Günebatan Döngüsü

By suudkostik

3.7K 2.1K 579

Gecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gez... More

1 | Enerjinin Uyanışı
3 | Hem Melek Hem Şeytan
4 | Karanlık Silüetler
5 | Yaşamı Vadeden Gözler
6 | Acı Sırlar
7 | Kuruyan Ruhlar
8 | Günebatan
9 | Umut ve Ümit
10 | Üç Yüz Bir
11 | İkinci Çiçekler
12 | Cezalar ve Cefalar

2 | Soluk Yeşil Parıltı

399 275 77
By suudkostik

Medya çok boş gözüktüğü için bölümden bağımsız şarkı ekledim jwkrşgiwşdöw

~

2 | Soluk Yeşil Parıltı

Alevlerin turunculuğuna karşı oturuyordu iri yarı adam. Arkasında da üç kişi yan yana sıralanmış kendilerine verilecek emri bekliyorlardı.

Yüzü görünmeyen adam küstahça sırıttı. "Ne yaptığını bilmediğimi sanıyor. Öyle olsun. Ruhu toz olmaya başlayanın sonu kül yığınıdır."

~

Her ne kadar korksam da bunu belli etmedim. Cesur bir adım atıp ilgiyle etrafa baktım. Koyu ahşapların birkaçı ortadan kırılmış ve içine çökmüştü. Giriş katta karşı karşıya iki kapı vardı onun dışında geniş bir merdiven üst kata kıvrılarak uzanıyordu. Odaların yanında duran çatlak ayna dikkatimi çekti. Temkinli adımlarla yaklaştım.

İşaret parmağımı aynanın tozlu yüzeyinde gezdirdim. Çatlakların arasında kurumuş kanı görünce geri çekildim. "Kimin kanı?"

"Hmm," diyerek arkamda durdu. "Onun, bunun veya şunun; birçok kişinin olabilir. Zaten kimin olduğu değil neden olduğu önemli."

Çantamdan çıkardığım ıslak mendille parmağımı temizleyip kafa karışıklığıyla Akın'a döndüm. "Nasıl yani?"

"Burası... Öylesine bir yer değil." birkaç soru daha sormak için hazırlanırken buna fırsat tanımadı. Ağır ağır merdivenleri çıkmaya başladı. "Yukarıya çıkalım."

İlerlemeye başlayınca ben de arkasından basamakları adımlamaya başladım. "Peki sembol nerede olabilir?"

"Hiçbir fikrim yok." dedi duvardaki delikleri inceleyerek. "Gözümüzün önünde de olabilir, çok saklı bir yerde de."

Düşünerek yukarı katın ara holüne vardım. Etrafa değerlendirici bir bakış attım. Alt katın aynısı gibiydi. Holün ortasında durup eski ahşapların üstünde çömeldim. Akın yanıma gelip üstten üstten attığı anlamsız bakışlarını bana yönlendirdi. "Yoruldun mu?"

"Hayır, çömelince daha iyi akıl yürütüyorum."

Dudakları kıvrılırken saklamak istiyormuş gibi başka bir tarafa döndü. "İnsanlık garip bir varlık."

"Katılıyorum, başını da sen çekiyorsundur büyük ihtimalle." dedim kapılardan başlayıp tavana kadar süzerek.

Dalga geçer gibi haha dedi. Umursamadım, gözüm yerdeki çöküklere tekrar ilişince aklıma gelen fikirle gülümsedim. "Eğer enerji burada açığa çıktıysa sembol patlama olan kısımda olabilir mi?"

"Yani," dedi çenesini sıvazlarken. "Olabilir. Bakalım bir."

Yine beni beklemeden üst kata çıkmaya başladı. Gözlerimi devirip yerden kalktım, kalçamdaki tozları temizleyip arkasından ilerledim. Üst katta her şey birbirine girmişti. Zaten yıpranmış olan kat, patlamada büyük bir dayanıklılık göstermemişti. Zemin paramparça olmuş, kapının boşta kalmış menteşeleri kırık pencereden gelen esintiyle sallanıyordu.

Sağda kalan odaya adımladım. Büyük ihtimalle enerji burada açığa çıkmıştı. Çünkü burası daha çok hasar almıştı. Odaya girmek için hazırlanırken Akın önümü kesti.

"Önce ben gireyim." itiraz etmeden geri çekilip ona izin verdim. Her bir noktaya dikkatle baktı. Bir şeyden emin olduktan sonra içerisinin güvenli olduğunu söyledi. Derin bir nefes alıp adımımı attım.

Odaya girip en ufak bir şey hissetmeyince içimde endişe dalgası başladı. Ya elimden bir şey gelmezse ve abimi tehlikeden kurtaramazsam?

"Nasılsın?" Akın'ın tok sesi kulaklarıma ulaşınca boş gözlerle ona baktım.

"Enerji falan hissetmiyorum, sormak istediğin buysa eğer." gözlerimi ondan çekip yere sabitledim. Elini omzuma atmak için yeltendi fakat hemen geri çekildi.

"Endişelenme. Sembol burada olmadığı için hissetmiyor olabilirsin." adım adım yaklaşıp konuşmasına devam etti. "Veya bazen enerjiyi hissetmek zaman alabilir."

"Daha önce de böyle bir... Görevde (?) bulundun mu?"

"Daha önce kimse böyle bir görevde bulunmadı."

Duyduklarım acımasızca havada yankılanınca hafif titreyen sesimle konuşmaya çalıştım. "Yani başaramazsak... Abimi kurtarma şansım olmayacak mı?"

Yüzüne hiçbir duygusunu yansıtmadı. "Abinden ziyade sen daha çok tehlikede olacaksın."

Başımı avuçlarımın içine hapsettim. Her şey fazla anlamsızdı. İçime doldurduğım çığlığı serbest bırakıp duvara sağlam bir tekme attım. Duvarın arkası boşmuş gibi bir ses gelince kulağımı dayadım ve kontrol etmek için elimle tekrar tekrar vurdum.

"Akın?" tek kaşını kaldırıp baktı. "Burada gizli bir geçit var mıdır?"

"Dört duvar sadece, ben aradım ama bulamadım."

Az önce yaşananlardan dolayı bulanıklaşan gözlerimi sildim. "Peki... Burası neyle ısınıyordu?"

"Şöminedir büyük ihtimalle ama burada yok."

"Hmmm," dedim odanın içinde ileri geri yürüyerek. Yine odanın merkezine geçip çömeldim. Akın bu sefer tuhaf bakışlar atmıyordu. Gözlerimi kapatıp bir enerji aradım. Ufak bir kırıntıya bile razıydım.

Lütfen bir şey hisset, lütfen...

Kendi kendime sızlanıp durdum ama beni çeken tek şey az önce vurduğum duvardı. Kalkıp duvarda parmaklarımı gezdirdim.

"Eğer şömine yoksa bu oda sobayla ısınıyor olmalı."

"Neden illa ısınmalı? Belki bu odanın ısınmaya ihtiyacı yoktu."

Dilimle damağıma vurup olumsuzca şaklattım. "Manzarası olan, güzel, büyük bir oda. İllaki biri tarafından kullanılmıştır. Ve kışın burası ısınmazsa morg gibi olur."

İkna olmamış gibi olan Akın, yine de duvarı incelemeye başladı. "Ne bulmayı umuyorsun?"

"Baca. Soba bacası olmalı. Duvarın arkası boş."

"Çık." avuçlarını birleştirip basmam için eğildi. "Baca arıyorsan boyunun yettiği yerlerde bulamazsın. Daha yukarılara bak." dediği şey mantıklı olduğu için itiraz etmeden avuçlarına bastım. Düşmemek için düz duvara sıkı sıkı tutundum. "Biraz sağa gidebilir miyiz?"

İkiletmeden büyük bir özenle yavaş yavaş sağa kaydı. Elimden geldiğince hızlı davranarak duvara tıklattım. Umudum tükenmişken dokunduğum yer kelimenin tam anlamıyla yırtılınca sevinçten çığlık attım. Delik olan yere birkaç kağıdı üst üste getirip boyamışlardı ve birbiriyle bütünleştikleri için belli olmuyordu.

"Merdiven falan olsaydı keşke." diye hayıflandım. Bacanın içine bakacak kadar yetişemiyordum, delik küçük olduğu için uzansam da net bir görüntü elde edemedim.

"Ben böyle iyiyim, devam et."

"Tamam ama bu delik çok küçük içine bakamıyorum ki." birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra dikkatle beni aşağıya indirdi.

"Beni bekle, merdiven ve deliği genişletebileceğim bir şey bulup geleceğim." onayla başımı sallayıp odadan çıkmasını izledim. Kendisi gitse bile parfümü kalmıştı, gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Bunu erkek parfümlerinin kokusunu çok sevdiğim için yaptım tabii ki de.

Birkaç dakika sonra koltuk altında bir merdiven, elinde de alet kutusuyla geri döndü. Ve bir de ne işe yarayacağını anlamadığım halat vardı. Kaşlarımı kaldırıp ıslık çaldım. "Bunları nereden buldun ki?"

"Alet takımı arabada vardı merdiveni de bahçe duvarının yanında yere düşmüş vaziyette buldum." odunları bir araya getirerek yapılmış toprak içindeki merdiveni duvara dayadı.

"Helal." dedim biraz da şakaya vurarak. "Peki halat ne için?"

"İş güvenliği." diyip göz kırparak merdivene çıktı. Bu ukala tavrına hayran hayran bakakalsam da en son harekete geçip merdiven kaymasın diye iki yandan da sıkı sıkı tuttum. Elindeki çekiçle neredeyse hiç zorlanmadan deliği genişletmeye başladı. Saniyeler sonra içini rahatça görebileceği bir hâl aldı. Cebinden telefonunu çıkarıp flaşı küçük, karanlık yere tuttu.

Ağzından şaşkınlık nidası kaçarken heyecanla ve beklentiyle baktım. "Burada ağaca benzer bir şey var."

Duyduklarıma inanamayıp ellerimi çırpmak istedim ama merdiveni bırakırsam kesinlikle sonu kötü biterdi. Kendime hakim olup Akın'ın devam etmesini bekledim. "Senin için burayı iyice açacağım. İçerisine girmen gerekecek."

"Tamam."

~

Biraz uğraştıktan sonra sığacağım kadar bir açıklık oluştu. Bu ufacık yerde esrarengiz şekilde yetişen ağaca hayran hayran baktım.

"İstersen devam ederim."

İçten bir gülümseme gönderdim. "Yok, teşekkürler. Buna sığarım." ayağımı duvarın eksik yerine bastırıp ağaca uzandım. Sağlam gövdesine sarılıp ayağımı katabileceğim bir dal aradım. Dal bulamasam da ufak bir çıkıntıya bastırdım. "Biraz aşağı ineceğim!" diye Akın'a bağırdım.

"Dikkat et."

Görmese bile başımı sallayıp devam ettim. Birkaç adım olacak kadar indiğimde yeşil ama soluk parıltı güçsüzce etrafa yayılıyordu. Biraz daha yaklaşınca ters üçgenin ucundan çizik geçen bir sembol olduğunu fark ettim.

"Buldum galiba! Şimdi ne yapacağım?"

"Önce emin ol. Sembole dokunduğunda kaybolmuyorsa gerçektir."

İçimden dokunduğumda kaybolmaması için dualar edip en sonunda dokundum. "Kaybolmadı!" rahat nefesimi bırakıp sonraki talimatı bekledim.

"İşaret parmağınla etrafında çember çiz, sonra da yerinden sök."

Dediğini dikkatlice yapıp sembolün çıkmasını bekledim ama öyle bir şey olmadı. Endişeli geçen birkaç saniye sonra tık sesiyle birlikte sembol aniden öne fırlayınca zar zor tuttum. Tutmaya çalışırken sembolün halata değmesiyle bileğime sarılı halat toz olmaya başlayıp kısa süre içinde yok oldu. "Sembolü aldım ama halat toz oldu!"

"Dikkatli ol! Hızlı hareket etme, acelemiz yok."

"Tamam!" inerken kullandığım çıkıntıları ararken temkinli bir şekilde ilerledim. Bu küçük, karanlık ve is kokan yerden çıkmama çok az kalmışken başım dönmeye, gözlerim kararmaya başladı. Önlem olsun diye acelece davranıp sembolü cebime kattım.

Akın'ı bilgilendirmek için "Kendimi iyi hissetmiyorum." diye konuştum. Yakın olmasına rağmen sesi boğuk boğuk kulağıma ulaştı. Sağlam bir küfür savurmuştu. Başımın dönmesi hızlandıkça etraftan ateş çıtırtısı yükseliyordu. Birkaç saniye sonra artık ateş sesine belli belirsiz, anlaşılmayan fısıltılar da eklendi.

"Elini uzat!" başımı kaldırıp görüntüsü durmadan dalgalanan Akın'a baktım. Olabildiğince sarkmış, elini uzatıyordu. Aramızda çok fazla mesafe yoktu, tutunmak için uzandım fakat kolum bunu reddetti.

Düşmemek için ağaca tekrar sıkı sıkı sarıldım. Hareket edecek halimin olmadığını fark eden Akın, "Sıkıca tutunmaya devam et geliyorum." dedi. Yanıt olarak gözlerimi yumdum.

Akın yanıma ulaşamadan nefes alışverişlerim düzensizleşti ve güç kollarımdan çekildi. Önce sol elim bana itaat etmeyip sıkıca tuttuğum ağaç gövdesinden ayrıldı, her ne kadar direniyor olsam da sağ elim de aynılarını yaşadı. Ve artık beni tutan hiçbir şey yoktu. Vücudum ağacın cılız dallarını hiçe sayar gibi büyük bir hızla düşüyordu. Düşüşümü yavaşlatmak için çabaladım ama başarılı olamadım.

Toprakla bedenimin buluşması büyük bir gürültüyle gerçekleşti. Gözlerimi açamazken hatırladığım tek şey ağzımdaki kanın tadı ve yanağımdan akan sıcaklığıydı.

~

Duru, gözlerini açacak kadar kendine gelmemişti ama sesler bilincine ulaşıyordu. Kulağına dolan sesleri ayırt etmeye çalışıp hareketsizce beyaz çarşafın üstünde yatmaya devam etti.

"Daha dikkatli olmalıydın."

Suçluluk duygusu ağır basan Akın, istemsizce eliyle ensesini sıvazladı. "Önlem almıştık aslında ama... Sembole dokununca öyle etki edebileceği aklıma gelmedi."

Demir elini ağır ağır Akın'ın omzuna attı. "Kusura bakma saçmaladım." anlıyorum derce başını salladı Akın.

İkisi de aylardır bir çıkış yolu arıyordu fakat tek çare şu anki yoldu. Yorucu çalışmalarla geçen aylar sonucunda sinirleri yıpranmış, vücutları yorgunluğun esiri olmuştu. Fakat onların dinlenecek kadar zamanı kalmamıştı.

~

Gözlerimi açtığımda kaslarımın, kemiklerimin ağrısı bıçak gibi saplandı. Doğrulmak için dirseklerimden destek almaya çalıştığımda ağrı daha çok yayıldı. Kıpırdanmaya başladığımı duyan abim bana döndü.

"Uyanmışsın." dedi yanıma gelip saçlarımı düzelterek.

"Evet."

"Çok ağrın var mı?" diye sordu şefkat dolu gözlerini yüzümde gezdirerek. "Biraz var."

Yüzümü avuçlarının arasına alıp alnımı öptü. "Özür dilerim... Dayan lütfen, sonunda mutlu olacağız." avuçlarını yanağımdan çekip ellerimi kavradı ve nazikçe okşadı.

Bu hayatta kendimizden başka hiçbir şeyimiz yoktu, birbirimizin her şeyiydik. Yıllarca o beni, elimden geldiğince ben de onu korudum. Bir günümü bile onsuz geçirmedim ve geçirmek de istemedim.

Eli elimde kalmışken gözlerim kapanmaya başlamıştı ama içeriye giren hemşire buna izin vermedi. "Pansuman yapmam gerek." diyerek erkeklere baktı. Abim son kez elimin üstünü öpüp ayağa kalktı ve Akınla beraber çıktılar.

Hemşire nazik olmaya gayret göstererek kolumdaki ve karnımdaki sargıları çıkarıp yenilerini sardı. Sargılarla işi bitince bitmiş olan serumu çıkarıp içine başka bir şey daha enjekte ederek yenisini taktı. Tatlı bir tebessümün altından, "Geçmiş olsun." diyerek odadan ayrıldı.

Tek kalınca aklıma gelen en iyi şeyi yaptım: uyudum.

~

Gözümü açtığımda odada sadece Akın vardı. Dışarıda karanlık hakimken Akın'ın telefonundan yayılan kırmızı ışıklar odayı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Telefonu koltuğun koluna katmıştı, bir elini ise alnına dayayıp boş bir şekilde yere bakıyordu.

Yüzünü bana döndürünce gördüklerimle yatağa sindim. Önceden kahverengi olan fakat şu an yakut gibi parlayan gözlere hayret ve korku karışımıyla baktım. Ve dudaklarım istemsizce aralandı:

"Tövbe estağfurullah..."

Continue Reading

You'll Also Like

61K 570 17
"Git başımdan çoluk çocukla uğraşacak vaktim yok" dedi sinirle. Hızla kucağına yerleştiğimde eteğimin altında bir sertlik hissettim. "Senin vaktin ol...
1.1M 59.4K 34
İclal Akbulut sosyal medyada "Foxy" nickiyle bilinen yayıncı Berkay Kurnaz'a bakmayacağını düşünerek mesajlar atar. #1 - gençkızedebiyatı [16.08.2023...
917K 64.1K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
467K 17.4K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...