DUDAKLARIN KARARACAK

Von esrranurcelk

8.4K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... Mehr

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

21. Bölüm

123 18 3
Von esrranurcelk

Oy verir missiniz? :)

Bazen insan kalbinin arkasına sığınırdı, bazıları da vardır ki kalplerinin kirlilikleri görünmesin diye kalbini arkasına sığdırır, saklardı. En temizin kalp olarak göründüğü bu dünyada, nasıl oluyordu da en kirlisi de kalp olarak görünüyordu?

Her şeyin sorumlusu kalp midir bilmem, ama herkesin kişiliği kalptedir. O kişi merhametli mi, kötü mü, iyi mi, acımasız mı vesaire vesaire.. Hepsini sorduğumuzda bile cevabı tek bir yerde ararız, o kişinin kalbi siyah mı beyaz mı?

Vance ve Will her daim kalplerinin arkasına sığınabilirdi. Peki ben, ben hangisine naildim? Kalbimin arkasında mıydım, önünde mi? Ben kendimi de bilemezdim, ne de olsa herkes kendi nezihinde aktır. Netice de en kötü bile kendini en iyi görmez mi? Mesela annem kalbi siyah olanlardandı, kalbi arkasında olandı. Kral mı? Vance'nin sözlerinden sonra kuşkusuz annemle aynı guruptaydı. Vicdan, en büyük muhakemeydi ve bu kişiler vicdan muhakemesine mutabık bile değildi.

Vance'nin son sözlerinden sonra bir şok dalgası ile sendelemiş, Will'ın kesilen soluğunu o an çok net duyabilmiştim. Biz üç kişiydik. Biz birbirini tanımadan arkadaşlık kurmaya çalışan üç dosttuk. Biz geçmişin yaralısı üç düşkündük. Biz merhamet bilmeyen ailelerin üç yetimiydik.

Biz her şeydik ve bizi bağlayan aynı kişiler olmamızdı.

Vance'nin sözlerini henüz yutkunamadan, onun itelediği o idam kürsüsü, benim ecelim gibiydi. Sol ayağını kaldırıp arkadan itelemesi, kürsünün devrilerek tok bir ses çıkarması, sağ ayağının boşlukta sallanışı.. O kişi Vance değildi, orada olan üç gözü yaşlı, bedeni yaralı bizdik.

Yaşananlar beni sarsarken, birisi tarafından omuzlarımdan tutularak silkelendim. Gözlerim o kürsüden zorlukla ayrılırken karşımda beni sarsarak bir şeyler söyleyen Will'e zorlukla odaklanabildim.

"Sırası değil lütfen kendine gel Perla! Vance ölecek, hadi!" dediğinde tekrar o tarafa baktığımda telaşlı koşuşmalar, bağıran Kral, ne yapacağını şaşırmış muhafızlar ve kaçışan halkı gördüm. Vance'nin gözlerinin kaydığını ve zor soluk almaya başladığını gördüğümde ise önümdeki Will'ı kenara iterek eteğimi yukarı çektim. Deri kemerle dizimin üst tarafına sabitli ilk hançeri kınından çıkardım ve derin bir nefes aldım.

Yap şunu Perla, onu kurtaracaksın, söz verdin.

Tek gözümü kapatarak urganın geçirildiği demir merkeze baktım, tek bir hamlede en iyi şekilde vuramazsam ip Vance'yi yukarı kaldırıp daha çok boğabilirdi. Tam isabet almam ve demir merkezi öne sürüklemem lazımdı. Yapabilirdim. Hançeri başımın hizasına getirerek kolumu büktüm, derin bir nefes verdim ve fırlattım. Kolum dümdüz olurken hançer merkeze tam isabet vuruldu.

Ve beklediğim sonuç olduğunda daha büyük bir nefes verdim. Merkezin odak noktasına değen hançer ipi gevşeterek öne sürükledi ve Vance'nin dizlerinin üstüne öksürükler eşliğinde düşmesini sağladı. Bunu gören Will hızlıca ona koşarken bacağımdan ikinci hançeri çıkardım ve bu defa tereddüt dahi etmeden fırlattım.

Fırlatılan hançer yine hedeften sapmadı, kimseye rastlamadan olanları anlamaya çalışan Kralın boynunun sağ tarafına hızlıca saplandı. Dudaklarımın kenarı kıvrılırken hemen o köşeden ayrıldım. Muhafızlar deli gibi kralın etrafında dolanıyor, halk çığlık atıyordu. Prense o an gözüm iliştiğinde sadece Vance'ye baktığını gördüm, Krala bir kez olsun bakmıyordu. Vance ve Will'ın yanına vardığımda muhafızların tek odağının Kral olmasına şükrettim.

Bana inanamaz gözlerle bakan Vance'nin önüne gittiğimde onun gibi dizlerimin üzerine çökerek onu kendime çektiğim gibi boynuna sarıldım. Kolları belimi bulduğunda beni daha çok kendine çekerek burnunu saçlarımın arasına bastırdı ve derin bir nefes çekti. Kulağıma doğru sessiz bir şekilde konuştu.

"Beni bırakmadın." dediğinde sesi boğuk geliyordu. Onun gibi sessizce konuştum.

"Kendini öldüremediğin için pişman olacaksın."

"Beni kurtardın ve Kralı vurdun."

"Çünkü seni ben öldüreceğim."

"Beni ormanda vurduğun gibi mi?" dediğinde ister istemez gülümsedim.

"Bu romantik anı bozmak istemem ama kaçsak iyi olur." diyen Will ile Vance'den ayrılıp ona kızgın bir şekilde baktığımda o bana içtenlikle gülümsüyordu. Doğrularak ona elimi uzattım ve onun da kalkmasına yardımcı oldum. Boynundaki ip izi ve yüzündeki yaralar canımı sıkıyordu. Etrafa baktığımda muhafızlar ve Kral yoktu, sadece birkaçı hançerin geliş yönündeki alanı tarıyordu. Prensi burada bırakmışlardı. Bu durum içimi rahatsız etse de Will'e döndüm.

"Prensi kucağına al, bizimle gelecek." dediğimde gözlerini kocaman açsa da ısrarlı bakışlarımı görünce oflayıp o tarafa yöneldi. Vance'ye döndüğümde bana minnetle baktığını gördüğümde şaşırmıştım, aslına bakarsak şaşırmak çok saçmaydı. Kardeşi olduğunu şu an öğrenmiştim ve belli ki Vance bunu zaten çoktandır biliyordu. Bakışlarını es geçerek kucağındaki Prens ile gelen Will'e baktım.

"Özledim." kaşlarımı çatarak Vance'ye döndüm, Will'e bakıyordu.

"Neyi?" diye sorduğumda bakışlarını bana yöneltti.

"Seni, sizi." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Ardından genişçe gülümseyerek, "Bende, bizde seni özledik ama bil bakalım ne olacak?"

Vance keyifle gülümsedi, ne diyeceğimi anlamıştı. "Ben bugün kesin ölüyorum değil mi?" dediğinde kafamı sağa sola sallayıp güldüm. Ona kızgındım çünkü kendini öldürmeye çalışmıştı. Ona kızgın değildim çünkü onu bulmuştum. İçimde yaşadığım ikilem, onu bulmanın sevinciyle galip geldi ve bugünü sineye çekmeye karar verdim, sonsuza kadar.

Will ve Prens yanımıza geldiğinde gözlerinin içi parıldıyordu. Etrafa son bir kez daha baktığımda kimsenin ilgisinin bizde olmadığını ve bir tek muhafızın bile bu yöne bakmadığını fark ettim. Başımla işaret vererek ilerlediğimde diğerleri arkamdan geliyordu. Önce eve uğrayıp üstümüzü değiştirmemiz ve yanımıza kendimizi korumak için belli başlı şeyler almamız gerekiyordu. Bir de, Vance'nin yaraları vardı.

Kısa yoldan sonunda eve vardığımızda sürgüyü çekip onların içeri girmesini sağladım. İçeri girdiklerinde son kez etrafı kolaçan ettim ve kimsenin bizi takip etmediğinden emin olduktan sonra kapıyı kapatıp kapıdaki kalın ipi duvardaki çiviye dolayarak kilitlemiş oldum. Arkamı döndüğümde üçünün oturmuş, beni beklediğini gördüm. Derin bir nefes verdikten sonra kapıya sırtımı yasladım ve gözlerimi ilk Will'e diktim.

"Bir şeyler hazırlamalısın, yola çıkacağız. Yanımız da erzak ve birkaç tane silah gerekiyor. Bir de yedek kıyafet olabilir." dediğimde başını sallayarak dolaptan kaptığı bez çantayı aldı ve mutfağa girdi. Ardından Vance'ye döndüm, hali çok kötüydü. Bu büyüyü üçüncü defa yapmak istemiyordum. Dolaba yönelerek yastıkların arasındaki kumaş parçasını çıkardım. Düğümünü çözdüğüm kumaşın içerisinde iki inci parıldıyordu. Vance'nin önüne vardığımda alttan bana anlamayarak bakıyordu.

"Senden bir şey yapmanı isteyeceğim, bunu sorgulamadan yap ve Will sorarsa büyü olduğunu söyle." Uzunca bir süre bana baktı, her bir hareketimi inceledi ve yavaşça gözlerini açıp kapatarak onayladı. Bir inciyi aldım ve onun elinin içerisine bıraktım. "Banyoya git, bunu ağzına koyarak yut ve yıkan. Yola çıkacağız." Başını sallayıp ayağa kalktığında bu sefer ben ona alttan bakıyordum.

"Sormayacak mısın?" Gülümsedim.

"Sormayacak ve seni bekleyeceğim. Hem, şu an sırası değil." dediğimde üzgün gözlerle bana bakıyordu. İlerledi ve tam banyonun eşiğine vardığında durdu. Bana bakmadı, sırtı dönük bir şekilde, "Prens.. Yani Bert. Yürüyemiyor ve konuşamıyor. Diğer inciyi ona vereceksin değil mi? Biliyorum, vereceksin." dedi ve bir şey dememi beklemeden banyoya girip kapıyı kapattı. Usulca Bert'e döndüm, yaklaşarak önünde eğildim.

"Bunu yutabilir misin? Dilinin olmaması sorun olur mu?" dediğimde gözlerinden yaşlar süzüldü ve kafasını iki yana salladı. "Konuşamadığın için mi ağlıyorsun? Ağlama. Bak, benimde bir parmağım yok, ama bu eksiklik sayılmaz ki, seninki de öyle." diyerek elimi gösterdiğimde ağlamaya devam etti ve elimi tuttu. Kafasını sağa sola salladığında gülümsedim. "Seni affettik mi, bunun için mi ağlıyorsun?" dediğimde gözlerime baktı ve hızlıca kafasını sallayarak onayladı. "Affettik." dedim. Ne zaman affettim derseniz, onu o tahttan almak için karar kıldığımda, onu o tahtta babası can çekişirken gözünü Vance'den ayırmadığında.

Bert gülümsedi ve avucumdaki inciyi alarak ağzına attı. Yuttuktan sonra umutlu gözlerle ona baktım. Zaman geçti, Vance iyileşmiş ve şok olmuş biçimde banyodan sapasağlam çıktı, o da benimle Bert'i bekledi ve hiçbir soru sormadı. Ama Bert ne ayağa kalkabildi ne de konuşabildi. Omuzlarım çökerken Vance'nin elini omzumda hissettim.

"Sence Bert üzülmüşe benziyor mu?" dediğinde baktım ve gerçekten üzülmeye dair bir belirti dahi göremedim. "Şimdi, Will birazdan hazır olur. Sen de giyin, bende Bert'i giydireyim. Malum yine kaçacağız ve bir prens kıyafetiyle kaçmak çok da akıllıca değil." dediğinde onu onayladım. Bert iyileşmediği için hiç üzülmemişti, sanırım kendi durumunu kabullenmişti.

Odada olan dolabı açtım ve içinden beyaz fakir kol gömlek, kahverengi etek ve siyah sıfır kol giyilmeli korse parçayı da aldım ve banyoya girdim. Bir müddet orada durarak kafamı toplamaya çalıştım, ardından kıyafetleri üzerime geçirdim. Aynaya baktığımda dağınık saçlarımı görmek yüzümü buruşturmama neden oldu. Fırça yardımıyla saçlarımı taradım ve omuzuma tam yetişmeyen siyah saçlarımı, kenarda duran deri parçayla zor da olsa topuz yaptım. Buna rağmen öndeki tutamların yüzüme dökülmesine engel olamayarak banyodan çıktım.

Herkes hazır görünüyordu. Will doldurduğu erzakı sırtına almıştı, Vance de kardeşini kucağına almıştı. Gördüğüm kadarıyla her birinin cebinde bıçak ve türevleri bulunuyordu. Will kınında olan bir hançeri bana attığında havada yakalayıp eteğimin kenarına sıkıştırdım. Vance son kez evde gözlerini gezdirdi ve sonunda oradan ayrıldık. Kapının yanındaki siyah botları aceleyle ayağıma geçirip kapıyı ardımızdan kilitledim. Bu sıcakta bot giymek zor olsa da yürüyeceğimiz yollarda bana yardımcı olacaktı.

Dışarısı deyim yerindeyse cehennem gibiydi. İçeride iken sesleri duymuştum ama görüntü daha farklıydı. Bazıları Kral için feryat ediyor, bazıları Kral'ın evlilik dışı çocuk yapmasıyla kuralları çiğnemesini azarlıyor bazıları ise evleri ateşe vererek isyan çıkarıyordu. Ve bunları başaran tek bir kişi vardı.

Vance. Vance Miller. Aranan varis.

Ona baktığımda yüzünü benim şallarımdan bir tanesiyle örtmüştü. Kardeşi ise üstü boğumlu tunik, cepken ve zıpka (erkek şalvarı) giymişti. Bir prens görüntüsünden oldukça uzaktı ve kıyafetlerin eski oluşu onu daha çok, köle gibi göstermişti. Kafasına taktığı fes sayesinde yüzü görünmüyordu, zaten yüzünü çoğunlukla Vance'nin göğsüne gömmüştü. Kimse beni ve William'ı tanımıyordu, yani, umarım tanımıyorlardı.

Evden oldukça uzaklaşmıştık. Kentin kenarında bulunan kuyuya varmamıza az vardı, eğer onu da geçersek sonsuza kadar kurtulabilirdik buradan. Tabi bu sadece benim planımdı ancak görünen o ki hayatın başka bir planı vardı. Şu an karşımızda herkesi bekleyebilirdim. Kralı, annemi veya kaçarken evinde kaldığımız kadını bile görebilirdik. Ama Tanrı aşkına, kaçtığımız ve yaşadığımız yer olan o küçük kentin sakinlerinden biri olan Christian ne alakaydı?!

"Vay, vay, vay! Kaçak şeytan tohumu ve sevgili Kralın kaçak hırsız oğlu. Nereden kaçıp gelmişler! Bak şuna, arkadaş da bulmuşlar. Sarı şey seni, kadınlar gibi sarışın olmak nasıl bir şey?" dediğinde sinirden kızardığımın ve yüzümün yandığını hissettim. Will bağırarak bir adım attığında onu tuttum ve Christian'ın önünde durarak onun mavi gözlerine baktım. Gördüğüm kin bir anlık bozguna uğrattı, bu kadar büyük kin kimeydi?

"Birincisi, kim sana sarışınlığın sadece kadınlarda olduğunu söyledi? Toplum mu, beni sırf babasız doğduğum için kötüleyen toplum mu söyledi? Kıskanç biri mi, sırf sarı saç az göründüğü için kıskanan biri mi söyledi? Kim söyledi Chris? Yine sana ait olmayan bu sözler kim zırvaladı?" konuşacaktı ki devam ederek ağzının kapanmasını sağladım. "İkincisi, bizim nereden gelip gittiğimiz seni ilgilendirmez. Senin buraya nasıl geldiğinle benim ilgilenmediğim gibi."

İlerlediğimde söylediği sözler duraklamama, nefes alış verişlerimin değişmesine ve adı geçtiği için korkudan terlememe neden olacak kadar sarstı. Ani bir dönüşle ona döndüm.

"Annen seni arıyor, bulduğumu duyunca çok sevinecek." Birinin elini omuzumda hissettim, Vance'ydi. Kafasını usulca sağa sola salladı, arkasında kardeşini yere oturtmuştu. Will'ın bağıran sesini duydum.

"Sen kimsin, kim oluyorsun! Defol buradan!" Baktığımda hemen yanına koşarak onu geri çektim çünkü Chris'ı omuzlarından iteliyordu. Ben onu uzaklaştırırken Chris güldü. Elini kaldırıp tırnağını incelerken konuşmaya başladı.

"Şimdilik gitmenize izin veriyorum," elini indirip gözlerini arkamda bir yere dikti. Takip ettiğimde Vance'ye baktığını gördüm. "şimdilik." Vance'nin bir gözü seğirdi, öfkeli bir soluk vererek yerde oturan kardeşini kucağına aldı. O ilerlemeye devam ettiğinde Chris'e baktığımda keyifliydi. Will'ı çekmeye çalıştığımda hala Chris'e onu öldürecek gibi bakıyordu. Onu sertçe çektiğimde benimle geldi ama ara ara arkasını dönüp bakmayı unutmadı.

Chris nasıl burada olabilirdi? Bu, imkansızdı çünkü o asla o kentten çıkmazdı. Annemden bahsetti, annem beni bulması için yollamış olabilir miydi? İyi de, birini yollayacaksa bu kişi neden o kızdı?

Will hala sinirliydi, yanımda yürüyordu ve öfkeli soluklarını duyabiliyordum. Vance önümüzden ilerliyordu ve onun ne düşündüğünü kestiremiyordum. Omuzları dik bir şekilde gidiyordu, ama içinde yaşadıkları başkaydı.

"Git" diyen Will'e döndüğümde Vance'yi işaret etti.

"Ama sen-" dediğimde sözümü kesti.

"Ben iyiyim Perlacık, sadece öfkem var. Bu halde Vance'ye destek olamam. Sen git bu yüzden." Ona minnettar bir şekilde gülümseyip hızlı adımlarla Vance'nin yanına vardım. Yüzüne baktığımda herhangi bir belirti göremedim. Düz bir şekilde önüne bakıyordu ve bir şey hissediyorsa bile bunu belli etmiyordu. Bert'e baktığımda dudaklarını büzerek bilgisi olmadığını belirtti. Bakışlarımı tekrar Vance'ye çevirdiğimde, dayanamamış olacak ki;

"Söyle, İnci Tanem." uzun zamandır bu seslenişi duymamıştım ve şu an fark ediyorum ki, çok özlemiştim. Bana özel ve ismimin anlamı olan bu iki kelime, o söylediğinde içimde bir şeylerin kıpırdamasına neden oluyordu. Sakin ve tok sesi beni kendine çekiyordu. "Hım?"

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım, "Ne?" dediğimde güldü, sanırım dalmıştım ve o bunu yakalamıştı. Bunun üzerinde durmayarak hızlıca "İyi misin?" diye sordum.

Genişçe gülümsedi, "Hiç olmadığım kadar iyiyim." Gözlerini, gözlerimden kaçırmıyordu ve bakışları unuttuğum bir duyguyu geri getiriyordu, kalbimin rahatsızlanmasını.

"O ne ima etti, ondan aldığın haraçları mı?" Evet bu mevzu da vardı, bir dönem Vance Christian'dan para alıyordu ve bunun sebebini hiçbir zaman öğrenememiştim. Sormayacaktım ama o aralarında geçen bakışma beni rahatsız etmişti. O normal bakış değildi, içinde kin ve intikam barındıran bir bakıştı.

"Belki de odur, bilmiyorum."

"Vance!" dediğimde bana bakarak tekrar gülümsedi ve önüne döndü. Doğruca ileri bakıyordu ve bir şeye karar vermeye çalışıyor gibiydi. Geçen sürenin ardından Will sakinleşmiş olacak ki yanımıza gelerek Vance'nin yanında durdu. O sırada Vance kararını vermişti sanırım.

"Anlatacağım, her şeyi."




---

Sevgilerle*

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

algon Von algon

Historische Romane

30.3K 1K 35
Algonsuz hayat hayat mıdır lov
15.8K 2.8K 25
| Daha önce okuyanların bir kez daha okumasını tavsiye ederim, konu değişmiştir. | | İkinci kitap buradan devam edecektir. | | WattpadRomanceTr Tarih...
182K 10K 58
Sessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere düşme sesini duyacak kadar. Kendi kalp atı...
8.1K 623 14
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...