HIRÇIN GÜVERCİN

By sibelgns

2.3M 103K 13.5K

Geçmişin karanlığından kurtulmak isteyen küçük bir kız çocuğuydum sadece. Aynaya her baktığımda gördüğüm kesi... More

TANITIM
1.Bölüm "Bana Aitsin"
2. Bölüm "Ne iz ne de hatıralar..."
3. Bölüm "Ben yaptım, hepsi benim suçum"
4. Bölüm "Bana Güvercin Demeyi Kes!"
5. Bölüm "Birbirinizden Hiç Farkınız Yok!"
6. Bölüm "Güvendesin Güvercin"
7. Bölüm "Buradayım, Yanındayım..."
8.Bölüm "Avare Bir Serçe"
9.Bölüm "Öğreneceğimi Öğrendim"
10. Bölüm "Ufaklık"
11.Bölüm "Pamuk Prenses"
12. Bölüm "Senin Aklını Alacağım Eymen BOZOKLU"
13. Bölüm "Eros ve Ok'u"
14. Bölüm "Demek Seni Delirtmeyi Başardım Ufaklık"
15. Bölüm "Hadi Güzelim Nefes Al!"
16. Bölüm "Sen Öyle San Güvercin!"
18. Bölüm "Sen Onun İlkisin!"
19. Bölüm "Sen Benim En Zorlu Sınavımsın."
20. Bölüm "Güvercin Sana Emanet"
21. Bölüm "Ben Senin Neyin Oluyorum Güvercin?"
22. Bölüm "Sakın Beni Bir Daha Öpmeye Kalkma!"
23. Bölüm "Eymen Bozoklu'nun Sadizm Tutkusu"
24. Bölüm "Eymen Yağız Buluşması 1"
25. Bölüm "Eymen-Yağız Buluşması,Sürpriz Ziyaretçiler"
26. Bölüm "Fırtına Öncesi Sessizlik." Alıntı
26. Bölüm "Fırtına Öncesi sessizlik"
27. Bölüm "Sorgu Odası"
28. Bölüm "Sakın Yakalanma Güvercin!"
29. Bölüm. "Bazen aşk ilk görüşte insanın yüreğine düşer"
30. Bölüm "Ben de seni seviyorum Güvercin."
31.Bölüm "Sen Ömrümde Gördüğüm En Güzel Kadınsın Güvercin."
32. Bölüm "Sebebi Aşk Yağız, Sebebi Deli Sevda."
33. Bölüm "Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin!"
"34. Bölüm "Korkuyorum Yağız, Çok Korkuyorum Sevgilim."
35. Bölüm "Mutfakta Aşk Başkadır."
36. Bölüm. "Lütfen Yağız, Gitme!"
37. Bölüm "Ne olur Aç Gözlerini Beni Böyle Ağlatma Sevgilim."
38. Bölüm "Sen Ağlamamı Hiç İstemezdin..."
Kısa Bir Ara
Alıntı 1
Alıntı 2
39. Bölüm "DESTUR!"
40. Bölüm "Bunu sana ödeteceğim Fahişe!"
41. Bölüm "Seni Hiç Bir Yere Bırakmam Güvercin."
42. Bölüm "Öpüşmemizi Ateşli Buldun Yani!"
DUYURU
ALINTI 1
ALINTI 2
43. Bölüm "Benden Uzak Durmanı Yasakliyorum!"
44. Bölüm "Bırak Bedenim Bulansın Tenine"
45. Bölüm. "Senin Bir Suçun Yok Güvercin!"
46. Bölüm. "Nefesimi Sevdiğim Adamın Dudaklarına Emanet Ettim"
47. Bölüm "Sen Onu Bile Hak etmiyorsun!"
48. Bölüm "İstediğin Yere Gitmekte Özgürsün!"
49. Bölüm "Bana O Evde Dokundu! Defalarca..."
50. Bölüm "Ne Demek Gitti Lan?"
51. Bölüm (1. Kısım) "Kıskançlık Damarı"
51. Bölüm (2. Kısım) "Vücudun Aklımın Karışmasına Sebep Oluyor."
52. Bölüm " Ağlamandan Nefret Ediyorum!"
53. Bölüm "Seni Deliler Gibi İstiyorum Güvercin! (+18)
Alıntı
54. Bölüm "Ukala Dümbeleği"
55. Bölüm "Kokusuna Bulandım..."
Lütfen okuyun!
56. Bölüm 1. kısım"Orospuluğun Lüzumu Yok!"
56. Bölüm 2. Kısım "Söz Vermişti, Gitmeyecekti!"
57.Bölüm "Durmak İstemiyorum"
58. Bölüm "Benimsin (+18)
59. Bölüm "Herşeyim..."
60. Bölüm "Sen Beni Öldüreceksin Kadın!"
Adsız Bölüm
61. Bölüm "Geçmişin izleri..."
62. Bölüm "Davet"
63. Bölüm "Eskiden De Olduğu Gibi Benimsin!"
64. Bölüm "Nehir Yok Demir! Eymen Onu Kaçırmış!
65. Bölüm "Tadın Güzelmiş. Daha Fazlasını Tatmak İçin Sabırsızlanıyorum"
66. Bölüm "Ruhum Dayanmaz..."
Duyuru
Ön Okuma
67. Bölüm: "Yüreği Yangın Yeri..."
68. Bölüm "Dünyalar Güzelim."
69. Bölüm "En Kıymetlim"
70. Bölüm "Ruhum Zangır Zangır Titriyor." Part 1
Ufak bir not!
71. bölüm
Açıklama

17. Bölüm "Sadece Bir Öpücük mü?"

43.3K 1.8K 274
By sibelgns

Bu bölümü yeni yeni tanıdığım ve tanıdıkça güzel yüreğine hayran olduğum bir yazar arkadaşıma sevgili @Burcuzelik 'e ithaf ediyorum. İyi bir okuyucu olduğu kadar akıcı ve yaratıcı bir kaleme de sahip olan dostumun yeni başladığı GELECEKTEN GELEN isimli kitabına mutlaka bakmalısınız. Fantastik bir dünyanın içinde kendinizi kaybederken; bir yandan da Asil, güçlü, ve yenilmez bir kral olan Lord Alex'in, tam tabiriyle Ejderha Kral'ın, insanlığın kaderini belirleyecek olan savaşçı kız Ang ile aralarındaki bağı çözmeye çalışacaksınız. Bu nasıl bir bağ mı? Kanlı dolunay ritüelinde gerçekleşecek bir birleşmede oluşacak ve iki bedeni de bir birine bağlayacak bir bağ. Bilinen tek şey; bu bağın iki ay içinde kurulması gerektiği. İster ikna yoluyla, ister zorla. Bakalım bu tılsım iki savaşçıyı birleştirmeye yetecek mi? Ben okumaya başladığımda elimden bırakamadım. Yazarımızın akıcı anlatımı ve yaratıcı dünyası hikayeyi okumaktan ziyade yaşıyormuşum izlenimi verdi bana. Okumaktan pişman olmayacağınız bir kitap kesinlikle. Seviliyorsun yazarım. İyiki tanışmışız seninle :))


Ben şaşkın şaşkın bakarken, Yağız çoktan gitmişti bile. "Sen öyle sanmış. Tabi öyle sanacağım Yağız Efendi. Hem neden seninle duş alacakmışım ki?" diye kendi kendime söylenerek yataktan kalktım. Üstümde Yağız'ın tişörtü ve boxeri ile dururken az önce söylediklerimin ne kadar komik olduğunu daha iyi anlıyordum. "Adam zaten beni yıkayıp bana kendi çamaşırlarını giydirmişti. Ben hala kafamda onunla duş yapıp yapmayacağımın muhasebesini yapıyordum.

Üzerimdeki ıslak tişörtü çıkartıp, yatağın üstünde duran Yağız'ın kazağını giydim. Altıma da gardırobunda bulduğum eşofman altını geçirdiğim de tam da palyaçoya benzemiştim. Eşofmanın paçalarını kıvırmam bile beni bu komik görüntüden kurtaramamıştı ama üstümde Yağız'ın bir şeylerinin olduğunu bilmek içime garip bir huzur ve güven veriyordu. Tabi, bu iç çamaşırıma kadar onun eşyalarını giymemi gerektirmezdi ama şu an buna ihtiyacım vardı sanırım. Her şeyimle Yağız'a karışmak beni hiç olmadığım kadar iyi hissettiriyordu.

Aniden zihnimde beliren görüntüyle birlikte az önce içime dolan huzurdan eser kalmazken içime çöreklenen acı hissi yüzümün düşmesi için yeterli bir sebepti. Yağız'ı şöminenin karşısında uyurken gördüğüm zamanki görüntü, an be an aklımdaydı. Gerilmişti ve sayıklıyordu. "Gitme canımın içi..." Şimdi bunun aklıma düşmesi reva mıydı? Her şeyin daha iyi olabileceğine dair umutlarım yeniden yeşermişken, canımın tekrar yanmasını nasıl görmezlikten gelecektim. "Eylül'üm" demişti içli içli sayıklarken. Kendimi bezgince yatağa bıraktım. Gözlerim tavanı karış karış arşınlarken aklımda tek bir şey dolanıyordu. Yağız'ın tıpkı o gün, ağzından dökülen isim gibi benim de ismimi dua edercesine söylemesi. Ömrü hayatımda; bir kadının yerine konulmayı, onun gibi sevilmeyi hiç bu kadar çok istememiştim. "Eylül'üm" demişti. Yağız'ın Eylül'ü... aklımda beliren görüntüyü hızla uzaklaştırdım. Bu zamana kadar varlığından bile haberdar olmadığım bir duygu, içimde azgın nehirler gibi çağlarken, ilk kez tattığım bu duygunun beni bu kadar yaralamasına kızıyordum. Kıskançlık...

Kafamı sağa sola sallayıp kalbimi sızlatan bu duyguyu kabullenmek istemezken bile, beni büyüsü altına alan o gözlerden kaçamayacağımı çok iyi biliyordum. Hızla yataktan kalkıp kendimi odadan dışarı attım. Düşünmek bana iyi gelmiyordu. Ağrıyan bileğime bile aldırmadan hızla merdivenlerden inerken Yağız'ın endişeli gözleriyle karşı karşıya geldim.

"Yavaş ol Güvercin ne bu hiddet?" diye sordu oturduğu kanepeden kalkıp yanıma doğru gelerek. "Bileğini iyice kötüleştirmeye niyetlisin galiba?"

Sözlerini umursamayıp, hiçbir şey söylemeden merdivenlerden hızla inmeye devam ettim. Yağız soran gözlerle merdivenlerin başında durmuş bana bakıyordu. Basamakların sonuna geldiğimde adımlarını tam önüme getirip yüzüme garip garip bakmaya başladı. Yanından geçmeye niyetlendiğimde tekrar önüme geçti. Ne yapmak istediğini anlamıyordum. Şu an gerçekten canım çok sıkkındı ve Yağız'ın muzipliklerine ayıracak vaktim yoktu. Tekrar gitmek için yeltendiğimde yine önüme geçti.

"Ya çekilsene be adam" diye söylendim. Demir'in tepkisine kadar sesimin bu kadar yüksek çıktığını farkına varmamıştım bile.

"Bu kadar bağırdığına göre, bu Güvercin efsunlanmış abi." O, da oturduğu koltuktan kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı. "Ben ufaktan sizi yalnız bırakayım bari." diyip gözden kayboldu.

Bunu fırsat bilip Yağız'ın yanından geçtiğimde, bileğimin yakalanmasıyla tekrardan durmak zorunda kaldım. Bunu her defasında yapmak zorunda mıydı sanki?

"Orada dur bakalım. Bana ne olduğunu anlatmadan hiçbir yere gidemezsin."

"Neden bahsettiğini gerçekten anlamıyorum Yağız" dedim. Bileğimi elinden kurtarmaya bile çalışmamıştım.

Elini bileğimden yavaşça çekti. İki elini de omuzlarıma koyup beni gözlerinin hizasına kadar yaklaştırdı. Birkaç saniye öylece baktıktan sonra, bir elini omzumdan çekip işaret parmağı ile kaşlarımın ortasını nazikçe okşadı.

"Bundan" dedi parmaklarıyla dokunduğu yeri işaret ederek. "Buranda oluşturduğun bu tümseği sevmedim." Parmağıyla kaşlarımın ortasındaki çatıklığı düzeltip iki elini de yanaklarıma koydu. Birbirimize o kadar yakın duruyorduk ki kalbimin delice vuruşlarını duymaması için anca dua edebiliyordum. "Seni bu kadar sinirlendiren şey ne?"

Gözbebeklerinin içindeki harelerde kendimi kaybetmek istiyordum. Bir adam bu kadar delici bakışlar atarken, aynı zamanda neden bu kadar sakinleştiriciydi? Eylül ... diye sayıkladı bir ses içimden. Kendimi ondan kurtarıp kenara çekildim. "Bunu da nereden çıkardın?" dedim sesimi normal tonunda çıkarmaya çalışarak.

Yağız, soran gözlerle beni izliyordu. Bana inanmadığı her halinden belliydi. Bu sefer kaşlarını çatan oydu. Benden mantıklı bir şeyler duymak için bekliyordu.

"Söyleyene kadar burada bekleyeceğimi biliyorsun değil mi?"

Biliyordum. Benden istediğini alana kadar delici bakışlarını gözlerimden çekmeyecekti. Birden ağzımdan fırlayan cümle, kulaklarımdan girip anlam kazandığında ben bile kendime inanamıyordum.

"Eylül kim?" Bunu sormuş olamazdım değil mi? Lütfen bunu sormamış olayım diye yana yakıla yalvarırken, Yağız'ın yüzünün aldığı ifadeden bu utanç cümlesini kurduğuma emin olmuştum.

Yağız'ın, aynı anda yüzünden geçen çeşitli duygu ifadelerine yetişmek mümkün değildi. Acı, sevgi, pişmanlık, özlem ve daha nice içimi kanatacak duygu silsilesi, yüzünde belirirken aptallığıma yanmadan edemiyordum.

"Sen Eylül'ü nereden biliyorsun?" diye sordu. Az önce durduğu yerden uzaklaşıp bezgin bir şekilde kendini kanepeye attı. Az önceki neşesi yüzünden çekilmişti resmen. Ellerini başında birkaç defa gezdirip kafasını kanepenin sırtına yasladı. Derin derin aldığı nefesi bir çırpıda verirken göz kapakları usulca gözlerini örttü.

Ben de peşinden gelip utanmazca yanına oturdum. Canım yanıyordu. O, Eylül için böyle üzgün hissederken benim kalbim kor ateşlerde kavruluyordu. Dudaklarından çıkan ferah nefesi yüzümü yalayıp geçerken, alnında oluşan derin çizgileri yok etmek istedim. Onu bu kadar perişan eden ne varsa sihirli bir dokunuşla silip, alın yazısını yeniden yazmak istedim...

Ellerimi saçlarının arasından geçirip kısacık saçlarında gezdirmemek için kendimi zor tutuyordum. Sıkılı yumruklarımı yavaşça açıp bezgince sorusuna cevap verdim.

"Sen sayıklarken duymuştum." Söylediğim şeye hiç tepki vermedi. Kızmadı ya da bana bir şeyleri açıklamaya çalışmadı. Sadece sessizce bekledi. O; kendi sessizliğinde, ben de onun suretinde boğulurken öylece oturduk.

"Hala sayıkladığımı bilmiyordum."

Fısıltıyla söylediği şeyi dikkatle dinledim. O böyle savunmasız bir çocuk gibi konuşurken artık kendimi tutmaktan vazgeçip, parmaklarımı saçlarında özgürce gezdirdim. Ne olursa olsun onun böyle üzgün durmasına kayıtsız kalamazdım. O, benim için bunca şey yapmışken ben onu başka bir kadını sevdiği için suçlayamazdım. İçimde sevgiye dair ne kadar duygu varsa hepsini Yağız'a verebilmek adına ellerimi saçlarında gezdirdim. Dokunuşlarımla ne hissettiğimi anlayabilir miydi ki? Kalbimden ona akıttığım bir dolu sevgiyi hissedebilir miydi?

Dokunuşlarımla birlikte, dudağının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldığında, yüzünde peyda olan huzuru görmemek için kör olmak gerekti. Hala başı kanepenin sırtında dururken, gözlerini açmak için hiçbir çaba sarf etmiyordu. Dudakları hüzünle aralandığında bütün dikkatimi ona vermiştim. Konuşup konuşmamak arasında gidip gelirken dudaklarından dökülen kelime kalbimin kanatlanıp uçmasına yetmişti.

"Kardeşimdi..." Gözünden düşen bir damla yaş gözünün kenarından kayıp kanepeyi ıslattı. Fütursuzca sevindiğim için kendime kızmadan edemiyordum. Eylül... Yağız'ın kardeşiydi... Zihnim gerçekliği anca anlamlandırırken az önce kanatlanan kalbimin kanatları bir bir sökülüp atıldı. Yükseldiğim göklerden hızla ayaklarımın üstüne düştüğümde mantıklı düşünmeye başlamıştım. Ne yani ölmüş müydü Eylül? Artık yaşamıyor muydu? Yağız sanki düşüncelerimi okurcasına mırıldanarak konuştu.

"Şimdi cennette..."

Yağızın boğuk çıkan sesi içimde ne var ne yok her şeyimi alıp götürmüştü sanki. O da yaralı bir çocuktu nihayetinde. Kardeşinin kaybının, onu ne kadar üzdüğünü görebiliyordum. İçimde iyiye, güzele dair ne varsa ona akıtmak istiyordum delicesine. Yeter ki o böyle üzgün durmasındı karşımda.

Saçlarından çektiğim ellerimi boynundan geçirip ona sımsıkı sarıldım. Ben sarılınca yaraları iyileşecekmiş gibi... Yaptığım bu hareket karşısında ne yapacağını bilemez halde tepki vermeden bir müddet öylece durdu. O tepkisiz kaldıkça ben daha sıkı sardım kollarımı. Bu yolda artık beraberdik. O nasıl benim yüreğimi, küçük dokunuşlarıyla iyileştirmeye çalışıyorsa, ben de onun yaralarının merhemi olacaktım. Nefesini boynumda hissettiğimde güçlü kolları yavaşça belimi sardı. Ben ne kadar gönüllüysem onun yaralarını iyileştirmeye o, da bir o kadar razıydı bu yolda acılarını paylaşmaya. Sarıldık... Sımsıkı...

Yavaşça, beni kendinden uzaklaştırıp gözlerime baktı. Eliyle, yüzümü silene kadar ağladığımın farkında bile değildim.

"Ağlama."

"Ağlamıyorum..."

"Ağlamayacaksın! dedi parmaklarıyla yüzümdeki damlaları uzaklaştırırken. "Onu çok özlüyorum Güvercin..."

Hem ağlama deyip, hem de böyle insanın içini dağlayan bir cümle kurulur muydu? Tutamadım kendimi. Tekrar boynuna sarılıp tenini sıcaklığına gömdüm yüzümü. Ağlıyordum işte. Hem de yana yakıla. İçim parçalanırcasına... Eylül için ağladım... Beni her daim gökyüzünden izleyen babam için, pişmanlıkla cennetten gözlerime bakan anneme 'seni affettim' diyemediğim için, en çok da Yağız'ı teselli edeceğim derken onun tesellisi olduğum için... İç çeke çeke, bir daha ağlamayacağıma dair sözler vere vere ağladım... O; başımı okşadı şefkatle, ben ağladım. O; elini gezdirdi yanağımda, ben iç çektim kollarında. O; yaşlarımı sildi gözpınarlarımdan, ben yüreğine dokundum en hassasından...

******

"Hadi Güvercin. Git yüzünü yıka. Berbat görünüyorsun."

Yağız'ın sesi kulaklarıma kadar gelse de ben onun kollarından çekilmek istemiyordum. Daha sonrasında bir bahanem olmayacaktı, tekrar kollarında olabilmek için. Gitmek istemiyordum. Tam da Yağız'ın sol tarafında bağdaş kurup oturmak istiyordum. O git dedikçe daha da sokulmak istiyordum. Ama yapamazdım ki. O bana sadece korunacak bir bebekmişim gibi bakarken, ben duramazdım ki zorla yüreğinde.

"Be... Ben özür dilerim." dedim kekeleyerek kollarından çekilirken. Az önceki haline nazaran daha iyi görünüyordu. Toparlamıştı. Onu sakinleştireceğim derken, o beni sakinleştirirken bulmuştu kendini. Gerçekten çok utanç vericiydi.

" Özür dilenecek ne yaptın da benden özür diliyorsun Güvercin?"

"İyice yaralarını deştim. Acını tekrar hatırlattım. Bilseydim sormazdım." dedim suçlu bir çocuk edasıyla.

"Sen sorana kadar aklımda yok muydu sanıyorsun?"

Ne cevap vereceğimi bilemedim. İyice batırmıştım sanırım. Benim cevap vermemi beklemeden Yağız tekrar konuşmaya başladı.

"O benim kardeşimdi Nehir. Herşeyimdi... Öyle sadece sen adını söyledin diye aklıma gelmedi. Hep oradaydı zaten. O benim aklımda, fikrimde, kalbimde, kısacası her yerimde. İstesem de unutamam ki tekrar hatırlayayım."

"Haklısın."diye mırıldandım sadece. Başka diyecek bir sözüm yoktu.

"Hadi şimdi yüzünü yıka da gel. Bakalım bizim eşşek neler yaptı mutfakta. Burnuma nefis yemek kokuları geliyor."

Tam cevap verecekken, tüm ihtişamıyla sözümü kesen midemin gurultusu beni gerçekten çok utandırmıştı. Yağız'ın kahkahaları odayı doldururken ben hızla ayağa kalkarak banyoya doğru gitmeye başladım.

"Anlaşılan sen de çok acıkmışsın Güvercin. İçindeki canavarı daha fazla bağırtmadan seni doyuralım bakalım."

Banyoya kendimi attığımda hala Yağız'ın sözleri kafamda dolanıyordu. "İçimdeki canavarmış..."diye söylendim yüzümü yıkarken. Bir yandan da gülümsemeden de edemiyordum. Aynadaki feci suratım bile bu gülümsemeye engel olamamıştı. Bu adam gerçekten benim feleğimi şaşırtıyordu. Bu kadar ağlamaktan sonra nasıl hala gülebiliyorduk anlamıyorum. Gerçekten sinirlerimiz bozulmuş olmalıydı. Ya da deliriyorduk, bilmiyorum ama her şeyi unutup anı yaşamak istiyordum. Geçmişin bütün bağlarından kurtulup, geleceğe dönük yaşamak...

Banyodan çıkınca mutfakta işittiğim sesler adımlarımı direkt olarak oraya yönlendirdi. Gerçekten her yer mis gibi kokuyordu. İçeri girdiğimde gördüğüm manzara iştahımı daha da kabartmıştı. Demir, usta bir aşçı edasıyla tavayı tutmuş havada sallarken Yağız da masayı hazırlıyordu.

"Oooo Güvercinimiz de gelmiş, hoş gelmiş." Demir'in sesi mutfağı doldururken arkası bana dönük olan Yağız da kafasını bana doğru çevirip baktı.

"Orada durup bakacağına gel de işin bir ucundan tut."

Elindeki kaşığı birden Demir'e fırlattığında Demir'in acı haykırışı bütün mutfağı inletmişti.

Abi ne yapıyorsun ya. Kafamı kırdın resmen." Demir'in serzenişi gerçekten içler acısıydı. Bir yandan eliyle kafasını ovarken bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

"O diline hakim olmazsan daha nerelerin kırılacak bir bilsen."

"Aman yemedik Güvercinini."

"Biraz daha konuşursan bu sefer dilini koparacağım haberin olsun."

Bu defa mutfağı dolduran Demir'in kahkahaları olmuştu. "Yaparsın abi. Hatta dilimi koparır münasip bir yerime de sokarsın. Sen bu Güvercin için her şeyi yaparsın anladık."

"Ulan ben seni..."

Yağız Demir'i mutfakta kovalarken ben de onların haline gülmekten başka bir şey yapamıyordum. Bu iki adamın çocuktan farkı yoktu. Her ne kadar durun yapmayın desem de beni takmadılar.

"Dilini götüne soktuğumda oradan istediğini kadar konuşursun artık."

"Fena mı işte abi. Sen bazı şeyleri kabullenip ne yapacağım diye kıvranırken asıl o zaman sana götümden gülerim. Hem de gerçek manada."

Bu sefer mutfağı dolduran benim kahkahalarım olmuştu. Kendime engel olamayıp hala gülmeye devam ederken Yağız'ın düşmanca bakışlarını görmezden geliyordum.

"Hoşuna gitti galiba Güvercin." dedi sinirli ama yumuşak bir ifade ile.

Kafamı sallamakla yetindim. Hala yüzümdeki ifadeyi yok edemediğime emindim. Tam bir şey söyleyeceği zaman, karnımdan gelen gurultular lafını böldü. Demir sesli sesli gülerek ocağın başına geçerken Yağız'ın da ondan farkı yoktu. Şimdi bu olacak şey miydi? Gerçekten utanmıştım.

"Hadi daha pişmedi mi Demir? Bu Güvercin açılıktan bizi yemeden, biz onu doyuralım." İki adam da hiçbir şey yokmuş gibi işlerinin başına dönmüşlerdi.

"Gerçekten çok kötüsünüz." dedim sinirli sinirli söylenerek.

Hemen masa hazırlanıp yemekler yenmeye başlandı. Hepimiz kurt gibi acıkmıştık. Demir'in lezzetli köftelerini mideme indirirken bir yandan da pilavı kaşıklıyordum.

"Bu pilavı gerçekten sen mi yaptın Demir?"

"Ben yaptım dedim ya Nehir kızım, daha kaç kere söyleyeceğim."

"Gerçekten muhteşem olmuş." Ağzım dolu olduğundan sesim boğuk boğuk çıkmıştı.

"Biraz daha konuşursan boğulacaksın. Al şunu iç de rahatla."

Yağız'ın uzattığı suyu hızlı hızlı içerken hala Demir'in bu kadar iyi yemek yapabildiğine inanamıyordum.

Demir ağzındaki kürdanı çıkartıp umursamazca masaya bırakarak "Biz yedik Allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın" diyerek Yağız'ın keskin bakışları altında mutfaktan çıktı.

"Ulan sen adam olmazsın."

Yağız söylenirken ben de gülümseyerek ona bakıyordum. "İş başa düştü desene. Sen de yorgun görünüyorsun git dinlen, burayı ben hallederim." dedim.

"Bu söylediğine itiraz edecek kadar centilmen bir erkek değilim, biliyorsun değil mi?"

"Odun olduğunu kabul ediyorsun öyleyse."

"Biz ona odunluk değil de yorgunluk diyelim Güvercin." diyerek masadan kalktığında çalan telefonu kaşlarını çatılmasına sebep olmuştu. Ben hala sandalyeden kalkmamıştım ve masanın dibinde ayakta dikilen Yağız'ın sinirli yüzünü izliyordum. Telefonu kulağına götürüp dişlerinin arasından konuştu.

"Tilkini dönüp dolaşacağı yer, kürkçü dükkânıymış Eymen BOZOKLU, sonunda sesini duyabildik."

Duyduklarımla içimin ürpertisi bütün organlarıma işlemişti. Kafamı önümdeki ellerime çevirdim. Parmaklarımın saçma sapan hareketlerine engel olamıyordum. Ayağım, masanın altında delicesine bir aşağı bir yukarı hareket ederken, kalbimin gürültüsünü duymamak için sağır olmak gerekirdi.

Yağız'ın Sesindeki alay, hislerinin önüne ördüğü bir perde gibiydi. Şu an karşımda gördüğüm alev alev yanan yeşiller avına sinsice yaklaşan bir kaplanın bakışlarından farksızdı. Yanımdaki sandalyeye oturup ellerini güven vermek istercesine saçma sapan hareket eden ellerimin üzerine koydu. Sadece bakışlarıyla bile bir insan sakinleşebilir miydi? Ben sakinleştim. O, gözlerime bu kadar iyileştirici bakarken nasıl sakinleşmezdim ki?

" Bana martaval okumayı kes lan. Senin ne mal olduğunu bilmezmişim gibi."diye bağırdı.Bir yandan da usulca ellerimi avucunun içine almış okşuyordu. Bu konuşmanın sonunu gerçekten merak ediyordum.

"Pazartesi gecesi saat 1 de Şiledeki mekânda ol. Hisseleri bana devrettiğin an kızı alacaksın."

Duyduklarımı anlamlandıramazken, Yağız'ın ağzından zorla çıkan son iki kelime kulaklarımda uğulduyordu. 'Kızı alacaksın.' Ellerimi avucunun arasından çekmeye yeltendiğimde izin vermedi. Tutuşunu daha da güçlendirdi.

"Senin nasıl kaypak bir adam olduğunu bile bile, ben sana nasıl güveniyorsam, sen de bana güvenmek zorundasın Bozoklu."

İşte yine başa dönmüştük. Yine üstüme pazarlıklar yapılırken ben sadece izlemekle yetiniyordum. Bana "Ben yaşadığım müddetçe hiç kimse sana zarar vermeyecek Güvercin. Bana inan" demişti. İnanmıştım...

"Sakın bir yamuk yapayım deme. Bu sefer Eylül'ün hatırı falan demem. Sıkarım kafana."

Eylül'le ne ilgisi vardı ki. Kafam iyice karışmıştı. Huzursuzca ellerimi tekrar çekmeye çalıştığımda Yağız'ın kor gibi yanana bakışlarıyla karşılaştım. Kafasını olumsuzca sağa sola çevirip artık durmamı istediğini ima etti. Durdum... Beni Eymen'e verse de vermese de duracaktım zaten. Daha fazla çırpınmayacaktım.

"Kardeşimin adını o pis ağzına alma lan it oğlu it. Onu gerçekten sevmişmiş. Sen bunları benim külahıma anlat. Pazartesi gecesi anlaştığımız yerde ol." diyerek telefonu kapatıp hızla masanın üzerine bıraktı.

Ben, ellerimi tutan eline sabitlenmiş gözlerimle, hiçbir şey söylemeden öylece oturdum. Yorulmuştum. Her şeyden gerçekten yorulmuştum.

"Nehir yüzüme bak" dedi. Bir eliyle ellerimi okşarken, diğer elini de yüzüme koymuştu.

Bezgince çevirdiğim başımla gözlerine baktım. Üzgün ve çaresiz bakışlarının odağında yine ben vardım. Hiçbir şey sormama fırsat vermeden kendisi konuştu.

"Bunu yapmak zorundaydım Güvercin. Keşke bu konuşma senin önünde olmasaydı ama oldu işte. Bana gerçekten öyle bakmana dayanamıyorum." Sitem eder gibi konuşmuştu.

"Nasıl bakıyor muşum ki?" diye fısıltıyı andıran sesimle sordum.

"Kırgın kırgın..."

"Duygularımı senin kadar iyi gizleyemediğim için üzgünüm. 'Bana inan' dediğinde gerçekten sana inandığım için aptal olmalıyım." Sesimi elimde olmadan yükseltmiştim.

"Ben de; seni o adama vereceğimi düşünmene inanamıyorum Güvercin! Sadece blöf yapıyordum. Eymen'i yakalamam için elime geçen fırsatı kaçıracak değildim."

Yağız'ın söyledikleriyle vücudumdaki bütün kaslar gevşemişti. İçimdeki sese inanmadığım için kendime kızmaktan başka bir şey elimden gelmiyordu. Gerçekten aptalın tekiydim. Tam bir şeyler söyleyecekken söylediği şeyle sustum.

"Bundan sonra bana inandığını söylerken gerçekten inanarak söyle Güvercin. Söylediklerin kalbine inmediği müddetçe bir anlamı kalmıyor çünkü." Ellerini üstümden çekip ayağa kalktığında hissettiğim suçluluk duygusu içimde tarifi mümkün olmayan hisler uyandırıyordu.

"Özür dilerim" diyebildim sadece gitmek için ayaklandığında. "Beni aff..."

"Dileme Güvercin. Sadece; özür dilenecek şeyler yapma." Sesi o kadar kırgın çıkmıştı ki bir kez daha yaptığıma pişman oldum.

"Be- ben inanıyorum derken ciddiydim. Sa... sadece, o kadar çok alıştım ki yarı yolda bırakılmaya..." Kekeleyerek konuşmaya çalışırken gözümden akan yaşlara engel olamamıştım. "Annem bile beni yarı yolda bırakmışken ins... güv...mek çok.. z..r" ağlamam kesik iç çekişlere döndüğünden ne söylediğim bile anlaşılmıyordu.

Yağız hızla yanıma gelip kollarını bana sardığında artık sadece ağlıyordum. Sımsıkı ona sarılıp kokusunu içime çeke çeke ağladım... Annem hakkındaki, kimselere söyleyemediğim kırgınlığımın itirafıyla yüklerimden birinden daha kurtulup sesli sesli ağladım. O, saçımı okşadıkça ben daha çok ağladım...

"Ağla Güvercin. İstediğin kadar ağla."

"Sana gerç...ten inan...yorum..."

"Şiittt tamam. Biliyorum."

Beni kucağına çekerek sandalyeye oturdu. Yüzümü boynuna gömüp rahatlayana kadar ağladım. Her hıçkırığımda Yağız'ın gerilen vücudunu hissettim. Saçlarımı yüzümden çekip eliyle yüzümdeki yaşları sildi.

"Daha iyi misin şimdi?"

Burnumu çekerek kafamı sallamakla yetindim. Benim bu tavrım karşısında Yağız'ın yüzü gülmüştü. Onu böyle gülümserken görünce ben de gülümseyip tekrar başımı boynuna gömdüm.

Yağız'ın kahkahası gerçekten görülmeye değerdi. "Sen burayı çok sevdin galiba Güvercin. " dedi boyun girintisini kastederek.

Tekrar kafamı salladığımda ne yaptığımı ben bile farkında değildim. Yağız'ın neşeli kahkahalarının sonu gelmezken beni kucağına daha da yerleştirerek ayağa kalktı.

"Biz sana hırçın dedik ama sen bayağı sulu göz bir Güvercin çıktın. Hadi bakalım, daha fazla kazağımı batırmadan seni içeri götürelim Sümüklü Güvercin."

"Ben sümüklü değilim bir kere." diye itiraz ettim.

"Emin misin?"

"Belki biraz olabilirim ama..."

"Düpedüz sümüklüsün işte, ama ben senin her halini seviyorum Hırçın Güvercin."

Yağız'ın sözleri kalbimin çarpıntısını daha da arttırırken, söylediği şeyin şaka mı yoksa gerçek mi olduğunu anlayamamıştım ama vücudumun her zerresi gerçek olması için dua ederken başımı tekrar yerine koyup kendimi onun kollarına bıraktım.

"Bende senin..." diye fısıldadım sadece kendimin duyabileceği sesimle.

Salondaki kanepeye beni bırakırken Demir'in sinirli sesi odayı doldurdu. "Bir uyutmadınız gitti be. Sabahtan beri dır dır dır."

Karşı koltukta debelenen Demir yastığı kafasının üstüne koyup söylenerek koltuğa gömüldü. Yağız'a sorarcasına baktığımda o da bana sırıtıyordu.

"Başka yatacak yer bulamadın mı lan sende, karı gibi şikayet ediyorsun."

Demir sinirle yattığı yerde doğrulup üstündeki pikeyi ve yastığını koltuğunun altına aldı. "Haklısın lan. Niye burada cebelleşiyorum ki?" dedi isyan edercesine koltuktan kalkarak. Paytak paytak yürüyerek yarı kapalı gözleriyle merdivenleri çıkarken aniden durup bana döndü. "Sen, Güvercin nasılsa Yağız'ın odasından çıktığın yok. Bundan sonra odan benim zimmetimdedir haberin olsun. Sizde istediğiniz kadar gülüşüp koklaşırsınız artık." diyerek merdivenlerden çıkıp gözden kayboldu.

Demir'in sözleriyle yaşadığım şoktan çıkarken kafamı Yağız'a çevirdiğimde sırıtan yüzü ile karşı karşıya geldim.

"Hiç bana öyle bakma Güvercin, adam haklı. Benim odamdan çıktığın mı var sanki. Bari çocukcağız rahat rahat uyusun."

Çocukcağız mı? Gerçekten çocukcağız mı demişti yoksa ben mi yanlış işitmiştim. İşine geldiğinde sesini çıkarmayıp kabullenmiş gibi yapmayı çok iyi biliyordu bu adam.

"Yüzündeki o ifadeyi silmezsen birazdan ben sileceğim." Dedim Koltuğun yastığını ona fırlatarak.

Yastık hedefini tam on ikiden vururken attığı kahkahalar gerçekten sinir bozucuydu. "Gerçekten beni o yastıkla susturabileceğini mi sandın Güvercin?"

Hızla oturduğum yerden kalkıp elime ne geçerse Yağız'a fırlatmaya başladım. Bu iş cidden eğlenceli olmaya başlamıştı. Attığım her bir parçadan ustaca kurtulurken beni tuttuğu gibi yere yatırıp üstüme oturdu. Ben hala var gücümle çırpınmaya çalışıyordum. En sonunda yakaladığı kollarımı başımın üstünde topladığında odayı dolduran çığlıklarımız ve kahkahalarımız durmuştu. Sadece hızlı hızlı alıp verdiğimiz soluklarımız vardı havada. Yüzünü yüzüme kadar eğip gözlerimin içine baktı. Ferah nefesi resmen yüzümü yalıyordu.

"Pes ettiğini söyle." Dedi dudağının sol yanını zevkle kıvırarak.

Çaresizce debelensem de sert tutuşundan kurtulmam mümkün değildi. "Söylemeyeceğim işte." diye bağırdım yüzüne karşı. Bu sefer gülümsemesi bütün yüzüne yayılmıştı.

"Söylemezsen ben de bırakmayacağım."

"Bırakmazsan bırakma be. Senin merhametine kalmadık herhalde."

"Tam da benim merhametime kaldın Güvercin. Pes ediyorum de, bitsin bu işkence."

Her haliyle eğlendiğini belli ediyordu. Ben daha da çırpınıp bağırdım. "Ya bırak!!!"

Yüzümüzün arasında milimlik mesafe kalana kadar üstüme eğildi. Gözlerimiz, gözbebeklerimizin içinde kaybolurken ilk kez bir erkek tarafından öpülmenin nasıl bir şey olacağını düşünüyordum. O kadar yakın duruyorduk ki. Yağız'ın gözlerinde gördüğüm sabırsızlık hissi beni daha da heyecanlandırırken kendimi dudaklarıma kapanan yumuşak dudakların büyüsüne bıraktım.

Dudaklarımın içinde dolanan dilinin her darbesini acemice karşılarken ne yapacağımı bilemiyordum. Sadece bu anın bitmemesi için dua etmek geliyordu elimden. Yağız darbeleriyle alt dudağımı himayesi altına aldığında içgüdüsel olarak ellerimi ensesinden saçlarına geçirdim. Bütün vücudum alevler içinde yanıyordu. Yumuşak ve ustaca hareket eden dudaklar bana izlemem gereken yolu gösterirken onun dokunuşlarına itaat ettim. Kalbim bir kuş gibi kanatlanırcasına pır pır atarken başımın dönmesini bile umursayacak durumda değildim. Dili ağzımın içini nazikçe talan ederken usulca başını kaldırıp kafasını alnıma dayadı. İkimizin de derin derin aldığı soluk seslerini duydukça daha da utandım.

Gürültüyle açılan kapının sesiyse birlikte gelen Demir'in sinirli sesi bütün evi inletti. "Yeter ulan dan dun kafamı siktiniz. Bir uyu..."

Merdivenlerin başında durup bize şaşkınca bakan Demir'i gördüğümde acaba daha da utanabilir miyim diye düşünmedim değil.

Asıl sana yeter ulan! Dingonun ahırı mı lan burası, ikide bir delik dondan çıkar gibi dalıp duruyorsun." Yağız üstümden çekilirken ben hala "Pardon abi, bir daha olmaz." diyerek toz olan Demir'in arkasından bakıyordum. Yerde öylece kalmıştım. Toparlanıp kalmak bile aklıma gelmezken ellerini bana doğru uzatan Yağız'ı görünce ne yapacağımı şaşırdım.

"Be-Ben kendim kalkabilirim" diye kekeleyerek doğruldum. Ellerimle üstümdeki görünmez tozları deli gibi silkelerken, Yağız havada kalan elini çekti. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim. Yüzüne bakacak cesaretim yoktu.

" Sadece bir öpücüktü Güvercin. Bu kadar paniklemene gerek yok."

Sadece bir öpücük mü? Onun için basit bir öpücük olabilirdi ama benim ilk öpücüğümdü ve bu kadar küçümsenmeyi hak etmiyordu. "Haklısın" dedim "Sadece basit bir öpücüktü." Kırgınlığımı belli etmek istemedim. Ben de onun gibi bu anı hiç yaşanmamış sayabilirdim.

"Ben gidip mutfağı toparlayayım." diyerek yanından uzaklaştım. Yağız'ın arkamdan salonu inleten kahkahalarını bile umursamadım. Ona o kadar sinirliydim ki kapıyı yüzüne çarpıp kendimi mutfağa attım. 'Sadece bir öpücükmüşmüş' Bir yandan söylenip bir yandan da hırsımı tabaklardan çıkartıyordum...


Umarım bölümü beğenmişsinizdir arkadaşlar. Eğer beğendiyseniz lütfen yıldıza basmayı unutmayın. Okuyan herkesten kısa da olsa bir yorum bekliyorum. Bölüm hakkında görüşlerinizi iyi ya da kötü mutlaka belirtin. Yorumlarınızı okurken ben çok zevk alıyorum. Aramıza yeni yeni arkadaşlarımızın katıldığını bilmek beni gerçekten mutlu ediyor. İyi ki varsınız arkadaşlar. Hepinizi cok seviyorum :)




Continue Reading

You'll Also Like

66.1K 884 9
'Işık, ışığım canını yakmak istemiyorum bugünün güzel geçmesini sağla ve bana geleceğin yolları kısaltmaya çalış bebeğim akşam sizdeyim bana söylemek...
1.6M 56.6K 79
Arya: Neden? Arya: Neden yaptın bunu? Arya: Neden beni aldattın?!
785K 29.7K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
42.1K 158 6
"Aradığım tüm erkeklere bedel bir adamsın" - "Ve sende bunun bedelini ödemek zorundasın" |🔞|