti. Bir el boğazımı sıkıyor gibiydi. "Bir şey olmayacak Naz." dudaklarını tekrar bastırdı alnıma. "Korkma." dedi ve bir kez daha bastırdı. "Hemen geliyorum. Nefes al." dedi ve ayağa kalktı.

Polat merdivenlerden inerken bahçenin kapısı deli gibi çalmaya başladı. Alacaklı olsa bu denli çalmazdı. Öyle sert, öyle öfkeli ve öyle tehlikeli.

Nefes almak daha da işkence haline gelirken tırnaklarımı boynuma geçirdim. Canım yandı. Canım çok yandı. Ciğerlerimdeki keskin ağrıya bir de boynumun yanması katılmış, acı dayanılmaz bir hâl almıştı.

Adım sesleri duydum. Kapı hâlâ çalıyordu. Polat göründü merdivenin başında. Hızlı adımlarla merdiveni ikişer üçer çıkarak geldi yanıma. İlacım elindeydi. İlacımı almama yardım etti. Gözleri boynuma takıldı. Gözleri boynumda takılı kaldı.

Ciğerlerimin acısı hafiften dinerken Polat'ın elleri boynuma doğru uzandı. Çizdiğim boynuma dokunmak istese de dokunamadı.

"İyi misin?" dedi.

"İyiyim." dedim. Yalandı. Boğazım yanıyordu. Ciğerlerim hala acısını hissettiriyordu.

"Yalan söyleyemiyorsun güzelim." dedi. Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıltırdı. "Yalan söyleyince kirpiğin titriyor. Sen bile fark etmiyorsun ama ben ediyorum."

Polat'a şaşkın şaşkın bakarken kapı tekrar çaldı ve çok geçmeden Arin'in "ABİİİ!" diyen çığlığı duyuldu.

Polat bir anda kalkıp aşağıya doğru koşmaya başladı. Hemen peşinden hızla gittiğimde gördüğüm manzara hayra alamet değildi.

Bozerler burdaydı. Hepsinin elinde silah vardı. Silahların namlusu Aren'e çevrilmişti. Bir de Arin'e. Ayşin hanım uzaktan olanları izliyordu. Korkmuş görünüyordu.

Ayşin hanım, iki çocuğu kurşunların önündeyken ve her an birine bir şey olabilecekken nasıl oluyordu da orda öylece kalabiliyordu? Ben olsam, ben anne olsam çocuklarımın önüne atlardım.

Ondan fazla adam vardı. Polat'ın sadece iki adamı vardı ve bir de Aren vardı.

Polat belindeki silahı çıkarıp Rahmi Bozer'in karşısına geçti. İkisinin silahı birbirine doğrultulmuşken ve onlar sayıca üstünken korkmamak elde değildi.

"Kızım nerde Polat ağa?" diye bağırdı Rahmi Bozer.

Polat'ın öfkesi gözünden belli olurken Rahmi Bozer'in de aşağı kalır yanı yoktu.

"Önce köpeğine söyle kız kardeşime doğrulttuğu silahı indirsin." dedi Polat. Birkaç saniyeliğine Arin'e baktığında ona korkma dercesine gülümsedi. Arin korkuyordu ama bence korkutuğu ona doğrultulmuş silah değildi. "O silahı da silahı tutan elini de götüne sokmadan kız kardeşimi hedefinden çıkarsın."

Arin'e silahı doğrultan adam öfkeyle Arin'e daha da yaklaştığında Polat kaşlarını çatmıştı. Rahmi Bozer sinirle güldüğünde Polat duruşunu dikleştirdi.

"Sen bizimle dalga mı geçiyorsun Polat ağa." diye bağırdı Rahmi Bozer. "Kızım yok benim. Kendi kızım yokken el kızına acır mıyım sanıyorsun?"

Kızı yoktu. Kızı kaçmıştı. Kızını büyük ihtimalle Yusuf Ali kaçırmıştı. Böyle bir aptallığı yapmış olmamasını diledim.

Aptallıktı. Sırf o mutlu olacak diye, sırf o sevdiğini alacak diye Arin'in başı yanacaktı. Berdel ya da ölüm kararı verilecek her iki kararda da Arin ölmüş olacaktı.

"Sen o silahı kardeşime doğrultma gafletinde bulunanı yaşatır mıyım sanıyorsun?" dedi Polat. Ses tonunda öfke, sinir ve telaş vardı. Yusuf Ali için telaşlanıyordu. İçten içe yapmamış olmasını diliyordu belkide.

"Kızımı verin!" dedi Rahmi Bozer. Silahını Polat'ın alnıyla aynı hizaya getirdi. "Benim kızım size yar olmaz. Ben kızını size harcatmam."

Tek suçlu Yusuf Ali değildi. Kızı kaçtıysa suçlu kızıydı da. Aslında suçlu ikisi de değildi. Suçlu buna mecbur bırakan Rahmi Bozerdi.

"Kızın burda değil Rahmi Bozer. Defol git evimden." dedi Polat daha sakin bir tonda.

Arin ağlamaya başladı. Sessiz sessiz ağlıyordu ama ben çığlıklarını duyuyordum.

Aynı acıyı yaşayan insanlar biribinin sessiz çığlıklarını duyar. Duydum.

"Kızımı almadan bir yere gitmem." diyen Rahmi Bozer'in kızı kim bilir nerdeydi. "Gidersem de tek gitmem. Kızıma karşı kızınızı..."

Polat havaya bir el ateş edince lafı tamamlanamadı. Silahını tekrar Rahmi Bozer'e çevirip "Senin dilini keser köpeklerine yediririm Rahmi Bozer. Sen kimsin de kardeşimi alabileceğini düşünürsün?"

Arin duyduğu şeyle şok olmuş, gözlerine korku yayılmıştı. Ona silah doğrultan adam Arin'n korkmasına sırıtırken böyle uzaktan izleyemezdim.

Ona silah doğrultan adama korku dolu gözlerle bakan Arin'in yanına gittim ve onu arkama aldım. Polat hareketliliği fark edince kafasını bana doğru çevirdi. Çatık kaşlarıyla bana bakarken ona gülümseyerek göz kırptım. Kaşları şaşkınlığını belli edercesine yukarı doğru kalkarken âni bir hareketle orta boylardaki ve oldukça zayıf olan adamın eline tekme attım. Tuttuğu silah avlunun bir köşesine giderken dizimi karın boşluğuna vurup yüzüne yumruğumu geçirdim. Acıyla iki büklüm olunca bir kez daha dizimi karnına geçirdim. Adam yerde kıvranırken ayağımla bir kez de tekma attım.

Bütün gözler üzerimdeydi. Ama benim gözlerim zeytin karası gözlerdeydi. Bana 'İşte benim karım.' der gibi bakıyordu.

Ona bir kez daha gülümseyerek göz kırpınca kahkaha attı.

"İşte benim yengem beeee." dedi Aren de abisi gibi kahkaha atmıştı.

"Yanında adam diye taşıdığın adamlar yerleri öpüyor Rahmi Bozer." dedi Polat alayla. "Ona yeri öptüren de benim karım. Sen bu evden değil kız bir çöp bile alamazsın."

Polat'ın sesinde gurur vardı. Rahmi Bozer'in gözlerinde öfke ve utanma.

Açık kapıdan adamlar girdi. Ellerindeki silahları Bozerlere doğrulttuğunda bunların Polat'ın adamları olduğunu anladım. Artık sayıca üstündük. Ve bu durum Rahmi Bozer'i daha da öfkelendirdi.

"O soysuz kuzenin kızımı kaçırdı. Bunun bedeli ağır olur Polat ağa." dedi Rahmi Bozer tehtitkar bir tavırla.

"Soysuz değdiğin kuzenimin soyu senin yedi ceddini satın alır." dedi Polat. "Yaptığına inanmıyorum şayet yaptıysa da  bedeline razı olmuş demektir. Bulabiliyorsun git bul."

Nasıl yani? Yapmamış mı?

"Ara o iti gelsin." dedi Rahmi Bozer. "Kızıma bir şey yapmadan geri getirirse bu konuyu kapatırım. Ama kızıma dokunduysa öldürürüm o şerefsizi."

"İt dediğin, seni kapısında köpek yapmaz Rahmi Bozer. Senden kız istedik diye kendini bir şey sanma. Al adamlarını çek git evimden."

"Hiçbir yere gitmiyorum. Kızımı getirin bana." dedi inat edercesine.

Polat'ın sabrı taşıyordu. Elinden her an bir kaza çıkabilirdi.

"Git evinde ara kızını Rahmi ağa." dedi bir ses. O ses Yusuf Ali'ye aitti. "Kızın burda ne arasın?"

Yusuf Ali gelmişti. Yanında Asude yoktu. Tekti.

Yusuf Ali niye tekti??

"Soysuz köpek ne yaptın lan kızıma?" dedi Rahmi Bozer ve Yusuf Ali'nin üstüne yürüdü. Adamlardan bir kaçı Yusuf Ali'nin önüne geçip silahlarını Rahmi Bozer'e doğrulttuğunda Rahmi Bozer daha ileriye gidemedi. "Nerde kızım ırz düşmanı?"

"Ulan kendi kızından haberin yoksa ben ne yapayım?" dedi Yusuf Ali. Hafiften sarhoş gibiydi. Bir o kadar da yorgun. "Kızını kaçırsam burda ne işim var benim?"

"Yalan söylüyorsun Yusuf Ali." diye bağırdı Rahmi Bozer. "Sen kaçırdın kızımı."

"Kaçırsaydım bunu açık açık söylerdim." dedi Yusuf Ali. Acı çeker gibi bir hâli vardı. Sesi kısık ve bir o kadar yorgun. "Ben senin gibi şerefsiz miyim? Kendi kızını istemediğin birine verecktin. Kaçtı gitti kızın."

"Bunu yanınıza bırakmayacağım." diye bağırdı Rahmi Bozer. Polat'a dönüp "Babasız itler." dedi.

Polat'ın gözleri karardı. Polat'ın çenesi seyirdi. Polat'ın eli titredi. İndirdiği silahını kaldırıp Rahmi Bozer'in ayağına sıktı.

Rahmi Bozer acıyla inlerken herkes gerilmiş ve birbirine silah doğrultmuştu tekrar.

"Senin gelmişini ayrı geçmişini ayrı sikerim Rahmi Bozer." dedi Polat. Silahı bu kez Rahmi Bozer'in alnına dayadı. "Sen benim babamı ağzına alabilecek biri misin lan?"

Bir kaç adam silahını indirdi ve Rahmi Bozer'in koluna girdi. Onu ayağa kaldırıp dışarı çıkarırken diğer adamlarda silahını indirdi.

Hepsi tek tek giderken geriye biz kalmıştık. Bir de Polat'ın adamları. Polat onlara başıyla gidin gibi bir işaret yapınca onlar da gitti.

Polat ve Aren silahlarını beline koyduğunda Yusuf Ali öylece Arin'e bakıyordu.

"Yaptın mı?" dedi Polat.

"Yapar mıyım?" dedi Yusuf Ali. Yüzünde acı bir gülümseme vardı.

Polat cevabını almış gibi elini Yusuf Ali'nin omzuna atıp sıkmaya başlarken ben cevabımı alamamıştım.

"Neden yapmayasın?" dediğimde bakışları bana döndü.

Bu kızı çok sevmiyor muydu? Başkasıyla evlenmesin diye kaçırması yüksek ihtimaldi. Neden yapmasın?

"Yenge ben o kadar şerefsiz miyim?" dediğinde kanımın donduğunu hissettim. "Sırf sevdiğim kızla evlenmek için canım bildiğim insanı ateşe atar mıyım?" Gözleri benden gitmiş Arin'i bulmuştu. "Aşkımdan ölsem de Arin'i yakmam."

"Polat Arin'i vermezdi." dedim. Kaçsalar bile Polat Arin'i vermezdi. Gerekirse herkesi öldürürdü ama vermezdi.

"Ama Arin ben ölmeyeyim diye kendini yakardı." dediğinde daha da buz kestim. "Ya berdel ya ölüm derlerdi. Ben ölmeyi kabul ederdim ama Arin ölmemi kabul etmezdi. Arin berdeli kabul ederdi." Arin'in gözleri yaşlarla doluydu. "Ben o zaman ölürdüm."

"Kızın nerde olduğunu biliyor musun?" dedi Polat.

"Bilmiyorum." dedi. Daha fazla dermanı kalmamış gibi dizleri üstüne çöktü. Arin bu haline dayanamayıp ona doğrı bir adım atacağı sırafa Aren kolundan tutup kendine çekti. "Kaçır beni dedi. Yapamam dedim." sesi titremişti. Gözlerini Polat'a çevirdi. "Yapamam Mirza. Bunu yapamam. Sonunda ölüm olduğunu bilsem yaparım ama sonu ölümden beter olurdu. Yapamam. Yapmadım."

Yusuf Ali bir çok abinin yapmadığı şeyi yapmıştı. Bir çok adam kardeşini ateşe atmayı önemsemeden kız kaçırıyordu. O kızlar hiç sevmediği adamlarla sırf abileri kurtulsun diye evleniyordu.

Çoğu, yıllarca sevmediği insanın koynuna giriyordu. Kimi kendinden büyük adamla evleniyordu. Kimi şiddet görüyor kimi hiç sevilmiyordu. Ama abisi sevdiğine varıyordu.

Yusuf Ali kız kaçırsaydı dediği gibi Arin kabul ederdi. Buna Polat'ın bile gücü yetmezdi. Ama yapmamıştı. Kendi için kimseyi yakmamıştı.

Yusuf Ali, Arin'i gerçekten seviyordu. Arin gibi değildi sevgisi ama gerçekti.

"Tek başına mı kaçtı bu kız?" dedi Polat. "Gidecek yeri var mı?"

"Bilmiyorum." dedi. Sol gözünden bir damla yaş aktı. "Korkak dedi. Arama beni dedi. Seni sevmiyorum dedi. Gitti." diğer gözünden de bir damla yaş aktı. Sonra bir tane daha ve bir tane daha.

"Yusuf." dedi Arin fısıldar gibi.

"Korktum lan. Canım bildiğime zarar verirler diye korktum. Kendi canımdan korkmadım. Al bir silah sık kafana dese neden diye sormam. Ama beni kaçır dese yapamam. Nasıl yapayım Mirza? Yapamam ki!" Sözleriyle ağlaması şiddetlendi.

Arin Aren'in elinden kurtulup Yusuf Ali'ye doğru koştu. Dizlerinin üstüne çöküp ona sarıldı. Yusuf Ali başını Arin'in boyuna gömük hıçkıra hıçkıra ağladı. Arin'in de ondan aşağı kalır yanı yoktu.

💔


Öylece avlunun ortasında Yusuf Ali'nin sakinleşmesini bekliyorduk. Arin ayağa kalkmış ve onu da kaldırmaya çalışmıştı ama Yusuf Ali'nin kalkmaya mecali yoktu.

Polat elini Yusuf Ali'ye uzatınca Yusuf Ali birkaç siniyeliğine eline baktı. Yüzünde acı bir gülümseme ile Polat'ın elini tutarak ayağa kalktı.

Kaybetmişti. Sevdiği kadını kaybetmişti. Ama bence bu bir kayıp değildi. Önce can sonra canan derler. Canını hiçe sayıp cananını koruyamazdı. Hele ki Arin o kadar üstüne titrerken. Hele ki Arin onun için bu kadar özelken. Arin'i geçemezdi.

Asude kaçmıştı. Tek başına mı başkasıyla mı kaçmıştı bilinmiyordu. Nereye gider kime gider bilinmiyordu. Tek bilindiği amcasının oğlunu istemediğiydi.

"Üzülme oğlum." dedi Ayşin hanım. "Sen doğru karar verdin. Yerinde oğlum olsaydı bu kız için kardeşini de yakardı." dedi. Bu kız dediği ben oluyordum.

Yine taş atmıştı. Bu kadın ne yerini ne zamanını umursamıyor her seferinde beni taşlayacak bir şey buluyordu.

"Bari böyle bir zamanda yapma ana." dedi Polat. Sesi yorgun çıkmıştı.

"Sen ne diye adamı vuruyorsun Mirza?" dedi Ayşin hanım bu sefer de.

"İşine gelince babanın kemikleri sızlar demeyi biliyorsun ana." dedi Polat. Tartışmaya mecali yoktu ve sesi düz çıkıyordu. "Şimdi o şerefsizin dediğini nasıl görmezden geliyorsun?"

"Bir şeyi görmezden geldiğim yok. Kendi başını yaktın."

Haklıydı Ayşin hanım. Başını yakmıştı. Rahmi Bozar bu olayın üstünü kapatmazdı.

"Çok mu üzüldün?" dedi Polat alaylı bir tavırla. Ayşin hanım kaşlarını çattı ama cevap vermedi.

Bir ses duyulmaya başladı. O ses siren sesiydi. Uzaktan geliyordu ama biliyordum, bize geliyordu.

Siren sesleri kapının önünde durdu. Çok geçmeden kapı çaldı. Aren kapıyı açtı. Beş tane polis memuru içeri girdi.

"Polat Mirza Soyder burda mı?" dedi en öndeki sarışın polis memuru.

"Benim." dedi Polat.

"Kasten adam yaralama suçundan, tutuklusunuz."

"Hayır hayır hayır." dedi Arin acı bir haykırışla. Aren onu kendine çekip sarıldı.

Polat'ın gözleri beni buldu. Önce gözlerimin içine baktı. Sonra da boynuma. Ellerim istemsizce boynuma gitti. O bakmayana kadar acıdığını bile hissetmiyordum. Ama şu an çok sızlıyordu.

Polis memuruna döndü. "Beş dakika." dedi. "Sizden sadece beş dakika rica ediyorum."

En öndeki polis memuru Polat'ı başıyla onaylayınca Polat bana doğru dönüp yanıma geldi. Yanıma vardığında elimi tuttu ve yürümeye başladı.

Biz merdivenleri yürürken Ayşin hanım kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu.

Odaya vardığımızda elimi bırakıp banyoya girdi. Çok geçmeden elinde bir kremle geri geldi. Elimden tekrar tutup beni yatağa doğru götürdü ve oturmamı istedi. Belki de ilk defa dediğini yaptım. Elindeki kremi parmağına sıkıp boynuma sürdü.

Dışarıda polisler onu bekliyordu ama o yaralı boynuma krem sürüyordu.

"Polat ağa." dedim kısık bir sesle.

"Söyle güzel karım." dediğinde boynuma sürdüğü kremi iyice yediriyor acımasın diye bir de üflüyordu.

"Polisler seni bekliyor ama sen boynuma krem sürüyorsun." dediğimde gülümsedi.

"Şu an tek önemli olan bu çünkü." dediğinde ciddiydi.

"Neden?"

"Ben sürmezsem sen süremzsin. Peşimden karakola geleceksin. Orda beni bekleyeceksin. Ben çıkana kadar bu yaralar böyle kalacak ve sen krem sürmeyi akıl bile edemeyeceksin. O yüzden şimdi budan daha önemli bir şey yok."

Krem sürmeyi bırakıp kremin kapağını kapattı ve yanıma oturdu.

"Hapse mi gireceksin?"

Gülümsedi. İçten bir gülümseme.

"Beni evde böyle güzel bir kadın beklerken hapse girer miyim?" dedi yarı alaylı yarı ciddi.

Ona tamamen döndüm. "Ciddiyim ben Polat ağa." o da tamamen bana döndü. "Ne olacak şimdi?"

"Bir şey olmayacak Naz." Saçlarımı geriye attı. "Sana daha yeni kavuştum. Ne bırakmaya ne de ayrı kalmaya niyetim yok."

"Nasıl olacak o?" dedim merakla. "Rahmi Bozer'in kızı ortada yok. Bulunmayana kadar bizden bilinecek. Ve sen adamı vurdun Polat ağa. Bu adam sırf öcünü almak için şikayetini geri almaz."

"Güzel karım." dedi. Öyle bir söylüyordu ki insan kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissediyordu. Çünkü sadece söylemiyordu. Bir de öyle bakıyordu. "Sen o güzel kafanı böyle gereksiz şeyler için yorma. O adamın ciğerini bilirim ben. Kızını da bizim kaçırmadığımız çıkar ortaya. Beni orda tutmazlar." Eli yine saçlarıma gitti ve ucunu hafifçe okşadı. "Sen varken beni orda kimse tutamaz."

Beş dakika çoktan dolmuştu. Artık dışarı çıkmamız gerekiyordu. Elimden tuttu yine. Beraber aşağıya indik. Berfin hanım da gelmişti. Aylin'i uyutmuş olmalıydı.

Elimi bırakmadan önce tüm gücüyle sıktı. Bırakmak istemiyor gibiydi ama bıraktı.

Sarışın polis memuru belindeki kelepçeyi uzattığında yutkunamadım.

"Buna gerek var mı?" dedi Yusuf Ali. Bu durumdan rahatsız olmuştu.

"Yapmak zorundayım." dedi polis memuru. Polat ona gülümseyip bileklerini ona doğru uzattı. Kelepçeler bileğine girdiğinde gözleri yine beni buldu.

Benim yaptığım gibi gülümseyerek bana göz kırptı.

Polis arabasına bindirildiğinde ve bizden uzaklaştığında hemen peşinden gittik. Yusuf Ali benimle gelmişti Çünkü daha kafası tam yerinde değildi.

💔

Karakolda Polat'ın sorgusunu beklerken saat gece yarasını geçmişti. Bir kaç tanıdık vardı ve bize karşı biraz esnek davranıyorlardı ama yinede Polat'ı nezarete atmışlardı.

Koray da gelmişti. Arin'den duymuş olmalıydı. Babasının bağlantılarını kullanarak Polat'la görüşmüştü. Çok geçmeden benim de görüşebileceğimi söylemişti.

Ayşin hanım bu duruma karşı olsa da sesini etmemiş ve Aren'in ısrarları sonucunda eve gitmişti.

Merdivenlerden inerken nefes almam zorlaşıyordu çünkü bodrum katıydı ve penceresi yoktu.

Polat öylece oturmuş başını duvara yaslamıştı. Bana eşlik eden polis memuru kapıyı açtığında içeri girdim. Polat'ın düz olan dudakları beni görünce kıvrılmıştı.

Ona doğru gidip yanına oturdum.

"Bu gece burdayız galiba." dediğimde gülümsedi.

"Seninle cehennemde olmaya bile razıyım Boncuk." dediğinde oldukça ciddiydi.

"Ben değilim." dedim. Gülen dudakları düz bir hâl aldı. "Cehenneme alışmışsın sen. Ama ben cenneti istiyorum. Yeterince ateşte yandım. Daha fazlasına gücüm yok."

Yorgun bedenim ve yorgun ruhum buna daha fazla dayanmıyordu.

"Sen cennetsin Boncuk." dudaklarını omzuma değdirdi yorgunluğumu almak ister gibi. "Senin cennetin, benim cehennemimden büyük. Beni cennetine alsan ateşim söner."

Öylece baktım ona. Verecek bir cevabım yoktu. Ben de sustum.

Nezarethanedeydik. Polat suçlu konumundaydı ve zaten suçluydu. Onu kelepçelerle gördüğümde kendimi kötü hissetmiştim. O kelepçeler onun bileğine benim boynuma takıldı sanki.

Bir keresinde babamı da öyle almışlardı. Pelin daha çok küçüktü. Beş yaşında falandı. Babam gidince Pelin çok ağlamıştı. Polislerden o günden sonra hep korktu. Ama ben ağlayamadım. Nefesim kesildiğini hatırlıyorum ama çığlık atmamıştım. Gözümün yandığını hatırlıyorum ama ağlamamıştım.

Babaanne demiştim. Babamın elindeki kelepçeler canını yakıyor mudur?

Hayır demişti bana. Zaten hemen çıkaracaklar kızım. Çok kalmayacak elinde.

Babaanne demiştim tekrar. Boynumda bir el var. Görünmez bir el boğazımı sıkıyor. Babaanenmin gözleri dolmuştu. Halam pelin'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Babaanne demiştim son kez. Babam da giderse biz kimsesiz kalırz. Pelin çok ağlar. Ben ağlamam ama Pelin ağlar. Ben zaten ona annelik yapamıyorum bir de baba olamam ki!

O gün çocuk aklıyla boğazımdaki elin babamın bileğindeki kelepçe olduğunu anlamamıştım ama babaannem bana sarılıp ağladığında babamın da canının yandığını anlamıştım.

Polat'ın eline kelepçe taktıklarında ben o güne gitmiştim. Yine boğazıma bir kelepçe takılmıştı. Canım yanmıştı ve ben yine ağlamamıştım.

Sessiz geçen dakikalar sonunda Polat başını bana doğru çevirip gülümsedi.

"Sen o adamı nasıl yere serdin?" dedi benle gurur duyar gibi. "Öyle dövüşmeyi nerden öğrendin?"

O an aklıma gelince gülümsedim.

"Benim abim yok. Ben bir ablayım. Hem kardeşimi hem de kendimi korumam lazımdı. Kendimi korumayı öğrendim." Her kız kendini korumayı öğrenmeliydi. Çünkü bu dünya kızlar için çok zordu. "Yani o spor salonuna çıplak erkeklere bakmaya gitmedim." dedim imâ dolu sesimle.

"Çıplak erk..." cümlenin devamını tahmin ettiğim için dirseğimle koluna vurdum. Susması gerektiğini anlayınca sustu. Çıplak erkek düşüncesi bile sinirini bozuyordu. "Ben korurum seni." dedi. Çatık kaşları düzeldi. "Abin de olurum. Ben olurum Naz. Sen iste ben sana her şey olurum."

Oldukça samimiydi. Beni korumaya dünden hazırdı. Polat'ın samimiyetine güvenmesemde hissedebiliyordum.

"Sence dövebilir miyim?" diye sordum hevesle. Bağdaş kurup ona döndüm.

"Kimi?" dedi ve o da bana döndü.

"Seni." dediğimde gülümsedi.

"Beni dövdün zaten Boncuk." dediğinde ben de güldüm.

"Öyle değil, dövüşsek yani."

"Ben seninle dövüşmem ki." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Misal diyorum. Biz kavga etsek. Seni dövebilir miyim? O adam hem teknik bilmiyordu hem de güçsüzdü. Ama sen güçlüsün. Spor da yapıyorsun. Seni dövebilir miyim?" kelimelerimi tek tek söylemiştim anlaması için.

"Döversin." dedi hiç düşünmeden. "Ben sana kıyamam çünkü."

Polat sinirimi bozuyordu. Şu an burda onu dövebilirdim. O denli gıcık olmuştum.

"Polat ağa bence şu an yan çiziyorsun." dedim tavırlı bir şekilde. "Seni dövebilecğimi düşündüğün için ben sana kıyamam ayakları yapıyorsun ama yemezler."

Polat Eminim ki çok iyi dövüşüyordur. Bu hem vücudundan hem de sürekli spor yapıyor oluşundan belli oluyordu. Ama ben de fena değildim. Onca yıl boşuna ders almadım sonuçta.

"Senle dövüşürsem ve sen acıyla yüzünü buruşturursan o an yenilirim sana." dedi. Gözümün önüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Dövüşürken gözlerinle göz göze gelirsem yine yenilirim." Eli yanağıma gitti. Baş parmağıyla olduğu yeri yumuşak bir şekilde okşadı. "Canını çok yaktığımı düşünürsem yine yenilirim." Bana doğru gelip omzumdan öptü. "Naz ben sana yenilirim. Ben bir sana yenilirim."

Öyle etkileyici konuşup öyle etkileyici tavırlar sergiliyordu ki asla şaşırmadan edemiyordum.

Polat beni sevdiğini söylüyordu. Sözlere güven olmazdı ama bu bakışlar yalan da olamazdı.

"Yine de bence döverim seni." dediğimde küçük çaplı bir kahkaha attı. "Yıllarca eğitim aldım. Kendimden yapıca büyük bir çok kişiyle dövüştüm. Bence seni de döverim."

"Bence de döversin." dedi. "Çünkü sen benim; güzel, güçlü, kindar ve mükkemel karımsın."

Söyledikleri arasında bir kelimeye takılmıştım.

"Çok mu kindarım ben?"

"Çok." dedi. O harfini haddinden fazla uzatmayı da ihmal etmemişti.

Çok ağır sözler söylemiştim ama hak etmişti. Yine de onu kırmıştım. Hak ediyor oluşu önmeli değildi. Kimse kimseyi kırmamalıydı.

"Kırıldın mı?" dediğimde kaşları beni anlamadığını belirtircesine yukarı doğru kalktı.

"Neye?" dedi.

"Sana söylediklerime." Bana anlamayan gözlerle bakmaya devam edince "Bozerler gelmeden önce." diye ekledim.

"Kırıldım." dedi. "Çünkü seni çok seviyorum."

Bu sefer kaşları yukarı doğru kalkan kişi bendim.

"Beni niye seviyorsun Polat ağa?"

"Seni sevmek için bir sebebe ihtiyacım yok. Gözlerine bakmam yeterli." dediğinde gözlerimin içine bakıyordu.

"Ne zamandır seviyorsun beni?" dedim ve alayla güldüm. "Saçımı kestiğim günden beri mi?"

Omzuma değen saçlarım canımı yakmaya başladı. Saçımı kesen benim ellerim diye ben mi kesmiş oluyorum?

Acı bir gülüş yüzünde kendine yer bulunca gözleri bulutlandı. "Gözlerini ilk gördüğüm günden beri." dediğinde sesi sıcacıktı.

"Bak sonra ben kindar olmuş oluyorum." dedim hafif bir sinirle. "Polat ağa sormazlar mı adama o zaman niye intikam aldın diye?"

"Sen beni hiç sevmedin ki Boncuk." Sesi sitemden uzak yakarışa yakındı. "Ben hep seni bir başıma sevdim. Hiç sevilmeden sevdim. Sen başkasını severken de ben seni sevdim. Sen başkasına gülerken de ben seni sevdim. Naz... Sen ona sarıldın. Ben gördüm. Ben öldüm. Ama yine de seni sevdim. Sevseydin eğer... Bi' kez olsun görseydin beni... Naz sen bana bi' kez gülseydin ben sana yine kıyamazdım. Sen bana bir adım gelseydin, nefretim on adım geri giderdi. Ama gelmedin. Naz sen bana hiç gelmedin."

Biz düşmandık. Bana öyle öğrettiler. Düşmanla konuşamazsın dediler. Sana zarar verir dediler. Ondan arkadaş olmaz dediler. Bana hep kötü şeyler söylediler. Ama ben dinlemedim. Ben kimseyi düşman bilmedim. Ben kimseden nefret etmedim. Ama benim baktığım gözlerde nefret vardı.

"Benden nefret ediyordun. Otelinizin önünden geçmek bile yasaktı. Polat ağa babam öldüğü gün hastanede bana babamı teşhis ettirdiler." sesim titredi. "Annem yoktu. Babam da yoktu. Beni seven kimsem kalmamıştı. Ben o gün senin gözlerine baktım. Sen o gün bana nefretle baktın. Ben o günden sonra sana hiç bakamadım çünkü nefret edilmek istemiyordum. Nefret etmek istemiyordum."

Yüzündeki acı gülümseme büyüdü. Başı hafifçe yana düştü. Gözlerindeki bulutlar her an yağmura sebep olabilirdi.

"Benim de babam ölmüştü." onun da sesi titredi. "Naz, benim babamı senin baban öldürdü. Ben kendi gözlerimle öldüğünü gördüm babamın. Bana da zordu."

"Babamı savunmuyorum. Ama o benim babam. Ondan nefret edemem ki. Senin de baban öldürdü insanları. Senin baban da can aldı. Sen nefret edebiliyor musun?"

"Beni, senden intikam almak zorunda bırakan herkesten nefret ediyorum ben Naz." sol gözünden bir damla yaş düştü. "Senden intikam almak istediğim için kendimden de nefret ediyorum." Eli yüzüme gitti ve baş parmağıyla yanağımı okşadı. "Ama sen etme olır mu? Benden nefret etme."

Sustum. Sustu. Sustuk.

Yan yana yerde duvara yaslanmış demir parmaklıklara bakıyorduk. Duvarda bir saat vardı.

Saat 04:23

Gözlerim kapandı. Bir el başımı tutup yavaşça kendine doğrı çekti. Başım artık sert duvarda değildi. Başım artık yumuşak bir omuzdaydı.

❤️

Öğlene doğru Polat serbest bırakıldı. Ne olmuştu bilmiyorum ama Rahmi Bozer şikayetini geri almıştı.

Polat dün akşam hiç uyumamıştı. Ben onun omzunda uyurken o, ben uyanana kadar saçımı okşamıştı. Bunu yer rahatsız diye ara ara uyanır gibi olduğumdan biliyorum. Elleri hep saçımdaydı.

Hiç beklemeden eve gitmiştik. Herkes salondaydı ve hepsinin yüzü asıktı. Ayşin hanımın bile.

"Yusuf Ali nerde?" dedi Polat. Salonda olmayan tek kişi oydu.

"Odasında." dedi Aren.

"Ne oldu?" dedi Polat. Bir şey olduğu belliydi.

"Asude." dedi Aren ve sustu. Ensesini sıkıntıyla kaşıyıp "Tek başına kaçmamış." diye ekledi.

Aklım allak bullak olurken Polat ellerini saçlarının arasına atıp dağıttı.
"Sabır. Allah bu aileye bol bol sabır versin." dedi ve çıktı salondan. Yusuf Ali'nin yanına gitmek için.

Koltukta ayağını kendine çekmiş kolunu da bacağına dolamış Arin'in yanına geçip oturdum.

"Nasıl tek başına kaçmamış?" dedim. Arin başını dizinden kaldırıp duygusuz bir ifadeyle bana baktı.

"Yusuf Ali'yle konuşurken aynı zamanda başkasıyla konuşuyormuş." Ağzım açık bir şeklde Arin'e baktım. "Yusuf Ali kaçırmayı kabul etmeyince ona kaçmış."

Ben bile bu denli kötü hissederken Yusuf Ali'yi düşünemiyordum.

"Nasıl ya?" dedim şaşkınlığımı gizlemeden. "Kimmiş?"

Bu kadar kolay mıydı birini aldatmak? Bu kadar kolay mıydı seviyor gibi yapmak?

"Yusuf Ali'nin arkadaşı." dediğinde ağzım daha da açıldı. "Çocukluk arkadaşı hem de. Beraberlermiş. Yusuf Ali'yle parası için beraber olduğunu söylemiş. Düğün de takılan altınları paraları alıp onunla kaçacakmış."

Bi' an... Gerçekten bi' an Polat'ın omzunda uyurken rüya mı gördüm diye düşündüm. Bu o rüya olsun istedim. Bu kadar ağır olmasın istedim ama o kadar ağırdı.

Sevgi bu değildi. İnsanlar aldatmaya çok meraklıydı. Oysa dünyanın en güzel şeyidir birine sadık kalmak.

"Siz bunu nasıl öğrendiniz?" dedim merak ettiğim soruyu sorarak.

"Yakalanmışlar. Mustafa, Asude'nin kaçtığı kişi. Vicdan azabı çekmiş sözde ve Yusuf Ali'ye anlatmış."

"Ne olacak şimdi?"

"Köy odasında toplanacaklarmış. Bozer ağa ölüm kararı istiyormuş. Beraber olmuşlar."

Polat'ın serbest kalması bu yüzdendi. Hem köy odasında Agir ağadan sonra en yetkili kişiydi hem de bu olayla hiçbir ilgimiz yoktu. Yusuf Ali suçsuzdu.

"Yusuf Ali nasıl?"

"Çok kötü yenge." dedi Arin ama bir o kadar o da kötüydü. "Hem arkadaşının hem de sevdiği kızın ihanetine uğradı. Yusuf Ali ağlar yenge. Ama ağlamıyor. Konuşmuyor. Su bile içmiyor. Öylece bakıyor duvara. Duvarda sanki bir şey görüyormuş gibi ara ara gülüyor. Yenge bu çok acı. Yusuf Ali buna dayanamaz."

Ne diyeceğimi şaşırdım. Gerçekten olanlar çok ağırdı.

"Hiç mi anlamamış Arin? Hiç mi fark etmemiş?"

"Aşkın gözü kördür yenge. Yusuf Ali o kız dışında herkese her şeye kördü."

Aşkın gözü kördür. Aslında görür insan ama kaybetme korkusu o kadar büyüktür ki görmek istemez.

"Sen nasılsın?"

"İyi değilim. Yenge ben hiç iyi değilim ya. Kalbimde bir yangın var. Yusuf Ali'yi gördükçe harlanıyor. Yenge onu öyle görmeye dayanamıyorum. Ona kıyamıyorum. Onun yerine ben ağlıyorum."

Onu kendime çekip sarıldım. Gözleri dolu doluydu. Ayşin hanımın gözleri üstümüzdeyken ağlamasını istemezdim.

"Böyle daha iyi oldu Arin. Evlendikten sonra olsaydı hiç toparlanamazdı. Her şerde bir hayır vardır. Vardır bunda da bir hayır. Yusuf Ali dağıldı ama toplanır. Sen de toparlan. Güzel olacak her şey. Bir beladan kurtuldunuz."

"İnşallah yenge." dedi ve geri çekildi. "İnşallah dediğin gibi her şey güzel olur. "

💔

Neredeyse akşam olacaktı ve ne ben ne de Polat daha kahvaltı bile etmemiştik.

Polat Yusuf Ali ile konuştuktan sonra çalışma odasına çekilmiş ve çıkmamıştı. Saatlerdir sesi çıkmıyordu.

Arin Yusuf Ali'ye yemek götürmüş ama Yusuf Ali yememişti.

Yusuf Ali kendi evine gitmek istemişti ama Berfin hanım buna izin vermemişti. Yusuf Ali'nin yanına gitmiş ve saatlerce yanında kalmıştı. Odadan çıktığında gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.

Salonda ben, Arin ve Ayşin hanım oturuyorduk.


"Arin git bir abine bak." dedi Ayşin hanım. "Geldiğinden beri yanımıza gelmedi. Yemek te yemedi. Bir sor aç mı diye."

"Tamam." dedi Arin ve hiç beklemeden ayağa kalkıp çıktı salondan.

Ayşin hanım oğlunu merak etmişti ve bu hoşuma gitmişti. Ben de Polat'ı merak ediyordum. Tuhaf bir şekilde sessizlşeti ve kendi kabuğuna çekildi.

Çok geçmeden Arin içeri döndüğünde Polat yanında yoktu.

"Nerde abin?" dedi Ayşin hanım.

"Çalışma odasında ama kapıyı açmadı. Yalnız kalmak istiyormuş." dedi Arin.

"Dert bitmiyor ki." dedi Ayşin hanım. Gözlerini bana çevirdi. "Her günümüz bir olay. Sen geldikten sonra rahat geçen bir tek Allah'ın günü olmadı."
O taş her halükarda beni buluyordu.

"Ben mi kız kaçırdım Ayşin hanım?" dedim sitemle. "Ben mi adam vur dedim? Bu konunun benle ne ilgisi var Allah aşkına?"

"Uğursuzsun çünkü." dediğinde ona şaşkın gözlerle bakıyordum.

Ayağa kalkıp "Sizi uğurunuzla baş başa bırakıyorum." dedim ve çıktım salondan.

Adımlarım benden bağımsız Polat'ın çalışma odasına gitmişti. Kapıyı çaldım. Gel ya da git demedi. Elimi kapının kulpuna attığımda ve aşağı doğru indirdiğimde kapının kilitli olduğunu fark ettim.

"Polat ağa." dedim kısık bir sesle ve kapıyı iki kez tıklattım.

Bir hareketlilik olmayınca arkamı döndüm. Gideceğim sırada anahtarın çevirilme sesini duydum. Tekrar kapıya döndüğümde Polat'ın kapıyı açıp bana yorgun gözlerle baktığını gördüm.

Çok yorgundu. Uyumamıştı. Yemek yememişti.

Elimden tuttu ve beni odaya doğru peşinden sürükleyince tepki bile veremedim. Yatak odasına gitmek yerine salondaki üçlü koltuğun önünde durdu.

"Naz..." Gözlerini gözlerime çevirdi ve derin derin baktı. "Dizine uzanabilir miyim?" sesi yalvarır gibi çıkmıştı.

Koltuğa oturdum. Bu tamam demekti. Zor da olsa gülümsedi ve dizime uzandı.

"Saçımı okşar mısın?" dediğinde tek kaşım havaya kalktı. "Kimse okşamadı. Kisme sevmedi beni Naz. Sen sever misin?"

Polat çok kötü görünüyordu. Gerçekten kötü ve yorgun duruyordu. Her şey üst üste geliyordu ve bütün yük Polat'ın omzundaydı.

"İyi misin?" dedim. Polat başını kaldırıp dolu gözlerle bana baktı.

"Bunu soran ilk kişisin." dediğinde boğazım yandı. "Kimse sormaz bana. Çünkü ben abiyim. Ben baba olması gereken bir abiyim. Korumam gereken bir ailem var. Kötü olamaya hakkım yok. Dağılmaya hakkım yok. Ama yoruldum Boncuk. Çok yoruldum.

Polat'ı çok iyi anlıyordum. Çünkü ben de ablaydım. Hep onlar iyi olsun diye uğraşıyoruz ama kimse bizim kötü olduğumuzu bilmiyor.

"Seni anlıyorum." dedim. Saçlarını okşamaya devam ettim. "Gerçekten."

"Hani ben, yorgunluğun geçsin diye omzundan öpüyorum ya... Sen de yorgunluğum geçsin diye dizinde uyutur musun?"

Sessiz kaldım. Bunun cevabını saçlarını okşayarak vermiştim. Başı dizimdeydi. Kafası hafif bana doğru dönüktü. Gözleri kapalıydı.

Bir saat belki daha az bilmiyorum Polat'ın saçlarını okşadım. Kaşının üstündeki yara yine dikkatimi çekince elim yarasına gitti ve bir süre yarasını okşadım.

"Elin niye yarama gidiyor hep?" dedi. Gözleri kapalıydı. Dudakları kıvrıktı.

"Seni sevmeye yarandan başlıyorum." dedim. Gözlerini açtı ve uzandığı yerden doğruldu.

"Sevecek misin beni?" dedi hevesle ve beklentiyle.

"Seveyim mi seni?"

"Sev beni Boncuk." dedi ve aramızdaki mesafeyi kapatarak hemen dibimde oturdu. "Bir sen sev. Çok sevmesen de olur. Yeterki sev. Sevmeye çalış en azından. Ben kötü biri değilim." Eli saçlarıma gitti. Bir tutam saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi. "Gerçekten."

"Sen benim kocamsın." dedim
"Yorulduğunda yaslan bana. Benim yanımda dağılmaktan korkma. Toplarım ben seni." Gözlerindeki sönmüş olan ışıklar yandı. "Yeterki sen beni dağıtma."

Elleri yüzüme gitti. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Baş parmakları yanağımı okşarken alnı alnıma değdi.

"Sen benim karımsın. Seni dağıtmak en son isteyeceğim şey bile değil." Gözlerini kapattı. "Özür dilerim Boncuk. Canını yaktığım her saniye için özür dilerim."

Geri çekilip yüzüme baktı. "Bir sefere mahsus affediyorum ama bir daha affetmem ona göre Polat ağa." dedim imâ dolu sesimle.

"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de."

"Sen yengeye Elif diyor musun?" dedim alayla bir dizinin repliğine gönderme yaparak.

"Sen Polat de. Gerekirse dünyadaki tüm kadınlara Elif diye seslenirim." dedi.

"Tamam sen önce Elif de ben de Polat derim." dedim onunla inatlaşarak.

"Sen dışında herkese Elif derim." dediğinde ciddiydi.

"Niye?" kaşlarımı çattım. "Benim adım Elif."

"Polat Elif'ini kaybetti Naz." dedi. "Ben seni kaybedemem."

Ağzım açık bir şekilde baktım Polat'a. Bir dizi yüzünden mi bana Naz diyordu yani???

"Saçmalama Polat ağa." dedim alaylı bir tavırla. "Sadece bir dizi."

"Ne fark eder." dedi omuz silkti. "Hiçbir evrende, hiçbir hikayede Polatlar Elifleri kaybetmemeli. Ben seni kaybedemem Naz. Bu sonum olur."

Bir dizi vardı. Çok meşhur bir dizi. O dizide Polat Elif'e aşıktı. Elif te Polat'a. Ama sonra Elif ölüyordu. Elif ölmesine rağmen hikaye bitmiyordu. Polat başka kadınlara aşık oluyor ama Elif'i hiçbir zaman unutmuyordu. Benim için hikaye Elif ölünce bitmişti. Polat için de aynısı geçerliydi.

"Ne yapacaksın?" dedim başını koltuğa yaslamış olan Polat'ın sol kaşındaki yarayı okşarken. "Aşiret toplantısında sende oy kullanacaksın. Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"O kız ölürse Yusuf Ali toparlanamaz. Yaşarsa da toparlanamaz ama en azından ölümün ağırlığı olmaz sırtında. Benim oyum ordaki bir çok oyu değiştirir Naz. Benim verdiğim kararı destekleyen onlarca ağa var. Ama ben ne yapacağımı bilmiyorum."

"Yusuf Ali de oy verecek mi?" dedim. Başını olumsuz anlamda salaldı.

"Hayır. Sordum. Ne yapayım dedim. Ne yaparsan yap dedi. Sen söyle Naz ben ne yapayım."

"Can almak size düşmez Polat ağa. Bırak Allah'larından bulsunlar."

Birinin ölüm emrini vermeleri kadar saçma bir şey yoktu. Her ne kadar yaptıkları affedilir bir şey olmasa da herkes kendi vicdanıyla yargılanır. Kimse öldürülmeyi hak etmez. Hele ki böyle bir sebepten. Bence en ağır ceza Yusuf Ali'nin kalbinde ölmüş olmaları.

"Sevmek bu kadar zor mu?" dedi Polat. "Birine sadık kalmak... Çok mu zor Naz?"

"Herkes sol tarafında kalp taşır ama bazıları kalp diye yâr taşır. Zor değil. Sevmek sadece herkesin harcı değil."

Polat kaşındaki elimi alıp dudaklarına götürdü. Uzun bir öpücük bırakıp elimi kalbinin üstüne koydu. Kalbi avucumda atmaya başladı.

"Ben sol tarafımda yâr diye seni taşıyorum Naz. Bir kez olsun sana ihanet etmedim. Ne sana ne yokluğuna. Hak etmiyor muyum?"

"Neyi?"

"Bir şansı." kalbi atışını hızlandırdı. "Naz ben bir şans istiyorum. Lütfen. Deneyelim."

"Neyi deneyeceğiz?"

"Bir aile olmayı. Naz... Seni sevmeme izin ver. Aramıza duvar koyma. Bırak doya doya seveyim seni. Naz bırak sevdireyim kendimi. Sevilmeyi hak etmiyor muyum?"

"Herkes sevilmeyi hak eder."

"Sev beni o zaman. Bir sen sev. Sadece sen. Naz lütfen. Kisme sevmiyor beni. Sevmesiner de zaten. Ama sen sev."

Beklenti dolu gözlerle baktı bana. Gözlerindeki bulutlar her an akmaya hazırdı.

"Tamam." dedim. "İstediğin şansı veriyorum." sol gözündeki bulut bir damlayı serbest bıraktı.

💅💋🌼

Ayyyy noluyo noluyoooooo????

Bölüm sonu sohbeti edelim.

Yusuf Ali sizce iyi yaptı mı??

Polat'ın Elif'e Naz demesindekis sebebe ne diyorsunuz??

Sizce artık normal bir çift olacaklar mı??

Son sahne hakkında ne diyorsunuz??

Peki sizce Elif Polat'ı dövebilir mi?

Ve son bir soru. Bölümü beğendiniz mi?

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Alıntılar için
instegram: helin.mavi1

Hepinize eyvallah.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

145K 10.9K 18
"Ve bizler, ipsiz uçurtmalar gibiydik. Aşk'sız, umutsuz ve eksik." Mardin Midyat'a kara sevdalı bir hanımağa'nın, Mihriban Şalaban'ın hikayesi. AŞİR...
3.1M 158K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
868K 48.9K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
67.5K 3.2K 10
Yeniden yazılıyor 🥀 Ama bazen yeniden başlamak lazım; O hayatta yaşama sevinci olmayanlardandı. Tek dayanağı abisi olmuştu, annesi'nin sadece öldüğ...