ENKAZ

By umutsuzbiryazarrr

51.4K 2.3K 1.2K

"Yaydım edin..." Uyudu Umay. Ama son hatırladığı şey bir adamın sesi olmuştu. "Dayan küçük dayan kurtaracağ... More

GİRİŞ
KARAKTER TANITIMI
OPERASYON
DENGE
AJAN
TUTSAK
YARA
İZLER VE ŞİFALAR
MASAL
RAKI
HASRET RÜZGARLARI
TEMSİLİ GÖRSELLER
15 ARALIK
KARAKTER GÜNCELLEMESİ
VURGUN
HATIRA
DUYURU 📢📢
ÖNEMLİ
BÖLÜM FRAGMANI

SINIRA YAKIN

6.2K 264 364
By umutsuzbiryazarrr

"Bayrakları bayrak
yapan üstündeki kandır; toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." 


Hakkari 13. Üs Alay Komutanlığı


Genç adam odasında ki dolabı açtı. Derin bir soluk verip temiz üniforma ve postallarını çıkardı. Yaklaşık 15 gündür Timi ile sınıra en yakın yerde operasyondaydı . Yorgun muydu? Hayır. Gururlu muydu? Evet. Ülkesini bir şerefsizden daha kurtarmıştı.

Malta denilen iti dağda karış karış aramışlar, sonunda bulup adalete teslim etmişlerdi.

Elinde ki temiz kıyafetleri ile yatağa oturdu. Önce postallarını çıkardı. Daha sonra üniformasını. Bunları yaparken omzunda ki acı daha da şiddetleniyordu. Belli etmemeye çalışıyordu. 1 hafta bunu yapmıştı. Yine yapardı. Hep yaptı.  Çünkü o...

Giray Altun'du.

Yüzbaşı Giray Altun.

Alpay Timinin Komutanı.

Şehit Üsteğmen Ömer Altun'un oğluydu.

Önce alt üniformasını giydi. Sonra uzun postallarını. Üstü çıplaktı. Her ne kadar acısı umrunda olmasa da yarasına bakması lazımdı. Ayaklanıp az önce kıyafetlerini çıkardığı Dolabı açtı. İçinden bir sağlık çantası çıkardı. Fermuarını açtı. Tentürdiyot'u pamuğa döküp aynanın karşısına geçti ve yarasını temizlemeye başladı. Canı acımıyordu. Bu kurşun sıyırması diğer yaralarının yanında hafif kalırdı.

Yarasını temizledikten sonra gazlı bezi omzuna yapıştırdı. Sağlık çantasını toplayıp tekrar aynı yerine koydu. Son kez aynadan baktı sağ göğsünün üstünde ki kızgın demir izine. Yaklaşık bir sene önce olmuştu bu iz. Şehadete yakın bir hafta...

Yandan burukça gülümseyip yatağın üstüne duran üst üniformasını aldı ve hızla üzerine geçirdi. Bir yandan ilikliyor bir yandan da odadan çıkıyordu.

Askerlerin dinlenme odası olarak bilinen ama Tim arasında goy goy odası olarak bilinen odaya girdi.

"5 gün diyorum ben kardeşim. 5 gün sonra bu kız gider burdan" Dedi Efe.

"Sen salak mısın kız Eski Cumhuriyet Başsavcısı Galip Kozan'ın kızı. Baksana yüzüne bakışları aynı babası." dedi Mehmet. O an Giray'ın  kalbi  haddinden fazla atmaya başladı. Pusat'ın bakışlarını üzerinde hissetti ama ona bakamadı.

"Bu bizim bildiğimiz Galip Kozan. Hani şu terörle mücadele de hepsini acımadan içeri tıkan sonra bir güzel anasını s-" Murat'ın sözü yarım kaldı. Çünkü Giray Efe'nin ne diyeceğini anlamış boğazını temizler gibi yapmıştı.

Hepsi birden ayağı kalkıp hazır ola geçtir ve başlarını eğdiler.

"Komutanım kusura bakmayın biz öyle şey-"

"Ne konuşuyorsunuz" dedi Giray. Hiç biri cevap vermedi çünkü emir gelmeden rahat'a geçemezlerdi. Giray bunu anladığı için sesini yükseltti.

"Rahat" diyince hepsi hareketlendiler.

"Komutanım yeni savcı atanmış buraya. Umay Kozan duymuşsunuzdur belki Galip Kozan'ın kızı." Dedi Mehmet tek solukta. Giray dediklerini dikkatle dinledi. Kaşları çatıldı. Belli etmedi.

"Galip Kozan'ı duydum da kızı bilmiyorum" dedi. Yalan söyledi Giray mimiksiz. Mehmet'in yanından geçip Pusat'ın yanına oturdu. Elini omzuna attı. Pusat ise ona bakmaya devam ediyordu. Kafasını çevirdi ve kaşını hayır anlamında kaldırdı.

"Erik Gibi valla kız komutanım al böyle bib-" Efe'yi  susturan Giray'ın sert bakışları olmuştu. Efe kızdığını anlayınca başını yere eğmiş oturduğu yere iyice sinmişti.

"Size ne oğlum elalemin kızından iyi atanmış işini yapacak işte ne diye arkasından dedikodu yapıyonuz"  Koray Giray'ı onaylar gibi ses çıkardı.

"Hah şükür ya. Komutanım bu gavatlar almışlar kızın fotoğrafını ellerine kaç gün kalacaklar diye iddiaya giriyorlar" Giray'ın kaşı havalandı. Bakışlarını Koray'dan çekip timin kalan kısmına baktı.

"Ama siz de bir bakın" dedi Efe elin de ki fotoğrafı Giray'a uzatarak. Giray gözünün üstünden sertçe Efe'ye  baktı. Efe ısrarla gösteriyordu. Sinirle soluk verip fotoğrafı eline almadan bakışlarını aşağı indirdi.

Baktı... Baktı... Uzun uzun baktı... Kız çok güzeldi. Haddinden fazla güzeldi.
Mavi gözleri, kumral saçları, bir az çilleri... Time belli etmemeye çalıştı beğendiğini. Sert bakışlarını fotoğraftan kaldırdı Efe'ye bağırmaya başladı.

"Lan şerefsiz bana ne elin kızından sikicem hepinizi şimdi" ayağı kalktı aynı hızla. Tim saygıdan olsa gerek ayağı kalktı. Fotoğraf hâla Efe'nin elindeydi. Sinirle uzanıp çekti askerinin elinden.

"Gerizekalılar. 1 saate kadar parkurda karşımda ip gibi olun." İşaret parmağını havaya kaldırıp salladı.

"Saçınızın teli yamuk olsun yemin ederim 50 tur koşarsınız." Arkasını döndü ve kapalı kapıyı açtı.

"Emredersiniz Komutanım" Timin hepsi o çıkana kadar beklemiş o çıkınca da rahat bir soluk vermişti.

Giray kendini dışarıya atmış binanın arkasına hızla gitmişti. Cebinden bir dal sigara çıkarıp ağzına götürdü. Zipposu ile de ucunu yaktı. Derin bir nefes çekip dışarıya verdi gri dumanı.


Üniformasını'nın cebinden az önce Timinin elinde olan kızın fotoğrafını çıkardı ve incelemeye başladı. Baktıkça bakası geliyordu bu kıza. Gülümsedi. Farkında değildi belki ama içtendi bu tebessüm. Gözlerini ayırmadan sigaradan bir nefes çekip fotoğrafa üfledi.


"İnşallah Efe'yi  haksız çıkarırsın Savcı"

💂🏻

Ankara Adalet Sarayı

"Ha sen baya baya gidiyorsun yani tehlikenin ortasına" Umay eşyalarını toplarken Defne onu gitmemesi için ikna etmeye çalışıyordu. Ataması çıktığından beri hatta. Gözünü devirip masada duran kahve bardağından bir Yudum aldı.

"Evet Defne kaç kere dedim" Defne sıkıntılı bir şeyler mırıldandı ama Umay anlamadı ne dediğini.

"Ya Umay sen deli misin zaten burda vatan hainleri ile uğraşıyorsun bir de kurşunun önüne mi atlayacaksın?"

Alayla güldü Umay.

"Atlarım Defne yapmadığım bir şey mi?" Yüzünü Defne'ye çevirdi genç kadın. Şu an ikisinin de aklına aynı anı gelmişti.

Umay bir yıl önce belki de hayatının en önemli davasına girecekti. Bu dava için kaç ay çalışmıştı. Amacı Sadece adaleti sağlamaktı. Adalet...

Bize ne kadar da uzak bir kelime. Öldürülen kadınlar, tecavüz edilen çocuklar, çocuk gelinler... Karar? Serbest... Trajikomik bir şey öyle değil mi?

Genç kadın bütün güzelliği ile adalet sarayına giriş yaparken bir adamın karısına bağırdığını gördü.

"Ne demek lan şahitlik yapmam. Bal gibi de yapacaksın. Benim kocam vatan haini değil diyeceksin" önce uzaktan izledi Umay.

"Olmaz Atıf günah"

"Başlatma lan günahına" adamın eli beline gidince Umay refleksle kadının önüne geçmişti.

"Dur yapma" demeye kalmadan adam kurşunu sıkmıştı. Umay'ın göğsünde bir sızı. Kulağında çınlama. Çığlıklar. Bağırma sesleri. Yere düştü Umay. Gözleri bu sefer kapanmıyor aksine daha da açık kalıyordu. Ama canı... Son derecede yanıyordu.

Kafasını zorla indirdi. Beyaz ipek gömleğinin sol tarafı kırmızı olmuştu. Ölecek miydi? Kavuşacak mıydı Sütlaç ve ailesine? Hayatı film şeridi gibi geçti gözünün önünden.

'Baba ben de savcı oycam'

'Anne doydunma'

'Baba depyemi hapşe at'

'Güzel kızım'

Karanlık. Yine Karanlık.

Göz yaşlarını sildi Defne. Umay da ondan farksızdı.

"Aptal iyi ki o gün acildeydim" Dedi Defne titreyen sesi ile.  Defne doktordu. Umay'ın vurulduğu gün o iyileştirmişti. Bir daha da kopmamışlardı.

Umay Defne'ye sarıldı.

"Benim için endişeleniyorsun biliyorum ama orda da bana ihtiyaçları var. Adalete ihtiyaçları var. Hem uzun değil ki 5 yıl" Defne de ona sarılarak konuştu.

"Farkındaydım ama-" sustu ama devam etti.

"Umay ya deprem olursa" dedi tek nefeste. Umay Defne'nin kolundan yavaş yavaş sıyrıldı. Aslında onun da tek korkusu buydu. Silahmış, teröristmiş vız gelirdi ona.

Aklına o karanlık gün geldi aniden. Bakışlarını yere dikti. Gözleri doldu.

'Adamın kafası paramparça olmuş'

'Yazık kadına yüzü tanımayacak halde'

'Öksüz kaldı yavrucak'

Bunun gibi milyonlarcası. O Zamanlar akıl sır erdiremiyordu ama zamanla anladı. Gökyüzüne gitmek ölüm demekti...

"Umay iyi misin" dedi Defne onu sarsarak. Aniden kendine geldi. Boş ama dolu gözlerle baktı arkadaşına.

"Hah"

"Daldın" dedi Defen tedirginlikle. Kendisine gelmek adına kafasını sağa sola salladı ve boğazını temizledi. Yüzüne hafif tebessüm yerleştirdi.

"Kaybedecek neyim kaldı ki Defne. Varsın deprem olsun. Belki yeşil kıyafetli devler kurtarır beni" 

İkisi de çok iyi biliyordu. Yeşil kıyafetli devler... 20 sene önce Umay'ı enkaz altından çıkaran askerdi. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlayan genç kadın onu kurtaran adamın yüzünü hiç bir zaman unutmadı... Geçmişinde ki insanların bir çoğunu unuttu ama o adam hariç...

👩🏼‍⚖️

"Komutanım" dedi Efe nefes nefese. Giray güneş gözlüğünü takmış keyifle 42. Turlarını atan Alpay Timini izliyordu.

"Durma efe koş" diye bağırdı Giray. Efe of bile demeden geri girdi parkura.

"Amına koyim kimin saçı yamuktu" diye bağırdı Mehmet. Giray demişti.  saçları yamuk olsa bile 50 tur koşturacaktı. Dediğini yapıyordu Herkül...

"Daha hızlı" diye bağırdı Giray. Başta Mehmet. Arkasında Pusat. Arkasında Efe. Arkasında Koray onun arkasında Ethem ve son olarak Murat.

Hepsini kardeşi gibi görüyordu Herkül. Komutanları olsa da her zaman abileriydi. Tek tek hepsinin omuzlarında ağladığını bilir. Kardeşlerine ayrı ayrı lakaplar takmıştı. Mesela;

Mehmet; 'Deli Yürek'  ona bu lakabı verirken içine öyle bir sinmişti ki. Hakkını da veriyordu kerata. Timde ki diğer arkadaşlarını korumak için bulduğu her kurşunun önüne atlardı. Vicdanlı merhametli. Temiz çocuktu aslında. Çapkındı bir az ama saftı. İçinde kötülük yoktu. Karıncaya basınca günlerce ağladığını bilirdi Giray. Öyle öyle nasıl asker oldu? Tartışılır.

Pusat; 'Asi'  Timin en sinirlisi oydu. Çok konuşmaz, ama konuşunca hayatında duyabileceği en mantıklı şeyleri söylerdi. Çocuklara ayrı bir merhameti vardı bu gencin. Ailesi küçükken yetimhane'ye bırakmış ondan olsa gerek diye düşünürdü Giray. Tanışmaları çok eskiye dayanıyordu. Giray ve Pusat baş başa kaldığı zamanlar iki en yakın arkadaş gibi konuşuyorlardı.  Keskin nişancıydı. Gözünü kısması yetiyordu Pusat'a. Bir de gözü gibi sevdiği silahı yanında olunca. Öldürmedik it bırakmazdı dağda. Gerçi Pusat'a şerefsiz olsundu...

Efe; 'süt bebesi'  Aralarında en genç oydu. Lakabının hakkını veriyordu bu da. Tam bir süt bebesiydi. Anam anam diye sayıklar bazen. Aman anam duymasın. Anamın yemekleri olsa. Daha nicesi... El bebek gül bebek yetişmiş Efe. Fakat Pamuklara sarılan bu genç nasıl Bomba imha uzmanı olmuş? Giray düşünüyordu tabi.

Koray; 'Bay Dil' Giray'dan sonra en çok dil bilen Koray'dı. Almanca, İngilizce, Rusça, Fransızca, Kürtçe, İspanyolca, Çekçe...  Timin tercüman Er askeriydi aynı zamanda istihbarat askeriydi. Aklına geleni anında söylerdi. Mantık ya da mantıksız. Deli doluydu.  Bir az delilik vardı gerçi. Sinirlenince Almanca konuştuğuna şahit olmuştu Giray...

Ethem; 'Kara'  Timin sağlıkçısıydı Ethem. Yaralanan kişiye ilk müdahaleyi o yapardı. Kara der Giray ona. Saçı, kaşı, gözü kömürü andırıyor. Tek derdi vardı. Baba olmak... Karısı Elif  bazı sağlık problemleri yüzünden hamile kalamıyordu. Bu onu üzse de belli etmemeye çalışıyordu. Giray'dan 4 yaş büyüktü. 33 yaşındaydı. Abisi gibiydi Giray'ın. Çok akıl alırdı ondan. Çok...

Murat; 'Gazete' İstihbaratçı adama başka ne denirdi ki? 2 Ay Önce 6 yıllık sevgilisi Burcu ile sözlenmişlerdi. O günden beri yüzünde gülümseme eksik olmuyordu. Time her gün aşkın nasıl bir şey olduğunu anlatır durdurdu. Giray bazen sıkılsa da kulak verirdi. Sahi? Aşk nasıl bir şeydi?

Veee Timin Komutanı

Giray; 'Herkül' Şehit çocuğu Giray. Küçüklük hayaliydi babası gibi asker olmak. Ona bakar bakar özenirdi. Giray ortaokula yeni başlarken babası Şırnak'ta şehit düşmüştü. Hayatı o günden sonra değişmişti Herkül'ün. Annesi hiç istemedi asker olmasını. Ama ant içmişti Giray. Gidecekti o kara harp okuluna. Kazandı. Gitti. Hırslandı. Başardı. Hayaline kavuştu. Aşk mı? Asker adamı kim bekler ki? Derdi kendi kendine...

Herkül derdi Kutsi  Yarbayı Giray'a.

"Ne Herkülü Yarbayım" diye sitem ederdi.

"Deme öyle Giray maşallahın var. 1.98 boy kaslar desen almış başını gidiyor. Herkül demeyim ne diyeyim?

Anılar aklına gelince gülümsedi Giray. Kutsi Yarbay 3 ay önce yapılan karakol baskınında şehit olmuştu. Babasının yerine koyardı Herkül onu. Yarbay gidince gözü daha çok karardı gencin. Tek düşüncesi tek varlığı Vatan millet olmuştu.

"Komutanım son tur" Ethem'in haykırışı Giray'ı düşüncelerden sıyırdı.

"Ne o Ethem tur mu sayıyorsun"

"Yok komutanım estağfurullah söyleyim dedim." Ethem karnını tuta tuta solukların arasında koşuyordu uzun parkuru.

"Bitmedi 10 tur daha" Hepsinden acı nidaları döküldü.

"Çenenin bağına köpek sıçsın Ethem. Duşta köpüklü kal inşallah Ethem. Ethem inşallah masanın ucuna ayak serçe parmağnı vurursun Ethem."  Koray'ın isyan ederek çıkardığı sesler Giray'ı güldürmüş olsa da belli etmedi. Eğleniyordu Timi ile.

"Komutanım" Giray kafasını sağa çevirdi gelen Er askere baktı. Kafası ile selam verdi er.

"Tuna Yarbayım sizi bekliyor"

"Tamam geliyorum" Dedi Giray. Yanında ki er tekrar başı ile selam verip hızla yanından uzaklaştı. Arkasını dönüp gideceği sırada birden ne olduysa vicdana geldi.

"Dinlen asker" diye bağırdı. Tekrar arkasını döndü ve yürümeye devam etti.

"Hay ağzını öpeyim komutanım" diye arkasından bağırdı Efe. Giray bir an durdu. Omzunun üstünden askerine baktı.

"Süt bebesi kaç tur daha atmak istersen? Hah?" Efe ne dediğinin yeni farkına varmış gibi etrafına baktı.

"İstemem komutanım"

"Ethem Efe'ye 50 mekik çektir" diye emir verip tekrar önüne döndü ve hızla yürümeye devam etti. Arkasından sesler geliyordu.

"Ne sik adamsın lan efe"

"Adamın ağzını öpmek nedir çocuğum. O senin sandığın masum öpücük değil  abim." Murat Efe'nin alnına öpücük kondurdu.

"Of biliyorum abi ya ne bileyim kaçtı işte ağzımdan."

"Çok konuşma bebe yat" Emir gelince Efe mecbur yere yattı ve mekik çekmeye başladı.

⛓️

Giray emin adımlarla Yarbayın odasının önünde durdu. Omzunu dikleştirip üstüne çeki düzen verdi ve kapıyı çaldı.

"Gel" emrini alınca içeri girdi ve selamını verdi.

"Gel Giray" Yarbayın masasının önünde durdu.

"Beni emretmişsiniz komutanım" Yarbay Giray'a bakmadan kafasını salladı. Gözü önünde ki dosyadaydı.

"Yeni savcı atanmış haberin vardır" Giray'ın aklına fotoğraf geldi. Mimiklerini saklayarak onayladı Yarbayı.

"Var komutanım çocuklar söyledi" Yarbay alayla güldü.

"Gencecik kızın ne işi var buralarda anlamış değilim" Giray'ın kaşları çatıldı. Buralarda derken? Buralar vatan toprağı değil mi? Yarbay Giray'a oturması için emir verince oturdu.

"Umay Kozan. 26 yaşında. Cumhuriyet Başsavcısı. Daha çok terörle mücadelede görev alıyor. Ankara üniversitesi Hukuk fakültesini birincilikle bitirmiş. 7 dil biliyor. Amerika da yüksek lisansını yapmış. 70'e yakın ödül almış." Yarbay gözünü dosyadan çekmeyerek konuştu. Anlattıkları Giray'ın dikkatini çekmişti. İçinden maşallah diye geçirdi. Gülesi geldi ama gülmedi.

"Helal kıza. Bu yaşta bu başarı ailesini depremde kaybeden bir kız için fazla iyi" Yarbayın gözü Giray'a döndü.

"Kız Galip Kozan'ın kızı. 2001 İstanbul depreminde enkaz altından çıkarılan savcı biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum komutanım. Ama benden tam olarak ne istediğinizi anlayamadım" dedi yüzünde hafif tebessüm ile. Yarbay geri yaslanıp soluk verdi.

"Sağlasa sağlasa bu topraklarda Adaleti bu kız sağlar Herkül. E adaleti sağladığı için de elbette ona kin besleyenler olacak." Giray hâla ne dediğini anlamıyordu Yarbayın. Devam etti.

"Yarın buraya gelecek. Askerlerinden işinde en başarılı olanları seç. Havalimanından karargaa kadar eşlik etsinler kıza. Gerekirse sen de git. Onun canını korumak bize düşer." dedi net sesi ile ve masada ki sudan bir yudum aldı. Giray olayın ciddiyetini şimdi anlamıştı.

Bu şerefsizler okumuş insan sevmezlerdi. Öldürmek için ellerinden ne gelirse yaparlardı. Hele ki kız Galip Kozan'ın kızı. Terör ele başını tutuklayıp hapse attıran adam. Yetmeyince hapiste işkence etmeleri için emir veren adam. Öyle ki Malta denilen itin abisini de hapse atmıştı Galip Kozan. Şimdi de kızı Malta'yı atacaktı o deliğe.

Giray ayağı kalktı.

"Emredersiniz Komutanım savcının Can güvenliği için elimden gelenin fazlasını yapacağım." Dedi ve başı ile selam verip arkasını döndü.

"Herkül" dedi yarbay alayla. Giray tekrar döndü yarbaya.

"Fotoğrafı düşürdün" dedi  gülerek. Giray önce anlamadı. Yarbay yere baktı. Giray da onun baktığı yere baktı. Üniformasının cebinden Savcının fotoğrafı düşmüştü. İçinden küfür etti kendine. Hızla eğilip aldı. Yarbayın yüzüne baktı.

"Komutanım bizim çocuklar goy goy yapıyordu da ben de ondan aldım ellerinden. Yani başka bir-"

"Tamam oğlum ne dedim sanki fotoğraf düştü dedim." Dedi aynı alayla. Girayın eli ayağı birbirine dolaştı.

"Müsaadenizle ben Savcımın yanı-" sustu ne dediğini anlamıştı. Yarbayın gözü kocaman açıldı.

"Timin komutanım. Ben  timimim yanına gideyim." Kocaman yutkundu. Boğazı kurumuştu. Yarbay güldü. Giray mahcup mahcup yere baktı.

"Tamam oğlum sen git TİMİNİN yanına" Timinin kelimesini özellikle bastırarak söylemişti. Giray utandı. Hiç böyle hatalar yapmazdı. Ne olmuştu böyle? Acilen burdan çıkması lazımdı. Başı ile selam verip odadan fişek gibi çıktı. Kapıyı kapatınca derin bir soluk verdi.

"Mal Giray ne savcımı lan sikik herif nerden Savcın oluyor o senin. Kendine gel." Kendi kendine aynı cümleleri mırıldandı.

"Komutanım" Murat anlamaz bakışlarla Giray'a yaklaştı.

"Ne var lan" Giray gergindi. Murat bocaladı.

"İyi misiniz diyecektim"

"Sanane lan Dalyarak" Murat'ın gözleri kocaman açıldı.

"Kusura bakmayın ben yanlış bir şey dediysem" Murat başını eğdi. Giray gözlerini kapatıp çenesini sıkarak sakinleşmeye çalıştı.  Boş yere bağırdı çocuğa. Tekrar açtı gözlerini. Elini kaldırıp omzuna koydu sarstı.

"Senlik bir şey yok aslanım benim sinirlerim bozuk kusura bakma" Murat tebessüm edip kafasını salladı.

"Estağfurullah komutanım"

"Bir şey mi diyecektin sen bana" Murat ciddileşti.

"Ha Pusat komutanım hepimize yemek ısmarlayacaktı ne yersiniz diyecektim" Güldü Giray.

"Tarbzonlu adam ne yer Gazete"

"Hamsi Pilavı" dedi Murat kahkaha atarak. Giray da kafa sallayıp ensesine vurdu.

"Geçin siz geliyorum ben üstümü değiştireyim"

"Emredersiniz Komutanım" Murat selamını verip Giray'ın yanından uzaklaştı.

Giray odasına girip dolabını Açtı. Beyaz t-shirt, siyah eşofmanını ve sweatshirt'ünü çıkardı yatağın üstüne bıraktı. Üniformasını çıkarmadan önce cebinden Savcının fotoğrafını çıkarıp kıyafetlerinin altına koydu. Bunu niye yaptığını o da bilmiyordu. Belki, 'canını koruyacaksam fotoğrafını da korumam lazım' diye düşündü.

Soyunup üstünü giyindi ve odasından çıkıp askerlerinin yanına gitti. Yemekler daha gelmemişti. Sohbet ediyorlardı. Giray'ı görünce ayağı kalkacaklardı ama eli ile durdurdu hepsini.

"Kaç yıldır öğretemedim size üstümde üniforma yokken abinizim. Bakın ne var üstümde?  Sivil kıyafetlerim." Efe'nin yanına geçip oturdu.

"Ne bilelim komutanım alışkanlık" dedi Efe. Giray Kahkaha attı.

"Bak bak Büyümüşte alışkanlık edinmiş" hepsi kahkaha attı.

"Komutanım o kadar küçük müyüm harbi" Efe'nin masumca sorusu karşısında Giray kıkırdadı.

"Yaş kaç asker"

"24 komutanım"

"Bak o abin 25 yaşında" eli ile Koray'ı gösterdi.

"Bak şu abin 29 yaşında" eli bu sefer Pusat'ı gösterdi.

"Aha bak bu 33 yaşında benden de büyük" Ethemi gösterdi.

"Şu bebe 27 yaşında" Mehmet'ten bahsediyordu.

"Şu mal da 27 yaşında" Murat'tan bahsediyordu.

"Aha ben de 29 yaşındayım" dedi en sonda kendini göstererek. Hepsi pür dikkat Son sözü bekliyordu.

"Yani süt bebesi hepimizden küçüksün" dedi ve arkasına yaslandı.

"Komutanım" dedi Koray. Ses çıkarmadan kafasını yana çevirdi.

"Yaşlarımızı niye saydınız?" Koray donuk donuk bakıyordu. Mehmet kafasına vurdu Koray'ın

"Sanane la belki adamın yaş  fantazisi var" Giray'ın kaşı çatıldı.

"O ne la" dedi Koray.

"Ne bileyim kardeşim belki kendinden Küçükler dikkatini çekiyor"

"He süb-" Giray'dan kocaman bir 'oha' sesi çıkınca Koray susmak zorunda kaldı.

"Çüş lan ben sübyancı olacak adam mıyım dingil" Koray yaptığı şeyin farkında olunca yüzü kızardı.

"Yok komutanım sübyancı demedim ki ben şey dedim" sustu. Bir şeyler düşünüyordu. Hepsi sırıtmış ona bakıyordu.

"Şey dedim şey"

"Iıı şey"  aklına bir an parlak bir fikir gelmiş gibi 'hah' diye ses çıkardı.

"Savcı hanım komutanım. Süt sever mi ki" Giray'ın gülümsemesi soldu. Diğerleri de ufak ufak kıkırdıyordu. Yumruğunu sıktı Herkül.

"Napacan Koray süt mü götürcen kıza" diye tısladı Giray.

"Yani şey komutanım eğer seviyorsa götürürüm" Hepsi Kahkaha atmaya başladı. Koray gittikçe battığını hissediyordu. Giray sinirliydi.

"İyi yarın almaya giderken götür bir kutu bakalım seviyor mu?" Dedi Giray.

"Yarın alma derken komutanım" dedi Pusat. Giray yaslandığı yerden doğruldu.

"Tuna Yarbay emir verdi. Kızı buraya biz getireceğiz. Pusat, Koray yarın sabah 8'de beni dışarda bekleyin" Pusat kafasını salladı. Koray lafa daldı.

"Komutanım nasıl gidicez" Giray dişlerini sıktı. Bu çocuk sınıyordu Herkülü.

"Ben ışınlanalım diyorum Koray bey siz ne dersiniz" Dedi dişlerinin arasından Giray.

"Öyle değil komutanım sivil mi yoksa üniformalı mı?"

"Üniformayla git sen Koray. Böyle kabak gibi belli et bordo bereli olduğunu belki ölürsün" dedi Pusat dik dik.

"Tamam komutanım ben anladım" diyip yerine iyice sindi Koray.

"Allah'ım ben kimlerle çıkıyorum operasyonlara Yarabbim" diye mırıldandı Giray. O sırada kapı çaldı.

"Komutanım Pusat komutanım yemek siparişi vermiş" Arkasına baktı Giray.

"Getir aslanım" er elindekileri masaya koydu.

"Afiyet olsun komutanım"

"Gel beraber olsun yiğidim" dedi Giray yemekleri açarken..

"Sağolun komutanım yedim ben size iyi akşamlar." Diyip geri çıktı er.

"Ver lan limonu"

"Kardeşim var işte önünde"

"Sevmedim ben onu ver ya"

"Lan var var"

"Çekici gelmedi amına koyim ver limonu" Mehmet Murat'ın limonunu almaya çalışıyordu. Giray gözlerini kapatıp sabır çekti.

"O limonu bi tarafınıza sokacam şimdi" diye bağırınca hepsi sustu. Mehmet limonsuz kaldı.

Gözleri Efe'nin elinde ki limona kaydı. Mehmet kafasına vurdu Efenin. Efe ne olduğunu anlamadan elinde ki limonu aldı Mehmet.

"Abi limon" dedi şaşırarak. Giray elinde çatalla ne oluyor diye bakıyordu etrafına..

"Kafasına vur limonunu al. Yazık bu çocuğa çok üzülüyorum" dedi Mehmet ve lahmacuna limon sıktı.

"Komutanım limonumu aldı" diye Giray'a döndü efe.

"Ayy tüh Efe. Ağla bir de oğlum limonum gitti diye" dedi Giray alayla.

"Al limon" diyip salatasının üstünde ki limonu Efe'ye verdi.

"Sağolun komutanım" diyip sevinçle önüne döndü efe. Evet baya baya sevinçle.

Giray yine kendinden fedakarlık yapıp kardeşlerini mutlu etmişti...

🪖

Ankara

Son kez arkasına baktı Umay. Okuduğu, Büyüdüğü,  çalıştığı şehirden uzun bir süre ayrılacaktı. Gitmeme gibi bir şansı da vardı fakat oranın ona ihtiyacı vardı.

Valizini sıkı sıkı tutmuş uçağına doğru gidiyordu. Onu uğurlamaya gelen kimse yoktu. Defne gelecekti ama acil ameliyatı çıkmıştı.

Bu şehire yıllar önce tek gelmişti yıllar sonra tek gidiyordu. Bir farkla. O zamanlar 'Öksüz Umay Kozan' şimdi ise 'Savcı Umay Kozan' olarak...

"Biletinizi görebilir miyim?" Hostes kadına gülümseyip biletini uzattı. Kadın eline alıp baktıktan sonra bileti tekrar Umay'a verdi. Gülümsedi.

"Buyurun" diyip geçmesine izin verdi.

"Teşekkür ederim" diyip ilerledi ve koltuğuna oturdu. Cam kenarına. Gökyüzüne yakın yere.

Uçak bir kaç dakika sonra havalandı. Düşündü Umay. Babası annesi ve sütlaç ile yan yana olduğunu düşündü. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu biliyordu ama Avutuyordu kendini bir şekilde.

Hakkari'de neyle karşılaşacaktı bilmiyordu. Neler olduğunu biliyordu elbet ama olaylara nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Güçlüydü Umay. Çok güçlüydü hem de. Babasına sözü vardı çok iyi bir savcı olacaktı. Umarım sözümü  tutuyorumdur  diye düşünüyordu ara ara.

Yüzünü cama çevirdi. Uzun uzun baktı gökyüzüne...

✈️

Hakkari Karargah

Giray son kez baktı üstüne. Siyah gömlek, siyah kumaş pantolonunu düzeltti ve siyah uzun kabanını giydi. Parfümünü sıkıp odadan çıktı.

"Öh be komutanım nerde kaldınız" diye sordu Koray Giray'ı görünce. Gözünü devirip yürümeye başladı. Pusat ve Koray da arkasından geldiler.

"Ne oldu Koray ağaç mı oldun?" Dedi alayla. Koray Pusat'a dürttü.

"Ne var lan" dedi Pusat fısıldayarak.

"Bu gün ayrı bir yakışıklı olmuş komutan sence niye" dedi Koray şımarıkca.

"Niye bay çok bilmiş"

"Savcı hanımı alacak da ondan" dedi gülerek. Pusat tiksinir gibi baktı yüzüne.

"Gerizekalısın valla" diyip yanından uzaklaştı. Giray'a daha çok yaklaştı.

"Araba hazır komutanım dediğiniz Gibi şahsi aracınızı ayarladım" kafasını tamam anlamında salladı Giray.

"Koray" diye seslendi sonra. Koray yüzünde ki sırıtışı silip yanına geldi.

"Emredin komutanım" durdu ve Koraya baktı.

"Sütün hazır mı?" Diye sordu ciddiyetle. Pusat arkadan sessizce güldü. Koray bir an duraksadı.

"Süt?" Dedi sorarcasına. Giray kafasını salladı.

"Süt ya süt Savcı hanıma verecektin ya süt" sesi sinirle karışık alaylı çıkmıştı.

"Ha süt" dedi Koray sessizce. Giray yine salladı kafasını.

"Şey komutanım ben ona farklı bir süt vereceğim" diyince Giray'ın gözleri kocaman açıldı. Yumruğunu ve çenesini sıktı. Pusat arkadan 'sikik herif' diye mırıldandı.

"Öyle mi Koray" üstüne bir adım attı. Koray bir adım geri gitti.

"Başka süt öyle mi Koray" Koray korkudan kocaman yutkundu. En son duvara yapıştı.

"Evet komutanım kendi ürettiğim süt" dedi sessizce. Giray artık dayanamadı ve Koray'ın yakasına yapışıp havaya kaldırdı.

"Ne diyon sen şerefsiz" Koray korkudan titriyordu. Kendi elleri ile beslediği ineklerin sütünü gönderecekti anası ordan verecekti Savcı hanıma.

"Süt" dedi fısıldayarak. Pusat arkadan gülmeye devam ediyordu.

"Memlekette inekler var bizim komutanım buraya gelmeden önce kendi ellerimle besledim anam gönderir 2 güne ordan verecektim sütü" dedi tek nefeste. Giray'ın eli gevşedi. Koray rahatça nefes verdi. Çok yanlış anlamıştı Herkül. Geri çekilip boğazını temizledi, burnunu çekti ve yakası ile kollarını düzeltti.


"Öhm" dedi boğazından. Koray anın şokunu üzerinden atmaya çalışıyordu. Pusat'a baktı. Kahkaha atmamak için zor duruyordu.

"Söyle Gülşen Teyzeye bir az fazla göndersin ben de içerim" dedi ve yürümeye devam etti. Ani gerilmesinin sebebini anlamamıştı.  Koray Pusat'a döndü.

"Ben ne yaptım lan" Pusat ilerleyip konuştu.

"Yanlış anlaşıldın."

"Niye" Pusat durdu. Derin bir soluk verdi Koraya döndü. Baş parmağını diğer parmaklarına bastırarak büktü ve havaya kaldırıp salladı.

"Koraycım. Canım abim. Bak abim diyorum. Kendi ürettiğim süt diyince aklına ne geliyor?" Koray bir kaç Saniye durdu. Sonra aydınlandı.

"Haa" ağzını eli ile kapattı.

"Lan haaa" Pusat kafasını havaya kaldırıp sabır çekti.

"Lan ben öyle demedim ki" Pusat Korayın poposuna sertçe tekme attı.

"Ah acıdı"

"Yürü beyin yoksunu yürü" dedi ve omzundan ittirdi. Koray önden hızla yürüdü. Pusat boynunu kütletip arkasından ilerledi.

😎

Umay'dan

Uçaktan indikten sonra derin bir nefes alıp verdim. Hava soğuktu. Siyah kabanıma daha çok sarılıp etrafa baktım. Tuna Yarbay askerlerini gönderdiklerini söylemişti. Fakat görünürde kimse yoktu. Ya da vardı. Benden yaklaşık 20 metre uzakta siyah bir jeep ve 3 tane uzun uzun adam bana bakıyordu.

Valizimi alıp topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses ve emin adımlarla ilerlemeye başladım. Gözüm ortada duran uzun hatta upuzun boylu adamda takılı kaldı. Yapılıydı. Siyah kabanı varken böyle duruyor yokken nasıl duruyordur kim bilir diye geçirdim içimden. Sonra kendime hayret ettim. Ne arsız düşünce bunlar Umay. Sanane milletin Kasından boyundan.


Yaklaştıkça sima daha da netleşti. O da aynı ciddiyetle bana bakıyordu. Gözleri yüzümde ve bedenimde geziyordu. Bu yüz. Bir yerden tanıdık geliyordu. Çok tanıdık geliyordu hem de.

Kahverengi göz. Uzun boy. Dev. Gözlerimin içine derin derin bakıyordu. Ben de aynı ifade ile ona bakıyordum. Tam önüne gelince durdum. Yüzü tıraşlıydı. Hafif hafif yaraları vardı. Büyük ihtimalle sık sık tıraş olduğundan. Teni beyazdı.


"Savcı Umay Kozan" dedim kendimden emin bir şekilde elimi uzattım adama. Önce elime sonra tekrar yüzüme baktı. Mimik oynamıyordu. Ruhsuz adam insan bi güler. Uzattığım eli tuttu ve sıktı.

"Yüzbaşı Giray Altun"  dedi en net erkeksi sesi ile.  Giray. Güzel isimdi doğrusu Bir kaç Saniye sonra gözlerimi ondan çekip sağ tarafta ki sarı saçlı adama baktım ve aynı şekilde elimi uzattım. Çocuk elini vereceği sırada Giray atladı.

"Tuna Yarbayım bekliyor yolda tanışsanız olur mu Umay Hanım" dedi bana bakarak. Kafamı salladım.

"Tabi tabi olur" dedim sevecen gözükmeye çalışarak. Kafasını salladı ve az önce tanışmadığım çocuğa gözü ile valizi işaret etti. Çocuk hemen valizi aldı ve bagaja gitti. Diğer çocuksa arka sağ kapıyı açıp bindi. Bir an nereye otursam diye düşünürken bagaja valizimi koyan çocuk arka sol kapıyı açınca mecbur öne bineceğim diye düşündüm. Nefesimi dışarı verip kapıyı açtım ve bindim.

Giray da yanıma binince arabayı çalıştırdı.

"Bu arada ben istihbarattan Koray Demir" dedi kafasını cama çevirerek.

"Memnun oldum" dedim düz tonla.

"Ben de Pusat Diyar keskin nişancı" sesi oldukça sert çıktı bu adamın. Pusat. Nerden hatırlıyorum ben bu ismi?

"Memnun oldum" dedim yine aynı tonla.

Araba da sessizlik hakimdi. Camdan etrafa bakıyordum. Dağ taş başka bir şey yoktu.  Bir süre sessizce ilerledik. Kafamı yana çevirdim. Giray çok ciddi bir şekilde yolu izliyordu. Cidden bu adam hiç gülmüyor mu diye düşündüm bir ara.

"Komutanım ilerde durur musunuz almam gereken şeyler var" dedi Koray Giraya. Sadece kafa salladı Giray. Dili de yoktu herhalde.

Koray'ın dediği yerde durdu araba.

"Sen de gel benimle" dedi Koray Pusat'a. Pusat hiç bir şey demeden arabadan ikisi de indi. Şimdi  tek başımıza kalmıştık. Gerildim ama belli etmedim. Susamıştım. Çantamı açtım ve şişeyi elime aldım ama boştu. Sıkıntı ile Ofladım. Boş şişeyi çantama tekrar koydum ve kapattım.

Giray'ın bakışları bendeydi hissediyordum. Aniden eli kabanının  cebine gitti ve telefonunu çıkardı.

"Pusat su da alın" dedi ve telefonu kapattı. Benim için mi yoksa kendisi için miydi? Bir an nefes alamadığımı hissettim. Tedirginlikle yerimde oynadım. Elim boğazlı elbisemin boğazına gitti çekiştirdim ama nafile fayda etmiyordu. Giray bana bakmaya devam ediyordu. Burnumdan nefes alamayınca ağzımı açtım ama yine alamıyordum.

"İyi misiniz?" Dedi Giray tedirginlikle.  Ona döndüm.

"Camı açar mısınız?" Diyince hemen açtı. Kafamı dışarı uzatıp derin derin nefes aldım. Az önceye göre daha iyidim. Tekrar alıp tekrar verdim. Kendimi iyi hissedince içeri girdim.

"Açık kalsa olur mu?" Dedim utanarak. Kafasını salladı.

"Tabi. Tabi kalabilir" dedi heyecanla. Kafamı salladım ve önüme bakmaya devam ettim.

"Kaç yıldır var?" Dedi birden bire. Neyden bahsettiğini anlayınca ona döndüm. Cevap verdim.

"20 yıldır" dedim sıkıntıyla. Yutkunup devam ettim.

"6 yaşında 2001 İstanbul depreminde enkaz altında kaldım. O günden sonra başladı" Klostrofobim vardı benim. O yaşıma kadar yoktu ama o yaşımdan sonra başlamıştı. Her şeyimi kaybettim ama bir hastalık Kazanmıştım o zaman.

Girayın kaşı havalandı. Yüzünde hüzünle karışık anlamadığım bir ifade vardı. Bu ifade... Çok tanıdıktı. Kimdi bu? Kim? Yüzünü de çok tanıdıktı ama eksik bir şey vardı. O olsa tanıyacak gibiydim.

"Anladım" dedi ve önüne döndü.

"Korkmuyor musunuz burda" dedi aniden. Alayla güldüm.

"Ne o siz de mi burda yapamazsın öğütleri vereceksiniz" Girayın sağ dudağı yukarı kıvrıldı. Gülünce daha yakışıklı oluyordu yalan yok. Hatta ufak bir gamzesi vardı.

"Aksine" dedi bana döndü.

"Burda yapabilirsiniz bence. Bakışlarınızdan belli" diyince güldüm. Ama kaşlarım da çatıldı.

"Bakışlarım?" Dedim soru sorarcasına

"Hırs var. Korku yok" dedi ciddi ses tonu ile. Ve devam etti.

"Ama ben sadece korkmuyor musunuz diye merak ettim" kafamı hayır anlamında salladım.

"Yok korkmuyorum. Korkmamayı öğrenmek zorunda kaldım ben" dedim burukça. Yine aynı ifade ile yüzüme bakıyordu. Bana acıyor muydu? Bu, bu hayatta isteyeceğim son şeydi. Birinin bana acıması.

"Bana acıyorsan acıma yüzbaşı bu hayatta  isteyeceğim en son şey bile değil" dedim sert yüz ifadesi ile.

"Ne acıması saçmalamayın. Hepimizin acıları var. Hepimiz bazı şeyleri istemesek de öğrenmek zorunda kalırız. Buna ben de dahil" hiç bir şey demeden yüzüne baktım. O ise gayet sakin ses tonu ile konuşmuştu. Kadifemsi ses tonu ile. Tebessüm ettim.

"Dinlemek isterim" dedim. Gülüp başını eğdi.

"Dinlersiniz elbet uzun bir süre birlikte çalışacağız" hiç bir şey demeden önüme dönünce aniden arka kapı açıldı. İçeri Koray ve Pusat bindi.

"Ben dedim sana onu almayalım diye" Koray elinde ki çikolatayı Pusat'a sallıyordu.

"Ya ne fark eder aynı şey" dedi Pusat bıkkınca. Giray arkasını dönmüş onlara bakıyordu. Keza ben de öyle.

"Değil cici kardeşim onun şekeri %20 bunun şekeri %25" dedi Sinirle.

"Neyi paylaşamıyorsunuz siz yine" dedi Giray bir az sinirle karışık tonla.

"Ya komutanım bir çikolata aldı zır şeker zararlı diyorum asker adamsın diyorum yok dağda tıkanıp kalacak sonra" İstemeden güldüm. Giray da ofladı ve bana 'ne olacak bunlar' der gibi baktı. Elimi bilmiyorum anlamında havaya kaldırdım.

"Ya Koray çikolata zaten şekerli bir yiyecek ha %20 ha %25" dedi Pusat sinirle.

"Öyle değil ba-"

"Koray suyu ver" diye lafa girdi Giray. Bir an ortam sessizleşti. Koray poşetin içinden suyu Giray'a verdi. Giray da bana uzattı. Demek bana almıştı bu suyu. Teşekkür edip aldım. Kapağını açıp koca bir Yudum aldım ve geri kapattım.

"Bak bu-"

"Koray çikolatayı da ver" dedi Giray emir verir gibi.

"Buyrun komutanım" diyerek verdi Koray Giraya çikolatayı. Aniden bana uzattı. Bir çikolataya bir de Giraya baktım. Bana alsana der gibi bakıyordu.

"Yok ben istemem" dedim düz tonla.

"E ben de sevmem. Bunlara da vermem. çöpe mi gitsin? Alın yersiniz sonra" valla şu an kibarlık falan yapamazdım. Çikolata en hassas olduğum şeydi. Daha fazla dayanamadım ve elinde ki paketi alıp Çantaya attım. Giray Pusat'la kısa bir bakışma yaşadı.

"Hah şöyle bakın nasıl tak diye hallettim" dedi Giray alayla. Motoru çalıştırıp gaza bastı.

"Afiyet olsun savcı hanım" dedi Koray arkadan. Güldüm.

"Sağol" gözüm aniden Giray'a takıldı. Gerilmiş gibi bir hali vardı. Çenesini ve direksiyonu sıkıyordu. Anlam veremedim önce. Sonra da banane diye geçirdim içimden ve yolu izlemeye devam ettim.

🍫

Giray'dan

"Öz geçmişine baktım Umay. Oldukça tecrübelisin. Donanımlısın." Ben, Savcı ve Tuna Yarbay Askeri toplantı odasında oturmuş konuşuyorduk.

Umay ellerini masaya koymuş, çenesini kaldırmış, yüzünde ki gurur ve hırslı ifade ile Yarbayı dinliyordu. Ara ara kaçamak bakışlar atıyordum ama o bunu fark etmiyordu. Bu arada. Yakından daha güzelmiş. Kendine gel Giray. Diye geçirdim içimden ve masada ki sudan bir yudum aldım.

"Teşekkür ederim Efendim" dedi gülümseyerek.

"Buralarda adaleti sağlamak zordur ama imkansız değil. Eminim bunu layığıyla yerine getireceksin." Dedi yarbay ve önünde ki dosyayı Umay'a uzattı.

"Konuştuğumuz gibi yakalamak bizden içeri tıkmak senden" Tim ve Umay iş birliği yapmıştı. Operasyonlarda Time yardım edecek aynı zamanda diğer dosyalara da bakacaktı. Umay başını dosyaya indirdi ve dikkatle okudu. Bir nevi yemin gibiydi bu kağıt. Onaylarcasına kafasını salladı ve masanın üstüne Duran kalemi alıp imzasını attı.

Her hareketini her mimiğini izledim. Boğazlı siyah bir elbise giymişti. Kabanı çıkarınca vücut hatları bütünü ile belli oluyordu. Bakmamaya çalıştım ama çok zordu. Göğsünün 90 olduğuna kalıbımı basardım. Dosyayı yarbaya uzattığı sırada eli tekrar boğazına gitti ve rahatsızca hareket etmeye başladı. O an fobisinin tuttuğunu anladığım için kalkıp camı açtım.

Yüzbaşı hiç tepki vermedi. Umay ise gözü ile teşekkür etti ben de Rica ederim dercesine kafamı salladım. Dosya benim önüme gelince kalemi aldım ve Umay'ın yanında yazılı olan ismimin altına imzamı attım. Göz ucuyla imzasına baktım da. Maşallah kızın imzası da ayrı havalı.

Yarbay ayağı kalkınca ikimiz de onunla beraber kalktık. Yarbay elini Umay'a uzattı.

"Aramıza hoşgeldin Savcı Hanım" küçük bir tebessüm edip elini sıktı.

"Hoşbuldum komutanım" Yarbay beni gösterdi.

"Herkül seni timle tanıştırsın. Çok sever Timini" Son kelimeyi bastırarak söylemişti çünkü altında yatan ima belliydi. Göz ucu ile bana baktı.

"Tabi komutanım siz hiç merak etmeyin" dedim gerildiğimi belli etmeden. Yanımdan geçerken omzuma hafif hafif vurdu ve odadan çıktı.

Umay ile odada baş başa kaldık.

"Hayırlı olsun savcım" dedim ciddi tavırla. Yüzünde Hafif bir gülme vardı.

"Hepimize inşallah yüzbaşım" dedi ve saçını geriye attı. Yüzbaşım. Bana yüzbaşım dedi. Heyecan yapma Giray. Kendine gel.

"Sizi diğerleri ile tanıştırayım buyrun" dedim ve eli ile geçmesine izin verdim. Sandalyede duran kabanı ve çantasını eline aldı önümden geçti. O an burnuma çok hoş bir koku geldi. Pudra kokusu ile karışmış kadınsı bir koku. Hiç Rahatsız etmemişti bu koku beni. Aksine hep koklasam olurdu.

O önde ben arkada yürürken gözlerim vücudunda gezintiye çıktı. Arsız bir hareketti belki ama elimde değildi. İçimde ki ses yanlış yoldasın diyordu ama yol nasıl güzel bir bilseniz.

İncecik beli, bembeyaz bacakları, oldukça büyük ama biçimli kalçası. istemeden yutkunup dudağımı yaladım. Bir an aklıma Tabur da olduğumuz geldi.

"Aa Şey savcı hanım karargah soğuktur kabanınızı giyin isterseniz." Dedim yükseldiğimi belli etmeyerek. Karargâh soğuk falan değildi. Tanıyordum Timimi. Kadın görünce ne bok olduklarını biliyorum yani. Murat ve Ethem hariç tabi. Onlar karım derler başka bir şey demezler.

Umay güldü ve kafa salladı. Etrafına bakındı. Bir az ilerleyip çantasını masaya koydu.

Siyah kabanını giydi ve içinden kumral saçlarını çıkarıp savurdu. Önünü bağladı ve tekrar çantaya uzandı. Yüzüme bakmadan kapının kolunu aşağı indirdi ve dışarı çıktı. Ben de arkasından çıkıp kapıyı kapattım. Beni beklemişti. Yan yana Taburun koridorunda yürüyorduk.

"Kaç yıldır burdasınız" dedi birden. İlerlemeye devam ediyorduk.

"5" dedim yumuşak ses tonumla. Anladım dercesine sesler çıkardı ağzından. Sadece 'hım' dedi Giray. Yükselme Giray. Dur be adam. Yavaş yavaş yürümeye devam ediyorduk. Boyu benden kısaydı. Ama çok güzel duruyordu böyle. Tahmini 1.70 boyu vardı.

"Sizin için yeni bir başlangıç" dedim saçma olduğunu bilsem de. Gözünü karşıya dikip kafasını salladı.

"Evet. Heyecanlıyım. Daha önce hiç timle çalışmamıştım" dedi hafif heyecanını belli ederek. Güldüm ben de.

"Eminim çok güzel işler başaracağız yüzbaşı" dedi sonra da. durdu ve önüme geçti. Yutkunup ona baktım. Yüzümü inceliyordu.

"Sizi" dedi durdu ve devam etti.

"Daha önce gördüm mü?"  Gözlerime mavinin en güzel hali ile bakıyordu. Boğazımı temizledim ve cevap verdim.

"Sanmıyorum hiç bir araya gelmemişiz. Sadece Ankara'da okumuşuz ikimiz de ama ben harp okulundaydım. Yani zordu görüşmemiz. Sonra da buraya geldim zaten" dedim tek nefeste. Kaşı havalandı ve kafa salladı.

"Anladım kusura bakmayın" dedi ve ilerlemeye devam ettik.

"Yok kusura bakılacak bir şey demediniz" az bir mesafe vardı.

"Lakabın Herkül mü?" Dedi merak edercesine.

"Evet eski Yarbayım öyle derdi.  3 ay önce karakol baskınında şehit oldu." Dedim ciddi tonla. Bir şey düşünüyormuş gibi bir hali vardı.

"Kutsi Yarbaydı değil mi" kafamı salladım. Burukça tebessüm etti. Bana bir adım attı ve etrafına baktı. Fısıldar gibi konuştu.

"Size bir sır versem. Mezara kadar götürür müsünüz?" Kafasını kaldırıp bana bakması komiğime gitmişti. Ben de ona eğilmiş bakıyordum.

"Elbette" dedim kısık sesle. Tekrar etrafına baktı.

"Şu anda o baskını yapan, yaptıran şeref yoksunları içerde sürüm sürüm sürünüyor desem" dedi sinsice gülüp. Mimikleri o kadar havalıydı ki bakışlarımdan bir şey anlar diye ödüm koptu. Ayrıca verdiği haber beni oldukça sevindirmişti.

"Beter olsunlar desem" dedim yüzüne eğilerek ve sırıtarak.

"Dava ile bizzat ben ilgilendim merak etmeyin. Ama dediğim gibi dosya gizliliğni çiğnedim şu an" geri çekildi. Ben de doğruldum.

"Merak etmeyin sır çıkmaz benden. Ayrıca teşekkür ederim." dedim ve tekrar yürümeye başladık.  Güldüğünü görüyordum. Gerçekten o itlerin cezasını çekiyor olması beni sevindirmişti. Asker dinlenme odasının önüne gelince durup ona döndüm.

"İçerde korkmayın olur mu" Kaşı çatıldı. Büyük ihtimalle neyle karşılaşacaktı bilmiyordu.

"Anlamadım" dedi soru sorar gibi. Elim kapını koluna uzandı. Anlarsın dedim çok kısık sesle ve kapıyı açıp içeri girdik.

Timin hepsi burdaydı. Beni görünce hepsi ayağı kalktı. Bir bana bir de Umay'a bakıyorlardı.

"Komutanım" dedi Efe. Boğazımı temizleyip sesimi ciddileştirdim ve konuşmaya başladım.

"Alpay Timinin yeni yardımcısı Umay Kozan. Kendisi savcı olur. Operasyonlarda bize yardım edecek." Dedim ve Umay'a baktım. Gülerek ama kendinden emin bir şekilde time bakıyordu. Gözüm time kaydı. Hepsi sırıtmış bize bakıyordu. Umay'a değil bize.

"Merhaba arkadaşlar" dedi Umay ciddiyetle. Sırayla timi tanıştırma işi bana düştü. Baştan başladım.

"Koray ve Pusat'ı biliyorsunuz zaten. Mehmet. Timin en delisi bulduğu her kurşunun önüne atlar" Umay hafif kıkırdadı.

"Murat. O da aynı Koray gibi istihbarat askeri"

"Ethem. İlk yardım uzmanı"

"Efe de bomba imha da görevli" Umay beni dikkatle dinlemiş. Anlatırken bir yüzüme bir de time bakıyordu. Lafı bitirince ona döndüm ve göz göze geldik. Gözlerini kırpıştırıp Time döndü.

"Memnun oldum arkadaşlar" dedi.

"Biz de memnun olduk sayın savcım buyurun çay içerseniz yeni demledik" dedi Efe.

"Olur içerim tabi zahmet olmazsa" dedi en tatlı haliyle. Hepsine oturun emrini verdim. Hepsi bir yerlere oturdu. Fakat şöyle bir sorun vardı. Sadece Pusat ve Ethem'in yanı boştu. Yani ayrı ayrı oturmak zorundaydık. Umay önce boş koltuğa sonra bana baktı.

"Pusat yanıma gelsene kardeşim bir şey anlatıyordun bana" dedi Ethem. Pusat aniden kalktı ve Ethem'in yanına geçti. Ben de Umay'a elimle önden geçmesi için işaret verdim. Geçti ve oturdu. Ben de yanına oturdum. Efe herkese çay doldurup verdi.

"Teşekkür ederim" dedi Umay ve Efe'den kupa bardağını aldı. Sonra da bana uzattı.

"Sağol aslanım" diyip aldım. Bu sefer Umay'a şeker uzattı. Elini kaldırıp hayır anlamında salladı.

"Ben şekersiz içiyorum" diyince efe bana uzatmadan masaya koydu. Biliyordu ben de şekersiz içiyorum.

"Efe camı açsana yiğidim" dedim normal tonla. Umay'ın fobisi tekrar tutmasın diye uğraşıyordum.

"Tabi komutanım" diyip camı açtı ve oturdu. Ortamda herkes bize bakıyordu. Kaşlarım çatıldı anlam veremedim. Sonra Ethem söze girdi.

"Hoşgeldiniz Sayın Savcım" dedi sevecen tonla.

"Hoşbuldum"

"Şimdi ben anlamadım. Dağda ki itleri biz yakalayacağız siz hapse mi atacaksınız" dedi Mehmet. Bu çocuğun beyni hangi operasyonda düştü Allah aşkına.

"Aynen öyle olacak. Siz zevkle yakalayıp bana getireceksiniz ben de seve seve en ağır cezayı vereceğim." Dedi net sesi ile. Elimi arkaya atıp onu izlemeye başladım. Yan profilden de güzeldi Allah'ım. Cesareti beni kendine hayran bırakıyordu. Çayından bir yudum daha aldı.

"Sevdim ben bu işi komutanım" dedi Koray arkasına yaslanarak.

"Evli misiniz? Eşiniz ya da sevgiliniz de burda mı?" Dedi Murat birden. Normalde bu soruya kızardım ama ben de merak ediyordum doğrusu. Nefesimi tuttum ve cevabını bekledim.

"Evli değilim. Sevgilim ya da nişanlım da yok. Ayrıca olsa buraya gelirken onu dinlemezdim. Bu benim hayatım sonuçta." Dedi kendinden emin bir sesle. Bir kez daha hayran kaldım kendisine. İçten içe de sevindim ama belli etmemeye çalıştım.

"Benim sözlüm de avukat" dedi Murat çayından bir yudum alarak. Umay'ın yüzü kocaman güldü.

"Öyle mi çok güzel. Tanışırız inşallah bir gün" inşallah dedi Murat ve hafif tebessüm edip kafa salladı..

"Savcı hanım" dedi Mehmet. Bu ses tonunu hepimiz biliyorduk. Saçma bir şey soracaktı. Hepimiz birbirimize baktık.

"Ayıp olmasın bir şey sorabilir miyim" Bismillahirrahmanirrahim.

"Tabi" dedi Umay başına geleceklerden habersiz.

"Burnunuz estetik mi" dedi birdenbire. Hepimiz ofladık. Ben elimi yüzüme kapatıp kafamı geriye attım. Umay şaşırmış bir şekilde etrafına baktı. Boğazına temizledi.

"Salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya" diye kafasını salladı Murat.

"Hayır değil" dedi hafif kısık tonlama ile Umay.

"He anladım" dedi Mehmet ve geriye yaslandı. Umay'ın eli  kabanının ipine gidince çıkaracağını anladım. Hayır hayır hazır değildim.

"Umay hanım Karargahı gezdireyim isterseniz size" diye atıldım. Gözünü bana çevirdi elini kabanından çekti. Parlayan gözleri ile bana baktı. Kocaman gamzeleri ile güldü.

"Olur çok güzel olur" dedi ve ayağı kalktı. Onunla birlikte ben de ayağı kalktım ve kapıya ilerledik.

"Çay için teşekkür ederim. Çok memnun oldum tanıştığıma kendinize iyi bakın" diyip başı ile selam verdi ve kapıyı açtı. Tim de arkasından veda nidaları  döktü. Ben de kapıdan çıkıp yanına geçtim. Yürümeye başladık.

"Siz-" dediğim anda lafımı kesti.

"Siz ve senli hitap şekillerinden nefret ederim hele ki çalışma arkadaşlarım derse" yüzüne boş boş baktım

"Anlamadım" dedim.

"Siz demene gerek yok. Yani Eğer istersen sen diyebilirsin" Bir an afallamıştım. Ona sen demek bilmiyorum garipti.

"Yani aynı timden sayılırız artık ondan dedim ben ama ist-"

"Umay" dedim bir anda. İsmini ilk defa ağzımdan duymak heyecanlandırmıştı. Gülmemeye çalıştım. Gülme Giray. Gülme. Sesimden ismini duyunca bir kez daha ismini çok sevdim. Yutkundum.

"Efendim" dedi ciddi ses tonuyla. Sağ dudağım yukarı kıvrıldı.

"Haklısın aynı timden sayılırız ama sen de siz deme anlaştık mı?" bu sefer gülmemi bastıramadım. Kafamı eğip elimi enseme atıp güldüm. O da kafasını yana çevirip güldü.

"Öhm" dedim kafamı kaldırıp ve omzumuzu dikleştirip ciddiyetle yüzüne baktım. O da aynı şekilde ciddileşip çenesini kaldırdı.

"Anlaştık o halde Giray" dedi ve yürümeye başladı. Ben de yanına gittim. Taburu gezmeye başladık.

Karargah'ın her yerini gezdirmiş, gezerken de operasyonlardan bahsetmiştim. O da bana cezalardan bahsetmişti. Baya baya iş konuşmuştuk yani. Dışarı bahçeye çıktık en sonda.

"İşte bizim hayatımız bu kadar" dedim gözümle binayı göstererek. Benim baktığım yere baktı ve dikkatle inceledi.

"Eğlenceli bir timin var" dedi başını eğerek. Güldüm. Merdivenlerden inmeye başladık.

"Öyledirler. Hepsini ayrı ayrı severim. Kardeşim onlar benim. Hepsinin derdini bilirim. Birimizin canı yansa diğerimizin 50 kere yanar" ellerini kabanının cebine koyup topuklu ayakkabılarının çıkardığı yavaş yavaş seslerle Taburun arkasına ilerledik.

"İyi bir komutansın. Timini benimsemen çok güzel. Ne davalar gördüm bir bilsen" Dedi alayla. Bir banka oturdu ben de yanına oturdum.

"Anlatsana" dedim Merakla. Güldü. Göz ucuyla bana baktı.

" İyi alıştın haa. Yasak. Dosya gizliliği" dedi. Kadın haklı Giray. Bir kere dedi daha ne uğraşıyon.

"Ah doğru" dedim ve kabanımın içinden sigara paketimi çıkardım. İçiyor muydu acaba? Teklif etsem mi diye düşündüm. Edeyim ne olacak ki. Paketi önce ona uzattım.

"Kullanıyor musun" dedim yumuşak tonla. Kafa salladı ve içinden bir dal aldı.

Aldığı dal. O dalı aldı. Yeni paketin ortasında ki dalı aldı.

Kırmızı rujlu dudaklarına götürdü. Zippoyu eline verdim sigaranın ucuna ateşi yaklaştırdı ve yanakları içe çöktü,  derin bir iç çekti. Sigarası yandıktan sonra Zippoyu bana verdi.

Hayran hayran bakışlarımı çekip aynı şekilde ben de sigaramı yaktım.

"Ne zamandır içiyorsun" Aferin Giray. Burcunu da sor kızın. Ne saçma sorular bunlar. Sonradan dank etti tabi. Hiç bozuntuya vermeden gri dumanı dışarı verdi.

"Üniversiteden beri" dedi ciddiyetle.

"Çok gençsin daha" dedim. Ne bekliyordun Giray? 50 yaşında mı? Battı balık yan gider diye devam ettim.

"Bu yaşta bu kadar başarı. Örnek alınacak kadınsın. Eminim bir çok insan sana özeniyordur." Dedim normal tonla. Sigara ağzındayken güldü.

"Bazıları benim hayatıma özeniyor. Başarılarıma özeniyor. Ama ben olsam özenmezdim bana." Dedi derin bir nefes aldı.

"Neden?" Diye sordum ona dönerek.

"6 yaşında ailesini depremde kaybetmiş. Hayatı soğuk yetimhanelerde geçmiş. Kendini çalışmaya adamış bir kadına kim niye özensin ki? İnsanlar olayın gerçek yüzünü bilmiyorlar." Dedikleri yüreğimi incitmişti. Bu kadar güçlü duruşun elbette bir çok yenilgisi olacaktı. Onu dinlemeye devam ettim. O ise gözünü  orman manzarasına dikmiş anlatmaya devam etti.

"Annem babam yanımda olsaydı da ne bileyim bir kolum olmasaydı. Ya da tek gözüm olmasaydı. Savcı olup başarılı olmasaydım keşke. Herkes buraya gelirken 'deli misin ne işin var orda' diye vazgeçirmeye çalıştı ama benim kaybedecek hiç bir şeyim kalmadı ki"

Sustu. Yüzünden bir damla yaş aktı. Elimden gelse o yaşı silerdim ama yapamadım. Dokunmadım. Tutamadım. Sadece yumruğumu sıkabildim.

Dolu gözlerini bana çevirdi.

"Giray ben buraya gelirken kimse arkamdan el sallamadı. Dikkat et demedi. İnince ara bizi demedi." Hiç bir şey diyemedim. Kelimeler boğazımda düğüm olmuştu sanki. Dolu gözlerini sildi.

"Bana acıma olur mu? Bana acı diye anlatmadım bunları sana" dedi çenesini kaldırarak. Kaşımı hayır anlamında kaldırıp Kafamı hayır anlamında salladım.

"Hayır hayır. Ne acıması. O kadar şeye göğüs germiş kadınsın sen gencecik yaşında ayaklarının üzerinde durmayı başarmışsın. Sen acınası değil hayran olunacak kadınsın." Dedim tek nefeste. Küçük bir çocuk gibi beni dinliyordu. Derin derin baktı gözlerimin içine. Ağlamak hiç yakışmıyordu gökyüzüne. Elim de olsa göğsüme yatırıp ağlamasına izin verirdim. Ama değildi işte.

Sigarasından son bir nefes çekip attı. O an kolumu geri çekmek zorunda kaldım.

"Ankaralı mısın?"

"Yok Trabzon" dedim direkt.

"Sen Ankaralısın galiba"

"Hayır İstanbul. Depremden sonra Ankara'ya geldim orda yaşayıp okudum sadece" kafamı anladım anlamında salladım.

"Gitsem iyi olacak. Daha eve yerleşmem lazım" çantasını koluna taktı ve ayağı kalktı. Ben de onunla birlikte kalktım.

"Tamam seni ben bırakacağım"

"Hiç gerek yok ben kendim giderim" etrafına baktı. Bir daha baktı.

"Taksi var mı burda" o kadar masum sormuştu ki İstemeden güldüm.

"Geçmez burdan taksi. İlk defa geldiğin şehrin sokaklarını nerden bileceksin. İtiraz etme ben bırakayım" dedim ciddiyetle.

"Zahmet-"

"Olmaz gel hadi" dedim ve yürümeye başladım. O Bir süre durdu ama hemen arkamda topuk sesini hissettiğimde sırıttım.

Taburun önüne gelince ona beklemesini, içerden arabanın anahtarını getireceğimi söyledim. Kabul edince merdivenleri ikişer ikişer hızla çıkıp içeri girdim.

Kapının önünde Tuna Yarbay'ı gördüm.

"Yarbayım"

"Söyle Herkül"

"İzniniz varsa Savcı hanımı eve bırakayım" kafasını salladı.

"Bırak oğlum tabi." Başımla selam verip yanından ayrılacağı sırada arkamdan bağırdı.

"Herkül dikkat et bu aralar dalgın gibisin kaza falan yapma" yanaklarımın içini dişledim. İmasını anlamıştım. Sinsi bir gülüş vardı yüzünde.

"Emredersiniz Komutanım" dedim ve başımla selam verip arkamı döndüm. Hızla odama girip arabanın anahtarını aldım. Tam çıkacakken gözüme ayna çarptı. Önüne geçip saçımı düzelttim. Zaten sivil kıyafetlerim vardı üstümde. Masa da ki parfümden bir kaç fıs sıkıp hızla odadan çıktım.

"Komutanım" diye bağırdı Arkamdan Koray. Bi gidemedim kızın yanına. Hızla döndüm. 

"He Koray"

"Nereye komutanım" diye sordu pişkin pişkin. Kaşlarım çatıldı.

"Pavyona" dedim Sinirle. Durdu baktı yüzüme bön bön.

"Oğlum Savcı hanımı eve bırakacağım söyle ne oldu"

"Ha şey komutanım çikolata alır mısınız bana? Benimkini savcı hanım abla aldı biliyorsunuz" kafamı kaldırıp derin bir soluk verdim.

"Bebe gibisin amına koyim tamam alırım" diyip önünden geçtim.

"Komutanım" diye tekrar bağırdı. Ya sabır ya. Kafamı çevirdim hızla.

"Ne Lan ne" dedim bağırarak. Sırıtıyordu zevzek.

"Çok yakışıklı olmuşsunuz" diyince ne ima ettiğini anladım.

"Koray siktir git abim." Dedim öfkeyle. Ve arkamı dönüp hızla dışarı çıktım. Çok şükür. Merdivenin başında eli cebinde duruyordu Umay. Beni görünce güldü.

"Çok mu beklettim"  yürümeye başladık.

"Yok ya sorun yok" kafamı sallayıp arabaya yürümeye başladık. Arabanın önüne gelince de o öne ben de şoför koltuğuna oturdum. Tam motoru çalıştıracağım sırada eli kabanının ipine gitti. Aniden kollarından sıyırdı ve vücudundan çıkardı. Elim direksiyonu sıkı sıkı tutarken gözlerim ona bakıyordu. Hazırlıksız yakalanmıştım buna. Dudaklarımı yalayıp kendime gelmeye çalıştım.

Kabanının tamamen çıkardıktan sonra kucağına koydu.

"Iı şey" dedim Kendi kendime. Bana baktı.

"Adresin var mı"

"Ha evet var" dedi ve çantasını açtı. Bir kağıt çıkartıp bana verdi. Yazıya baktıktan sonra neresi olduğunu hemen anladım ve tekrar ona verdim. İçimden bakma Giray. Dur Giray diye söyleniyordum.

Kasım ayında üşümüyor mu anlamış değildim. Gerçi elbisesi boğazlı ve oldukça kalındı. Üşümüyor olsa gerek.


E ama ben yükseliyorum. Hiç adil değil. Arabayı çalıştırdım.

"Klimayı açayım üşürsen" dedim nazikçe.

"Yok hayır karargâh baya sıcaktı zaten ondan çıkardım kabanı" dedi göz ucuyla bana bakıp. Ne demek istediğini anladım ama anlamamazlıktan geldim.

Tabur'dan uzaklaşınca bir süre konuşmadık ama sonra Hakkari'nin nasıl bir yer olduğundan bahsettik.

Evin önüne gelince arabayı durdurdum. Kemerlerimizi açıp indik. Adımları bagaja yöneldi. Ben de yanına gidip bagajı açtım ve bavulu indirdim.

"Yukarı çıkarayım istersen" diye teklif sundum.

"Ben hallederim gerisini benim için fazlasıyla uğraştın zaten. Teşekkür ederim her şey için" dedi gözünü benden hiç ayırmadan.

"Ne uğraşması düşünme öyle. Ben gayet memnunum halimden." saçının telini kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Kaçıncı katta oturuyorsun" diye saçma bir soru sordum. Niye sordum bilmiyorum ama içimden bir ses söylemelisin demişti.

"2" dedi düşünmeden.

"Gözüküyor zaten ön cephe" diye devam ettirdi. Baktım gözlerimi kısarak. Başımı salladım.

"Bu arada" dedi utanır gibi. Kafamı ona eğdim.

"Başını ağrıttıysam özür dilerim. Uzun zamandır kimseye anlatamıyordum. İyi geldi" diyerek gözünü benden kaçırdı. Başımın ağrıması mı? Ben ne kadar mutluyum haberin var mı? Sert ama tatlı bakışlarımla baktım ormanına.

"Baş ağrıtmak mı?  Saçmalama. Her zaman hatta her saniye anlatabilirsin. Dinlerim. Ağrımaz benim başım. Hem bir ara da ben anlatırım acılarımı olmaz mı?" dedim. Tebessüm etti.

"Olur niye olmasın. Dinlerim ben"

Valizini tuttu arkasına döndü. Gidecekti ki durdu ve bana baktı.

"Giray" dedi masumca

"Burda deprem olur mu?" Diye sorunca yüreğime taş oturmuş gibi oldu. Korkuyordu depremden. Yutkunmaya çalıştım. Olmadı galiba. Gözlerinde korku vardı.

"En son 2 sene önce oldu bir daha olmadı. Allah göstermesin." dedim tek nefeste. Bir az sessizce.

"Amin" dedi gözlerini kapatıp.

"Ha Umay" diye devam ettim. Ona yaklaştım. Telefonumu uzattım.

"Numaranı yazar mısın? Ne olur ne olmaz" elini valizden çekip telefonu hiç düşünmeden aldı ve klavyeye dokunmaya başladı. Bir kaç saniye sonra tekrar verdi.

"Umay Kozan diye kaydettim. Kız arkadaşın falan varsa yanlış anlamasın" dedi gülerek. Bakışlarında Merak da var gibiydi. Benim kız arkadaşım olduğunu düşünüyordu? Böyle düşünmemeliydi. Yalan haber. Vallahi. Ağzım açık kaldı.

"Yok anlamaz" dedim bir an. Mal var mı ki sanki. Kaşı havalandı. Gülümsemesi soldu.

"Yani şey kız arkadaşım yok. Eşim de yok. Nişanlı da değilim. Bekarım. Besbekar." Dedim tedirginlikle. Güldü. Hatta Kahkaha attı. Kahkaha atınca daha güzel oluyordu.

"Besbekar ne be?" Dedi şımarıkça.

"Ben işte" dedim kendimi göstererek. Kahkahasını zorla bastırdı ama sırıtmaya devam ediyordu.

"Tamam tamam anladım ben."

"Hah tamam" dedim sanki rahatlamış gibi.

"E ben gideyim o zaman" Gitme desem kalır mıydı? Yok kalmazdı. Kafamı salladım.

"Tamam görüşürüz sonra iyi bak kendine."

"Sen de iyi bak kendine görüşürüz" diyip topuklarının ve valizinin çıkardığı sesle uzaklaşıp binaya girdi. Ben de arabaya binip başımı cama eğdim. Eve girdiğini görmem lazımdı. Bir kaç dakika sonra perdeyi açtı ardından camı açtı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti ve aşağıya bakmadan geri çekildi.

Sırıttığımı fark ettim. Doğru değildi Belki ama engel olamıyordum. Farklı bir çekimi vardı sanki. Tek aşkı vatan olan bir adamdım ben. Bunların olması. Çok garipti. Çok...

🚬

Umay'dan

Evin kapısını açıp içeri girdim. Valizi kenara koyup kapıyı kapatıp salona geçtim. Evi önceden yerleştirmiştim ama ufak ufak eksikler vardı. Perdeye yaklaşınca siyah Jeep'in hâla orda olduğunu gördüm. Gülümsedim. Gitmemişti. Belki de içeri girmemi beklemişti. Onu görmemiş gibi yapıp perdeyi ve camı açtım. Beni gördüğünü biliyordum. Derin bir nefes alıp içeri girdim. Hâla gülüyordum.

Bir kaç Saniye sonra tırnaklarımı dişlemeye başladım. Cama tekrar baktım yandan. Gitmişti. Galiba gerçekten benim içeri girmemi beklemişti. Camı ve perdeyi tekrar kapatıp koltuğa attım kendimi. Tavana diktim gözlerimi. Olanları düşündüm. Daha doğrusu Giray'ı.

Fazla kibardı. Düşünceliydi. Ara ara bana bakışlarını fark ettim ama bozuntuya vermek içimden gelmedi. Ona daha önce karşılaşmış olma ihtimalimizi sordum ama verdiği cevaplar çok mantıklıydı. Karşılaşmamız zordu. Nerden tanıdık geliyordu o zaman bu adam?

Gelirken burnum onun kokusu ile dolmuştu. Erkeksi sert bir kokusu vardı. Kaslarına bakmamak için kendimle öyle bir mücadele vermiştim ki bi ara alın şu adamı gözümün önünden diye isyan edecektim. Bakışları ayrı bir olaydı zaten. Bir ara göğüslerime baktığını gördüm. O fark ettiğimi fark etmedi bile. Kadınsal hormonlarım dürtmüştü bedenimi.

Aşağı da sevgilisi olup olmadığını öğrenmiştim. Bekarmış. Besbekar. Başta eli ayağı dolaştı gibi oldu ama sonra toparladı. Besbekar olması :D sevindirmiş miydi bilmiyorum ama eğer hayatında biri olmuş olsaydı da  nasıl tepki vereceğimi de bilmiyordum.

Yakışıklıydı. Vicdanlıydı. Merhameti de vardı. Yaşadığım şeyleri uzun süre sonra ilk defa Defne'den başkasına anlatmıştım. Hepsini olmasa bile... Sabırla beni dinlemişti. Ona içimi dökmek uzun süre sonra çok iyi gelmişti doğrusu. Onun da acıları vardı. Kendisi demişti. Merak ediyordum doğrusu. Anlatacağını söylemişti. Ama ne zaman?

Dikkatimi çeken farklı şey, Kabanımı her çıkarmak istediğim zaman bir şeyler dedi fakat yanında çıkardığımda bir şey demedi. İlginçti doğrusu.

Daldığım düşüncelerden çıkma sebebi çalan telefon oldu. Ayağı kalkıp koltuğun üzerinde ki telefonu aldım. Defne arıyordu.

"Alo" dedim gülerek.

"Bebeğimm nasılsın iyi misin?"

"İyiyim iyiyim geldim şimdi eve Timle tanıştım" koltuğa oturdum.

"Nasıl bir sıkıntı var mı?"

"Yoo her şey yolunda hepsi iyi insanlar."

"Tamam bebeğim gelemedim seni uğurlamaya özür dilerim" aklıma Giray'a anlattıklarım geldi.

"Saçmalama ne özrü ameliyatın çıktı tabi oraya gideceksin"

"Dikkat et bir şey olursa ara beni tamam mı"

"Tamam canım görüşürüz"

"Görüşürüz bebeğim" diyip telefonu kapattım. Karnım acıkmıştı. Ayağı kalkıp mutfağa gittim ama hiç bir şey yoktu. Ne yesem diye düşünürken aklıma Giray'ın verdiği çikolata geldi salona geçip Çantadan çikolatayı alıp paketini açtım ve yemeye başladım.

O an yine telefonum çaldı. Elime aldım. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Kim ki bu diye düşündüm. Çikolatadan bir ısırık daha alıp telefonu açtım.

"Efendim" dedim. Bir şey yediğim kesin belliydi.

"Umay Giray ben" dedi karşıda ki tanıdık ses. Çikolatayı Ortada ki sehpaya bırakıp ayağı kalktım. Ağzım hâla doluydu.

"Ha Efendim Giray"

"Yemek yerken mi aradım kusura bakma numaramı kaydet diye aramıştım"

"Yok ya ne yemeği dolap bomboş. Sabah senin verdiğin çikolatayı yiyorum" ağzımdan bir anda dökülüvermişti kelimeler. Rezillik ya.

"Ne demek dolap boş?" Dedi sertçe. Elimi kafama götürdüm. İlk günden yaptıklarına bak salak Umay.

"Boş mu dedim ben?" R yapmaya çalıştım ama yemedi tabi. Salonda volta atmaya başladım.

"Umay en son ne zaman yemek yedin" dedi aynı sert tonla. Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı.

"Şey-"

"Umay bir şey sordum"

"Üf tamam dün akşam yedim." Dedim pes ederek.

"Savcı sen şaka mısın ne diye söylemiyorsun ben açım diye. Allah'ım ya" Sinirlendiği belliydi. Niye bu kadar yüksek tepki verdi bilmiyordum.

"Üstüne bir de sigara içtin aç aç. Ama yok. Hata ben de. Uçaktan iner inmez kahvaltı yapman lazımdı senin" susmuş sadece onu dinliyordum.

"Giray tamam çıkacağım birazdan alışverişe" dedim onu sakinleştirmek istercesine.

"Dur sen çıkma bir yere hallediyorum ben ne eksik sen say bana" e oldu. Alışverişimi de sen yap.

"Saçmalama istersen yüzbaşı ben hallederim diyorum"

"Savcı tamam konuşmanı dinlerim ama şu an değil. Say hadi"

"Of Giray olm-"

"Tamam Umay ben hallederim kapat hadi kapat" ve dıt dıt sesi... Telefonu kulağımdan çekip masaya bıraktım.

'Deli mi bu ya' diye söylendim şaşkınlıkla. Fazla düşünceliydi. Bana  fazlaydı bu iyi niyet. Yapma Giray. İyi davranma bana...

Koltuğun üzerinde ki eşyalarımı alıp odaya geçtim. Kabanımı asıp dolaptan pijamalarımı çıkardım. Banyoya geçip küvete girdim ve suyu açtım. Sıcak suyun altında yıkanmaya başladım.

🥰

Duştan çıktıktan sonra hızla üstümü giyinip tekrar salona geçtim. O esna da kapı çaldı koşarak açtım. Karşımda Giray'ı bekliyordum ama sadece yerde yaklaşık 10 tane poşet gördüm. Etrafa baktım ama yine yoktu. Hevesim kırılmış gibi hissettim. Üzülmüştüm doğrusu.

Poşetleri tek tek içeri taşıdım. İçlerine baktım. Yağ, pirinç, bulgur,tuz, şeker daha sayamadığım o kadar şey vardı ki. Gülümseyerek tek tek çıkardım poşetlerden.

Bir poşette ful abur cubur vardı. İçin de bir not Yazıyordu.

"Gönül isterdi ki bunları beraber yerleştirmek ama acil operasyon çıktı. İyi beslen Sayın Savcım :) Malum daha çok yolumuz var ;)"

Notu okuyup daha çok gülümsedim. Bu adam çok garip şeyler yapıyordu bana. En son 6 yaşımda beni kurtaran askere gülmüştüm böyle içten.

Telefonumu alıp WhatsApp'a girdim ve Giraya mesaj attım.

"Aldıklarını yerleştirdim. Çok teşekkür ederim. Operasyon da dikkatli ol Yüzbaşı :) Malum daha çok yolumuz var. Allah'a emanet olun ;)"

Mesaj iletildikten hemen sonra görüldü oldu.

":)"

Atıp hemen çıktı WhatsApp'tan.

Tekrar poşetlere baktım. Gerçekten onunla yerleştirmiş olsaydık nasıl olurdu diye geçirdim içimden.

Kim bilir belki bir gün... Saçmalama Umay. Koskoca asker. Seninle mi Birlikte olacak...

🤗

Merhaba arkadaşlar ☺️

İlk bölümü yayınlandım umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorummm. ❤️



Continue Reading

You'll Also Like

758K 33.8K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1M 35.1K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
66.4K 5.7K 10
Laçin'i yatağına bırakırken gözlerini açmış babasının elini tutmuştu."Baba beraber uyuyalım mı? Hem kitapta okursun bana."dedi uykulu bir sesle.Kabus...
Can Uğruna By sude✶

General Fiction

2.6K 164 4
Ellerim oturduğun sandalyede arkadan bir iple bağlıyken karşımdaki adama iğrenircesine baktım. Mezar Timi ile ilgili şeyleri öğrenmek için beni rehin...