elem çiçekleri | rinsagi

By Nofrostie

23.6K 3K 7.2K

İsagi Yoichi anonim bir fanartisttir. İtoshi Rin ise İsagi'nin favori internet hikayesinin yazarı. [Yarı tex... More

When you were here before
Couldn't look you in the eye
You're just like an angel
Your skin makes me cry
You float like a feather
In a beautiful world
I wish I was special
You're so fuckin' special
But I'm a creep
I'm a weirdo
What the hell am I doin' here?
I don't belong here
I don't care if it hurts
I wanna have control
I want a perfect body
I want a perfect soul
I want you to notice
When I'm not around
So fuckin' special
I wish I was special
I'm a weirdo
What the hell am I doin' here?
I don't belong here
She's running out the door
She's running out
She run, run, run, run
Whatever makes you happy
Whatever you want
You're so fuckin' special
I wish I was special
But I'm a creep
I'm a weirdo
What the hell am I doin' here?
I don't belong here
My love was as cruel as the cities I lived in
Everyone looked worse in the light

But I'm a creep

577 80 229
By Nofrostie


Rin, İsagi ve Bachira'nın bahsettiği kafeye -telefonundaki navigasyon sağ olsun- vardığında içeride çok fazla insan olup olmadığından emin olamadığı için bir süre duraksamış ; omzunda taşıdığı çantasının sapını sıkıca tutarak kafenin girişinde beklemişti.

İçeride çok fazla insanın olup olmaması onu ilgilendirmemeliydi, insan sayısının çokluğu ya da azlığı yapacağı işi etkilemiyordu. Kendi işine bakmalıydı. Tanrı aşkına altı üstü kapıyı ittirecek ve içeriye gireceksin ne diye tereddüt ediyorsun ki?! Mantığı ona bunları söylüyordu ama onu hala geride tutan bir şey vardı.

Karnını düğümleyecek, kapı koluna yaklaşan ellerini her defasında geriye çeken bir şey. Rin'in varlığından kurtulmak için her şeyi yapabileceği ama ruhuna yapıştırıcıyla yapıştırılmış bir şey:

Endişe.

Diğer duygularıyla Anri'nin yardımıyla bir şekilde barışsa da onları kabullense de bu duyguyu asla sevememiş onu kabullenememişti. Kimse söküp atmak istediği geçmişin mimarını, bütün kötü duygularının kaynağını kabullenemezdi sonuçta. Önündeki en büyük canavarı nasıl sevebilirdi?

Çok sık olmamakla birlikte toplum içine çıktığında tırnaklarıyla derisini yüzmek, yok olmak, sonsuza dek kaybolmak istemesinin nedeni buydu. Kulaklarını, gözlerini sökmek istemesinin nedeni buydu. Kulakları olmasa duymazdı. Gözleri olmasa görmezdi. En önemlisi endişesi olmasa düşünmezdi.

'Bana gözlerini dikip bakarlar mı? Eksikliğimi suratıma vururlar mı?' gibisinden savunmasız hissettiren , dile vurması dahi çok utanç verici olan şeyleri düşündüğü için bile endişe duygusundan nefret edebilirdi. Şu anki gibi uzuvlarının kilitlenmesine bile neden olurken endişe Rin için pekala korkunçtu.

Ellerini fazla sıktığından olsa gerek kollarıma doğru karıncalanma hissetmeye başladı. Boynunun arkasından akan soğuk terler de buna eklendiğinde Rin balıkçı yaka bir kazak giydiği için pişman oldu. Kazağı dar olmamasına rağmen ciğerlerini bir şey sıkıştırıyormuş gibiydi.

Anri ile bu konuda da yaptığı bir konuşmayı aklına getirdi. Endişelenmekten ne kadar hoşlanmadığını, bu duyguyu söküp atmak istediğini hafif sinirli bir tavırla anlattığını anlattığını hatırlıyordu. Anri ise ona şu konuşmayı yapmıştı:

'Hayatta bazen istemediğimiz kişiler, istemediğimiz duygular bizi ziyaret edebilir. İstenmeyen misafirleri göndermenin en iyi yolu istediğimiz kişiler ve istediğimiz duygularla ilgilenmektir. İstenmeyen birisine istenmediğini göstermenin en iyi yolu bu değil midir?'

Gözlerini kapatıp uzunca iç geçirdi. İstenmeyen duygusu endişeydi ve ona istenmediğini göstermeliydi. İstediği kişileri ve istediği duyguları düşünmeliydi.

İstediği kişiler... İstediği duygular...

İstediği bir kişiyi bulmak zor değildi sadece bunu istemek Rin'i sıkıntıya sokuyordu. Yani yanında olmasını istediği bir numaralı kişiler -anne, babası ve ağabeyinden bahsediyordu- Rin'in yanında olmakla ilgilenmediği için Rin artık onları da yanında istemiyordu. İsteyemezdi.

Belki odasında beslediği yavru kedisi Teru yanında istediklerine dahil olabilirdi. Küçük ve sevimli kedisi. Sarılırken içini yumuşacık eden evde rahatça kendisini ifade edebildiği tek kişi. Aynı dilden konuşmuyorlarmış gibi görünse de aynı dilden konuşuyorlardı.

Bir diğer kişi psikoloğu olabilirdi. Biliyordu psikologların işi danışanlarını dinlemek ve sorunlarına çözüm bulmaktı. Fakat daha öncesinde hiçbir yetişkin ona Anri'nin verdiği rahatlığı vermemişti. Onun ruhunda hala pansuman yapılmamış yaralara dokunmamıştı. Bu sebeple Anri'yi de yanında isterdi.

Bir diğer kişi Rin'in pasif agresif hareketlerine, savunma mekanizması olarak geliştirdiği hırçınlığına rağmen her daim ona şefkatle yaklaşan, hatalarını yüzüne vurmayan, omuz uzatan, Rin istemediğini söylese dahi ona en sevdiği çaydan alan en yakın arkadaşı Hiori'ydi.

Rin, bu üç seçenekten birisini gözlerinin önüne getirmeliydi. Çünkü sorunun cevabıydılar. Öyle de yaptı. Zihni karşısına Teru'nun yanağını yaladığı anı, Anri'nin ara ara kendi ergenliğinden bahsedip kıkırdadığı anı, Hiori'nin şefkatli cam göbeği gözlerini çıkardı.

Cevap üç seçenekti. Ama Rin dördüncü seçeneği de gördü.

Revirdeyken yan masanın üzerine bırakılan melisa çayı ve küçük kağıt, sabah güneşiyle beraber belirgin olan gülümseme, bir şey öğrenirken büyüyen gece mavisi irisler, olan bitenden habersiz bir şekilde uyuyakalmış bir silüet...

Bir dakika! İsagi Yoichi mi? O zihninde ne halt ediyordu? İsagi sadece sınıf arkadaşıydı. Böyle bir durumda nasıl aklına gelebilirdi? Bir anlığına kafa karışıklığı yaşamış olmalıydı. Evet evet, kafa karışıklığı. Ve bu kafa karışıklığı yüzünden Rin'in eli ayağı birbirine dolaşmış, yanakları da yoğun kan akışından dolayı yanmaya başlamıştı.

Bugün bir de onunla ödev yapacaktı! İsagi'nin yanında da böyle saçmalarsa kafasını sonsuza dek kuma gömerdi. Şimdi bile yapmak istiyordu aslında ama ortada bir ödev olunca o iş biraz zordu. Belki ödevi tamamladıktan sonra yapardı bu işi.

Rin dışarıda kendisiyle ne kadar süredir debelendiğinden, dışarıdan nasıl göründüğünden bir haber kapının önünde dolanmaya devam ederken bir anda açılan kapıyla olduğu yere çivi gibi çakıldı. Kafenin önünde on saat beklerse beklerken de bir ileri bir geri yaparsa bu elbetteki içeridekilerim dikkatini çekerdi.

"Evladım birine mi bakmıştın?"

Kapıyı açan kişi ; ağarmış açlarını yemek çubuğunu andıran iki çubukla topuz yapmış, beline çiçek desenli bir önlük bağlamış, altmış yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir kadındı. Kılık kıyafetine bakılırsa kafeyi işleten kişi oydu.

Dün kötü ne olabilir diye düşünürken ilk ihtimal yaşanmıştı bile. Rezil olmuştu harika.

Rin, Dükkanın önünde dikilip durmam tuhaf göründüğü gibi rahatsız edici de gelmiştir. Kendimi tokatlamak istiyorum diye aklından geçirirken zor da olsa soğukkanlılığını korumaya çalışarak yaşlı kadının önünde saygıyla eğildi.

"Grup arkadaşlarımla ödev yapmak için bir yerde sözleştik ve orası burası mı diye emin olmaya çalışıyordum. Rahatsızlık vermiş olmalıyım kusura bakmayın." dedi.

Rin, kendi akrabaları dışında yaşça büyük insanlarla iletişime girmemişti, onların da huysuz ve sinirli insanlar olduğunu hesaba katarsa karşısındaki kadının da öyle olacağını düşünüp kendisini buna hazırlamıştı.

Kadının ciddi ifadesi yerini gülümsemeye ve kahkaha bırakmasına hiç hazırlıklı değildi.

"Senin gibi sevimli bir çocuk mu rahatsızlık verecek? Bu ömrü hayatımda duyduğum en komik fıkralardan olabilir."

Sevimli mi? O mu sevimliydi? Rin dışarıdan verdiği izlenimi ve kendisinin davranış biçimi az çok biliyordu. Kendisini tanımlayabileceği kelimeler yeteri kadar vardı ve sevimli kelimesi bunlardan birisi değildi. Rin bile kendisini sevimli bulmazken yaşlı bir kadın nasıl böyle düşünebilmişti?

"Rahatsızlık vermediysem ne güzel." demişti kadının ona "sevimli" demesini kulak arkası etmeye çalışarak. Farkında olmadan gözlerini kaçırması ve uzun perçemiyle oynamasının şaşırılmayacak derecede tatlı göründüğünden bir haberdi. Hafif pembeleşmiş yanakları da Rin'i iyice ele verdi ve yaşlı kadın kıkırdamayı sürdürerek Rin'in omzunu patpatladı.

"Ah çok pardon evladım seni utandırmak istememiştim ama dışarıda şaşkın şaşkın dolanmış halin çok sevimli görünüyordu. İlk randevuna çıktığını sandım, sana tavsiye vermek için geliyordum ama tahminim tutmamış tüh!"

Yaşlı kadının nazik bir ses tonuyla ve munzur bir gülümsemeyle söylediği cümleler Rin'in deniz mavisi gözlerinin kocaman açılmasına, kulaklarının dahi yanmasına neden oldu. Dışarıdan komik göründüğünü tahmin ediyordu ama bu kadarını tahmin etmemişti. Şu an bozuntuya vermemekte gerçekten de çok zorlanıyordu!

"Bakma bana öyle! Bu yaşlarda yaşayacaksınız öyle heyecanları! Kendi gençlik yıllarım aklıma geldi de biz böyle açıktan buluşamazdık. Siz çok şanslısınız bu açıdan."

Rin'in bu işlerde hiç bezi yoktu. Hayatına yeni bir arkadaşı eklemek bile onun için çok zorken birisiyle randevuya çıkmak olağanüstü bir olaydı. Hayatında ne yeni bir heyecan ne de yeni bir korku istiyordu.

Düşüncelere dalıp gittiği sırada omzundan dürtüldü. Yaşlı kadın içerisini işaret ederek "Fark ettim de biz niye böyle dışarıda dikiliyoruz? Sen de hiç uyarmıyorsun çocuğum! Haydi gel içeri, aradığın yer burası mı değil mi emin olana kadar dinlenirsin!" dediğinde Rin kadını reddetme gibi bir şansının olmadığını düşündü ve içeriye girdi.

Dikkatini ilk çeken şey parlak turuncu rengindeki duvarlardı, ikinci şey de duvarlara yerleştirilmiş rafların üzerinde duran adını bilmediği çeşitli renklerdeki çiçeklerdi. Daha önce çiçek yetiştirmemişti ve galiba o yüzden en az duvardaki renkler kadar canlı renkteki yapraklara sahip olan çiçekler dikkatini çekmişti.

En çok da sarı yapraklı ve laciverte çalan yapraklı çiçeğin arasında kalan su yeşili rengine çalan yaprakları olan çiçek gözlerini almıştı.

"Sanırım çiçekleri seviyorsun genç adam. İçeri girdiğinden beri gözlerin çiçeklerin üstünde."

Yaşlı kadın, kasanın üzerindeki vazonun tozunu silerken yüzünde imalı bir gülüş vardı. "Çiçeklere güzel bakmışsınız o dikkatimi çekti." derken içinden de 'Bir insan bu kadar nasıl gülümseyebilir' diye düşünüyordu.

"Sana bir sır vereyim genç adam. O dikkatle incelediğin çiçek benim favorim."

Yaşlı kadın sanki diğer çiçekler duyarsa küsecekmiş gibi fısıltıyla konuştuğunda Rin anladığını belirtircesine kafasını salladı. Dürüst olması gerekirse o çiçek diğerlerinden daha güzel görünüyordu.

"Ama düşündüğün gibi ilk göze çarpan çiçek olduğu için değil onu çok sevmem sonucunda aralarında en güzeli o."

Rin, aklının okunmasına şaşkınlığını gizleyemedi. Bu bir yana 'Onu çok sevmem sonucunda aralarında en güzeli o.' cümlesi kafasına takıldı. Çiçeği güzel olduğu için sevmediyse neden sevmişti o halde?

"Surat ifadenden onu neden sevdiğimi merak ettiğini de anlayabiliyorum. Merakını gidermeden önce bir soru sormak isterim. Bir şeyi neden ve neye göre severiz?"

Bir şeyi neden ve neye göre severiz?

Rin'i son zamanlarda beklemediği yerden vuran sorulardan birisi de bu soruydu. Sevgi kavramı yarası hala taze olan bir konuydu onun için. Hem varlığını unutmak hem de hatırlamak istediği bir şeydi. Çok derinlere giderse kapanmamış yarayı daha çok açacağından yaşlı kadını cevaplamak adına Hiori ve Teru ile geçirdiği vakti düşündü.

Durgun bir ifadeyle "O şey karşımıza çıkmadan önce yaşadıklarımız ya da yaşayamadıklarımız ve o şeyin karşımıza çıktığı zamana göredir diye düşünüyorum." dedi.

Yaşlı kadının kaşları Rin'den gelen cevapla havaya kalktı.

"Vay bu değişik bir bakış açısı. Senin yaşındakiler genelde bu kadar derin düşünmüyordu. Kulağa hoş gelen bu cevap için teşekkür ederim genç adam. Ama senin aksine benim çiçeği sevme nedenim bu kadar komplike değil. Aralarında sevilmeye en ihtiyacı olan oydu."

Aralarında sevilmeye en ihtiyacı olan oydu.
Kadın bunu nereden biliyordu ve nasıl anlamıştı? Rin merakına yenik düşüp "Bunu nasıl anladınız?" diye sorduğunda kadın eline konunun öznesi olan çiçeği alıp anlatmaya başladı.

"Çiçeklerin dili yok ama bir şeyi anlatmak için ses tellerine gerek olmadığını düşünüyorum.
O güzel çiçeği çöpte buldum biliyor musun? Yaprakları solmuştu, boynu büküktü. Çiçek konuşamasa da anladım.

Çiçeğin önceki sahipleri onu kaderine terk etmiş. Bu yüzden başlarda ideal ışığı da ideal suyu da verdiğim halde çiçeklerinin çoğu dökülmüş, boynu hala büküktü. Bu yüzden ona elem çiçeği adını taktım."

Kaderine terk edilmek.
Boynu bükük olmak.
Elem çiçeği.
Neden şimdiden kalbinin ağrıdığını hissediyordu?

"Bana güvenmiyordu bu inatçı elem çiçeği bunu anladım. İnatçılığı için kızmadım çünkü bilirsin ya insanlarda da durum böyledir. Kimse ikinci bir defa yaralanmak istemez."

Kadın, Rin'in iç dünyasını bilemezdi ama sanki iç dünyasını okurcasına yaptığı konuşma Rin'in burkulmuş olan kalbini daha da burktu.

"Fakat pes etmedim. Çevreden 'O çiçek ölmüş boşuna uğraşma.' yorumu almama rağmen her gün ne yaptıysam yapmaya devam ettim. Hatta buraya sürekli gelip giden keratalar da benimle birlikte çiçekle ilgilendi. Hatta her gün çiçekle ettikleri kıkır kıkır ettikleri sohbetleri duyuyordum. Resmen seferber olmuştuk onu iyileştirmek için.

Ve baharın ilk gününde başardık bunu. Çiçek yapraklarını canlı bir renkle açtığında dayanamayıp ağlamışım. Çocuklar gözyaşlarımı silene kadar fark etmemiştim.
O günden bugüne çiçekleri her daim canlıdır. Aslında elem çiçeği lakabını taşıyacağı bir durum kalmadı ama bir kere taktık işte lakap."

Rin, deniz mavisi gözlerini "elem çiçeği"ne diktiğinde 'Bir gün ben de bu şekilde canlanabilir miyim?' diye kendi kendisine soru yöneltmeden edemedi. Eğer çiçek konuşabilseydi ona da sormak istediği bir soru vardı.

'Yaralı olduğun halde tekrardan güvenmeyi nasıl başardın?'

"Biz yaşlıların hikayeleri siz gençlere biraz sıkıcı geliyor farkındayım. Ama anlatacak birisini buldu mu da duramıyorum ne yapayım."

Aslında Rin hikayenin sıkıcı olduğunu düşünmedi. Aklından bile geçirmedi. Elem çiçeğinin hikayesini dinlemek güzeldi. Elem çiçeğinin hikayenin sonunda iyileşmesi daha sa güzeldi. Güzel olduğu için sevilmesinden ziyade sevildiği için güzelleşmesi.

"Bence herkesin dinlemesi gereken bir hikayeydi. Eğer böyle başka hikayeleriniz varsa dinlemek isterim."

Belki o kadar da umutsuz bir vaka olmadığına ikna olurdu bu sayede. Samimiyetini göstermek için yaşlı kadının gözlerinin içine baktı. Kadının dudakları kadar gözlerinin içinin de adeta gülücük atması Rin'in yüz kaslarını gevşetti.

"Beni dikkatle dinlediğin için sana özel tarifimden bir sıcak çikolata yapacağım evladım. Şimdi en arka sağ köşeye otur. Öğrencilerin oturmayı en sevdiği yer orası"

Kadın belindeki önlüğün tutuşunu sıkılaştırıp mutfağa gidiyordu ki dükkanın kapısı açıldı ve içeriye çok tanıdık iki silüet girdi. Birisi her zamanki gibi enerjisi üstünden eksik olmayan Bachira diğeri de durup dururken Rin'i utandıran İsagi'ydi.

"Ming teyze! Yine harika görünüyorsun! Ah, bakıyorum da Rin-chan'la tanışmışsın!"

Bachira çantasını yere atıp yaşça büyük kadına sıkıca sarıldığında Rin, Bachira'nın telaffuz ettiğini adı aklının bir köşesine yazdı. Ming teyze.

"Bachira, o kadar sıkı sarılmasan mı Ming teyzeyi boğacaksın." İsagi kollarını kavuşturarak sıkı sıkı sarılan ikiliye baktı. Bachira, yaşlı kadının kollarından ayrıldığında kadın bu defa İsagi'ye sıkıca sarıldı. "Benim güzel keratalarım özlemişim sizi! Bir aydır gelmiyorsunuz! Neyseki güzel arkadaşınızı da getirdiniz yoksa size küserdim." dedi.

Elem çiçeğinin hikayesindeki kerataların İsagi ve Bachira olduğunu anlamak zor olmadı.

"Teyze sorma ya hep okul denen korkunç yerin suçu! Ödevlerden ancak vakit bulabildik onda da Rin-chanı getirelim dedik iyi yapmışız değil mi?" Bachira göz kırptığında İsagi, Ming teyzenin yanından ayrıldı ve gözlerini Rin'e doğru çevirdi. "Rin, selam! Çok bekletmedik umarım." dedi. Bachira da cevap vermeyi ihmal etmemişti tabi.

"Rin-chan istediğin zaman kulaklarımı çekebilirsin." dedi.

Rin, dakik bir insandı. Bekletilmekten hoşlanmazdı ama Ming teyzeyle geçirdiği vakitten sonra buna takılacak değildi.

"Sorun değil. Sonuç olarak buradasınız." dedi.

"Dünden bu yana nasılsın peki?" diye İsagi konuşmayı devam ettirdiğinde Rin çocuğun mimik ve ses tonlamasından onun bu soruyu öylesine sormadığını anladı. "Yani normalim işte." diye başladı cümlesine. Formaliteden olsa da karşı tarafa da nasıl hissettiğini sormak gerekirdi. Ama bu da Rin için biraz zor olduğundan soruyu sorarken duraksamasına neden oldu.

Yine de İsagi'nin gözlerinin içine bakıp sorabildi.

"Sen nasılsın?"

İsagi, "Ben de iyiyim. Ming teyzeyle tanışmışsınız bu arada." derken gece mavisi gözleri göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Rin daha fazla bakarsa gözlerinin kamaşacağını düşündü ve kafasını çevirdi.

"Sizi beklerken sohbet etme şansımız oldu, bana bir çiçeğin hikayesini anlattı."

Rin'in umarsız bir ses tonuyla söylediği cümle İsagi'nin yumuşak bir gülümseme takınmasına neden oldu. "Senden hoşlanmış olmalı. Herkese çiçeklerinin hikayesini anlatmaz." dedi. "Belki. Bana özel tarifi olan sıcak çikolata bile ikram etti." diye onu cevapladı Rin. Belki ilgili bir şekilde dinlediği içindi her şey.

"O zaman belkisi yok seni kesinlikle sevdi."

Rin, Ming teyzenin sevgi konusundaki konuşmalarını aklına getirdiğinde rafta duran elem çiçeği sanki onu izliyordu. Çiçeklerin dili olduğunu düşünmezdi ama o an sanki kulağına bir şey fısılsanmıştı.

'Seninle çok ortak noktamız var.'

BÖLÜM SONU

Merbalar nasılsınız bakalım! Bu fice de aynı bahaneden bölüm atamıyordum özlemişim!!
Siz özlediniz mi bakalım elem çiçeklerini?

Aslında planlarımda daha farklı bir şeyler vardı ama bu tarz hikaye anlatmalı ve göndermeli olaylar hoşuma gidiyordu kontrolüm dışında gelişti valla

Rin'in iç dünyasına yine değinmek istedim bu bölümde umarım sevmişsinizdir.

Sizi seviyorum!!























Continue Reading

You'll Also Like

10.1K 1K 12
Yabancı birinden görmüştüm bu fanfic'i türkçesini bulamadım malasef ingilizce okudum. Sizde benim çektiklerimi çekmeyin diye çevirmeye çalıştım. Tabi...
2.3K 263 6
satoru, genç babalar için olan bir kursa katılır.
1.5K 145 20
"Vox hayır sen ne saçmalıyorsun sen ve ben hah ben senin gibi çömeze bakarmıyım?"
4K 506 10
ben, senin kalp kırıklıklarının her bir parçasını öpebilirdim. sen sadece, kalp kırıklıklarını öpmeyi seçerdin. - sakusa & atsumu