Günebatan Döngüsü

By suudkostik

3.7K 2.1K 579

Gecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gez... More

2 | Soluk Yeşil Parıltı
3 | Hem Melek Hem Şeytan
4 | Karanlık Silüetler
5 | Yaşamı Vadeden Gözler
6 | Acı Sırlar
7 | Kuruyan Ruhlar
8 | Günebatan
9 | Umut ve Ümit
10 | Üç Yüz Bir
11 | İkinci Çiçekler
12 | Cezalar ve Cefalar

1 | Enerjinin Uyanışı

664 298 149
By suudkostik

İyi okumalar.💗

~

1 | Enerjinin Uyanışı

Gece vaktinde koyu mavi gözüken denize baktım, bugün fazla durgundu. Bu durgunluk canımı sıktı ve elime geçen ilk taşı derin suların içine yolladım. Çok güçlü olmayan dairesel dalgalar kıyıya varamadan kayboldu.

"Of abi, hani sürprizin vardı? Çok sıkıldım ben."

O da sıkıntıyla veya biraz endişeyle siyah, oldukça pahalı görünen saatine baktı. Hafifçe tebessüm ederek "Az kaldı, gelecek birazdan." dedi.

"Senin kadar gizemli bir adam daha görmedim ya, deli ediyorsun insanı."

Beni hâlâ bacak kadar olan kız kardeşi sandığı için saçlarımı karıştırarak konuşmaya başladı. "Ben de senin kadar sabırsız birini görmedim ufaklık."

"Bana bak kardeş, ufaklık falan ayıp oluyor."

Ağzını açıp karşılık verecekken arkamızdan gelen tok erkek sesi yüzünden yarım kaldı. Yerden destek alarak kumlardan kalktı ve arkadaşıyla tokalaştı.

Onlar hâlâ arkamda dururken "Abi sürpriz dediğin bu beyefendi miydi?" dedim onlara bakmaya tenezzül etmeyip kumu karıştırarak.

Gür bir kahkaha atıp tekrar yanıma oturdu. Arkadaşı da karşıma. "Kısmen öyle denilebilir ama başka bir sebep daha var elbette."

"İki kulağımla da dinliyorum abiciğim."

"Ben arkeoloğum ve bilirsin, tarih açıklanamayan sırlarla dolu. O sırlardan birini açığa çıkarırsan hayatın kısalabilir. Ama o sırrı kendine 'ödünç' alırsan yüzlerce kat daha fazla riske girersin..." anlatış tarzından dolayı gerilsem de dikkatle dinlemeye devam ettim. Fakat o anlatmaya devam etmedi. O yüzden aklımdan geçenleri kelimelere döktüm.

"Yani sen kazılarda bir şey buldun ve... Onu aldın?" soru sorarcasına sarf ettiğim cümleye karşılık onayla başını salladı.

"Geri vermek istemiyorum ama tehlikeyi de atlatmamız lazım. Bunu da senin yardımınla yapabilirim."

Hiçbir tepki vermeden yüzlerine aval aval bakınca ikisinin gözleri de korkuyla parladı. "Şaka mı yapıyorsunuz?" dedim gayet ciddi ses tonumla. "Ulan harika işte aradığım macera." dememle rahatlamış nefesler aynı anda verildi.

"Alnından öpeceğim gel." elleriyle yanaklarımı sıkıştırıp kendine çekti ve pek narin olmayan bir öpücük bıraktı.

"Yalayarak öpme diyorum ya." dedim ceketimin iç tarafıyla ıslak alnımı silerek.

"Çok heyecanlandım yanlışlıkla oldu." bir an duraksadı ve derince bir nefes aldı. "Öyleyse yeni ortağına merhaba de." dedi geldiğinden beri suskun suskun oturan adamı göstererek.

"Merhaba, ortak."

"Merhaba, Duru." pek de soğuk bir beyefendiymiş diye içimden geçirdim fakat yine de ufak bir tebessüm gönderdim.

Siyah saçları ve hafif esmere yakın teni vardı. Uzun, ipek gibi kirpiklerinin arasında sıcak bir kahvelik görünse de bakışlarının derinliği sıcak kahveliği bastırıyordu. Yüz hatlarının keskinliği bakışlarıyla uyum içindeydi. Sakalsız yüzü kendisine çok yakışmış, pürüzsüz bir görüntü sunmuştu. Sıkı duran saçlarının ön tutamında birkaç tel diğerlerinden bağımsızca alnına serpilmişti, belki de bu onun kişiliğini yansıtıyordu; mükemmelliyetçi ama özgürlüğe susayan.

Abimin kulağına yaklaşıp, "Abi adı ne?" diye sordum.

Abimden cevap beklerken tekdüze bir sesle cevaplandı sorum. "Akın." biraz şaşırsam da belli etmedim ama sadece abimin duyabileceği bir ses tonuyla sorduğumdan emindim.

Şüpheli bakışlar atıyor olsam da "Memnun oldum." deyip elimi uzattım.

"Ben de." uzattığım elini sıkarken teninin soğukluğuyla afalladım, belki biraz irkildim. Buz gibiydi elleri.

"Ellerin çok soğuk, aynı abiminki gibi." ikisi arasında gergin bir gülüşme geçse de hemen toparladılar.

"Evet, ısınmıyorlar. Bir şekilde idare ediyoruz değil mi Demir?"

"Aynen. Neyse..." bir anlığına uzaklara dalışı gözlerimden kaçmadı. Son zamanlarda davranışlarındaki değişimin kaçmadığı gibi.

"Ne yapmanız gerektiğini anlatacağım iyi dinleyin çok zamanımız yok."

~

Abim yanımızda kimsenin olmadığından emin olduktan sonra gerekenleri anlatmıştı. Kimseye bir şey söylememem hakkında sıkıca tembihlemişlerdi. Tüm dediklerini onaylamıştım ve şimdi başımı araba camına yaslayıp ne yapacağımı düşünüyordum. Zor bir dönem olacaktı.

"Ne düşünüyorsun?" abimin sesiyle ona döndüm. Turuncu ve dalgalı saçları vardı. Tabii bir de bebekler poposu gibi cildi ve yumuşacık yüz hatları.

"Ne yapacağımı."

"Merak etme, Akın işinde ustadır seni zor durumda bırakmaz."

"Öyledir kesin ama içimde kötü bir his var." derin bir nefes alıp düşünmeye dahi korktuğum şeyi söyledim. "Sana bir şey olur diye korkuyorum..."

Gözlerini saniyeliğine yoldan çekip şefkatle baktı. "Seni asla yalnız bırakmayacağım."

Sanki kalbimin bir köşesi hafifledi gibi oldu, acısı ince bir çizgi olana kadar yavaş yavaş kayboldu. Yanağına sakince bir öpücük bırakıp arkama yaslandım. Birtakım sözler verilmişti tutulmaları imkansız olsa da. Birtakım kalpler birleşmişti kavuşturan ölüm olsa da.

Yolun sonunu görseydik girer miydik yine bu yola? Yoksa zaten bile bile mi girmiştik bu soğuk yola? Parçalar her saniye yerini buluyordu ama resim yarımsa, çabalama güzel ruh bizim sonumuz yara.

~

Üzerime siyah t-shirt ve bol kesim bir pantolon giydim. Rahat beyaz ayakkabılarımdan birini  de giydim ve çıktım. "Ben hazırım!" dedim abimin karşısında dönüp kendimi göstererek.

"Bir insana her renk mi yakışır abiciğim!"

"Eee kime çekmişiz?" diye gayet sıradan bir konuşma geçti aramızda.

"Öhm, neyse. Bugün beş elementten ilkini bulacaksınız. Kainatı oluşturan en yalın beş parçanın ilki..."

Ani duygu değişiminden kendini kurtardı hemen. Aklından geçen bir düşünceyle çenesini sıktı. Onu bu duygu karmaşasından çekip çıkarmak için ortaya bir soru attım.

"Peki bu ilki hangisi?"

"Doğum... Doğumun temsilcisi ağaç."

Ses tonu kulaklarıma vardığında bedenim soğuk bir ürpertinin esiri oldu. Kaçamak bakışlar atarak bir soru daha sordum. "Nasıl bulacağız?"

"Bilmiyorum..." bir şey demek istedi fakat arada kaldı. Sonra kendinden emin bir şekilde konuştu. "Sen hissedeceksin."

Şaşkınlığımı gizlemeye çalışsam da başarılı olamadım. "Ben mi? İyi de nasıl?"

"Enerji hatları sana yardımcı olacak, sadece inanman gerek"

Histerik bir kahkaha attım. Koca salonda yankılanan kahkaham tekrar tekrar bana ulaştı. "Abi afedersin ama kafanı bir yere mi çarptın? Ben ne anlarım enerjiymiş, hatmış."

Birkaç uzun adım ve işte tam karşımda. Ormanın en canlı tonları sanki ona bahşedilmiş gibi parıl parıl ve bana bakıyor doğrudan. Güçlü, büyük avuçlarıyla omzumu kavradı. "Bunu sadece sen yapabilirsin güven kendine. İçinde canlanacak olana kaynak ol... Ben veya bir başkası için değil, kendin için."

Yaşadığımız bu anı idrak edememesem de kelimeler dudaklarımdan kendi kendine döküldü. "Tamam... Tamam, yapacağım. Sakin ol..."

Kederle iç çekip sıkıca sarıldı. Güven verircesine sırtımı sıvazladı. Konuşmak istedi ama sustu, kolları gevşerken yanağıma bir öpücük bırakıp doğruldu. "Hadi bakalım dışarıda kök salan birileri var."

Ortamın duygusunu kırmak istediğini anlayıp güldüm. Çıkışa doğru ilerlerken sesimi olabildiğince kıstım. "Bana ortak diye ruhsuz bir adam getirmişsin tabii kök salar."

Dudakları kıvrılırken o da sesini kıstı. "Öyle deme, duyarsa üzülebilir." ağzımdan bir hıh sesi çıkarken endişeyle arabanın açık camından içine baktım. Kahve gözler kısılmış bizi izliyordu.

"Duydu mu yani?"

"Evet."

"Ah... Patavatsızca oldu..." kendi kendime yakınırken bana açılan kapıdan ön koltuğa utanarak oturdum. Ayıp olmuştu adama. Ama gerçeği söylemiştim ki.

Abime veda edip yola çıktık. Atmosfer garipti. Fırtına öncesi sessizliği, ölüm sessizliği ya da sadece sessizlik. Doğru olan sondaydı muhtemelen.

Uzun süre sustuk. Arabanın gereğinden fazla hızlı gittiğini hissedince oturduğum yere iyice sinip parmaklarımla oynamaya başladım. Abim hızı sevmediğimi bildiği için hep sakin kullanırdı.

"Rahatsız olduğun bir konu olduğunda söylemekten çekinme. Şu an yavaşlamamı istemen gibi."

Ona bakmadan hızla başımı salladım. "Tamam, aklımda tutacağım. Teşekkür ederim." avuç içlerimin terlediğini fark edince pantolonumu düzeltiyormuş gibi yaptım.

Neden bilmiyorum ama tedirgin olmuştum. Bu adamda doğru olmayan bir şey vardı, hissediyordum.

Düşüncelerime dalıp gitmişken arabanın durduğunu fark edip çatık kaşlarımı düzelttim. Etrafıma baktığımda gördüğüm kasvetli havayla yerimde huzursuzca kıpırdandım. Yanımızda duran devasa, terk edilmiş şatonun gri puslu görüntüsü ise iliklerime kadar korkmama yetmişti.

"Neden buraya geldik?" açmış olduğu kapıdan bacağının birini çıkarmışken duraksadı. Tek kaşını kaldırıp sordu: "Sence de yeterince açık değil mi?"

Arabadan inince ben de aceleyle indim. "Hayır, açıkla." sert ve kaba çıkan sesime şaşırsam da aldırmadım.

"Terk edilmiş yerler enerji için muazzam bir yer. Gereksiz insan izlerinden arınmış, saf."

"Korkutucu gözüküyor." gözlerim şatonun her yerinde gezindi. Kocaman bahçesi vardı fakat üstü kemiklerle doluydu. Ne çim vardı ne de toprak. Grileşmiş tanecikler birikmişti.

Ellerini arkasında birleştirip şatoya yürüdü. "Öyle olmasa bu kadar lanet biriktirebilir miydi?" sözlerini tamamlayıp yavaş yavaş arkasını döndü ve doğrudan bana baktı. Ürpertici, tehlikeli, şeytansı bir bakıştı. Gözlerinde anlık bir şeyler parladı ama hemen kayboldu. Neden bilmiyorum ama bu adama karşı içimde kocaman bir şüphe baş göstermeye başladı. Bir ayağımı yavaşça geri attım ve sakince ekledim:

"Ne diyorsun? Uzak dur benden." kaçacağımı anlamış olmalıydı ki hızlı adımlarının bu sefer ki hedefi ben olmuştum.

"Hayır, uzaklaşma. Kendine zarar vereceksin."

Hiçbir yere gidemeden aniden kalp atışlarım hızlanırken içimde bir şeyler fokurdamaya başladı ve yapabildiğim tek şey tüm gücümle yüzüne doğru haykırmak oldu. "Yaklaşma!" o kadar güçlüydü ki şato duvarlarında duran birkaç kuş acı acı bağırarak uzaklaştı. Eş zamanlı olarak tüm vücuduma bir ağrı saplandı.

Akın belirli bir mesafede durup konuşmaya başladı. "İçindekini serbest bırak."

"Ah... Ne? Anlamıyorum beynimden bir şey söküyorlarmış gibi çok acıyor." dayanamayıp diz çöktüm ve ellerimi saçlarımdan geçirip başımı sıkıştırdım.

"Onunla baş etmeye çalış."

"Neyle..." sesim içime kaçmış gibi boğuk çıktı. Dayanamayacağım noktaya geldiğinde şatodan büyük bir ışık eşliğinde patlama sesi duyuldu. Dehşete bulanmış gözlerimi olabildiğince açıp titrek bir nefes verdim.

"Senin için doğanı kabul et."

Gözlerimi yavaş yavaş kapatıp avuç içlerimle yerden destek alarak bir süre oturdum. İçimde akan bir şey vardı sanki. Kalp atışlarımın yavaşlamasıyla bu his de kayboldu. Vücudumun titremesi azalınca ayağa kalkmaya çalıştım. Akın elini uzatıp tutmamı bekledi.

Elimin tersiyle bu nazik girişimini savuşturdum. "Çek elini. Uzaklaş."

İkiletmeden istediğimi yapıp arabaya yaslandı. "Peki, suçsuz olduğumu bil yeter."

Ayağa kalkıp tam karşısında durdum. Az önceki halimden eser yoktu. "Suçsuz? Açıkla o zaman az önce ne oldu!?"

"Sembollerin ortaya çıkması için enerjiyi uyandırman lazımdı ve bunu yaptın." kafa karışıklığıyla sol gözüm seğirdi. Sonra içinde bulunduğum anlamsız duruma koca bir kahkaha attım.

"Abim kazıdan bir şey kaçırdı diye ben neden enerji uyandırıyorum!? Bu ne kadar mantıklı geliyor sana!"

İç çekerek gözlerini kapattı ve burun kemerini sıktı. "Meselenin özü başka bir şey demek ki." öyle bir baktım ki konuşmaya devam etti. "Bilmen gereken tek bir şey var: abin de sen de tehlikedesiniz. Ve abini kaybetmek istemezsin değil mi?" korkuyla dolan gözlerimi tehdidi sindirmek için birkaç kez kırpıştırdım.

"Evet, ben de öyle düşünmüştüm. Takip et o zaman."

Yapabileceğim başka bir şey yoktu, mecbur takip ettim. Nasılsa gerçeği er ya da geç öğrenecektim. Bahçeye girdiğimizde önüme çıkan tüm kemikleri sinirle vurarak uzaklaştırdım. "Bu sıkışmış ruhlara daha fazla işkence edeceksen bir bedeli olduğunu da unutma."

Dediklerini hiç takmayarak yaptığım şeye devam ettim. Bir yığın kemik kalıntılarıydı işte. "Anlatmak istediğin başka masallar da var mı?"

Omzunun üstünden alayla baktı. Kısa ve net bir cevap verdi. "Var." gözlerini kapattı, ellerini pantolonunun içine yerleştirdi. Şatonun büyük ama fazla hasar görmüş ahşap kapısının önünde durdu. Hafif ama güçlü bir tekmeleme ve sonuna kadar açıldı. Sağ elini cebinden çıkarıp içeriye davet eder gibi uzattı.

"Öyleyse masalımıza hoş geldin."

—————

Umarım devamını getirebilirim jwmdşfiwkflfielw

Continue Reading

You'll Also Like

371K 18.4K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!
YUVA By _twclr

Teen Fiction

925K 44.7K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
7.3M 420K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
585K 21.4K 50
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...