Ayata: Dokuz Ulus

Por Borera

3.6K 241 285

Zamanın ötesine uzanan bir efsane... Türk mitinin iki demirbaşı Bükrek ile Sangal'ın savaşı Asya'daki dokuz u... Más

Tanıtım Bölümü - Her Şeyin Başı
1.Bölüm - Çatırdayan Taşlar
2.Bölüm - Kaderin Yazgısı
3.Bölüm - Kan Güzergahı
Karakter Çizimleri
4.Bölüm - Katilin Peşinde
5.Bölüm - Kara Orman
6.Bölüm - Tanrının Sesi
8.Bölüm - Kaçış
9. Bölüm - Celladın Oğlu
10. Bölüm - Karanlık Tasarı
11.Bölüm - Gerçek Kahraman
1.KİTAP & FİNAL - Vârisin Çöküşü

7. Bölüm - Hah Hah Hah!

154 13 13
Por Borera

...

"Kimsin sen! Daha demin ne yaptın bana? Ko-"

Hırsından nefesini toparlayamayıp öksürdü.

"Konuşsana ulan, caka satıp susmak var mı öyle!" diye haykırıyordu Barlas, iki eli de Ayata'nın yakasındaydı. Ayata ise ona boş gözlerle bakıyor, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

Barlas iyice çıldırdı ve bağırmaya devam etti. "Ne dağ gibi ayılar, ne amansız boranlar gördüm ben, hiçbiri boyun eğdiremedi!"

Birkaç saniye duraksadıktan sonra devam etti.

"Nasıl yaptın, ne yaptın bilmem. Bana diz çöktürmenin hesabını vereceksin!"

Ayata ilk defa gördüğü bu çocuğun tehditvari söylemlerine daha fazla dayanamayıp olağan gücüyle bir kafa indirdi ona, "Ne anlatıyorsun lan sen! Ne diz çöktürmesi?"

Az önce bir tanrı edasıyla konuşan Ayata'dan böylesine bir tepki beklemiyordu Barlas... Öylesine kızdı ki, kanayan dudağını elinin tersiyle silip baltasıyla ona doğru atılması birkaç saniyesini aldı. Tam o anda Alaca'nın minik boğazından çıkan çığlığın hiddeti, Ayata'nın da Barlas'ın da kulaklarını tutarak yerde kıvranmalarıyla son buldu. Alaca titreyen sesiyle yalvarırcasına "Yeter! Ne olur yeter..." dedi daha sonra. Onun korkuya yenik düşen gözlerini gördü Barlas, biraz olsun sakinleşti. Küçük kız koşarak Ayata'ya sarıldı, "Çok korktum... Herkesi... Herkesi kaybettim ben. Sen hiç ölme ne olur ağabey!"

Ağabey diyişi öyle içtendi ki, belki de daha demin o bedenin içindeki ruhun sözleri etkilemişti onu, belki de gerçekten böylesine çok bağlanmıştı. Ayata gözyaşlarını sildi Alaca'nın, "Merak etme küçük kız, ölmeye hiç niyetim yok!" dedi güven veren tok bir sesle. Alaca da soluk yüzünü süsleyen bir tebessümle ona baktı, "Sen içine giren o şeye benzemeye mi çalışıyorsun yoksa?" diyip kikirdemeye başladı.

"Bak bak... Daha demin korkuyordun, şimdi dalga geçiyorsun ha!" diyerek kovalayacakmış gibi şakalaştı Ayata da.

Annesini... Umay'ı koruyamasa da kardeşi saydığı bu kızı canı pahasına korumuştu, mutluydu bu yüzden. Alaca'nın yüzü gülüyor, olması gerektiği gibi sağa sola koşuşturuyordu çocukça neşesiyle.

Barlas'sa Ayata'ya yaklaşıp "Demek o sen değildin! Aynı şu ihtiyar adam gibi, peki kimdi içindeki?" diye sordu.

"Bilmiyorum, bilmiyorum... Sadece bana 'Hatırla!' dediği anda olanların farkına vardım, bir anlık da olsa onun suretini içimde bir yerlerde görüyor gibi oldum. Yine de hatırlayamıyorum..." dedi Ayata.

O sırada az önce havalanan siyah baloncuk hareket etmeye başladı. Alaca heyecanlı bir tonla "O şey haritadaki güzergahı takip ediyor! Neden böyle düşündüğümü bilmiyorum ama hissediyorum bir şekilde." diye mırıldandı.

Barlas da ekledi, "Ben de geliyorum sizinle, bana diz çöktüren o şeyle konuşmadan peşinizden ayrılmayacağım!"

Ayata da buna karşı çıkmadı çünkü işler iyice tehlikeli bir hal almaya başlamıştı, sayılarının artması işine gelirdi. Küçük kız bir süre önce cesedi küle dönüşüp uçuşan ihtiyar adamın olduğu tarafa bakındı, buruk bir tebessümle "Teşekkür ederim." diye geçirdi içinden. Damlacıksa onları beklemiyordu, o yüzden daha fazla oyalanmadan üçü de peşine takıldı...

Barlas sayesinde Kara Orman'dan kolayca çıktı Ayata ve Alaca, siyah baloncuk dur durak bilmeden ilerlemeye devam ediyordu, ne yemek ne de uyku için mola vermeleri mümkün olmuyordu bu yüzden. Barlas ara sıra avlanıp bir şeyler pişiriyor, sonra onlara tekrar yetişiyor, böylelikle bir şekilde idare edebiliyorlardı. Hava kararmaya başladığında sarp kayalıkların olduğu, ıssız bir uçurum kenarına geldiler, ortalık öylesine sessizdi ki yerlerde sürünen yılanların hışırtısı bile duyuluyordu. Ay ışığıyla bir süre daha ilerlemeye devam ettiler, artık neredeyse uçurumun kenarına varmışlardı.

Ayata "İleride gidecek bir yer kalmıyor, baloncuk durmazsa artık takip edemeyeceğiz." dedi sıkıntılı bir ifadeyle.

Barlas bu fırsatı kaçırmadı tabi ki, "Siz el bebek gül bebekler için zor tabi, ben böyle uçurumları yarı uyanık geçerim! Hah hah hah!"

Diğer ikisi ona göz devirip yürümeye devam edince o da konuşmaya devam etti, "Siz Kara Orman'ın Barlas'ını görmezden mi geliyorsunuz? Neyse ben de olsam beni kıskanırdım tabi! Hah hah hah!"

Alaca ve Ayata onun tonu bile değişmeyen kahkahasından bıkmışçasına iç çekip tam söyleneceklerdi ki; bir anda damlacık durdu, üçü de dikkat kesilip ciddileşti. Damlacık uçurumun sonunda, orada olması bile garip olan bir meşe fidanının üstünde dönüyordu, sonra da kayboldu. Şaşkınlıkla bir süre sessiz kaldılar, önlerinde sıradan bir fidandan başka bir şey yoktu!

Hatta Barlas yine aşırıya kaçıp onun içinde biri mi var diye baltasıyla saldırmaya kalkmış, Ayata'nın ısrarlarıyla bundan zor vazgeçmişti. "Bütün gün durmadan yürüdüğümüz yetmedi bir de bu deliyle uğraşıyorum be!" diye kendisiyle alay edilince de, kızarıp bozarmıştı tabi.

"Bana ha!" diye Ayata'ya diklenmeye kalkıştığı anda, Alaca'nın eli fidana değdi. O anda bütün dağ öylesine sallandı ki, Ayata ve Barlas birbirlerine doğru düşüp kafa kafaya çarpıştılar. Barlas "Ulan bu iki oldu!" diye sitem ederken Ayata da ona laf yetiştirmeye devam etti, Alaca ise korkup kendini geri atmış, yere çömelmişti. Diğerleri bunu görünce onun yanına yönelmek için hareket edeceklerdi ki, altlarındaki toprak bir anda tuzla buz oldu! Bu bir çukur geçitiydi, üçü de birlikte zifiri bir zemine, dağın içine doğru kayıyorlardı. Barlas ve Ayata, Alaca'yı ortalarında tutup korumaya aldılar, hepsi korkuyla ne olduğunu anlamaya çalışıyor, bir yandan da taşlara çarparak küçük sıyrıklar alıyorlardı.

Sonunda zifiriliğin yerini loş bir ışık aldı, geçitin ucuna gelmişlerdi! Zemine çarpacak olmalarının vereceği korkuyla gözlerini kapadılar ama neyse ki iniş hızlarının aksine düştükleri yerin çamurla kaplı olması canlarının yanmasını önlemişti. Hepsi yavaşça gözlerini aradılar, diğer ikisi karşılarındaki manzaraya hayretle bakarken, Barlas'ın dediği ilk şey tabi ki "Hah hah hah! Ayata çamura bulanınca aynı domuza benzedi!" oldu. Ayata ve Alaca yine ona göz devirdi... Bir kısa çekişmeden sonra yavaş yavaş ayaklandılar.

Karşılarında adeta dağın içine gizlenmiş bir yeryüzü uçmağı vardı! Özenle dizilmiş meşaleler, mücevherlerle işlenmiş lahitler, canlansa şaşılmayacak ustalıktaki balballar ve tüm bunların merkezindeki rengi güneşe çalan dev sandık... Ayata ve Barlas içinde ne olduğuyla alakalı tahminleri üzerine çekişirken, Alaca sanki ne yapacağını biliyormuşçasına sandığa doğru hareket etmeye başladı. Sandık, üçgen bir alan oluşturan üç balbalın tam ortasındaydı, küçük kızın balbalların arasından adımını atmasıyla müthiş bir gürültü koptu!

Pat!

Etraflarına bakındılar ancak her şey yerli yerindeydi, bu ses dışarıdan gelmişti. Bir süre sonra bu gürültü kısa aralıklarla tekrar ve tekrar gelmeye başladı, sanki binlerce savaşçı aynı anda adım atıyordu!

Pat! Pat! Pat!

Alaca ürktükten sonra daha demin ki bilmiş halinden eser kalmamıştı, bir yandan ağlıyor bir yandan sesin ne taraftan geldiğini anlamaya çalışıyordu. Barlas ve Ayata onu korumak için etrafında bekliyor, her an savaşmaya hazır bir şekilde sağa sola bakınıyorlardı. O anda hemen karşılarındaki taşlar birbirlerine sürte sürte korkunç bir sesle açılmaya başladı! Kapı açıldıkça dağın hemen önüne yığılmış binlerce savaşçının bağrışları tüm mağarada yankılandı.

Ayata Alaca'yı hemen bir lahitin arkasına götürüp güvenliğini sağlama aldı, "Alaca, bize ne olursa olsun sakın buradan çıkma, yapabilirsen sadece sandığı açmanın bir yolunu bul!" diyip saçını okşadı küçük kızın, sonra da geri döndü.

Barlas'sa her ne kadar kendine güvense de elindeki baltanın titreyişi, içindeki korkuya şahitlik ediyordu. Kapana kısılmışlardı... Ayata da hemen yanına geldi, karşılarındaki ordu ihtişamla adeta gövde gösterisi yapıyordu. İkili birbirlerine baktı, ikisi de bunun altından kalkamayacaklarını çok iyi biliyordu... Yine de onurlu ruhları, savaşmadan pes etmelerine izin vermeyecek kadar ketumdu! Barlas baltasına iki elle sarıldı, Ayata'da kar beyazı kılıcını kınından çekip kabzasını sıkıca kavradı.

"Korkuyorsan eğer Alaca'nın yanına gidebilirsin, hah hah hah!" diyerek güldü Barlas.

Ayata ona baktı, tebessüm etti... Bu sefer o da bu kahkahaya "Hah hah hah!" diye gülerek karşılık verdi.

İşte bu an; onların dostluğundaki ilk kıvılcım, ilk filizdi... Savaşçıların mağaraya girmesi an meselesiyken, artık onlar koca bir orduyu gözlerindeki mutlak cesaretle karşılıyordu!

Devam edecek... 🐾

Merhaba, kitabımız kaldığı yerden devam ediyor. Bazı okurlarımızın da isteği üzerine bu bölümü kısa tuttuk.😌

Keyifli okumalarr...

Düşüncelerinizi, önerilerinizi ve eleştirilerinizi yorum atarak paylaşırsanız ve oylayarak desteklerseniz çok mutlu olurum.✨🌙

Seguir leyendo

También te gustarán

131K 12.2K 35
AKŞAM YILDIZI KİTAP OLUYOR! *WATTYS 2021 FANTASY WINNER* Ciara Clifford, antikacıda bulduğu bir haritanın onda uyandırdığı ilgiyle ve mesleği dolayıs...
28.9K 2.1K 12
Eğitim hayatı boyunca zorbalığa uğramış ve obeziteyle mücadele eden otuzlu yaşlarında bir adam, gittiği pastanede eskiden kendisine aşık olan kadınla...
94.4K 3.9K 31
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
440K 39 1
"Şiir yazdıracak kadın yanımda olduktan sonra, ben zaten her bir zerresine şair olurum."