YÜREĞİM DAVACI | TAMAMLANDI

By eskimezdefter

1.6M 51.7K 38.8K

Avukat Hevidar Evin Şahin. Baran Korkmazbey'in hikayesi. Avukat Hevidar Evin'in, Baran Ağa'yı kurtarmasıyla h... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
15. BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM

25. BÖLÜM

17.1K 972 1.2K
By eskimezdefter

Selammmmm selammmmm nasılsınız güzellerim? Ben çokkk iyiyim umarım siz de iyisinizdir. Bölümü yavaş yavaş sindire sindire okumanızı öneririm. 🙂❤️

Şarkılar:
Zerrin Özer, Bir Gülü Sevdim
Zerrin Özer, Olamazdım Senle
Mabel Matiz, Fan

İnstangram:
sedawattpad
eskimezdefterofficial

Twitter: 1seda_q

eskimezdefter

Sınır: 750 VOTE 1K YORUM

Sınır niye dolmuyor bilmiyorum ama yıldıza basmanız emeklerimin karşılığını almamı sağlıyor. Lütfen herkes yıldıza basıp en azından 1 yorum yapabilir mi? Görüşlerinizi merak ediyorum. :) Özellikle bu bölüm :)))

25. BÖLÜM, "İTİRAFLAR VE YALANLAR."

Şaşkınlıkla ikisine bakıp duruyordum, ne yani Şiyar yaşıyor muydu? Şiyar Korkmazbey yaşıyor muydu?

Yok, yok ben delirmiştim. Bu gerçek olamazdı.

Şiyar Korkmazbey yaşıyor olamazdı. Ben rüya görüyordum.

Evet ben rüya görüyordum. "Beni bir tokatlasana ben rüya görüyordum." dedim Baran'a doğru şaşkınlıkla çıkan bir sesle.

"Tokalaşmak yok mu sende?" diye sordu kaşlarını havaya kaldırıp, başını omuzuna doğru eğdi.

"Sen... Sen de kimsin?" diye sordum sert bir tavırla. Şiyar denilen adam üç kez dilini damağına vurup cık sesi çıkardı. Bakışları Baran'a kaydı, "Karından böyle bahsetmemiştin kardeşim. Karın ne kadar da sert bir kadın."

Bakışlarım Baran'la buluştu. "Baran kim bu adam? Niye evimizde ve neden hâlâ bana bakıyor?" diye sordum merakla. Adam bakışlarını benden çekmiyordu.

Baran sandalyeyi çekti, "İlk önce otur canım öyle konuşalım." Geriledim, "Oturmak istemiyorum bana bu adamın kim olduğunu söyle."

"Evin canım otur sen." Kolumdan tutup beni sandalyeye oturtturdu. Önümde bir dizini kırarak gözlerimin içine bakarken iki elimi de sıkıca tuttu. "Söyleyeceklerim belki de seni kızdıracak ama o ölmedi. Yani hep buradaydı, İstanbul'da kalıyordu çiftlik evinin biraz ilerisinde bir kulübede kalıyordu. Gelemezdi, yıllar sonra gelemezdi. Abimi anlamanı istiyorum." Gözlerim doldu, aklıma Dilşad'ın yanımda ağlayışları, Şiyar'ın yaşadıkları, babasızlığı... Belki de onu hiç sevmeyen bir babası vardı. Aynı benim gibi.

Ellerimi ellerinin arasından çektim hızla. Sandalyeden kalkarken, Baran şaşkınlıkla bana baktı. Hızlı adımlarla Şiyar'a çarparak mutfaktan çıkmıştım yatak odasına girince kapıyı arkamdan hızla kilitledim.

"Evin güzelim aç şu kapıyı düzgünce konuşalım." diye arkamdan seslendi Baran, kafamı iki yana sallarken yatağa doğru ilerleyip yatağın içine girdim. Battaniyeyi kafama doğru çekip kendimi sakladım. "Evin açar mısın kapıyı!"

"Ben hiçbir şey görmedim o pislik adam hemen evimizden def olsun!" diye bağırdım öfkeyle. Dilşad'a bunu söylersem mahvolurdu. Dilşad'ın göz göre göre yıkılmasına izin veremezdim. Ölmediyse kendini köprüden atabilirdi.

Dilşad'ın yıllarca ağladığı mezara tükürmesini istemiyordum. Yıllarca babasızlıkla sınanan bir masum çocuğun babasından nefret etmesini de istemiyordum.

"Evin, aç şunu." Bu sefer sesi kızgın geliyordu, yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Komşularımızın Baran'ın sesinden rahatsız olmasını istemiyordum. Kapının kilidini açtığımda yavaşça kapı aralandı, ben kapıya sırtımı dönerek yatağa doğru ilerledim. Yatağa doğru uzandığımda yastığı düzeltip yatak başlığına sırtımı dayayarak oturdum yatakta. Baran sesli bir şekilde nefes verdi kapıyı ardından kilitledi.

"Canım niye böyle yapıyorsun? Niye beni dinlemiyorsun?" Baran yatağa doğru ilerleyip yatağın kenarına oturdu. Dinleyenecek tarafın mı var?

Ona sadece sertçe baktım. Cevap verme gereği duymadım. Bakışlarımdan bile kırgınlık akıyordu. "Canım, kurban olduğum o onların sorunu bizi ilgilendirmiyor. Bu Dilşad ve abimin ilişkisi açıkcası sikimde bile değil. Ne bok yerse yesin. Abimi öldürse haklı." Kes sesini sen de suçlusun Baran.

"Gitmedi mi o abin? Aptal mısın sen? Yıllarca nasıl küçücük çocuğu kandırırsın? Dilşad... Gözlerine bakarken bile suçluluk duygusu çekmedin mi? Amcalık gururun yok mu senin?" diye sordum peş peşe. Baran umursamaz tavrını takınarak benimle konuşmaya başladı. "Seninle ilgileniyorum, onlar pek umurumda değil."

"Nasıl umurumda değil? Baran bak sen anlamıyorsun sanırım, ben sana diyorum ki küçücük bir çocuğun babasını sakladın, yıllarca. Dilşad her gün gitti o boş mezara ağladı. Hiç mi vicdanın sızlamadı?" Adam gözünü kırpmadan mafya babasını öldürmüş, vicdan mı yapacak Evin? Az mantık lütfen.

"Benim günahım yoktu. Hepsi babamın işi ben sadece adamları ayarladım, babam abimi öldürecekti. Babam abimden nefret ediyor çünkü Şiyar abimin onun oğlu olmadığını yıllar sonra öğrendi, tabi bunu çok sonradan öğrendik. Abim duymuş, abimi öldü göstermeseydik Şiyar abim gerçekten ölecekti. Yıllarca babamın ölmesini bekledik adam ölmedi amına koyayım! Abimin canına tak etti artık, geldi Mardin'e... Birkaç aydır burada." diye açıklama yapınca kafamı iki yana sallarken bunların mantıklı olmadığını düşündüm. Bana mantıksız geliyordu. Kendi karısını o evde nasıl bırakırdı bir adam? Dilşad'ı hiç mi sevmemişti? Oğlunu... Oğluna bir kez babalık yapmayan bir adam nasıl karşısına çıkıp ben geldim babacığım diyebilirdi?

Diyemezdi.

Dememeliydi.

"Sen niye sakladın? Dilşad'ın halini görüp vicdan azabı çekmedin mi? Ağlarken ona güldün mü? Nasıl da kandırdık dedin mi?" diye sordum öfkeyle. Vicdansız Baran. Vicdansız Baran, vicdansız Baran...

"Saklamak istemezdim yemin ederim istemezdim, abim istemedi... Bütün suç onun zaten ben ilk yılda dedim git söyle karşısına çık, çıkmadı. Benim yapabileceğim her şeyi yaptım gerisi umurumda değil."

"Bana yalan söyledin o zaman Murat diye bir abim var demiştin..." Yalancı çoban.

"Var ama nerede olduğunu bilmiyorum, o kişi Şiyar'dı senin mesajlaştığın kişi de oydu." Sıkıntıyla ofladım. "Zarar veriyorsun herkese farkında mısın?"

"Deme öyle, lütfen. Ben ister miyim yengem o hâle gelsin...Şiyar o hâlde olsun... Kim ister Evin? Şartlar bunu gerektirdi." Güldüm, gözlerim doldu ama ben gülmemi durduramadım.

Şartlar.
Şartlar...
Ve şartlar.

Şartlar bir kadının göz yaşlarını boş bir mezara dökecek kadar mı tükenmişti?

Ya da bir çocuğun babam yok diyecek kadar mı şartlar tükenmişti?

"Ne söylememi bekliyorsun? Bana yalan söylemişsin. Daha kaç yalan söyleyeceksin? Kaç tane daha sakladığın yalanın var? Bebeğimiz olacak farkında mısın? Benim yaşadıklarımı kimse bilmiyor, ben yıpranıyorum artık Baran. Ben gerçekten yıpranıyorum, bitiyorum ve ölüyorum."

"Lütfen," dedi Baran, sus der gibi. Artık konuşma der gibi...

"Yalvarırım Evin kendini üzme, lütfen Evin... Bir kez olsun üzme kendini. Bencil ol. Bana bencil olduğun gibi herkese bencil olduğun gibi bencil ol."

"Ne?" diye sordum anlamayarak. Aslında anlamıştım ama anlamamazlıktan gelmiştim belki de anlamak istememiştim. "Ben sana bencil miyim?" diye sordum sorumu yenileyerek.

Tam cevap verecekti ki dış kapının zil sesini duyduk. Baran aralı dudaklarını kapattı. "Birini mi bekliyorduk?" diye sordu bana doğru şaşkınca bakarak. Beynimi yoklarken Şiyar ve Dilşad'ı buraya çağırdığım aklıma geldi.

"Baran gelen kişi Şiyar ve Dilşad sanırım ben çağırdım onları... Dilşad'ın o kadar kötü olduğunu duyunca dayanamad-"

"Ne yaptın sen Evin? Ne yaptın?" sinirle söylendiğinde oflayarak yataktan kalktı ben de peşinden kalkarken, Baran bana doğru baktı son kez ve ses duyduk ikimizde. Dilşad'ın sesini.

"Baran nerede?" diye sordu. Kapı açılmıştı. İkimizde açmadığımıza göre açan kişi Şiyar'dı.

Baran hızlıca kapıyı açıp salona girdiğinde ardından ben de girdim. Dilşad siyah bir uzun elbise giymiş saçlarını açık bırakmıştı. Sağ elini tutan Şiyar şaşkınlıkla karşısında duran adama bakıyordu. Annesine tekrar bakarken. "O kim?" diye sordu Şiyar.

Duvarın en köşesine geçtim, Baran'la aramızda mesafe bıraktım şu an sadece gözlem yapmayı tercih etmiştim. Evet, sadece gözlem yapacaktım. Suçluyu arayacaktım.

Dilşad Korkmazbey

Kapının zilini basılı tutuyordum. Açmıyorlardı. Yanımda mızmızlanan Şiyar'a kısa bir bakış attım. Ve oğlum bakışımın ardından sustu.

"Anne ayakkabımı çıkarır mısın? Acıyor..." Oğlum bana iş çıkarmayı çok severdi, "Bebeğim kendin yapabilirsin artık büyüdün."

Somurttuğunda ona kıyamadığım için yanağına kısa bir öpücük bırakıp eğildim, ilk önce sağ spor ayakkabını çıkardım. Sonra sola geçmiştim ki kapı açılmıştı. "Şükür açabildiniz yine ne karıştırıyorsunuz?" diye sordum gülerken, kafamı kaldırıp kapıyı açan kişiye baktım gördüğüm kişiyi idrak edemedim. Bir kopyası falan mıydı?

Gülümsemem solduğunda dudaklarım düz çizgi halini aldı. Şiyar'ın ayakkabısını çıkarıp kendi ayakkabımı çıkarma gereği duymadan onun göğsüne çarparak eve girdim. Salon diye tahmin ettiğim yere doğru girdiğimde karşıma geçti. Tam karşıma geçti.

Ölen kocam tam karşımdaydı.

"Baran nerede?" diye sordum sadece. Bana hesap veremeyecek kadar korkak olamazdı değil mi? Yüzüme gülme cesaretini yapan adam şu an bu olayın hesabını verecekti. Her ikiside ama öncelik Baran Korkmazbey'di.

Kilit sesini duydum sessizliğin ardından, dakikalar içinde içeri Evin ve Baran girdi salona. "O kim?" diye sordu Şiyar, ölen kocama bakarak sorduğu soruyu cevapsız bıraktım. Direnecekti benim kadar inatçı bir yapısı vardı cevap verene kadar soracaktı.

"Dilşad'ım..." deyip bana adımladığında geriye doğru refleksle adım attım. "Dilşad çok özledim seni." dedi Şiyar hasretle.

Dudaklarımı bir birine bastırıp göz yaşlarımı engelledim. "Anne bu amca kim? Seni neden özlediğini söyledi?" diye sordu elimi sıkıca tutan oğlum.

"Tanımıyorum." diye mırıldandığımda Şiyar Evin'e doğru baktı. "Sen tanıyor musun bu amcayı?" diye sordu Evin'e merakla bakarak. Evin kafasını iki yana sallarken, "Amcana sor." diye fısıldadı, ayakta zor durduğu bariz belliydi. Baran'dan uzakta en köşeye geçmiş bizi ayakta izliyordu sessizce. O da benim kadar şok olmuştu.

"Evin." diye seslendim.

"Efendim?" diye sordu telaşa kapılarak. Hızla yanıma koştuğunda bir anda boynuma kollarını sardı. "Bilmiyordum, yemin ederim bilmiyordum. Ben hiçbir şey bilmiyorum." Evin ağlıyordu.

Boynumdan kollarını çekti gözlerimin içine baktı. "Yemin ederim bilmiyordum bugün gördüm, yarım saat bile olmadı hatta hemen odama girdim. Baran geldi yanıma ben yemi-" Sözünü kızarak böldüm. "Yemin edip durma... Ben biliyorum seni, sen bilsen direkt bana söylersin çenen durmuyor kızım. Ağlama hadi, bebeğini de üzüyorsun kendini de." Kafasını sallayarak beni onaylayan bakışlarını attı.

Şiyar'ın elini bırakıp, Evin'e doğru baktım. "Şiyar'ı götürür müsün mümkünse dışarı çıkın," Bakışları yerde olan Baran'a baktım."Şiyar'ın kardeşi sen de gidiyorsun." diye sertçe konuştum. Baran'ın kahve rengi gözleri bana yapma der gibi baktı.

Baran yerinden kıpırdamadan beklerken, "Bak Şiyar burada ağır konuşurum Baran... git. Hemen git..." deyip işaret parmağımla kapıyı gösterdim.

Evin'e bakıp, "Ben aramadan eve gelmeyin." dediğimde Evin kafasını sallayıp evden çıktı. Baran da kabanını alıp peşinden çıkmıştı.

Gülerek onu süzdüm, zayıflamıştı sakallarını kesmişti. Saçını sıfıra vurmuştu. Yıllar önce okşadığım saçları yoktu. Yaşamasına sevinse miydim? Bana yaşattıklarına mı üzülseydim? Yoksa boş bir mezara yıllarca ağladığım günlerin nefretini mi kussaydım? Ben ne yapacaktım?

Babasının yıllarca bana yaşattıklarının hesabını sorsa mıydım? Kendimi bir uçurumun kenarında hissediyordum gözlerimi kapatmış ve atlayacakken elimi tutup beni kendine çeken o kişi aslında bir kez daha beni öldürmüştü.

Yaşamımı isteyen herkes beni gün geçtikçe kor bir ateşin içine atıyordu.

"Senin Allah belanı versin!" diye tükürürcesine konuştum gözlerine bakarak.

"Versin Dilşad." diye mırıldandı kısık sesiyle.

Versin...

"Seni neden hiç göstermedim biliyor musun? Fotoğraflarını göstermedim ben oğluma. Oğluma senin bir tane fotoğrafını göstermedim. Adım kadar emindim. Beni sıkıştıran adamın sen olduğuna. Kokundan tanıdım, kendini zeki sanıyorsun ama hâlâ aynı kokuyu kullanacak kadar salaksın."

"Dilşad'ım..."

"Dilşad öldü amına koyayım Dilşad mı bıraktın bende? Hayatımı siktiniz babam ve sen... Artık babamdan bir farkın yok!" diye dişlerimin arasından konuştum. Yüzümü sertçe sıvazlarken sakinleşmek adına biraz bekledim.

Avuç içlerimi yüzümden çekerken, "Oğlumun seni bilmesini istemiyorum." dedim Şiyar'ı düşünürken babasını yıllarca öldü bilmişti. Gerçeği kabullenmezdi. Ben de kabullenemezdim.

"Oğlumuz beni sanırım hatırlamadı, ben onunla parka gittim hatta eve bile girdim, sana söyledi mi bilmiyorum ama seni ve oğlumuzu almaya geldim." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Nasıl eve girmişti? Ne zaman girmişti? Ve bundan benim niye haberim yoktu?

"Sen ne çeşit psikopatsın lan? Git tedavi ol." Nasıl oğluma yaklaşırdı? Nasıl evime girerdi?

"Dilşad Allah belamı versin ki İstanbul'dan dışarı adım atamadım son aylarda buraya geldim karşı konağa yerleştim."

İkinci bir şoku yaşadım, "Ne?" nidası çıktı dudaklarımın arasından.

"Izdırapsız şeref yoksunu. Seni bugün öldürmeye geliyordum zor tuttu korumalar, beni gözetleyen sen miydin?" diye sordum oflarken.

Kafasını aşağı yukarı salladı.

"Şunu bil Şiyar seni asla affetmeyeceğim. Şimdi pılını pırtını topla ve def ol git Mardin'den."

"Gitmeyeceğim Dilşad oğlumu görmek, hasret gidermek istiyorum." Kahkaha attım, sinirden delirecektim. "SEN VAR MIYDIN OĞLUM BABAM ÖLDÜ DİYE AĞLARKEN? SENİN O BOŞ MEZARININ BAŞINDA HER GÜN GÖZ YAŞI DÖKTÜM. SEN NEYİ BEKLEDİN PARDON? ÇIKIP GELDİĞİNDE KOLLARINA KOŞUP KOYNUNA GİRECEĞİMİ Mİ? O HATA OLMAZ ŞİYAR, ÖLSEN DE UMURUMDA DEĞİL BUNDAN SONRA. BENİ ÖLÜDEN FARKSIZ YAPTIĞIN GÜNLERİN VİCDANIYLA YAŞA." diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Ellerimi gizledim hızlıca.

"Dilşad yapma kurbanın olayım."

"Sen o salak Baran'a mı güvendin? Eminim o da Evin'le oynuyor. Abi kardeş tedavi görün lütfen. Aptallar hayatımda sizin kadar iğrenç insan görmedim hele o yüzsüz Baran... Nasıl yıllarca yüzüme baktı? O gülümsemenin içinde ki şeytanlığı nasıl anlamam? Ne kadar salak kadınım? Ama onun da sırası gelecek. Herkesle hesaplaşacağım. Herkesle."

"Baran Evin'le oynamıyor aşık Dilşad. Benim sana olan aşkım gibi."

"Benim aşık olduğum adam öldü. Şiyar Korkmazbey öldü. Karşımdaki adamı tanımıyorum."

"Dilşad çok pişmanım, perişanım görmüyor musun?"

"Beter ol. Bin beter ol, gün yüzü görme." diye fısıldadım güçsüz çıkan sesimle, konuşurken boğazım ağrıyordu artık.

"Ben şimdi aydınlandım, benim güneşim bugün doğdu sizi görünce, yemin ederim ki anlatacağım her şeyi dinlesen neden gittiğimi bana hak verirsin."

"Ben hiçbir şey duymak istemiyorum artık, ya şimdi def olup gidersin Mardin'den ya da ölürsün. Ha öyle ölmek değil, yaşayan bir ölü olursun Şiyar, gözlerinin içine bakarak mutluluğumu seyredersin. Peşimden koşan çok zaten oğluma babalık yapacak merhametli insanlar da var. " Bana ne diyorsun sen? der gibi bakış attığında sıkıntılı bir nefes verdik ikimizde aynı anda. Saçmaladığımın farkındaydım, madem ki o ölmeyi tercih etmişti ben de onu mutluluğumla öldürecektim.

"Eğer sen mutlu olacaksan Dilşad'ım ben senin mutluluğunu şerefle izlerim. Yeter ki mutlu ol, yüzün gülsün." deyip bana doğru tekrar adım attı, attı, attı ve bedenime kollarını sardı. Öyle sıkı sardı ki kollarını bedenime sanki hiç seni bırakmayacağım der gibi ama bırakacağından emindim. Ben ona sarılmadım. Kollarım boşlukta sallandı, artık tutamadığım göz yaşlarım bir bir akmaya başladı...

"Senden nefret ediyorum." diye fısıldadım öfkeyle, göğsü inip kalkıyordu. Nefesi sıkılaştı, "Seni seviyorum, ve bu ömrüm boyunca sürecek."

"Senden nefret ediyorum ve bu ömrüm boyunca sürecek." dedim ve onun göğsüne avuç içlerimi bastırıp itekledim. İstemesem de bunu kinim ve yıllarım yapmıştı. Ağladığım yıllar, göz yaşlarım... güçlü bir kadın olmak zordu. Güçlü görünüp yıkılan bir kadın olmak zordu. Bir enkazdan farksızdım.

Zordu.
Zordu
Zordu.

En çok da babasız bir çocuğu büyütmek zordu.

Onu ben affetsem, Şiyar affetmezdi.

Onu Şiyar affetse, ben affetmezdim.

Evden nasıl çıktım bilmiyordum ama Evin'i arayıp korumalardan biriyle Şiyar'ı konağa göndermesini istemiştim.

Şiyar'a hislerim vardı. Bir günde hisler yok olmazdı. Kendini kandırmaya çalışıyordum. Kendimi kandırıp ona kin duymak istiyordum.

Bu saatten sonra aşk yoktu.
Nefret ve kin...
Bu duyguları serpiştirecektim birer birer zamanla...

💧

Hevidar Evin Şahin Korkmazbey

Eve girdiğimizde evde kimsenin olmamasının rahatlığıyla kısa bir duşa girip çıkmıştım. Baran Şiyar'ı konağa bırakıp Dilşad'la konuşacağını söylemişti.

Ne olmuştu bu evde bilmiyordum ama evimden negatif enerji alıyordum. Bornozla evin içinde dolanıyordum, Baran'ın aldığı çilekleri dolaba koyduğumda akşam yemeği için bulgur suyunu hazırlamıştım banyoya girmeden önce bulguru hızlıca yapıp, tencerenin kapağını koydum üzerine suyunu çekmesi için. Baran'ın yarım bıraktığı salatayı tamamlayıp mutfaktan çıkmıştım. Salona girdiğimde dağınık olan yerleri topladım, battaniyeyi katlayıp yatak odasına götürdüm o sırada dış kapı çalmıştı.

Baran yine anahtarını evde unutmuş olmalıydı söylene söylene kapıya ulaştığımda hızlıca kapıyı araladım. Gelen kişi tahmin ettiğim gibi Baran'dı. Beni baştan ayağa süzdü, ayakkabılarını çıkarıp içeri girerken, kapıyı kapatmıştı. "Kapıyı..." diye vurguladı Baran kelimesini. "Niye böyle açtın?" diye sordu tekrar üzerimi süzerken ona cevap vermeyip hızlıca yatak odasına adımladım.

"Pekii." diye mırıldandığında son konuşmamızda bana söyledikleri aklıma takıldıkça gözlerim istem dışı doluyordu. Evden çıktığımızda ikimizde tek kelime etmemiştik. "Biliyor musun?" dedim ona dönerek. Bana baktı, yatağın kenarına oturdu. "Ben paylaşmayı sevmiyorum, yani sevdiğim insanları paylaşamam eşyalarımı da öyle..." Bu bilgiyi ne yaparsa yapsın umurumda değildi sadece söylemek istemiştim.

"Ben sana her zaman doğruları söyledim Evin, şımarık olan da sendin, ben değil. Bu ailede en bencil ve kendini beğenmiş kişi de sendin, fazla egolusun sanki Avukatlık senin için bir meslek değil bir nefes gibi bu da fazla egolu olmanı sağlıyor..." Baran yüzüme karşı söylediklerinden sonra elim istem dışı karnıma gitti. Okşadım sadece karnımı, "Teşekkürler," dedim gerçekten ona gülümseyerek. Dudakları tekrar aralandı, "Dilimin kemiğini sikeyim amına koyayım." diye fısıldadı kısık sesle kendine küfür ederek. Onun dediğini umursamaz bir tavırla yok saysam da kalbim kırılmıştı.

Hem de fazlasıyla, belki de ilk defa gerçekleri yüzüme vurduğu için bu kadar kırıcı olmuştu.

Uzun krem renginde olan askılı elbisemi elime aldım, iç çamaşırlarımı da alıp banyoya girdim. Kapıyı arkamdan kapattığımda avuç içimi dudaklarıma doğru bastırdım göz yaşlarım akarken sesimin ona gitmemesini istiyordum.

Bornozu üzerimden çıkardığımda sessizce ağlıyordum, iç çamaşırlarımı giydikten sonra uzun krem elbisemi giydim, evde giyinmek için almıştım. Bol ve rahattı. Hamile olduğunu öğrendikten sonra aldığın en güzel elbise Evin.

Askılarını düzelttim, aynadan kendime doğru baktığımda gözlerimin ağlamaktan kızardığını fark ettim.

"Ağlama. Ağlama Evin, kaç kere kırıldı kalbin? Ağlama, ağlarsan o güne dönersin ağlama. Baran sana gerçekleri söyledi, kırılmamış gibi davran gül. Evet Evin Baran'a gül." İçimden bunları kaç kez ayna karşısında tekrar ettim bilmiyordum.

Banyodan çıkarken Baran'a bakma girişiminde bulunmadan salona girdim, salondaki tekli koltuğa oturduğumda başımı arkaya doğru atıp tavanı izledim, insan boş tavanı neden seyrederdi ki?

Derin düşüncelere daldım Baran'ın dediklerini düşündüm, onun bana söyledikleri gerçekti. Evet, Baran bana gerçekleri söylemişti. Bazen gerçeklerle yüzleşmek fazlasıyla ağır gelirdi. Gerçekleri yüzüne söyleyen insan kalbinin nasıl kırılacağını hesaplardı. Evet bunu söyleme cesareti varsa kalbimin kırılmasını da hesaplanmıştır diye düşünüyordum...

"Yanık kokusu var evde. Ne yaptın?" diye soran Baran'ın sesiyle daldığım düşüncelerden hızla sıyrılıp şaşkınlıkla ona baktım.

"Yanık kokusu?" diye sordum anlamayarak.

Yanık kokusu.
Yanık kokusu.
Yanık kokusu!

"Bulgurum... Bulgurum yandı kahretsin!" diye öfkeyle tekli koltuktan kalktım söylene söylene mutfağa girdiğimde adımlarımı seyrederek mutfağa girdi peşimden. Tüpü kapattığımda bulgurun kapağını açtığımda üstlerinin yanmadığını sadece altının yandığını fark ettim. Üstü yenilirdi. O kadar yapmıştım...

Arkadan kollarını karnıma doğru saran Baran'ın kollarına baktım, of çektiğimde "Bana dokunmanı istemiyorum." Bileklerini tutup kollarını çektim karnımdan.

"Pekii..." dedi Baran i harfini uzatarak. Sandalye çekip baş köşeye oturdu.

"Yemekte ne var? Çok acıktım," Baran'a şaka mısın sen der gibi baktım. Şaka yapıyor olmalıydı. Kamera şakası falansa yaptıkları komik değildi.

"Zıkkımın kökü var." diye öfkeyle onun duymayacağı şekilde konuştum. Yer misin?

"Yok sana yemek falan git abin yapsın sana, ne de olsa abi kardeş aynısınız... Ha bu arada bencil insanlar bir tek kendini düşünür seni düşünemem ne yazık ki," dedim dudaklarımı büzüp sesimi üzüntülü bir tonda tutmaya çalışmıştım.

"Özür dilerim." diye mırıldandığında özürünü duymamazlıktan geldim salona girdiğimde tekli koltuğa oturup televizyonu açtım haber kanalında duraksayıp spikeri dinlemeye başladım.

Baran yarım saat kadar kısa bir sürede salona girdiğinde ona bakmamaya çalıştım, sessizce koltuğumun kenarına oturdu. "Güzel olmuştu yemekler ellerine sağlık." Yalan söylüyordu, yanık bir yemeğin tadı mide bulandırıcı olurdu. Bir kaç saat önce doğruları söyleyen adam şimdi gelip yalan söylüyordu. Komikti.

Belim hâlâ ağrıyordu, derin sıkıntılı bir nefes verdik aynı anda. "Dilşad çok kızdı bana, benimle konuşmuyor..." dediğinde sesi hüzün doluydu ağlayacak gibi çıkmıştı sesi. Omuz silkeleyip umursamadığımı belli ettim. Baran koltuğun kenarından kalktığında, "Ben gidiyorum biraz kafa dinlemeye ihtiyacım var. Sen de düşün artık, özür diledim Evin ben gerçekleri sana söyledim diye bana trip atıp... küsmen çok saçma."

Dudaklarımı araladım, sonra düz bir çizgi halini aldı tekrardan, konuşmayacaktım.

"Kapıyı kilitle arkamdan." diye uyarıp çıkıp gitti evden hızlıca. Önüme düşen saçlarımı itekledim. Oflayıp salonda olan kitaplığıma ilerledim elime hamilelik döneminde okuduğum ve bebeğimle ilgili bilgi edindiğim kitabı aldım. Tekrardan koltuğa ilerledim, sayfaları çevirirken göz gezdiriyordum. Sıkılıp kitabı bıraktım.

Mutfağa girdiğimde Baran'ın önüne koyduğu tabakta bir bulgur tanesi bile kalmamıştı. Tencereye baktığımda gerçekten yediğini anladım. Ben çöpe attığını sanıyordum.

Sürekli uyumak istiyordum. Ve sürekli açtım ama şu an boğazımdan bir gram bir şey geçmezdi. Baran beni ikinci defa çok kırmıştı, birincisi düşmanına Oktay'a verdiğinde çok yıpranmıştım. Hatta onu hiçbir zaman affetmeyeceğimi dile getirmiştim.

Baran bugün hamile olduğumu bile bile kalbimi ikinci defa tuzla buz etmişti. Stresli olabilirdi hak veriyordum, yaşadıkları da zordu elbette ama bana bunu yapmazdı bana yapsa bile karnımda onun çocuğunu taşıyordum.

Her şeyi göze almıştı.
_

Gece yarısı saat 03.00 civarıydı ve Baran hâlâ ortalıkta yoktu. Aramıştım birkaç kez ama reddetmişti. Oflayıp stresle camdan dışarıya baktım.

Acaba abime haber verse miydim? Belki onun yanına gitmiştir diye düşünmeden edemedim. Başına bir şey gelmesinden korkuyordum. Bugün ikimizde fazlasıyla yıpranmıştık.

Abimi arayıp telefonu kulağıma yasladım. "Canım ne oldu?" diye soran abim ikinci çalışta açmıştı. Sesi uykulu çıkıyordu, onu uykusundan etmiştim.

"Baran sizde mi?" diye sordum endişeli bir şekilde. "Hayır...gelmedi, yine kavga mı ettiniz?" diye sordu Azad abim, artık dinç bir şekilde sesi çıkıyordu.

"Kavga değil de tartıştık." He Evin he.

"Avşin istiyor veriyorum canım," dediğinde Avşin'in sesini duydum. "Yine ne oldu? Artık gerçekten ne zaman kavga etmeyi bırakıp düzgün, herkes gibi ilişki yaşayacaksınız? Bir de benden büyük olacaksınız." diye kızdığında sıkıntılı bir nefes verdim.

"Baran sana bir şey dedi mi bugün? Geldi mi yanına?"

"Gelmedi," dedi net bir şekilde.

"Tamam rahatsızlık verdim size de teşekkür ederim." Onun cevaplamasını beklemeden telefonu suratına kapattım. Hızlıca yatak odasına girip çantamın içine cüzdanımı atıp telefonumu da koyarken tekrar telefonumun sesini işittim ama bakmadım hızlıca dış kapıya koştum.

Polise haber verecektim belki başına bir iş almıştı. En fazla birini bıçaklayıp, adamları kurşuna dizmiş sonra da teslim olmuştur polise.

Kapıyı açtığımda birden karşıma çıkan Baran, Zinar ve tanımadığım bir adamla şaşkınlığımı koruyamadım.

Baran'ı sıkıca iki kolundan tutuyorlardı, Baran yarı baygın bir halde beni baştan ayağa süzdü. "Karım!" dediğinde beni işaret parmağıyla gösterdi. İçmişti, leş gibi alkol kokuyordu.

"Kes sesini mal aşık." Zinar sertçe konuşup onu düzeltti. "Yenge içeri alalım bunu iznin var mı? Ev müsait mi?" diye sorduğunda kapıyı tamamen araladım. Şaşkınlığım hâlâ üzerimdeydi.

Ben önden onları salona yönlendirdim Baran'ı çift kişilik koltuğa uzandırdılar. Endişeyle ona baktım. "Yenge ben Burak, Baran'ın çocukluk arkadaşıyım özet geçeyim hemen bu salak bizi aradı, dedi ki benimle gazinoya gelin kafa dağıtalım dedi biz de gittik bu salak bir bok yemiştir diye aslında yedi kişiydik onlar evlere geçti biz de senin kocanı getirelim dedik. Adresi zar zor bulduk. " Kafamı anladım der gibi salladım.

" Çok teşekkür ederim," dedim bakışlarımı Baran'a doğru çevirdim. Gazinoya gitmişti. Gazino!

"Dansöz falan var mıydı?" diye sordum ikisine de bakarak.

"Var." dedi adının Burak olduğunu duyduğum adam. Zinar onun koluna çimdik attı. "Yok yenge, yok." diye beni ikna etmeye çalışsa da Burak ona sertçe baktı.

"Yenge vallahi kocan piç afedersin küfür ettim ama öyle ne yapalım... Kudurmuş bu, dansözlerle oynadı dansözlerle! Ben olsam öldürürdüm."

"Ben seni öldüreceğim." diyen Zinar'ın homurtusunu duydum. Zinar ve Burak evden çıkmıştı daha doğrusu Zinar Burak'ı süreklercesine evden çıkarmıştı, çünkü ağzından bakla ıslanmıyor bir bir her şeyi söylüyordu.

Baran ilk içmiş deli gibi... Sonra iki kadın dansözle oynamış, ve büyük bombaya gelirsek her zaman olduğu gibi olay çıkarmış gazino müdürü de hepsini kovmuştu...

Zinar dansöz olayını yalanlasa da Burak inatla ben doğruyu söylüyorum demişti...

Kime inanmayacağımı şaşırmıştım.

Burak'ın bana anlattıkları buydu, daha da anlatamadıkları vardı biliyordum.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda Baran'ı sadece öldürmek istiyordum. Hepsi onun yüzünden olmuştu. Hamile de kalmıştım, hepsi onun suçuydu. Şimdi de beni dansözlerle beni aldatmıştı.

💧

Sabah olmuştu, sabaha kadar oturup düşünüp düşünüp ağlamıştım. Baran'ın koltukta gerildiğini görünce uyandığını anladım. Koltuktan bacaklarını sarkıttı, daha beni fark etmemişti.

Gözleri etrafta gezindi, beni o halde görünce ilk yüzümü inceler gibi baktı daha sonra da gözlerimin içine baktı.

"Niye ağlıyorsun?" diye sordu merakla, düne dair hiçbir şey hatırlamıyor muydu?

"Benden bu kadar mı nefret ediyorsun? Benden bu kadar mı bıktın?" diye sordum ağlarken.

"Ne diyorsun kızım? Ne nefreti? Ne bıkması? Bebeğim ne diyorsun Allah aşkına? Başım çatlıyor..."

Çenem titrerken, "Beni aldatmışsın dansözlerle... Benim kalbimi kırdın sen, ben sandım ki bana çiçek almaya gittin... Ama gelmedin... Gece 3'de polise gidecektim... Çok korktum, kalbimi kırmana rağmen seni merak ettim. Ama sen gazinoya gitmişsin... Evde tek kaldım." Baran küfür savurdu.

"Kim sana bunu anlattı?" diye sordu Baran.

"Burak ve Zinar geldi dansöz olayını o anlattı..." Ofladım, dişlerimi sıkarken koltuktan kalkıp ayağa kalkmamla başımın dönmesi bir oldu. Dengemi koruyamadım tam olarak ne oldu bilmiyorum ama kendimi Baran'ın kucağında buldum.

"Şşştt sakin ol artık," Baran avuç içini karnımda gezdirdi. "Ben yapar mıyım öyle şey? Salak mıyım ben, sakin ol öyle bir şey olmadı ben sadece sarhoştum. Arkadaşlarımı arayıp sorabilirsin." Karnıma dokunması gevşememi sağlamıştı. Ama hâlâ ondan nefret ediyordum dün benim kalbimi kırmıştı. Ve dün gece Burak'ın dedikleri...

Baran telefonunu bana uzattığında kucağından kalktım. Telefonunu ona uzattım. "Bak," dedim kelimemi vurgulayarak. Gözlerim, başım sabaha kadar ağladığım ağrıyordu. "Dün gece çok kötü durumdaydın arkadaşların eve getirdi Baran, bu kadar içmenin sebebi ne? Ya da şunu direkt söyleyeyim niye bir sahil kenarına değil de gazinoya gitmeyi tercih ettin?"

"Tek kafamı içerek topluyorum," diye mırıldandı. "Çok sinirliydim Evin ve kırgın... Artık bana soğuk davranıyorsun fark et artık beni, ilgini biraz da bana versen olmaz mı? Ben senden sadece biraz sevgi istiyorum. Senin onu bile bana verdiğini hissedemiyorum artık...Bazen keşke diyorum sadece sevseydim seni uzaktan, evlenmeseydik belki de böylesi her ikimiz için de en iyisi olacaktı."

"Haklısın aslında, belki de gerçekten bencilim, belki de sadece kendimi düşünüyorum bazen çocuk gibi oluyorum çünkü bunu seviyorum, ama artık sevmiyorum olgun olacağım çocuk gibi davranmak yok artık. Bir tek sana oluyordum çünkü baba sevgisini hissetmeyen bir kız çocuğuydum, şımarık da biriyim evet haklısın dün söylediğin her şeyde haklısın."

"Haklıyım." dediğinde dün geceki lafının arkasında durdu. Çenesini dikleştirip bakışlarını bana dikti. "Dün geceki özürüm sadece kalbini kırdığım içindi... Ve bebeğimizi de düşünüyorum ne de olsa sen bebeğimizi taşıyorsun."

"Hı hı." diye fısıldadım. Belime kendim masaj yapamazdım, bundan sonra da ne Baran'dan yardım isterdim ne de başka birinden. "Ben çok uykusuzum, bir saat sonra beni uya-" Kendi lafımı kendim yarıda kestim. Ondan yardım istemeyecektim. Alarm kurardım.

Yatak odasına girdiğimde kapıyı ses gelmemesi için kapattım, yatağa girdiğimde kafam yastıkla buluşunca rahatladığımı hissettim yatağım fazlasıyla rahattı yastığımda öyle. Uyu uyu nereye kadar? Her dakika uyuyorsun!

Sırtımda hissettiğim baskıyla, gözlerimi açmak istesem de açmadım. Bütün kaslarım ağrıyordu. "İnliyordun, çok mu ağrıyor?" diye sorduğunda kafamı sallamaya çalıştım sadece. Arkamdaydı, elbisemin içine elini sokmuştu, kopçamı neden açtı bilmiyorum ama sütyen kopçasının açıldığını hissetmiştim uyanır uyanmaz.

Belime masaj yapıyordu, sıcak teni soğuk tenime alışmış olsa gerek tepki bile vermedim. Dudaklarımı araladım, tekrar kapattım çünkü ne diyeceğimi bilemiyordum. Baran bipolar olabilir mi Evin? Ya da psikopat falan sorsan mı?

Yaptıklarına anlam veremiyordum. Bir bana nefret kusuyordu, bir an da öyle şefkatli bir adam oluyordu ki şaşırıyordum.

"Hastaneye gidelim mi?"

"Teşekkür ederim istemiyorum, düşündüğün için tekrardan teşekkür ederim." diye fısıldadım halsizce.

"Dünden beri ağzına lokma attığını görmedim, haydi kalk da kahvaltı yapalım ben hazırladım kahvaltıyı."

"Teşekkürler istemiyorum, doydum ben." diye saçmaladım. Afiyetle senin kırıcı kelimelerini yedik Barancığım, o yüzden aç değiliz. "Zaten belim ağrıyor."

"Canım bir şey yemedin... Haydi kalk güzelce kahvaltı yapalım da hava almaya çıkalım."

"Belim ağrıyor," dedim tekrar ederek. Baran sıkıntılı bir nefes verdi. "Evin kalk inat etme hastaneye gidelim normal değil bu... Sürekli uyuman çok saçma. Ve sen uyuduğunda ben de uyuyorum." Baran'a doğru döndüm ama Baran hâlâ elini belimden çekmemişti. Dudaklarımı yaladım, Baran'ın keskin bakışları dudaklarımda oyalanıp tekrardan gözlerime yoğunlaştı.

"Güzelim. Canım karım. Hayatımın tek anlamı... Lütfen bak lütfen diyorum hastaneye gidelim, ben iyi olduğunu görünce geri geleceğiz." İstemiyordum. İstemiyordum işte. O gelmemeliydi, ben gider durumumu öğrenir gelirdim.

"Ben artık kendim yapmak istiyorum her şeyi senin gelmene hiç gerek yok." Bileğini tutup çektim belimden. Yatakta doğrulduğumda rahatsızca ona baktım. "Kopçamı niye açtın?" diye sordum hesap sorar gibi.

"Rahatsız oldum ve açtım bir sakıncası mı var?" diye sordu Baran kaşlarını havaya kaldırarak. Kafamı iki yana salladım.

"İyi bari buna bir şey demedin... Ben kahvaltı yapmaya gidiyorum sen de geliyorsun. Gelmezsen zorla oraya gelirsin." diye tehditvari bir şekilde konuştu. Def olup gidebilirsin.

Kafamı aşağı yukarı salladım sadece, onu pek umursamıyordum. Tamam.

Baran odadan çıkarken kapıyı kapatmıştı. Birkaç dakika öylece bekledim. Kopçamı tekrar kapatıp yavaş adımlarla banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendime baktığımda göz torbalarımı gördüm, fazlasıyla korkunç görünüyordum. Saçlarım dağılmıştı yüzümde yastık izi vardı...
Saçlarımı hızlıca topladım.

Elimi yıkadıktan sonra yüzüme kendime gelmem için su çarptım, yüzümü havlu kağıtla kurulayıp ıslanan havlu kağıdı çöp kutusuna attım.

Banyodan çıkınca direkt mutfağa girdim, sessizce karşısına oturdum. Onun söylediklerini değil de karnımdaki çocuğumu düşünerek iki lokma bir şey yemek için gelmiştim.

Baran çayını yudumlarken, bana kısa bir bakış attı. "Burak bize gelecek sana anlatacakları varmış," dedi kısaca.

"Ne anlatacak?" diye sordum ister istemez. Baran gülümsedi. "Gelince görürsün. Şimdi güzelce kahvaltını yap." Tabağımı gözleriyle işaret etti.

"Ben çok düşündüm Baran, birkaç aydır ilişkimizin bok gibi gittiğini hatta ilk baştan beri bok gibi olduğunu ikimizde biliyoruz." Boğazımı temizledim Baran bana baktı dikkatlice, sanki diyeceğim şeyi tahmin ediyormuş gibi aklımı okudu. "Sakın bana boşanmak istediğini söyleme." diye sertçe konuştu.

"Baran boşanmak istiyorum, ara verelim bir şey yapalım ikimiz de yıpratıyoruz bir birimizi... Bebek. Bebeğim. Bebeğimiz de etkileniyor." Baran sıkıntılı bir nefes verdi. Ellerini masanın üzerinde birleştirip direklerini masaya bastırdı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında avuç içini karnıma bastırdı. Bakışları sertti. "Boşanmak yok." dedi net bir şekilde.

"Ara vermek yok. Senden bir gün bile ayrı kalmak istemiyorum, o ilişki psikoloğu mudur nedir ona randevu al gidelim."

"Ben boşanmak istiyorum."

"Karımla tekrar evlenemem. Tamam boşandık diyelim, bebeğimiz ne olacak? Tek başına mı doğuma gireceksin? Daha karnın büyümüş değil Civan hep görevde. O salak abin Azad mı yapacak her şeyini? Kızım o kendi gölgesinden korkuyor, sen çığlık atsan der aha bu kız doğruyor ambulansı aramak yerine beni arar o enayi." Sanırım bu konuda haklıydı. Abim gerçekten Baran'ın dediği gibi kendi gölgesinden korkuyordu.

Çayımdan küçük bir yudum aldım. "Yapamıyoruz Baran, olmuyor işte... Bazen insanlar evliliği beceremez, anlaşamaz. Ve boşanırlar." Baran elini karnımdan hızla çekti.

"Her boku üst üste getirme Hevidar!" diye bağırdı aniden. Sandalyeden kalktığında sandalye gürültüyle yere düştü. Korkuyla irkildim. "Sorunlarım var kızım benim, abim yaşıyor lan! Abim ölüm tehlikesi altında ve onu öldürmek isteyen kişi babam! Yengem benimle konuşmuyor! Karım desem boşanalım diyor! Ben ne yapacağım amına koyayım? Bunu düşündün mü? Ha bir de o kayıt kamera konusu var! Benim bu kadar sorunum varken kiminle ilgileneceğimi şaşırdım ha en büyük sorunum şu an kardeşimin hamile olması ve abimin bunu duyarsa delirmiş olması. Mardin'de insan bırakmaz öğrenirse." Baran arada nefes alıp verdi, susup onun öfkeyle bağırmalarını işittim. Elimdeki bardağı biraz daha sıkarsam büyük ihtimalle kırılırdı.

Sinirden titrerken bunu gizleyecek halde değildim ayaklanıp tam karşısına geçtim."Ben senin oyuncağın mıyım ya? Her sinirlendiğinde bana bağıramazsın işte bu yüzden seninle boşanma kararı aldım. Sürekli ama sürekli bunu yapıyorsun. Bipolar olduğunu düşünüyorum artık. Sinirlenince çok kötü birine dönüşüyorsun karşındaki kim onu bile bilmiyorsun ama ben sana hatırlatayım unutmuşsun belli ki çünkü senin hayatında bir tek yer edinen kadın Evin. Hevidar değil, o yok. Duydun mu beni? "

Baran öfkeyle gözlerini yumdu,"Hevidar Allah aşkına beni yalnız bırak gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"Burası benim evim ve ben gitmiyorum, sen gidiyorsun."

"Hevidar." dedi Baran bıkkın bir tavırla. "Boşanmak istiyordun değil mi?" diye sorduğunda hızla kafamı aşağı yukarı salladım.

"Boşanalım." diye fısıldadı Baran.

💧

O günden sonra ikimiz de bir birimizi görmedik. Aradan neredeyse 6 gün geçmişti ben adliye ve ev arasında gidip gelirken kimseyle iletişim bile kurmuyordum. Hâlâ boşanma dilekçesini hazırlamamıştım.

İkimizin de zamana ihtiyacı vardı. Yatakta uzanırken karnımın üzerinde titreme oldu.

Ekrana baktım. Baran mesaj atmıştı.

Dünyanın en yakışıklı eşi: Nasılsınız?

Dünyanın en yakışıklı eşi: Ben seni dilekçe için rahatsız etmiştim müsaitsen senin oraya yakınım son kez konuşalım.

Dünyanın en yakışıklı eşi: Müsait değilsen sonra da gelebilirim.

Dünyanın en yakışıklı eşi: Evde biri mi var? Erkek ayakkabısı var da kapının önünde.

Siz: Kapının önünde misin?

Dünyanın en yakışıklı eşi: Evde erkek mi var?

Dünyanın en yakışıklı eşi: 41 numara ayak mı olur amk

Dünyanın en yakışıklı eşi: Siweveğim ama ha bwni siwnif ettiler.

Siz: Düzgün yaz bir bok anlamadım.

Zilin sesini duyduğumda yataktan kalkmadım ne de olsa açan kişi vardı. Keyfimi hiç bozamazdım. Sendeki rahatlık bende olsa o çocuk o rahatlıkla doğardı.

Kapının açılma sesini duymamla gülümsedim şu an yüz iadesi çok komikti muhtemelen. Azad abimi karşısında görmeyi planlamıyordu.

"Hoş geldin Barancığım gel buyur sana da çay koyayım." Azad abim her şeyi bildiği için onu öldürmek istiyordu Avşin olayları duyunca Baran'la konuşmama kararı almıştı. Karısı ve kardeşini üzen birisiyle abim oturup sohbet mi edecekti?

Yanımda uyuyan Güneş'e bakıp gülümsedim. Yanağına küçük bir buse bıraktım. Ayılı peluş kıyafeti ona çok güzel olmuştu. Aşırı şirin görünüyordu. Her an her yerini ısırma isteğiyle dolup taşıyordum. Isırırsam abim ağzıma sıçardı muhtemelen çünkü yanımda uyutmama zar zor izin vermişti.

Kapım tık tıklandı abim içeri girince, kapıyı arkasından yavaşça kapattı. "Eşek kocan geldi, seni soruyor. Uyuyor diyeyim mi? Uyu hadi ben derim uyuyor o da def olup gider." Abim Güneş'i uyandırmamak için o kadar kısık sesle konuşuyordu ki ben zar zor duyuyordum.

"Gelirim birazdan."

"Odaya gelmek isteyince izin vermedim, şimdi siz barışıp abuk sabuk şeyler yaparsınız kızım da o sırada uyanır ben de sizi haşat ederim. O yüzden izin yok." Gülümsedim ister istemez beni fazlasıyla kıskanıyordu, yanağına uzanıp öpücük bıraktım.

"Abisinin gülü gülü." Abim yanaklarımı tutup iki yana tutup sıkıp çekiştirince dudaklarımın arasından inilti koptu. Abim yanağımı bırakıp, karnıma dokununca, "Çok güzel lan ilk defa dayı olacağım." diye sesli bir şekilde bağırdı heyecanla ve o sesi duyduk.

Güneş kıpırdandı ilk başta ve ağlamaya başlamıştı. Öyle ağlıyordu ki emzik bile susturamadı onu.

"Gel benim babam." Abim Güneş'i kucağına aldığında, pışpışlamaya başlamıştı. Ama o ağlamaya devam ediyordu. Yüzümü buruşturup ona baktım. Ne yani benim bebeğim de Güneş gibi akşama kadar ağlayacak mıydı? Yok onun yerine sen ağlayacaksın!

"Sen o küçük kuzene çekme anneciğim, ağlama tamam mı? Hiç ağlama sen." diye konuştum karnımı okşayarak. Abim halime gülerken boynuma kolunu sarıp beni göğsüne doğru çekip saçlarımın arasına öpücük bıraktı.

"Sus artık kurbanın olayım sus. Annen bir yandan ağlar, halan bir yandan ağlar... Sen bir yandan. Ev ağlama evi oldu güzel kızım bari sen ağlama." Abim hâlâ Güneş'i susturamadı.

Abim hızlıca odamdan çıktı Güneş'le birlikte peşinden ben de çıktım. Salona girdiğimde gördüğüm manzarayla şok oldum.

"Haydi gel annen sana süt versin..." Abim, Güneş'i Avşin'e verdi. Baran palyaço kıyafeti ve palyaço makyajı mı yapmıştı?

Şaşkınlıkla ona baktım, niye yapmıştı ki?

Güneş Baran'ı gördüğünde daha çok ağladı, "Siktiğimin palyaçosu def ol git oğlum evden. Kimse seni istemiyor. Bütün herkes zaten sana küs." Abim Baran'ın kolundan tutup dış kapıya yönlendirdiğinde onu bu haldeyken ciddiye mi almamı planlamıştı? Şu an o kadar komik görünüyordu ki buna normalde karnım ağrıyana kadar gülerdim fakat şu an sadece itici geliyordu. Tamam ben inandım.

Abim dış kapıyı açtığında, Baran'ı iterek evden atmış ve üzerine kapıyı sertçe kapatmıştı. Az önce abim Baran'ı evden kovmuştu. Baran az önce abim tarafından evden kovulmuştu. Oha!

"Güzelim, sen geç istediğin kadar uyu ben senin yanındayım." diyen abim çenemi okşayıp saçlarımın arasına dudaklarını bastırmıştı.

"Abi uykum yok ki," dedim ona gülümserken. "Hem konuşurduk niye kovdun çocuğu?" diye sordum merakla.

"Çocuk mu? 31 yaşında camış gibi adam Evin neresi çocuk? Sen daha çocuksun ondan benim güzel kardeşim..." Abim kolunu boynuma sarıp bana sarılırken gülümsedim bu gülümsemem abimin beni sıkıca sarmalamasıyla son buldu. "Abi... Abi... Bırak beni canım acıyor." Abim beni duymuyor muydu yoksa duymamazlıktan mı geliyordu bilmiyordum.

O kadar sıkıca sarıldı ki sanki günlerin acısını sarılarak atlatıyordu. "Bebeğim benim. Güzeller güzelim..." Yüzümü avuçlarına alıp yanağıma dudaklarını bastırdı. "Seni çok seviyorum." dediğinde gülümsedim.

"Ben de seni çok seviyorum abiciğim." diye karşılık verdim.

"Aferin." dedi abim boğuk çıkan bir ses tonuyla. "Azad gel Güneşi sustur." seslenen Avşin'e hızla cevap verdi. "Geliyorum karım!" Abime gülerken beni arkasında bıraktı ben salona doğru girecekken telefonumun sesini duyduğumda yatak odama hızlı adımlarla ulaşıp telefonumu elime aldım, Baran arıyordu aramaya cevap verdiğimde telefonu kulağıma doğru götürdüğüm an küfrünü işittim. "O piç abin hem kardeşimi benden aldı hem de beni evimden kovdu! PİÇ!" diye bağırdığında ofladım.

"Küfür etme ve neden beni arıyorsun hâlâ?" diye sordum merakla. "Karımı özledim." dediğinde sıkıntılı bir nefes verdim. "Özleme beni." dedim sert çıkması için çaba gösterdiğim sesle.

"Ama ben özledim..."

"Ben özlemedim." Yalancı.

"Geleyim mi eve, vallahi gıkım çıkmaz susar izlerim seni." dediğinde dilimi damağıma vurup cık sesi çıkardım. "Of ya," demişti Baran çocuk gibi.

"Tamam o zaman ben evime gidiyorum inşallah ölmem hasretinden." Güldüm. "Abartma."

"Abartmıyorum da neyse Evin görüşürüz."

"Bay bay." deyip aramayı sonlandırdım.

_

Tekrar salona girerken abim televizyondan maç izliyor Avşin de onun omuzuna uzanmıştı bense öyle boş boş oturup hayatımın ne kadar boktan olduğunu düşünüyordum. Ne kadar da güzel bir ilişkimiz vardı. Sürekli kavga edip, kavga etmediğimiz gün de bile boşanalım demiştik. Mükemmel bir ilişkimiz vardı gerçekten. Üzülme, Baran'dan hayır gelmez artık.

Telefonum titrediğinde mesaj bildirimi almıştım. Gecenin bu saatinde niye hâlâ bana yazıyordu ki.

Baran mesaj atmıştı ama bildiğin mesajda destan yazmıştı.

Dünyanın en yakışıklı eşi: Sana bunları neden yazmıyorum, bilmiyorum. Ama yazmak istiyorum, yazmak istiyorum çünkü çok yoruldum. Çok yoruldum Evin, ayrı kalmaktan. Şu an koynumda uyumak yerine eminim boş boş oturuyorsun. Ben senin karnını okşamak yerine bir silahla bakışıyorum. Bu silah benim silahım. Evet şu an masamda duran silahla aklından ne geçiyorsa onu yapacağım. Aklında ne var Evin? Sana her Hevidar dediğimde canın yanıyorsa benim de seninle ayrı kaldığım her dakika içim acıyor. Belki de şu an bu kelimelerim boş gelecek ama seni seviyorum. Ve bebeğimizi. Ona iyi bak. Ben yokum artık, belli bir yer edinemedim kalbinde. Ben senin eşinken sen beni bir yabancı gibi gördün. Sanki başka bir yüzün vardı Evin. Sanki hayatında bir tek sen acı çekiyorsun. Hayır Evin, hayır. Acı çeken bunu yapmaz yarasına yara katmaz. Kanatmaz. Sen kendi egonla, kendini tatmin ederken kendi yaranı açtın. Avukatlık sadece bir meslek. Herkes yapar. Herkes. Ama sen o mesleği bile benden daha değerli gördün :) Her şey benden daha değerli. Ben bir katilim, sense bir avukat :) Ben senden boşanmak istemiyordum, ben seninle mutlu olmak istemiştim sadece. Ama sen gerçekten hayatı bana zindan ettin... ben mutluydum, ben her zaman mutluydum Evin, hayatıma senin de girmen bana mutluluk getirdi. Biz fark ediyorum ki hiç zaman geçirmedik. Mesela sen benim bulgur sevmediğimi bilmiyordun. Ama sen yaptın diye yanık bile olsa karım hamile haliyle yapmış dedim ve yedim. Yine yapsan o yanık bulguru yine yerdim :) Çünkü seni seviyordum. Kendine iyi bak, seninle çok güzel zamanlar geçirdik ben senden bile uzağa gidiyorum. Bebeğin adını istediğin ismi koy. Odasının tavanına parlak yıldızlar al. Her yeri onunla süsle çünkü babası annesi bu mesajı okurken yıldız olacak. Belki de şu an bana bencil diyorsundur ha? Ben senden daha bencil olamam Evin. Saçma biliyorum. Şu an bunu okurken bile bu mesaja inanmıyorsun ama sen benim evime gelene kadar ben yıldız olacağım sevdiğim. İyi bak kendine.

Okuduklarım beni bir boşluğa sürükledi, okuduğum her kelime vurgulanmıştı. Her cümlesi. Her harfi. Ve ben sadece telefonuma bakıyordum. Kıpırdayamadım, titremeye başladım. Titrerken yavaşça nefes alıp verdim.

Abimlere doğru göz ucuyla baktığımda uyuduklarını gördüm, uyumuşlardı.

Telefon elimden kayıp düştü, bir sis bulutu ruhuma karıştı. Ruhum ve bedenim acıyla kıvrandı, okuduğum kitabın son sayfasıydı. Ve o kitap kötü sonluydu. Bizim hikayemiz hiçbir zaman mutlu olmadı.

Biz acı, nefret, ölüm ve aşk için doğmuştuk. Her ikimizde.

Baran kendine zarar vermiş miydi? Baran yıldız olamazdı. Benim sevdiğim adam ölemezdi.

Sadece kendimi kandırdım.

Kandırıldım.

BÖLÜM SONU :)

SORULAR

Sınır: 750 VOTE 1K YORUM

Bölüm sonu hakkında sorularınız?

Baran ne yaptı kendine?

eskimezdefterofficial hesabımda soru cevap yapıyorum. Sorularınızı sorabilirsiniz.

İnstangram:
sedawattpad
eskimezdefterofficial

Twitter: 1seda_q

Continue Reading

You'll Also Like

506K 18.7K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
2M 9.4K 3
HitReads adında yeni bir uylamaya geçtiği için sadece tanıtım amaçlı üç bölüm bulunmaktadır. Tren garında ölümü bekleyen bir kadının karşısına çıkan...
FREZYA By Sena Polat

Teen Fiction

3.1M 30.2K 10
Akyaka net bir yerdir. Ya sever oradan gitmek istemezsiniz ya da bir daha uğramazsınız. Çiçek isimleri verilmiş sokaklarında aşık olabilirsiniz mesel...
345K 22.3K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...