Couldn't look you in the eye

772 82 67
                                    


"Of gramer işlerinden gerçekten nefret ediyorum."

[Yürüyor, yürüyor ve yine yürüyor. Soğumuş toprağı, irili ufaklı boyuttaki taşları ayaklarının altında ezerek yürüyor. Topuklarının parçalanmış olduğu ardında bıraktığı izlerden belli. Toprakta, küçük taşların üstünde onun kanı var. Vücudunun her bir parçası ezilip parçalanmışken topuklarındaki kan kaybını ya da acıyı hissetmiyor.

Artık hiçbir şey hissetmiyor.

Dikenlerden doğmuştu o. Nasıl acı hissedebilirdi. Doğumu bile boynundaki dikenlerin onu boğmasıyla başlamışken artık acıyı hissedebilir miydi? Beyninin içini kemiren hatıraları da sahip olduğu dikenlerden birisiydi. O dikenlerden doğdu. Acıyı hissetmez. Hissedemez. Vücudundaki kesiklerden yere damlayan kanı toprak kabul etmezken ne hissetmesi gerekiyordu?

Bir anlığına durup kat ettiği yola bakıyor ardından da gitmesi gereken yola. Büyük olduğunu bildiği dünya gözünde daha da büyüyor. Ve o küçülüyor. Ayağının altında ezdiği taşlardan da küçük hissediyor kendisini. Kafasını yukarı kaldırdığında hiç bu kadar küçülmüş hissetmemişti.

Gökyüzü kapkaranlık. Ona her daim eşlik edeceğini düşündüğü yıldızlar ortalarda görünmüyor. Yıldızlar da onu terk etti.

Artık hiçbir şey hissetmiyor.]

Aklında dolanan satırlar gözlerinin önünde lacivert hüzmelere dönüşürken arkadaşının sızlanmaları İsagi için bulanıktı. Lacivert ışıklar önce bileklerinin etrafında sonra da tabletin üzerinde duran kaleme dolandı. Işıklar sarmaşıklara ardından da mavi gül yapraklarına döndü. İsagi'nin gözleri bu manzara ile kocaman açıldı, büyülendi.

Okuduğu internet romanının ana karakteri İsagi'nin gözlerinde canlanan bu manzarayı görebilseydi İsagi'yi öldürürdü ya, neyse.

Yapraklara dokunmak istese de omzuna dokunan el mavi yaprakları yok etti ve İsagi olması gereken gerçekliğe geri döndü.

"Yoichi şu cümleyi nasıl çekimlemem gerektiğini hiç anlamadım. Anladıysam arı olayım."

Bachira, sızlanarak konuşurken bir yandan da ağzındaki çıtır patatesi çiğniyordu. Sesi ağzı dolu olduğundan daha boğuk çıkmıştı ve çocuğun surat ifadesi de buna uyum sağlıyordu. Onu çevreleyen sarı aura da. İsagi'yi ilk görüşte parlaklığıyla mest eden o aura.

İsagi arkadaşının bu sevimli haline gülmemeye çalışarak derste karışık bir şekilde aldığı, bir ara temize çekmesi gerekiyordu, notlarını açtı ve Bachira'nın anlamadığı konuyu bulmaya çalıştı.

"Pekala bir daha üstünden geçelim. Şimdi çekimleri aslında şurada yazdığım zaman zarflarına göre yapman gerekiyor. Ve fiilin üçüncü halini de unutma."

Bachira suratında çok da emin olmayan bir ifadeyle ağzına bir çıtır patates daha attı, kitabın bir köşesine İsagi'nin notlarını kaba taslak yazdı. İsagi Bachira'nın kendi çapında ödev yapmaya çalışmasına gülümsedikten sonra arkadaşının bir sonraki sorusuna kadar oyalanmak adına çizim tabletinin ekran kilidini açtı.

Tablet kalemini eline alıp çizim yaptığı uygulamayı açtı. Okuduğu bölümün son paragrafını bir kez daha aklına getirdi. Kapkaranlık bir gökyüzü ve bu gökyüzünün altında ardında izler bırakara yürüyen yalnız bir adam...Fırça ve renk paleti seçerken bilincinden yavaş yavaş çıktığını hissediyordu. Ardından izler bırakarak yürüyen yalnız adam İsagi'nin dokunmatik kaleminde hayat buluyordu.

"Yoichi bir baksana-
Aman tanrım bu ne?!"

Bachira'nın şaşkın sesi İsagi'nin kalemini masanın üstüne düşürmesine neden oldu ve İsagi kafasını çevirdiğinde parlayan büyük altın rengi gözlerle karşılaştı. Bachira, yapmaya çalıştığı ödevi bırakmış İsagi'nin tabletteki çizimine bakıyordu. Bachira'yı çevreleyen sarı ışıltılara hafif turuncu ışıltılar eklendiğinde İsagi onun aklını okumuş kadar oldu.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now