BADE +18

By jeyinep

1.3M 36.7K 15.3K

Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan... More

TANITIM
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Alıntı
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Alıntı
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Alıntı
Bölüm 20
Alıntı
Bölüm 21
Bölüm 22
Alıntı
Bölüm 23
Alıntı
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Alıntı
Bölüm 28
Alıntı
Bölüm 29
Alıntı
Bölüm 30
Alıntı
Bölüm 31
Bölüm 32
Alıntı
Bölüm 33
Alıntı
Bölüm 34
Bölüm 35
Alıntı
Bölüm 36
Bölüm 37
Alıntı
Bölüm 38
Alıntı
Bölüm 39 [1]
Bölüm 40
Alıntı
Bölüm 41
Alıntı
Bölüm 42
Alıntı
Bölüm 43
Bölüm 44 |Final
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3

Bölüm 39 [2]

12.2K 551 407
By jeyinep

Bade

Tabağıma biraz pilav aldıktan sonra masaya döndüm. Annem bu sefer tencereleri masaya koymak yerine masanın yanındaki sehpalara koymuştu. Çünkü kalabalıktık ve masada tencerelere yer kalmamıştı.

"Babacığım oturdun ama bana da az pilav koyar mısın?"

"Ver babam tabağını." dedim ve babamın tabağına uzandım. Ona da biraz pilav verdikten sonra bu sefer gerçek manada oturdum yerime.

"Anne musakka harika olmuş! Resmen midem bayram ediyor."

Aden'in aşık aşık musakkayı kaşıklamasına güldük hep beraber. Annem Aden'in yanına oturduğu için ona dönerek gülümsedi, başını okşadı.

"Afiyet olsun güzel kızım. Tadında bırakmak lazım ama unutma tamam mı? Mideni yakmasın sonra.."

Aden temkinli şekilde başını salladı. "Son kaşık söz daha yemiyeceğim. Hem Serhat Baba bana halka tatlısı aldığını söyledi, ondan da yemek istiyorum.." Derin bir nefes alıp verdi. "Ay ben çok yiyorum.."

Hep beraber kahkaha attık. Abim Aden'in şakaklarına güzel bir öpücük kondurdu. "Yiyeceksin tabii güzel karım, bebeğimiz ve kendin için güzel beslenmen gerek."

Bunun üzerine, "Pilav ister misin yanına, güzel oluyor?" dedim ağzıma bir kaşık pilav atmadan önce. Aden sehpalara ters oturduğu için kalkması uzun sürerdi.

"Zahmet olmazsa.." dedi sehpalara bakarken. Hâlâ biraz utanıyordu.

"Ver sen, ver."

"Sen otur güzelim ben veririm."

Abimin sözüyle durdum birden. Bana çok fazla güzelim, kardeşim, abisi vs. demeye başlamıştı. Bir yanda hoşuma gitse de bir yandan da insan garipsemiyor değildi. Lakin alışmış sayılırdım.

Abim uzanamadığım tabağı alırken, babamın ona attığı bakışları gördüm. Garip.. bakıyordu? Anlam veremedim bir an. Zaten şu sıralar kimseye anlam veremiyordum. Garip şeyler vardı. Anlamıyordum.

O sırada abim Aden'e pilav verdi, kendine de alıp oturdu. Babam lokmasını yutup peçetesiyle ağzını sildikten sonra boğazını temizledi. Evet, başlıyoruz.

"Batuhan."

Abim başını kaldırıp babamıza baktı. Onunla beraber aslında hepimiz..

"Efendim."

Babam bir eliyle çenesini kaşıdı. Elleriyle oynamamaya direndi daha çok. Anladım.

"Şu.. işleri halletsek diyoruz biz. İzmir gezmesi daha sonra da yapılabilir nasılsa."

Abim gerildi. Aslında yalan söylemek istemiyorum herkes gerildi. Ortam bir anda değişmişti çünkü. Ama olması gereken şeylerdi bunlar yani. Artık herkes yerini bilmeli ve ona göre davranmalıydı.

"Halledelim Serhat baba." dedi abim başını sallayarak. "Ne zaman uygun olur İstanbul'a gelmek sizin için? Ona göre abimle konuşayım, halledelim ne varsa."

Babam anneme baktı. Ardından konuştu. Galiba ikisi önceden muhakeme etmişlerdi bu durumu.

"Bu gece yola çıksak yeridir. Biz artık böyle her şeyi halının altına süpürmüş gözükmeyi istemiyoruz. Hem ben hem Sevgi."

Cümlesini hem annen ve hem babam olarak diye devam ettirmesini beklemiştim ama olmadı. İlk günden beri sürekli sorgulayan ama evlat hasretine de yenilmiş bir kişi olan babam, gayet mantıklı davranıyordu bana göre. Ben bile her şeyi anında kabul edip abimi kucaklamış değildim. Tabii ki ben sadece evlattım. Onlar anne baba. Farklıydık. Ama işte oturmayan yerler vardı bana göre, ben böyle çok çabuk ayak uyduran, adapte olan biri gibi gözüksemde -ki Çağatay ile ilk zamanlarımızı biliyorsunuz, eve kapanmış biri olsam bile bir şekilde adaptasyon sağlamaya çalışmıştım- öyle değilim. Sorgularım, çeker giderim, uzaklaşırım. Ben böyle yaparım. Ama işte annemin hemen abimi sarmalaması, babamın bağırıp çağırsa dahi sevgisini ön planda tutmasına ağzımı çok açmamıştım.

Abim başını salladı. "Tamam. Ben yemekten sonra arayayım abimi. Mihriban annem ile o konuşsun, ona göre yol yordam buluruz."

Babam bir şey demeden derin bir nefes alıp verdi. Ardından yemeğine geri döndü. Bu birkaç saniyelik konuşmadan sonra yemeği ultra bir sessizlik içinde yedik. Kimseden çıt çıkmadı.

&

Yemek yendikten sonra çay faslı çok uzun sürmemişti. Aden erkenden yatınca biz biraz bahçede oturmuştuk ve ardından herkes odalara dağılmıştı. Ve tabii ki dağılmadan önce abim yanımızda Çağatay'ı aramıştı. Çağatay da normal karşıladı. Annesiyle konuşacağını belirtip bizi hep beraber İstanbul'a davet etti. Aden uyuduğu için yarın sabahtan gitmeyi uygun gördü babamla. Mantıklıydı. Herkes dağıldıktan sonra odama geçtim, hemen telefonuma sarıldım. Canımın içine yazmam lazımdı.

Bade:
Çağatay
Seni çok özledim

Mesajı yazdıktan sonra uygulamadan çıktım. Son görülmesi bir saat öncesine aitti. Yani abimle konuşma vakti. Çok takmadım. Aradım, açmadı. Belki yoğundu.. Uyumadan evvel kesinlikle yazardı bana.

Çağatay'dan istediğim karşılığı alamayınca Behsat'a yazmak istedim. O belki Çağatay nerede bilirdi. Ama onunda son görülmesi neredeyse dündü. İçim içimi yerken Behsat'ı aradım, yazmaktan vazgeçtim.

Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı.

"Alo?" dedi bir kadın sesi. Şaşkınlık içine düştüğüm gibi kaldım vallahi..

"Behsat'ı aramıştım ama?" dedim soru sorar şekilde. "Siz kimsiniz?"

"Ben Bahar, Bade Hanım.. Çağatay Bey'in asistanıyım."

"Ya.." dedim hayretle. Şimdi anlamıştım. Çağatay bahsetmişti.

"Sensin demek ki o Bahar.. Memnun oldum Bahar."

"Teşekkür ederim efendim. Ben de çok memnun oldum."

Bade konuya gir.

"Behsat nerede acaba? Ona verebilir misin telefonu.."

Bahar gevelemeye başladı. "Şey Behsat, şey.."

"Kim arayan?"

Arkadan gelen Behsat'ın sesini duyunca gülmemek için zor tuttum kendimi. Ulan Behsat.. Az değilsin he..

"Bade?" dedi Behsat ardından. Telefonu almıştı büyük ihtimalle. "Alo?"

"Behsat n'aber." dedim çok bozuntuya vermeden. Çağatay'ı daha çok merak ediyordum şuan.

"İyilik, senden?"

"İyi bende.. Şey sormak için aradım ben, Çağatay nerede? Mesaj attım bakmadı, aradım açmadı.. Uyuyor mu?"

"Ha abim.. Abim Batuhan ile konuştuktan sonra Mihriban hanım geldi de.. Yani biraz tartıştılar. Çağatay abim sana anlatır ama çok sağlıklı şeyler olmadı. Abim de ilaç içip vurdu kafayı yattı. Zaten son zamanlarda ilaç içmeyi aksattı. Ben hatırlatıyorum ama sen kadar edemiyorum."

Derin bir nefes alıp verdim. Bu Mihriban cadısı artık haddini aşıyordu. Sevdiğim adamın annesi falan demeden saldırmak istiyordum billahi!

"Tamam Behsat. Teşekkür ederim.. Uyanınca söyler misin bir arasın beni.. Gerçi o görür görmez döner bana ama.."

"Ne demek rica ederim, söylerim."

Kapatmadan konuştum.

"Ha bu arada.."

"Buyur?"

"Hayırlı olsun he! Daim olsun inşallah."

Keyifli bir kahkaha attı. "Teşekkür ederim, sağ olasın.. Gerçi pek resmiyete dökemedik ama.. Deniyoruz.."

"Ben de teşekkür ederim, ayrıca evet, deniyoruz!" diye bağırdı arkadan Bahar. Gülümsedim. "Her şerde bir hayır var işte.." diye devam etti Behsat. "Gelince buraya yüz yüze tanışırsınız bir güzel.. Olur mu?"

"Olur tabii ki, zaten yarın sabah yola çıkacağız.. Akşam saatlerinde orada oluruz."

"Tamamdır hanım ağam, kapatıyorum.."

"Görüşürüz, selam söyle Bahar'a. Birbirinize dikkat edin.."

Konuşmayı sonlandırdıktan sonra Çağatay'ın mesaj atması bir oldu. Hemen tıkladım.

Çağatay:
Yavrum
Ben de seni çok özledim
Ortam müsaitse arayayım mı
ihtiyacım var

Yatağımdan kalkıp kapımı kitledim. Açık olan camımı da kapattıktan sonra mesaja döndüm.

Bade:
Şimdi arayabilirsin
Camı kapatıp kapımı kitledim
Annem aniden gelir falan

Çağatay:
Arıyorum

Anında ekranda beliren görüntülü arama ile gülümsedim. Bekletmeden onayladım. Yüzü gözü şiş bir adet Çağatay çıktı karşıma. İlaçlarının düzensizleştiği bedenine çoktan yansımıştı bile. Bir de.. Kaşında bant mı vardı onun?

"Kaşına ne oldu?" dedim hemen. "Bant mı var?"

Yüzünü hafif yastıktan kaldırdı ve tezim doğrulandı. Kaşında bant vardı.

"Neler oldu Çağatay? Söyler misin?"

Yataktan doğruldu ve telefonu eline rahatça alıp oturdu. Saçlarını düzeltip boğazını temizledi.

"Batuhan ile konuştuktan sonra annemi eve çağırdım.."

Birkaç Saat Önce
Yazardan

Batuhan ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra bir süre ne yapacağını düşündü, kaybolmuşcasına etrafına bakındı ruhu. Akıl danışacağı, yardım isteyeceği ya da sığınacak kimsesi yoktu. Bu durumu kendi üstlenip, kendi halletmeliydi. Her zaman, her konuda olduğu gibi..

Oturduğu koltuktan kalktı ve kafa dinlemek için arabasıyla uğraştığı garajından çıktı. Eve girip odasına, sessiz ortamına döndü. Şimdi annesini arayabilirdi.

İçmeyi unuttuğu ilaçları ile bakışa bakışa oturdu yatağına. Telefonu büyük avuçları içine alıp annesini aramak için tuşladı ekranı. Kulağına götürmeden hoparlöre aldı.

Telefon çaldı.. çaldı.. Ve çaldı. Mihriban sonunda açtı telefonu.

"Anne?" dedi Çağatay. "Alo?"

"Söyle." dedi Mihriban tüm soğukluğuyla. O da kendi nezdinde evlatlarına kızgındı. Herkes dahil onlar da onu yalnız bırakmıştı. Böyle mi sahip çıkmışlardı babalarının emanetine? Böyle miydi sadakat?

"Seninle önemli bir şey konuşmak istiyorum. Bana kadar gelir misin? Araba göndereceğim."

Mihriban alayla güldü. "Ne o Çağatay? Batuhan'ın biricik ailesi mi geldi? Yoksa biricik sevgilin Bade'nin mi demeliyim?!"

Derin bir nefes alıp verdi Çağatay. Anladı ki işler sandığından daha da zor olacaktı.

"Burada değiller ama yarın gelecekler. Seninle zaten bu konu hakkında konuşmak istiyorum."

"Ben konuşmak istemiyorum!" diye resmen cırladı Mihriban. "İstiyorlarsa çok fazla, onlar ayağıma gelip konuşsun!"

Yorgunca yüzünü sıvazladı Çağatay.

"Anne, yetmez mi artık? Bana gel ve işleri doğru düzgün konuşalım. Artık yoruldum, hepimiz yorulduk. Batuhan'ın kararları, Sevgi Hanım ve Serhat Bey'in tavırları ortada.. Artık yetti. Sonuca bağlamak zorundayız."

Mihriban sinirle soluklandı. O koskoca bir evin hanımı, ayrıca herkesin korkarak baktığı Mehmet Alazoğlu'un biricik karısıydı. Kişilerin özendiği bir hayatı, oğullarına övgüler yağdıran insanlar arasında bir egosu vardı.. Şimdi.. Şimdi neydi ki?

"Kapat telefonu!"

Çağatay ikiletmeden kapattı telefonu. Elleri titremeye başlarken yatakta yana kaydı, komodine yaklaştı. Beyaz kutuyu eline adlı, açtı. Birkaç tane ilacı yanlış olduğunu bile bile aynı anda yuttu. Yavuz'a zar zor mesaj attı annesini alması için. Sonrasında duşa girdi, araba yağı kokan vücudunu hızla temizledi, yeni kıyafetler giyip aşağı indi. Behsat ve Bahar mutfakta oturuyordu. O mutfağa girince Bahar hızla ayağa kalktı.

"Çağatay Bey.."

"Otur Bahar, otur. Rahat olabilirsin burası şirket değil."

"Olsun yine de.."

Çağatay Bahar'a nazikçe gülümsedi ve Behsat'a baktı. "Yavuz gitti mi annemi almaya?"

"Evet abi, Mihriban Hanım sıkıntı çıkarmazsa gelirler şimdi."

"Tamam.." Bakışları Bahar'a döndü.

"Sen iyi misin Bahar? Başına gelenler için üzgünüm. Burada güvendesin ama korkma, kimse gözünü kapatmıyor burada."

Bahar mahçup şekilde kıvrandı, yüzü kızardı. "Teşekkür ederim efendim, iyiyim. Ve.. Evet. Burada güvende olduğumu hissediyorum."

Yandan yandan Behsat'a bakmayı ihmal etmedi Bahar. Bu da Çağatay'ın gözünden kaçmamıştı.

"İyi bakalım." dedi çaktırmadan. "Annem gelecek birazdan. Behsat eve kimseyi alma, annem ile baş başa sakince konuşmaya ihtiyacımız var."

Behsat başını salladı. "Tamamdır abi. Sen hiç merak etme."

Çağatay yeniden iyi bakalım dercesine başını salladı ve mutfaktan çıktı. O anda da eve bir kadın bi' hışımla girdi.

Başlıyoruz..

"Anne." dedi onun sinirine tezat bir sakinlikle. "Hoş geldin."

Mihriban Hanım alay ve sinir karışımı şekilde güldü. Hiçbir şey demeden salona yürüdü. Çağatay ise sabır dileyerek peşinden salona geçti.

"Ne konuşacağız? Kıssadan hisse anlat. Tahammülüm yok."

Çağatay koltuğa oturdu yavaşça. Öne eğilip dirseklerini dizlerine yasladı.

"Yarın Serhat Bey ve Sevgi Hanım ile aynen bu şekilde yüz yüze olacağız anne. Onları İstanbul'a davet ettim."

Alayla gülmeye devam etti Mihriban. "Bana sormadan iş yapmanıza artık şaşırmıyorum sevgili oğlum. Alışkınım."

Çağatay gizliden yumruğunu sıktı. Gözleri kararıyor ve yer sanki ayakları altından kayıyordu. Önemsemedi. Yine yeni yeniden kendini gözardı etti.

"Batuhan hepsiyle yüzleşti ve birnevi onları kabul etti, onlarda Batuhan'ın tabii. Tek eksik olan şey sizin yüzleşmeniz."

"Yüzleşecek bir şey yok! Olan oldu biten bitti! Batuhan kanunda da normalde de benim oğlum!"

Peki ya ben kimim demek istedi Çağatay.. Ama diyemedi.

"Anne.. Ortada sağlam bir sahtecilik var. Serhat Bey hiçbir şeyi eksik bırakmaksızın dava açmakta kararlı.."

"Benim karşımda kim durabilir?" dedi Mihriban o eşsiz egosuyla. "Onların zorla tuttuğu bir avukat benim elimin kiri. Herkes yerini bilecek. Ben kimseyi kimseye vermem! Batuhan'ı ben emzirdim, ben büyüttüm, ben bu yaşına getirdim. Batuhan benim oğlum! Doğurmakla ana olunsayd-"

Çağatay alalyla güldü. "Siz Sevgi Hanım'a senin yaptıklarını yapması konusunda izin vermemişsiniz ki anne?" dedi hayretle. "Siz onun evladını çalmışsınız. Kadın sizin yüzünüzden sadece doğurmakla kaldı. Siz onun evladını, Batuhan'ı ondan çaldınız."

"Sus!" diye bağırdı Mihriban elindeki çantasını yere fırlatırken. Hiddetle ayağa kalktı. Elleri dahil sesi de titriyordu.

"Batuhan'ın beynini yıkadınız siz! Kocam öldü! Batuhan onları seçecek!" Mihriban Çağatay'a iğrenerek baktı. "Sense beni tanımıyorsun bile! Hepiniz beni yok sayıyorsunuz!"

Çağatay kırılmadık yeri kalmamasına rağmen ayağa kalktı. Sağlam durmaya çalıştı. O ne babasının ne de annesinin oğluydu. O sadece Çağatay Alazoğlu'ydu. Sağlam durmaya çalıştı.

"Kimse seni yok saymıyor. Ama sen herkesi yok sayıyorsun anne. Babam öldükten sonra içine düştüğün depresyonu hepimiz iyi karşıladık. Günlerce kriz geçirdin, sustuk. Bizi unuttun, sustuk. Bizi görmek istemedin, gittin ve biz buna da sustuk. Sen ne dersen onu yaptık, kendimize sağır olup sustuk. Söyler misin bir bana anne? Kim kimseyi yok sayıyor Allah aşkına?"

Mihriban bu sözlerle sarsıldı. Yıllarca kendisini el üstünde tutan ve bir dediğini iki etmeyen evladı şimdi böyle sözler söylüyordu. Sorun neydi bilmiyordu Mihriban. O sadece evlatları ile olmak, artık ayrı olmamak istiyordu. Yanlış bir üslubu vardı sadece..

"Yazıklar olsun sana." dedi tiksinir gibi. "Sana verdiğim emekler.. Hepsi bunlar için miydi?"

Çağatay annesinin karşısında yıkılmamak adına zor duruyordu ayakta. Sadece bunlarla uğraşmıyordu ki o, bir bu mesele bir şirket bir de sevkiyatlar.. Her şey ile o uğraşmak zorunda kalıyordu ve günün sonunda yine o suçlanıyordu. Babasını istediğini herkese bağırmak istedi o an Çağatay. O sadece babasını geri istiyordu.

"Ben doğru olanın peşindeyim. Yıllarca aldığımız ah'lar yetmedi mi anne? Artık yeter. Onlar gelecek ve sen de yüzleşecek-"

"Hayır!" diye bağırıp eline geçen ufak bibloyu fırlattı Mihriban. Yüksek masa üzerinde kırılan biblonun parçaları Çağatay'ın yüzüne gelmişti. Sadece refleksle gözlerini yuman Çağatay, bir adım geri bile gidememişti. Birkaç saniye sonra şakağına doğru akan sıcak sıvıyı hissetti. Kaşı açılmıştı. Gülümsedi.

"Evet anne." dedi. "Artık her şeye evet."

Tam arkasının dönmüş gidiyordu ki Mihriban onun kolunu tuttu. Son kozlarını oynamak adına masumluk peşindeydi.

"Babanın hatırına yapma." dedi Mihriban. "Baban bizi böyle görmek istemezdi. Çağatay.. Lütfen oğlum. Lütfen annem.."

Çağatay annesinin yaşlarla dolan gözlerine baktı. İçindeki minik Çağatay onun tek bir gözyaşına dayanamaz ve küçük elleriyle silmeye çalışırdı. Ama şuan Çağatay o kadar büyümüştü ki artık elleri annesine yetişmiyordu. Bu gözyaşları için babası bir başka ailenin hayatını mahvetmişti. Ben babam gibi yapmayacağım dedi Çağatay kendi kendine, ben hiçbir şey yapmayacağım..

Onun annem demelerine aldanmamak için başını çevirdi, yüzüne bakmadı. Kolunu çekti hafifçe. Hiçbir şey demeden merdivenlere yürüdü. Mihriban oğlunun arkasından bağırmaya devam etti.

"Böyle bir şey olmayacak! Batuhan gitmeyecek! Yine benim dediğim olacak!"

Ve gitti.

Günümüz
Bade

"İnanamıyorum Çağatay.. Gerçekten söyleyecek tek bir lafım yok."

Çağatay sıkıntı içinde bir eliyle şakaklarını ovaladı. İlaç alıp yatmış olsa dahi emindim ki şuan başının içinde bombalar patlıyordu.

"Her şey anlattığım gibi. Gördüğün üzere," Kaşını gösterdi. "Bana bile zarar verdi. Ama tek bir adım geri atmadı. Ben artık annemi tanıyamıyorum."

Söylenecek pek çok şey olmasına rağmen onun böyle cümleler etmesi dilimi lâl ediyordu. Oysa onun annesi adına benim açımdan da söylenecek tonla sözcük vardı. Ben sadece Çağatay'ımı düşünüyordum.

"Canımın içi.." dedim ekrandan yüzünü okşarken. "Ne olursa olsun ben hep seninleyim, unutma olur mu? Şuan ne kadar kötü hissettiğini biliyorum. Keşke yanında olsam ama maalesef.. değilim. Gözlerin kızarmış, saçların dağılmış.. Biliyorum çok yorgunsun ama-"

Lafımı kesti derin bir iç çekişle. "Çok demek bile az kalıyor Bade. Kafama sıkmakla yaşam arasında gidip geliyorum. Ben bu değilim. İyi hissetmiyorum."

"Çağatay böyle söyleme."

Başını iki yana salladı. "Yarın geldiğiniz zaman ne olursa olsun annem de burada olacak. Artık sırtımda yük taşımak istemiyorum ben."

"Bu olaylar durulduğunda seanslara devam edelim. Ve sakın ilaçlarını aksatma, yarın gelip kontrol edeceğim içip içmediğini. Sen gitmeden kutudaki ilaçlarını saydım, kaytaramazsın."

Vay be der gibi baktı gözlerime. "Sen nesin öyle? Ajan."

"İyiliğin için. Sadece senin için."

"Biliyorum." dedi buruk bir tebessümle. "Şu hayatta iyiliğim için çabalayan tek sen varsın zaten. Annem bile kendi menfaatleri için var."

Teselli vermek istedim ama o konuşmaya devam etti.

"Bana iğrenerek bakıyor. Kötü kötü göz deviriyor. Ayrıca gözlerime bakarak yazıklar olsun da dedi. Ne yaptım, inan bilmiyorum.."

Kısa bir başını geri atıp kahkaha attı. "Gerçekten kafayı yemek üzereyim."

Bu halleri asla iyi değildi. İlaçların dozları demek ki yetmiyordu artık. Bu dengesiz hallerine kaç doz gerekirdi Allah bilir. Onu böyle görmek asla keyifli değildi. İçim acıyor ve fazlasıyla yanıyordu. Gün geçtikçe daha çok sevdiğim adam gözlerim önünde psikolojisine yeniliyordu. Ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

"Çağatay her şey, bak gerçekten her şey söz veriyorum geçecek. Güzel bir düzenimiz ve hayatımız olacak. Sana söz veriyorum her şey güzel olacak."

Kızarmış gözleriyle masum bir erkek çocuğu edasıyla baktı gözlerime. "İnanmak istiyorum.. Ama o kadar zor ki Bade'm. Çok zor. Ailen ile annem yüzleşince onların açısından çoğu şey düzelecek ama benim açımdan.. Ben dağılacağım."

Kaşlarım çatıldı. "Benim ailem senin ailen Çağatay. Neden dağılasın ki?"

Başımı iki yana salladı. "Güzelim belki sana basit geliyor ama benim bir düzenim yok. Babam yok annem bu hâlde, Batuhan'a ben yol olmak zorundayım. Ayrıca işler, yeraltı.. Çok fazla şey var ve hepsini idare etmeyi artık başaramıyorum. Kafam yorgun."

Bir bakıma hak verdim. Ama kendisini yalnız hissetmesine asla tahammül edemezdim. Ben vardım. Onu tek bırakacak değildim.

"Yeraltını bilemem ama diğerlerinde hep seninle olacağımı bilmeni isterim. Behsat ve Necipler var, o işleri beraber halledersiniz. Senden istediğim ilaçlarını düzenli kullanıp kendini salmaman. İyi olacak her şey, sadece şu biz bi' gelelim İstanbul'a. İnan gerçekten çoğu şey yoluna girecek."

Eliyle saçlarını dağıtıp şakaklarını sıktı. Başını salladı. "Tamam.. Ama şimdi ben biraz uyusam olur mu? Yarın önemli toplantılarım var ve siz gelmeden halletmem gerek."

"Tamam." diyerek başımı salladım. "Güzelce dinlen, uyu. Ve şimdi de şu kapsüllerden birini içer misin görmek istiyorum. Tadı kötü diye aksatmıyorsundur sen şimdi."

"Bade of.." dedi ve yüzünü buruşturdu. "İçmem onu ben."

Kaşlarımı çattım yani artık ne kadar korkunç görünüyordum muamma ama.

"İçeceksin. Küserim bak! Yürü hadi!"

Oflaya oflaya kalktı yatağından. Çekmecede uzanıp aldı o ilacı. Bardağa su döktü ve telefonu gece lambasına yasladı. Bir eliyle burnunu tıkayıp diğer eliyle ilacı ağzına attı. Ardından da bol su içti. Yüzünü buruşturmuş şekilde birkaç saniye durdu. Gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Aferin Alazoğlu!" dedim tebrikle. "Adamsın."

Başını iki yana sallayarak güldü. Ardından çok geçmeden telefonu kapattık. Doğrusu onu uyuttum. Uykuya dalınca konuşmayı bitirdim. Bir sürü ekran görüntüsü almıştım. Yol boyunca uzun uzun izlerdim..

&

Bir Gün Sonra
Yazardan

Eşyaları arabaya tamamen yerleştirdiklerinden emin olan Serhat, bagajın ağzını kapatıp sol tarafa baktı. Bade'nin küçükken kahkahalarla eğlendiği yerde şuan Batuhan ile beraber gülüşüyorlardı. Hafifçe tebessüm etti ama uzun sürmedi. Sevgi gelip koluna dokundu.

"Efendim hatun?"

"Ne güzel bakıyordun evlatlarımıza.."

Serhat hafifçe tebessüm etti. Belki de biraz garipti?

"Evlatlarımız.. Evet.. Şimdi gözüm açıldı, Bade ne kadar sense, Batuhan o kadar ben."

Sevgi usulca kocasına yaklaştı, göğsüne sarıldı. "Batuhan'a hamile olduğumu sana söylediğim zamanı hatırlıyor musun? Sen heyecandan neler yapmıştın öyle.."

Yıllar Önce

Elimdeki ultrason kağıtlarına gülümseyerek bakan Sevgi, parasını ödeyip taksiden indi. Kocası birazdan evde olacağını söylemişti. O da hastanede olan işini hızla halledip evine dönmüştü.

"Bir oğlumuz olacak.. Söylemek için can atıyorum can.."

Gülerek girdi kapıdan içeri. Hırkasını ve çantasını kenara koyup hızla mutfağa geçti. Ellerini güzelce yıkadıktan sonra hastaneye gitmeden önce yaptığı yemeklerin eksiklerini tamamladı. Evlerinin ferah bahçesinde güzel bir masa kurmak için camdan bahçeye baktı. Bu fikir güzel olabilirdi.

En çiçekli örtünün alıp bahçeye çıktı. Örtüyü masaya serip sırayla dikkat ede ede malzemeleri bahçeye taşıdı. En son masaya su şişesini getirmişti ki bahçeye giren araba ile dikkatini arkasına verdi. Kocası gelmişti.

"Sonunda.." diye mırıldandı ve bir eliyle karnını tutarak arabaya doğru yürüdü. Hamileliği onu öylesine değişik birisi yapmıştı ki yürürken karnını tutmasa bebeğinin düşüp gideceğini sanıyordu..

Karısının ona doğru yaklaştığını gören Serhat ise ağzı kulaklarında indi arabasından. Karısına koşmadan önce yan koltuğa koyduğu buketi aldı. Ardından karısına döndü. Bugün ışıklarda beklerken arabasının camlarını silen bir çocuktan çiçek almıştı. Hem araba camı silip hem de çiçek atan o masum çocuğu boş geçmek istememişti. Hem de Sevgi'si bayılırdı çiçeklere..

"Bal karım." dedi gülümseyerek ve onu kucakladı. Yanağına, boynuna ve alnına birer öpücük bıraktı. Karısını birkaç öpücüğüyle bir güzel şımartmıştı. Her zaman böyle karşılamayı sevdiğinden o da karısına böyle karşılık veriyordu.

"Canım kocam." dedi Sevgi gülümseyerek. "Bana yine çiçek mi aldın?"

Serhat gülümseyerek başını salladı. "Sen bana bir ömür için evlat vereceksin, ben sana her gün çiçek almışım çok mu?"

"Bak şu tatlı dilin.." dedi Sevgi gülümseyerek. Kocasının güçlü omuzlarına tutunup onu dudaklarından öptü. Ardından eliyle arkasındaki masayı gösterdi. "Çok güzel yemekler yaptım.. Hadi geçelim?"

"Geçelim hatun." dedi Serhat gülümseyerek. "Sen geç, ben bir ellerimi yıkayıp geleceğim.."

Sevgi heyecanla başını salladı. Ellerinde papatya buketiyle masaya geçti. Buketi yan şekilde boş kısma koyup yerine oturdu. Kocası gelmeden kasetlere çorbaları doldurdu. Yeniden yerine geçtiğinde boynunda hissettiği dudaklarla kıkırdadı. Serhat yerine geçmeden yine öpmüştü karısının bal boynunu.

"Ne güzel yemekler yapmış o mis ellerin. Keşke masayı kurmak için beni bekleseydin. Bahçeye kurarken yoruldun mu çok?"

Sevgi başını iki yana salladı. "Yok yok yorulmadım ki hiç. Hem iki kişiyiz en fazla ne kadar yorulabilirim?"

Serhat güldü. "Benim evladımı nasıl adamdan saymazsın Sevgi. Biz üç kişiyiz elhamdülillah."

Sevgi keyifli bir kahkaha. Elini karnına koyup okşadı. "Annem.. Şaka yaptım vallaha, alınma sakın bana.. Biz tabii ki üç kişiyiz."

Serhat gülümseyerek çorbasından bir yudum aldı. Ardından bir tane daha ve bir kere daha.

"Hatun sen hamile kaldıktan sonra şu yemeklerin bile tadı daha da güzelleşti. Ne büyük nimetsin sen bana.."

Sevgi kızaran yanaklarıyla başını tabağına eğdi. Dudaklarına sirayet eden huzurlu gülümsemesiyle çorbasını içmeye devam etti.

Serhat ise çorbasını hızla bitirmiş kendisine yemek almıştı. Karısının tabağının bittiğini görünce ona da yemek koymayı ihmal etmedi.

"Ben bir şey diyeceğim Serhat.." diye kafa başladı Sevgi. Bu mutlu haberi içinde tutamayacaktı biraz daha..

"Söyle hatun, kötü bir şey mi oldu yoksa?"

Sevgi başını iki yana salladı. "Hayır.. Asla. Aslında çok güzel bir şey oldu. Yani olmuş, öğrendim."

Kaşları çatıldı Serhat'ın. Kaşığını tabağının kenarına koyup boğazını temizledi. Elini karısına uzatıp elini tutmak istedi.

"Ne öğrendin hatun?"

Sevgi gülümsedi ve öyle heyecanlıydı ki daha fazla içinde tutmadan pat diye söyledi.

"Oğlan." dedi.

Serhat'ın kaşları hafifledi. "Oğlan?"

Sevgi gülerek çenesiyle karnını gösterdi. "Oğlan, oğlan!"

Serhat karısının elini bıraktı. Oturduğu yerden kalktı. Karısının ayakları ucunda çöktü. "Oğlan.." dedi hayal görür gibisinden. "Rüyalarım gerçek oldu hatun!"

Sevgi güldü. "Ne gördüysen gerçek oldu kocacığım.. Oğlan evladımız olacak."

Birden Serhat, "ALLAAHH!" diye bağırdı ve olduğu yerde zıplamaya başladı. "Oğlumuz geliyor Oğlumuz!" Çocuklar gibi etrafından dönmeye başladı. Ardından karısının yüzünü elleri arasına alıp sayısız öpücük kondurdu.

Bu kadın onun her şeyiydi.
Ve tabii ki oğullarını da..

Günümüz

"Ne güzel gündü ama.." dedi Serhat gülümserken. "Başımıza kötü şeylerin geleceği günlere ne kadar uzaksak o kadar da mutluyduk."

"Hâlâ mutluyuz." dedi Sevgi direterek. "Daha da mutlu olacağız."

"Serhat baba ben bu meyvelere bayıldım.. Biraz daha yiyebilir miyim?" diye yanlarına gelen Aden böldü onların konuşmasını. Giydiği mor elbise yer yer meyve izi olmuştu. Kucağında tuttuğu sepette geçen izler üzerinde leke yapmıştı. Ama gel gelelim bu Aden'in asla umurunda değildi.

Güldü Serhat. "Sanki biraz fazla kaçırmışsın Aden kızım.. Yemesen mi?"

Aden elindeki boş sepete bakıp dudak büzdü. "Çok güzellerdi ama.."

Sevgi olaya el attı. "Biraz bekle sonra yeniden yersin güzel evladım.. Hem yola çıkacağız zaten.. Gel sen beraber biz üzerini değiştirelim.. Olur mu?"

"Oluurr.." dedi Aden gülümseyerek. "Hemen değiştirip gelelim zaman geçer sonra ben yine yerim. Yerim değil mi?"

Serhat ve Sevgi gülmeye devam etti. "Yersin kızım." dedi Sevgi. "İstediğin kadarını yersin."

Sevgi ile Aden içeri geçince onların kahkaha seslerini duyan Bade ve Batuhan Serhat'ın yanına yürüdüler Batuhan kapıya doğru bakıp konuştu.

"İçeri mi geçtiler?"

Serhat başını salladı. Gülümseyerek konuştu. "Aden kızım meyve yedi ya üzeri tamamen batmış.. Sevgi yardım ediyor."

"Ya yerim.." dedi Bade gülerek. "İzmir'i çok sevdi, özellikle de yemek konusunda."

Batuhan güldü. "Önceki hamileliğini bilseniz bu hiçbir şey.. Dakika başı yemek yiyordu, sonra da sanki ben ona zorla yedirmişim gibi bana surat asıyordu."

Serhat tebessüm etti. Batuhan'ın omzunu tutup sıktı hafifçe. "Aden zor toparlamış olmalı evlat, karına her daim el kol oluyorsun değil mi?"

Batuhan kararlılıkla başını salladı. "Zor günler geçirdik Serhat baba.. Aden'in götürmediğim psikiyatri kalmadı, yeniden hamile kalması da bize yeni bir umut oldu.. Güneş.." Zorla yutkundu. "Güneş'imizi asla unutmuş değiliz ama önümüze de bakmak zorundayız. Her şey daha da güzel olacak."

Bade onları dinledi sadece. Serhat konuştu. "Doğru.. Her şey güzel olacak inşallah. Bakalım.."

"Biz hazırız.." diye yanlarına gelen Sevgi ve Aden ile bu huzursuz sohbeti bitirdiler. Vakit kaybetmeden arabalara binip yola koyuldular..

Keskin bir hesaplaşma onları bekliyordu.

&

"Bunlar barkodlananlar, yani.. 7bin tane sevkiyat.. Of bunları birde ayırmak lazım.."

Behsat sıkıntıyla ensesini ovdu ve şirkette olmasına rağmen terkedip için ceketini hızla çıkarıp koltuğun üzerine koydu. Şuan Çağatay'ın odasında sevkiyat işlerini kontrol ediyordu. Çünkü Bade ve ailesi İstanbul'a gelecekti ve Çağatay'ın başı oldukça kalabalıktı.

"Şunları ayırsam yeterli.." diye kağıtlara işaret koyarken kulağının arkasına koyduğu kalem ile hallettiği şeylere çarpı koymaya başladı. Çoğu bitmişti. Diğer kağıtlara bakmak için dolaba yürüdüğü an kapının tıklanma sesini duydu.

"Gir."

Kalemi tekrar kulağına koyup omzunun üstünden arkasına baktı. Bahar elindeki mavi dosyalar ile odaya girmişti. Behsat'ı görünce gözleri parladı.

"Sen burada mıydın Behsat?" diyerek yanına yürüdü. Dosyaları masaya koyup Behsat'ın dibine girdi. Çöktüğü yerden doğrulan Behsat gülümseyerek kollarını açtı. Sarıldılar.

"Tüm yorgunluğum gitti şuan." diye mırıldandı Bahar. "Şirkette çok iş birikmiş bugün canım çıktı.."

Boğukça hmmlayıp güldü Behsat. "Benim Bahar çiçeğim çok mu yorulmuş?"

Bahar başını Behsat'ın göğsüne sürtüp mırıldandı. Gerçekten de çok yorulmuştu.

Behsat Bahar'ın saçlarını okşadıktan sonra alnına bir öpücük bıraktı. "Bugün sabret biraz, akşam beraber sahile gideriz. Yemek falan yeriz hem, olur mu?"

Bahar çenesini Behsat'ın göğsüne yaslayıp gülümseyerek ona alttan alttan baktı. "Oluur.." dedi. "Seninle vakit geçirip, seni tamamiyle tanımak istiyorum.."

Behsat Bahar'ın yüzüne gelen perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırdı. Yanağından makas alıp saçlarını okşadı.

"Ama şimdi oynaşmak yok, ikimizin de tonla işi var.."

Bahar istemeye isteme ayrıldı Behsat'ın sıcak göğsünden. Dikkatini masadaki dosyalara verdi.

"Bunları imzalaması lazımdı Çağatay Bey'in. Ne yapacağız?"

"Sen bana ver yavrum ben imzalarım. Çağatay abimin izni var zaten."

Bahar tamam diye mırıldandı ve imzalanacak yerleri bulup açtı. Kulağının arkasına koyduğu kalemi açıp imza atan Behsat son imzasından sonra kalemi kapatıp tekrar kulağına koydu.

"Tamam mıdır?"

Bahar başını salladı. "Tamamdır Behsat Bey.."

Behsat gülerek çarpı atmaya devam etti.

"Ben kaçıyorum.. Akşam görüşürüz o zaman."

Behsat başını salladı. "Görüşürüz Bahar'ım. Kendini çok yorma. Gel öpeyim bir tane seni, izin var mı?"

Bahar onun bu kadar güzel düşünmesiyle mest oluyordu her dakika. Ne güzel bir kalbi vardı bu adamın..

"Var tabii." dedi gülümseyerek. Behsat'ın onu yine alnından öptü.

"Mis kokulu Bahar'ım, haydi kolay gelsin."

"Sana da.." diye Bahar utanmasını birkaç saniyeliğine de olsa unutup Behsat'ı yanağından öptü. Sonrasında da tek kelime etmeden odadan çıktı.

Onu dosyaları unuttuğun gören Behsat içinden saymaya başladı. "Bir.. İki.. Üç.."

Kapı birde açıldı ve kızarmış yanaklı bir Bahar içerir girdi, hızla dosyaları alıp odayı yeniden terk etti. Güldü Behsat. Bu kadın gerçekten şapşaldı..

&

Saatler Sonra
Bade

O kadar yol gelmiş olmamızın yorgunluğu bir yana dursun, hepimizde bir tedirginlik ve ileriyi öngörememe kaygısı vardı.

Yol boyunca hamile bir kadınla yolculuk ettiğimiz için çok fazla mola verip, ideal hızın ne altına ne de üstüne çıkmıştık. Aden huzursuz olmasın diye bir yandan babam bir yandan da abim çok uğramıştı. Ama velhasıl sonunda İstanbul'a gelmeyi başarmıştık.

"Şuan şu kapıdan geçmek bile tüylerimi diken diken ediyor." dedi babam Çağatay'ın evinin bahçesine girdiğimizde. Herkes birbirinden gergindi, kimse bir şey demedi.

Olması gerekenin, yani bence, dışında bir sahne karşıladı bizi. Mihriban Hanım pahalı kıyafetler içinde yanında Çağatay ile kapının önünde duruyordu. Demek ki gelmem etmem demelerini şapur şupur yutmuştu.

"Bir an bile olsa aile kavramını unutmuyoruz." dedi annem keskin bir dille. "Önce sana diyorum Serhat, onunda bir anne olduğunu unutmamalıyız. Saygı çerçevesinde konuşacağız. Bakın bende zor duruyorum ama bize nasıl olunursa öyle olacağız. Anlaşıldı mı?"

Babam annemi homurdanarak yanıtlayınca biz sözlü onayladık. Yavaş yavaş arabadan indiğimizde Çağatay annem ile babamı kucakladı. Abim Aden'i çok yorgun olduğu için herhangi bir odaya götürürken ben Mihriban hanım ile el sıkıştım. Gözlerinden yorgunluk vardı ama hâlâ egosundan ödün vermiyordu.

"Buyrun böyle, geçelim." dedi Çağatay ailelerimizi buyur ederken. Onlar önden yürürken biz arkada kaldık. Çağatay kaşla göz arası dudaklarımdan öptü beni.

"Hoş geldin yavrum."

"Hoş buldum."

Saçlarımı okşadı, beni kolunun altına aldı. "Çok özledim seni yavru bebeğim.. Kokunu özledim çok."

Gülümsedim. "Ben de seni çok özledim.. ama şuan içeri geçelim. Ailelerimiz resmen ateş ile barut onları yalnız bırakmayalım."

Çağatay derince bir iç çekti. "Haklısın.. Geçelim bakalım.. içeri." dedi ve beraber içeri geçtik.

Mihriban hanım tekli koltuğa geçmiş hanım ağa kurulmuş otururken benim annem ile babam da yan yana gayet güçlü duruyorlardı. Biz salona girince gözler bizi buldu.

"Nihayet." diye geveledi kelimeyi Mihriban hanım. Göz devirerek başını bahçeye çevirdi.

Çağatay gergince yumruklarımı sıkıp açtı. Ardından anne ile babama döndü. Biz de ayrı ayrı koltuklara geçmiştik.

"Tekrardan hoş geldiniz, açsanız hemen masaya geçebiliriz."

Babam tam bir şey diyecekken Mihriban hanım lafa atladı. "Konuşmaya geldiler nasılsa canım oğlum." dedi iğneleyici şekilde. "Bırak onlar karar verir her şeye."

Bakışlarım onun bu hırslı tavırlarına daha fazla dayanamayınca bakmamaya çalıştım. Gözlerimiz Çağatay ile buluşunca onun duyduğu utancı iliklerime kadar hissetmiştim.

Annem konuştu. Gülümsedi öncesinde. "Biraz aç sayılırız ama mühim değil evladım. Mihriban haklı, konuşmaya geldik buraya.. Önce konuşalım, sonra zaten yüzü olan kişilerle beraber otururuz soframıza."

Babam annemin söylediği laflara yüzde yüz katılıyor olmalı ki annem lafını bitirdikten sonra göğsü gerile gelirle geri yaslandı. Annemin arkasından kolunu koltuğa yasladı.

Mihriban hanım göz devirip hıhladı. O anda da salona abim girdi. Mihriban hanım anında ayaklandı.

"Oğlum."

Çağatay titreyen gözlerini görmüştüm bu ani şefkat karşısında. Anlattığına göre annesine ona böyle yaklaşmayalı çok olmuştu. Derince soluklandı canımın içi. Gözlerimiz buluşunca da zorla tebessüm etti.

"Mihriban anne." dedi Batuhan aynı bizde söylediği gibi. Annem biraz rahatsız olsa dahi belli etmedi. Zaten ikisi yolda konuşmuştu bu şeyleri.

Mihriban hanım abartı şekilde sarıldı abime. Çağatay kaçak bakışları beni huzursuz edip üzdüğü kadar ona deymiyordu bile. Nasıl bir insandı bu kadın..

"Çok özlemişim seni güzel oğlum, nasılsın? Aden kızım nasıl? Bebeğiniz nasıl?"

Abim bu yapmacık lafları yemiyecek kadar zekiydi, bunda bir şüphem yoktu. Ama rahatsız olduğu da alenen belliydi. Olumsuz bir tepki vermemeye direniyor gibiydi.

"Hepimiz iyiyiz." dedi abim genel konuşup. "Sen nasılsın?"

Mihriban hanım abimin saçlarını okşadı, tuttuğu ellerini öpüp gülümsedi. "Seni görünce nasıl iyi oldum bilemezsin.. Özlemişim biricik pğlumu."

Özlemişim biricik oğlumu..

Bu cümle Çağatay dudaklarında buruk bir tebessüme yol açtı. Ki ben de zaten sürekli Çağatay'ı izliyordum. Özlemiş olmam bir yana dursun, Mihriban hanımın ağzından çıkan her cümle benim canımın içine yara oluyordu. Dayanamıyordum.

Babam konuştu.

"Mihriban Hanım, buraya kıssadan hisse yapmaya asla gelmedik. Kocanızın yaptığı ve sizin göz yumduğunuz her şeyi bir bir öğrenmeye geldik. Yol yorgunu olmam bile şuan bu sinirimin yanında hiçbir şey, bizim oğlumuza saçma sapan duygu sömürüsü yapmayı bırakıp dikkatinizi bizden yana verir misiniz?"

Babam öyle nazik ama bir o kadar da öyle ağır konuşmuştu ki Mihriban hanımın günlerce şu bizim oğlumuz lafınızı düşüneceğine emindim. Ki o da zaten ondan beklenildiği üzere cehpe almaya hazırdı. Şu alaycı tavırları yok muydu..

"Eskilerin şimdiye ne yararı var Serhat Bey? Ölen kocamı diriltebilecek misiniz ki böyle net laflar ediyorsunuz?"

Babam yaslandığı yerden doğruldu ve derince nefeslendi. Geldiğimizden beri elinde tuttuğu kağıdı orta sehpaya koydu. Mihriban hanıma doğru çevirdi.

"O zaman şöyle yapalım, siz direkt öğrenin her şeyi ki kim neymiş neyin nesiymiş fazla lafa söze gerek duymayalım."

Eğer aklımdaki şeyse o kağıt diye düşünürken Mihriban hanımın kağıdı elinde sinirle tutup ayaklanması bir oldu. Onunla beraber Çağatay da ayaklanıp annesine doğru yaklaşmıştı.

"Saçmalık bu!" dedi Mihriban hanım çıldırmış gibi. "Siz kendinizi ne zannediyorsunuz? Bu kadar musamaha gösterdik yeter! Defolun gidin hayatımızdan!"

Annem ayağa kalktı. Mihriban hanıma doğru yürüdü.

"Anne-"

Eliyle durdurdu cümlemi.

"Bana bak Mihriban.. Seneler önce seninle aynı hastanede tanıştığımız zaman senin gerçekten iyi bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Biz seninle aynı odada olduğumuz için ve bilhassa da kadın olduğumuz için birbirimize yoldaş olmuştuk." dedi annem gram titremeyen sesiyle. Annemin bu güçlü duruşu beni kendisine hayran bırakmıştı..

"Ama ben nereden bileyim ben o kadının benime evladımı çalacağını!"

"Sus!" diye bağırdı Mihriban hanım. Çağatay ve abim araya girmeye çalışsa dahi olmamıştı. Babam ise kollarını karnında birleştirmiş sadece izliyordu. Çünkü olayı o fitillemişti.

"Çalmadık biz hiçbir şey!"

"Çaldınız!" diye diretti annem. "O gün ki çığlıklarımı hatırlıyor musun? Evladımı haykıran sesini düşün be kadın! Ne vicdansız ne ahlaksız insanlarsınız siz! Sen de o Mehmet denen kocan da!"

"Kocamın adını ağzına alma!" diye bağırdı yeniden Mihriban hanım. "O beni üzmemek için yaptı! O beni sevdiğinden yaptı! Beni üzmemek için yaptı!"

Mihriban hanımın gözlerinden yaşlar sicim gibi akarken annem konuştu.

"Bu bir sebep değil! O gün o hastane odasındaki çığlıklarımın asıls sahibi sen olmalıydın! Sizin acınızı biz çektik yıllarca! O kocanın hiç mi vicdanı yoktu!"

Mihriban hanım birkaç saniye sustu. Babam konuşmaya devam etti.

"Bağırıp çağırmaya da gerek yok artık. Ben o belgeleri size elden vererek güzel bir cevap verdiğimi düşünüyorum. Batuhan, bizim oğlumuz ve o Çakmak soyadını alacak. Kendisi de karısı da.. Çünkü o bizim oğlumuz."

Mihriban hanım hırsla gözlerini sildi. Abime baktı.

"Sende mi onlarla aynı fikirdesin Batuhan?" dedi sesi titrerken. "Beni tek mi bırakmak sizin niyetiniz?"

Çağatay konuşma ihtiyacı hissetti. "Kimse seni yalnız bırakmaya çalışmıyor anne. Ben varım, Batuhan zaten var. Sadece hukuki olarak Serhat Bey ve Sevgi Hanım Batuhan'ın velayetini alacak, o kadar.."

"Sen.. Sen hiç konuşma! Bu kızı hayatımıza sen soktun ve gerisi çorap söküğü gibi geldi! Sana demiştim, bu kızı gördüğüm ilk anda gözüm tutmamıştı!"

Oklar bize döndü, konuş kızım Bade. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın..

"Pardon ama.." dedim gülerek. "Siz kaderin önüne geçebilecek güçte misiniz? Aslan Bey.. Doktorunuz.. Onun ölmeden önce abime gönderdiği mektuba hiç baktınız mı? Eğer biz Çağatay ile bir araya gelmesek bile o adam Mehmet Alazoğlu'un gizli vasiyeti üzerine size bunu açık edecekti. Yani abim er ya da geç öz olmadığını öğrenecekti. Siz şimdi durmuş ne anlatıyorsunuz Mihriban Hanım?"

Mihriban hanım anlık sinirliyle, "Sen bana sesini yükseltemezsin!" diyerek üzerime yürüdü. Çağatay birden önüme geçerken bu sefer o kendi oğluna vuracakken annem Mihriban hanımın elini tuttu sıkıca.

"O da benim oğlum sayılır! Ona el dedirtmem Mihriban! Çizgini bil!"

Biz Çağatay ile anlık bakışırken Mihriban hanım koltuğuna oturdu, bir eliyle alnını ovmaya başladı. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Kimse benden gitmeyecek!" diye sayıklamaya başladı. "Onlar bana kocamdan emanet, kimseye vermem!"

"Anne kimse bir yere gitmiyor. Sadece ben artık ait olduğum soyadını alacağım. Bu kadar.. Ben seni asla yalnız bırakmayacağım ki." dedi abim.

Mihriban hanım gözlerinden yaşlar akarken herkeste göz gezdirdi. Aciz duruyordu. Tamam, o da bir anneydi ama herkese davrandığı gibi karşılık alması da çok şaşırılacak bir şey olmamalıydı.

"Dava kağıdı bugün yarın kapınıza gelir." dedi babam. "Zorluk çıkarmayın. Ayrıca isterseniz benim o hastaneye açtığım davaya da ortak olabilirsiniz.. Ben karım ile bana verilen acının öcünü sonuna kadar çıkaracağım."

Babam sakin adımlarla salonu terk ederken başını tutuyordu. Migreni tutmuştu işte. Annem Mihriban hanıma küçümseyici bakışlar atıp babamın peşinden gitti. Salonda sadece ben, abim, Mihriban hanım ve Çağatay kalmıştık. Çağatay birden kalkıp mutfağa gitti. Elinde bir ilaç ve su ile döndü. Hâlâ annesini düşünüyordu.

Annesinin ayakucuna çöküp ilacı uzattı, diğer elinde de su vardı. Mihriban hanım ilacı almadı. Abim Çağatay'ın eline uzandı, Çağatay çöktüğü yerden kalkınca Mihriban hanım Batuhan'ın uzattığı ilacı içti. İçim bir kötü olurken bir şey dememeye direndim. Çağatay bana dönüp elini yanağıma attı. Hafif okşayınca gülümsedim, avuçiçine bir öpücük bıraktım. Gülümseyişi büyürken ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. Çok özlezmiştik.. Bu anı Mihriban hanım bozdu.

"Ben dava falan kabul etmiyorum. Batuhan'ın soyadı Alazoğlu olarak kalacak."

"Anne." dedi abim. "Bu onların en doğal hakkı. Ortada dna raporu var ve.. Ben de istiyorum o soyadını almak."

Mihriban hanım birden abime baktı. Hayal kırıklığı içinde yüzüyordu. Ayağa kalktı.

"İkinize de verdiğim emeklere yazıklar olsun. Siz beni öldüreceksiniz, öldüreceksiniz.."

"Anne," dedi Çağatay ama dinlemedi Mihriban hanım. Çantasını koltuktan alıp salona çıkışına doğru yürümeye başladı. "Anne çekip gidecek bir şey yok, uzaklaşmak çözüm mü?"

"Siz seçiminizi yapmışsınız, yanımda duran yok. Bu saatten sonra sen Çağatay.. Sen de yanımda olma, Batuhan zaten beni görmüyor."

Son sözleri bu oldu Mihriban hanımın. Hızla salonu, ve belkide o hızla evi terk etti. Ne abim ne de Çağatay peşinden gitmedi.

Mihriban hanım gittiğinde de aynı zaman da babam ile annem salona geri döndü. Annem abimin yanağını okşadımtan sonra Çağatay'a döndü.

"İyisin değil mi oğlum? Yapmadı bir şey bir yokken."

Çağatay mahçup şekilde gülümsedi. "Yok Sevgi anne merak etme."

Annem olur mu öyle şey der gibi baktı Çağatay'ın gözlerine, ardından saçlarını okşadı.

"Atlattık bitti gitti işte." dedi babam en rahat şekilde. "Damat Allah aşkına yemek."

Çağatay hafifçe güldü. "Petek Sultan mutfakta ki geniş masayı hazır etti, hemen geçelim buyrun."

"Çok şükür." diye oturduğu gibi ayaklandı babam. Onu burayı böylesine kendi evi bellemesine çok mutlu oluyordum. Annem ve abim de babamın peşinden giderken Çağatay'ın yanına yürüdüm. Kolunun altına girdim. Saçlarımı öptü, sevdi.

"Hemen gitmezsiniz değil mi yavrum? Kalın. Gece doya doya seveyim seni ben."

Burnu kulaklarımdan boynuma doğru süzülünce tüm tüylerim diken diken olmuştu.

"Kalacağız evet." dedim. "Gece buluşuruz tenhalarda."

Kahkaha attı ve beni de güldürdü. "Buluşalım bakalım.. tenhalarda.."

***

Çok gecikti ama benim suçum yok..
Sınır anca dolmaya yaklaştı..
Oy veren insan o kadar az ki..

Üzülüyorum.

Neyse diğer bölüm yetişkin içerik yazarım gibi duruyor.. Bakalım.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, sizleri çok seviyorum.

Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya yazın lütfen.. 👉🏻

Bahar ve Behsat? 👉🏻

Bade ve Çağatay? 👉🏻

Sizce gelecek bölüm Oğuzhan neler yapar? Şuan kendisi Hollanda yollarında.. 👉🏻

Batuhan'ın tavırları hakkında düşünceleriniz neler? 👉🏻

Görüşmek üzere sevgili okurlarım.. Allah'a emanet olun..

***

Sınır: 300 Oy 300 Yorum

Not: Ne kadar geç sınır dolarsa o kadar geç gelir bölüm. Seçim sizin, siz ne isterseniz..

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 36.1K 34
"Neden getirdin beni buraya?" Gitmek istedim. Arkamı dönüp ilerleyeceğim sırada eliyle bileğimi tuttu. "Yürü." Emir veren sesine rağmen o an bile de...
1.3M 53.4K 33
"Bana bakıcılık yapmaktan vazgeç ben senin bakıcılık yaptığın çocuk değil karınım " dediğimde sinirle , bakışları tekrar beni bulmuştu. Yüzünde memnu...
218K 15K 35
Üniversite okumak için taşındığım şehirde mahallenin yavşağına aşık olacağımı nerede bilebilirdim...
Zor Mafya By Çağlaa

General Fiction

2.4M 59.1K 47
Yara ve yarabandı'nın hikayesi , Hayat hiç bu kadar zor olmamıştı, O bir mafya, o delicesine aşık, Aşık olduğu kadar acımasız bir o kadar...