YÜREĞİM DAVACI | TAMAMLANDI

By eskimezdefter

1.6M 52.8K 39.3K

Avukat Hevidar Evin Şahin. Baran Korkmazbey'in hikayesi. Avukat Hevidar Evin'in, Baran Ağa'yı kurtarmasıyla h... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
15. BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM

18. BÖLÜM

31.2K 992 794
By eskimezdefter

Selam aşklarım nasılsınız?

Keyifli Okumalar!

eskimezdefter

Beni takip ederek bölüm ve alıntılardan haberdar olabilirsin. ❤️

VOTE ve Bol bol YORUM yapmayı unutmayın.

Şarkılar:
Emre Aydın, Kör Kuyu
Hiriai Zerdüş, Ne Kadar Acıyor Yüreğim
Kıraç, Zerda
Ahmet Kaya, Şafak Türküsü
Mem Arat, Hevî

18. BÖLÜM,"DİLHUN."

Bir şarkı sözünden bir satır bırakmak istiyorum;

"Min got dilo ma ne bese."
"Dedim ki gönül yetmez mi?"

BARAN KORKMAZBEY

Evin'in bedenine baktım. Elimdeki silah bir andan kayıp hızla öbür tarafa savruldu. Daha ne olduğunu bile anlayamadan önüme geçen Rojhat'ı gördüm. Bana baktı. Gözlerimin içine öyle kuşkuyla baktı ki o ana döndüğünü anladım. 

O güne, Güneş'in öldüğü güne.

"Ben... Ben ona zarar vermedim." diyebildim sadece. Dudaklarımın arasından çıkan kelimeler bundan ibaretti fazlası yoktu. "Ambulansı ara Civan, nabzı çok yavaş!" diye bağırdığında Civan görüş açıma girmişti. Hızla telefonuna sarıldığında, telefondan bilgiler veriyordu. Civan benden daha cesur ve kuvvetliydi bunu biliyordum. O her şeye bir çare bulurdu, ne olursa olsun hep yanımda olmuştu. Bu kuvvetli bağ arkadaşlığımızı kardeşliğe çevirmişti.

Dilşad yengem korkuyla bir adım atıp, duraksadı. Gözleri dolu dolu Evin'e bakıp fısıltı gibi çıktı sesi, o kadar tiz ve sessiz. "Yaşayacak değil mi?" diye sordu bir elini omuzuma koyup sıktı.

Kafamı iki yana salladım. "Bilmiyorum." dedim, yüreğim kan ağlıyordu benim karım kollarıma yığılmıştı. "İyi olacak ama." dedim onun haline bakarak. Hızla kabanımı üzerimden çıkarıp, üzerine doğru sermek istediğimde Rojhat buna engel olmuştu.

"Abi şimdi değil. Yenge iyi düşünemiyor şu an, lütfen onunla ilgilen."

"Elleri üşür." dedim ellerine uzandığımda sağ elini alıp avuç içimde ısıtmaya çalışıyordum, "Uyan sevgilim. Uyan ne olursun." Gözümden akan yaş yanağıma doğru süzülüyordu.

Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum ama Evin'in ilk müdahalesini yapıp sedyeyle Ambulans aracına taşımışlardı. Onların peşinden gidiyorduk, hepimiz. Civan'ın öfkeyle küfürlerini işitiyordum sadece.

Herkes ölüme alışıktı. Bu araçta kardeşini, kocasını kaybeden insanlar vardı. Abim, Şiyar Korkmazbey. En büyük acım olan adam, hiç dinmeyecek bir özlem taşıyordum.

Siren sesleri bu kez karım için çalıyordu. Hevidar Evin Korkmazbey için.

Civan arabayı sürüyordu. "Evin beni bırakmaz. Evin'im de beni bırakmaz... Hem o korkar karanlıktan. O korkar." deyip  direksiyona vurunca araba sağa sola kaydı fakat Civan arabayı tekrar kontrol etti. Tekrar süratle sürmeye devam etti. Civan askerdeyken nişanlısı kendini asmıştı, o olay onun için travma olarak kalmıştı.

"Kim yaptı lan? KİM??!" diye bağırdı Civan öfkeyle sesini yükselterek.

"Kim yaptıysa yaptı. Olan oldu geri dönüşü yok, eğer biraz aklınız varsa ama üçünüzün de gitti biliyorum. Evin uyanınca salak saçma davranmayın. Olur mu?" deyip hepimize baktı Dilşad yengem. Herkes kafasını sallarken Civan küfür savurdu.

"Onun eceli olacağım, kardeşime bunu yapanın eceli olacağım oruspu çocukları!"

"Yeter! Bende varım lan burada. Küfürlerini başka yere sakla." deyip homurdandı öfkeyle Dilşad. Abime de küfür ettiğinde çok kızardı hatta bir ara odadan küfür ettiği için kovmuştu. Çok sonradan anlattı ki babası çok küfür edermiş, içer içer annesini döver küfürler savurup tekrar dövermiş.

Herkesin geçmişi, yaralı bir serçeye benziyordu. Herkes yarasını saracak bir dal bulmuştu Rojhat hariç.

Sıkıntılı bir nefes verdim. "İyileşecek." dedim, kendimden emin bir şekilde konuşmuştum. "İyileşecek ve tekrar mutlu olacağız."

"Ya ölürse?" diye sesli bir şekilde konuşan Civan'a doğru öfkeyle bağırdım. Salak saçma konuşup sinirimi tepeme çıkarmıştı. Ölmeyecekti. Evin tekrar gözlerin açacaktı. "Kes sesini uyanacak benim karım!" 

"Senin karınsa benim de canım Baran ağa, o benim kardeşim."

"Aptal aptal konuşmayı kesin artık, evrene kötü enerji veriyorsunuz. İyi düşünün iyi olsun. Allah'ın izniyle gözlerini açacak. Tek duamız bu olsun." dedi Dilşad, sakin çıkarmaya çaba sarf ettiği sesiyle.

"İnşallah yengem uyanacak." dedi Rojhat benim omuzumu sıkarak. "İnşallah." dedim. Bütün dualarım onaydı. Uyansın ve tekrar ayaklansın istiyordum.

💦


Hastanedeydik. 

Evin'i direkt ameliyata almışlardı, kaç saattir orada savaş veriyordu bilmiyordum. Bir ara bir hemşire gelip, kan vermemizi istemişti. Evin ile Rojhat'ın kan grubu aynı olduğu için o kan vermişti.

Civan ilk uçakla Mardin'e gitmek zorunda kalmıştı. Bebeğini yoğun bakıma almışlardı. Çok fazla yüksek ateşi çıkıyormuş Dilşad bana öyle söylemişti. 

Yüzümü sıvazlayıp oturduğum yerden kalktım. Bir hemşire yanımdan geçerken ona doğru seslendim. "Pardon, bir şey sorabilir miyim?" diye sordum.

Kadın duraksayıp bana baktı, "Evet tabii ki." deyip gülümsedi.

"Karım ameliyatta, silahla belinden vuruldu. Kaç saattir ameliyathanede. Ne zaman çıkar?" diye sordum. Kadın bana gülümsemeye çalıştı. "İnanın ki ben de bilmiyorum. Zor bir ameliyat geçiriyor olabilir. Doktorlar size bilgi verecektir beyefendi." dediğinde ona teşekkür edip tekrar yerime oturdum.

Çok fazla uzun sürmüştü. Kafayı yiyecektim. Ameliyathane kapısına bakarken aniden ameliyathane açıldı. Ve içeriden doktorlar ve hemşireler çıktı. Ben hızla ayaklandığımda doktorun yanına gittim. "Karım nasıl Doktor Bey?" diye sordum merakla. 

"Çok zor bir süreçti. Kurşunu çok zor çıkardık, eşinizi normal odaya alıyoruz uyanmasını bekleyeceğiz sonra son kontrolleri yapacağız." deyip hızla yanımdan geçip gitmişti.

Sıkıntıyla nefes verdim, "Çok şükür. Çok şükür uyanacak." dedim kendi kendimle konuşarak.

💦

Evin'i normal odaya almışlardı, ben ve Dilşad yanındaydık. Narkozun etkisindeydi hâlâ, gözlerini yavaşça açtığında hızla ayaklandım ve yanına gittim. "Nasılsın?" diye sordum. "Nasıl hissediyorsun canım?" diye sordum endişeyle yüzüne bakarak. Yüzü solmuştu, ameliyat beklediğimizden daha da ağır geçmişti.  Zayıf bedeni ameliyatı kaldırmış olması bile benim için büyük bir savaş verdiğini anlamama yetmişti.

"On iki çocuk mu yapacağız?" diye sordu Evin dan diye, bana bakıp mırıldanıyordu, gülerek başımı salladığımda. Evin sinirle homurdandı. "Git kendine başka birini bul ben tavuk muyum sana civciv doğurayım?" 

Dilşad'ın kahkahasını duydum. Çok mu komikti?

"Estağfurullah karıcığım o nasıl söz öyle?" diye sordum, gülmemeye çalışarak. 

"Sen çok kötü bir kocasın biliyorsun değil mi? Hem sen beni sevmiyorsun! Sevseydin sen vurulurdun. Hani kitaplarda ve dizilerde itekliyorlar kızı önüne atlıyorlar, ama sen kendini düşünen egoistin tekisin." dediğinde Dilşad tekrar kahkaha attığında ona ters ters baktım. Bana ne var dercesine baktığında göz devirerek karıma döndüm.

"Atlardım." dedim net bir sesle. "Ama atlamadın?" deyip kaşlarını havaya kaldırdı. 

"Atlamadım evet, ama atlardım." dedim kendimden emin bir şekilde konuştuğumda Evin gülümsedi. Ve gözlerini kapattı.

Yarım saat geçmişti sanırım, Evin yine konuşmaya başlamıştı. "Baran biliyor musun? Ben sana ilk günden aşık olmuştum." deyip gülümsedi. Bu itirafı karşısında kaşlarımı çattım. Tam fırsatı kollamışken ona sorular sordum. "Neyime aşık oldun?" diye sordum göz kırparak. 

Evin dan diye cevap vermişti. "Gamzeli erkekler hep ilgimi çekmiştir, senin de gamzen var...Hem bir de esmersin." deyip güldüğünde Dilşad, "Oha!" demişti kısık bir sesle. "Evin bir şey daha soracağım... Sen hani ilk gün biz şey ettik ya, o zaman benden hoşlanıyor muydun?" diye sordum merakla.

"Gamzen olduğu için öptüm başka neden olacak ki?" diye mırıldandı. Gamzesiz erkekler ilgi alanı değil Baran.

 "Baran biliyor musun o doktor da yakışıklıydı. Hani beni kontrole gelen. Hem de adamın gamzesi vardı gördün mü?" diye sorduğunda sabır diledim. Evet gelmişlerdi ve adamın da gamzesi vardı. 

"Aşkım sus istersen." deyip onu uyardım.

"Allah aşkına sen aşkım deme, güzelim falan de klişe laflar. Herkes herkese diyor sen bana başka türlü seslen. Mesela... Aşk çiçeğim." deyip güldü. Hayatımın neşesi bu normal de hiç çekilmiyordu, narkozluyken hiç çekilmiyor.

Dilşad eğleniyordu sanırım çünkü kahkaha atmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Sus Dilşad yemin ederim kocana benzedin, her şeye gülme," dedim öfkeyle.

"Ne dedin lan sen? Kafanı kırarım senin, kocama laf etme." deyip beni uyardı. 

"Çok korktum gel kır." demiştim onunla alay ederek.

"O gamzeli doktora söylesene bana çekirdek kola getirsin." deyip kolumu sarsan Evin'e baktığımda Dilşad ayaklanmıştı. Ona takıldığımda benim gözümde Dilşad oluyordu, yenge kavramı yok oluyordu. Onunla aynı yaştaydık. Ve o evde benimle en iyi anlaşan da ondan başkası değildi.

Abimi az delirtmemiştik onunla.

"Evin başlarım o gamzeli doktoruna...Narkozun etkisindesin diye bir şey demiyorum ama abartma ben daha seksiyim. Ve gamzelerim ondan daha da güzel." dedim böbürlenmeye başlarken daha da kendimi övecektim ki Evin konuşmaya başlamıştı.

"Dilşad bana hatırlat şunu gamzeli doktora söyleyeceğim, başımı şişirdi vır vır vır konuşuyor." dedi Evin. 

Sinirle gözlerine baktım, "Hay ben senin gamzeli doktoruna." deyip küfür savuracakken Evin homurdandı sinirli bir şekilde. "Sen benim gamzeli doktoruma nasıl küfür edersin?" diye sordu Evin, beni çıldırtmak için bunu yapıyordu kesinlikle.

"Ya hele sus." deyip ayaklanınca Evin güldü.

Tekrar gözlerini kapattığında bu sefer uyuduğu için kendimi koltuğa bıraktım. "Lan seni gamzeli doktora söylemeye gideyim mi?" diye soran Dilşad alayla bana takılıyordu.

Yüzümü buruşturdum. "Sus yeter yenge." deyip öfkeyle homurdandım.

"Neden susacakmışım? Konuşurum." deyip bana doğru iddialı bakışlar attı.

"Sus ya sus. Mardin'e gittiğimizde hiç konuşmuyorsun şimdi de konuşma." deyip kafamı koltuğa dayadım.

"Allah Allah? Benim elime böyle bir dalga geçmiş sabaha kadar senin yüzüne vuracağım."

"Ah Evin ah beni şu kadının eline maskot ettin ya alacağın olsun." deyip isyan ettim. "Dilşad bir şey sormak istiyorum, yani tabi söylemek istersen." deyip ona baktım.

"Sen geceleri nereye gidiyorsun? Korumaları da tembihlemişsin. Tamam git de ama benim de haberim olsun," dedim ona bakarak. Derin bir iç çekti, "Abine gidiyorum. Her gece ona gitmek ve ona oğlumuzu anlatmak beni rahatlatıyor. Ona çok aşığım, o öldü ama ben hâlâ aşkımdan ölüp biterim." deyip gözünden akan yaşı sildi hızla.

"Ağlama sormadım say. İstersen bir ara beraber gideriz. Sen her gün Güneş'i de görüyorsundur." deyip efkarlı bir şekilde.

"Baran, sence de artık zamanı değil mi? Evin'in gerçekleri öğrenmesi gerekiyor. Senin değil de Rojhat'ın Güneş'i öldürdüğünü... susuyorum susuyorum ama ona gerçekleri söylemek en mantıklısı. Sence de zamanı değil mi?"

Kafamı iki yana salladım. "Dilşad Evin'i biliyorsun, olmaz yani yapamam. Kardeşimi düşünmem gerek, belki iyileşir ve bana sorarsa cevabını alır güzelce." dediğimde telefonumun çalmasıyla elimi pantolonumun cebine sokup ekrandaki isme baktığımda zorlukla yutkunup ayaklandım, ısrarla arıyordu duymuş olmalıydı. 

"Buna bakmam lazım," dedim ve hızla odadan çıktım.

💧

Hevidar Evin Şahin Korkmazbey

Tektim yapayalnız kalmıştım, kimse odada yoktu. Beni bırakıp gitmişler miydi?

Ben tekrardan kimsesiz mi kalmıştım?

Bir şey fark ettim fakat sessizce birisinin gelmesini beklemeye başladım. Yanlış bir şey söylemek için erkendi. Belki de ameliyatım da bir şey olmuştu bilmiyordum. Ama bu terslik çok kötüydü.

Kapıyı tıktıklanmadan giren kişilerin sesini duymamla rahatlamıştım.

Baran ve Dilşad görüş açıma girmişti. Ellerinde karton bardaklar vardı.
Baran bana doğru yaklaştığında, gözlerinin içi parlıyordu. "Baran," diye konuştum ağzımın içinde. Baran endişeyle bana baktı. "Efendim, efendim kurban olduğum söyle." deyip alnıma dudaklarını bastırdı.

"Ben..." dedim mırıldanarak, "Sen? Korkutma beni Evin söyle." diye ısrar etmişti Baran.

"Ben hissetmiyorum," dedim korkuyla onun gözlerine baktım. "Neyi sevdiğim?" diye soran Baran anlamaya çalışıyor vücuduma bakıyordu.

"Belimden aşağısını, bacaklarımı hissetmiyorum." dedim her an ağlayacak gibi sesim çıkıyordu.

"Bebeğim benim yeni ameliyattan çıktın, ama bekle doktorun gelsin sorarız. Birazdan gelece-" diye konuştuğunda lafını bölen şey kapının tıktıklanması ve doktorumu görmemdi, genç doktor bana yaklaşırken Baran sıkıca elimi tuttu aniden.

"Hastamız nasıl? İyi misiniz Evin Hanım?" diye soran doktor gülümsüyordu. Bende ona tebessüm etmeye çalıştım, ve kafamı iki yana salladım.

"Belimden aşağısını hissetmiyorum, sanki bacaklarım yok." deyip bacaklarıma baktım. Doktorun gülümsemesi hızla soldu, ve hızla yanındaki hemşirelere bakıp sesli bir şekilde konuştu. "Hemen hastayı emara alıyoruz hemen." deyip hızla Baran'a baktığında gözleriyle ona işaret vermişti. Baran alnıma dudaklarını bastırıp doktoru takip ederek dışarı çıkmışlardı.

💧

Aradan dakikalar geçti odamda genel cerrah ve doktorum beni kontrol ettiklerinde bir birlerine baktılar. Doktorum boğazını temizledi, "Evin Hanım, l3 l4 lumbarınıza zarar gelmiş. Şu an geçici bir felçlik söz konusu. Kurşun, çok uğraştırdı bizi zorlu bir ameliyat geçirdiniz. Geçici bir felçlik yaşıyorsunuz." deyince Baran'la göz göze geldiğimde, gözümden yaş geldi. 

"Nasıl geçici bir felçlik? Kaç gün sürer!?" diye sordum gözlerimden yaşlar hızla akarken, "Tedavilere başlayacaksınız. Fizik tedaviye gideceksiniz o zamana kadar tekerlekli sandalye kullanmanızı temin ederim. Geçmiş olsun." deyip hızla çıkıp gitmişlerdi odadan.

Göz yaşlarım hızla akarken, hıçkırığıma engel olamadım, dudaklarıma elimi bastırıp hıçkırıklarımı durdurmaya çalışıyordum."Şşştt," diye beni uyardı Baran, ne zaman yanıma geldiğini bilmiyordum. Saçlarımın arasına öpücük bıraktı bir çok kez, saçlarımı kokladığını hissettim. "Benim güzelim, sakin ol. Geçecek, geçecek söz veriyorum iyileşeceksin." deyip görüş açıma geçti. Onu bulanık görüyordum. "Başka doktora gidelim," diyebildim titrek bir sesle. 

"Gideceğiz birtanem, gideceğiz ama ilk önce buradan çıkalım tamam mı? Sen yeter ki ayaklan. Yurt dışına bile gideriz," deyip dudaklarıma kısa bir öpücük bırakmıştı.

"Korkuyorum," dedim sıkıntıyla mırıldanarak. Elimi tuttu sıkıca, bana güç vermek istediğini anladım. "Şimdi ben Arjin'i ve Rojhat'ı arayacağım, tekerlekli sandalye hem buraya hem de Mardin'e alsınlar." Sadece kafamı sallayarak onayladım onu. 

💦

1 Hafta Sonra 

"Baran yemeyeceğim," dedim bana uzattığı çorba kaşığına bakarak, "Evin, canım karım yemek zorundasın, doktoru duydun güzelce beslenmelisin." diyen Baran'a baktım. Kafamı iki yana salladım, "İstemiyorum." deyip reddettim.

"Canım bu mercimek çorbası sen çok seversin, hadi güzelim bir kaşık ye, bak bende acıktım," dedi Baran  sesini üzüntülü yaparak. Ben yemek yemedikçe o da yemek yemiyordu, benimle beraber o da zayıflamıştı. "Benim için iç hadi." deyip ısrar etti.

Ağzımı açtığımda, kaşığı ağzıma sokup, çorbayı içirdi. Zorlukla çorbayı içtim, "Aferin benim canıma." deyip alnıma dudaklarını bastırdı.

"Şimdi sen ye," dedim çorba kasesini işaret ederek. "Bana Dilşad aşağı katta içli köfte verdi, yedim ben." dediğinde göz devirdim. "Yalancı." deyip somurttum. 

"Banyo etmek ister misin? Eczaneden su geçirmez bant aldım, dikişlerine bir şey olmaz." dedi Baran, kafamı salladım. "Sen yapma, ben yaparım. Bacaklarım çalışmıyor, kollarım değil." dedim diklenerek.

"Biliyorum, ama kayıp düşersen yanında durmak istiyorum." 

"Ağlama sesimi duyarsın."

"Her dakika ağlıyorsun hangi ağlama sesini seçemiyorum ki." deyip ofladı. Omuz silktim, "Dilşad gelsin," deyip ona masumca baktım. Ağlama seslerime rakam yapmıştı bu manyak adam. 1. Ağlamam acil ağlamaydı, 2. Ağlamam ise uyarıydı, 3. Ağlamam ise gerçekten çok kötüymüşüm. 

"Ben?" diye sordu.

"İstemiyorum, Dilşad gelsin." dedim tekrardan, net bir şekilde cevap veriyordum fakat anlamıyordu. Baran sıkıntılı bir nefes verdi, "Utanma, artık." dedi Baran.

"Utanmıyorum, sadece Dilşad banyo ettirsin sen canımı yakıyorsun. Sıcak suyu açıyorsun, bildiğin kaynar suyla yıkıyorsun." 

"Ilık yapıyorum Evin." dedi Baran. 

"Yapmıyorsun." dedim direterek. Baran pes ettiğini belli ederek ellerini havaya kaldırdı. "Tamam şimdi çağırıyorum, ama sakın tek başına yataktan kalkmaya çalışma." dedi Baran beni uyararak. Kafamı salladığımda, "Tamam." deyip ona güldüm. Her deneyimimde ağlayıp yere kapaklanıyordum, dizlerim hep yara oluyordu ama ben pes etmeden her gün on defa deniyordum. Baran tepsiyi alıp çıkıp gitmişti odadan.

Baran işe gittiğinde Güneş ve Avşin yanıma geliyor, ben Güneş'le ilgileniyordum. Şiyar okula gitmediğinde yanıma geliyordu, Dilşad ev ve misafirden yanıma geceleri geliyordu. Geçen gün Baran gece yarısı Dilşad'ın peşinden gitmiş bana bir şey söylememişti.

Odaya dan diye giren Şiyar'a baktığımda, bana koştuğunda üzerime atladığında kısıkça inledim. Şiyar hızla uzaklaşırken, "Özür dilerim hep unutuyorum. Bugün ne oldu tahmin et?" diye sordu neşeli bir tavırla.

"Ayşe'ye çikolata mı aldın?" diye sorduğumda gülerek kafasıyla reddetti. Yeni bir tahmin yapmam lazımdı, "Bugün çok yaramazlık yapıp öğretmenini delirttin mi?" diye sorduğumda tekrar reddetti.

Ofladım, "Söyle hadi." dedim sabırsızca ona bakarak. "Bugün Ayşe'ye bulaşan Kerem var ya onu dövdüm, bacağına tekme attım yere yığıldı ve anne anne deyip ağlamaya başladı. Sonra da ne oldu biliyor musun? Ama anneme söyleme. Söz ver." dedi Şiyar gözlerime bakarak. 

"Söz." dediğim an kısıkça mırıldandı, "Ayşe beni öptü." dedi Şiyar. Küçücük çocuk bile bizden hızlı çıktı Evin.

Kahkaha attığımda, "Yanağımdan öptü." deyip hızla eklediği an kapı direkt açıldı. İçeri Dilşad, Baran, Hazar, Rojhat ve Çeman girmişti.

"Eee anlat anlat sonra ne oldu küçük çapkın?" diye soran Rojhat alay ediyordu ama Şiyar'ın yanakları kızarıp hızla göğsüme yüzünü göğsüme doğru bastırdı. "Ulan ben bunun yaşındayken bütün kızlar kız kardeşim diyordum bu devre bak lan," dedi kendi kendine konuşan Rojhat. 

"Nasılsın yenge?"

"İyi gibi." deyip Çeman'a baktım, sürekli kusuyordu bir türlü yalnız da kalamıyorduk ki sorumu sorayım. "Nasılsın Evin?" diye sordu Çeman. "İyiyim Çeman sen? Mide bulantıların dindi mi?" diye sorduğum an bütün bakışlar ona kaydı, kesinlikle benden başkası bilmiyordu.

"Ne oluyor?" diye sordu Hazar Çeman'a bakarak. "Bir şey yok Hazar." dedi Çeman ters bir tavırla. Şu 1 haftadır sesleri bizim odaya kadar geliyordu, sürekli kavga ediyorlardı. Baran bir ara yanına soracaktı ama benimle ilgilenmeyi seçmiş omları umursamamıştı.

"Eee Şiyar, böyle kaçacak mısın? Kim bu Ayşe?" diye soran Hazar gülerek sorusunu sormuştu, hepsi ayaktaydı. Şiyar yüzünü göğsümden çekip, "Sana ne!" diye bağırdı öfkeyle. Şiyar'ın bu tavrı herkesi güldürmüş bir tek Dilşad'ı güldürmemişti.

"Ayıp Şiyar. Ayıp." diye söylendi Şiyar. "Ayıp değil, sevmek ayıp değil!" diye bağırdı annesine doğru ve koşarak odadan çıktı. Rojhat Dilşad'a baktı, "Ben halledeceğim sen sıkma canını." deyip o da odadan çıkmıştı.

"Çocuk haklı yani, sevmek ayıp değil." deyip imada bulundum. "Amcasına öyle bağıramaz. Yüz buluyor Evin, büyüyüp genç bir delikanlı olunca onu tutamam, terbiyeli ve evine bağlı olmasını istiyorum." dedi Dilşad sıkıntılı bir nefes verirken, kafamı salladım. "Haklısın sonra Baran'a çeker." deyip ona laf attım. 

"Konu niye dönüp dolaşıp bana geliyor?" diye sordu Baran göz kırparak, dudaklarımı büzdüm. "Bilmem." dedim Baran'a bakarak. 

Çeman dudaklarına sağ elini bastırdığında, hızla odadan çıkmıştı. "Al işte, bir de diyor ki bir şeyim yok!" diye söylenerek arkasından koşmuştu Hazar.

"Ben bir oğluma bakayım." diyen Dilşad'da odadan çıkarken kapıyı kapatmıştı, Baran da arkasından kapıyı kilitlediğinde şaşkınca kapıya baktım. Bu kapı 1 haftadır kilitlenmiyordu, Baran olmayınca Dilşad veya Rojhat'ı çağırıyordum. "Niye kapattın?" diye sorguladım onu.

Yatağa doğru ilerlerken, siyah tişörtünün kafasından hızla çıkarıp yere doğru atmıştı, yanıma doğru yatağa uzandığında hâlâ ona anlamayan bakışlarımı atıyordum. 

"Seni özledim." dedi Baran, burnunu boynuma sürtüp seslice kokumu içine çekti. "Baran rahat dur." diye mırıldanıp uyardım onu, ama o beni duymazlıktan geliyordu, boynuma ıslak öpücükler bırakıyordu omuzuma doğru bir öpücük bıraktı, beyaz elbisenin askılarını çekiştirmeye çalıştığında, tuttuğum nefesimi verdim. "Baran dur artık daha fazla ileri gidemezsin."

"Giderim." deyip tekrar öpücüklerini kondurdu omuzuma doğru ufak ufak giden öpücükleri rahat duracağa benzemediğinin bir kanıtıydı. "O kadar özledim ki seni, altı aydır hasretim kadın sana." deyip dudağımın kenarına öpücük bıraktı, ağırlığını üzerime vermeden, üzerime uzanmak istediğinde, "Canımı yakarsan?" diye sordum ona korkakça bakarak.

"Öperim, öperim sevdiğim." Gözlerim doldu, onu göğsünden itekleyip yan tarafıma zorlukla attım. "Hayır," dedim gözlerimden yaşlar aktığını fark ettiğim an. "Öpersen de geçmeyen yaralarım var Baran," dedim, gözlerim bacaklarıma takıldı. Baran yataktan kalktığında, kısık bir küfür savurdu.

"Ağlamana dayanamıyorum Evin. Ağlama, yalvarırım ağlama artık." dedi Baran gözlerime yalvarırcasına bakıyordu. "Tamam," dedim göz yaşlarımı silerken "Tamam ağlamıyorum," dedim onu ikna etmek için göz yaşlarımı tutmaya karar verdim.

"Ben de üzülüyorum, ben de isterdim böyle olma. Yürümeni senden bile daha çok istiyorum, her denemen başarısız. Tedavilerinde bile geridesin." 

"Biliyorum ama başaracağım, şimdi gel yanıma uyut beni." dedim onu yatağa çağırarak. Baran beni ikiletmeden yatağa geldiğinde, beni göğsüne çekti. yanağıma öpücük bıraktı. "Seni seviyorum." dedi Baran.

"Ben de seni Baran, ben de seni seviyorum." 

💦

Dudaklarımda hissettiğim baskıyla gözlerimi hafifçe açtım, "Haydi güzelim kalk da aşağı inelim, ben gidiyorum sen gelirsin," diyen Baran'a baktım, donup kalmıştı sanki sözlerinin ardından. Baran bana sırtını dönüp iki adım attığında küfür savurup bana bakmıştı. Gözlerim dolu dolu ona baktım. "Özür dilerim, özür dilerim...Benim aklım gitti, çok özür dilerim." deyip boynuma kollarını sarmıştı, benim çenem onun kollarının arasındaydı. "Tamam," dedim titrek bir nefes vererek. "Tamam, özür dileme. Unutmuş olabilirsin. Bana yardım eder misin, denemek istiyorum, bu kez seninle." dedim onu ikna etmeye çalışarak. Tekerlekli sandalyeye ulaşmak istiyordum üç adımlık mesafeydi, ama ben bir adım bile atamadan kendimi günlerdir yerde buluyordum. Yavaşça bacaklarımı sarkıttı Baran, korsemi giydirmişti. Onun bedenine sıkıca sardım kollarımı. Beni ayaklandırdığında, derin bir nefes vererek adım atmaya çalıştım. 

Fakat diz kapaklarım kırılacak gibi olunca, Baran tekrardan beni düzeltti, "Fazla zorlama kendini," dedi Baran kulağıma fısıldayarak. Onu duymazlıktan geldim, kulaklarımı tıkadım ve tek hedefim o sandalyeye ulaşmak oldu. Tekrar bir adım attığımda, bu sefer kollarımı gevşettiğim için tam düşecekken Baran refleksle beni yakalayıp, kucaklamıştı. Evde iki tane sandalyem vardı, Baran aşağı kata gittiğimizde üst kata çıkmamak için ayrı bir sandalye almıştı. 

Merdivenleri inerken homurdanıyordu, "Bir daha deneme, deniyorsun ve hep düşüyorsun, canım acıyor." dedi Baran sıkıntıyla. 

"İşe giderken beni de ofise bıraksana, canım sıkılıyor benim. Ev çok sıkıcı." deyip boynuna dudaklarımı bastırdım. "Yapma şunu benimle oynama Evin." deyip gözlerime baktı. Tekrar öptüm boynunu, Baran tam tersi tarafa döndüğünde, tekrar merdivenleri çıkmaya başladığında, kahkaha attım. "Odaya çıkıyoruz senin yüzünden aferin sana Evin! Aferin." diye isyan ettiğinde kıkırdadım. "Baran tamam öpmeyeceğim, acıktım ben." dedim hâlâ sitemine gülüyordum. Baran beni umursamadan odanın kapsını açtığında, kapıyı topuğuyla itekleyip kapatmıştı. Beni yatağa uzandırdığında, dudaklarını ısırmıştı. 

"Ne yapacağız?" diye sordum gülerek.

"Gülme Evin, gülme." dedi Baran çıldırmış gibi isyan ediyordu. Üzerime doğru eğilip dudaklarıma öpücük bıraktığında, hâlâ kıkırdıyordum. Baran alt dudağımı emdiğinde, ona karşılık vermemem onu delirtmiş olacak ki, dudağımı dişlemişti, ben onu göğsünden itekleyip kendimden uzaklaştırdığımda, "Dudağımı ısırdın hayvan herif." diye inledim dudağımın üzerine avuç içimi bastırmıştım hızla. Evin kuduz olmuş kocan.

"Bakacağım," deyip bileğimi nazikçe tutup avuç içimi çekti dudaklarımdan, "Isıracaksın istemiyorum." dedim tekrardan dudaklarıma avuç içimi bastıracaktım ki dudaklarını dudaklarıma bastırdı, küçük küçük öpüp çekiliyordu. "Geçti mi?" diye sorduğunda omuz silktim ve cevap vermedim.

"Cevap ver geçti mi bebeğim?" diye sorduğunda dudağımın kenarı havalandı çapkınca, elim ensesine gittiğinde, ne yapacağımı anlamış olacak ki gülüp yüzünü yüzüme yaklaştırdı, ben de onun üst dudağına dişlerimi geçirdiğimde, Baran inleyerek geri çekildi. 

"Bunu yapacağını tahmin ettim!" diye inledi benden uzaklaşırken, dudağını kanatmıştım. "Acıdı mı kocacığım gel öpeyim." diye seslendim banyoya giden Baran'a seslenerek. "İstemez." diye bağırdığında sıkıntıyla nefes verip doğrulmuştum. Onun gönlünü almak istiyordum.

Bacaklarımı tutup sarkıttığımda yataktan destek alıp kalkmıştım, bir adım attığımda, diğer adımımı hazırlayıp atacaktım ki yere doğru sertçe düşmüştüm. "Allah belamı versin!" diye bağırdım öfkeyle. "Çalış artık. Çalış." diye bağırdım öfkeyle bacaklarıma vurdum, sinirden ağlamaya başladığımda başarısız olmamın öfkesini yaşıyordum. 

"Yine mi!" diye homurdanıp yanımda diz çöken Baran'ı gördüm. "Senin gönlünü alacaktım bana küstün!" deyip omuzuna vurdum. "Hayır. Hayır küsmedim, küsmedim." dedi Baran hızla konuşarak.

Düşüncelerimden kurtulmam lazımdı, "Kendimi çok kötü hissediyorum, hep sana muhtaç olacağım. Ben kendi ayaklarımda durmak, yürümek istiyorum. Tedavim ilerlemiyor. Bir sonuca dahi ulaşamadık." dedim boynuna kollarımı sarıp titrek bir nefes verdim. Baran çıplak omuzuma öpücük bıraktı. "Üşüyorum." dedim kulağına fısıldayarak.

İkimiz aynı anda bir birimizden ayrıldık, Baran'ın parmak uçları akan göz yaşlarımı tek hamleyle silmeye yetmişti. Ben kimseye muhtaç yaşamak istemiyordum. Baran her şirkete gittiğinde yanıma birini dikiyor, ondan yardım almamı sağlıyordu.

"Akşam gelince fizik tedaviye gideriz, gel kahvaltı yapalım. Sonra da istersen Arjin seni gezdirir hava alman için." deyip gözlerime bakıp onay aldı. "Baran çok canım sıkılıyor, bari ben de seninle gelsem. Olmaz mı? Vallahi susacağım. Çok soru sormam." deyip masumca ona baktım.

Kafasını sallarken boynuna kollarımı sarıp yanağına küçük bir buse bıraktım. "Çok fazla soru sormak yok ama." diye beni uyardı. Buna uyacağımı pek sanmıyordum ama beni götürmesi için kafamı salladım.

"Haydi kalkalım," demişti Baran beni kucaklarken, kollarımı onun boynuna sardım. "Kahvaltı için erken bile kalktık. İlk biz yiyelim çıkarız." diye mırıldandı Baran kapıyı açarken. "Olur." diye yanıtladım onu.

Merdivenleri dikkatle inerken, salona girmiştik. Baran beni tekerlekli sandalyeye oturtmuştu. Masaya doğru ilerlerken herkes görüş acıma giriyordu. Herkes yerini almış, sanırım bizi bekliyordu.

Masaya doğru tamamen yaklaştığımızda, Kendal ağayla göz göze geldim. Hep bana iğneleyici bakışlar atıyor, Baran'a söylemesem de beni geçen gün kenara çekip ondan ayrılmamı söylemişti. Ve ayrılmazsam üzerime kuma alacaklarını söylemişti.

Bense ona, benim üzerime kuma alamayacaklarını ne benim ne de Baran'ın izin vereceğini söylemiştim. Bu sakat halimle onlara torun veremeyeceğimi de söylemişti.

Baran üzülmesin diye söylemezken, Kendal ağa'ya nefretim bin kat artmıştı.

"Güzel gelinim, nasılsın?"

"İyiyim siz Mizgin Hanım?" diye sorarken ona tebessüm ettim. "Ben de iyiyim Allah'a şükür. Tedavilerin nasıl gidiyor?" diye sorarken Kendal ağa başlamamız için müsade vermişti.

"İyi daye, iyi. Evin yemek yesin aç kalıyor konuşunca. Ne istersin? Patates kızartması ister misin koyayım mı tabağına?" diye soran Baran'a kafamı salladım. (Anne)

Çayımı elime tutuşturdu Baran, "Baran ağam telefonda biri var sizi istiyor." diye mırıldanan Zilan'a baktım. Evin yardımcısıydı. Bir kaç hafta olmuştu işe başlayalı.

Baran ayağa kalkıp, telefonunu elinden almıştı. Sanrım odayı temizlerken telefonu çalmış o da açmıştı. "Yengem ekmek ister misin?"

"Ben alırım." diye mırıldandım, uzanıp ekmeği zor da olsa ulaşıp almıştım. "Reçel yer misin?"

"Alerjisi var reçele. Bal kaymak sür." diyen Baran, Rojhat'a seslenmişti. Hâlâ telefonda  konuşuyordu. "Sana hayır diyorum kıt mısın?" diye kükrediğinde yerimde sıçramıştım. "Öldürürüm seni duydun mu beni? Öldürürüm yapmadıklarını yapar sıkarım kafana." diyen Baran'a baktım. Öfkeyle yumruklarını sıkıyordu. Çenesi seyirmişti öfkeden.

"Baran yeter, kapat şunu." diye seslendim ama o beni duymadan karşısında kim varsa tehditlerini savuruyordu.

"Hele al seni doğduğuna pişman ederim cehenneminde boğul." demişti Baran, telefonu kulağından çekip ön cebine koymuştu. Ceketini sandalyesinden alırken, sadece ona bakıyordum.

"Ben gidiyorum." diyen Baran'a baktım. "Ben? Beni de götüreceğine söz verdin." dedim ona bakarak.

"Çok sinirliyim. Ben şirkete gitmiyorum başka yere gidip oradan geçeceğim. Yarın gelirsin olur mu?" diye sorduğunda tekerlekli sandalyeyi sürerek hızla salondan çıktım. Baran arkamdan sesleniyordu.

"Çıkamazsın Evin dur ben yardım edeceğim." diye seslendiğinde korkuluklara tutunmuştum bile. İki elimde sıkıca korkuluklara sarılıydı. Korkuluklara tutunup kalkmaya çalıştığım an, tekerlekli sandalye kayınca, arkama doğru baktığım an, tekerlekli sandalyem yere doğru düşmüştü. Umursamadan adımımı atacağım sırada yerden ayağım kesilmişti. Baran beni yukarı kata doğru çıkartmaya başlarken, "Ben gezmek istiyorum geri götür beni Baran ağa." dedim, sertçe omuzuna vurdum. O hiçbir şey hissetmemiş gibi merdivenleri bitirmiş odamıza yöneliyordu.

Oflayıp, sustum.

Beni yatağa uzandırdığında, "Bir daha kendi kendine yürümeyeceksin." dedi Baran beni ikaz edercesine. "Yapacağım." dedim ona inat.

"Yapmayacaksınız Avukat Hanım. Müvekkillerinize söz geçirebilirsiniz bana değil. Sözümü dinleyeceksiniz." dedi Baran resmi bir konuşma yaparak. Göz devirip kafamı iki yana salladım. "Yapacağım." diye diklendim.

"Evin'im niye pençelerini bana çıkarıyorsun? İyiliğini düşünüyorum." deyip sıkıntılı bir şekilde konuşup yatağın kenarına oturdu. "Ben de istiyorum, içim gidiyor bir haftadır." deyip bacaklarıma baktı, "Lütfen beni üzme Evin, sözümü dinle. Zaten akşama gelip fizik tedaviye gideceğiz." dedi Baran yüzüme uzanıp yanağıma buse bıraktı.

"Sen git, anca git. Beni de yapayalnız bırak. Ben burada kafayı yiyeceğim. Biraz sosyalleşmem gerek." 

"1 ay izinlisin, hatta durumuna göre bu artabilir. Kendini iyi hissedeceksin ve öyle başlayacaksın." diyen Baran'a şaşkınca baktım. "Baran 1 ay diyorsun bu çok uzun bir süreç." dedim sıkıntıyla, Baran elime uzandı ve elimin tersini okşarken konuşmasını sürdürüyordu. "Bak canım, şimdi sen iyi olacaksın...Sağlıklı bir birey olduğun an işlerine daha çabuk konsantre olursun."

"Ama Baran..." diye söylenirken lafımı böldü. Elini elimden çekti. "Aması yok Evin. İyileşmek yerine hep geriye gidiyorsun. Ayakta bile duramıyorsun. Doktor Avukatlığını bile yapamaz dedi, bunu ilk defa söylüyorum ama bu yıllarca bile sürebilirmiş böyle gidersen." dedi Baran, sanki içini boşaltıyordu.

Gözlerim söylemlerinin ardından doldu, "Ne bırakması? Ben Avukatlığımı bırakmıyorum, bırakmayacağım. Son nefesime kadar da yapacağım. Ağzım var, konuşabiliyorum. Duyuyorum, görüyorum. Sadece bacaklarımı oynatamıyorum. Gayet de güzelce savunurum herkesi." dedim, göz yaşlarımı sildim hızla. 

"Git buradan, moral vereceğine beni daha da güçsüz kılıyorsun! İstemiyor olabilirsin çalışmamı ama biz eşitiz. Sen çalışıyorsan ben de çalışırım. Git Baran." dedim sinirle sesimi yükselterek.

"Evin ağzımdan öyle bir kelime bile çıkmadı, ben sana doktorunun söylediklerini söylüyorum." diye kendini savundu hızla. Kafamı iki yana salladım, "Git lütfen," dedim yastığa yüzümü gömdüm. 

"Sikeyim." diye hırladı Baran. "Kıyamıyorum, Allah belamı versin ki kıyamıyorum." diye mırıldanışını duydum, parmak uçlarıyla saçlarımı okşuyordu. Saçlarımın arasına sesli bir öpücük bıraktı. "Yapma....Sinirini kontrol edemiyorsun, anlıyorum Evin. Sakin ol." dedi bu sefer de yanağımı öperek.

Hıçkırdım, ona yüzümü döndüğümde dolu gözlerle ona baktım. "Ben her şeyimi kaybettim, ben bebeğimizi bile kaybettim ama bunu kaybedemem. Mesleğim benim yaşama tutunma sebebim, onunla nefes alıyorum. İyileşmek için elimden gelenin fazlasını yapıyorum ama olmuyor, artıya gitmek isterken eksiye gidiyorum." diyebildim.

"Şöyle düşünelim," dedi Baran sakince. "Bir kitap okuyorsun ve sen onu sondan okursan bir şey anlamazsın, baştan başlaman lazım. Şöyle düşün. Bebeksin ve ilk adımı atacaksın çaba sarf et sevgilim. Olur mu? Beraber başaracağız. Söz veriyorum her dakika yanında olmaya çalışacağım. Bak senin için geliyorum, şirket o kadar yoğun ki ben sen yemek yemiyorsun diye erken gelip sana yemek yedirmeye çalışıyorum. Gözünü seveyim yapma, küsme bana." dedi Baran ciddi bir şekilde konuşmayı sonlandırmıştı.

"Şimdi iznin olursa gitmem lazım." diye hızla ekledi. Kafamı sallarken, dudaklarına kısa bir bıraktım.

"Seni seviyorum, kolay gelsin. Ararsın arada değil mi?"

"Ararım canım," deyip saçlarıma dudaklarını bastırıp yataktan kalkmıştı. Kapıyı açtığında son kez bana baktığında ona el salladım, bana gülümseyip gamzesini göstermiş sonra kapıyı da kapatarak gitmişti.

💦

"Çok yoruldum, acıktım." dedim Baran'a bakışlarımı çevirdim. "Ben de, şurada bir balık ekmek satan bir yer var...gidelim mi?" diye sorduğunda, "Hayır eve gidelim." diye aceleci bir tavırla konuştum. Baran sakince aracı sağa çektiğinde, "Sence de abartmıyor musun?" diye sordu. Ona anlamayarak baktım. Neyi abartıyordum?

"Ben neyi abartıyorum?" diye sordum, istemeden de olsa sesim yüksek çıkmıştı. Baran gülerek, "Hem dışarı çıkmak istiyorsun, hem de insanların sana olan bakışlarından rahatsız oluyorsun Evin, çok tuhafsın... çok." diye söylenmiş tekrar arabayı çalıştırmıştı, ters yöne sürerken eve gidiyorduk. 

Sözlerinin hâlâ etkisindeydim, bana ne demek istediğini anlamıştı fakat cevap verememiştim, bugün çok yorulmuştum. Tedavim tam ilerlemiyor, doktorumun bile artık benden bıktığını düşünmeme yol açıyordum. Her gün gittiğim için ve bir adım bile atamadan hemen düşüyordum. Doktorumun dediğine göre sabırlı olmalıydım ama benim doğamda sabır yoktu ki. 

Baran'ın telefonun sesi sessizliğimizi bölerken, "Ceketimin cebinde verir misin?" dedi Baran gözleriyle ceketi işaret ederek. Cekete uzanıp, iç cebinden telefonunu elime alıp ekrana baktım. Dilşad Yengem yazıyordu ekranda. Bana bakıp, "Kim arıyor?" diye sorduğunda telefonunun ekranını ona doğru gösterdim. "Aç hoparlöre al." dediğinde kafamı sallayıp aramayı cevapladım. Hoparlöre aldığımda Dilşad'ın ağlayan sesini işitince Baran'la bakıştık. 

"Oğlum," diye inledi Dilşad ağlarken zar zor konuşuyordu. "Oğlumu bul bana!" diye bağırdı. "Şiyar'ım yok...YOK BARAN BUL OĞLUMU YALVARIRIM BUL!" diye bağırdı, hıçkırarak ağlamaya başladığında, araba ani frenle durmuştu. 

"Sakin ol. Bulacağım Dilşad bulacağım sakin ol." dedi Baran, elimden hızla telefonunu aldı ve birini aradı. "Aç şunu!" diye kükrediğinde korkuyla ona baktım. Baran bana bakıp sakinleşmek adına nefesler alıp vermeye başladı. "NERDE?!" diye kükredi, sanki yerini ve kimin kaçırdığını biliyor gibiydi. "Agir cevap ver nerede?" diye sordu öfkeyle dişlerinin arasından tıslamıştı. "Tamam, tamam kapat şunu!" diye öfkeyle telefonu kulağından çektiğinde, öfkeyle telefonu arka koltuğa fırlattı. 

"Sikeceğim!" diye bağırıp direksiyona üç kez üst üste avuç içlerini çarptı. "Sakin ol bulacağız, kimdi konuştuğun? O kimdi? Agir kim? O mu kaçırdı Şiyar'ı?" diye sordum, Baran bana baktı derin bir nefes verdi, dudaklarıma kayan bakışlarını fark ettim. Zorlukla yutkunup, bakışlarını kaçırıp arabayı tekrar çalıştırdı. 

Konağa girerken, ikimiz de sessizdik. Benim sorularımın cevaplarını hiçbir şekilde vermemesi sinirimi bozmuştu. Arabayı durduğunda, emniyet kemerini açınca kendi emniyet kemerimi de açmıştım. 

Dilşad'ın ağlama sesi ta avluyu inletiyordu, "Arjin yengeni arabadan çıkar." diye emir verince hızla kapım açıldı, bagajdan tekerlekli sandalyemi çıkaran korumaya baktığımda, kulağında bir cihaz olduğunu fark etmiştim. Bu adamı ben bir yerden hatırlıyordum. Simasını gördüğüm birini asla unutmazdım.

Arjin beni tekerlekli sandalyeme bindirdiğinde, sürüklemeye başlamıştı bakışlarımı korumadan çekemiyordum. "Yenge ne oldu?" diye soran Arjin baktığım korumaya kısaca bakmıştı.

"Yok bir şey." dedim kestirip atarken. Gece sekiz gibiydi, Şiyar hâlâ ortalıkta yoktu. Salona girdiğimizde, Rojhat'ın göğsüne yaslanmış harap olmuş Dilşad'ı görünce gözlerim direkt dolmuştu. Ona teselli etmek çok istiyordum, benim bebeğim karnımdayken her dakika yanımda o vardı. 

"Şiyar!" diye bağırıp feryat etti Dilşad. 

Kendal ağa etrafta bastonuyla dolaşıyordu, Mizgin Hanımağa da ağlıyordu. Onların yanına giderken, Baran Arjin'i yollatmıştı. Tekerlekli sandalyeyi sürüp, Dilşad'ın yanına giderken Şiyar'ın sesini duymuştuk. "DAYE! DAYE BABAMI GÖRDÜM!" diye bağırıp sevinçle koşarken Dilşad'ın kollarına atlamıştı. Az önce Şiyar ne demişti? Babasıyla görüşmesi imkansızdı. O adam ölmüştü. He ya ölmemiş miydi? Ölmüştü lan. Evinciğim hortlaklı, perili evden kaçmamız için on saniyen var. Kaçalım en iyisi. Sus artık.

 "Oğlum, canım, canım bebeğim...Neredeydin sen çok korktum, çok korktum bebeğim." diye oğlunu sarmalamış yüzünün her tarafını öpüyordu. "Anne babamı gördüm." diye sevinçle konuşan çocuğa baktım. "Oruspu çocukları." diye kükreyip ayağa kalkan Hazar'ı Çeman kolundan tutmuştu. 

"Amcacığım, hani biz seninle konuşmuştuk. Baban öldü ya canım, baban uzakta gelemez ki." diye sakince konuşan Rojhat Şiyar'ın yanağını okşayıp öpücük bırakmıştı. "Amca kocamandı, bana şeker verdi. Babam olduğunu söyledi, siz bana şaka yapıyorsunuz. Saklambaç oynadık beraber." dediği an Baran'la bakıştık. Kısık bir küfür savurmuştu.

Şiyar'ı o saklambaç oynayan adam kandırmış olmalıydı. "Bebeğim, çok korktum. Şiyar, konuşalım mı?" diye sordum ona bakarak. Şiyar annesinin yanağına öpücük bıraktığında, bacaklarıma oturmasına izin verdim. "Şimdi, bana anlat babanla ne yaptınız?" diye sorduğumda, herkes bir ağızdan, "Evin." diye beni uyarmıştı ama ona sorular sorup yüzünün belki de robot resmini almalıydık. 

Şiyar'la ilk başında luna parka gitmişler, sonra ona pamuk şekeri almış, akşam olunca da şeker poşeti alıp eline tutuşturmuş. Konağın arka mahallesine bırakırken cebine bir kağıt sıkıştırmıştı. Baran hızla benim okumama bile izin vermeden yırtıp atmıştı. 

Herkes odasına çıkarken, Baran bana ve ona yemek ısıtıyordu. "Niye yırtıyorsun?" diye sordum ona saatlerdir kızıyordum. "Niye yani? Bir açıklama yap. Beni bu hale getiren adama neden ulaşamıyorsun Baran. Kolunun uzanamayacağı bir dal hani yoktu? Karının bu durumda olması hoşuna mı gidiy-" Lafımı öfkeyle haykırması böldü.

"EVİN SUSACAK MISIN ARTIK?!" dedi bir anda kükreyerek. Sakince bana baktığı an ben sandalyemi geriye doğru ittirmeye çalışıyordu. "Tamam özür dilerim, ama bir saattir başımın etini yedin."

"Her sinirlendiğinde bana bağıramazsın!" diye öfkeyle homurdandım. "Annemin evine gideceğim ben." dedim ağlayarak. Bana bağırmasından nefret ediyordum, her sinirlendiğinde bana patlayamazdı. 

Mutfaktan çıktığımda, tekerlekleri bile öfkeyle ittiriyordum, elim acıyordu. Avluya çıktığımda çıkış kapısındaki iki koruma ve Arjin'e baktım, "Hayrola yengeciğim? Nereye gece gece?" diye soran Arjin bana doğru eğilip bakmıştı. Cehenneme gelecek misin? Çekil önümüzden.

"Konağı terk ediyorum kör müsün aç şunu!" 

"Bırakın gitsin!" diyen Baran'ın sesini duymuştum arkamdan. "Bak patronunda izin verdi gideceğim, bırakın beni." 

Arjin ve korumalar kapıyı sürükleyerek açmıştı, kapı açıldığında iteklediğim an beni durduran şey demir sürgülü kapının düzeneği bana engel olmuştu. İki kez üst üste denedim fakat olmuyordu geçemiyordum.

"Yardım etsenize!" diye cırladım.

Arjin gülerek beni öbür tarafa geçirdiğinde "Eyvallah." derken asfalt yola geçmiştim. Düz bir şekilde tekerlekleri sürüyor arada arkama bakıyordum ama Baran şerefsizi peşimden gelmiyordu. "Aman gelme! Sanki sana muhtacım, şerefsiz Baran!" diye kendi kendime konuştum. 

Yarım kilometre gitmeden yorulmuştum, akülü niye almamışlardı? Daha çok acı çekmem için falan mı? "Kocam fakir oldu da benim mi haberim yok?" diye söylendim kendiliğimden. Fakir olsak şirkete gidemeyiz Evin. Maşallah her yerde şirketimiz varmış.

"Of ya," diye söylenerek tekrar tekerlekleri döndürmeye başladım, yana doğru giderken, bir araç yanıma ilişmişti. "Sonunda!" diye bıraktım tekerlekleri, siyah aracın camını açan adama baktığım an, araçtaki iki kişiyi tanımadığımı fark ettim. Hızla tekrar tekerlekli sandalyeyi sürüklerken bana laf atıyorlar hatta aynı hizada sürüyorlardı, "Güzellik gel seni bırakalım, zorlanıyorsun bak." diyen adamın sesi acınır gibi çıkmıştı.

"Şşşt teyze!" diye seslenen adama göz ucuyla baktığımda, "TEYZE ANANDIR BE!" diye öfkeyle bağırdım. Bize mi teyze demişti? Nerede bizim baston Evin? Geri zekâlılar kendilerini çok komik zannediyorlar. 

Adamlar aniden aracı önüme kestiklerinde, geri geri gitmeye çalışıyordum. Dört adam aniden araçtan indiklerinde, şokla onlara baktım. Daha hızlı geriye giderken, adamlardan biri arkama geçip, tekerlekli sandalyemi sertçe çektiği an, sertçe yere sırt üstü düşmüştüm. Acıyla inleyerek haykırdım. "Siktir," diye küfür savurdum. Adamlardan biri tekerlekli sandalyemi götürürken, "Geri zekâlı ben Avukatım. Abim komutan. Kocam da...Baran Korkmazbey sizi sürüm sürüm süründüreceğim."

"Vay vay vay bir de Avukat ha," diye yanağımı okşayan adamın kolunu tutup dişlerimi geçirip itekledim onu. Adam acıyla inlerken, "Oh olsun geber lan pezevenk herif. Sizin yüzünüzden rahatça dışarı çıkamıyoruz!" diye kin kusarak ona bağırdım.

Adamlardan biri araçtaydı. Biri kolunu ovuşturuyordu, Adamlardan biri hırsla yanıma yaklaşırken, kolumun kuvvetiyle sürtünerek geriye doğru gitmeye çalışıyordum. Adam sağ yanağıma sertçe avuç içini vurduğunda yüzüm asfalta çarpmıştı, ağzımın içinde hissettiğim kan tadını tükürdüğümde, Adam yüzüme eğildiğinde, adamın yüzüne tükürmüştüm. "Oruspu çocuğu!" diye kükredim. 

"Anneme ha!" deyip el kaldırdığında gözlerime kapattım hızla. Bu acıya katlanacağımı sanmıyordum. "Ellerini bağlayın." diyen adamın sesini işittim.

_

Hâlâ onları görüyordum. Bileklerimi, bacaklarımı bağlamışlardı. Direnmiştim ama başaramamıştım. "Ne yapalım abi?" diye soran adamı adı Diyar'dı, "Bilmiyorum." demişti adının Akif olduğunu az önce öğrendiğim adam. Bana dokunmaya çalışan adamın adı da Lütfü'ydü.

"Kocam, abilerim gelir bence kaçın." diye akıl verdim onlara. 

"Kız haklı kaçsak mı? Baran Korkmazbey yaşatmaz bizi."

"Kocamın fantazilerine hiç şahit olmadım, umarım siz ilk ve son olursunuz." diye mırıldandım ağzımın içinde konuşarak. Uydurma Evin.

"Kaçmayın amına koyayım, inşallah birazdan gelirler." dedim sıkıntıyla mırıldanarak. "Sen ne çok konuşuyorsun." diyen Akif denen adamın sesini işittim.

"Abi bu taramaya bağlar şimdi Avukatmış."

"Avukat bizi savunsana." diyen Diyar'ın sesini duydum.

"Siktir git."

"Ağzı bozuk bu Avukatın Akif abi." dedi Diyar denen adam, Akif'e bakarak.

"Sizin gibi itlere az bile küfür ediyorum." 

"Abi sana it dedi." diyen Akif'i fişekleyen adamı Lütfü'ydü.

Adam bana ilerlerken, selektör yapan araçlarla çevrildi etrafımız, sanırım sevgili kocacığım benim yokluğumu fark etmişti sonunda. "Şimdi eğlence zamanı." diye gevelendim ağzımın içinde.

Adamlar hızla etrafını çevreleyen siyah, gri araçlara bakmışlardı. "Siktir geldiler." diyen Diyar aracına koşarken, hızla araçlarından inen, sayamadığım kadar fazla koruma görmüştüm. "Selamünaleyküm!" diye bağıran Rojhat'ın sesini işittim. "Nasılsın bakalım bebekamın?" diye soran Baran'ı duydum, Akif'in arkasında belirmişti. Ben iye onu fark etmemiştim? (Bebeğim) Baran bana da bir kez bebekamın der misin hayatımın neşesi? Ortalık karıştı iç ses kes.

"Hayırdır bilader?" diye soran Hazar, Diyar'ın gitmesini engellemişti. Sende iyice kanka oldun bunlarla Evin. Ne kanka olacağım be!

"Evet gelelim fasulyenin faydalarına..." diyen Baran'ın, Akif'i kendine döndürmesiyle yüzüne kafa atması bir olmuştu. "Seni adi piç kurusu!" diye dişlerinin arasından konuşunca, ofladım. Akif yediği darbeden dolayı yere doğru sırt üstü düşmüştü.

"Ya elinize yapışmazsa biriniz beni çözsün yani bende insanım hani, çözün lan beni." diye bağırdım öfkeyle. Bileklerim acıyordu artık birinin cidden beni çözmesi gerekiyordu. Yoksa cinnet geçirip hepsini teker teker öldürebilirdim.

Korumalarda biri sesimi duymuş olacak ki koşar adım yanıma doğru gelip dizini kırmıştı. Bacaklarıma bağlanan halatı çözdüğünde, bir oh çekmiştim. Baran ellerini çırptığında "Arjin gel şu piçleri götür!" diye bağırdı. Bana doğru eğildiğinde, dudağımın kenarına dokunduğunda, elini hızla itekledim. "Def ol git! Beni niye takip etmiyorsun? Adamlar beni öldürecekti!" diye öfkeyle bağırdım yüzüne doğru, "Canım odada bağır, herkes bize bakıyor. Rezil oluyorum herkese." dediğinde beni aniden kucaklamıştı. "Bana ne bana ne senin rezil olmandan! Bana dokunamaya çalıştılar pi-" Baran avuç içini dudaklarıma bastırdığında, "Sus artık, sendeki çene kimse de yok. Çok konuşuyorsun, senin yüzünden olmayan migrenim çıktı." 

Baran'ın söylemlerinin ardından, avuç içini ısırdım. Baran inleyerek elini çekti. "Beni deli ediyorsun Evin!" dedi oflarken.

"Bono dolo odoyorson Ovon." diye mırıldandım kısıkça, beni arabaya bindirdiğinde sıkıntılı bir nefes verdi. "Emniyet kemerini tak."

"Sen tak," dedim sertçe. Baran kafasını sallarken, "Allah'ım sen bana sabır ver!" diye mırıldanıp emniyet kemerimi takmıştı. "Cümlemize Barancığım, cümlemize!" diye söylendim. Bana da lütfen.

Ona sadece şu an öfke besliyordum. Bana nasıl bu halimde 'Git derdi?' Çok vicdansızdı, ama ben de onun kadar inatçıydım bunu biliyordum. O konaktan gitmek istiyordum, başka bir eve geçmek istiyordum çünkü Kendal ağa'ya  biraz daha katlanırsam onu boğabilirdim. Bana nasıl açık açık kuma alacağız derdi? Babamdan hayır gelmemiş ben artık kimseden hayır beklemezdim.

Baran arabayı sürerken tekrar konuşmaya başlamıştım. "Sen çok vicdansız bir adamsın." diye söylenmeye başladım. "Öyleyim." demişti beni doğrulayarak. Bunu kabul mu etmişti? E yuh artık!

"Beni annemin evine götür." dedim bakışlarımı ondan çekmeden konuşmuştum, "Ya havle!" dedi Baran sabır istercesine. "Sana ya havle! Annemin yanına götür beni." diye cırladım. Baran'ın bakışları bana dönerken, "Kulaklarım duyuyor Evin, sakin ol ve beni rahat bırak." dedi uslanmış gibi konuşması canımı yakıyordu. Dudaklarımı aralayıp ona kırgınca baktım, "Beni sevmiyorsun değil mi? Beni istemiyorsun da..." diye söylenmeye başladığımda Baran arabayı aniden durdurmuştu. "Ne bakla var ağzında çıkar hadi. Kaç gündür bir soğuksun bana," dedi Baran hızla konuşup, şüpheci bakışlarını üzerime dikmişti. Aslında ister istemez Kendal ağa'nın söylemleri takılıyordu aklıma, çıkmıyordu aklımdan söyledikleri. Sanki mühürlemişti kafamın içine. 

"Hiiçç..." diye söylendiğimde, Baran çenemi nazikçe tutup başımı kaldırdı, ona bakmamı sağlamıştı. "Kim sana ne söyledi Evin?" diye sordu Baran.

"Kimse bana bir şey söylemedi." diye yalana başvurduğumda gözlerimi kaçırıp dışarıyı seyretmeye çalıştım. Baran sıkıntıyla nefes verdi, "Tamam, tamam Evin konuşma benimle...Hatta hiç konuşma." dedi laflarını sinirli olduğu için tekrar tekrar söylediğini fark ettim. "Hayır yani bir şey var ve sen bunu bana anlatmayarak saklayarak eline bir şey geçmiyor ki." diye söylenip arabayı tekrar çalıştırmış, yavaşça arabayı sürmeye başlamıştı.

Göz yaşlarımı görmesini istemediğim için, sadece cama bakıyordum. "Ağlama demiyorum, dolmuşsun belli ağla Evin ama sana tek diyeceğim bu söylemlerin. Bu imalarının altında bir bok var belli. Söyle de kurtul o zaman." dedi Baran çileden çıkmış gibiydi. 

Ona doğru baktım hızla, "Duy o zaman Baran ağa!" diye dişlerimin arasından konuştum. Konağa girdiğimizde, Baran arabayı durdurmuştu. Emniyet kemerimi açtım hızla ve ona doğru yüzümü yaklaştırdım, bakışlarımı gözlerine kenetledim. "Baban bizim ayrılmamızı istiyor, boşanmamızı... Eğer boşanmazsak da... üzerime kuma alacağınızı söyledi. Ben çocuk falan doğuramazmışım, bu konağa çocuk girmek zorundaymış. Senin beni sevmediğini de geçen gün söyledi duydun mu beni? Ne oluyor bilmiyorum ama kafam o kadar doluyken, sevgini düşündüm...İlk kuzenin söyledi, sonra Çeman'ın abisi, Rojhat da söyledi..." diye bağırdım. "Ha bir de eski sevgilin Merve!" diye bağırdım yüzüne doğru. "İnanmıyorum aptal gibi hâlâ bana yaptıklarından sonra onlara inanmıyorum Baran ağa ama şunu bil ki ben seni seviyorum, senin beni sevdiğine de inanıyorum." dedim gülerek. Baran zorlukla yutkundu, "Söyle bana aptal bir kadın mıyım ben? Söy-" Baran hızla dudaklarıma yapıştığında enseme elini bastırıyordu, dudakları kıpırdarken ne yapacağımı şaşırmış gibiydim, aniden yaptığı her şey kalbimin atışını durduracak diye korkuyordum artık.

Dudaklarımı yavaşça kıpırdatırken, Baran üst dudağıma öpücük bırakıp geri çekilmişti. Nefes nefese ona şaşkınca baktığımda, Baran sertçe konuştu. "Bir daha böyle aptalca sevgimi sorgularsan Evin öpmekle kalmam." Baran'ın yaptığı imaya da şaşkınca baka kalmıştım. İyice azıtmıştı bu adam. Araçtan inerken, hızla kapım açılmıştı. Beni kucaklarken, "Oda da devam ederiz karıcığım." deyip sırıtmıştı, göz devirip he he dercesine kafa salladım. Evin bu azıttı biz Şiyar'la uyuyup kendimizi güvenceye alalım.

_

"Baran çok sıcak!" dedim, sesimi alçak tutmamaya çalışıyordum. "Evin abartma," Duş başlığından akan su sıcaktı ve Baran hâlâ kendi bildiğini okuyup beni sıcak suda duş aldırıyordu. Baran kısa saçlarımı son kez köpürttüğünde, saçlarımı yavaşça taramaya başlamıştı, dudaklarımın arasından tiz bir çığlık çıktı. "Acıtıyorsun yavaş ol." dedim kısık bir sesle. 

Saçlarımı tarama işi bittiğinde, "Evin," dediğini işittim. "Tutun bana güzelim, vücudunu yıkayalım." demişti, korkuyla ona baktım. "Ya düşersem?" diye sordum korkumu o da fark etmiş olacak ki, alnıma dudaklarını bastırdı. "Sıkıca tutun sevgilim. Sakın bırakma. Zaten bir dakika bile sürmez söz veriyorum, düşersen eğer  tutacağım."   Baran'ın yardımıyla ona sıkıca tutunmuştum, çıplak bedenine sıkıca sardığım kollarıma baktı Baran, bedenine daha çok yaklaştırdı ve düşme ihtimalimi sıfırlamaya çalıştı kendince.

Suyu hızla vücuduma tutarken, durulamıştı benim bornoza sardığında, kendisi de hızlıca kurulanıp bornozunu giymişti. "Taşımak zorunda değilsin yardım etsen yeterli, düşeceğiz ikimizde." dedim ona ısrar ederek.  Baran hızla beni kucaklamıştı söylemlerimi hiçe saymıştı,  Baran'ın adım atmasıyla beraber ikimiz de yere doğru sertçe düştüğümüzde, "Ah!" diye bağırdım, fayansa kafamı çok kötü vurmuştum. Baran'a dakikalar sonra baktığımda, gözlerinin kapanmış olduğunu gördüm. Yerde kendimi sürüklerken, yanına ulaşmıştım sonunda mimikleri bile oynamıyordu, kafasından kan akmıyordu. Ne olmuştu? "Baran!" diye seslendim, yanağına dokunup yavaşça tokat attığımda ayılmamasını istiyordum ama bir türlü gözünü açmıyordu. 

"Uyansana Baran, şakanın sırası değil korkutuyorsun beni." Korkuyla yüzüne baktığımda mimik oynamıyordu, şaka yapmıyordu sanırım. Her dakika bana şaka yaptığı için artık yaptıklarının gerçek olduğuna bile inanmıyordum. 

"Baran," diye korkuyla ona seslendim. "Korkuyorum..." dedim titreyen sesimi kontrol edememiştim. Tam Rojhat'a seslenecektim ki, biri kolumu tutup beni bedenine yaslamıştı. Baran kahkaha attığında, "Pislik! Korktum mal herif!" diye öfkeyle dişlerimin arasından konuşup karnına yumruk atınca Baran tepki vermeden doğrulup güldü. 

Hızla ondan uzaklaşırken "Bilerek mi düşürdün bizi manyak?" diye sordum. Kafasını iki yana sallarken, "Planlarımda yoktu," dedi gülerken. Kafamı sıvazladım, "Acıdı Baran, kalk hadi yardım et. Senin yüzünden uyuyamayacağım." diye söylendim öfkeyle. "Uyumayacağız." diye düzeltti beni. "Yatağa geçince horul horul uyuyorsun kusura bakma ama yemem bu ayaklarını." deyip somurtarak ona baktım.

Ayağa kalkıp bana doğru dikkatlice eğildiğinde bir dizini fayansa bastırmış, kollarını ilk başta belime, sonra da bacaklarıma sabitlemişti. Dakikalar sonra kendimi havada hissettim, sağ kolumu sıkıca ensesine doladım. Beni yatağa uzandırırken, kendisi banyoya tekrar gitmişti. Rahatça üzerimi giydiğimde, "Gel Baran." diye seslendim. 

Hızla banyodan çıktığında, öksürmeye başladım. "Ne sıktın sen öyle?" diye sordum öksürüklerimin arasından. Üzerine siyah bir eşofman altı giymiş, üzerine bir şey giymeyi tercih etmemişti. "Deodorant." dedi yatağa yanıma uzanırken. 

"Ağrıyor mu hâlâ?" 

"Hayır."

Baran esnerken, "Ben uyuyacağım erkenden kalkmam lazım." diye mırıldandıktan sonra bana sırtını dönmüştü. "Uyu Baran." dedim umursamazca. 

Baran horladığına göre uyumuştu, ben temkin için uyumamam lazımdı. Tabi bu Baran'ın umurunda bile değildi. Bildirim sesi geldiğinde, Baran'ın telefonunu elime aldım. Ekranda gördüğüm mesajla derin bir nefes vererek Baran'ın parmak izini okuttuktan sonra WhatsApp'dan mesaj geldiğini fark ettim. Baran sağ bacağını karnıma doğru attığında ofladım, hiçbir şekilde rahat durmuyordu. Tam bir temas bağımlısıydı. Koala mübarek.

Bilinmeyen Numara: Seni özledim buluşalım mı?

Önceki mesajlar yoktu, Baran'ın rehberinde bile kayıtlı olmayan biri niye onu özleyecekti? Baran'ın ağzından kimse ona yazdım. 

Siz: Gece gece mi? Herkes uyuyor konaktan çıkamam, karım yanımda.

Bilinmeyen Numara Yazıyor...

"Sen kimsin lan?" diye söylendim. Baran'ın bacağını karnımdan attım. "Sırnaşma be!" dedim sinirle. Baran bu sefer yüzünü göğsüme gömüp, kolunu karnıma sarmıştı. Sıkıntıyla ofladım.

Bilinmeyen Numara: Sadece eve girmeme izin ver Baran. Lütfen, izin ver.

"Çattık ya." dedim kendi kendime mırıldanırken Baran'ın uyanıp uyanmamasına dikkat ediyordum. "Eee yaz geri zekâlı." diye homurdandım.

Siz: Tamam bekle aşağı ineceğim. Ben gelene kadar arka bahçede çam ağacının orada bekle.

Bilinmeyen Numara: Tamam bekliyorum. 

"Aferin geri zekâlı Evin, nasıl o basamakları ineceksin?" diye sordum kendime öfkelenerek. "Sevdiğim uyumadın mı sen?" diye soran Baran'a baktığımda doğrulmuş şaşkınlıkla hem bana hem de telefona bakıyordu.

Telefonu elimden çektiğinde kısık bir küfrünü işittim. "Baran kim o?" diye sorduğumda Baran yataktan hızla kalktı. "Sen nasıl telefonumu açtın?" diye sordu hızla, sorgularcasına gözlerime bakarak. 

Dudaklarımı büzüp cevap vermedim. "Kendiliğinden açıktı kocacığım." dedim yalana başvurup, masum masum ona bakarak. "Of Evin, of kızım of." diye söylendiğinde mesajları okuyup gülmüştü. "Yemin ederim öpeceğim herkesi o olacak. Kiminle konuştuğunu bile bilmiyorsun? Ne yapacaktın? Nasıl gidecektin?"

"Ben değil o gelecekti." dedim sinsice gülümserken. "Sevgilim sus." dediğinde kafamı salladım tamam dercesine. "Yok vazgeçtim konuş sen ben gelene kadar." diye homurdanmıştı, odadan hızla çıkarken beni de tembihlemişti. Odadan çıkmayacakmışım. Çok beklerdi, tekerlekli sandalyeme zar zor ulaştığımda, tekerlekli sandalyeyi kendime doğru çekmiş, bir şekilde başarmış ve tekerlekli sandalyeme binmiştim şimdi sıra Rojhat'ı uyandırmaktaydı.

Odadan çıktığımda, telefonumun fenerini dizlerime koymuştum. Hazar ve Çeman'ın kavga seslerini umursamadan onların karşı tarafındaki Rojhat'ın odasına yöneldim. "Bıktım lan bıktım senden!" diye bağıran Hazar öfkeyle bir şey attı yere. Elim yumruk olunca, hızla Rojhat'ı yumrukladım. 

Saat gece yarısı 4 civarıydı. Kapısına ardı ardına yumruk attım. "Patlama geri zekâlı sağır değilim duyuyorum uyuyoruz amına koyayım sakin ol geleceğim yan-" 

"Selam canım abiciğim beni sevgili abinin yanına götürür müsün? Çünkü artık ben delireceğim. Ya sen götür, ya da o sevgili abiciğin yanımıza gelsin." dedim öfkeyle. "Evin yenge'm sakin ol. Tamam hadi gidelim biz." dediğinde bir anda bir ses duyduk Hazar ve Çaman'ın odasından. "Oğlum yeter ama ha! Kavganın da bir sınırı bir adabı var amına koyayım!" diye öfkeyle hırladığında, beni biraz itekledi ve öfkeyle üç kez Hazar ve Çeman'ın odasına yumruk attı. "Kesin kavga etmeyi çakacağım birinize o olacak yeter. Kavga edecekseniz ringe çıkın gece gece ben-" Rojhat'ın lafını bölen şey, Hazar'ın yarı çıplak vaziyette kapıyı açmasıymış. 

"Siktir, çok yanlış anladık sanırım." dedim kendi kendimle konuşarak. Biz bence yavaştan gidelim kocamız da gelir zaten...

"Ne kavgası amına koyayım. Bir rahat yüzü yok mu amına koyayım. Siktir git Rojhat yoksa elimden kaza çıkacak." Rojhat donup kalmış şaşkınca Hazar'a bakıyordu. Duş sesini duymuştum. Tekerlekli sandalyeyi Rojhat'a sürdüğümde, kolunu tutup çekiştirdim. "Rojhatcığım biz gidelim hadi...Hadi..." diyerek onun kolunu çekiştirmeye çalışıyordum. 

Hazar kapıyı kapatırken sabır dilemişti. "Rojhat bana bakar mısın artık! Sinirleniyorum." diye söylendiğimde, "Odana git, yalnız kalmak istiyorum. Ararım kocanı birazdan. Yalınız kalsam iyi olacak." 

Rojhat hızla odasına girerken, kapısının kilit sesini duymuştum ardından duş sesi... 

"Evin ne dedim ben sana," diyen Baran'ın sesini işittiğimde bana yaklaştığını gördüm. Dudaklarımın üzerine, işaret parmağımı bastırarak susması gerektiğini belli ettim, hızla yanıma gelirken bir dizini kırıp bana baktı. "Baran sanırım ben kendimi hiçbir zaman affetmeyeceğim. Rojhat'ın yanına gitmen lazım..." diye mırıldandım kısık bir sesle. Her şekilde birşey olduğu belliydi. Baran beni az çok tanıyorsa sesimden bile anlardı birşey olduğunu.

"Tamam güzelim de niye?" diye sorguladı kısık bir sesle. 

"Ya niyesini boş ver, sen git çocuğu ağlattım sanırım azıcık." diye üzüntüyle konuştum. Kendimi bu zamana kadar hiçbir zaman suçlu hissetmemiştim çünkü haklı tarafın ben olduğunu düşünürdüm ama şu saatten sonra işler sarpa sarmıştı. Durumun vaziyeti gittikçe ciddileşiyor. Rojhat acı çekiyordu. Resmen bir birlerinin önünde karı koca rolüne girmişlerdi ve bu hikayede yanan ve duyguları aldatılan taraf Rojhat olmuştu. Ve az önce yaşadıklarımızda işin ciddiyetinin arttığının bir kanıtıydı. Acaba şu an nasıl hissediyordu? Kesin bok gibi hissediyordur Evin nasıl hissedecek? Haklısın iç ses. Ağlıyordur da, kendimi çok kötü hissediyordum. Ağlar Evin görmüyor musun? Hazar ve Çeman gözlerine baka baka aşk yaşıyorlar.

"Sevdiğim, karıcığım bana anlat açık açık anlat. Rojhat'ı niye ağlattın?" diye sorduğunda, sıkıntıyla ona olayları bir bir anlattım. Baran oflarken, "Sevdiğim sen niye her şeye alet oluyorsun? Sana ne onların özelinden. Hayır anlamıyorum bu evde herkes böyle. Sakın inkar etme sen de öyle oldun."

"Yo hiç de bile, ben eşsizim." dediğimde burnumu sıkmıştı. "Bak bırak burnumu manyak," diye mırıldandığımda sesim ince ve değişik çıkıyordu. "Allah belamı versin ki bir sen bir Güneş bu kadar egoluydu." söylediklerinin ardından zorlukla yutkundum.  Baran burnumu sıkmayı bıraktığında yanağıma buse bırakıp hızla çekilmişti. "Kimdi o?" diye sorguladım. Anlamazlıktan gelmişti. 

"Kim? Kimdi?" diye soran Baran'ın gözlerine baktım, "Baran beni deli etme. Söyle hadi." dedim dişlerimin sıkarken.

"İlk bir kardeşime bakacağım söz anlatacağım. Sen odaya geç ben geliyorum."

💧

Bir saat kadar sonra sonunda Baran'ın odaya geldiğine şükür ettim ki, kapı tekrar tıktıklanmıştı. Baran bana baktığında aç kapıyı dercesine ona bakış attım.

Kapı tekrar tık tıklanmıştı.

Baran bu sefer açtığında, ikimizde Şiyar'ı görmüştük. Şiyar bana bakıp, "Girebilir miyim size bir şey anlatacağım." diye fısıldadı Şiyar, sanki küçük bir sırrını anlatacaktı.

"Gel bebeğim, gel." diyerek onun odaya girmesini sağladım. Hızla bana doğru koşup satılmıştı. "Seni çok özledim Evin." demişti Şiyar sıkıca sarılırken, saçlarına öpücük bırakırken, "Ben de bebeğim." deyip onu daha sıkı sarmaladım.

"Amcacığım, beni hep unutuyorsun. Artık hiç amca yok." dedi Baran alıngan bir tavırla, Şiyar benden ayrılıp Baran'ın kollarına girdiğinde Baran onu yatağa oturtup diz çökmüştü önünde. "Baran beni yanına çekerken, "Anlat canım dinliyoruz."

"Babam bana bir telefon verdi. Sonra biz konuştuk bugün annemi göstermemi istedi, ben de gösterdim annem uyuduğu için duymadı." Şaşkınlıkla Baran'a baktım. Sinirden ellerim titremeye başlamıştı daha küçücüktü ve kandırılmaya müsaitti.

"Yarın annemi de alıp parka gelmemizi ve bizi göreceğini söyledi ama yanında amcan ve yengen olmasın dedi sizi götüreceğim buralardan dedi ben de size söyledim...Amca siz de gelin lütfen. Lütfen. Lütfen." Baran'ın boynuna atlamıştı. "Amcaa lütfen siz de gelin."

"Şiyar'ım, oğlum benim, babanın verdiği telefonu bana verir misin paşam." diye sakince konuşmaya çalıştı. Baran telefonu alırken bana baktı. Kulağıma sıcak nefesini verirken, ürperdiğimi hissettim. "Sakin ol, titreme bir şey olmayacak. Korkma, bana güven. Sevgilim, çocuk yanımızda korkuyor." dedi Baran sıkıntıyla kulağıma fısıldayarak.

"Amcacığım geleceksiniz değil mi?"

"Şiyar, sana bir gerçeği söylemem gerek," dedi Baran, Şiyar'ın küçük ellerini tuttu sıkıca. "O senin baban değil." Zorlukla yutkundu, devam etti konuşmasına yarıda kesmedi. "Senin baban öldü."

Şiyar ağlamaya başladığında, hıçkırarak ağlıyor yere sertçe tekme atıyordu. "Yalancı!" diye bağırdı ağlarken, gerçekleri kabul etmek onun için zordu. Biri onu kandırmış ve o da küçük aklıyla buna kanmıştı. Bebeğin ağzına şeker vermek gibi bir şey olmuştu bu da.

"Yalan söylemiyorum Şiyar, amcalar yalan söylemez." dedi Baran net bir şekilde.

"Söylüyor, sen de kıskanıyorsun beni! Bu evden gideceğiz yarın annemle kurtulacağız artık dedemden." diye kinle bağırdı. Dedesinin ne yaptığını öğrenmiş miydi? Babasını Öldürdüğünü öğrenmiş miydi Şiyar?

Bu çok ağırdı. Çocuk psikolojisiyle bunu kalmazdı, acilen tedavi alması gerekiyordu.

"Oğlum sakin ol."

"Ben senin oğlun değilim. Ben senin bebeğin de değilim. Ben senin de bebeğin değilim!" Bana bakıp haykırdı.

"Sizin bebeğiniz öldü, gidin artık beni rahat bırakın. Ben babamı istiyorum."

Şiyar ağlayarak odadan çıktığında, hıçkırarak ağlamaya başladım. "Uyumak istiyorum..." Zorlukla kelimeleri çıkarmıştım. "Uyumak istiyorum, bu geceyi silmek istiyorum. Bıktım artık Baran, bıktım." diye inledim ağlarken.

Baran beni yatağa uzandırdıktan sonra, kapımızı kilitlemişti. "Ben çok mu kötüyüm?" diye sordum Baran'a bakarak. "Ben anne olmayı bile hak etmiyorum." diye içli içli ağlamaya devam ettim, burnumu çektim.

"Evin, harap etme bırak o daha çocuk ne dediğini bilmiyor. Psikolojini alt üst etme. Siktir et. Ben öyle yapıyorum."

"Baran," diye fısıldadım onun ensesine kollarımı dolayıp kendime çektim. "Uyuyalım, uyuyalım mı beraber. Yum gözlerini akmasın göz yaşların."

Yanağımdan süzülen yaşı, omuzumu yanağıma sürterek sildim. "Belimi okşar mısın? Saçlarımı da, lütfen."

"Bekle," dedikten sonra beni üzerine doğru yatırdı. "Hadi benim güzelim uyu," Belimi ve saçlarımı okşarken boynuna yüzümü gömüp göz yaşlarımı akıtmaya devam etmiştim şu günlerde o kadar dolmuştum ki sadece buna ihtiyacım vardı.

Civan abim tekrar göreve gitmesi beni ayrı üzmüştü, sınıra gitmişlerdi ne zaman döneceği yine belirsizdi.

"Ağlama, ağlama benim güzel karım, sakin ol. Kızarım bak Evin."

"Baran," diye fısıldadım güçsüzce, sesim boğuk çıksa da beni duymuştu.

"Baran sana kurban olsun, söyle yavrum."

"Ben çok mu kötüyüm?"

"Niye böyle düşünüyorsun?" İç çektim, Baran nefes almam için benden uzaklaşınca elimi tekrar ensesine koydum.

"Bebeğim," demişti Baran dudaklarıma öpücük bırakıp çekilerek. "Baran baksana beni seven herkes böyle hırsını alıyor, kimse beni düşünmüyor. Kimse, sen bile sinirlenince beni çok kırıyorsun. Sonra hiçbir şey olmamış gibi beni ölüyorsun."

"Evin haklısın bazen seni kırıyorum,"

"Bazen değil hep kırıyorsun. Bugün de senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı." Beni kafasıyla doğruladı. Burnumu çekerken Baran halime bakıp yüzünü buruşturdu.

"Çok çirkin oluyorsun ağlama."

"Sensin çirkin."

"Seni seviyorum," demişti Baran dudaklarıma tutkuyla öpücük bırakarak. "Ben de seni," diye fısıldadım güçsüzce.

"Düzgün söylesene." deyip boynumu öptü. Baran dudaklarını sürterken, Güneş ışığı odaya girerken Baran kıkırdadı. 

"Baran konuştun mu Rojhat'la?"

"Evet konuştum." diye mırıldanırken, dudaklarını köprücük kemiğimin aşağısına doğru sürtmüştü, geceliğimin askılarını indirirken, "Baran o konuştuğun kimdi?"

"Evin kuzenimdi, Gamze."

"Yine yalan söylüyorsun o Diyarbakır'a gitti." Baran kısık sesle küfür savurdu. "Evin kendimi hazır hissetmiyorum. Sonra anlatsam?"

"Baran kaçıyorsun, sıktın artık. Hep sonra sonra. Ben sorularımın cevaplarını şimdi almak istiyorum. Karınım ben senin, karın. Benden bir şey saklama artık. Sadece Rojhat'ın Güneş'i kaza kurşunu ile öldürdüğünü söyledin. Bu kadar mı? Sakladığın tek şey bu değil. Bu kimdi? Eve de girmek istedi kim bu Baran? "

"Söz anlatacağım. Bu akşam işten gelince her şeyi anlatacağım sana. Tek bir şey istiyorum senden sana söyleyeceklerim aramızda kalsın istiyorum. Lütfen."

"Söz ver. Akşam gelince anlatacaksın."

"Söz, Söz veriyorum." deyip bedenime sarıldı.

💧

Kahvaltıya indiğimizde herkes kahvaltısını ediyordu, "Eee gelin hanım torun ne zaman? Artık bizde torun sevelim değil mi?" Kendal ağa'nın sözleriyle zorlukla yutkunduğumda Baran'ın parmak uçları elimin tersini okşadı, sol elini sağ elime kenetledi.

Boğazımı temizledim, bütün herkesin bakışları bendeydi, "Size daha öncede söylediğim gibi hastayım ve çocuk düşünmüyoruz. Şu an sağlığım çocuktan daha da önemli."

"O zaman Rojhat ağa, bugün ağaları toplayın. Töre ne derse onu uygulayacağız." diye seslendi, Rojhat oralı olamadan böreğini yiyordu. Babasını duymazlıktan geliyordu.

"Kuma mı alacaksınız?" diye sordum gülerken. Küçümseyici bakışlarını gözlerime dikti, bacaklarıma bakarak konuşmaya başladı. "Töre evet derse alacağız." diye sertçe bardağı bıraktı Kendal ağa.

Baran elimi daha sıkı tuttu," Değil karımın üstüne kuma almayı, üzerine bir gül bile koklamam." Baran'ın sertçe sesini yükseltmesi bile onu ne kadar kızdırdığının kanıtıydı. Sesi sinirlendiğinde kalınlaşıyordu ve onu daha da kaba saba birine dönüştürüyordu.

"Sen töre'ye karşı mı gelirsin Baran ağa?!" diye bağırdı öfkeyle Kendal ağa.

Baran alaylı tavrını takınarak, "Ben Töre falan dinlemem Kendal ağa, Ben Baran Korkmazbey'im kim demiş sizin törenize uyacağımı? Evlenirken size sormadım bile.  Karımın yanında bir daha bu sözleri söylersen, işte o zaman farklı konuşurum." diye öfkeyle tısladığında Baran sadece elimi daha sıkı tutuyordu. Her konuşmasında sanki benden güç alıyormuş gibi hissediyordum.

_

Baran beni odaya çıkardığında, yatağa uzandırmıştı, "Sakin ol Baran." diye eline uzandığımda Baran elimi görmüş olacak ki tuttu elimi sıkıca. Yatağın kenarına oturduğunda, sakin kalmak için mücadele veriyor gibiydi. "O ağalar konağa gelirse ya da sana biri  bu konuyu sorarsa bile bana haber veriyorsun ben de onu bir güzel s-" Ona ters ters baktığımda, "Öpüyorum," demişti hızla mırıldanarak. Sıkıntılı bir nefes verirken, "Benim şirkete gitmem lazım, geç gelebilirim. Seni biri götürür fizik tedaviye." dedi Baran saçlarımın arasına öpücük bırakıp ayaklandı, onu başımla onaylarken, "Geç kalma." demiştim. 

"Tamam karıcığım," dedi Baran bana öpücük atıp çıkmıştı odadan. "Şerefsiz." diye mırıldanıp güldüm.

💧

"Ne zaman gelirsin?" diye sordum telefondaki Baran'a, "Dosyaları imzalıyorum, bizimkiler nerede?" diye sordu Baran. "En son avlu da çay içiyorlardı, sen gelsene... Tek kaldım, Rojhat'da yok." dedim sıkıntıyla, içim daralmıştı oda da otura otura. "Baran," dedim telefonumun ekranından şarjıma baktım, %6 Kalmıştı. "Güzelim hemen geleceğim, bir şey ister misin? Gelirken alırım." 

"Canım sen gel yeter, bir şey alma. Hem bugün niye odaya buzdolabı aldın?" diye sordum gülerken. "Sen aşağı kata inip duruyorsun." dedi Baran düşünceli tavırla. "Masrafa gerek yoktu Baran," dedim. "Yarın eve tadilat yapılacak, biliyorsun değil mi?"

"Hayır," diye hızla konuştum, Merakım daha da artmıştı. "Ne tadilatı?" diye sordum. "Asansör yapılacak konağa senin için. İnip çıkman daha da kolaylaşır, ben her dakika yanında olamayacağım artık çalışmam gerek," dedi Baran sustu, "Sigara mı içiyorsun?" diye sordum.

"Odama kamera mı koydunuz Avukat Hanım?" diye sordu gülerek, "Casuslarım var," dedim gülümserken, "Allah Allah kimmiş o casusların?" diye sormuştu merakla. "İfşalamam." dedim net bir şekilde, "Nasıl geçti tedavin?" diye sordu meraklı ses tonunu işittim. Ardından tekrar bir çakmak sesi. Sigarasını yakmıştı sanırım. Benimle konuştuğundan beri bu 3. Sigarası olmalıydı. "İyi gibiydi, egzersiz yaptım. Ayağa kalktım ama 3 saniye tek sürdü sonra da yere düştüm," dedim ağlarcasına. 

"Tamam karıcığım üzülme, iyileşeceksin yakında biliyorum." dedi Baran benim üzüntümü geçirmek istiyordu, hatta her gün duşa girmesinin sebebi ise ağlamasıydı, benim yanımda ağlamıyordu. Geçen hafta hastanedeyken, ben uykulu uykulu onun ağlama sesini duymuştum. Dilşad'ın da küçük kardeşi doğuştan böyle olduğu için anlıyordu durumu, ona kardeşini sorduğumda kaçmıştı hemen sorumdan. Kimse bu evde bana bir şey söylemiyor, bir tek Rojhat anlatıyordu olayları.  

"Sevgilim benim dosyalarım yarım saate biter, seni seviyorum kapatalım mı artık?"  dediğinde sanki Baran buradaymış gibi kafamı sallamıştım. "Seni seviy-" Baran'ın sözünü tamamlamadan sesi gitmişti. Kulağımdan telefonumu çektiğimde şarjının bittiğini fark ettim. Sandalyeyi ittirerek, çekmecelerden birini açtığımda aniden elektrikler kesilmişti. İçimden buna küfür ettim. Karanlıktan korkardım ve yanımda biri olmadıkça ışığı açık tutmasını söylerdim. 

Çekmeceleri karıştırırken, evdeki sesleri artık duymuyordum. Sonunda çekmeceden kibrit kutusu bulduğumda şükür edip kibrit kutusu açmış kibrit çöpünün kenara hızla sürtüp yakmıştım, yüzüme vuran kibritin ışığı hızla ben ilerlemeye çalıştıkça sönüyordu.

40 tane hakkımın 17 tanesini kullanmıştım bile. Yanıp yanıp sönüyor, benim nefes alış verişlerim bile onu söndürmeye yetiyordu. İlerledikçe, rüzgâr yaptığım için sönüyordu elbet. 

Kibrit çöplerini yere atarken, uslanmadan yakmaya devam ediyordum. Koridor'a çıktığımda merdivenlere yöneldim. İçimden sayıyordum söndüklerinde, son 1 hakkım kalmıştı. Son 1 kibrit çöpü.

  Son kibrit çöpünü de yaktığımda, arkamda bir varlık hissettim. Nefesini boynumda hissederken, kulağımın arkasını yalayıp geçti nefesi.

"Hoşçakal," diyen kişinin sesini tanıyamadım, tekerlekli sandalyemi ittirdiğinde çığlık attım, kafamı kollarımla korumaya çalışırken merdivenlerden yuvarlanıyordum. Derin acı artık bütün iliklerime işleyecekti.

Merdivenler bittiğinde sonunda durmuştum, tekerlekli sandalyenin de üzerime sertçe düşmesiyle, acıyla dudaklarımın arasından inilti koptu.

Kırk yanıp sönen kibrit çöpü. Kırkıncısı ecelim olmuştu.

En son duyduğum şey, iğrenç kahkahası olmuştu.

Bölüm Sonu :)


Sorular:

Bölüm sonu hakkında görüşleriniz?

Çeman'a sizce ne oldu?

Şiyar'ı kaçıran sizce kimdi?

Evin'in durumu hakkında düşünceleriniz?

Bir çok sorunuzu instangram adresimde cevaplayacağım. 

İnstangram: sedawattpad

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 153 5
DİKKAT +18 sahneler içerir‼️ "Durma, durma lütfen devam et..." ellerim çarşafı hırsla sıkıp içimde hükümdarlığını sürdüren adama yalvarırken adem elm...
1.1M 44.2K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
41.6K 2.1K 34
"Bu çocuğu tanıdığımı hissediyordum. Çok yakından tanıdığımı... Sanki benim bu çocukla bir hikayem olacaktı ve bu hikaye Ya yaşanmıştı yada yaşanmak...
7.2M 22.6K 9
♠️Epsilon Yayınları ile raflarda yerini alacak. ♠️ /Tüm hakları Epsilon Yayınları'a devredilmiştir. İsim, konu çalıntısında yasal işlem başlatılacak...