KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

910K 35.4K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

85. BÖLÜM

1.1K 68 20
By gaslann

Selam :)

 Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. 

Keyifli okumalar.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yaşamak istemediğimiz, aklımıza bile getirmek istemediğimiz bazı durumlar vardır. Hayat bu durumun içine bırakıverir seni bir anda. Ne yapacağını, nasıl davranacağını test etmek ister. Hayatım boyunca bu tür durumlarla sürekli karşı karşıya kaldım. Ama hiç birisi, Hakan'ın beni yanlış anlayacağı düşüncesi kadar korkutmadı, endişelendirmedi. 


Önce Cenk, şimdi de Ali. Aramıza giren saniyeler, saatler, günler, yıllar ve kilometreler bir insanı nasıl değiştirebilir ki.

Bakışları bilinmedik bir deniz. Korkunç, devasa dalgalarla bakıyor bana. Ürpertici. Buz gibi. Onun buz bakışlarını eritmek için alevler yakarak bakıyorum gözlerine. Ama olmuyor ona ulaşmamın imkânı yok. Hakan benim sevdiğim adam değil artık.

Toprağa girmeden de ölebiliyordu ya insan, bunu en iyi ben bilirdim. Hakan o durumda şimdi. Karşımda yıkık bir şekilde duruyor. Bunu benden başkası göremez. O kadar güçlü duruyor ki, dışarıya karşı kimse içindeki yıkımı görmüyor. Bir tek ben. Belki de ellerimle yıktığım için bu kadar berrak bana.

Takım elbisesinin pantolonuna sol elini sokmuş, dimdik duruyor karşımda. Adem tam arkasında. Beni gördüğüne şaşırdı mı anlayamadım. İfadesi dümdüzdü.

"Kardeş" dedi Ali. Sessizlik ne kadar sürdü bilmiyorum. Belki de birkaç saniyeydi sadece. Bana asır gibi gelmişti.

Hakan'ın üzerindeki gözlerimi kırpıştırıp yere indirdim. Hakan ve Adem asansörden inmek için hareketlendiğinde Ali, tuttuğu elimden kendi tarafına çekip, kenara doğru kaydı. Hakan'ın bakışları hala ellerimizdeydi. Rahatsız bir şekilde kolumu oynattığımda, Ali birden bana doğru döndü. Önce bana sonra ellerimize baktı ve hemen elini elimden çekti.

"Nasılsın görüşmeyeli" diye konuşmasına devam ederken avuç içini kısa saçlarında gezdirdi. Durumun ne kadar saçma olduğunun sonunda farkına varmıştı.

Hakan aynı ifadesizlikle Ali'ye bakıyordu. "Niye geldiniz?" diye sordu bir süre baktıktan sonra. Bana çevirmedi bakışlarını. Ama ben bir tek ona bakıyordum. Tek ilgilendiğim oydu.

"Sorulması gereken şey bu değil" dedim sessizce. Tek kaşını kaldırdı ve sonra ağır hareketlerle bana döndü.

"Neymiş sorulması gereken" yüzüme doğru eğilerek kurmuştu cümlesini. Göz bebeklerimi sabit tutamıyordum gözlerinde.

"Bunca zaman ne yaptığım mesela" dedim zorla. Harfler dudaklarımdan zorlukla çıkmıştı. An da sadece o ve ben vardım. Etraf simsiyahtı, parlayan, dikkat çeken tek şey Hakan'dı.

"Bildiğim şeyin nesini sorayım sana" dedikten sonra, derin bir nefes çekti içine. Gözlerimdeydi gözleri. Benim aksime, göz bebeğini bile kımıldatmadan bakıyordu.

"Ne biliyorsun ki?" diye sordum. Sesimi kontrol edememiş, öfkelendiğimi ona göstermiştim. "Gerçekten bunları duymak istiyor musun? " diye sordu. Bana iğreniyormuş gibi bakıyordu. Canımı daha fazla yakamazdı.

"Evet" dedim cesaretle. Ama duymak istemiyordum. Yolda gelirken korkuyordum. Hakan'ın bana nasıl davranacağının belirsizliği, göğsümü daraltıyordu. Ama yine de bir umut vardı içimde. Beni affedebilirdi. Benim de kendime göre haklı nedenlerim vardı. Anlatırdım düzelirdi. Ama bakışları o eşiği çoktan geçtiğimizi açıkça gösteriyordu bana. Beni affetmesinin imkânı yoktu. Çünkü beni sevmiyordu artık.

Birden kolumdan tutup beni iyice kendine doğru çekti. Şimdi daha da yakındı o nefret dolu bakışları.

"Senin için dedim" dedi ve duraksadı. Çenesini sıkıyor, kelimeler dişlerinin arasından çıkıyordu.

 "Bana yaşattığın hisler hatırına, yaptıklarının hesabını sormayacağım dedim. Git kiminle ne yapıyorsan yap, benim seninle uğraşacak vaktim yok" dedi. Ben ona bir şey diyemeden kulağıma doğru eğilip. "O kişi Ali olmasın yeter" dedi.

Bu cümlesiyle zorla tuttuğum iki damla gözyaşı yanaklarıma ıslak bir yol çizdi. Başını geri çekip tekrar gözlerime baktığındaysa, gözyaşlarım peşi sıra düşmeye başladı. Kirpiklerimdeki düşmeyen damlalar görüş açımı kapatıyordu.

Hakan'ın yutkunduğunu gördüm, sonrasında da kolumu bıraktı. Ve Ali'ye hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti. Bu kadar mıydı? Veda mıydı bu? Vazgeçmişti benden.

Parmaklarımla gözlerimi çıkartmak istercesine, gözlerime bastırıp ,akan yaşları sildim. "Rüya" dedim iç çekerken. Söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki, hepsi değersizleşmişti. Hiç birinin artık bir önemi yoktu. Hakan beni, kalbinden silip atmış, şimdi de hayatından silmeyi istiyordu. Ama Rüya vardı. Benim, bizim kızımız.

Adımları durdu. Arkasını döndü yavaşça. Yine o ifadesiz bakışlarıyla beni inceledi. Ve beni öldürecek son cümlesini de kurdu.

"Benim kızım olup, olmadığını öğrenene kadar benimle kalacak." Dedi. Sözleri göğsümün orta yerine ateş gibi düştü. Elim istemsizce kalbimin üstüne gitti. Dokunmak istedim kalbime acımasını durdurmak için. Ama işe yaramıyordu. Zarar veren adamdaydı ilacı.

"Hakan!" diye bağırdı Ali. Sesi lobide yankılanırken ben ne diyeceğimi bilemeden öylece bakakaldım. Bunu ilk ima edişi değildi ama, bu sefer söylediğinden emin bir şekilde karşımda duruyor, gözlerimin içine bakarak konuşuyordu. Benimle ilgili söyledikleri öfke falan değildi. Sıradan bir insan hakkında konuşmuş gibiydi. Beni üzeceğini bile düşünmemişti. Ben artık yabancı mıydım onun için? Bunu nasıl kabullenebilirdim ki?

"Sen" dedi Ali'ye dönüp. Sesi yüksek çıkmıştı. "Çok istiyordun ya Ezgi'yi. Bulmuşsun işte" dedi. Sonra dudaklarını araladı. Mermisi daha bitmemişti anlaşılan. Ama kullanmaktan vazgeçti. Sustu. Öldürmeyip acı çektirmeyi tercih etti.

"Ne diyorsun lan sen" dedi Ali ve birden Hakan'ın yakasına yapıştı. Ancak Hakan, çevik bir hareketle Ali'nin elinden tutup kendinden uzaklaştırdı. Hem Ali, hem ben şaşkınlıkla Hakan'a bakıyorduk.


"Bana dokunma bir daha. Kardeşin Hakan değilim artık. Şehirlerin sahibiyim. Ona göre davran" dedi dişlerinin arasından. Sonra bana döndü.

"Eğer bebek benim değilse, sana geri veririm." dedi. Bu yeni Hakan'ı hiç beğenmemiştim. Haklıydı, ama bu hareketleri beni öfkelendirmişti. Hissettiğim tek bir duygu değildi. Tüm duygular üzerime çullanmış gibiydi.

Ona doğru iki adım atıp göğsüne avuç içlerimle vurdum. Etrafımızda onun adamları vardı. Hepsi bizi izliyordu.

Benim böyle bir şey yapacağımı düşünmemişti. İlk vuruşum onu afallatmıştı. İfadesiz bakışlarına en azından bir duygu oturmuştu sonunda. Şaşkınlık.

Bir daha vurdum o tepki vermeyince. Bir daha, bir daha. Her vuruşum daha da şiddetleniyordu. Vücudu biraz geriye gitse de, adım olarak milim kımıldamamıştı yerinde. Sıkıntılı bir şekilde etrafına bakarken:

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye fısıldadı bana doğru. Ellerim göğsünde kaldı, yüzümü ona kaldırdım.

"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdım.

"Çıkın dışarı" diye bağırdı Adem korumalara. Gözlerim anlık otelin kapısından dışarı çıkan korumalara takıldıktan sonra tekrar Hakan'a baktım.

Göğsündeki elimi avucunun içine aldı. Gözlerime keskin bir şekilde bakıyordu.

"Uzun zaman önce yapmam gerekeni yapıyorum" dedi. Kaşlarım çatıldı. Ne demek istiyordu?


"Babama hak vereceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama haklıymış. Ne kadar yakının olsa da insanlara güvenmemem gerektiğini, gücü kendi elime almam gerektiğini. Hepsini şimdi anlıyorum" derken tuttuğu elimi havaya kaldırdı. Ve gözlerimin içine bakarken, avucunun arasından kaydırarak serbest bıraktı.

"Evet, aynı baban gibi bakıyorsun" dedim. Ağlamak istemiyordum. Ağlamayı bana o normalleştirmişti. Ama şimdi istemiyordum. Görmesindi.

"Kızımı almadan hiçbir yere gitmem ben" dedim, cevap vermediğinde. "Nerede şimdi?" diye sordum. Arkamı dönüp asansöre doğru ilerledim.

"Rüya" diye bağırdığımda sesim otel duvarlarında yankılandı.

Bu otelde hiç çalışan yok muydu? Neden kimse bana bakmıyordu. "Boşuna bağırma, burada değil bebek" dedi Hakan. Ona doğru döndüm hırsla.

"Nerede o zaman kızım. Onu da alıp gideceğim. Söz, istediğin gibi." Dedim. Ondan uzaklaşacağımı söylemem belki, hoşuna giderdi de izin verirdi.

"Gidecek misin?" dedi birden. Sevinmişti gerçekten.

"Evet. Söz veriyorum. Bir daha karşına çıkmam" dedim yumuşakça. Buna kendimi inandırarak söylemiştim. Sadece kızım için yaşamak istiyordum bundan sonra.

"İyi" dedi hafif göğsünü dikleştirerek. "Dua et, benim kızım olmasın o zaman"

"Senin kızın. Ve ben onunla birlikte gideceğim" dedim ona doğru yükselerek. Göz bebekleri hareketlenip, yüzümdeki her bir noktaya dokundu. Adem elmasını yukarı aşağı oynatarak yutkundu.

"Gidemezsin" dedi. "İzin vermeyeceğimi biliyorsun."
"İzin istemiyorum. Kızımı alacağım. Çok küçük daha. 4 aylık. Bensiz ne yapacak?" diye sordum. Durdu bir süre. Bakışları gözlerimden, aşağı doğru kaydı. Dudaklarını araladı ama geri kapattı. Birkaç kez bu ikilemi tekrarlandıktan sonra konuştu.

"Sen de onunla gelirsin o zaman" dedi. "İstanbul'a" Göz kapakları anlık titredi. Ama sonrasında hemen kendini topladı.

"Beni istemiyorsun ama" dedim umutsuzca. Ben ondan vazgeçmemiştim ama o çoktan gitmişti benden. Hissediyordum.

"Rüya küçük. Annesine ihtiyacı var. Büyüyene kadar, bebeğin yanında kalırsın. Sonrasında istediğin yere gidersin" dedi. Hislerimin doğru olduğunu kanıtlamıştı bu. Beni istemiyordu, Rüya için benim gelebileceğimi söylüyordu.

"Tamam" dedim hemen. "Kabul ediyorum" Rüya'nın yanında olmak yeterliydi şimdilik. Ve Hakan'ın. İtiraz edemeyeceğim bir teklifti. Türkiye'ye dönmem gerekiyordu, Hakan'ın giderken beni götürmesi gerekiyordu. Ondan ayrı kalmak daha fazla istemiyorken, Rüya sayesinde bunu yapabilecektim. Ama Rüya'nın kendi çocuğu olmadığı hakkında düşüncesinin beni ne kadar yaralamış olabileceğinin şimdilik farkında değildi. Sinirliydi, öfkeliydi bir şeylere. Haklıydı belki de, ama ben de haklıydım. Bunu asla unutmayacaktım.

Başını aşağı yukarı beni onaylar gibi sallarken, çatık kaşlar altında bana bakmaya devam etti. Beni çözmeye çalışıyormuş gibiydi bakışları. Ben de bir şeyler arıyordu sanki. Ben aynı Ezgi'ydim ama o artık bambaşka biriydi. Benim onda bir şeyler aramam gerekiyordu.

"Ulan var ya" dedi Ali. Birden çıkan sesi, Hakan'la garip bakışmamıza son verdi. Adem ve Ali yüzlerinde sırıtmayla bize bakıyorlardı.

"Ne var?" dedi Hakan öfkeyle. Benim de kaşlarım çatılmıştı.

"Yok kardeş, bir şey yok" dedi Ali. Ama gülümsemeye devam ediyordu.

"Ben Ezgi'yi alıp gideyim o zaman" dedi bana doğru adımlarken.

"Nereye?" diye sordu Hakan. Bu ani çıkışı beklemiyordum.

"Yani, DNA sonuçları bugün çıkar. Sonuç çıkar çıkmaz, Türkiye'ye döneceğim" diyerek ani hareketini açıkladı.

"İtalya'yı gezdirirdim biraz" dedi Ali. Yüzüme birden sıcak bir gülümseme yayılırken, Hakan pür dikkat beni izlediğini fark ettim.

"Sen bilirsin, ama tehlikeli, ona göre" dedi Hakan sıkıntıyla.

"Kimin için endişeleniyorsun Hakan" dedi Ali alayla. Ne ima ediyordu şimdi.

"Senin için Ali. Benim abimsin ve kardeşinin düşmanı eskisinden daha da çok" dedi Hakan. Ali'nin alaylı ifadesi, yerini ciddiyete bıraktı.

"Eyvallah" derken elini Hakan'ın omuzuna vurdu birkaç kez. Sonra bana döndü. "Gidelim mi minik serçe" dedi.

Önce Hakan'a baktım. Bakışlarını yere indirmiş, iki eli cebinde dimdik duruyordu. Ali'ye dönüp başımı evet anlamında aşağı yukarı salladıktan sonra ona doğru adımladım ve birlikte ağır adımlarla otelden dışarı çıkarken arkamı dönüp Hakan'a baktım. Adem'e ciddiyetle bir şeyler söylüyor, Adem de aynı ciddiyetle onu dinliyordu.

Az önce lobide olan tüm korumalar, şimdi otelin bahçesindeydi. Bizi gördüklerinde toparlanıp, merakla Ali ve bana bakmaya başladılar. Çok geriyordu beni bakışları. Yüzlerce insanın içinde yürümek, adımlarını bile şaşırtıyordu insana.

"Eğer sonuç hemen çıkarsa, yetişebilir miyiz? Beni almadan kızımla birlikte giderse?" diye sordum Ali'ye. Arabanın için yeni yerleşmiştik.

"Merak etme, bırakıp gitmez" dedi Ali kendinden emin bir şekilde.

"Gider, bakışlarını görmüyor musun, nefret ediyor benden" dedim. Kabullenmiş olmalıydım, artık söylemesi o kadar da canımı yakmıyordu.

"Cenk şerefsizin biri, ama seni güzel şehre getirmiş" dedi konuyu değiştirmek istercesine. Önemsemedim. Hakan'ın benden vazgeçtiğini ben biliyordum. Ali'nin onaylamasına gerek yoktu.

"Evet, kaldığım yer güzeldi" dedim. "Denize yakındım en azından." Diye devam ettim. "Aç mısın?" diye sordu arabayla trafiğe karıştığında.

"Evet" dedim hevesle. Acıkmıştım ve bazı şeyler yoluna girmeye başlıyordu en azından. Mutsuzluk devam edecekti belki ama, insanın mutsuzluğu bile sevdiği insanların yanında yaşaması en güzeliydi.

"O zaman yemek yiyelim önce" dedikten sonra yola odaklandı. Arabayı ters yöne çevirdiğinde, anlamaz bir şekilde ona baktım, ama buraları iyi bildiği kesindi. Karışmadım. Bir süre daha yol aldıktan sonra, Hakan'ın kaldığı otelin yakınlarında başka bir otelin girişine doğru sürdü arabayı.

"Burada yiyelim. Hem haber gelirse, yakınlarda olmuş oluruz" dediğinde başımı anladım der gibi salladım.

Arabadan indiğimizde bana yol gösterip taş binanın içine girdik. Bütün binalar taştandı. Uzun dar yollar arasında boylu boyunca uzanmış taş binalar.

Otelden içeri girdiğimizde, elini belime yerleştirip bana yön verdi. Sol tarafa doğru ilerleyip dışarı doğru ilerlediğimizde şaşırmıştım. Sonra bir kapıdan dışarı çıktık. Kayalıklara açılan bir kapıydı. Ve uçsuz bucaksız, masmavi bir deniz vardı önümüzde. Yüzümde rahat bir gülümsemeyle, deniz kokusunu içime çektim. Sağım solum her yer masmavi sularla çevriliydi. Cenk gerçekten bilerek ya da bilmeyerek benim için güzel bir yer seçmişti.

Ben hayranlıkla denize bakarken, Ali yürümeye devam etti. O önde ben arkada taş merdivenlerden aşağı indiğimizde ikinci bir şok yaşadım. Denizin tam dibinde bir mağara ve mağaranın içinde de bir restoran vardı.

Masal gibi bir yerdi. Mağaranın içine girip bir masaya geçtiğimizde, ben hala restoranı inceliyordum.

"Beğendin mi?" diye sordu Ali. Ben manzaraya bakarken, o bana bakıyordu sadece.

"Hem de çok. Sen nereden biliyorsun burayı" diye sordum heyecanla.

"Gelmiştim birkaç kez. Hakan'da çok sever burayı" diye yanıtladı sorumu. Dışarısı soğuk olmasına rağmen, içerisi sıcacıktı. Hakan'ın da burayı sevmesine şaşırmadım. Onunla gelmeyi daha çok isterdim. Onunla gezmeyi, onunla sohbet etmeyi.

Ben düşüncelerle manzaraya dalıp giderken, garson gelip siparişlerimizi aldığında Ali benim içinde sipariş vermiş, 'Ragü' adında bir makarna söylemişti.

Yemeklerimiz masaya geldiğinde, henüz yemeye fırsatım olmadan, masaya oturan üçüncü kişiyle irkilip ona doğru döndüm. Tam yanımdaki sandalyeyi gürültüyle geri çekip oturmuştu. Ali'de bir elinde çatal diğerinde bıçak öylece kalakalmış, suratı kıpkırmızı kesilmişti.

 Öfkelenmişti. Gelen kişiyi tanıyor gibiydi ve sevmediği kolayca yorumlanabilirdi yüz ifadesinden.

"Aliii" dedi adam uzatarak. Türk olmadığını, aksanlı bir şekilde konuşmasından anlamıştım. "Hangi rüzgâr attı seni buraya."

Ali adama değil bana bakıyordu. Ben ise bir Ali'ye bir adama. Tanımıyordum ama gergin hissetmeme neden olmuştu adam.

"Leo" dedi Ali sonunda ona doğru döndüğünde. "Yemek yiyoruz, sonra konuşalım" ses tonu sıkıntılıydı. Konuşurken, sakin kalmak için çaba verdiği her halinden belliydi.

"Neden Ali, sevgilin yüzünden mi" dedi adının Leo olduğunu öğrendiğim adam. Sonra birisi, Leo'nun kulağına doğru eğilip bir şeyler söylediğinde, Leo'nun gözlerinin umutla nasıl parladığına an be an şahit oldum.

"Ah pardon" dedikten sonra "Merhaba Ezgi hanım" dedi bana doğru dönüp. Ali elindeki çatal bıçağı gürültülü bir şekilde tabağına bıraktıktan sonra, Leo büyük bir kahkaha atarak arkasına yaslandı.

Ali'ye doğru: "Ne oluyor?" diye sordum. Başını sağa sola çevirdi sinirle. Sonra ayağa kalktı.

"Gidiyoruz" dedi bana doğru ve elini uzattı. Tereddütsüz bana uzattığı eli tuttuğumda, ben de ayağa kalkıp yanında yerimi aldım. Bir iki adım atmıştık ki, Leo'nun konuşmasıyla Ali'nin adımları durdu.

"Riccardo" dedi. "Her yerde Hakan'ı arıyor" Hakan'ın adını duymamla, endişeler tüm vücudumu sardı. O kimdi ve neden Hakan'ı arıyordu?

"Ve biliyor musun Ali, Hakan'ın karısı bana milyonlar kazandırabilir?" diye sorarken, keyifle bir kahkaha daha attı.

Ali öfkeyle adama dönerken, beni arkasına aldı. Ama tekti ve bu Leo denen adamın bir sürü adamı vardı yanında. Hakan'ın bahsettiği tehlike bu muydu? Önemsediği ben değildim, kardeşiydi. Ama bu adamlar beni almakla ilgili plan yapıyorlar, yanlış kişiye oynuyorlardı. Leo başıyla arkasına doğru bir işaret yaptığında yanındaki korumalar üstümüze doğru yürümeye başladılar. Ali'nin arkasındaydım ama korkuyordum.

Ali omzunun üzerinden göz ucuyla bana baktı. Bu bir ilkti. Onun da korktuğunu gördüm.

 "Korkma" dedi bana fısıltıyla. Ama bunu kendisine de söylemesi gerekiyordu. "Korkmuyorum" diyerek yalan söyledim. Başını anladım der gibi salladıktan sonra önüne döndü.

Üzerine gelen adamlardan birkaç tanesini yumruk ve tekmelerle, yere serdi ama çok fazlalardı. Ali'yi aşıp benim yanıma gelmeleri kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Ali diğerleriyle boğuşurken Leo tam karşımdaydı işte.

"Çok da güzelsin" dedi bana bakarken. Geriye doğru adımlarken, kollarımdan tuttu bir anda. Dudaklarımdan bir çığlık koptu.

"Bırak beni" diye bağırırken titriyordum korkudan. Daha beterleri başıma gelmiş olsa da, Hakan'ın geleceği düşüncesi beni savaşmam için yüreklendiriyordu. Ama şimdi Hakan gelse bile abisi için gelecekti. Tek ve yalnız olduğumu hissettim. İğrenç bir histi bu. Hiç sevmediğim.Ali'nin adımı bağırmasını duydum, sonrasında burnuma bastırılan bir bez parçası. Keskin bir koku nefes almamla burnumdan ciğerlerime kadar indi. Başım döndü önce, midem bulandı ve sonrasında öyle ağır bir uyku geldi ki, gözlerimi açamadım.

Bölüm sonu...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Haziran 1 (Ezgi kaybolduktan 7 ay sonra)

Seni bulmam gerekirken, her boktan işle uğraşıyorum. Uyuşturucu satanlara abilik yapıyorum, adam öldürenlere yardım ediyorum. Evet, bundan sonra böyle biriyim. Buyum artık. Kahretsin ki bu.

Ama sonucunda seni canlı kanlı karşımda göreceğimi bilmek var ya, bu yaptıklarım hiçbir şey. Seni bulana kadar durmayacağım. Ne kadar dibe batarsam batayım pes etmeyeceğim. Sen gibi.Seni kaçıran şerefsiz bana, senin fotoğrafını göndermiş. Sadece gözlerin var fotoğrafta. Nasıl çekti o fotoğrafı? Neden öyle hüzünlü bakıyorsun? Neden yanımda değilsin? Neden.. Neden.. Neden..

Continue Reading

You'll Also Like

KALBE KURŞUN By Val

General Fiction

299K 17.2K 24
❗kitabın isminde küçük bir değişiklik yapılmıştır. Sıkılan kaldırılmıştır. Üniversite de tıp okuyan genç kadın ve oraya yarbay dedesini katılacağı ko...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

223K 9.4K 22
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
PSİKOLOG BEY By ylü.

General Fiction

3.7M 216K 71
❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz, bu duruma bir çare bulmak için arkadaşın...
1.2M 74.7K 76
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...