ENKAZ

By umutsuzbiryazarrr

51.8K 2.3K 1.2K

"Yaydım edin..." Uyudu Umay. Ama son hatırladığı şey bir adamın sesi olmuştu. "Dayan küçük dayan kurtaracağ... More

GİRİŞ
SINIRA YAKIN
KARAKTER TANITIMI
DENGE
AJAN
TUTSAK
YARA
İZLER VE ŞİFALAR
MASAL
RAKI
HASRET RÜZGARLARI
TEMSİLİ GÖRSELLER
15 ARALIK
KARAKTER GÜNCELLEMESİ
VURGUN
HATIRA
DUYURU 📢📢
ÖNEMLİ
BÖLÜM FRAGMANI

OPERASYON

4.5K 207 130
By umutsuzbiryazarrr

"Ben Size Taarruzu değil! Ölmeyi
emrediyorum"

Suriye

Cesaret ne demekti? Yüksekten paraşütle atlamak mı? Sevdiğine sevdiğini söylemek mi? Yoksa kardeşleri canı uğruna 62 saat uykusuz kalmak mı?

Şehitlik neydi peki? Ölüm mü? Bitiş mi? Yoksa yeni başlangıçlar mı?

Biz askerler aşık olmamalıyız. Hem kendimize hem ona eziyet etmemek için. Her yiğidin harcı değildir asker yolu beklemek. Şereftir, onurdur, gururdur asker yari olmak.

Arkamızda gözü yaşlı analar bırakıp geldik buralara. 'Önce Allah'a sonra kendine emanetsin' diyerek gönderdiler bizi vatan korumaya. Gelecek diye beklediler her gün. Her kapının çalmasında 'oğlum' diye koşarlar kapıya. Oğulları yerine Yarbay, sağlık görevlileri, polisler, askerler gelir. Anlar tabi analar o anda. Konduramazlar. 'Başınız sağ olsun' dediklerinde Yarbay acı bir feryat, yüreğinde kocaman bir acı. Anlatılması zor şeyler...

"Vatan sağ olsun" derler sadece. Vatan sağ olsun...

"Komutanım" gözümü silahın dürbününden çekip sesin geldiği yere baktı.

"Söyle aslanım" Murat uyku uykulu baktı etrafına. Ama sonra hemen kendine geldi. Uyumlarını ben söylemiştim. Bir mağaranın 1km  ilerisinde pusuya yatmış, şerefsizlerin çıkmasını bekliyorduk.

"Var mı bir gelişme" tekrar dürbüne çevirdim gözlerimi.

"Yok aslanım uyu sen" silahını alıp benim yanıma geldi ve o da benim gibi pusuya yattı.

"Yok komutanım asıl siz uyuyun. Baksanıza gözlerinize kan oturmuş. Ben tutayım nöbet."

"Cık" dedim başımı kaldırıp.

"Nerde görülmüş komutanın uyuyup askerin beklediği. Olmaz öyle."

"O zaman beraber tutalım nöbeti komutanım" dedi sırıtarak. Ben de sırıttım. Bir şey demedim.

Bir süre hiç ses çıkmadan bekledik. Sonra sessizliği bozan ben oldum.

"Özledin mi Gazete" Murat hiç bana bakmadan cevap verdi.

"Çok özledim komutanım. Burnumda tütüyor." diyince alayla güldüm.

"Kerata" dedim imayla.

"Göremedim ki sözden sonra. Yüzüğü takıp geldim. Şimdi bile çok merak ediyordur." Dedi sıkıntıyla.

"E ara oğlum" dedim ciddiyetle.

"Uyuyordur komutanım"

"O zaman mesaj at dingil" dedim aynı ses tonuyla.

"Size ayıp olur diye dedim komutanım" gözümü sert bir şekilde ona çevrdim.

"Lan saf ordan aşka saygısı olmayan taş devrinden kalmış birine mi benziyorum" şaşırır gibi baktı yüzüme.

"Yok komutanım yani ayıp olmasın diye" göz devirdim.

"Olmaz ayıp falan at mesajını sen" dedim ve tekrar önüme döndüm. Anında telefonu çıkardı. Göz ucuyla baktım. Gülerek mesajlaşıyordu. Cidden aşk bu mu? Gülerek mesajlaşmak mı?

Aklıma o an Umay geldi. Nasıldı acaba? Ben de mesaj atsam, uyuyor mudur ki?

"Murat saat kaç"

"3 komutanım" başımla onayladım. Üniformanın cebinden telefonumu alıp açtım.

İnşallah uyumuyordur.

Telefon açıldıktan sonra mesajlar kısmına girdim. Dağın başında internet çekmezdi.

Nefesimi tutup mesaj yazdım.

Siz: Nasılsın?

Kapatıp tekrar önüme döndüm.  Anında tekrar titredi.

"Murat sıra ben de iyi bak mağaraya" diyip aldım telefonu. Murat'ın kıkırdama sesini duydum ama aldırmadım.

Umay: Oh Giray çok şükür haber alabildim senden. Nasıl korktum bir şey oldu diye.

Güldüm. Korkmuştu benim için. Hatta baya güldüm.

"Komutanım eviniz yanıyor"

"Yansın" Murat güldü. Ne dedim ben? Aha yandık. Bakışlarımı ekrandan çekip Murat'a baktım. Zevzek nasıl sırıtıyordu.

"Lan bundan birine bahsedersen Burcu'ya geçen operasyonda bacağından vurulduğunu söylerim" dedim tehditkar sesimle.

Gülümsemesi soldu. Yüzünü korku sardı.

"Tamam komutanım valla bir şey demem" sinsice Güldüm.

"Adam ol" dedim tekrar ekrana döndüm. Ama bakışı hala bendeydi.

"Lan gerizekalı bana değil mağaraya bak" anında döndü karşıya. Ben de ekrana.

Siz: Arasadayın keşke

Umay: Rahatsız etmek istemedim nolur ne olmaz diye

Siz: İyiyim ben sen iyi misin asıl?

Umay: Evet, alıştım bir az daha

Siz: Güzel sevindim. Eksik var mı evinde?

Umay: :D her şeyden fazla fazla var sağol.

Siz: :D

Siz: Uyu artık geç oldu.

Umay: Dosyalarınızı inceliyorum. Maşallah Yüzbaşı bana diyorsun ama senin başarıların beni geçmiş.

Yine güldüm. Ya da en başından beridir gülüyordum ama şimdi fark ettim.

Siz: :) olsun senin başarıların daha önemli.

Umay: Baban için, üzgünüm başın sağolsun.

Siz: Vatan sağ olsun

"Komutanım hareketlilik var" dedi bir an da Murat. Anında dürbünü elime alıp baktım. Yaklaşık 10 tane çocuk vardı.

"Şerefsizler çocukları almışlar. Murat sessizce uyandır herkesi" dedim ve hızla telefonu elime aldım.

Siz: Umay şimdi gitmem lazım beni merak etme dikkat et Allah'a emanet.

Aniden cevap geldi.

Umay: çok dikkat edin Giray dualarım sizinle.

Görüldü atıp telefonu uçak moduna aldım ve cebime koydum. Ayağı kalktım. Herkes uyanmıştı.

"Ne yapıyoruz komutanım" dedi Efe Pusat'a baktım.

"Çocukları kurtaracağız" dedim ciddiyetle. Pusat'ın yumruğunu sıktığını gördüm. Arkamı dönüp elimle işaret verdim. Hepimiz silahlarımız ile koşarak ilerlemeye başladık.

Başlıyoruz...

💣

Hakkari

Umay'dan

Giray gideli günler olmuştu. Ne bi iz ne de bir haber vardı. Endişe ediyordum onun için. Sürekli elim telefona gidiyordu aramak için ama yapamadım. Bir anda her şeyi mahvederim diye yapamadım. Saate bakım gece 2.30'du ve benim hiç uykum yoktu.

Oflayıp kafamı koltuğun arkasına yasladım. Gözlerim Tavandayken aklıma Yarbay'ın verdiği Timin Dosyaları geldi. Aniden ayağı kalktım ve odamdan dosyaların hepsini getirip orta sehpaya bıraktım. Çantamdan gözlüğümü alıp saçımı topladım ve oturup dosyalara  bakmaya başladım. En üstte Giray'ın dosyası vardı. Önüme alıp açtım ve incelemeye başladım.

Giray Altun

15/12/1997 TRABZON
RÜTBESİ: YÜZBAŞI
TİM: ALPAY TİMİ
GÖREV YERİ: HAKKARİ/ÇUKURCA

ANNE ADI: SELMA/ SAĞ
BABA ADI: ÖMER / SEHİT
MEDENİ HALİ: BEKAR
KAN GRUBU: 0RH+

BAŞARILARI;

ANKARA KARA HARP OKULU BİRİNCİLİĞİ

KOMUTANLIK MADALYALARI

RÜTBE ROZETLERİ

.
.
.

90'a yakın ödül almıştı. Okurken kaşlarım istemeden havalandı. Kağıdın altını okumaya devam ettim.

VASİYETİ: ÜSTÜME OLAN BÜTÜN MAL VARLIĞIM YETİM VE KANSERLİ ÇOCUKLARA BAĞIŞLANSIN.

Altta da son olarak imzası vardı. Her şey bu kadarla kısıtlı değildi. Hangi komutanlardan eğitim gördü, hangi testleri geçti hepsi yazıyordu. Vasiyeti içimi burkmuştu. Tekrar tekrar okudum aynı yeri. Her defasında da gurur duydum.

Demek 29 yaşındaydı. Aramızda sadece 3 yaş vardı. Yaşını hiç göstermiyordu. Dosyanın içinde ki fotoğrafları elime aldım. Annesinin fotoğrafına baktım. Hiç benzemiyordu. Belki bir az burnu. Babasının fotoğrafını aradım ama bulamadım. Olması gerekirdi normalde. Diğer dosyalarda var mı diye baktım hepsinde vardı. Sadece Giray'ın dosyasında yoktu. Bir yerde düşürmüş olma ihtimalini göz önüne aldım. Ama yok hiç bir yerde yoktu.

Yarbay ile konuşurum diye çok umursamadım. Dosyayı kapatıp diğerine elimi attım ama telefonuma mesaj bildirimi gelince irkildim. Koltuğa uzanıp elime aldım ve mesajın Giray'dan geldiğini görünce elimde ki kalemi masaya bırakıp gözlüğümü çıkardım.. çok şükür diye geçirdim içimden.

Onunla mesajlaşmak ayrı bir keyif veriyordu. Konuşmak ayrı bir keyif veriyordu. Belki de buraya geldiğimden beri benimle ilgilenmesi düşünmesi dostça bir yaklaşım olamaz mıydı?

Aniden gitmem gerek yazınca önemli bir şey olduğunu anladım. Operasyon Suriye de başlatılmıştı. Yarbay sürekli durumdan haberdar ediyordu. Ama Giray ve Timin nasıl olduğundan bahsetmiyordu. Mesajına cevap verdikten sonra görüldü atıp çıktı. Ben de derin bir soluğu havaya bıraktım.

'Git ama hemen gel Yüzbaşı' dedim kendi kendime. Telefonu kenara koyup sigara paketinden bir dal alıp yaktım ve cama yöneldim. Perdeyi açtım ardından pencereyi. Hava soğuktu. Üstümde ki hırkaya daha çok sarıldım. Sokaklar bomboş etraf çok sessizdi.

Gözlerim yıldızlara kaydı. Uzun uzun baktım.

'Allah'ım sen onları sağ Salim gönder'

🥺

Giray'dan

Mağaranın 10 metre ötesine hepimiz etrafına dağılmış pusuya yatmıştık. Telsizi elime aldım.

"Asi durum ne?" Pusat mağaranın en görünen yerindeydi. Silahın dürbününden mağarayı görebiliyordu.

"10 tane çocuk var komutanım. İçerde 3, dışarda 5 şerefsiz var. Arkada da 3 tane." dedi ve sustu. O an kadın çığlık sesi gelince kaşlarım çatıldı.

"Ne oluyor pusat" dedim yavaşça.

"Komutanım bu gavatlar bir tane de kadını almışlar" dedi sinirle.

"Eminsin demi başka biri yok"

"Hayır yok komutanım" kafamı salladım kendi kendime.

"Herkes hazır mı" dedim ciddiyetle. Hepsi de telsize hazırız dedi.

"Koray Murat dışardakilerin dikkatini dağıtın. Pusat Efe arkada ki girişe yakın benim adamları imha etmemi bekleyin. Eder etmez de sessizce gelin. Ethem Mehmet siz de burda kalın" hepsinden emredersiniz Komutanım sesi gelince beklemeye başladık. Önce Kılık değiştirerek adamların karşısına çıkan Koray ve Murat'ın oyalamasını bekledik.

"Selam aleykum" dedi Koray kürtçe aksanı ile.

"Kimsin sen bilader" 5'ide Koray ve Murat'ın etrafını sarmışlardı. İçimden salak bunlar diye geçirdim. Onlar oyalamaya devam ederken ben yavaşça çıkıp çökmüş bir şekilde mağaranın arkasına yaklaştım. Sağa sola baktım başka kimse yoktu. Kaya'nın arkasına yattım. Arkamdan susturucu silahla elimde ki silahın yerini değiştirdim.

Gözlerimi kısıp hedef aldım ve ilk mermiyi sıktım. Biri ölmüştü. Diğer ikisi etrafına baktı ve silahlarını kaldırdılar. Sağda durana bir kurşun solda durana bir kurşun sıktım. Arka taraf temizlenmişti. Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde Pusat ve Efe'nin geldiğini gördüm.

Elimle 1 yaptım ve aniden kalkıp koşmaya başladık. Mağaranın girişine gelince çok gözükmeden içeri baktım.

"Hepsi bir arada"

"Ne yapıyoruz komutanım?" Dedi Pusat sinirle.  Telsizden sessizce Koraya seslendim kulağından çok küçük bir kulaklık vardı. Beni duyardı.

"Bay dil. Göster bakalım marifetlerini. İçerdekileri dışarı çıkar" Koray aniden bağırmaya başladı.

"Manda yuva yapmış söğüt dalına aman amaaaann" istemeden dudaklarımı birbirine bastırdım. Sesi. İğrençti.

"Yakışıklı olduğun kadar sesinde de güzel olsa Koray" dedi Pusat. İçeri tekrar göz ucuyla baktım.

"Ne oluyor lan dışarda" dedi uzun olan ve çıkışa ilerledi. Şimdi 2 kişi kalmışlardı. Kulağıma kulaklıktan ses geldi.

"Sen benim üzümlü kekim ben sensiz nerelere giderim" bu seferki ses Murat'ın sesiydi. Pusatla Efe'ye baktım. Gülmemek için zor duruyorlardı.

"Kara durum ne?" Dedim Etheme.

"7 kişi dışarda komutanım" anladım ki içerde bir kişi kalmıştı. Arkama döndüm kafamı şimdi anlamında salladım. Aniden içeri daldık. Adamın arkası dönüktü. İçerdekiler bizi görünce  sus işareti yapıp kolumda ki bayrağı gösterdim. Asker olduğumuzu anlamışlardı.

Adamın sırtına atlayıp ağzını kapattım ve silahımla bayılttım.

Gözüm rehinelere kaydı. Hepsi korkuyla bize bakıyordu. Onlara yaklaştım. Dışarı baktım. Herkes Koray ve Murat'a odaklanmışlardı.

"Sakin olun bizden size zarar gelmez. Askeriz biz." Dedim fısıldayarak.

"Şimdi sessizce dışarı çıkaracağız sizi tamam mı?"  kafa salladılar. Gözüm kadına kaydı. Eli yüzü kan içindeydi. Dövülmüş olsa gerek. İki tane çocuğu kollarının arasına almış bize bakıyordu.

"Öğretmen misiniz" dedim sessizce.

"Evet, Çukurca'da" sesi endişeliydi.

"Okula baskın yaptılar. 2 gündür burdayız" dedi. Kafamı salladım. Pusat'a döndüm.

"Çocukları ve Öğretmeni alın sessizce helikoptere gidin. Efe yardım et sen de"

"Emredersiniz Komutanım" dediler ve yanıma geldiler. Efe tek tek çocukları kaldırıp dışarı çıkardı. Ben de bir yere çökmüş çıkmalarını bekliyordum. Telsize fısıldadım.

"Kara,Deli yürek mağaraya girin sessizce" dedim.

"Geliyoruz komutanım" gözüm Pusat'a kaydı. Öğretmenin kalkmasını bekliyordu ama kız kalkamıyordu.

"Yaralı mısın" dedi Pusat dikkatlice.

"Ayağımı kırdılar" demesiyle Pusat'ın kızı bir eli ile bacaklarından bir eliyle de belinden tutup havaya kaldırması Bir oldu. Başı ile bana selam verip hızla mağaradan çıktılar. Şimdi mağara boştu. Sadece ben vardım.

"Dayanamıyorum artık birileri bir şey yapsın neden ayrı kaldık" dedi Koray telsize. O an sıkıştığını anladım.

"Dayanın koçum az kaldı" Tam o esnada içeri Ethem ve Mehmet geldi. Başımla dışarıyı gösterdim. Şimdi 5 kişi 7 adama karşıydık.

Olabildiğince sessiz hareket ederek dışarı adım attık. Koray ve Murat bizi gördüler ama belli etmediler.

"Siktirin gidin lan. Ne kaseti" dedi adamlardan biri. Nasıl oyaladılar hikayesini çok merak ediyordum şahsen.

"Sen kime siktir git diyorsun orospunun evladı" diyip silahını çıkardı Koray. O an ip koptu. Koray birisinin kafasına sıkmıştı. Murat'ta diğerinin kafasına sıkmıştı. Ben üstüme gelen birine tekme atıp silah sıktım. Ethem birinin kafasına yumruğunu geçirip bayılttı. Adamların 6 tanesi ölmüştü

O an etrafıma baktım.

"Komutanım dikkat et" diye bağırdı Murat. Arkamı dönmemle kafama silah dayanması bir oldu. Alayla güldüm adama. Bir bok yapamayacağı boş olan silahından belliydi.

"Çok korktum" dedim dalga geçerek. Adamın ensesinden tutup kafa attım ve duvara yapıştırıp kafasını defalarca duvara vurdum. En son kendi ellerimin arasında bayılıp gitmişti zaten.

Geriye dönüp 'oh' dedim seslice. Bir an aklıma içerde bayılttığım adam geldi. Mağaraya girince arkamdan diğerleri geldi. Adam hâla yerde yatıyordu. Eğilip nabzına baktım. Atıyordu. Tekrar doğruldum.

"Şu piçi alın da konuşturalım" dedim ve eline basarak tekrar dışarı çıktım. Saate baktım öğlen olmuştu. Telsizden Tuna Yarbay'ı aradım.

"Giray"

"Yarbay'ım burası tamam 10 çocuk bir tane de öğretmen var" dedim etrafa bakarken.

"Tamam oğlum Karargah'a  getirin"

"Emredersiniz Komutanım"

Telsizi tekrar cebime koydum.

"Komutanım biz tamamız" dedi Murat. Adamın ellerini plastik kelepçe ile bağlamışlar ensesinden tutuyorlardı.

"Hadi bakalım" diyip ilerlemeye başladım. Onlar da Arkamdan geliyordu.

"Yürü lan  sana direk  sokmaya  gidiyoz" diyince Murat kahkaha attım.

"Ne direği lan" dedim ilerlerken.

"Komutanım bu ayılırken direk diye sayıklıyordu. " tekrar kahkaha attım.

"Direk dans yaparken aldılarsa demek" Murat kahkaha attı.

"Direğin üstünden terör örgütüne. Gerçi ikisi de ibnelik" helikopterin önüne gelince durduk.

"Komutanım acaba bu ibneyi kapıya mı bağlasak öyle uçsak. Buna fazla gelir bizim helikopter" kaşlarımı çatıldı. Gözümü havaya kaldırıp dudaklarımı büktüm.

"Olur lan aslında ama yolda falan ölür konuşamaz. Bize dans etsin bu" diyip helikoptere bindik. Herkes burdaydı.

"Selam millet" dedim çocuklara Bakarak. Hepsi merhaba dedi. Bir şey dikkatimi çekti. Pusat'ın yanında kız oturuyordu. Dünya için küçük Pusat için büyük bir adımdı.

Helikopterin kapısı kapandı ve uçmaya başladı. Sevecen tavırla çocuklara baktım.

"Bakın şimdi bu abi bize dans edecek" dedim Teröristi göstererek. Bana dik dik bakıyordu. Telefonumdan müzik açtım.

"Kalk lan" dedi Efe omzuna sertçe vurarak. Ama kalkmadı. Oturduğum yerden sanki saldıracakmış gibi ayağımı vurduğumla kalkması bir oldu. Kahkaha attık.

"Oyna lan direk diye inliyordun. Direk yok ama idare et" dedim ben de gülerek. Adam bir anda oynamaya başladı.

Çocuklar,tim, öğretmen herkes Kahkaha atıyordu.

Bir kez daha can kurtardığım için şükrettim. Time bir şey olmadı diye şükrettim. İyi ki asker oldum. İyi ki..

💪🏻

Umay'dan

Mutfakta dalmış yemek yapıyordum. Gerek var mıydı? Yoktu aslında. Ama kafamı dağıtıyordum. İkide bir telefonuma bakıyordum. Giray'dan ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Neredeyse öğlen olmuştu. Onu neden merak ettiğimi hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ama her an aklıma geliyordu. Yürürken bile.

Çorbayı karıştırırken telefonun çalma sesi geldi. Giray aradı diye heyecanla tezgahın üstüne koyduğum telefonu aldım. Ekrana baktım. Hayal kırıklığı. Tuna Yarbay arıyordu. Üzüldüğümü belli etmemek için sesimi Düzeltip telefonu açtım.

"Efendim Yarbayı'm"

"Umay Timden haber var" dediği anda elim ayağım titredi. Yaşıyordu değil mi? Nolur yaşıyor olsun. Kaşığı aniden bıraktım.

"Dinliyorum yarbayım"

"Operasyon başarılı. Yoldalar geliyorlar. Karargah'ta  bekliyorum seni de" diyince içime su serpilmişti. Sessiz bir oh verdim dışarıya.

"İyiler mi peki" dedim yutkunarak.

"İyiler hepsi şükür. Giray da iyi" dedi güler gibi. Ben hepsini sordum Yarbayım.

"Tamam ben hemen geliyorum" diyip telefonu kapattım. Mutfaktan hızla çıkarken aklıma çorba geldi. Altını kapatıp tekrar çıktım mutfaktan. Odaya geçip hazırlanmaya başladım.


Çantama sigaramı, telefonumu, cüzdanımı koyup kapattım. Masanın üstünde ki parfümden bolca sıkıp siyah topuklu ayakkabılarımı giyip uzun kaşe kabanımı giydim.


Hızla evden çıkıp bir taksi çevirdim. Binip Karargahın adresini söyledim.

Yaklaşık 20 dakika sonra taksi durmuştu. Ücreti ödeyip indim. Nöbetçi askerlere kimliğimi gösterip bahçeye girdim.

Yarbay merdivenin başında bana bakıyordu. Emin adımlarla yanına gittim.

"İyi günler Yarbayım" dedim ciddiyetle.

"Hoş geldin Umay. Gel helikopterin ineceği yere gidelim" dedi ve ilerlemeye başladı. Ben de yanından yürüdüm. Hiç bir şey konuşmuyorduk. Bir az yürüdükten sonra büyük bir alanda durduk.

"Girayla" dedi birdenbire. Ona baktım.

"Anlaşabildiniz mi?" Sorusu karşısında bir az afallamıştım. Yutkundum. Cevap verdim.

"Evet, çok iyi bir komutan" dedim tek nefeste. Niye sordu ki? Yandan güldü.

"Öyledir kerata. İyi bir komutan olduğu kadar çok da iyi insandır. Sahiplenir, korur, kendi canı pahasına ne olursa olsun yapar" Pür dikkat onu dinledim. Doğruydu. Bunları ben de gözlemlemiştim. Boğazını temizleyip devam etti.

"Oğlum gibidir Giray. Babası benim arkadaşımdı. Aynı yerde çarpıştık." Kaşım havalandı. Babasıyla Yarbay arkadaştı. Hiç kesmeden devam etti.

"Ama hiç bir zaman arkadaşımın çocuğu diye kayırmadım onu. Aksine daha çok gittim üstüne. Babasına öyle söz verdim şehit olmdan önce" hikayelerini çok merak ediyordum. Aklıma bir anda Giray'ın dosyasında eksik olan fotoğraf geldi.

"Giray'ın dosyasında babasının fotoğrafı yok. Unutuldu mu yoks-" sözümü kesti.

"Hayır unutulmadı. Bunu fark edeceğini biliyordum. Ömer çok-" durdu. Durma sebebi havadan gelen yüksek helikopter sesi oldu. İkimiz de kafamızı havaya kaldırdık. Yarbay güldü.

"İşte geliyor aslanlarım." Kafasını bana çevirdi.

"Bir ara kahveni içerim Umay o zaman merak ettiğin ne varsa anlatırım" dedi sevecenle.

"Tabi ki" diyip başımı tekrar havaya kaldırdım. Helikopter iyice iniyordu aşağı.

Yüreğim çarpmaya bacaklarım titremeye başladı. Hemen Giray'ı görmek istiyordum. Helikopter inince pervanesinden dolayı rüzgar iyice artmıştı. Saçlarım yüzüme gelmeye başlamıştı. Ellerimle hepsini geri atıyordum. Gözümü çekmiyordum karşıdan.

Helikopterin kapısı açıldı. Önden bir çok çocuk koşarak indi ve büyük alanda koşturmaya başladılar. Okul baskını olduğunu biliyordum. Yüzümde ufak tebessümle koşan çocukları izledim. Tekrar baktım karşıya. Pusat kucağında bir kadınla inmiş yürüyordu. Arkasından timin kalanı indi. Efe ve Koray terörist olduğunu düşündüğüm adamı tutmuşlardı.  Giray yoktu? Kalbim bu sefer heyecanla değil korkuyla atmaya başladı. Gelemedi mi?

O an. Bir şey oldu. Helikopterin içinde belirdi koca bedeniyle. Bana baktı. Gülümsedim. Gülümsedi. Ellerim terlemeye başlamıştı. Gözünü benden çekmeden zıplayarak indi. Saçı aynı benim saçım gibi havalanıyordu. Elinde korumalık kaskı ile omzu dik, başı dik, kendinden emin bir şekilde bana doğru yaklaşıyordu. Askeri üniforması... Nasıl da yakışmıştı ona. Baştan aşağı süzdüm. Her şeyi mi karizma olurdu bir adamın? Güldüğümün farkındaydım. Ama ciddileşmek hiç istemiyordum.

Önüme gelince durdu. Gülünce çıkan kocaman gamzeleri daha da büyüdü Sanki. Kafamı kaldırıp yüzünün her detayını incelemek istercesine odaklandım. Yorgun gözüküyordu. Çok yorgun. Ama bu haliyle de çok yakışıklıydı. Yutkundum. Benim yutkunduğumu görünce o da aynı şekilde yutkundu. Dudaklarımı yaladım. O da aynı şekilde. Beni mi taklit ediyordu? Yüzüne dokunmak, yorgun bedenini dizimde uyutmayı o kadar çok isterdim ki... Etrafta kimse yoktu. Ne bir ses. Ne bir insan. Sadece biz. Giray ve Umay...

"Geldin" dedim fısıldar gibi. Gülümsemesi küçüldü ama hâla gülüyordu.

"Geldim. Hep gelirim."

🔥


Giray'dan

Helikopterden inerken yol boyu görmek için can attığım mavileri gördü gözüm. Elim ayağım titriyordu ama umarım belli olmuyordu. Onun ki de titriyor muydu? Yine en güzel gülümsemesini yerleştirmiş bana bakıyordu. Ben zaten onu düşünürken bile gülüyordum.

Karşısına yürümeye başladım. Beni baştan aşağı süzdü ve gülümsemesi daha da büyüdü. Ah o dudakları... Sürmüştü yine dolgun dudaklarına kırmızının en güzel halini. Onları koparırcasına öpmek...

Karşısına gelince yutkunduğunu fark ettim. Ben de aynı şeyi yaptım. Kölesi olmak istediğim dudaklarını yaladı. Ben de yaladım. O an aklımdan dudaklarını keşke ben yalıyor olsam diye geçirdim. Rüzgar saçlarını  dağıtıyordu ama umrunda değildi. Sadece bana bakıyordu. Ben  çekmemek için çok zor tutmuştum kendimi. Kokusu. Tüm güzel kokuların vücut bulmuş haliydi.

"Geldin" dedi sessizce.

"Geldim. Hep gelirim" dediğimde yüzüme öyle hayran baktı ki. Zaman Dursun isterdim.

"E hadi bakalım misafirimizi bekletmeyelim" Tuna Yarbay'ın sesiyle ikimizde bakışlarımızı farklı yöne çevirdik. Ben bir adım geri çekildim. Yüzü ciddileşmiş Yarbay'a bakıyordu.

"Umay hazır mısın?" Diye sordu Tuna Yarbay. Gözlerini it'e çevirdi. Sağ dudağı yukarı kıvrıldı ve alayla süzdü.

"5 dakika verin bana her şeyi öter bülbül gibi" dedi aynı alayla. Bu Cesaret... Allah'ım bir kadın bu kadar mı kusursuz olur...

"Tamam hadi geçelim içeriye" diyince herkes ilerlemeye başladı. Biz bilerek arkada kalmış gibi yavaş yavaş yürüyorduk. Belli etmeden konuştum.

"Demek 5 dakika ha" dedim gülerek.

"Şüphen mi var?" Diye sordu. Daha çok güldüm.

"Haşa, 3 dakika diyorum ben"

"Gel birlikte girelim bu itin sorgusuna" e zaten öyle olacaktı. Yalnız mı bırakayım seni onla. Sikseler de olmaz.

"Seni onunla yalnız bırakacağımı düşünmen hata" dedim ciddiyetle. Tabur'un merdivenlerine gelmiş çıkıyorduk.

"Pekâlâ bekliyorum" diyip önüme geçti ve son basamakları çıkmaya devam etti. Allah'ım iyi ki kabanı vardı yarabbim. Dudaklarımı dişlediğimi kan tadı gelince fark ettim...

"Ethem sen öğretmen hanımın ayağına baksan iyi olur" dedi içerde Pusat.

"Tamam götür revire geliyorum" diyince Pusat sağ tarafa döndü. Ethem odasına girdi. Umay etrafına baktı. Bana döndü.

"Eşyalarımı nereye koyayım asker dinlenme odasına mı?"

"Yok sen ver ben odama koyarım" diyince hiç ikiletmedi ve kabanını çıkardı. Allah bordo gömlek. Dekolte. Benim libido. Tavan. Anam. Benim mesai başladı. Anlamasın diye duvara bakıyormuş gibi yaptım.

Çantası ile birlikte bana uzatınca bakışlarımı duvardan çekip elindekilere kaydı. Çantasını ve kabanını aldım.

"Teşekkür ederim. Sorgu odasına geçmeden önce bir dosya almam lazım benim" kafamı salladım.

"Tamam ben de bir üstümü değiştirip gelirim" o da kafasını sallayıp sağ tarafa döndü ve ayakkabısının çıkardığı sesle ilerlemeye başladı. Göz ucuyla baktım da. Bu fiziğin sırrı neydi?

Koşar gibi odaya girdim. Çantasını masaya koydum. Kabanını da güzelce yatağa uzattım. O an aklımdan tek şey geçiyordu. Koklamak. İkilemde kaldım önce ama sonra tekrar elime aldım ve boyun kısmına burnumu bastırdım. Kokusu hiç değişmemiş diye düşündüm.

Gözlerimi kapatıp daha derin nefesler almaya başladım. Çok farklı hissettiriyordu bu bana. Güldüm. Onunla ilgili olan her şeyde gülüyordum. Fındıklı çikolata görsem, kiraz görsem hatta Barbie ve Ken bebek bile görsem...

Geri çekilip yine aynı şekilde bıraktım yatağa. İçimden acaba bir az kumaş kesip geceleri onunla mı uyusam diye düşündüm ama sonra sen sapık mısın be dedim kendi kendime.

Dolabı açtım. Elime gelen rastgele şeyleri çıkardım. Kendimi koklama gereği duydum o an. Baktım. Kokmuyordum. İyi diye geçirdim içimden. Hızla üstümü değiştirdim. Masa da ki parfümü baya baya sıktım. Saçımı Düzeltip odadan çıktım.

Sorgu odasına giderken Tuna Yarbay seslenip beni durdurdu. Yanıma geldi

"Buyrun komutanım"

"Yorgunsun aslanım yat dinlen" elini omzuma attı.

"Yok komutanım Umay hanımla sorguya gireceğim" yarbay güldü.

"Hanım mı gerçekten" Kaşım çatıldı.

"Anlamadım komutanım" bana baktı. İmali bir şekilde.

"Yok bir şey aslanım hadi git sen sorguya. Bitince de toplantı odasına toplansın herkes"

"Emredersiniz Komutanım" dedim ve başımla selam verip tekrar ilerlemeye başladım.

Odaya girince adam'ı tek otururken buldum. Sertçe kapıyı kapattım. Bana dik dik baktı.

"Ne oldu lan direkçi Niye öyle bakıyorsun ananı mı siktim" diyince bakışı tekrar yere indi. Karşısında ki sandalyeyi sertçe çekip oturdum. Nasıl dövsem diye düşünüyordum açıkçası.

Kapı açıldı. Geriye baktım. Umay gelmişti. Elinde dosya vardı. Yüzü sertti. Sesli bir nefes verip yanıma sandalye çekip oturdu. Adam Umay'a baktı.

"Çek lan pis gözlerini kızdan" diyince tekrar yere baktı.

"Bir an bensiz başladın sandım Yüzbaşı" kafamı ona çevirdim. Dosyayı inceliyordu.

"Haddime değil sayın savcım. Lütfen öncelik sizin" dedim izin verir gibi. Bana bakmadan güldü. Kafasını tekrardan kaldırdı. O an benim bile ilk defa gördüğüm bakış vardı yüzünde. İntikam ve hırs. Başka bir şey değildi bu.

"Abdullah Esar. 38 yaşında Suriye doğumlu" adama bakmaya devam ediyordu. Adam başını kaldırıp Umay'a baktı.

"Uyuşturucu, taciz, tecavüz, hırsızlık, gasp, cinayet ve vatan hainliği" ayağı kalktı ve ellerini göğsünde birleştirip masanın etrafında yavaşça gezinmeye başladı. Ben adama bakıyordum. Bir kere baksa dalacaktım çünkü.

"Şimdi tek bir soru soracağım sana. Uğraştırmayalım birbirimizi" diyip masanın ucuna oturdu. Ama bana daha yakın yere. Şimdi sırtını ve kalçasını görebiliyordum. Elimi yumruk yapıp masaya koydum.

"Kimden emir alıyorsun" dedi sertçe adama eğilerek. Adam üstten üstten bakıyordu Umay'a.

"Kız bir şey sordu lan" dedim bağırarak. Umay bana eli ile dur işareti yapınca sustum.

"Abdullah" dedi ayağı kalkarak. Sesinde ima vardı.

"Annenin hastalığı kaçıncı evre?" diye sorunca adamın aniden kafası kalktı.

"Annem yaşıyor mu" dedi birden bire. Saşkınca bakıyordum Umay'a. Elini bilmiyorum anlamında kaldırdı.

"Bunu öğrenmenin tek bir yolu var" dedi masaya ellerini koyup eğildi. Ayağı kalktım. Ve ben de etrafta gezmeye başladım. Bakma Giray bakma. Yok baktım. Tutamadım. Allah'ım sen affet. 3 saniye falan baktım ama. İçimden tövbe çekip stresle gezinmeye devam ettim.

"Emirleri kimden aldığını söyle. Ben de sana annenin nasıl olduğunu söyleyim"

Adam endişe ile yüzüne baktı.

"Olmaz söylersem Bado öldürür beni" Umay zafer kazanmışcasına kahkaha attı. Eridim.

Gerizekalı kendi kendine itiraf etmişti.

"Ulan ne mal adamsın Abdullah lan" diyip kafasına vurdum. Şok olmuş gibi etrafına bakıyordu. Umay saatine baktı.

"4 dakika 15 saniye Yüzbaşı" neyden bahsettiğini anlayınca gururla ona baktım. O da sol dudağı yukarda benim cevabımı bekliyordu.

"Tebrik ederim" dedi kısık sesle.

"Tamam işte ettim itiraf. Söyleyin anam nasıl" dedi Abdullah.

"Hastalığın 3. Evresinde" birden ağlamaya başladı.

"Amına kodumun iti ne diye ağlıyorsun adam olsaydın da bakaydın annene şerefsiz" diyip ense köküne bastırıp masaya yatırdım. Umay müdahale edeceği sırada bakışlarımla ona geri çekilmesini söyledim.

"Bado kandırdı beni. Bana yardım et annenin ameliyatı için para vereceğim dedi"

"Sen de vatan haini olmayı seçtin öyle mi Gavat" diye bağırdı Umay. Yumruğunu da masaya vurmuştu. Umay küfür mü etmişti. Saşkınca ona bakarken bana baktı.

"Ne ben küfür edemem mi" dedi sertçe. 

"Yok canım niye edemeyesin. İstersen ana bacı düz git. Hakkındır" dedim normal tonla.

"Başka çarem yoktu yemin ederim. Beni bulurlarsa öldürürler. Beni geçin anamı öldürürler" ensesi hâla elimdeydi.

"Seni öldürmelerini çok isterim de anneni öldürmelerini hiç istemem. Yazık kadına. Oğlu adam oldu sanıyor." Adama tiksinir gibi bakıyordu. Devam etti.

"Annen devlet gözetimi altında olacak. Ama bir şartla" dedi sandalyeye oturarak. Bana baktı. Ensesinden elimi çekmek zorunda kaldım. Tekrar kafasını masaya vurup elimi çektim ve çırpıp Umay'ın yanına oturdum.

Umay ellerini masa da birleştirmişti.

"Bado hakkında bize Bilgi ver annen de güvende olsun"

"Ben bilmem ki. Çaçan bilir" dedi.

"Çaçan kim lan" diyip elimi masaya vurdum.

"Badonun sağ kolu. Bize tuzak kurduğunuz mağara var ya onun 5 km ötesinde mekanı var ordadır" dedi tek nefeste. Bir az düşündüm. Malta'yı yakaladığımız yere yakındı.

"Anamı koruyacak mısınız?"

"Maltayla alakanız var mıydı lan" diye sordum bu sefer. Umay beni dinliyordu.

"Vardı. Yani Malta Badonun kardeşini seviyormuş. Öyle diyorlardı" yüzümü ekşittim.

"Ulan siz ne bilirsiniz amına koyim aşkı." Dedim öfkeyle. Umay'ın bakışları üstümdeydi. Ben de ona bakınca uzun süre göz teması kurduk. Yüzünde anlam veremediğim duygular hakimdi.

"Aşk çok güzel bir şey. Siz bilemezsiniz" Dedim Umay'a der gibi yüzüne Bakarak. Sesim alçak çıkmıştı.

"Savcı hanım annem" diyince Abdullah'a döndüm direk.

"Ananı şimdi bir şey yapacam haa" diye bağırdım. Anın büyüsünü bozmuştu.

"Tamam sakin ol" dedi Umay ciddiyetle. Derin bir nefes verip aynı ciddiyetle konuştu.

"Merak etme anneni aldı devlet. Senin sorguna girmeden önce hallettim." Diyip ayaklandı ve dosyayı topladı.

E bitti mi? Dövmedik daha?

"Bitti mi?" Diye sordum merakla.

"Evet bu kadardı" dedi normal tonla.

"E dövmedim" Umay güldü. Yanıma geldi. Dibime kadar girdi. Aramızda çok az mesafe vardı. Bu halde olmak beni heyecanlandırmıştı. Parfümü burnumu dolduruyordu. Gözünde ki bakış. Kışkırtıcı bir bakıştı. Boynuma doğru eğildi. Nefesini oraya verdi uzun uzun.

"Benim işim bitti yüzbaşı. Senin işin değil" dedi kulağıma  Fısıldayarak konuşması tüylerimi ürpertti. Güldüm. İçimde bir şeyler çoktan kopmuştu. Ters yöne baktığımız için nasıl bir yüz ifadesi vardı bilmiyorum. Kokusunu içime çekmeye devam ederken geri çekildi ve kapıyı açıp aynı hızla dışarı çıktı. Kapıyı kapatırken arkasından baktım.

Ne yapmıştı az önce o? Bilerek mi yapıyordu? Anlamış mı onu istediğimi? Saçımın arkasını Kaşıyarak gülmeye devam ettim.

Kafamı etrafta gezdirirken gözüm Abdullah'ı buldu. Bana bakıyordu. Gülmeye devam ederek arkasına geçtim ve ensesinden kedi eniği gibi tutup kaldırdım.

"Gel lan çok mutluyum seninle de paylaşayım. Hem ne demişler mutluluk paylaşa paylaşa" diyip yere yatırdım ve yüzünün ortasına büyük bir yumruk attım.

🤭

"Komutanım bu Çaçan denen herif Malta'yı yakaladığımız yerin 5 km ötesindeymiş" tim ben yarbay ve Umay toplantı odasında oturmuş operasyon hakkında konuşuyorduk.

"Umay sorgunun ses kaydını aldın mı?"

"Aldım Yarbayım" diyip çantasından ufak bir kayıt cihazı çıkardı. Bunu ne ara yapmıştı? Adımlarını tek tek izliyordum. Bir düğmeye bastı ve konuşulan her şey dinlenmeye başladı.

"Tamam" dedi Yarbay. Umay kayıt cihazını tekrar kapattı.

"Ne yapıyoruz Yarbayım" sıkıntı ile soluk verip masaya yaklaştı.

"Bu kansız sadece çalıştığı köpeğin yerini söylemiş. Önemli olan planları"

"Komutanım o bölgeye takip jetleri göndersek" dedi Koray.

"Katılıyorum komutanım. Gerekirse biz yapalım" diyince Umay'ın gözü bir an beni buldu ama tekrar indi. Yarbay ayağı kalktı.

"Yetmez. İçeri ajan sokmamız lazım" hepimiz birbirimize baktık. Bunu kim yapacaktı?

"Mitten destek istesek" dedi Mehmet sakince. Yarbay'ın kafası karışmış gibi başını kaşıdı.

"Aramızdan birinin gitmesi lazım" karşımda duran Umay bir soluk verdi.

"Ben giderim" dedi aniden. Şaka mı yapıyordu? Ben bu kızın canından korkuyorum onun yaptığına bak. Sinirle gözüne baktım.

"Olmaz öyle şey ben gideceğim" dedim gözümü çekmeden. Yumruğumu sıktım. Bana bakmadan Yarbay'a baktı.

"Komutanım bunların ciğerini bilirim ben kadın görünce hepsi mal olur" dedi sakince.

"Kendin diyorsun mal olurlar. Ben gideceğim bitti" diye yükselttim sesimi. Sertçe bana baktı.

"Yüzbaşı şu an konu tartışmaya kapalı. Yapmadığım bir şey değil" dedi tek nefeste. Yapmadığı bir şey değil mi? Kaşlarım çatıldı.

"Tamam yeter tartışmayın. Umay bu fikri düşüneceğim" dedi Yarbay sertçe. Ben ve o hâla sinirle bakışmaya devam ediyorduk.

"Öğretmen nasıl?" Pusat atladı.

"Hastaneye gitmesi lazım komutanım. Ayağı kırık. Ethem şimdilik bir şeyler yaptı ama 2 saat sonra aynı acı yine başlar" Yarbay başını salladı.

"Çocuklar?" Efe atladı.

"Hepsinin ailesi kayıp ihbarı vermiş komutanım. Karakola teslim ettim. Hepsinin de ailesi gelene kadar bekledim. Tabi herkesi teyit ettim"

"Aferin size aslanlarım." Masanın üstünden eşyalarını toplarken biz de ayağı kalktık hazır ola geçtik.

"Yarın öğlene kadar hepiniz dinlenin. Geçmiş olsun"

"Sağol" diye bağırdık hepimiz.

"Umay sen de benden haber bekle." Hazır oldan çıkamadım ama çenemi sıktım.

"Emredersiniz Komutanım" Yarbay çıkana kadar istifimizi bozmadık. Yarbay çıkınca da hepimiz rahata geçtik. Ben direkt Umay'a baktım. Eşyalarını topluyordu.

"Ne yemek var" dedi Koray ortaya.

"Buraya gelmeden önce baktım. Bezelye varmış" bezelye nedir ya.

"Bezelye ne anasını satim ya" dedim Sinirle.

"Sevmez misin?" Dedi birden Umay. Ona hâla sinirliydim.

"Sevmem" bir az sert mi söylemiştim? Yüzü düştü. Yüzü düşünce daha da sinirlendim.

"Sikerim yaptığınız işi" diyip odadan çıkıp kapıyı çarptım. Hızla dışarıya çıkarken Umayın sesi durdurdu.

"Ne var ne istiyorsun" yanıma geldi. Yüzü hala sertti.

"Kabanımla çantamı istiyorum ne isteyeceğim Allah Allah" diye sesini yükseltti.

"İyi bekle" dedim aynı tonla. Gözüne daha fazla bakamadım. Bakarsam kaybederdim. Hızla yürümeye devam ettim

"Kuru fasulye sever misin?" diyince durmak zorunda kaldım. Kuru fasulye mi dedi o? Ağzım sulandı. Sesi de bir o kadar sakindi. Vücudumu ona çevirdim.

"Severim. Çok" dedim yutkunarak. Sahi yemeyeli kaç gün olmuştu? Güldü. Karşıma geldi. Durdu. Gözünü bana kaldırmadan önce saatine baktı. Gözünü bana kaldırdı.

"10 dakika içinde dışarı gelirsen sana yaptığım kuru fasulyeyi yediririm"

"Etli mi?" Dedim Fısıldayarak. Pamuk gibi olmuştum. Hafif kıkırdadı.

"Etli" dedi o da sessizce.

"10 dakikan başladı Yüzbaşı" demesi ile odama koşmam bir oldu. Hemen kabanları, anahtarı ve çantayı alıp odadan koşarak çıktım.

Neye koşuyordum? Etli kuru fasulyeye mi yoksa Umay'ın yaptığı fasulyeye mi? Tabi ki ikincisi.

Dışarı çıkınca Umay'ın arkası dönük telefonla konuştuğunu gördüm. Yanına gittim.

"Tamam bebeğim ararım seni" diyip telefonu kapattı. Uzattığım kabanı giydi.

"2 dakika olmuştu" dedi yürürken. Ben arkasında kalmıştım. Bir yandan kabanı giyip öteki yandan ona yetişiyordum.

"Hep sen mi kazanacaksın" dedim imayla. Hafif güldü.

"Doğru" dedi.

"Atla hadi arabaya" dedim otoparkın önünde ki arabamı açarken. İkiletmeden ön kapıyı açtı ve bindi. Ben de yanına bindim motoru çalıştırıp Taburdan çıktım.

Yolculuk sessiz geçiyordu. Şaka gibi. Şu an onun evine kuru yemeye gidiyordum. İstemeden güldüm.

"Niye gülüyorsun ya" dedi sevecenle.

"Hiç aklıma bir şey geldi" dedim sırıtmaya devam ederken.

"Ne geldi"

"Söylemem" arkasına yaslandı.

"İyi ben de fasülye vermem indir sağda beni" hassas yere vurdu. Bir şey bulmam lazımdı. O an Koray geldi aklıma.

"Ya operasyonda Koray'lara dedik ki adamları oyala. Kulağımın dibinde şarkı söyleyip durdular. Yok manda yok kek" Umay Kahkaha attı.

"Hayal ettim de baya komik" dedi gülmenin arasında.

"Ya sen bir de bana sor" hiç bir şey demeden gülmesini bastırdı. Elim radyoya gitti.

"Açsam rahatsız olur musun"

"Hayır aç" dedi bana bakarak. Düğmeye bastım.

'Deniz üstü köpürür hey canım rinna nay rinna rinna nay
Kayığa da binsem götürür hey canım hey'

Umay sesini açtı.

'Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Bir güzelden ötürü hey canım hey'

Ayağı ile ritim tutmuştu. Ben de şarkıyı mırıldanıyordum. Direksiyonu avcumun içine almış sağa döndüm.

'Benim de şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından hey canım hey'

Bir an da Umay da mırıldanmaya başladı. Sesi güzelmiş diye geçirdim içimden.

'Bir esmerin uğruna'

Dediği kısımda  göz ucuyla baktım. Gülmemek için olsa gerek dudaklarını birbirine bastırmış, yanakları kızarmıştı. Bu hali hoşuma gidince hiç çekinmeden sırıttım.

Şarkı bitince başka bir şarkıya geçti. 'Bana bir masal anlat baba' şarkısının nakaratını duyunca anında geçtim. İkimizin de ortak noktası babalarımızdı.

"Babam ölünce sanki sadece benim babam öldü sanıyordum" dedi burukça. Sıkıntıyla nefes aldım.

"Yemin törenin de" yutkundum.

"Herkes anne babasına koşarken ben banka oturup onları izledim" kafasını bana çevirdi aniden.

"Annen s-" sözünü kestim.

"Evet biyoloji de sağ ama ben de ölü" kırmızı ışıkta durunca ona baktım. Merakla bana bakıyordu.

"Ne" dedi çekinerek. Kafamı koltuğa yaslayıp ona bakmaya devam ettim.

"Düşünsene Umay senin annen, baban öldükten sonra seni bırakıp başka bir adamla evleniyor. Başka bir çocuğu oluyor. Yıllarca ne arayıp ne soruyor. Sen ona anne der misin?" Gözleri dolmuştu. Amacım o değildi. Amacım canını yakmak değildi. Endişeyle kaldırdım başımı.

"Amacım canını yakmak değildi ben özür dilerim" dedim mahcup şekilde. Kafasını bir çok kez hayır anlamında salladı. Gözlerini sildi.

"Hayır. Hayır yakmadın. Camı açar mısın?" diyince hemen camı açtım. Önüne dönüp aynı hüzünle yola baktı. Yeşil yanınca hareket ettim. Doğruydu. Hangi çocuk onu terk eden kadına anne derdi ki?

Evin önüne gelene kadar hiç konuşmadık. Arabayı park edince kemerleri çözüp indik.

"Aldığın eşyaları yerleştirmek nasip olmadı da onlardan yemek yemek nasip oldu bak Allah'ın işine" dedi apartmana girerken. Heyecanlıydım. Ona ait olan yeri tanımak beni deli ediyordu. Acaba evi nasıldı?

"Allah'ın sevdiği kuluysam demek ki" dedim övünür gibi.

"Demek ki" dedi onaylarcasına. Merdivenleri çıkarken kafam eğik çıkmak zorunda kaldım. Sapık sanmasın yani.

2. Kata gelince sağdaki kapının önünde durdu çantasından anahtarı çıkartıp kapıyı açtı. Ayakkabılarıyla içeri girdi. Ama kapının ağzında çıkardı. Ben de dışarda çıkarıp eve girdim Hemen karşısında mutfak vardı. Hoş bir kokusu vardı evin. Sıcak bir yuvaya girmeyeli kaç yıl olmuştu? 20 var mıdır?

"Terlik vereyim mi" diye sordu kabanını çıkarıp. Kapıyı kapatıp ben de kabanımı çıkardım.

"Yok ya sevmiyorum terlik" dedim ve kafasını salladı.

"Banyo solda salonda ilerde sağda. Mutfağı gördün zaten Ben üstümü değiştirip geliyorum rahatına bak" Kabanımı vestiyere asıp birden hiç beklemediğim bir soru sordum.

"Odan nerde" yüzüme donup kaldı. Bir an ne dedim diye kendimi sorguladım. Gerizekalı Giray. Elimi enseme attım.

"Yani şey ben neyse sormadım say" toparlanamazdım çünkü. Hiç bir şey olmamış gibi devam eder miydik?

"Iı tamam o zaman ben üstümü değiştireyim" eli ile arkayı gösterdi. Utanmış gibiydi.

"Tamam, tamam olur" dedim afallayıp. O arkasını döndü ilerledi. Ben de banyoya gitmek için arkasından ilerledim. Aniden dönünce durmak zorunda kaldım.

"Bir şey mi oldu?" Dedi. Sesinde stres ve heyecan vardı.

"Yok sen banyo solda dedin ya ellerimi yıkayacaktım. Yıkıya bilir miyim? Dedim aynı heyecanla. Kaşını ve kafasını kaldırdı.

"Ha banyo. Tabi yıka" diyip tekrar döndü ama bu sefer koşar gibi yürüdü. Allah'ım ben sadece fasulye yiyeceğim valla başka bir niyetim yok.

Sola dönünce banyoya girdim. Siyah ve beyazla döşenmiş ferah bir banyosu vardı.  Kendime baktım. Kızarmıştım. Niye? Elimi yüzümü yıkadım ve saçımı Düzeltip tekrar banyodan çıktım.

Salona geçip ışığı açtım. Krem rengi koltuklar ve bir çok tabloyla dizayn edilmişti. Bir kaç heykel biblosu vardı. Demek ki seviyordu sanatı. Büyük bir televizyonu ve yere kadar uzanan tül ve fon perdesi vardı. Ortada ise iki tane sehpa  vardı. Sade ve şıktı kısaca.

İnceledikten sonra karşıya geçip oturdum. Telefonumu elime alıp bir şeyler bakmaya başladım.

"Giraaay" diye bağırdı Umay koridordan. Başımı telefondan kaldırmadan cevap verdim.

"Efendiiim"

"Televizyonu açsana sıkılma" sıkılmak mı? Senin evinde. Güldüm. Bu diyalog hoşuma gitmişti.

"Tamaaam"

"Kumanda televizyonun önünde üstteki kırmızı düğmeye bas açılır" ayaklanıp kumandayı aldım ve dediği şekilde açtım televizyonu.

"

Açtım" diyip tekrar koltuğa oturdum. Bir bacağımın üstüne oturup diğer bacağımı sallamaya başladım. Elimde ensemde saçlarımla oynuyordum. Televizyonda ki haberlere dalmış dinliyordum.

Bir an kendimi buraya o kadar ait hissettim ki. Sanki yıllardır burda yaşıyormuş gibi. Bu duygu.... Çok güzeldi.

Kapıdan içeri Umay girdi. O gelince toparlanmaya çalıştım ama eli ile durdurdu. Geri aynı şekilde oturdum.

"Dur dur sakın bozma rahatını" üstünü inceledim. Gri eşofman takımı giymiş saçını da toplamıştı. Gözünde gözlük vardı. Onu ilk defa gözlükle görünce şaşırmıştım. Ama yakışmıştı.

"Gözlük mü kullanıyordun sen?" Yanıma oturup bana baktı.

"Hıhı dinlendirici gözlük" elimi şakaklarıma kolumu da koltuğa  koyup onu inceledim. Ev hâli,iş hâli, her hali çok güzeldi.

"He anladım" dedim rahatça. Kafasını televizyona çevirdi ama ben ona bakmaya devam ettim.

"Bunlar da salak inanıp para vermişler" diyip bana tekrar döndü. Büyük ihtimalle habere diyordu ama umrumda değildi. Ben gülerek onu izlemeye devam ediyordum. Şimdi o da bana en derin şekilde bakıyordu. Ne o çekti Gözlerini ne de ben. Mavinin en güzel tonu Umay'daydı sanki. Bana en sevdiğin renk ne deseler Umay mavisi derdim. Evet. artık en sevdiğim renk Umay mavisi.

Ona bakmak bayrağa bakmak gibiydi. Doyamıyordum. Baktıkça bakasım geliyordu. O an aklıma Murat'ın dediği şey geldi. "Bir asker. Eğer bayrağına baktığı gibi bir kıza bakıyorsa. O an..."

Seslice yutkundu.

"Acıkmışsındır " dedi utanarak. O an gülmem daha da büyüdü. Çünkü bunu genelde evli çiftler yapardı. Kafamı salladım yavaşça.

"Acıktım" dedim sessizce. Tebessüm edip yerinden kalktı ve bana baktı. Ben de kendime gelip ona baktım.

"Gel istersen yanımda dur ya da burda televizyon izlemeye devam et" dedi normal şekilde. Tabi ki ilk seçenek.

"E geleyim bari" dedim sanki umursamaz şekilde ve ayağı kalktım. O önde ben arkada salondan çıkıp mutfağa girdik. O ışığı açtı ve ocağın altını yaktı ben de sandalyeyi çekip oturdum.

"Çorba içersin demi" dedi tencereyi göstererek.

"Ne çorbası" diye sordum.

"Mercimek"

"Olur içerim"

Ocağın üstünde 3 tane tencere vardı. Üçüde yanıyordu. Dolaba yöneldi. Açtı ve eğildi. Eğilme Zalımın kızı eğilme. Tam önümde olunca şok olmuştum tabi. Sorguda yaptığım gibi 3 saniye bakıp geri başka tarafa çevirdim gözlerimi ve dudaklarımı yaladım.

Salata malzemelerini çıkarıp dolabı kapattı. Ben burda neyim? Bu kız hizmetçi mi? Değil? O zaman kalk? İçimden kendi kendime konuştum. Çeşmede yeşillikleri yıkarken yanına gittim. Hiç bana bakmıyordu.

"Salatayı ben yapayım sen sofrayı kur" dedim nazikçe.

"Olur mu öyle şey misafirsin sen" yuh der gibi ona baktım.

"Olur olur hadi ver bana" diyip elinden marulu alıp onu hafif geri ittim ve yıkamaya başladım.

"Giray oluyor mu böyle Allah aşkına" dedi sitem eder gibi. Göz ucuyla ona baktım.

"Oluyor tabi bak ne güzel" diyip marulu salladım. Elini beline koyup ya sabır der gibi güldü. Kollarımı sıvadım.

"Te Allah'ım ya" dedi kendi kendine. Gülüp devam ettim. O da mutfak dolaplarından birini açıp iki tane çorba tabağı iki tane yemek tabağı çıkartıp masaya koydu.

"Giraayy" dedi birden bire. Sanki Benim kızacağım bir şey yapmış gibi. Tezgahta ki bıçağı alıp soğan doğramaya başladım.

"Hıh"

"Bir şey sorcam" sesi çocuk gibiydi.

"Hıh" dedim tekrar.

"Ya hıh diyip durma sinirim bozuldu" kahkaha attım. Bu arada. Gözüm yanmaya başladı.

"Efendim" dedim kadifemsi sesle.

"Burcun nee" dedi tekrar çocuk gibi. Tekrardan Kahkaha attım. Bu sefer o da güldü.

"Gülme ya sohbet etmeye çalışıyorum" gözümden yaşlar akmaya başladı.

"Burçlara inanmam ki" dedim burnumu çekerek. Ocaktaki yemekleri karıştırıp bana bakarak yanıma geldi.

"Ağlıyor musun sen?" Bıçak olan elimi kaldırıp bileğimle gözümü sildim.

"Ne ağlaması ya gözüm yanıyor" gözümü havaya kaldırdım. Ama nafile. Geçmiyordu. Yine en güzel kahkahasını attı.

"Üfle Umay üfle" dedim yardım istercesine. Eğilip gözümü kocaman açtım. O da eğlenerek üflemeye başladı. Yaşlar durmuyor akmaya devam ediyordu.

"Dur dur" diyip masadan peçete aldı. Bana bir az daha yaklaşıp gözümden akan yaşları sildi.  Kahkası durmuş ama  Hâla gülmeye devam ediyordu. Bense acımı unutmuş onu izliyordum. İlk defa bu kadar yakındık. Yüzünü inceledim. Yanağının bir az altında, boynunda ufak bir ben vardı. Oraya odaklandım. Dudaklarımı yalamadan edemedim. Bana baktığını fark edince gözlerimi yavaşça yeşillerine çevirdim. Farklı bakıyordu. Sanki. Bir şey demek ister gibiydi. Yardım ister gibi. Hafif güldüm. O da güldü. Bir süre sonra geri çekilen o oldu.

"Tamam yüzbaşı ağlama geçti" dedi alay eder gibi. Boğazımı temizledim.

"Sen de beni iyice çocuk yaptın ha" dedim kızar gibi.

"Estağfurullah yüzbaşım" şu kelimeyi bir sürü insandan duydum ama en çok Umay'ın sesinden duymak hoşuma gidiyordu.

"Ver salatayı ben yapayım" diye bıçağa yeltendi. Ama geri çektim.

"Hayır hayır"

"Niye"

"Soğanı seni ağlattığı için sikerim de ondan" dedim mırıldanır gibi. Ama duymadı.

"Hah"

"Ya beni soğanımla baş başa bırakır mısınız savcım lütfen" dedim kızarak

"İyi be tamam" diyip geri çekildi. Ben de salataya devam ettim. Ağlayarak...

🧅

Masaya yemekleri koyup oturduk. Her şey çok güzeldi. Mercimek çorbasına bir az tuz ve limon atıp karıştırdım. Bir kaşık alıp ağzıma attım. Uzun zamandır bu kadar güzel çorba içtiğimi hatırlamıyordum. Gözlerimi kapatıp tadını almaya çalıştım.

"Şaka mı çok güzel olmuş" dedim Umay'a bakarken. O da çorbadan bir kaşık alıp yuttu.

"Afiyet olsun" dedi başını eğerek. İçmeye devam ettim.

"Ekmek ye de doy" diyince elimi ekmeğe attım. Bir parça bölüp ağzıma attım. İçmeye devam ettim.

"Bir şey soracağım" dedim ağzım doluyken.

"Hıh" onun da ağzında ekmek vardı.

"Nasıl her şeyde başarılısın" dedim yemeye devam ederken. Kıkırdadı.

"Allah vergisi"  kafamı sallayıp yemeye devam ettim.

"Peki ben bir şey soracağım" dedi ağzında ki ekmeği yutarken.

"Sor"

"Sen nasıl bu kadar Cesaretlisin" gözümü önüme diktim. Düşündüm.

"Askerim ben Umay bu benim işim" dedim normal tonla.

"Haklısın Mantıklı bir sebep" diyip çorba içmeye devam ettik.

Bir şey fark ettim o an. Uzun zamandır ev yemeği yemiyormuşum...

Umay çorba tabaklarını bitirdikten sonra alıp tezgaha koydu yemek tabaklarına kuru fasulye ve pilav koyup tekrar önüme koydu.

Fasulye'yi bana çokça koymuştu.

"Saol"

"Rica ederim" diyip oturdu.

Kendimi evli gibi hissettim. Kendi kendime gülüp fasulyeyi ağzıma attım. Kızla ilk date kuru fasulye pilav.

"Nasıl olmuş" dedi merakla.

"Efsane olmuş" dedim ve tekrar yemeye devam ettim.

"Umay bir şey dicem"

"De" yutkunup gözlerine baktım.

"Uzun zamandır ev yemeği yemiyormuşum desem bana ne dersin" gözüme burukça baktı. Ben de aynı şekilde ona baktım.

"O zaman bir anlaşma yapalım" diyip masaya yaklaştı. Boğazını temizleyip tedirgin gibi konuştu.

"Yani eğer sen de istersen istediğin zaman sana yemek yaparım" gözlerim kocaman açıldı. Ağzım da. Sevinçten olsa gerek

"Valla mı" diye sordum.

"Valla" dedi kafasını sallayıp.

"Ayıp olmaz mı" kafasını hayır der gibi kaldırdı.

"Olmaz" küçük çocuğa çikolata verirsin de sevinirsin ya aynı öyleydim.

"Tamam olur" dedim sevinerek. O da gözlerimin en derinine bakıp kocaman güldü. Gözü ile tabağı işaret edince tekrar dönüp yemeye başladım.

"Bu arada salata çok güzel olmuş ellerine sağlık" dedi çatala batırırken.

"Afiyet olsun göz yaşlarımı kattım" diyince ikimiz de Kahkaha attık.

"Bakıyorum Kuru fasulyeyi yiyince karargahta  ki halinden eser kalmadı" diyince aklıma toplantı odasında söyledikleri geldi. Gözümün üstünden sertçe baktım.

"Şu yemeği bi yiyeyim alacağım ifadeni"

"Hıhı alırsın" dedi dalga geçer gibi.

Allah'tan şu an kuru fasulye yiyordum yoksa büyük kavga çıkardı. Havadan sudan şeylerden konuşup devam ettik.

🍽️

Yemekler bittikten sonra Umay beni zorla salona göndermişti. Bulaşıkları her ne kadar Beraber yıkamak istediğimi söylesem de kabul etmedi.

Oturmuş haberleri seyretmeye başladım.

"Çay içer misin" diye seslenince kafamı koltuğa gömdüm. Eriyorum böyle yapınca.

"Olur" diye bağırdım ben de. Onunla evli olsak nasıl olurdu? Böyle mi yaşardık? Ya da sevgili olsak? Bir günümüz nasıl geçerdi ki? Düşünmeden edemiyordum.

Yanıma geldi ve bu sefer de yanıma oturdu.  Bana dönük bir şekilde. Yüreğim çarpmaya başladı. Her zaman ki gibi. Bir şey diyecek gibi bakıyordu.

"Ne oldu niye öyle bakıyorsun" dedim sesimde ki gülme ile.

"Nasıl"

"Bir şey diyecek gibi"  gözünü benden kaçırdı.

"Diyeceğim ama korkuyorum" dedi tane tane. Yaslandığım yerden doğruldum.

"Gönder gelsin"

"Giray bu gün adamı çok dövdün mü?" Diye sordu masumca. Bir düşündüm de. Adamın gözü çıkacaktı.  Ama ona da yalan söylemek istemiyordum.

"Bir az" dedim yarım ağız.

"Bir az ne" sesi ciddi çıkmıştı.

"Dövdüm. Yani Ethem gelmemiş olsaydı çok büyük ihtimalle ölecekti" doğruca söyledim. Koluma hafif vurdu.

"Ya onu daha konuşturmam lazımdı. Konuşacak halde mi peki? Yani dövmen çok iyi oldu ama konuşması lazım" o an dediği hiç bir şeyi dinlemedim. Aklım hep gözlerindeydi. Dayanamayarak ona bir az yaklaştım. O ise bana sorgular gibi bakıyordu.

"Şu an gözlerinden başka bir şey konuşmak istemiyorum"

Büyükçe yutkundu. Yanakları aniden kızardı. Utandığını anlayınca tebessüm ettim.

"Mesela anlat bana. Nasıl bu kadar güzel bakıyorsun?" Kelimeler ağzımdan tek tek dökülürken o sadece dinliyordu.

"Nasıl bakıyorum ki ben?" Dedi heyecanla. Elim yanağına gitmemek için zor duruyordu. Ama bunu yapamazdım. Şu an değildi.

"Zamanın durmasını isteyecek kadar" dudaklarını yaladı. Her heyecan yaptığında yapıyordu bunu. Sustu. Sustum. Hiç bir şey demedik bir süre. Hissediyordum. Aramızda çekim gücü vardı. Ama ikimiz de bir şeylerden çekiniyorduk. Birbirimizi üzmek? İşlerimiz? Eğer bir yola girersek bizi ayıracakları gerçeği? Yeni tanışmış olmamız? Neyden çekiniyorduk sahiden?  Onun bilmediği geçmiş?

Geri çekilen taraf yine o oldu. Ayaklandı.

"Çay olmuştur" diyip koşarak çıktı salondan. Bense kafamı geriye yaslayıp tavana baktım.

Bir süre sonra tekrar geldi. Elinde ki kupa bardağını bana verdi.

"Teşekkür ederim"

"Afiyet olsun" diyip eski yerine oturdu.

Çaydan bir yudum aldım.

"Ödeşme vakti" dedi birden bire.

"Ne" bacaklarından birini aynı benim gibi koltuğa çekti.

"Ya ben anlattım işte yaşadığım şeyleri hem de kolay kolay kimseye anlatmazken" diyip hafif güldüm. Çaydan bir yudum daha aldım.

"Sabah kadar sürer ama" dedim duvarda ki saate bakarak.

"Sürsün dinlerim ki"

"Dinler misin"

"Evet" 

"İyi peki" diyip derin bir soluk verdim. Başlıyoruz bakalım.

"9 yaşın-" aniden telefon çalınca susmak zorunda kaldım. Çalan benim telefonumdu. Arayanın ben...

Pantolonun cebinden çıkardım.

"Pardon" dedim nazikçe.

"Sorun yok" ekrana baktım arayan Murat'tı sesimi ciddileştirip açtım.

"Efendim"

"Komutanım nerdesiniz?" Umay'a baktım televizyon izliyordu.

"Dışarıdayım ne oldu" yüzü bana döndü kaşlarını çattı.

"Komutanım Efe ağlıyor" bir yere odaklanıp bir süre düşündüm. Neden? Neyle imtihan ediliyordum? Umay'a dur yapıp ayağı kalktım ve koridora çıktım.

"Ne yapayım Murat meme mi vereyim? Altına mı bakayım? Ninni mi söyleyim?"

"Yok komutanım da" sustu ve daha kısık sesle konuştu.

"Ailesine ulaşamıyor bi gelseniz" o an durumu anladım.

"Tamam geliyorum" diyip telefonu kapattım. Tekrar salona girdim.

"Önemli bir şey mi var" efe ağlıyor diyemezdim elbette.

"Ya tabur da işler bir az karışmış. Çıkmam lazım benim" ayağı kalktı ve yanıma geldi.

"Karışmış derken? Yani çok mu tehlikeli" dedi endişeyle.

"Yok yok haber veririm ben sana" kapıya doğru yürüdük. Vestiyer'den kabanımı alıp giydim ve tekrar ona döndüm.

"Teşekkür ederim. Çok güzeldi her şey" gözünü kırptı.

"Rica ederim her zaman. Bu arada yarım kalan konuşmaya devam edeceğiz" gülüp kafamı salladım.

Kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim. O da kapıdan bana bakıyordu. Tekrar doğruldum.

"Haber ver bana tamam mı dikkatli ol" dedi normal tonla.

"Tamam veririm. Sen de dikkat et kendine bir şey olursa ara" kafasını kapıya yasladı.

"Olur, görüşürüz"

"Görüşürüz" dedim nazikçe. Merdivenlerden koşarak inmeye başladım. O da bir süre sonra kapıyı kapattı.

Arabaya binince içimden bir ses kafamı eğip bakmamı söylüyordu. Yaptım. Bana bakıyordu. Elimi salladım. O da salladı. Daha sonra içeri girince ben de kafamı iki yana çevirdim. Kemeri takıp motoru çalıştırdım. Sokaktan hızlıca çıktım.

Dikkatle yolu İzlerken bu günü düşündüm. Uzun zaman sonra ev sıcaklığı hissetmiştim. Ev yemeği yemiştim. Bu sefer haberleri asker dinlenme odasında değil de oturma odasında izlemiştim. Taze çay içmiştim. Salata yapmıştım. En önemlisi Umay'la çok güzel vakit geçirmiştim.

Benden çekiniyordu bariz belliydi bu. Ama benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Ben sadece belli etmiyordum ama onun hemen yanakları kızarıyordu. Elli de lezzetliydi vesselam.

Güzel, yetenekli, hırslı, başarılı, güçlü bir kadını kim istemezdi ki? Ben istiyorum mesela. Bir tane Umay Kozan alabilir miyim? Farklı bir aurası vardı. Her hareketine yükseliyordum. İnsan su içmesine bile yükselir mi? Aklıma ajanlık işini konuşmadığım geldi. Ama onun gitmemesi için elimden geleni yapacaktım. Gerekirse Yarbayla konuşacaktım. Ona bir şey olacak diye aklım çıkıyordu.

Bu şey aşk mı? Hayranlık mı bilmiyorum. Aşksa eğer ben bittim demekti. Hayranlıksa hemen geçer. Ama ya o beni yine arkadaşı olarak görüyorsa? Kendi ağzıyla demişti. Uzun zaman sonra ilk defa birine bir şey anlattım diye. Ya öyle düşünüyorsa.

Bir an Umay'ın bana kanka dediğini hayal edince ürperdim. Gerçi demişti de...

"Kendine gel mal" diye kendimi tokatladım.

Aşk mı hayranlık mı bilmiyordum ama bu kadın bana çok farklı hissettiriyordu tıpkı çocukken ki gibi...

👩🏼‍⚖️💂🏻

Bölüm sonu..

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ❤️

Beni tiktoktan takip etmeyi unutmayınn: umutsuzbiryazar


Continue Reading

You'll Also Like

187K 9.2K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
1.3M 89.1K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
7.1M 411K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
141K 4.1K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...