DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.5K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

31. Bölüm

66 13 2
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Hayatın sürprizler ile dolu olduğu falan yoktu, hayat hayattı. Yaşanan her şey mutlak bir sonuca varardı. Kimse geçmişte yaşamadığı bir şeyle kolay kolay karşılaşmaz veya olacakları değiştiremezdi. Yaşanacak bir son varsa, eninde sonunda seni bulur ve o sonu sana yaşatırdı. Belki de bu yüzdendir ki hayatı suçlayıp yaşadıklarını saymayanların çokluğu.

Bir gün kaderini değiştireceğini, hayatından kökünden kurtulacağını düşünenler vardı. Bunu, değiştirebileceğini düşünenlere hep üzülmüştüm. Ta ki, kendimin onlardan biri olduğumu anlayana kadar.

Ben, o mutlak sona yakındım. Belkide o son bendim.

Karşımda sırtını gördüğüm Vance, kardeşiyle konuşurken ağaca yaslanmış bir vaziyette onu izliyordum. Hava kapalı ve soğuktu, kollarımı göğsümde toplamış ısınmaya çalışıyordum. Keten hırkama sarılırken, Bayan Lewis'ın verdiği yün şal beni soğuktan koruyordu. Takvimlerle aram kötüydü, zira kendileri bana ocak ayının birinci gününü hatırlatıyordu. Sanırım kasım ayının üçüncü günündeydik, sonbaharın son ayıydı. İki ay kalmıştı. Aylardan kasım, 783.

Bir Ocak 784'ü yirmi saniye geçe.

Bizim kurtuluşumuz, Per. Bizim kurtuluşumuz.

Başımı sağa sola sallayarak düşünmemeye çalıştım. Düşünmemek benim için çok zordu, bu sıralar aklımdan dahi çıkmıyordu çünkü. Neler olacağını kestiremiyordum. Bir boşluktaydım sanki. Dün Christian'ın beni ve William'ı kin dolu gözlerle izlemesi, hiçbir şey demeden çekip gitmesi beni düşünmeye itiyordu. Will peşinden gitmek istese de izin vermemiştim, nefretini Will'e kusmasını istememiştim. Bir insanın, bir insandan bu kadar nefret etmesi mümkün müydü? Ben kimseden nefret etmiyordum, ne annemden ne ondan ne de o sesten. Nefret, güçlü bir duyguydu. Ve ben o gücü kendimde bulamıyordum.

Ya da kendimi nefretten saklıyordum.

Will, her zamanki gibi mezarlığa gelmemişti. Mezarlığa karşı tutumu neydi bilinmez, belki de abilerinin ölümünü görmekti. Hiç konuşmasak da sabah bizi uğurlar, akşam neşeyle karşılardı. Hiçbir şey olmamış gibi davranırdı, sanki biz mezardan değil de yürüyüşten dönmüşüz gibi. Halbuki olanlar ortadaydı, o sadece kendini kandırıyordu.

Mutlak sonu kimse değiştiremezdi, yaşanmıştı ve oradaydı.

Vance yavaşça ayaklanıp yanıma yaklaştığında gülümsedim. Gözlerinde kırgınlık vardı ama ona rağmen genişçe gülümsedi. Belime doladığım kolumu çekip onun kolunu sıvazladım. Eliyle bana yol gösterdiğinde başımı sallayıp ağaçtan ayrıldım ve mezara doğru yaklaştım. Tahtanın üzerine kazınmış B harfine bakarken, arkama bir bakış attığımda bu defa Vance ağaca yaslanmış beni izliyordu. Ona kısa bir an gülümseyip karşılık aldığımda ona sırtımı dönecek şekilde mezarın yanına oturdum. Yağmurdan nemlenmiş toprakta elimi gezdirirken derin bir nefes aldım. Üşümüyordu değil mi?

"Selam, Bert." Beni duymasını umuyordum, duyması lazımdı, duyuyordu. "Sana bir şeyler anlatmaya geldim." Dalgınca gülümsedim. "Vance ile bir ilişkimiz var. Aslında bunu sana biraz geç açıkladım çünkü Will'ın tepkisi ile uğraşmak zorunda kalmıştım. Biliyorsun onu az da olsa, bayağı başımızı şişirdi ama aramızda kalsın, kendisi gizliden gizliye seviniyor," Hafifçe kıkırdadım, "Sen olsan kesin çok sevinir, bana sarılırdın. Ama olsun, senin yanımızda olduğuna eminim. Biz seni göremesek de sen bizi hep görüyorsun."

Arkama bir kez daha baktığımda hala aynı şekilde beni izleyen Vance, bu kez dalgındı. Tekrar önüme döndüm. "Vance ile dün biraz yakınlaştık, umarım o anları görmemişsindir."

Dün gece aklıma geldiğinde bir anda durdum. Gelgitleri olan bir geceydi. Onu öpmeye çalışmıştım, kehaneti anlattıktan sonra. Beni öper sanmıştım, bir kez daha yanılmıştım. Beni öpmemişti. Beni sevmediği için değil, beni düşündüğü içindi. Bu an aklıma geldikçe gülümsüyordum. Sevilmek, hayattaki en iyi duyguymuş, yeni fark ediyordum.

"Ama sana anlatacaklarıma üzülme, olur mu? Üzülme sakın," Yüzümü gökyüzüne kaldırıp yağmurlarla dolmuş taşmayı bekleyen bulutları izledim, kötü hava kötü duygular hissetttirirdi. Tekrar mezara çevirdim yüzümü, "üzülme. Christian'ı bir kez daha gördük. Zaten o, ablan biliyorum ama onun derdi siz değilmişsiniz. O, anneme beni vermek istiyor." Yanağımın içini ısırdım gelen hıçkırığı geri göndermek için. "Ben Chris'e hiçbir şey yapmadım. O neden benden nefret ediyor, bilmiyorum. Sanırım çocukluktan gelen bir şey."

"Bert, Vance'ye dün gidebileceğimi söyledim. Ama o doğrusunu anlamadı." Arkamı bir kez daha kontrol ettim, hala aynı yerde olduğunu görünce önüme döndüm. "Onu terk edip gideceğimi, sevgiliyi unutur gibi unutacağımı sandı" Kuvvetli bir rüzgar estiğinde titredim. "Ben onu terk edemem ki, insan canından gidemez zaten. Onu terk ederim sandı, annemden kaçtığımı unuttuğu için mi? Annemin beni alacağını düşünemediği için mi?" Dudaklarım titredi ama bu soğuktan dolayı değildi.

"Onu terk edip etmeyeceğimi sordu, onu terk etmemem için beni tembihledi. Cevap vermedim, ne diyebilirdim? Anlatamadım ve bu defa beni anlamadı. Vance ilk kez beni anlamadı."

Ağlamak istedim, incilere inat ağlamak istedim. Ağlayamadım, bulutlar anladı bunu sanırım. Onlar ağladı, için için ağladı. Senin kaderine, senin için dediler ama bunu da kimse duymadı. Bir ben duydum. Her şeyi duymaktan yorulan ben duydum.

Yağmur aniden bastırdığında bile hareket etmedim. Sağanak sesinin arasında bana doğru gelen adım seslerini duydum. "Affet beni Bert, affet beni. Seni unutursam affet. Çünkü bu isteyerek olmayacak." Yaklaştı adım sesleri, "İnsan hisseder mi bilmiyorum ama hislerim yanılsın istiyorum. Bana bu seni son görüşüm diyen hislerim yanılsın, Bert." Omzumda hissettiğim tanıdık el beni irkitmedi.

"İnci Tanem? Hadi gidelim, çok ıslandın zaten." Başımı sallarken oturduğum yerden doğruldum. Mezara bakarken içten bir şekilde gülümsedim. Bert'in beni hissettiğini umdum.

"İyiki seni tanıdım, Bert." Gülümsedim, "İyiki.." Bakışlarımı mezardan alıp Vance'ye çevirdiğimde gözlerindeki farklı bir ifadeyle bana bakıyordu. Anlamıştı belkide Bert ile konuşmamı, sorgulamadım. Üzerimde kabullenmiş bir hal vardı. Neyi, neden, niçin kabullendiğimi bilmediğim bir durumdu. Belkide en iyisi buydu.

Vance bir kolunu omzuma dolayarak ısınmamı sağlarken bende beline sarıldım. Onun adımları aceleciydi, yağmurdan kaçıyordu. Ben ise sadece ona ayak uyduruyordum.

Seni terk etmem Vance, insan canından gidemezdi. Senden gidersem canımdan da gidecektim.

---

Sobadan gelen odun cızırtıları dışarıdaki soğuk havaya zıt olarak nahoş bir ortam oluşturuyordu. Yolda fazlasıyla ıslanınca Will bize kızmış, biz üzerimize değiştirirken o sobayı yakmıştı. Sıcak yemeğin ardından, ki bunun içerisinde Will'ın bayıldığı pilav da dahildi, üçümüz sobanın yanında ısınıyorduk. Başımı Vance'nin dizlerine koymuştum ve o, saçlarımı yavaş yavaş okşuyordu. Will de onun hemen yanına oturmuş başını omzuna yaslamıştı. Sessizlik hakimdi, ta ki Will konuşana kadar.

"Bunu bilmediğiniz için bu seferlik size kızmayacağım ama seneye hatırlamazsınız fena halde bozulurum." Vance'nin saçımı okşayan eli bir an duraksadı ama ardından devam etti. Ellerindeki şefkati hissetmek bana iyi geliyordu.

"Neymiş o Sarışın?" Onları şu an görmüyordum ama ses tonlarından yüz ifadelerini tahmin edecek kadar tanıyordum.

"Bugün benim doğum günüm! Yirmi altı yaşındayım artık!" Ardından sustu, az sonra bağırdı, "BEN EVDE Mİ KALDIM?!" Yüzümü çevirip ikisine baktığımda Vance yüzünü buruşturmuş, Will ise şok olmuş haldeydi.

"Sarışın, bağırma. Hemen yanındayım duyuyorum seni."

"Kesin ben bekar öleceğim, siz zaten birbirinizi bulmuşsunuz. Benim acilen evlenmem lazım!"

"Dünyanın sonu değil." Bunun ardından Will biraz düşünüp kafa salladı.

"Doğrusu, evlenmeye razı değilim. Sonuçta kim benim gibisine layık olabilir?" Ani hal değişimine güldüm.

"Burnun havada sanırım?"

"Evet Vancekuşum öp de insin." Kaşlarımı çatarak Will'ın koluna vurdum. Bana bakıp şirince gülümsedi ve eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. Buna karşılık Vance onun yüzünü tutup uzaklaştırdı. "Kıskanç bir Vancecik hiç çekilmez Perlakuş, ayrıl bundan." Tekrar güldüğümde Vance homurdanıyordu.

"Peki sen Vance?" Sorumla beraber bakışları bana dönerken 'ne' dercesine göz kırptı. Kalbim bu hareketiyle rahatsızlanırken cümlemi tamamladım. "Senin doğum günün ne zaman?" İlk kaşları çatıldı, ardından dudak büzdü.

"Gerçeğini bildiğim söylenemez ama yaşlı bir adam vardı tanıdığım, her yıl aynı gün kutlardı. Tarih ne bugün?" diyerek Will'e döndüğünde, "Üç Kasım." cevabını alınca şaşırmıştı.

"O zaman, benimde doğum günüm bugünmüş." Yavaşça doğrulduğumda Will, "Doğum gününü unutmuş olamazsın." dediğinde aralarına girdim ve ikisinin de boynuna sarıldım. Beklemedikleri havada kalan ellerinden belliydi. İkisi de belime sarıldığında başım ikisinin de omzunun arasına yerleşmişti.

"İyiki doğdunuz!" Will kıkırdadı.

"Yalnız kötü bir haberim var Perlacık, yapay kocan yirmi yedi yaşında olmuş bulunmakta. Yine diyorum ayrıl bundan yaşlı bu." Ben gülerek ikisinden ayrılırken Vance de bu defa gülmüştü. Aklıma gelen fikirle ayağa kalktım. İkisi de ne olduğunu anlamaya çalışırken,

"Bekleyin beni, sakın mutfağa girmeyin!" Ardımdan sordukları soruları duymazdan gelip mutfağa girdim. Aklıma kek yapmak gelmişti ama sorun şuydu ki, ben yapmayı bilmiyordum. Omuzlarım düşerken aklıma gelen bir diğer fikirle mutfaktan çıktım. "Tekrar bekleyin beni." diyerek evden çıktığımda hızlı adımlarla ilerleyip Lewis'lerin kapısını tıklattım. Bay Lewis kapıyı açmıştı. İlk başta bize karşı çıkan bu adam zamanla bizi benimsemişti.

"Sizden bir yardım isteyecektim, Bayan Lewis burada mı?" Kapıyı aralayarak beni içeri davet ettiğinde ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapattım.

"Hayır inekleri sağmaya gitti, sorun nedir?" Tam gidecektim ki belki Bay Lewis yardımcı olur diye düşündüm.

"Bugün Will ve Vance'nin doğum günü, şey yani, kek yapmak için yardım isteyecektim ama o yoksa sorun yok." Bunun üzerine Bay Lewis omuzlarını dikleştirip güldü.

"Tam yerine geldin! Eşim çok iyi yapar, kendisinin tarifini ezberledim, harika yaparım. Şimdi gel bakalım." Mutfağa doğru ilerlediğinde peşinden gitmeye karar verdim. Başka şansım yoktu. Kollarını sıvazlayıp ellerini yıkadığında bana da aynısını yapmamı işaret ettiğinde elbisenin kollarını katlayıp ellerimi yıkadım.

"Demek kocanın ve o haytanın doğum günü ha." Gülümseyerek başımı salladım. İkisinin de doğum gününün aynı güne denk gelmesi, her ne kadar Vance gerçek doğum gününü bilmediğini söylese de, çok güzel bir şeydi. "Onlar mı çok şanslı sen mi çok şanslısın birbirinizi bulduğunuz için bilemem ama bence en şanslısı ben ve karım. Baksana, üç güzel çocuğumuz oldu." Bu dediğine kıkırdarken Bay Lewis tezgaha yumurta, süt, un, şeker ve yağ çıkardığında her hareketini dikkatle izliyordum. Bakışlarımı yakaladığında,

"Gerçekten kek yapmayı bilmiyor musun?" Mahcup bir ifadeyle başımı sağa sola salladım.

"Hayır, bilmiyorum. Daha önce hiç yapmadım." Şeker ve yumurtayı çırparken bana sütü de eklememi söylediğinde başımı sallayıp istediği miktarda doldurdum.

"Yemek falan biliyor musun?"

"Onu da bilmiyorum Bay Lewis. Genellikle Will ve Vance yapar yemekleri." Anladığını belli ederek başını salladığında yağı da malzemelere eklemişti. Durmadan çırpıyordu malzemelerin birbirine karışması için.

"Kek, basittir. Bana da karım öğretmişti, kendisinden kapman gereken tarifler var." diyerek göz kırptığında onu onayladım. Yemek yapmayı öğrenebilirdim ancak buna isteğim yoktu, ömrüm boyunca Will'ın yaptığı pilavları yiyebilirdim. Harika yemek yapıyordu çünkü.

Bir müddet daha çırptıktan sonra unu da ekleyip güzelce karıştırdı. Benden kek tepsisini çıkarıp yağlamamı istediğinde onayladım ve onun dediği şekilde yapıp verdiğimde, malzemeleri tepsiye boşaltıp pişirmeye koyuldu. Biz kekin pişmesini beklerken kapı açıldı ve içeri Bayan Lewis girdi. Beni görünce ilk şaşırdı ardından gülümsedi.

"Hoş geldin tatlım, burası nefis kokuyor. Ne yaptınız bakalım?" diyerek elindeki süt kovasını kenara bırakıp kocasına doğru ilerlediğinde Bay Lewis onun beline sarılıp dudağını öpmüştü. Mutlu bir evlilikleri vardı.

"Vance ve Will'ın doğum günüymüş, kek yaptık." Bayan Lewis'ın gözleri ışıldarken kek pişmişti ve onu çıkarıp soğumaya bırakmıştık. Soğuduğunda harika görünen keki elime alıp gidiyordum ki Bayan Lewis beni durdurdu.

"Bekle bir dakika," diyerek dolaptan bir mum ve kibrit kutusu çıkardığında ne yaptığını anlamıştım. Mumu kekin üzerine yerleştirip kibrit yardımıyla yaktığında ilerlemem için teşvik etmişti. Mumun ne için konulduğunu sormayacaktım çünkü biliyordum, dilekler içindi. Ben önde Lewis'ler arkamda evden çıktık ve bizim evimize doğru yol aldık. Elimi muma siper edip sönmemesini sağladım. Kapının önüne vardığımda derin bir nefes alıp gülümsedim ve kapıyı tıklattım.

Kapıyı açan Vance ilk bana baktı ardından bakışları keke kaydığında yutkundu. Bakışları tekrar bana yönelirken gözlerindeki mutluluk benim için çok değerliydi. Dudağının kenarında bir gülümseme belirirken, onun arkasından başını uzatan Will de keki görünce gözlerini kocaman açmıştı. Hemen Vance'yi iteledi ve bizi içeri davet ettiğinde üçümüz birlikte içeri girdik. Yanyana duran ikilinin karşısında elimde kek ve üzerinde bir mumla durduğumda, Bayan Lewis'ın gözyaşı döktüğünü duydum. Dönmedim. Sadece benim için çok büyük anlam taşıyan ikiliye baktım.

"Doğdunuz için teşekkür ediyorum Tanrı'ya. İyiki doğdunuz." Vance hala aynı ifadeyle bana bakarken Will aşırı derece mutluydu. Yanağıma kocaman bir öpücük kondurduğunda Vance'ye döndü ve aynı şekil onu da öptü. Vanca başını iki yana sallayarak gülerken,

"Vancecik ben üfleyeyim mi mumu? Zaten hepimiz için dilek dilerim, hadi ben üfleyeyim, ne olur ki?" Ben onun bu haline gülümserken Vance onaylayınca ellerini birleştirip çenesinin altına koydu. Bir bana bir Vance'ye baktı ve gözlerini kapatıp bir şeyler söyledikten sonra, gözlerini açıp mumu üfledi. Kendisi ve Lewis'ler alkışlarken Vance hala bana bakıyordu. Keki kenara koydum. Bay Lewis Vance'ye sarılırken, herkes birbirine sarılmaya başlamıştı. Will'ın boynuna doladığım kollarımla beraber belime sarıldığında, onun nasıl şans eseri karşımıza çıktığını hatırlayıp gülümsedim ve ondan ayrıldım.

Vance'ye baktığımda keki alıp içeri geçtiğini gördüm. Henüz ona sarılmamıştım. Hepsine gülümseyip peşinden mutfağa geçtim. Mutfağa girdiğimde keki tezgaha koymuş düşünceli bir şekilde bakan bir Vance beklemiyordum.

"Vance?" Doğrulup bana baktığında ona doğru adımladım ve kollarımı beline doladım. O da bana sarılırken saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu.

"Kek yapmayı bilmediğin halde, bizim için yapmayı denedin değil mi?"

"Bu büyük bir şey değil."

"Belki öyle, belki değil. Ama çaba vermek çok büyük bir şey." Ondan ayrılıp yüzüne baktığımda hüzünle gülümsüyordu. Bu hüzünlü havayı dağıtmak istedim. Parmaklarımın ucunda yükselip çenesine bir öpücük kondurdum. Ardından sol yanağına ve sağ yanağındaki gamzesine. Hep öpüşümle kıkırdarken yüzümü avucunun içine alıp anlımı öpmüştü. Ben yaptığı bu hareketle mest olurken, bu anı zaten sadece bir ses bozabilirdi.

"Burada keki bekleyen biri var, yeter artık yiyelim şu keki!" diyerek kapıda bağıran Will.


---

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

6K 228 30
O soylu babasının gayri meşru kızıydı Soylu üvey annesinin istemediği Soylu üvey kız kardeşinin ablası olarak görmediği Soylu üvey abisinin kardeşi...
40. SENFONİ By Ecem Araz

Mystery / Thriller

46.9K 4.3K 30
Komiser yavaşça karşısındaki kadına yaklaştı. Gözlerini dikip bir süre süzdü. Sonra geri çekilip dikleşti ve elindeki dosyayı masaya fırlattı. Masay...
15.8K 2.8K 25
| Daha önce okuyanların bir kez daha okumasını tavsiye ederim, konu değişmiştir. | | İkinci kitap buradan devam edecektir. | | WattpadRomanceTr Tarih...
301K 26.2K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...