Crime Scene - KookMin

By Godisjk

20.8K 3.1K 4.5K

❝ Park Jimin ve Jeon Jungkook, bir seri katili yakalaması gereken iki başarılı polisti. ❞ Başlangıç; 09.04.20... More

Tanıtım - İlk Cinayet
Bölüm 1; Ortaklık
Bölüm 2; Bir Saplantı, İki Nefret
Bölüm 3; İlk Şüpheli
Bölüm 4; Birden Fazla Kanıt
Bölüm 5; Arkadaş Değiliz
Bölüm 6; Farklı İşler
Bölüm 7; Önyargı ve Acı
Bölüm 8; İki Yaralı Kalp
Bölüm 9; Tatlı Mı? Cüretkâr Mı?
Bölüm 10; Samimiyet
Bölüm 11; Hedef
Bölüm 12; Yapılan İyilik
Bölüm 13; Gerçek ve Yalan
Bölüm 14; Duygusal İhtiyaç
Bölüm 15; Yoğun Duygular
Bölüm 16; İkilem
Bölüm 17; Yakın Arkadaşlar
Bölüm 18; Pişmanlık
Bölüm 19; Güçlü Kal
Bölüm 20; Güven
Bölüm 21; Kabulleniş
Bölüm 22; Seri Katil Kim?
Bölüm 23; Korkusuz Ol
Bölüm 24; Huzursuzluk Hissi
Bölüm 25; Tamamlanmayan Yapboz Parçaları

Bölüm 26; Yenmek Veya Yenilmek

561 60 101
By Godisjk

Biliyorum biliyorum uzun hatta çok uzun zaman oldu. Bu yüzden okunmada ve oylarda büyük bir azalma illaki olacaktır bu yüzden bu kadar geç geldiğim için özürlerimi bir kez daha sunuyorum. Duyuru paylaşmıştım hesabımda ama görmeyenler için ve bana sövmemeniz için bir kez daha tekrarlayacağım.

Kişisel ve sağlık sorunlarımdan dolayı uygulamaya giremedim. Bu nedenle yeni bölüm yazamadım. Ama şimdi kendimi daha iyi hissediyorum ve en kısa zamanda bu fici tamamlamak için elimden geleni yapacağım. Sizden tek istediğim ficime hâlâ devam eden kısmın yorum yapması. Satır arası yorumlarınıza gerçekten ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Bunu bana lütfen çok görmeyin.

İyi okumalar~
🗡

Siyah uzun saçlarımı ortadan iki ayırıp saç tutamlarıma güzel bir şekil vermeye çalışırken aydan kendime bakmaya devam ettim. Siyah uzun saçlarımın perçemleri kısık bakan açık kahverengi gözlerimi kapatsa da görüşümü fazla engellemiyordu. Dudaklarıma sürdüğüm sade parlatıcı nedeniye dolgun dudaklarım parlarken bunun çok fazla olduğuna karar verip dudaklarımın sade görünmesi için parlatıcının bir kısmını silip dudağımla kalan parlatıcıyı tekrar dudaklarıma dağıttım.

Üstümde siyah bir gömlek, altımda ise siyah kumaş bir pantolon vardı. Havalar akşamları soğuk olmaya başladığından dolayı üstüme siyah takım elbisemle uyumlu bir ceket giydim. Telefonumu banyonun mermerinden alıp kumaş pantolonumun cebine atarken aynadan göz göze geldiğim kişiyle bir anlık korksamda bunu belli etmeyip yüzüme şirin bir gülümseme kondurdum.

Ona dönmemiştim ama önümdeki aynadan dolayı her hareketini görebiliyordum. Biraz çaprazımda kalan bedenin üstünde siyah bir tişört altında ise siyah dar kot pantolon vardı. Dar tişörtünden belli olan geniş omuzları ve kaslı kollarının yanı sıra karın kasları da eklenince onun üstünde duran bu dar tişörtten nefret etmeye başlamıştım, bakışları dikkatlice yüzümde geziniyor biçimli burnu ona sert bir hava katıyor, ince dudakları düz bir çizgi halinde duruyordu, koyu kahverengi uzamaya başlayan saçlarının alnına tamamen dökülmesini sağlamıştı.

Kaslı kollarını birbirine dolamış tek omzunu kapının pervazına yaslayıp dikkatli bakışlarla beni incelemeye başlamıştı. Bende o sırada konuşmak yerine gözaltımdaki torbalara bakıp derin bir iç çekerken elime aldığım kapatıcıyı kızarmış yerlere sürerken arkamdaki beden dikkatli bakışlarını yüzümde daha sonra tekrar vücudumda gezdirirken homurdanmaya yakın bir sesle söylenmişti. Ses tonundan benim bu şekilde şık olmamdan hoşlanmadığı anlaşılıyordu.

"Neden bu kadar özendin ki?" dediğinde kapatıcıyı gözaltlarıma tamamem sürüp yaydıktan sonra onun bu sitemine gülerken ellerimi güzelce yıkayıp kirlerin gitmesini sağladıktan sonra kuruladım.

Elimdeki beyaz havluyla gülmeye devam ederken konuşmaya çalışmam onun hoşuna gitmemişti.

"Çünkü sen böyle istedin?" diye sorgular bir ifadeyle ona baktığımda bunu beklemediği için kapı pervazından ayrılıp ellerini çözmüş ve tek elini ensesine atıp uzun saç tutamlarını kaşırken oflayarak mırıldanmıştı. Ses tonu kısık olsa bile neden böyle davrandığını az çok anlayabiliyordum.

"Ben... ben sadece böyle olması gerekmiyordu ama elimden de başka bir şey gelmiyordu. Plandan vaz mı geçsek? Elbette başka bir yolu vardır." dediğinde ses tonundaki çaresizlik başımı iki yana sallamama neden olurken başka bir yolun olmadığını bilerek umutsuzca fısıldadım.

"Başka bir yolumuz yok Jungkook. Bizim gidebileceğim tek yol bu. Hem üç haftadır bu plan için hazırlanıyoruz. Ya yüzleşeceğiz ya da kaçacağız. Ya yakalayacağız ya da kovalanacağız. Buraya kadar ve ben artık ölmek pahasına bile olsa o seri katili yakalamak istiyorum." dediğimde  Jungkook'un çaresizce bana bakan bakışları sertleşirken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Onun yanında ölmekten bahsetmemem gerektiğini bir an için unuttuğumda o vakit kaybetmeden aramızdaki kısa mesafeyi iki adımda kapatmış ve ellerinin hedefi tam olarak belim olurken iri avuçlarında kalan belime kısa bir bakış attıktan sonra beni hiç zorlanmadan kaldırarak kalçamı banyonun siyah mermerinin üstüne oturmamı sağlamıştı.

Bu hareketi alt dudağımı ısırmama neden olduğunda sert bakışları hızlıca gözlerimden dudaklarıma kaymış ve oraya dikkatle bakarken nefesini dudaklarıma vererek fısıldamıştı. Nefesi dudaklarıma çarparken titrek bir nefes çektim içime. Beni böyle kontrol etmesi için her şeyimi verebilirdim. Kalbimin atışları hızlanırken nefesimi tutmamak için büyük bir savaşa girdim kendimle.

"Bir daha sakın ölümden bahsetme. Sakın. Ben ölürüm senin yerine. Ben veririm canımı senin yerine. Ben severim seni ikimizin yerine. Her şeyi ben yaparım. Ben bulurum bir yolunu ama seni kaybetmem. Kaybedemem." dediğinde bu sefer başını sinirle iki yana sallayan kişi bendim. Saçmalıyordu. O kadar çok saçmalıyordu ki anlam veremiyordum bu konuşmasına. Elim onun keskin çene hattına giderken tek elimle sertçe bana bakmasını sağladım. Sinirli bakışlarım onun sinirle hüzün arasındaki gidip gelen parıltıların olduğu koyu kahve gözlerine bakarken keskin bir dille söylendim.

"Bana bak, asıl sen bir daha beni kendi ölümünle sınama! Sana yemin ederim beni ölümünle sınarsan hiç düşünmeden bende kendimi öldürürüm! Duydun mu beni? Yapamaz diye düşünme yaparım Jungkook hem de öyle bir yaparım ki hiçbir şey umrumda olmaz. Senin saçının teline bile zarar gelmeyecek! Buna asla izin vermem." dediğimde ses tonum istemsizce yükselmiş, kaşlarım olabilirmiş gibi daha fazla çatılmıştı. Hayır, bunu bana yapmamalıydı nasıl ben ona ölümümden bahsedince bana sinirlenebiliyorsa benimde ona sinirlenme hakkım vardı. Bu evin içindeki kimse ölmeyecekti. Buna asla müsaade etmeyecektim.

Bu hareketim ona güç vermiş olacak ki belimdeki avuçlarını bedenime daha çok bastırmış ve tek elini belimden ayırırken tek hamleyle sağ bacağımı ilk önce nazikçe okşayıp daha sonrada sertçe yana çektiğinde gözlerimi irileştirerek dudaklarımı tekrar birbirine bastırdım. Açılan iki bacağımın arasına girerken bacağımdaki eli tekrar belime çıkmış ama orada fazla oyalanmadan iki eliyle aşağılara inmeye başladığında kalbimin hızlı atışları kulaklarımda uğuldamaya başlamıştı.

Kalçalarıma ulaşan elleri beni kendine çekmek istercesine öne doğru ittirdiğinde dudaklarımı serbest bıraktım. Nefes alıp veremediğimi hissettiğimde birazdan olacakları az çok anlamış gibi çenesinde olan elim ensesine ulaştığında diğer elimi de omzuna koymuştum.

Şu an beni göndermek istemediğini hissediyordum, biliyordum ama başka çaremizin olmaması ve buna zorunlu olmak başka bir boyuttaydı. Mecburduk ayrılacaktık ve tekrar birleşecektik. Bir plan yapmış bu plana üç haftamızı gecemizi, gündüzümüzü feda etmiştik ve amirden onayımızı almıştık. Biz üç haftadır Kim Taehyung'un yanında ona korumalık yaparken aynı zamanda da bu planı derinlemesine inceliyorduk. Tek bir yanlış bile olmamalıydı. Tek bir yanlış bütün doğrularımızı götürürdü. Her ne kadar bu ikimizin planı olsa da birbirimizi bırakmayacak gibi bakıyorduk, bakışlarımızla anlatıyorduk.

Bacaklarımı onun beline dolayıp siyah bot giydiğim ayaklarımı çapraz bir şekilde birleştirip onu kalçasından kendime çektiğimde bedenlerimiz tam olarak birbirine girmiş gibiydi. Dudaklarımız arasında sadece birkaç santim vardı ama buna rağmen ikimizde nerede duracağımızı biliyorduk.

"İkimizde ölmeyeceğiz." dediğinde başımı onaylarcasına salladım. Kendinden emin değildi sözleri, böyle olmasını umuyor gibiydi ama yine de bana biraz da olsa bir güvence verirken devam etmiştim onun cümlesine ekleme yaparak.

"İkimizden biri de ölmeyecek." dediğimde benim ses tonum onun sesinden daha keskin çıkıyordu. Bu da onun bana nedensizce hayranlıkla bakmasına neden olduğunda bakışlarındaki parıltılara başımı yana eğerken alayla sırıtırken mırıldandım.

"Bu hallerimi çok seviyorsun değil mi? Doğruyu söyle cüretkâr birisi olmam seni deli ediyor." dediğimde gülüşüm bulaşıcıymış gibi anında onu da gülümsettiğinde başını iki yana olumsuz anlamda sallaması anlamaz bakışlarla ona bakmama sebep oldu ne yani bu hallerimi sevmiyor muydu? Ama zamanında cüretkâr olan kişilerin ideal tipi olduğunu söylemişti.

"Hayır, cüretkâr olman değil, senin sen olman beni deli ediyor. Sen hangi karaktere girersen benim ideal tipimde o olur. Sen tatlı olursan ben ondaki seni severim, sulugöz olursan onu severim, öfke krizleri geçirsen onu severim. Ben seni her halinle severim. Sadece bir zamanlar cüretkâr olduğunu düşündüğüm için öyle demiştim ama sen beni anlayamamışsın bile. Bu biraz kalbimi kırdı güzelim." dediğinde bakışlarımdaki hayranlıkla ona baktım. Sözleri kalbimin en derininde yer edindiğinde artık ondan başka birisinin oraya giremeyeceğini ve girmeye cüret bike edemeyeceğini çok iyi biliyordum. Beni çok güzel seviyordu. Beni ne de güzel seviyordu böyle.

Omzumdaki elini de ensesine çıkarttıktan sonra benden beklemediği ya da tam tahmin ettiği şeyi yapıp onu sertçe kendime çektim. Bana eğildiği için dudakları sanki yerini biliyormuş gibi anında dudaklarımla buluşurken dudaklarımdan onun dudaklarına doğru derin bir nefes verdim aralık dudaklarımdan sızan nefesim onun kapalı dudaklarına ulaştığında hızla kalçalarımda durmaya devam eden ellerinin sertleştiğini hissettim.

Artık nerede duracağımızı bilmiyor gibiydik ve benim akşamüstü planladığımız o yemeğe gitmem gerekiyordu.

Beni kalçalarımdaki elleriye yapabilirmiş gibi daha çok kendine çektiğinde bacaklarım onun bacaklarına çarpmıştı dudakları dudaklarımda hızla ve açlıkla dans ederken ensesindeki ellerimle saç tutamlarından güç almak istercesine sertçe uzun saçlarına asılmıştım. İnce dudakları dudaklarımın üzerinde asılı kalırken üst dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Bununla birlikte bende alt dudağını dudaklarımın arasına alıp hafifçe ısırdım. Bunu yaptığım anda dudaklarının arasından kaçan inleme acıdan değil zevktendi.

Üst dudağımı kendine doğru çekip bıraktığında benden ayrılacağını düşünürken gözlerimi açmıştım ama aramızda birkaç santim varken kapalı gözlerle kendini sakinleştirmeye çalışır gibi birkaç kez derin nefesler almaya çalıştı ama başaramamış olacak ki tekrar dudaklarıma yapıştığında bu sefer ani gelişen olay yüzünden inleyen bendim.

Hazırlıksız yakalandığım için birkaç saniye hareketsiz dursamda onun açlıkla hareket eden dudakları bu sefer alt dudağımı emmeye başlamış daha sonra da bütün bunlar yetmiyormuşçasına dilini dudaklarının arasından çıkarıp dudak çizgilerimde gezinmişti. Yutkunmaya çalıştığımda boğazıma oturan koca bir yumru vardı sanki, kalbim hızlı atışlarını sürdürüyor, yüzümün yandığını hissediyordum. Tek sorun yüzümde değildi vücudum sanki ateşler içinde yanıyordu.

Ben dudaklarını emmeye devam ederken dilini dudaklarının arasına geri sokmuş ve anlaşmış gibi bu sefer de ben dilimle dudak çizgilerinde gezinerek dudaklarını emmeye devam etmiştim ama aniden dilim dudaklarının arasında kaldığında dudakları dilimde gezinmişti bunu beklemediğim için hafif bir inlemeyi tekrar dudaklarım dansaldığımda artık durmamız gerektiğini biliyordum çünkü sertliğini tam olarak bacaklarımda hissederken bende sertleşmeye başlamıştım ve bu iyiye işaret değildi. Az bir vaktimiz kalmışken şu anda olmazdı biliyordum.

Elleri kalçalarımdan belime gelip pantolonun içine aldığım gömleğimin uç kısımlarını iç kısımdan çıkartıp sıcak avuçlarını çıplak belimde hissederken dudaklarımı zorlukla dudaklarından ayırdım. Alnımı omzuna koyup derin nefesler alıp verdim. Jungkook'un dudaklarını bu seferde açıkta kalan ensem ve boynum arasında hissettiğimde kesik nefeslerim arasından endişeyle mırıldandım.

"Orası olmaz, iz bırakmaman lazım." dediğimde zorlukla konuştuğum için ses tonum kısık çıkmıştı onunda anlaması sözlerimin beynine ulaşması birkaç saniyeyi bulurken boynuma kelebek öpücüklerini kondurmaya devam ediyordu.

Sözlerimi sonunda anlamış olmalı ki boynumdan uzaklaşmıştı çıplak belimdeki ellerinden bir tanesi çenemi bulup başımın omzundan ayrılmasına neden olurken artık ayrılmamız gerektiğini biliyordum ama yine de ne kendimi ne de onu engelleyebiliyordum.

Belimdeki eli daha yukarı çıkarak sağ göğüs ucumu işaret ve orta parmağı arasına alıp ezerken zevkten sertleşmeye başlayan göğüs ucumla gözlerimi baygınca karşımdaki iri bedene çevirdim. Baygın bakan bakışlarıma karşılık dudaklarıma dudaklarını dokundurarak karşılık verdi.

Öpmüyordu, hareket bile etmiyordu sadece dudaklarının varlığını hissetmeme neden olurken bulunduğum durum zevkten ağlama raddesine gelmemi sağlıyordu. Birliktelikler yaşamıştım ama hiçbiri bu kadar yoğun, bu kadar güzel hissettirmemişti. Şimdi karşımdaki bu adam bana her duyguyu en derin bir şekilde hissettirirken içimde ne yaşadığımı ben bile tam olarak anlayamıyordum. Ensesindeki ellerimle onu sabırsızca kendime çektim dudaklarımın üzerinde hafifçe duran ince dudaklarının dudaklarıma yapışmasına sebep olup delirmiş gibi bu sefer ben dudaklarımı hareket ettirdim. Çenemde duran eli sıklaşırken çenemin kızarmaması için dua ettim.

Diğer eli ise göğüs ucumu parmaklarının arasına almış o kısımla oynamaya ve ezmeye devam ederken dudaklarımın arasından ağlamaklı bir inleme kaçtı. Benim bu inlememi duyduğunda hızla elini bedenimden ayırmış ve çenemdeki elini çekmişti. Dudaklarıma olan baskısı artarken başım arkamdaki aynaya gelmiş ve başımı aynaya bastırmaya devam ederken üst dudağımla ilgilenmişti. Elleri bedenimden uzaklaşmış sadece dudaklarıyla bana baskı yaparken kapalı gözlerimle kaşlarımı çatmış birkaç huysuz homurtu çıkarmıştım dudaklarımı emmeye devam ederken.

(Bu kısımları yazmam çok zordu yorum yapın valla bir daha böyle sahneler yazmam. Ortamın tadını kaçırdığıma göre devam edebilirsiniz.)

Elleri aniden siyah kumaş pantolonumun kemerine giderken ne yapacağını anlamış bir şekilde ensesindeki ellerimi hızla onun iri ellerinin üzerine koyarken dudaklarının izin verdiği kadarıyla başımı olumsuz anlamda iki yana sallamaya çalıştım. Anlamış mıydı bilmiyorum ama duraksadığını dudaklarımın üzerindeki dudaklarından hissettiğimde bundan yararlanarak kapalı gözlerimle konuşmaya çalıştım ama uzun süredir öpüştüğümüz için birkaç nefes alıp verdim sadece.

"Şimdi değil, Jungkook. Olmaz, vaktim yok. Gitmem gerekiyor biliyorsun." dediğimde bu söylediğim sözler dudaklarımın arasından kesik kesik duraksamalarda birlikte çıkmıştı ama sonuna kadar beni dinleyen iri beden birkaç saniye hareketsiz kalmaya devam etti. Ellerini benim üzerimden çekmeden dudaklarımı tekrar öptüğünde beni dinlemeyeceğini düşünmüştüm ama kısa bir öpücükten sonra bedenini tamamen benden uzaklaştırdığını hissettim. Bunun nedeni ellerini benden çekmiş yüzümdeki nefeslerinin yok olmasından kaynaklanıyordu.

Gözlerim kapalı bir şekilde hareketsizce durmaya devam ettim sırtım banyonun siyah mermerli duvarına denk geliyor, başım aynaya yaslı bir şekilde duruyordu, yaslandığım duvara monte edilmiş ayna olması bu şekilde durmamı sağlıyordu. Bacaklarım iki yana açık bir şekilde gözlerimi yavaşça açtığımda tam karşımda duran ve beni dikkatli bir şekilde inceleyen Jungkook'a bende dikkatlice baktım ama baygın bakan bakışlarım nedeniyle onun kadar derin bakamazdım.

Bakışları arsızca vücudumda gezinirken bir şeye sinirlenmiş gibiydi ya da ben öyle hissediyordum. Kaşları çatık dudaklarını birbirine bastırıyor, daha sonra da alt dudağını ısırarak ve gözlerini kısarak bakmaya başlıyordu. Üstündeki siyah tişört yarısına kadar katlanmıştı ve bu sayede karın kaslarını görmeme neden olmuştu, karın kasları yumuşak ama bir o kadarda gözüme sert gelirken bu akşam hiç yavaşlamayan kalbime sitem ettim. Bu kadar kontrolden çıkması haksızlıktı. Tişörtün yarıya kadar katlanmasının nedenini bacaklarımı beline doladığım an yaptığımı düşünmüştüm. Kot pantolonundan belli olan sertliği yutkunmama sebep olduğunda titrek bir nefes alıp vermiş ve isteksizce bakışlarımı kaçırmıştım.

Onun bakışları hâlâ bendeydi. Jungkook bana bakmaya devam ederken derin ve titrek bir nefes almıştı. Bakışları uzun bir süre daha bende oyalandıktan sonra gözlerimin tam içine bakmıştı. Ona nasıl bakıyordum emin değildim ama onun çenesinin kasılmaya başladığını gördüğümde derince yutkunup bakışlarını kaçırmış ve duvara sert bir yumruk geçirdikten sonra hızla banyodan çıkmıştı.

Onu anlıyordum. Çok iyi anlıyordum hem de...

🗡

Kulağımdaki şeffaf kulaklığı saçlarımla kapatmaya çalışarak sert adımlarla yürümeye devam ettim. Hemen kulağımda ise net bir şekilde Jungkook'un sert ses tonunu duydum.

"Beni net bir şekilde duyabiliyorsan bir kere öksür." dediğinde boynuma bağladığım siyah kravatı düzelttim ve hafifçe öksürdüm.

Mesajı aldığı gibi rahat bir nefes verip konuşmasına devam etti. Bu sefer ses tonu endişeden uzak ama yine de tedirgindi.

"Bundan sonra konuşmana gerek yok beni duyduğunu biliyorum. Sadece kravatının iğnesini biraz daha yukarı çıkart. Adamların yüzlerini görmemiz lazım." diyerek derin bir nefes aldığında bu planın hâlâ aklına yatmadığını ama bunu planın işe yaramayacağından değil benim için endişelendiğinden olduğunu da biliyordum.

Bu plan işleyecekti. Hem de tıkır tıkır işleyecekti ki onun ağzı açık kalacak ve bu planı nasıl yaptığımıza beyni bile yetmeyecekti. Kravatımın iğnesini düzeltip bir tık yukarı aldığımda Jungkook'un onay dolu mırıltısı kulaklarıma doldu. Kravatımdan ellerimi uzaklaştırırken tekrar sesini duydum bu sırada restoranın içine adımlamaya ve kayıtlı kişinin ismini vermiştim.

"Kim Taehyung."

"Endişelenmene gerek yok. Üç sivil polis arabası uzaktan seni izliyor. İki sivil polis garson kılığında yanında bulunuyor. Diyeceğin tek bir yardım cümlesiyle içeri girecekler. Önceliğin onu oyalamak olacak. Bunu sakın unutma. Ben onay vermeden onları yakalama, bu senin için çok tehlikeli olur ve planımız suya düşebilir." dediğinde cevap vermedim ve garsonun beni yönlendirmesine izin verdim.

İçeriye doğru adımladığımda restoranın çoğunlukla altın sarısı ve beyaz renklerine hakim olması ilk dikkatimi çekenlerden bir tanesiydi. Her köşede kare, dikdörtgen masalar beyaz renkteydi. Masa örtüleri beyaz olmasına rağmen tam orta kısmında dikdörtgen şeklinde boyuna doğru altın sarısı bir renge sahipti. Peçetelikler altın sarısı ve yukarıdaki koca ışıltılı avizenin demir parçaları altın sarısı renginden olup ışıltıları beyaz renkteydi. Işıklandırmalar ise yine aynı şekilde sarı ve beyaz renklerdeydi. Arkada çalan yavaş ritimlerde yabancı bir müzik çalıyordu sözleri yoktu ama ritmi bile kulağa hoş geliyordu.

Garsonun bana kısa bir bakış atmasıyla dikkatle ona baktım kulağındaki  küçük sadece çok yakınında olacak kişilerin görebileceği şeffaf kulaklığı gördüm, başını bir kere sallayıp selam verdiğinde yüzünde tek bir mimik bile oynamamıştı. Bunun sivil polislerden birisi olduğunu ve Jungkook'u duyduğunu anlayınca ondan destek alarak kısıkça konuştum. Bunu yaparken burnumu kaşıyormuş gibi yapıp ağzımı elimle kapatmıştım.

"Tamam." Kısa cevabım onu tatmin etmese bile elimden başka bir şey gelmiyordu. Yakalanmak istemiyordum yakalanınca neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.

Garson yani sivil polislerden birisi Kim Taehyung'un bulunduğu cam kenarında bulunan en köşedeki masaya geldiğinde Kim Taehyung ayağa kalkıp yüzündeki tebessümle elini uzatarak selamlaşmak istedi. Elimi onun eline uzattıktan sonra yüzüme bir tebessüm kondurup onu incelemeye başladım.

Koyu gri gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı, bu da esmer tenini ortaya çıkartıyordu. Siyah saçları alnını kapatıyorken hafif dalgalıydı, saçları hemen ensesinin altında bitiyordu, altında gömleğine uyumlu siyah kot pantolon giymişti, bakışları bendeydi ve gözlerinin içinde garip heyecanlı parıltılarla bana bakıyordu, ince dudaklarındaki gülümsemeye baktım.

Benim gülümsememden güven almış gibi konuşmaya hevesle başlayan o oldu.

"Gelmenize çok sevindim. Beni yalnız bırakmayacağınızı biliyordum." dediğinde başımı sahte bir samimiyetle iki yana sallayıp gülerken Jungkook'un sinirle homurdandığını duydum ama onu umursamadan konuşmaya başladım.

"Sizi yalnız bırakamazdım, sonuçta sizin korumanız olmaya gönüllü olan bendim. Gittiğiniz yerlere benimde gelmem gerekiyordu." dediğimde Jungkook'un sözleri kulağıma doldu.

"Yalnız kaldığımızda senin eline dokunan o piçin elini götüne soktuğum zaman yalnızlık kelimesinin sözcük anlamını anlayacak."

Homurtusu kendimi sıkmama neden olduğunda Kim Taehyung'a gülümsemeye devam ederken gülüşüm büyüdü bu Jungkook'aydı ama Kim Taehyung kendine anlayıp yüzündeki sırıtışı genişletirken eliyle oturmam işaret verdiğinde gülüşüm yavaşça silinmiş gösterdiği yere otururken nazikçe mırıldanmıştım.

"Beni böyle güzel bir yere davet ettiğiniz için teşekkür ederim Bay Kim. Gerçekten burası çok güzel. Korumanız olarak gelsem bile burada olmaktan mutluluk duyuyorum." dediğimde Jungkook'un asla durmayan huysuz mırıldanmaları kulağıma dolmaya devam etmişti Kim Taehyung'dan önce.

"Bana bile bu kadar nazik olmadın amına koyayım." dediğinde sözlerini umursamamaya çalıştım yüzümde mimik oynamazken içten içe kahkahalar atıyordum resmen.

"Siz isteyin sizi daha güzel yerlere bile götürebilirdim ama Bay Jeon var. Sahi o neden sizinle gelmedi? Sizi yalnız bırakmaz diye düşünüyordum." diye düşünceli ve sorgular bir halde söylendiğinde tabii ki de bu soruyu sormasını bekliyordum. Asıl sormasaydı ben ondan daha çok şüphelenirdim.

"Sonunda varlığım hatırlandı. Evet ben Jeon Jungkook hani senin şu yavşadığın adamın sevgilisi falan. Hatırlandım! inanamıyorum."

Jungkook'un kıskançlıktan diğer polisleri umursamadan söylediği sözler içimde gözlerimin irileşmesine ve şaşkınlıkla suskunluğuma neden olurken dışıma yansıtmamaya çalıştım. Başarmıştım ama suskunluğum birkaç saniye oldu. Birkaç saniyenin sonunda kendime gelerek Kim Taehyung'dan özür dileyerek daldığımı söyledikten sonra sorun değil dediğinde gözlerinin içine daha dikkatli baktım. Bana inanan bakışlarla baktığını anladığımda yüzüme bir gülümseme ekleyip dikkatlice mırıldandım.

"O bugün önemli bir görev için iş aldı. Benimle ortak olsa bile emir üstlerden geldiği için reddedemezdi bu yüzden istemese bile gitmek zorunda kaldı. Aramızda kalsın ama üstlerimizin verdiği görevleri reddetme gibi bir lüksümüz olmuyor maalesef."

Kim Taehyung sözlerimden sonra aldığını belirtircesine dudaklarının arasından birkaç onay mırıltısı bıraktığında yüzündeki gülümsemeyle konuşmaya başladı.

"Bir şeyler yiyelim. Acıkmış olmalısınız." dediğinde elimle sorun değil anlamında iki yana sallayıp siyah saçlarımın biraz daha gözüme girmesini umursamadan mahcup bir ses tonuyla konuştum.

"Hayır, sorun değil. Buraya korumanız olarak ve misafiriniz gelene kadar size eşlik etmek için geldim. Eğer misafiriniz benden önce gelseydi sizi rahatsız etmemek için uzakta duracaktım zaten." dediğimde Kim Taehyung kaşlarını çatarak sözlerimi sevmediğini belli edercesine garip bir hüzünle mırıldanmıştı.

"Böyle düşündüğünüzü bilmiyordum. Ben sizinle en azından arkadaş olmak için yanıma çağırmıştım. Beni misafirimden korumanıza gerek yok ki o da benim en yakın arkadaşlarımdan birisi." dediğinde tam cevap vereceğim sırada Jungkook yine dayanamamış ve sert bir ses tonuyla konuşmuştu. Ben de bu zamana kadar nasıl kendini tuttuğunu merak etmeye başlamıştım tabii 3 dakika boyunca konuşmayınca insan merak ediyordu haliyle.

"Sikerim onun arkadaşlığını, yavşak herif. Seni etkilemek için yaptığını sanki bilmiyorum." dediğinde gözlerimi devirip oflamamak için kendimi gerçek anlamda çok zor tuttum. Bu kadar konuşmaması lazımdı. Kafamı karıştırıyor ve düşüncelerimi bulandırıyordu ve kıskançlığı bende gerçek anlamda garip ama iyi bir duygu yaratması da cabasıydı. Onun yüzünden Kim Taehyung'a söyleyeceğim kelimeleri toparlamakta zorluk çekiyordum.

"Böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim. O zaman sizin bana önerdiğiniz yemeklerden alayım ben." diyerek güldüğümde o da gülerek başını sallamış ve garsonu çağırmak için eliyle işaret vermişti.

Garson yanımıza gelip Kim Taehyung'un söylediği siparişleri almış ve yanımızdan uzaklaşmıştı. Kim Taehyung aklına bir şey gelmiş gibi yüzüne sevecen bir gülümseme ekleyip samimiyetle konuşmaya başlayınca dikkatlice ne diyeceğini dinlemeye başladım.

"Bu arada aramızdakş bu resmiyeti biraz da olsa kaldırmak istiyorum. Bu konu da daha önce de anlaşmıştık ama hâlâ sizli bizli konuşmaya devam ettiğimizi fark ettim. Artık aramızdaki resmiyeti kaldırmaya ne dersin Jimin-ah?" dediğinde biliyordum. Jungkook'un asla sakin kalamayacağını biliyordum bu yüzden gözlerimi kapatarak yüzüme sahte bir tebessüm ekledim ve bedenimi gelecek tepkiye hazırlayarak kontrol altına almaya çalıştım.

"Lan?! Lan sikerim onu! Yedi sülalesini üst üste yatırır hepsini sikerim. Orospu çocuğu! Sen kimsin?! Sen kim oluyorsun? Bu samimiyet ne pezevenk?"

Tükürürcesine nefretle söylediği bu sözler sanki Kim Taehyung duyabilecekmiş gibi durmadan sıralarken beklediğim hatta beklentimi aşan bu tepkiyle bedenimin titrememesi için büyük bir çaba harcarken kapalı gözlerimi açıp Kim Taehyung'a cevap vermedim ama yüzümdeki gülümseme silinmezken duruşumu dikleştirdim ve ona net bir cevap verdim.

"Sevgilim bu hareketlerinizi hoş karşılamazdı Bay Kim. Kendisi bu tür konularda çok kıskançtır. Samimiyetiniz için teşekkür ediyorum ama bunu reddediyorum. Korumanız olarak sadece mesleğimi yapmayı tercih ederim." dedikten sonra biraz da olsa sakinleşen Jungkook'u nefes alışverişlerinden anlamıştım. Gerçek anlamda sinirliyken kızgın bir boğa gibi sesli nefes alıp veriyor ve onu garipte olsa duymamı sağlıyordu resmen.

"İzninizle lavaboya gitmeliyim." dedikten sonra onayını beklemeden sandalyemden kalktım ve sırtımda olan dikkatli bakışları hissetsem bile ona dönüp bakmadım. Erkekler tuvaletine ulaştığımda kabinlere bakıp hepsinin boş olduğundan emin olduktan sonra erkekler tuvaletinin kapısına ulaşıp kapıyı kilitledim. Kulaklığa bir kere dokundum ve Jungkook'dan bağlantımı koparıp diğer sivillere hitaben seslendim.

"Kim Taehyung ya da onun adamlarından birisi yerinden kalkarsa bana haber verin." dedikten sonra kulaklığa iki kere dokunup Jungkook'a bağlandım. Bu sayede ben diğer sivilleri duyabilecekken beni sadece Jungkook duyacaktı.

"Beni dinle, eğer bir kez daha o ağzını açarsan seni kendi ellerimle döverim. Aklımı karıştırıyorsun. Her boka karışıyorsun. Ben nerede nasıl davranmam gerektiğini biliyorum. Bu yüzden o sesin tam kulağımın içindeyken benimle konuşma. Sana bunu yasaklıyorum, senin aklımı karıştırmanı yasaklıyorum Jungkook." dediğimde sert sözlerim sonlara doğru yumuşarken Jungkook boğazını temizlemiş ve birkaç saniye cevap vermezken en sonunda derin bir nefes alıp fısıltıyla konuşmuştu.

"Hmm, ses tonum seni etkiliyor mu?" dediğimde kulağıma dolan etkileyici ses tonu dudaklarımı birbirine bastırmama neden olduğunda cevap vermedim ama cevabımı anlayıp konuşmasına devam etti. Büyük bir ihtimalle sivil polislerin yanından uzaklaşmıştı ve onunda benim yaptığımı yapıp sesini sadece benim duymamı sağlıyordu yoksa bu kadar rahat konuşamazdı şu an benimle.

"Tamam bebeğim, senin dediğin gibi olsun ama bir daha o samimiyetsiz piç sana öyle bir samimiyetle yaklaşırsa sessiz kalmam anladın mı?" dediğinde fısıltılı ses tonu kulağımı huylandırmaya devam ediyordu alt dudağımı ısırıp onun sesinden etkilenmemeye çalışarak duygularımı gizleyip sert bir ses tonuyla konuştum.

"O samimiyetsiz eğer bana bir daha öyle bir samimiyetle yaklaşırsa sana gerek kalmaz, o işi ben hallederim zaten merak etme." dediğimde Jungkook'un kahkahasını duydum bu bile bana huzur verip gülümsememe sebep olduğunda birkaç saniye sonra gülüşü kesilmiş dikkatle konuşmuştu.

"Silahın yanında değil, değil mi?" dediğinde gözlerimi yan tarafımdaki aynaya çevirip elimle çenemi kaşırken kendime bakıp mırıldandım.

"Restoranın girişinde üstümü ararken silahımı bırakmamı söylediler. Ünlülerin girdiği bir restoran olduğu için polis olsam bile silahla içeri girmek yasakmış ama merak etme botlarımın için bir tane küçük silah bir tanesine de küçük çakılardan koymuştum zaten." dediğimde sırıttığına emindim. Düşüncelerimi doğrularmış gibi gurur dolu ses tonuyla fısıldamıştı.

"Aferin benim bebeğime." dediğinde nedensizce ondan bu cümleleri duymak özgüvenimi arttırdığında tam cevap vereceğim sırada sivil polislerden bir tanesinin sesini ikimizde duymuştuk.

"Kim Taehyung'un misafiri restoranın girişinde göründü." dediğinde derin bir nefes alıp kendimi kontrol altında tutmaya çalıştım. Kulaklığıma bir kere dokunup bütün sesleri aktifleştirdiğimde sivil polise hitaben söylendim.

"Geliyorum." dedikten sonra erkekler tuvaletinin kilidini açmış etrafa kısa bir bakış attıktan sonra kimsenin olmadığından emin olup saçlarımla biraz daha oynayarak kulaklığımın görünmesini engellemiştim.

Koridorda ilerlerken Jungkook'a hitaben konuştum.

"Benim onayımı beklemeden yerinden ayrılma. Ben gördükten sonra sana onay vereceğim."  dediğimde Jungkook'dan onay dolu bir mırıltı almıştım. Koridordan sağa döndüm ve restoranın yuvarlak alanına çıktığımda  tam karşımdaki masada Kim Taehyung'un  yan profilini görmüştüm sol tarafında oturan adama dikkatli bakışlarla baktığını fark ettiğimde bakışlarım o tarafa yöneldi. Tam olarak yüzünü görebileceğim bir şekilde oturmuştu. Benim sandalyemin sağ tarafına oturmuş üstündeki beyaz gömleği altında buradan görebildiğim kadarıyla mavi kot pantolonu vardı. Saçları iki yana ayrılmış yukarıya doğru fön çekilmişti. Bakışları Kim Taehyung'un üstünde dudakları kıpırdanırken onunla muhabbet ettiğini anladım.

Onu gördüğüm anda hâlâ onlardan uzakta olan bedenime güvenerek elim burnuma giderken yine kaşıyormuş gibi yapıp Jungkook'a hitaben fısıldadım.

"Şimdi."

Kısa sözlerimden sonra elimi indirmiş ve daha hızlı adımlarla onların yanına ulaşacağım sırada tekrar ona bir göz attım Kim Taehyung'un onun için sipariş ettiği yemeğe dokunmayıp beyaz şarabından bir yudum alırken sanki benim ona baktığımı biliyormuş gibi beyaz şarap dudaklarında asılı kalırken sırıtmıştı.

Kim Namjoon gamzesini belli edecek şekilde bakışlarını benden ayırmadan gülümserken oyununa oyunla karşılık verecektim. Bu sefer beni yenemezdi. Ben ondan bir adım değil birkaç adım öndeydim.

🗡
Bu da böyle bir bölümdü. Valla yazarken benim çok içime sindi.

Umarım sizde beğenmişsinizdir bölümü.

Kim Taehyung hakkında ne düşünüyorsunuz?

Peki ya Kim Namjoon hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Taehyung mu katil yoksa Namjoon mu?

Yorum yapmayı unutmayın!

Diğer bölüm görüşmek dileğiyle!

Continue Reading

You'll Also Like

29.8K 2.8K 16
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
1.6M 145K 38
jungkook: şey senden bir şey rica edebilir miyim beni pek sevmedikleri için sınıf grubuna almıyorlar da böyle önemli bir gelişme olunca bana haber ve...
41.9K 4.5K 10
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} #1-hayra...
45.9K 6.5K 30
Babasının istediği için ondan iki yaş küçük olan ve zorbalık yaptığı çocuk ile kendi rızasıyla evlenen minho, jisung ile kendi arkadaşlarının olduğu...