Gökkuşağındaki Karanlık

dortgozkedikiz által

11.4K 2.6K 664

Gökkuşağı mı daha KARANLIKTI yoksa karanlık mı bir GÖKKUŞAĞI kadar renkliydi? Több

GİRİŞ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22

Bölüm 13

447 112 32
dortgozkedikiz által

İsra okuduğu kitabı sertçe kapattı, komodine bıraktı. Bakışlarını odasının penceresine çevirirken gözleri doldu. Kitaptaki karakterin ailesini kaybetmesini daha fazla okuyamadı. Boğazında bir yumru büyümüş, gözleri akmayan gözyaşlarıyla ağrımaya başlamıştı. Anne babasını çok küçük yaşta kaybetmişti, onlarla ilgili pek anısı yoktu ve onları çok özlediği söylenemezdi. Küçükken sadece anne ve babanın olmasının nasıl olduğunu merak ederdi. Onlara karşı bir özlem yoktu ancak aileye duyulan özlem fazlaydı. Neyse ki zamanla o da yok oldu. İki sene önce amcasının yanına gelene kadar kendinden başka kimseye değer vermiyordu. Ancak amcası o kadar iyi kalpli bir adamdı ki yaşlı adama karşı kayıtsız kalamamış, iki yıl içinde onu çok sevmişti. Şimdi ise onun yokluğu canını yakıyordu. Bütün bunlar onun yüzünden başına gelmişti. Yaşlı adamın hayatına hiç girmemiş olsaydı, belki de amcası hala hayatta olurdu.

Derin bir nefes aldı. Kulübedeki her şey yanmıştı. Cep telefonunun Yağız da olduğunu biliyordu ancak bilgisayarı ve diğer özel eşyalarının hepsi yanıp kül olmuştu. Yani amcasından ona tek bir hatıra bile kalmamıştı. En çokta bu canını sıkıyordu. Birlikte bir resimleri bile yoktu. İsra zamanla amcasının yüzünü hatırlamakta zorlanacaktı ve onu hatırlatacak tek bir resim yoktu.

Üzerindeki ince örtüyü çekip ayağa kalkarak pencereye gitti. Kollarını göğsünde bağlayıp bahçeyi izledi. Geniş bir arazinin ortasına kurulu olan ev çok büyük değildi ancak bahçesi ve ardında görünen ormanlık arazi sonsuz gibi görünüyordu. Burada kapalı kalmaktansa araziyi gezmeyi tercih ederdi ama ona da izin yoktu. Havalar artık ısınıyordu. Gökyüzünde insanın içini kıpır kıpır eden bahar havası hakimdi fakat onun içi bir buz dağı kadar soğuktu.

Balo gecesinden sonra üç gün geçmişti. Ne telefonu ne de bilgisayarı olmadığı için magazin sayfalarında nelerin çıktığında haberi yoktu ama tahmin edebiliyordu. O gece gazetecilerin sorduğu sorular atılacak manşetlere işaretti. Haberleri merak etmiyor olabilirdi ama gazetecilerin çektiği fotoğrafları çok merak ediyordu. Genç adamla birbirlerine baktıkları o pozu yakalamışlar mıydı?

Kafasını iki yana sallayıp düşündüğü şeylerin saçmalığına gözlerini devirerek arkasını döndü. Pijamasını değiştirme gereği duymadan odasından çıktı. Evin içinden çıktığı yoktu, üstünü değiştirmesi için de bir sebep yoktu.

Ayaklarını sürükleyerek alt kata indi. Holü geçip mutfağa yöneldi. Mutfakta yemek servisi için hazırlık yapan ekibin yanından geçip kahve makinesine yöneldi.

Yeni kız "Yemeğinizi nerede yiyeceksiniz İsra Hanım?" diye sorduğunda İsra ona dönüp "Canım şuan istemiyor, yemek istersem mutfağa gelir kendim alırım. Teşekkür ederim" diyerek gülümsedi.

Kız gülümseyerek kafasını onaylarcasına sallayıp yaptığı işe geri döndü. Kahvesini alan İsra yine ayaklarını sürükleyerek mutfaktan çıkıp salona geçtiğinde Yağız'ı orada görmeyi beklemiyordu.

Kafasını kaldırıp saate baktı. Akşam olmak üzereydi ancak genç adamın evde olması için çok erken bir saatti.

O fark etmeden geri dönmek için yönelmişti ki "Benden mi kaçıyorsunuz?" diyen sesle olduğu yerde kaldı.

Tekrar genç adama döndüğünde Yağız'ın oturduğu yerden kafasını çevirmiş ona baktığını gördü.

"Hayır, sadece rahatsız etmek istemedim" dediğinde Yağız eliyle çaprazındaki koltuğu işaret edip "Rahatsız etmiyorsunuz, otursanıza" dedi.

İsra derin bir nefes alıp genç adamın işaret ettiği yere ilerledi. Koltuğa oturduğunda Yağız'ın onu dikkatle incelediğini gördü. Lanet olası pijamayı değiştirmeliydi! Kafasını eğip sıkıntıyla pijama üstünün eteğiyle oynarken kahvesini yudumladı.

Genç adam "İyi misiniz?" diye sorduğunda İsra kafasını kaldırıp onaylarcasına salladı. Yağız'ın dikkatli gözlerine kısa bir an bakıp bakışlarını tekrar kaçırmıştı.

Yağız ondan gözlerini kaçıran kadını dikkatle incelemeye devam etti. Daha önce yırttığı pijamaya benzer bir pijama takımı giymişti. Son zamanlarda evin içinde sürekli pijamalarla gezdiğinin farkındaydı. Ayrıca genç kadın geldiğinden beri zayıflamış, yüzünün rengi solmuştu.

"İyi görünmüyorsunuz" dedikten sonra gözlerindeki kızarıklığı fark ettiğini belli etmek için "Ağladınız mı?" diye sordu.

İsra elindeki kupayı iki eliyle birlikte tutup soğuk ellerini biraz olsun ısıtmak istedi. "Hayır, sadece..." diyerek sustu. Derin bir nefes aldıktan sonra "Amcamı özlüyorum" diye bitirdi.

Yağız içten bir şekilde "Kaybınız için üzgünüm ama hayatınız devam ediyor. Buna odaklanmanız gerekmez mi?" dediğinde İsra alayla gülüp ona bakarak "Hayatım mı? Sizce artık bir hayatım kaldı mı?" diyerek bir eliyle etrafını gösterdi.

"Burada geçici olarak kalıyorsunuz İsra Hanım, elbette hayatınıza geri döneceksiniz" diyen adama hayretle bakarken kafasını iki yana salladı.

"Ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak değil mi?" diye sorduğunda Yağız sessiz kaldı. Genç kadına söyleyecek çok şeyi vardı ancak sessiz kalmayı tercih etti.

Adamın arkasındaki yemek masası hazırlanmaya başladığında İsra ayağa kalktı. "Size iyi akşamlar" diyerek orada ayrılmak isterken adam "Akşam yemeği yemeyecek misiniz?" diye sordu.

"Belki daha sonra" diyen genç kadın kapıya yöneldiğinde Yağız "Bu akşam benimle yemek yer misiniz?" diye sorunca durdu.

Kaşlarını çatan İsra "Neden Yağız Bey?" diye sorduğunda Yağız da ayağa kalktı. Genç adam ellerini cebine atarken "Farkında olmadan sizi çok kırdım. Yaptığım hataları düzeltmek istiyorum" dedi.

Kafasını hafifçe yana eğen İsra genç adama dikkatle baktı. Söylediği sözlerde samimi görünüyordu. Bakışlarını yemek masasına çevirdikten sonra tekrar adama dönüp kafasını onaylarcasına salladı.

Yağız gülümseyerek elini masaya doğru uzattığında İsra şaşkınca genç adamın yüzüne baktı. Son zamanlarda onu çok sık gülümserken görüyordu.

Genç adam çalışanlardan bir servis daha açmalarını isterken İsra için sandalyeyi tuttu. İsra kahve kupasını masaya bırakıp onun çektiği sandalyeye otururken kalbinin tekrar eskiden olduğu gibi hızlanmaya başlamasına lanet etti. Genç adamın yaptıklarından sonra bunu aştığını düşünüyordu!

Yemek servisleri yapıldıktan sonra yemeye başladıklarında Yağız "Bu arada okulunuzun bir yıllığında dondurulmasını sağladım bilginiz olsun. Yani buradan çıktıktan sonra devam edebileceksiniz" dedi.

İsra hayretle genç adama bakıp "Bunu nasıl yaptınız?" diye sorduğunda Yağız gülümseyerek "Gerekli yerlerde tanıdıklarım var. Yardımcı oldular" dedi.

Genç kadın ne diyeceğini bilemeyerek adamın yüzüne bakıp kaldıktan sonra "Teşekkür ederim, ben okuma hakkımı kaybettiğimi düşünüyordum" dedi.

"Önemli değil İsra Hanım, benim yüzümden bu haldesiniz. Elbette bunu yapmam gerekiyordu" diyen Yağız içkisinden bir yudum aldıktan sonra "Yarın için kendinize küçük bir çanta hazırlamayı da unutmayın" dedi.

"Yarın mı?" diyen İsra artık elindeki çatalı bırakıp arkasına yaslanmıştı. "Neden bir çanta hazırlıyorum?" diye sorduğunda Yağız umursamaz bir şekilde yemeğine devam etmiş, lokmasını yuttuktan sonra "Benimle İtalya'ya geliyorsunuz" demişti.

İsra hayretler içinde "İtalya mı!" dedi. Ardından kaşlarını çatarak "Ama benim pasaportum..." demişti ki Yağız "Merak etmeyin yenisini çıkarttırdım" dedi.

Şaşkınlığını korumaya devam eden genç kadın "Yapamadığınız bir şey var mı Yağız Bey?" diye sorduğunda Yağız buruk bir gülümsemeyle "Evet ihanete engel olamıyorum" dedi.

İsra'nın yüzündeki ifade buz kesti. Genç adam ona gülümseyerek bakmaya devam ederken "Parayla satın alınabilecek her şeye sahibim ama etrafımdaki çok az insanın sadakatine sahibim" dedi.

Genç adamın sözleriyle yutkunan kadın "İnsanların sadakatini kazanmak için siz ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunda Yağız gülümseyerek kadehini ona doğru kaldırıp "Güzel soru" dedi ve içkisini kafasına dikti.

Boş bardağı masaya bıraktıktan sonra "Maalesef ki insanların sadakatini ne yaparsanız yapın kazanılmayacağını tecrübe ettim. Çünkü her insan çıkarlarına ters düştüğünüz an size ihanet etmeye hazır bir şekilde bekliyor" dedi.

İsra kafasını iki yana sallayarak "Bu çok karamsar bir düşünce Yağız Bey. Bazı insanların sadakatini kazanmak için hiçbir şey yapmanıza gerek kalmaz" dediğinde genç adam ona dikkatle bakıp "Sizin gibi insanların mı?" diye sordu.

Ani gelen soruyla İsra başta ne diyeceğini bilemedi. Ağzını evet demek için açtı ancak geri kapattı. Ardından kaşları hafifçe çatılırken "Bilmiyorum, yani evet olabilir" diye kekeledi.

Yağız güldü. "Bakın siz bile hemen evet diyemiyorsunuz çünkü hiç kimse yüzde yüz sadık olamaz İsra Hanım" diyerek yemeğine devam etti.

İsra itiraz etmek istedi ancak yapamadı. Genç adamın bir noktada haklı olduğunu biliyordu.

Yemeğin geri kalanı sessizlik içinde geçti. Yemekten sonra İsra odasına çekilirken Yağız salonda kalarak içki içmeye devam etmişti.

Ertesi gün olduğunda ise genç kadın erkenden kalkmış ve dağ evine taşınmadan önce amcasının getirdiği küçük valize birkaç parça kıyafetini yerleştirerek hazırlanmıştı.

Valiziyle birlikte aşağı indiğinde kahvaltı hazırdı. O içeri girdikten sonra Yağız geldi. Hızlı bir şekilde kahvaltı masasına ilerlerken "Acele etsek iyi olacak, geç kalacağız" dediğinde İsra da onu takip etti.

Genç adam yine onun için sandalyesini tuttuğunda İsra "Bunu yapmanıza gerek yok teşekkür ederim" diyerek oturdu.

Yağız söylediğine bir yorumda bulunmadan "Rica ederim" diyerek kendi yerine geçti.

Kahvaltılarını ederken İsra "Ne kadar kalacağız?" diye sorduğunda genç adam "Belli değil" diyerek kısaca cevaplamıştı.

İsra çekingen bir şekilde "Orada da evden dışarı çıkamayacak mıyım?" diye sorduğunda Yağız kafasını kaldırıp ona bakarak "Benimle birlikte çıkacaksınız" dedi.

"Anladım, tamam" diyen İsra daha fazlasını merak etse de başka soru sormadı.

Kahvaltılarını yaptıktan sonra evden ayrıldıklar. Havalimanına giden yol boyunca ikisi de konuşmadı çünkü genç adam sürekli telefon görüşmeleri yapmıştı. İsra, İtalyanca konuşan adamı dikkatle dinlerken yeni bir iş anlaşması için oraya gittiklerini anlamıştı.

Araba havalimanında yolcu girişlerinden farklı bir yöne ilerlediğinde genç kadının kalbi hızlandı. Özel uçakla gideceklerini anlamıştı. Arabadan inip direk uçağa ilerlerken genç kadın merakla "Pasaport işlemlerini yaptırmamız gerekmiyor mu?" diye sordu.

"Çoktan yapıldı" cevabını aldığında başka bir şey sormadı.

Uçağa bindiklerinde Yağız ona oturacağı yeri işaret edince genç kadın onun gösterdiği yere geçti. Genç adam hemen karşısına geçip bakışlarını ona diktiğinde kafasını çevirip uçağın penceresinden dışarı baktı. Bir süre sonra Fırat ile Ağıt ve isimlerini bilmediği birkaç adam daha uçağa binerek boş koltuklara geçtiler.

Uçak görevlisi gelerek kalkışa kadar bir şey içmek isteyip istemediğini sorduğunda İsra kafasını iki yana sallayarak reddetti. Yağız da istemediğinde kadın biraz sonra elinde dergilerle gelmiş ve aralarındaki sehpaya bırakarak gitmişti.

İsra'nın meraklı bakışları dergilere kaydı ve bir süre sonra genç kadın merakına yeniş düşerek dergilerin birini alıp karıştırmaya başladı. Elbette bir magazin dergisiydi ve ne aradığı açıkça belliydi.

Genç kadın sayfalar arasında hızla geçip gitmek isterken dikkat çekmemek için her sayfayı yavaşça okuyordu. Yağız "Magazine meraklı mısınız İsra Hanım?" diye sorduğunda İsra "Aylardır ne telefon ne de bilgisayarım var Yağız Bey, evinizde bir tane bile televizyonda yok. Yani dışarıda neler olduğunu merak etmem garip olmasa gerek" dedi.

Yağız ukala bir sesle "Ancak nedense belli bir şeyi aradığınızı düşünüyorum" dediğinde İsra kafasını kaldırıp ona baktı.

"Öyle mi? Ne arıyor muşum?" diye sorduğunda genç adam sehpadaki dergileri karıştırıp bir tanesini aldı ve karıştırmaya başladı. Aradığı sayfayı bulunca gülümseyerek dergiyi açık bir şekilde İsra'ya uzattı.

İsra adamın elindeki dergiyi aldığında nefesini tuttu. Karşılıklı iki sayfada onların kocaman resimleri vardı. Birinde İsra kameraya bakarken genç adam ona bakıyordu. Diğerinde ise ikisi de birbirine bakıyordu ve sanki... Sertçe yutkundu. Altında yazılanlara göz gezdirirken onun hakkında hiçbir şey bilinmediğini, onun için Yağız Ateş'in gizli aşkı olarak bahsedildiğini gördü. Neredeyse bir sayfa boyunca üstündeki kıyafetlerden, takılarına ve güzelliğine kadar her şeyden bahsetmişler ancak kimliği hakkında hiçbir şey söylememişlerdi.

"Sanırım sosyal medya kullanmadığınız için gazeteciler hakkınızda hiçbir şey bulamamış" diyen adamın sesiyle kafasını kaldırdı.

İsra kısık bir sesle "Evet olabilir" diye mırıldandığında Yağız "Günümüzde sosyal medya kullanmayan biriyle tanışmak çok ilginç" dedi.

Genç kadın onun gözlerine bakarken "Sizin de yok" diye karşılık verdi.

Yağız gülümserken "Evet ama benim gibi adamlar için bu normal. Değil mi?" dedi. Bakışları dikkatle onu inceliyor, ses tonu bana gerçeği söyle, benden ne gizliyorsun diye soruyordu.

İç çeken İsra "Şahsi hesabım olmasa da bir tane fake hesabım var ve o bana yetiyor. İnternette kendimi ve hayatımı paylaşmayı sevmiyorum" dediğinde genç adam "Evet, darkness in the rainbow isimli hesabınızı diyorsunuz" dedi.

Genç adamın bunu biliyor olmasıyla İsra'nın gözleri hafifçe irileşti. "Siz bunu nereden biliyorsunuz?" diye sorduğunda Yağız "Hakkınızda öğrenebileceğim her şeyi biliyorum İsra Hanım ama daha fazlasını merak ediyorum" diye karşılık verdi.

İsra'nın kalbi heyecan ve telaşla atarken "Ne öğrenmek istiyorsunuz?" diye sordu.

Genç adam "Kaç dil biliyorsunuz?" diye sorunca birden nasıl bu konuya geldiklerini anlamadı ama "İngilizce, Türkçe ve Almanca biliyorum" diyerek yalan söyledi.

Yağız "İtalyanca bilmiyor musunuz?" diye sorduğunda İsra kafasını iki yana sallayıp "Bilmiyorum" diye fısıldadı.

"Ailenizi kaybettikten sonra nerede yaşadınız? Diyerek genç adam yeni bir soru yönelttiğinde İsra "Almanya da ama siz bunu zaten biliyorsunuz. Değil mi?" dedi.

Yağız hiçbir şey söylemediğinde İsra "Öğrenemeyeceğiniz şeyleri öğrenmek istiyorsanız, herkesin bulabileceği şeyler sormamalısınız Yağız Bey" dedi.

Genç adamın gözleri kısılırken "Biliyorum İsra Hanım ama dürüstçe cevap verebileceğinize güvenmiyorum" dedi.

İsra adamın sürekli şüpheci davranışından sıkılırken "O zaman belki de güvenmeyi öğrenmelisiniz" diye karşılık verdi.

"Bana güvenmeyi öğretebilir misiniz?" sorusu İsra'yı hazırlıksız yakaladı. Kalbi dürüst davranması için haykırırken o en iyi yaptığı şeyi yapmıştı. Yüzüne içten bir gülümseme yerleştirerek yüzündeki maskenin düşmesini engellerken "Siz isterseniz, evet" dedi. Onun ışıl ışıl gülümsemesine karşılık Yağız'ın bakışları ifadesizdi. Sanki içinde karanlık bir parıltı vardı.

Genç adam sessiz kalarak düşünceli bir şekilde bakışlarını uçağın camından dışarı çevirirken İsra oturduğu yerde sıkıntıyla kıpırdandı. Gülümsemesi soldu ve yüzü ifadesizleşti. Uçak hareket etmeye başladığında pilot kalkış için hazırlandıklarını söyledi ve herkes kemerlerini taktı. İsra bakışlarını kucağındaki magazin sayfasına çevirdiğinde genç adam "Çok güzel çıkmışsınız" diyerek onu şaşırttı.

Genç kadın kafasını kaldırıp ona baktı. Yanakları ısınırken "Teşekkür ederim" diye mırıldandı. Yağız gözlerinin içine bakıyordu ancak yüzü ifadesizdi. İsra merak etti. Onu neden sorguya çekmeye başlamıştı. Önceki akşam yemekteki sohbetin üstüne bu sorular ona tuhaf geliyordu. Genç adam bir şeyin peşindeydi ancak İsra tahmin ettiği şeyin peşinde olmaması için dua ediyordu. Eğer öyleyse çoktan ölmüş demekti.


*** Bölüm Sonu***

Bölüm sonundan merhaba, umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Gelecek bölümde görüşmek dileğiyle,

Hayatınıza iyi bakın...

Olvasás folytatása

You'll Also Like

777K 43.8K 36
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
110K 801 43
Bengi ile Cem Can ile Nalan İki evli çift. Bengi ile Can iş arkadaşıdır, zamanla aralarında yakınlaşma başlar ama ikisi de evlidir. Hem aşklarını y...
650K 49.9K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
60K 3.8K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]