DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.3K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

20. Bölüm

138 20 8
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Vance'den

Genel olarak hayatı korkutucu bulurdum. Kötü olan ama kendini iyi sanan insanlar, yaptığı yardımı karşısında olana vura vura gösteren insanlar, evladını sevmeyen insanlar, hayvanlara eziyet eden insanlar, suçsuzu suçlayan insanlar...

İnsanlar demiştim, bunları yapan insanlar.

İnsan dediğimiz neydi? Et ve kemik mi, vicdan ve merhamet mi? Olması gereken ikinciyken, insan dediklerimiz sadece birinciden ibaretti. Çok acıydı ancak gerçek buydu.

Suçsuzken sırf ortadan kaldırılması için hırsızlıkla suçlanan annemdi. Ona hırsız deyip idam ettiren ise Kral. Şimdi, yirmi yıl sonra, aynı kader ve farklı insanlar diyebileceğim bir noktadaydım.

Suçsuzken suçlanan annem, idam sehpasına çıkarılan annem, öldürülen annem. Peki ben ne olacaktım, bana biçilen ceza anneme verilen cezaya mı benzeyecekti?

O gün, Perla ile ettiğimiz dans, içimde sıcak bir his oluşturmuş, ondan gördüğüm muamele beni şaşkına uğratmıştı. İlk kaçarken, ona arkadaşım dediğim için pişman olmuştum. Ama o dans günü farklı bir şey olmuş gibiydi, çok farklı bir şey.

Dans etmeye çalışması, kızarmış yanakları, utançtan büyümüş gözleri ve terleyen ellerini farklı yorumlamamak elde değildi. O çok güzeldi, hayır bu güzellik fiziksel değildi. Fiziksel güzellik geçiciydi. Onun ruhu güzeldi ve naifti.

Ama bizden sakladıkları vardı. Bende saklıyordum ama onda olanların farklı olduğunu biliyordum. İlk kaçtığımızda kargaların ona saldırması, Will ile tanıştığımız günün sabahı banyoda ağlaması ama hiçbir gözyaşı ıslaklığı olmaması ve kente geldiğimizde dizindeki yaranın aniden iyileşmesi..

Daha nicesi olabilirdi sakladığı, emin olamıyordum. Bunlar geçmiş değildi. O bir şeyler yaşıyordu ve her ne ise kendi içinde halletmeye çalışıyordu. O çok güçlü biriydi, buna hiç şüphem yoktu ancak bazen insan ne kadar güçlü olursa olsun kaldıramadığı bir nokta olurdu. Bunu biliyordum, bunu bilmek acı verse bile biliyordum.

Onu zorlamak istemedim, destek olmak istedim. Tek temennim, sakladıklarının altında hiçbir zaman kalmamasıydı.

Tutuklandığım an itiraz etmediğimi de biliyordum. Şok değildi bu, bir boyun eğişti. Beni gösteren kardeşimdi, beni tutuklama emri veren ise Kral. Annemin başına gelen benim başıma geliyor olabilirdi.

Farklı yaşamlar, aynı kaderler.

Buradaki üçüncü günümdü, su dışında bir şey ağzıma girmiyor, Perla ve Will'ı düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. İyiler miydi? Ağlamışlar mıydı, doğrusu Perla hiç ağlamamıştı şimdiye kadar. Kesin Will çok ağlamıştır, biliyorum.

Will'ı ilk gördüğümde kabul etmek istemedim, sonrasında ise işimize yarar diye düşündüm. Ancak geçen süre boyunca anlayabiliyordum ki o benim olmak istediğim renkli kişiliğe sahipti, onu kabul etme sebebim buydu. Her ne kadar itirafı zor olmuş olsa da, iyi bir arkadaştı o.

İlk zamanlar Perla'yı sevdiğimi reddetmek istedim, arkadaş olarak gören birini sevmeyi bencilce buldum. Ama beni ona çeken bir şey vardı, buna kader denmezdi. Bu kalpti. Bunu bilecek kadar düşünmüştüm, yinede ondan vazgeçmeyi becerememiştim.

Bu hayatta hiçbir şeyi beceremediğim gibi.

---

5.Gün

Beş gün boyunca rutubetli ve karanlık olan bu küçük zindan, bir türlü huzur vermemişti. Deli gibi düşünmekten, yemek yememekten ve uyuyamamaktan bitkin düşmüştüm.

Onu düşünüyordum, koşarken rüzgarda savrulan kısa siyah saçlarını, güldüğünü zaman ortaya çıkan beyaz dişlerini, üzüldüğü zaman kesilmiş yüzük parmağına bakışını ve yalan söylemeye çalıştığında kızaran yanaklarını..

Her şeyiyle kendine özgüydü o, diğer kızlara benzemezdi. Hiçbir kızın nişanlısı ve evleneceği koca adayı dışında bir erkekle görüşmesi uygun görünmezdi. Diğer kızlar güldükleri zaman yüzlerini şal veya yelle kapatır, giydikleri korseleri vücudunu göstersin diye çabalar ve hep bir eş bulma gayesinde olurlardı.

O, öyle değildi. Kendini göstermeyi sevmediğini görüyordum, buna rağmen olağan güzelliği ile göz önünde oluyordu. Gülüşünü saklamazdı veya vücudunu gösterme çabasında olmazdı. O hep kendi gibiydi, diğer kızlara dayatılan güzellik çabalarına ayak uydurmazdı.

Bu belki ondan belki de yaşam tarzından kaynaklıydı, bilemiyorum. Onu daha önce hiç araştırmamıştım, aynı yerde büyümemize rağmen. Zaten beni vuran kısım onu gördüğüm 3. an değil miydi?

Gözlerimi kırpıştırarak üzerinde çektikleri olan duvara baktım. Bu böyle devam mı edecekti?

---

7.Gün


Karşı zindandan biri yaka paça dışarı götürülürken, suçsuz olduğunu, balo günü karısının hastalandığını ve bu nedenle gelemediğini bağırarak söylüyordu. Adam kendini yerlere attı, yalvardı, muhafızların ayaklarını öptü. Yine de onu götürdüler.

---

10.Gün

Açlıktan ve yorgunluktan bayıldığımı bir asker sayesinde anlamıştım. Geçen günlerde ağzıma bir iki lokma atsam da az gelmiş olmalıydı bünyeme. Kendimi zorlukla kaldırıp dünden kalan haşlanmış patatesten birkaç parça yedim ve kirli bir tahta kasenin içinde olan sudan birkaç yudum içtim. Yemek boş midemde ilk ağrı yapsa da ardından kendime gelmemi sağladı.

Onları çok özlemiştim, buradan kaçamıyordum ve onlara ulaşamıyordum. Sürekli onları düşünüyordum. Delirmek üzereydim.

---

11. Gün

Zindanın demir kapısı gıcırtılar eşliğinde açıldığında karşı duvardaki bakışlarım oraya yöneldi. Gözlerim yanılıyor mu diye birkaç kez kapatıp açtığımda o çoktan karşıma tertemiz bir sandalyeye oturtulmuştu.

"Sen?" dediğimde karşımda mahcup olduğunu gördüm. Yanındaki muhafıza dışarıyı gösterdiğinde direkt dışarı çıktı ve kapıyı kapatarak asma kilidini taktı.

Dikkatim önümde sallanılan parşömen kağıdıyla dağıldı. Ona baktığımda gözleriyle kağıdı işaret ettiğini gördüm ve tereddütle elinden alarak okumaya başladım.

"Senden af diliyorum, ağabey.
Sana ağabey dememe kızma lütfen, beni sevip sevmediğini bilmiyorum ama o gün odama girdiğinden beri seni çok seviyorum."

Bakışlarımı kağıttan kaldırıp ona yönelttiğimde dudaklarını endişeyle büzdü. "Neden konuşmak yerine bu kağıdı verdin?" dediğimde kafasını iki yana sallayarak kağıdı işaret etti, onu ikiletmeden okumaya geri döndüm.

"O gün odama sen girmedin, bunu biliyorum. O gün seni işaret etme sebebim şaşkınlık ve mutluluktu. Seni tutukladıklarında bile hala mutluluktan ne olduğunu anlamamıştım. Bir çok kişi şahittir ki beş gün kendime gelemedim, içim içime sığmadı. Sana ne olduğunu merak etmekten gözüme uyku dahi girmedi.

Bir muhafıza sorduğumda öğrendim zindanda olduğunu. Hemen Krala ulaşarak onunla bu hatayı düzeltmeye çalıştım. Krala yanlışlık olduğunu anlattım ama beni dinlemedi, eğer seni bırakırsa itibarının sarsılacağını ve bu nedenle dilimi tutmam gerektiğini söyledi. Çok konuştuğum için dilimi o kestirmemiş gibi."

Son cümle, bedenimden bir ürperti geçmesine ve içime bir kor ateşi düşmesine sebep oldu. Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda gözleri dolmuştu. Mektubu kenara bırakarak sandalyesini kendime doğru çektim ve gözlerini sildiğimde daha çok yaş döküldü.

İçimde dalgalanan öfke hem krala hemde kendimeydi. Krala öfkeliydim çünkü vicdansızlığı sadece bana olmalıydı, Bert'e değil. Kendime öfkeliydim çünkü o gün pencereden kaçarken onu da götürseydim şu an yazıyor değil konuşuyor olurdu.

Mektubu tekrar işaret etti. Okumak istemedim ama onu kırmadım ve tekrar elime aldığımda derin bir nefes aldım.

"Beni affet ağabey, beni sevmesen de affet. Seni kurtaracak bir olasılığım olsaydı her şeyimi uğruna feda ederdim. Beni bağışla yalvarırım."

Mektubu bıraktım ve dizlerinin önünde diz çökerek ellerini sıkı sıkı tuttum. Beni kaldırmak istedi ama izin vermedim, af dilemesi gereken bendim.

"Bende seni hep sevdim, ağabey demene kızmadım ve seni hiç suçlamadım. Af dileme, sen benim gözümde hep aktın. Asıl sen beni affet, o gün kendimle beraber seni götürmediğim için. Asıl suçlu benim." dediğimde başını sağa sola salladı. Önce sağ eline ardından sol eline öpücük kondurdum.

"Neden yıllar önce seni götürmediğimi bilmek ister misin?" dediğimde derin bir soluk vererek onayladı. "Korktum ben. Sana bakamamaktan, seni götürsem Kralın beni bulmasından korktum. Seni gördüğümde hayatın, ismin gibi ışıl ışıl geldi bana. Seni karanlığa sürüklemeye korktum." dediğimde daha çok ağladı. Onu kendime çekip sarıldığımda gözümden akan yaşları hızlıca sildim. O sırada muhafız ses çıkardığında hızlıca ayrılıp yerime geçtim.

"Prensim, iyi misiniz? Odanıza gitme vaktiniz geldi." dediğinde Bert kafasını salladı ve bana bakıp gülümsediğinde muhafız onu kucakladı, bir diğeri sandalyeyi aldı ve demir kapı bir kez daha beni yalnız bıraktı. Son gülümsemesi ile onunda beni suçlamadığı belliydi.

Ona diyemedim ama olurda kurtulursam, bu sefer ya onunla olacaktı yada hiç olmayacaktı.

---

21.Gün

Burada geçen günler boşken, gelen bir haber beni daha da boşluğa sürükledi. Sonunda bana verecekleri cezayı belirlemişlerdi.

İdam.

Annemin kaderindeki gibi, hırsızlık sonucu idam.

Bu habere üzülmedim, belki de sevinmem gerekirdi. Bilemiyordum. Arkamda kalan iki kişiyi düşünürken üzülüyordum. Will'e onu çok beğendiğimi ve Perla'ya onu sevdiğimi söyleyemeden ölmek, eksik ölmek demekti. Sevinen tarafım ise, ölümden sonraki hayat var diyor ve annemin orada beni beklediğini söylüyordu.

İkisi de farklı hissettiriyordu. Ölmek isteyip ölememek ve ölmek istemeyip ölmek nasıl ki aynı şey değilse, benim hislerimde aynen öyleydi.

---

23.Gün

Sonunda delirdiğimi hissettiğim, ölüm ve kalım arasında işkence çektiğim iki gün bitmişti. İki gündür uyuyamadığım için bitkin düşmüştüm. Muhafızlar zindanı açtı ve beni yaka paça tutarak dışarı çıkardı, o gün o adama yaptıkları gibi. Boynuma ve ellerime zincirler geçirdiler ve bunları birbirine bağladılar. Beni bir odaya götürdüklerinde ne olduğunu anlamadan bel boşluğuma tekme atıldı.

Kendime gelemeden yüzüme yediğim darbeyle arkaya düştüm ve birkaç yumruğun ardından tamamen uzandığımda dört muhafız her bir yanıma tekme savuruyordu. Nedenini bilmiyordum, nedenini anlamıyordum.

Belki de bu da bir itibar meselesiydi.

Ne zaman bilincim kapanmıştı bilmem ama yüzüme fırlatılan su ile açıldığını bilebilirdim. Kendime geldiğimde her yerim ağrıyordu ve bazı yerlerimi hissetmiyordum. Beni bir müddet daha orada tuttular, belki üç saat, belki beş. Geçen günler zaman kavramım yitilmişti.

O dört muhafız beni ayağa kaldırdı, üzerimdeki kokuşmuş ve kirlenmiş kıyafetleri yırtarak çıkardılar ve beyaz uzun bir pantolon ve uzun bir kazak giydirdiler. Birisi kafama beyaz bir şey geçirdi. Çuval mıydı bez miydi, onu bile bilmiyordum. Anlama ve kavrama yetim kaybolmuştu. Ölüme gidiyordum, ancak bu sefer ölüp ölmek istemediğimi bilmiyordum.

Bir atlı aracın arkasına bindirildim, atların kişnemesi ile anlamıştım. Çok uzun bir yol gitmedik. Kulağıma uğultulu bir biçimde insanların sesi geliyordu. Beni yuhaladıkları ve bana hakaret ettikleri çok barizdi. Kendimi tuhaf hissediyordum, annemde mi böyle hissetmişti yoksa?

Bir yüksekliğe çıkarıldım. Üzerime bir şeyler atıldı, artık umursamak istemedim. Kafama geçirilen o beyaz şey tutulup çekildi. Günler sonra gördüğüm güneş gözlerimi kamaştırdı ve bilincimi bir anlık kararttı. Zorlukla kendime geldiğimde etrafa baktım. Yanımda Kral ve Bert'i gördüm. Kralın ezici bakışını es geçerek Bert'e gülümsedim.

Gözlerimi halkın üzerinde gezdirdiğimde hiçbirini tanımadığını fark ettim, ta ki o ana kadar..

Siyah fötr şapkanın altından bana bakan tanıdık mavi gözler ve siyah şalın altındaki tanıdık yüz. Buradalardı, beni bırakmamışlardı. O güzel gülümsemesini bana bahşettiği an boynuma yağlı urgan geçirildi, gözümü onlardan çektim.

Birkaç konuşma yapıldı, en sonunda son sözüm olup olmadığı soruldu. Çenemi yukarı kaldırarak onayladığımda halk susturuldu ve beni bekledi. Çaktırmadan sevdiğim iki kişiye ve kardeşime baktım.

"Yıllar önce Kralın yasak bir ilişkisi vardı, o yasak ilişkiden doğan bir çocuk." dediğimde insanlar bana anlamaz gözlerle baktı ama umursamadım. "Adını bile size söylemediği o çocuğu buldum, belki Kral bilmek ister." dediğimde Bert gözlerini kocaman açarak kafasını sağa sola salladı, benimde Kralın esiri olmamı istemiyordu, ama ben esir olamazdım zaten.

Esir olmak için özgür olmak gerekirdi. Ben ise yıllardır bulunmamak için kaçan bir esirden farksızdım.

Kral inanamaz gözlerle bana bakınca, gözlerinin içine bakarak devam ettim, "Kralınız o çocuğu bataklık olarak gördü, adını batıran bir bataklık. Bu yüzdendir ki ona Vance ismini layık gördü." dediğimde Kralın bakışlarında hızlı bir değişim oldu. Kral heyecanla ayağa kalktı. Nefes alış verişleri hızlanmıştı. "Nerede o?" diye sordu, dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı.

Kalabalığa dönerek baktım ve Perla ile Will'e karşı dudaklarımı oynatarak "Özür dilerim." dedim, neden bunu dediğim anlamayarak birbirilerine baktıklarında bakışlarımı Krala çevirdim yeniden. Heyecanlıydı ve varisini bulmanın güzel olduğunu düşünüyordu, tahminimce.

"Karşında." diyerek bir ayağımı kaldırarak arkaya götürdüm ve altımdaki idam sehpasını tek seferde iteledim. Etrafta birkaç kargaşa ve bağırma olurken sonunda istemediğim seçimi yaptığımı itiraf edebilirdim.

Ben anneme kavuşma ihtimalini bile göz ardı ederek yaşamak istemiştim çünkü Perla'ya kavuşamadan ölmek istememiştim. Buna rağmen sırf Kral'a ders vermek amacıyla istemediğim seçimi uygulayarak ölüme atlamıştım. Ben ölmek istemeyip ölmeyi seçmiştim.

Hayat bazen seçimden ibaret görünse de bir seçim, bir yol demekti.

Tıpkı ölmek istemeyip ölümü seçen benim gibi.



---

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

292K 25.5K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
40. SENFONİ By Ecem Araz

Mystery / Thriller

46.8K 4.3K 30
Komiser yavaşça karşısındaki kadına yaklaştı. Gözlerini dikip bir süre süzdü. Sonra geri çekilip dikleşti ve elindeki dosyayı masaya fırlattı. Masay...
920 120 31
gerçek bir hikayedir genç bir kadının çocukluğundan 25yaşına kadar yaşadıklarına şahit olacaksınız okurken peçeteleriniz yanınızda olsun :)
272K 27.1K 200
Karanlıkta çok zaman geçirdi. Artık o bile ne kadar olduğunu bilmiyordu. Sonuçta hiçbirşeyi değiştiremedi. 4. kez yine soğukta yalnız başına gözlerin...