ENKAZ

By umutsuzbiryazarrr

56K 2.5K 1.4K

"Yaydım edin..." Uyudu Umay. Ama son hatırladığı şey bir adamın sesi olmuştu. "Dayan küçük dayan kurtaracağ... More

GİRİŞ
SINIRA YAKIN
KARAKTER TANITIMI
OPERASYON
AJAN
TUTSAK
YARA
İZLER VE ŞİFALAR
MASAL
RAKI
HASRET RÜZGARLARI
TEMSİLİ GÖRSELLER
15 ARALIK
KARAKTER GÜNCELLEMESİ
VURGUN
HATIRA
DUYURU 📢📢
ÖNEMLİ
BÖLÜM FRAGMANI
BİLİNENLER VE BİLİNMEYENLER

DENGE

3.4K 178 54
By umutsuzbiryazarrr


  'Ama Allah bilir ya ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum'

Giray'dan

Sıcak suyun tenimin üzerinde bıraktığı damlacıklarla daha da rahatladığımı hissettim. Ama kafamda ki düşünceler susmak bilmiyordu. Sahi. Tuna Yarbay'ın dediği gibi ihmal mi etmiştim işimi? Umay hayatıma yeniden girdiğinden beri sağlayamadım mı arada ki dengeyi? Hayır. Bu olmamalıydı. Bu isteyeceğim son şey dahi olamazdı.

Suyu kapatıp belime havluyu bağladım. Sıcaktan buğu olmuş aynanın karşısına geçtim ve elimle rastgele temizledim. Kendime baktım. Uzun süre. Sonra belki de ilerde pişman olacağım şeyi söyledim.

"Eskiye dön Giray Altun. Sen bu değilsin"

😕

Bu gece

Efe'nin durumunu öğrendikten sonra onun memleketine gitmesine izin verdim. Ailesini ulaşamamıştı. Ki bu onun için ne kadar önemliydi biliyordum.

Odama giderken Tuna Yarbay'ın odasının kapısının aralık olduğunu gördüm. Önce saatte baktım. Bu saatte gitmesi gerekiyordu. Garipti doğrusu. Sonra aklıma Umay'ın ajanlık işi geldi. Bir an bile düşünmeden odasının önüne gidip kapıyı tıklattım.

"Yarbay'ım iyi geceler rahatsız ettim ama sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum" vücudu pencereye dönüktü. Bana bakmadan gel emrini verdi.

Kapıyı kapatıp masanın önüne geçtim. Vücudu hâla bana dönüktü.

"Otur Giray" dedi nefes vererek. Deri koltuğa oturdum. Bana döndü. Bir süre inceledi. Anlamsız bir bakış vardı gözlerinde. Oturup masaya ellerini bağladı.

"Ondan geliyorsun değil mi" dedi aniden. Kimden bahsettiğini az çok anlamıştım ama ne alaka şimdi? Düşündüğüm şey olmayabilirdi.

"Kim komutanım" dedim nazikçe. Gülüp arkasına yaslandı.

"Zeki adamsın sen. Savcının yanından geldiğini biliyorum" Gülümsemeye çalıştım ama başarılı olamadım. Sadece yutkundum.

"Hatta yanıma bu ajanlık işini konuşmak için geldin" dedi tekrar masaya eğilerek. Yüzünde tek bir duygu kırıntısı yoktu. Yüreğim çarpmaya başladı. Korkmadım ama endişe ettim. Boğazımı temizleyip saygılı olmaya çalışarak konuştum.

"Komutanım onun yerine ben gitmek istiyorum" dedim dürüstçe. Bir süre yüzüme kaşını kaldırıp baktı. Sonra masasının üstünden bir tane sigara alıp yaktı. Ne yaptığına hiç bir anlam veremiyordum.

"Giray bu kız kaç gündür hayatında" dedi ima ile. Sigarasını içerken. Şok olmuş bir şekilde cevapladım.

"1 hafta" dedim kısık sesle. Değildi.  Sigarasından bir nefes daha çekerek güldü ve başını aşağı yukarı salladı.

"1 hafta da Timini kaç kere eğitime çıkardın" düşündüm. 1... Harbi lan bu nasıl olur? Utanıp başımı eğdim.

"Bir" dedim daha kısık sesle. Masadan kalkıp karşıma oturdu.

"Giray sen benim oğlumsun. Kardeşimin emanetisin. Ama iş başka aşk başka oğlum. Biz askeriz. Sen tim komutanısın. Bu kadar ihmalkârlık sence de fazla değil mi?" Dedi tek solukta. Ne yani Umay dan mı şüphe ediyordu? Devam etti.

"Bak açık konuşacağım. Savcı hayatına girdiği günden beri her şeyi ihmal ettin. Dosyalarda imza yok, eğitim yok, odaklanma yok. Giray ben eskiden sana baktığımda gözünü intikam bürümüş bir adam görürdüm. Şimdi ise liseli aşık gibi gezen bir adam. Askeriz biz oğlum. Aşık olma demiyorum. Ol. Bunlar çok güzel şeyler. Ama arasında ki dengeyi kur be oğlum" dedikleri kafamda en az 50 kez dönmüştü. Korktuğum şey belki de başıma gelmişti. Boğazım yanmaya başlamıştı.

"Giray vatan aşk yâr dinlemez oğlum. Sen bi mesajına bakarken bakmışsın Timinden birini kaybetmişsin." Kardeşlerimin canına bir şey olacak diye gözümü günlerce kırpmayan ben şimdi bunu nasıl düşünürdü. Dinledim. Sadece dinledim.

Uzanıp elini omzuma attı.

"Kendine gel Giray. Toparlan" dedi sertçe. O an beni sarsınca kendime geldim. Gözlerim yaşarmıştı. Ne yapacağımı bilmez halde baktım gözlerine.

"Komutanım" dedim çaresizce.

"Kalbine göm diyemem sana ama sen de farkındasın be oğlum. Askersin sen" son dediği cümlede ki imayı anlamıştım. Askerlerin kafası karışmamalı. Ama biz insan değil miyiz? Sevemez miyiz? Kalp değil mi bizde ki? Kafamda o kadar soru işareti vardı ki. Hepsi cevapsızdı.

"Murat'a da dedim. Ama gitti taktı kıza yüzüğü. Ha yolu Bahtı açık olsun. Evlenin. Yuvanızı kurun. Çocuklarınız vatana millete en hayırlı evlatlar olsun. İstemez miyim sanıyorsun sen? Beni yanlış anlama ama seni uyarmak bana düşer" son cümleleri kesik kesik hatırlıyordum. Yüzüne bakıyordum ama nasıl bakıyordum. Dinliyor gibi gözüküyordum ama aklımda Umay'la geçirdiğimiz vakitler vardı.

Bu odadan çıkıp acilen bir şeyler yapmam lazımdı. Kendime gelmiş gibi yaptım.

"Anladım komutanım. Haklısınız. Bir daha tekrarı olmaz özür dilerim" aşk bu değildi. İnsan aşık oldu diye özür diler miydi? Dilemezdi.

Başını aşağı yukarı salladı yarbay.

"Tamam Giray. Çıkabilirsin. Ama yarın karşımda bambaşka bir Giray görmek istiyorum" kafamı sallayıp ayağı kalktım. Başımla selam verip hızla arkama döndüm. Koşar adımlarla kapıya gittim. Tam açacağım sırada sesi beni tekrardan durdurdu.

"Savcıya mesaj attım. Yarın gelecek. Ajan olarak o gidecek bölgeye. En doğrusu bu. Kız Vatanına hizmet edecek. Ne pahasına olursa olsun. Yolun sonunda ya kendinden ya da" sustu. Gözümü kapattım. Bir yaş aktı o anda.

"Allah korusun" dedi sessizce. Hiç bir şey demeden odanın kapısını açıp kapattım. Yaşlar gözümden tek tek akmaya devam ediyordu. Birinin görmemesi için de koşuyordum.

Odaya girince kapıya yaslanıp çöktüm. Ellerimi ensemde birleştirip başımı eğdim. Sessizce ama hüngür hüngür ağlamaya başladım. Kimse duymuyordu biliyordum. Sesli bir ses çıkarınca yumruğumu sıkıp ağzıma götürdüm ve ısırmaya başladım.

Nasıl uzak kalacaktım ondan? Gözlerine bakmadan nasıl geçecektim yanından? Konuşmadan durabilecek miydim? Gülüşüne ortak olmadan gülebilir miydim? Umay'ı tekrar bırakmak ona da bana da en büyük eziyet olmaz mıydı?

Bir sürü soru. Tonlarca bilinmezlik.

Yüreğim ve mantığım arasında sıkışıp kalmıştım.

Birini seçersem diğerini, diğerini seçersem birini kaybederdim.

Hayatımda ikinci defa çaresiz bir karar vermek zorunda kalacaktım...

💔


Umay'dan

Dünden sonra evin içinde Leyla gibi gezdiğimi fark ettim ama bu durumdan zerre pişman değildim. Dün Yarbay'dan Tabur'a gelmem için mesaj almıştım. Büyük ihtimalle ajanlık ile alakalıydı.

Saçımın son dalgasını verip maşayı kapattım. Son kez kendime baktım. Bence olmuştum.


Evden çıkıp bir taksiye bindim. Arabayı Ankara'dan getirtme vakti gelmişti sanki. Yüreğim hop hop ediyordu. Belki de Giray'ı göreceğim içindi.

Uzun bir süre sonra ilk defe bu kadar güzel vakit geçirmiştim. Onunla olduğum her anı çok seviyordum. Zaman su gibi akıp gidiyordu sanki.

Heyecanlanıyordum, utanıyordum ve bunları bariz belli ediyordum.

Ama geçmişte yaşadıklarıma baktığımda Giray için değildim bunu da biliyordum...

Tabur'un önüne gelince derin bir soluk verip içeri girdim. Acaba Giray'ı görünce ne yapacaktım.

Merdivenlerden çıkıp kapıdan içeri girer girmez Timden bir kaç kişi ve Giray'ın bir şeyler konuştuklarını gördüm. Beni görmemişlerdi. Saçımı Düzeltip emin adımlarla ve topuklu ayakkabılarımın çıkardığı sesle yanlarına gittim.

"Günaydın" dedim sevecen tonla. Pusat Murat ve Koray hepsi aynı şekilde gülerek cevap verdi.

"Günaydın Umay hanım" Giray'a baktım. Bana hiç bakmadan Pusat'la konuşmaya devam etti. Günaydın bile demedi. Niye demedi? Yemeği mi beğenmedi? Yanlış bir şey mi dedim? Kaşlarım çatıldı.

"Sana da Günaydın yüzbaşı" dedim imayla. Yine yüzüme bakmadı. Ama cevap verdi. Belli belirsiz.

"Günaydın Umay hanım" Umay hanım mı? Umay'a ne oldu? Sinirlerim iyice yükseldi. İçimden öyle göte böyle... Murat'a baktım. Bilmiyorum anlamında kafasını salladı. Bunu sen istedin Yüzbaşı. Üstümde ki kabanı çıkardım. Beni izlediğini fark ettim. Ama umursamadım.

"Koray bunları asker dinlenme odasına götürür müsün? Yarbay'la konuşmam lazım" Koray elimdekileri aldı.

"Sen bır-" Giray'ın sesi yükselince ona baktık. Sinirli gibiydi. Ama cümlesini yarıda kesti. Hızla yanımızdan geçti. Geçerken de bana omuz attı. Omuz attı? Çocuk muyuz biz? Sarsıldım.

"Alayınızın ben" diye haykırdı dışarı çıkarken. Hepimizin kafası ona dönmüştü. Tabur'dan öyle hızlı çıktı ki merdivenleri üçer üçer indiğine yemin edebilirim.

"Neyi var bunun?" Dedim elimle gösterip.

"Valla bilmiyoruz Umay hanım sabah 5'te hepimizi parkura dikip 8'e kadar antrenman yaptırdı. Bir de uçan sineğe bile ana Bacı sövdü" dedi Murat. Kaşlarım havalandı. E ben ne yaptım?

"Benim suçum ne?"

"Regl dönemi diye düşündüm ben Savcı hanım" dedi Koray sessizce bize eğilip. Hepimiz kahkaha attık. Ben koluna Hafif vurdum.

"Lan" diye bir ses yankılandı o anda arkamızda. Tekrar döndük arkamızı. Bu sefer daha sert bir şekilde geldi yanımıza. Bana bakmadan time baktı. Bana ne bakmıyorsun be adam?

"Dağılın" diyince hepsi bir yana koşturdu. Ben tek kalmıştım. Tekrar yanımdan geçip ters yöne ilerledi.

"Ne o Yüzbaşı yemeği mi beğenmedin" diye söylenince durdu. Ama dönmedi. Yanına yaklaştım ve sağ tarafına geçtim. Yüzünü yandan görüyordum şimdi. Çenesini sıkmıştı.

"Hayır varsa bir karın ağrın söyle çocuk gibi küstüm oynamıyorum yapma" sesim hafif sitemli hafif dalga geçer gibi çıkmıştı. Yüzünü bana çevirdi. Önce dudaklarıma sonra da gözüme baktı.

"İşimizi yapalım sayın savcım" diyip Uzaklaştı. Ses tonu uyarıcı gibiydi. Yüzünde hiç görmediğim bir ifade vardı. Kendimi o an kötü hissettim. Kullanılmış gibi mi bilmiyorum ama Giray'ın bana buz dolabı gibi olması yüreğimi acıtmıştı bunu biliyordum.

'Pekâla yüzbaşı bunu sen istedin. Bu yaptığından  pişman ol bakalım' diye geçirdim içimden. O gözden kaybolunca ben de Yarbay'ın odasına doğru ilerledim.

Kapıyı çalıp odasına girdim.

"Günaydın Yarbayım" dedim elimi önümde birleştirip.

"Günaydın Umay geç otur" dedi eli ile deri koltuğu gösterip. Başımla onaylayıp oturdum.

"Bir şey içer misin?" Dedi elini masada bağlayıp.

"Yok teşekkür ederim" kafasını salladı. Boğazını temizledi.

"Buraya çağırma amacımı az çok anlamışsındır. Dün ki konu hakkında" bacak bacak üstüne atıp elimi elimle birleştirdim.

"Evet sizi dinliyorum" dedim ciddiyetle.

"O bölge de senin ajanlık yapman en doğru seçenek Umay. Yapabilecek misin?"

"Elbette yapacağım. Şüpheniz olmasın" dedim kendimden emin tavırla.

"Bu bir ay da olabilir bir sene de. Dönüşü belli değil. Yolun sonunda ne olacağını sadece Allah bilir" dedi parmağını havaya kaldırıp. Yutkundum. Ölümden korkmuyordum. Kaybedecek bir şeyim yoktu. Ama benim korkum başkaydı. Çok başka...

"Sen de eminsen eğer Timi toplayıp toplantı yapacağız" kafamı salladım ve ayağı kalktım.

"Siz toplayın timi Yarbay'ım. Ben eminim kendimden" dedim aynı ciddiyetle. Kafasını salladı.

"İzninizle" diyip arkamı döndüm.

"Umay benim odamın yanında ki oda senin. Kusura bakma anca hazır oldu"  tekrar döndüm. Bir odamın olması iyidi. Çok iyidi.

"Estağfurullah Yarbayım teşekkür ederim" diyip odadan çıktım. Dediği odayı aradım. Hemen sağ taraftaydı. Kapının pervazının yanında siyah küçük tabela da ismim yazıyordu.

UMAY KOZAN

Tebessüm edip diğer benim odamın yanında ki odaya baktım.

GİRAY ALTUN

Aynı şekilde ona da tebessüm edip önünden geçtim. Asker dinlenme odasına inip kapıyı açtım.

İçerde Giray oturmuş haberleri seyrediyordu. O an aklıma evde haberleri seyrettiği an geldi. İçim tekrar kıpır kıpır oldu. O an ki gibi. Ama sabah bana yaptığı şeyden sonra elbette konuşmazdım. Kapının sesini duyunca dönüp baktı kısa bir bakıştan Sonra tekrar televizyona döndü. Oda da ki tek ses benim ayakkabılarımın sesi olmuştu. Gözüm kabanımı ve çantamı aradı.

Kahretsin. Giray'ın oturduğu yerdeydi. Sıkıntı ile soluk verip yanına gittim. Bana göz ucuyla bakıyordu biliyordum. Kabanımı rastgele üstüme geçirip çantamdan Sigara paketini aldım. Ama çakmağı bulamıyordum. Ceplerimde de yoktu.  Aklıma mutfakta unuttuğum geldi. Gözümü kapatıp kendime kızdım. Çantamın fermuarını kapatıp tekrar koltuğa attım.

O an bir Zippo bana uzatıldı. Ters ters baktım. Hem zippoya hem de sahibine. Bana alsana der gibi bakıyordu. Başka çarem yok mu diye etrafa bakındım. Ve vardı evet. Masa da duran sarı bir çakmak vardı.

"Gerek yok" dedim en sert halimle. Yüzüne bakmadan masada ki çakmağı aldım ve odadan dışarı çıktım.

Böyle olmak benim de hoşuma gitmiyordu tabi ama o bu yolu tercih etmişti. Hayır tabi ki. Oturup karalar bağlamazdım. İçim yanardı belli etmezdim. Şu an ki gibi.

Tabur'dan dışarı çıkınca bir köşede durdum ve sigara paketinden bir dalı ağzıma götürdüm. Masadan aldığım sarı çakmağı yakmaya çalıştım. Ama yanmadı. Tekrar çalıştım. Tekrar olmadı. Ellerim acımıştı artık.

"Senin de yanmayan çakmağında Trip atanın da-"

"Şşş savcı Hanım bunlar sizden beklenmeyen kelimeler" dedi tanıdık ses. Saçımı savurup soluma baktım. Giray sırıtmış yanıma geliyordu. La havle. Az önce soğuk yapan kimdi?

"İnat etmeyin de yakayım sigaranızı" kaşlarım çatıldı. Siz ne ya? Sesi de yaklaşmalı mesafeli çıkmıştı.

"Sana ihtiyacım yok" dedim yanından hızlıca uzaklaşırken. O an er olduğunu düşündüğüm bir asker yanımdan geçti.

"Ya pardon çakmağınız var mı?" Dedim nazikçe. Yaklaşık 25 yaşında falandı. Kafasını salladı.

"Buyurun Savcı Hanım" diyip siyah bir çakmak verdi. Mutlulukla alıp yaktım. Arkamda olup bana baktığından adım kadar emindim.

"Teşekkür ederim" diyip tekrar ere verdim. O da kafasını sallayıp yanımdan gitti.

Arkama baktığımda bana kıskanmış, sert, bir şekilde bakıyordu. Umursamadam sigaradan bir nefes dışarı verip elimi havaya kaldırdım. Ona göstermek için.

"İyi" dedi o da bağırarak. Sonra arkasını dönüp gitti. Ben de eski yerime geçerek dumanı içime çekmeye devam ettim.

👀

Giray'dan

"Hayır yani benim çakmağımı alsan ne olacak" söylene söylene Tabur'a girdim.

Ondan uzak durmak zaten canımı sıkıyordu. Bir de yüzüme bakmıyordu. Gerçi sabah yaptığım şeyden sonra bakmaması doğaldı. Neye kızıyorsam. Bu gün yine çok güzel olmuştu. Siyah takım onu öyle belli etmişti ki bakmadan durmak çok canımı sıkıyordu.

Asker odasına girip yine eski yerime oturduğumda sıkıntı ile bacağımı sallamaya başladım. Ne diye arayı bulamıyordum ki. Yarbay demişti. Uzak dur demişti. Dün gece sabaha kadar ne yapacağımı düşündüm. Başka çarem yoktu.

Ayağı kalkıp volta atmaya başladım. Gözüme çay makinası ilişince oraya geçtim ve bardağı aldım. O sırada içeri tekrardan girdi. Kabanını çıkarıp koltuğa uzattı. Bana bakmadan Arkama geçip bardak aldı. Çay dolduracaktı belliydi. Fazla oyalanmadan çayın dem kısmını doldurdum. Su kısmını açtığımda ağzına kadar doldu ama kol takıldı galiba su bardaktan taşıp parmaklarımı yakmaya başladı.

"Ah"

"Giray Giray Giray" dedi acele ile. Elimde ki bardağı yere atmak zorunda kaldım. Parmaklarım şu an acı içinde sızlıyordu. Elimi soğuk gelmesi adına bir aşağı bir yukarı indirip kaldırıyordum.

"Nasıl becerdin bunu" diyip havada ki elimi tutup elinin üzerine koydu. Bakıp üfledi. O an acı macı her şeyi unutmuştum.

"B-bilmiyorum kapatamadım" yüzüne baktım. Endişeliydi. Benim yüreğim ise hızla çarpmaya başlamıştı.

"Yürü" diyip bileğimden çekiştirdi.

"Nereye"

"Revire gidiyoruz nereye" kolumu sıkmadan tutup beni sürükleyen kadına hayran hayran baktım. Hiç bir şey demeden peşinden gidiyordum. Aşağı inerken ara ara elime bakıp yüzünü buruşturuyordu.

Bu kadından mı uzak durayım ben? Bu kadını mi kalbime gömmeyim? Bu kendime yaptığım en büyük haksızlık olmaz mıydı? Vicdanı, merhameti başkalarının acısını kendi acısı bilmesi... Hiç değişmemişsin Umay Kozan..

Revire geldiğimiz de kapıyı açıp beni içeri attı. Tekrar kapıyı kapattı.

"Otur şuraya" dedi sert sesiyle. İlaç dolabının önüne geçti.  Sedyeye bakıp oturdum. Şimdi onun sırtını görüyordum. Sadece sırtı değil tabi. Şu kıyafetler olmasa, ben bu şekilde oturmuş onu izlesem. Sonra... Dudağımı ısırdım.

Tekrar bana döndü. Gözüme bakmadan başı dik bir şekilde önüme geldi. Bacaklarımı ayırıp vücudunu arasına aldım. Ayaklarımla bacaklarına bir az değdirdim. Kremin kapağını açarken bana baktı bir kaç Saniye. Yapma der gibiydi. Yüzümüz zaten birbirine yakındı.

"Pantolonumu kirletiyorsun, yapma" dedi kısık sesle. Ama sesinde heyecan var gibiydi. Elimi alıp havada tuttu. O demesine rağmen çekmedim ayaklarımı.

"Kirletiyor muyum?" Dedim bilmezden gelmiş gibi. Elime krem sürmeye başladı. O elime ben ona odaklandım. O kadar hafifti ki dokunuşları.

"Hıhı" dedi ağzının içinden. Hiç bakmıyordu bana. Sadece elimi dikkatle izliyordu.

"Acıyor mu?" Dedi hafifçe.

"Hayır" acımıyordu valla. Hissetmiyordum bile. Kendime daha çok bastırdım.

"Giray yapma" dedi boğazından bir sesle.

"Ne yapmayım" dedim boğazımdan.

"Çek ayaklarını bacağımdan" Krem sürmesi bitmişti ama elime bakmaya devam ediyordu.

"Ne olur ki" dedim patavatsızca. Gözüm dekolteli ceketine kaydı. Göğsünde derin bir dekolte vardı. Derin bir iç çektim.

"Ayaklarınla başka taraflarının yeri değişir" diyip devam etti.

"İşimizi yapalım  sayın yüzbaşı"  beni omzumdan itekleyip geri çekildi. Sabah bana dediği şeyin aynısını ima etmişti. Ellerini çeşmede yıkarken ben de ona bakmaya devam ettim.

"Ayrıca" dedi ve peçete ile elini kuruladı.

"Sınırları fazla aştık. İşimize baksak iyi olur. Kremi de arada sürersin" dedi gözünü benden çekmeyerek. Peçeteyi çöpe atıp odadan çıktı. Ben tek başıma kalmış bir şekilde kapıya baktım.

Ne yaptı az önce o? Bana meydan mı okudu? Allah'ım yok olmuyor ben uzak kalmak istedikçe beni kendine daha çok hayran ediyor. Bana kafa tutması deli etmişti beni. Sınırları aştık dedi. Gerçekten öyle mi oldu? Yoksa öylesine mi dedi bilmiyordum.

Bir şekilde toplanıp revirden çıktım. Kremi de yanıma alıp cebime koydum. Elimin sızısı geçmişti ama kızarıklığı duruyordu. 

"Komutanım" durdum. Arkamı döndüm.

"Söyle Emre"

"Komutanım Yarbayım sizi  toplantı odasında bekliyor"

"Tamam sağol" Emre yanımdan gidince kendi kendime konuştum. Hadi bakalım başlıyoruz.

Merdivenlerden koşar gibi çıktım. Toplantı odasının oraya giderken gözüme bir yazı kaydı. Benim çalışma odamın yanında Umay'ın çalışma odası vardı. İstemeden sırıttım. Bu odaya çok sık uğramazdım. Ama bu günden itibaren çok uğrayacağım kesindi.

Fazla Durmadan toplantı odasının kapısını çalıp girdim. Herkes burdaydı. Umay'ın karşısı boştu. Başımla selam verip oraya oturdum. Umay bana hiç bakmadan önünde ki dosyayı inceliyordu.

"Evet arkadaşlar başlayalım" Yarbay sudan bir yudum alıp devam etti.

"Biliyorsunuz dün ajanlık işini konuşmuştuk. Umay o bölgeye ajan olarak gideceğini söylemişti" Umay'a göz ucuyla baktım. Dosyayı kapatıp Yarbay'ın yüzüne baktı.

"Düşündüm Ve  O bölgeye Umay'ın gitmesi daha başarılı olur" benim gözümün içine baktı Yarbay. Yumruğumu ve çenemi sıktım. Beklediğim bir şeydi. Ama oraya gidince neler olacağı belli değildi. Umay bana baktı. Sertçe ona bakınca bakışlarını kaçırdı.

"Evet ama, ben oradayken işleri alması gereken biri lazım. Ayrıca döndükten sonra da bana yardım etmesi gerek. Tek başıma zorlaşıyor. Tabi dönersem" son cümleyi çok alçak söylemişti. Sadece ben anlamış olabilirdim.

"Elbette Umay. Sen yokken Timin avukat'ı olarak Burcu gelecek" Burcu yıllardır timin avukatı olduğu gibi Murat'ın da sözlüsüydü. Umay Murat'a döndü. Alttan yüzük parmağını gösterdi. Murat hafif gülüp kafasını salladı. Umay kocaman güldü ve önüne döndü. O an göz göze gelince ciddileşti ve Yarbay'la konuşmaya devam etti.

"Bu göreve beni layık gördüğünüz için teşekkür ederim Yarbayım. Bu benim için ayrı bir gurur. Gözünüz arkada kalmasın" Yarbay gülüp başını salladı.

"Sana küçük bir çip yerleştireceğiz ordan her şeyi duyacağız. Bir de telefon ama onu asla yakalatma yoksa her şey biter. Kendini tehlikede hissedersen o telefonda hepimizin numarası var" dikkatle dinlemeye devam ettik.

"En yakın saldırıları ne zaman olacaksa sen de o zaman kurtulacaksın. İnşallah" diyip soluk verdi. Umay'ın gözü bir an bir yere daldı. Bir şey aklına gelmiş gibiydi.

"Yarın sabah gel. Burda hazırlanacaksın. Sonra tim seni bölgeye yakın bir yere bırakacak. Sen de beni Bado gönderdi diyip aralarına sızacaksın" olaya ben dahil oldum.

"Bado gönderdi diyince arayıp sormayacaklar mı?"

"Sormazlar. Getirdiğiniz herif her şeyi anlattı. Çaçan Bado'dan bir kız bekliyormuş zaten. Başta getirecekleri kız yolda etkisiz hale getirildi. Onun yerine Umay gidecek öyle düşün." kafamı salladım.  Yarbay ayağı kalktı. Hepimiz kalktık.

"Efe ne alamde" dedi bana.

"Sabah görüştüm komutanım ailesi iyiymiş. Bir kaç güne dönecek"

"Tamam. Dinlenebilirsiniz"

"Sağol" hepimiz bir ağızdan dedikten sonra odadan çıktı. Herkes aynı yerlerine tekrar oturdu.

"Savcım cesaretinize hayran kaldım doğrusu" dedi Mehmet. Umay güldü.

"Niye Mehmet ordan pasif birine mi benziyorum" ben arkamı yaslanmış konuşmaları dinliyordum.

"Yok Savcım öyle değil. Bir çok savcı geldi bu time ama hepsi ilk operasyonlarında kaçıp gitti anlamadık" Koray Mehmet'in bacağına tekme attı.

"Acaba niye lan. Hepsine ağzının suyu aka aka baktığın için olabilir mi" Umay kahkaha attı.

"Oha ben mi?"

"Eben" Mehmet kafasını iki yana salladı. Umay Murat'a döndü.

"Murat Burcu ile burda mı tanıştınız?" Dedi merakla.

"Yok savcı hanım. Çocukluk arkadaşımdı Burcu benim" dedi Murat tebessüm ederek. Umay'ın gözü parladı.

"Ne güzel Allah tamamına erdirsin" diyip eline bir dosya aldı.

"Amin darısı başınıza" diyince Göz göze gelmeyi umdum ama olamadı. Hiç bana bakacak niyeti de yoktu.

"Hayırlısı" diyip dosyayı açtı.

"Komutanım eliniz" diye bağırdı Koray. Hepimiz irkildik. Elime baktım. Hâla kızarıktı.

"Ne bağırıyorsun Koray yandı bir şey yok" diye azarladım. Umay'a baktım hiç aldırış etmeden işine devam ediyordu.

"Koptu sandım mal" diye Pusat'ta kızdı Koray'a.

"Yanık kremi fal-"

"Hallettim ben Koray" Umay Koraya ben Umay'a baktım.

"Peki geçmiş olsun" diyip tekrardan oturdu yerine.

"Ne yemek var ya" dedi Ethem. Harbi ne yemek vardı? Nolur sevdiğim bir şey olsun.

"Bezelye" dedi Murat sıkıntıyla.

"Hay ben bezelye yapılan tencerenin var ya" diyip bağırdım. Umay o an bana baktı. İkimizin de aklından aynı şey geçiyordu.

"Komutanım bezelye sevmez de" dedi Ethem Umay'a ortamı sakinleştirmek ister gibi. Umay kafa salladı.

"Ya Allah'ım ya Bezelye ne ya" neredeyse ağlayacaktım. Sesim de öyle çıkmıştı. Oturup hayatı sorgular gibi baktım. Umay dudaklarını birbirine bastırıp gülmemeye çalışıyordu.

"Komik mı Umay hanım" dedim sitemle. En son herkes kahkaha attı.

"Valla Giray bey Koskoca yüzbaşı Bezelye yemeği var diye nerdeyse ağlayacak. Şahsen komik" diyip daha fazla gülmeye başladılar. Tamam komikti kabul. Hatta Umay güldüğü için oturup ağlayadabilirdim. Valla yapardım bunu. Ama söz konusu yemek olunca ne bileyim.

Zaten moralim bozuktu. Canından endişe ediyordum. Sinirliydim ama belli etmemeye çalışıyordum. Korkuyordum ama yine belli etmemeye çalışıyordum. O korkmuyor mu?

"Tamam yeter gülüp durmayın" diye bağırınca hepsi sustu.

"Koray git kartımı al herkes ne yiyecekse sipariş verin" diyince Koray bebe gibi sevinip yerinden fırladı. Umay'ın ayaklandığını fark ettim.

"Savcı hanım nereye yemek yerdik" dedi Ethem. Abim be. Hislerimi tercüme ediyor.

"Yok Ethem sağol var benim evde yemeğim" sonda ki laf bana mıydı?

"Yarın görüşeceğiz zaten yine" diyip dosyalarını koluna aldı. Benimle bi göz teması da kurmuyordu. Şaka gibi.

"Pekâlâ siz bilirsiniz" dedi Ethem. Umay kapıya doğru ilerlerken tekrar konuştu.

"Size afiyet olsun iyi akşamlar" diyip kapıyı açtı.

"Sağolun iyi akşamlar" dedi herkes. Umay dışarı çıktı.

"Helal olsun kıza aynı babası gibi" dedi Pusat.

"Valla ya maşallah" daha fazla burda duramazdım. Hızla ayaklanıp aynı şekilde odadan çıktım. Umay'ı tam odasından çıkarken yakaladım.

"Savcı" diye bağırdım arkasından. Kabanını giyerek bana döndü.

"Bir şey mi oldu yüzbaşı"

"Korkmuyor musun hiç?" Dedim direk.

"Neyden?" Kabanının önünü bağlayıp saçını savurdu. Kokusu burnuma gelmişti.

"Operasyondan" çenesini kaldırıp güldü.

"Hah. Hayır tabi ki. Korksam burda ne işim var" en son dayanamayıp söyledim.

"Senin yerine ben niye korkuyorum o zaman desene bana" dedim boğazımdan gelen sesle kısık bir şekilde. Yüzüme şaşırmış gibi baktı. Elimde olsa her şeyi söylerdim.

"Sen gidince ben niye şüphe edeceğim canından? Ben niye tedirginim? İçerde ki kimse değilken niye ben" dedim sanki isyan eder gibi. Kaşı havalandı. Ağzını açtı çenesini kaldırıp konuştu.

"O da senin sorunun yüzbaşı benimle ne ilgisi var. Benim işim bu. Bana emir geldi ve yerine getireceğim. Ayrıca başıma bir şey gelecekse benim başıma gelecek senin değil." Dedi en net sesi ile. Ve devam etti.

"İşimi yapıyorum Yüzbaşı tıpkı sen gibi. İyi akşamlar" diyip önümden gitti. Arkasına dahi bakmadan merdivenlerden inmeye başladı.

Evet dik başlıydı, güçlüydü ama bu kadarı da fazla değil miydi? Neyin içine gireceğini o da biliyordu. Elimi duvara vurup kendi kendime söylendim.

"Komutanım ne yersiniz" diye yanıma geldi Koray. Şu an yemeğin sırası hiç değildi. Sinirle gülüp boğazımı temizledim.

"Koray" dedim sevecen gibi ama ciddi şekilde.

"Komutanım" dedi o da soru sorar gibi.

"Kaç abim" diyince arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı.

'bıktım amına koyim sizden' diyip peşinden kovalamaya başladım.

🧐

Umay'dan

"Şimdi bu yüzbaşı önce sana çok iyi davrandı dün yemeğini yedi bu gün soğuk mu yaptı?" Masanın üstünde ki likörlü çikolatadan bir kare daha alıp ağzıma attım. Defne ile bilgisayardan face time yapıyorduk.

"Aynen öyle oldu. Ya Defne öyle güzel bakıyordu ki bana görmen lazım. İlk defa bir erkekle sağlıklı iletişim kurabildim o günden sonra" O kara gün aklıma geldikçe tüylerim ürperiyordu.

"Bırak şimdi sen üniversite yılını. Sen etkilendin mi onu söyle" durdum. Ekrana boş boş baktım. Etkilenmiş olamazdım. Ama etkilenmediysem niye bu gün böyle yaptı diye moralim bozuldu.

"Ay yok etkilenme falan 1 hafta oldu daha tanıyalı" Defne kahkaha atıp şaraptan bir yudum aldı.

"Kızım ne diye kendine dert yaptın o zaman"

"Üf ne bileyim ya aman" sigaradan bir duman çektim.

"Ee sen ne yapacaksın o zaman?"

"Ne yapacağım onun yaptığının iki katını yapacağım. Bir erkek için oturup ağlamam biliyorsun" dedim tek nefeste.

"Biliyorum tabi. En sevdiğim huyun bu zaten"  devam etti.

"Bak ne diyeceğim. Sizin oraya atama mı istesem?" Dediğinde gözlerim açıldı.

"Var mı böyle bir şansın?"

"Var tabi deli. Hem beni burda bağlayan bir şey yok. Gelirim işte Beraber yaşarız. Ha tabi ben Yüzbaşıma yemek yapacağım gelme dersen o ayrı" kaşlarımı çattım.

"Nerden yüzbaşım oluyor o benim ya manyak. Gel tabi. Ankara da ki gibi beraber yaşayalım" dedim heyecanla. Gülüp kafasını salladı.

"Tamam ben bi görüşeyim de haber veririm sana"

"Tamam anlaştık" devam ettim.

"Ha bu arada yarın bir operasyona çıkacağım uzun bir süre yokum haberin olsun" yüzü düştü ekrana yaklaştı.

"Ne demek yokum ne yapacaksın ki"

"Operasyon detayı veremem. Ama sağ salim döneceğim. Yani umarım"

"Gelmezsen zaten ben öldürürüm seni geleceksin tabi" dedi Sinirle. Burukça gülüp kafamı iki yana salladım. O an da Defne'nin kapısı çaldı.

"Aa Umay Cem gelmiştir sonra ararım ben seni tamam mı bebeğim çok seviyorum seni" diyip ekrana eli ile öpücük attı.

"Tamam canım ben de seni seviyorum" diyip aynı şekilde öpücük attım ve bilgisayarı kapattım. Acıktığımı hissedince mutfağa geçtim dolabı açtım. Bazı şeyler azalmıştı. Nasıl olsa yarın operasyona gideceğim dönünce doldururum diyip çok umursamadım. Elime bir elma alıp tekrar salona geçip koltuğa oturdum. Hiç yemek yapasım yoktu doğrusu.

Televizyondan bir film açıp izlemeye başladım. Bir asker filmiydi.

Alya.

Daha önce bir çok kez izlemiş olsam da bu gün yine izlemek istedim.

Adam kızı savaştan kurtarıyor ve onu kızı yerine koymuştu. Kız da ona baba diyordu. Zamanla kız babasından ayrılmak zorunda kalıyordu ama yıllar sonra kavuşuyorlardı.

Filmin 20. Dakikasında ağlamaya başlamıştım bile. Dakikalar gittikçe gözyaşlarım daha da artmaya başladı. Her sahnesinde aklıma babam geliyordu. Onu çok özlemiştim. Gölgesini görsem sarılacaktım o derece. Filmin sonlarına doğru gözlerim iyice şişmişti. Koltuğun kol koyma yerinde ki pikeyi üstüme alıp kafamı yastığa koydum. Filmin sonunu hatırlamıyordum çünkü uyumuştum.

"Ah güzelim yazık olacak o gül yüzüne"

"Abi ne yapacağız bu kızı"

"Sikeceğiz olum ne yapacağız" daha çok çırpınmaya ve bantlı ağzımla daha çok bağırmaya başladım. Adam bana yaklaşıp pis dudaklarını boynumda gezdirmeye başlamıştı. İğrendiğim için kafamı sürekli sallıyordum.

"Orospu dur bak senin de hoşuna gidecek"

Bilincim açıktı. Ağladığımı biliyordum. Ama uyanamıyordum. Kafamın içinde çığlıklarım yankılanıyordu. O günü Sanki tekrar yaşıyor gibi hissediyordum.

"Aaa Bıraaak" diyip çığlık atarak kalktım. Terlemiştim. Boğazım kurumuştu. Gözümden yaşlar akıyordu. Nefes nefese kalmış hatta nefes alamıyordum. Titreyen ellerimle sehpa da ki sudan büyük bir Yudum aldım. Koşarak pencereyi açtım derin derin soluklar Almaya başladım. Üstünden yıllar geçmiş olsa da travma olarak kalmıştı ben de. Daha çok ağlamaya başladım.

"Allah'ım nolur bana yardım et" dedim ağlarken. O an kapı çaldı. Başta açıp açmamak konusunda kararsızdım. Ama ya önemliyse? Yaşlı gözle yavaş kapıya gittim. Gözümde ki yaşları silip açtım.

Karşımda duran adama öyle bir sarılmak istedim ki. Şu an buna o kadar ihtiyacım vardı ki. Yapamadım. Kollarım kalkmadı.

"Giray" dedim çatallı çıkan sesimle. Yüzüme endişeyle bakıyordu.

"Sen iyi misin" dedi aynı tedirginlikle. Yalan söylemek zorundaydım.

"İyiyim film izliyorum" pek inandığı söylenemezdi. Yüzünde hâla aynı ifade vardı.

"İnanmalı mıyım?" Dedi. Başım deli gibi ağrıyordu.

"Niye geldin" dedim geçiştirmek için. Endişeli bakışları serte döndü. Cebinden cüzdanı çıkarıp açtı ve içinden bir kart çıkardı. Kimlik kartı. Bana uzattı. Benim kimlik kartımdı.

"Al Tabur'da düşürmüşsün" diyip elime tutuşturdu. Yaşadığım şey yetmezmiş gibi bir de bunun sinirini çekemezdim. Sertçe elinden alıp yüzüne baktım.

"Saol iyi geceler"

"San-" dinlemeden yüzüne kapıyı kapattım. Kimliği vestiyere koyup tekrar salona geçtim.

Camı kapatıp salonun ışığını söndürdüm. Odamdan pijamalarımı alıp banyoya geçtim. Sıcak suyun altında yıkanmaya başladım. İyi geliyor mu? Hayır. Geçiyor mu? Hayır. Ama ne bileyim küçüklükten beri buna inanmıştım. Duş alsam geçer gibi geliyordu.

Gözümü her kapattığımda rüyam aklıma geliyordu. Banyo lifini elime alıp derimi kanıtır gibi bastırarak sürmeye başladım. Bir yandan da ağlıyordum.

Tek bir şeyden korkuyordum. Eski Umay olmaktan...

Sabah erkenden kalkıp rastgele bir şeyler yedikten sonra üstümü giyindim. Saçımı yarım bir şekilde bağlayıp çok az makyaj yaptım.

Uyku gözüme belli belirsiz girmişti. Gün büyük gündü.

Kapıdan çıkarken son kez baktım eve. Belkide hiç bir zaman dönmeyeceğim eve...

Taksiye binip Tabur'a geldikten sonra hızla girdim içeri. Etrafta kimse yoktu. Ölüm sessizliği vardı sanki. Toplantı odasında olduklarını biliyordum. Çantamı odama koyup toplantı odasının kapısını çalıp içeri girdim.

Doğru tahmin. Bütün Tim ve Yüzbaşı burdaydı. Hepsinin üstünde yeşil üniforma ellerinde silahlar vardı. Giray'a bakmadan yüzbaşının yanına geçtim. Herkes gergindi belli.

"Günaydın Umay"

"Günaydın Yüzbaşım"

"Kıyafetlerinin hepsi burda. Al bu da telefonun" diyip elime küçük tuşlu bir telefon verdi. Alıp pantolonumun cebine koydum. Eline kıyafetleri alıp onları da uzattı.

"Bunlar da kıyafetlerin. Üstündekiler odanda kalabilir sorun olmaz. Giray sana çipi yerleştirecek" Giray'a baktım. Gözünü karışıya dikmiş silahını sıkmıştı.

"Tamamdır teşekkür ederim"

"Acale et vakit kısıtlı" başımla selam verip aynı hızla odadan çıkıp kendi odama geçtim ve kapıyı kilitleyip üstümdekileri soyunmaya başladım.

Giydiğim kıyafetler gri ve siyah karışımı saçma parçalardı. Zerre tarzım değildi. Ama şu an tarz düşünecek durumda değildim elbet. Hem dün gecenin yorgunluğu hem de bu günün gerginliği Birleşmiş büyük bir stres yapmıştı.

Kapının tıklanma sesine irkildim. Gidip kilidi çevirdim sonra da kapıyı açtım. Giray'ı görünce arkamı dönüp tekrar aynanın önüne geçtim. O da kapıyı kapatıp arkama geçti.

Ben bu kıyafetlerle iğrenç o, o kıyafetlerle çok asil duruyordu. Aynadan bana baktığını fark ettim.

"İğrenç gözüküyorum değil mi" dedim masumca. Yandan burukça güldü.

"Cübbenle aynanın karşısında yine bu şekilde olmayı tercih ederim" diyince ben de burukça güldüm. Cebinden bir kolye çıkardı.

"Saçını çeker misin?" Elimi arkaya atıp saçımı omzuma getirdim. Bir zincirdi. Zincirin üstünde güneş ve ay amblemi vardı. Ben bilmesem içinde çip olduğunu tahmin bile edemezdim.  Taktıktan sonra elini çekti. Ben de ona döndüm.

"Sağol" dedim bakışlarımı kaçırıp. Gözüm kendi kıyafetlerime kaydı.

"Bunlar burda kal-"

"Alırım ben onları odama. İstersen evine götüreyim" kafamı salladım.

"Hayır eğer operasyondan sağ dönersem direk buraya gelirim. Bu pis kıyafetlerlerle kalmak istemiyorum" dedim titreyen sesimle. Kafasını salladı. Çantamı alıp içinden telefonumu, evimin anahtarını çıkardım.

"Bunlar kalsın sen de" diyip eline verdim.

"Gelmeyecek gibi konuşuyorsun" dedi yüzüme bakarken. Gözlerim doldu. Gülüp kaldırdım kafamı. Onda da aynı ifade vardı.

"Allah bilir yüzbaşı" gözüm eline kaydı.

"İyi mi" dedim gözlerimle işaret ederek. Kaldırıp baktı.

"İyi" dedi kısaca.

"Dün gec-" dediği şeyi anlayacağım için susturdum.

"Giray vaktimiz yok" dediğimde sustu.

O an dün yapmadığım için pişman olduğum şeyi yaptım ve boynuna sarıldım birden bire. Kokusu aynı geçen evi doldurduğu gibi şimdi burnumu dolduruyordu. Hiç tereddüt etmeden kollarını belime sarıp beni kendine iyice bastırdı. Sıkı sıkı sarıldı.

Kulağıma yaklaştı ve fısıldamaya başladı.

"Sen tanıdığım en güçlü kadınsın. Ne olursa olsun dik dur. Seni her zaman duyuyor olacağım. Bak. Bir Zincir kadar uzağım senden." Boynundan hiç ayrılmadan kafamı salladım. Dediklerini kafama kazıdım. Ona sarıldığımdan olsa gerek yüreğim hızla çarpıyordu. Onunkini de hissediyordum.

"Uyurken bile nefesini duyuyor olacağım. Korkma"  Korkuyordum. Ama ölümden değil. Eskiyi yaşamaktan.

"Gelecek misin hemen?" Dedim gözümden yaş akarken.

"Geleceğim söz" dedi güven veren sesiyle. Kendime daha çok bastırdım. Hiç bir şey demeden öylece durduk. Güvende hissediyordum onun kollarında kendimi. O rahatsız mıydı bu durumdan? Ama rahatsız olsa geri çekilirdi değil mi? Giray'dan kaç gün ayrı kalacaktım? Sonsuza kadar mı?

Bizi ayıran şey tıklanan kapı oldu. Aniden ikimizde birbirimizden uzaklaştık. Gözüne baktım. Kafasını salladı.

"Gel" dedim net sesle. Gelen Ethem'di.

"Komutanım her şey hazır sizi bekliyoruz"

"Tamam geliyoruz" diyince Ethem kapıyı kapatıp çıktı. Ona baktım. O da bana bakıyordu. Gözünde endişe, hüzün, çaresizlik daha sayamadığım bir sürü duygu vardı.

"Yolun sonu mu dersin Yüzbaşı" dedim sevecen ama hüzünle. Başını sabır anlamında kenara yatırdı. Ve yanımdan geçti. Geçerken de konuştu.

"Boş yapıyorsun savcı" dedi ve kapıyı açtı.

"Hadi" dedi istemeye istemeye. Derin bir soluk verip omzumuzu dikleştirdim. Gözümde akmaya müsait yaşları silip ciddileşttim. Kendimden emin adımlarla ilerlemeye başladım. Giray'ın önünden geçtim. O da kapıyı kapatıp yanımdan yürümeye başladı.

"Giray bana bir şey-" lafımı kesti.

"Sus Umay"  dedi sertçe. İlerlemeye devam ediyorduk. Ona aldırmadan konuşmaya devam ettim.

"Odamın ilk çekmecesinde bir kutu var o kutunun içinde organ bağışı izin kartı var." Sustum. Gerisini o anlamıştı. Organlarımı bağışlamıştım. Bunu bir de Defne bilirdi. Şimdi de Giray. Ona bir sırrımı daha vermiştim şimdi. Gözünü üzerimde hissettim.  Döndüm. Göz göze gelmiştik.  Bana hayranlıkla baktığını fark ettim. Tekrar önüme döndüm.

Dışarı çıkınca hepsinin bizi beklediğini gördüm. Dizilmişlerdi. Arkada da helikopter vardı. Yarbay'ın önünde durdum.

"Sağ salim git gel inşallah" dedi ve elimi sıktı.

"Sağolun inşallah" dedim gülümseyip.

"Komutanım izninizle." Dedi Giray yanıma gelerek. Yarbay önce Giray'a sonra bana baktı.

"Sen gitmiyorsun Giray. Senin yerine Ethem Timin başında olacak." dedi aniden. Hayal kırıklığına uğramıştım. Gelse olmaz mıydı? Aniden ona döndüm. Çenesini sıktığını çıkan kemiklerinden anlamıştım.

"İşimiz var seninle. Yeni gelen erler ile ilgili" diyince Giray yutkundu. Keza ben de öyle. Ağlayacaktım nerdeyse. Boğazımda yumru olmuştu. Yutkundum ama geçmedi.

"Komutanım bölgeye en hakim olan Giray yüzbaşım. Onun gelmesi bizim için daha iyi olur. Tabi siz bilirsiniz" dedi Pusat hemen. Şu an ona ne kadar teşekkür etsem azdı. İkimiz göz göze gelince gülümsedi.

"Pusat  haklı komutanım. Geçen ki operasyonu da Giray Komutanım sayesinde başardık" Ethem de olaya müdahale edince niye bilmiyorum ama daha da mutlu oldum. Şimdi minnet dolu bakışlarımız ikisinin üstünde geziyordu.

Yarbay bize bir süre baktı. Özellikle Giray'a. Giray ise ona bir şey ima eder der gibi bakıyordu.  Nolur tamam desin nolur. Cevap verdi.

"Tamam Giray git ama sabaha kadar uyumak yok haberin olsun"  Benim ve Giray'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Emredersiniz Komutanım izninizle" dedi mutlulukla. Bana döndü. Göz kırptı. Ben de aynı şekilde güldüm. Arkamı dönüp helikoptere yürüdük. Tim de arkamızdan geliyordu. Kendimi şu an daha güçlü hissediyordum.

"Bakıyorum çok mutlu oldun" dedi göz ucuyla bana Bakarak.

"Deli" diyip kıkırdadım ben de. Helikopterin önüne gelince önce o bindi. Sonra elini uzatıp bana döndü.

Bir an bile düşünmeden elini tuttum. Eli. Sıcacıktı. Beni helikoptere çekmesi ile bindim ve oturdum. O da yanıma oturdu. Diğerleri de bindikten sonra kapı kapandı ve harekete geçtik.

"Beyler sağolun" dedi Giray gurur duyarak. Kime dediğini anlamıştım. Ethem ve Pusat hiç bir şey demeden sadece tebessüm edip ellerini göğüslerine vurdular.

Giray kulağıma eğilip konuştu.

"Korku?"

"0" yalan.

"Güven"

"100"

"Cesaret"

"100"

"Aferin" dedi tok sesiyle. Ben de yandan gülüp heyecandan bacağımı sallamaya başladım.

🫂❤️

Giray'dan

Umay'ı bırakacağımız yerin yakınına helikopter indi. Hepimiz helikopterden iniş yaptık. Umay gergindi. Farkındaydım. Ben de öyle.

Bir az yürüdükten sonra Umay'la veda vakti geldiğini anladım. Ağlamak yok Giray.

"Burdan sonrası tehlikeli komutanım" dedi Murat. Umay bana döndü.

"Hakkını helal et Giray" sesinden gerginlik akıyordu.

"Şşş sırası değil. Söylediklerimi unutma" dedim onu sakinleştirmek istercesine. Gözünü benden çekip diğerlerine baktı.

"Kendinize iyi bakın" dedi hepsine.

"Siz de iyi bakın unutmayın Alpay Timi burda" dedi Mehmet herkesin adına. Umay gülümseyip arkasını döndü. Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Son kez arkasını döndü ve bana baktı.

O an gözümden bir yaş aktı. Yol boyu tuttuğum yaş şimdi aktı. Elini kaldırıp salladı. Ben de kaldırıp salladım. Tekrar dönüp gözden kayboluncaya kadar bekledik. İçimden sürekli dua ediyordum. Nolur başına bir şey gelmesin diye. Yüreğime  ateşten demir saplamışlardı Sanki.

Ethem benim yanıma gelip koluma dokundu. Kafamı salladım ve önden gitmeye başladım. Koşar gibi.

Tekrar helikoptere binince Umay'ın oturduğu yere baktım.

Ya son görüşüm olursa? Bir daha almazsam kokusunu? Bakamazsam yeşilin en güzel tonuna? Ya almak zorunda kalırsam o bağış kartını evden? Tekrardan hasret kalırsam ona? Bu sefer ikimizin de kavuşması çok uzun sürerse?...

Olmazdı. Olmamalıydı. İzin veremezdim. Vermezdim... Bu hatayı bir kere yaptım bir daha yapamazdım...

🥺

Merhaba canım okurlarımm😊

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümü nasıl buldunuz? Düşünce ve yorumlarınızı bekliyorum 🤪

Arkadaşlar sizden bir ricam var. Satır aralarını olurken dikkatli olalım çünkü ufak tefek spoiler olabilir benden demesi 🤫

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum sizi seviyorumm❤️🥳



Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 70 6
nöbetcileri bayılttıktan sonra yanımdaki hemşire hayalle evden kaçmıştık ama çok zaman geçmeden kaçtığımızı fark etmişlerdi hayalle ormanlık alana do...
34.1K 2.7K 30
Gökçe Ayça Demir özel olarak kurulan TENGRİ timinin komutanıdır.Tengri timi onlara verilen bir görev için görev dönüşünde Bingöl'e gitmek zorunda kal...
TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.8K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...