DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.3K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

19. Bölüm

129 24 26
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Bir durumdan kurtulmak için en kolay yol, yalan söylemektir. Yalan, insanların diline ip gibi dolanan bir sarmaşığa benzerdi. Yalan söylememek için sarmaşığı gevşertirdin, yalan mı söylemen gerekiyordu? O zaman sarmaşığı sıkı sıkı çeker ve dilini kavramasına izin verirdin. O sarmaşık dilini her kavradığında daha çok yapışırdı, bundandır ki yalandan kurtulmak çok zor olurdu.

Ben de sarmaşığı dilime doladım, en azından arkadaşlarım olduğundan beri.

Aslında korkaktım. Doğruları söylemeye cesareti olmayan bir korkaktan fazlası değildim. Will kadar olamamıştım. O duygusal olabilirdi ama benim gibi gerçeklerden korkarak onları saklayan biri değildi. 

Şu an onun karşısında korktuğumu itiraf etmeliydim, korkumun yalanlarımın ortaya çıkacağı olduğunu söylemeye gerek yok varsayıyorum. Odanın içerisinde volta atıyordu ve sinirden saçlarını yoluyordu. Alıp verdiği derin solukları duyabiliyordum.

İyi haber, inciler gerçekten iyileştiriyordu. Kötü haber, bunu yanlış bir zamanda -üstelik bir anlık unutma ile olan aptallıkla- teyit etmiştim. Şu an hiçbir şekilde ağrı veya yanma hissetmiyordum, sanki hiç dayak yememişim gibi.

Gerçekten bende böyle bir cevher vardı, annemin bunu bildiğine adım gibi emindim. Neden bana söylememişti o zaman? Acı çekmemi mi istemişti? Ben inlerken bundan zevk mi duymuştu? Kaçtığımdan beri her seferinde onunla ilgili korkutucu bir gerçeği daha öğreniyordum.

Doğurmuş mu doğurmamış mı bilemezdim, ama onun içinde merhamet, onun içinde anne sevgisi falan yoktu.

"Çıldıracağım Perla! Bana mantıklı bir açıklama yap artık!" diye gürleyen Will'e baktım. Aslında haklıydı, ben böyle bir şeyle karşılaştığımı hayal ettiğimde... Yaralarını sardığım kişi uyanıyor ve yaraları hiç olmamış gibi temizleniyor. Korkunçtu!

"Will ben-" dediğimde durarak bana döndü ve işaret parmağını doğrultarak tehditkar bir şekilde salladı.

"Hayat hikayene saygım olabilir. Bu durum farklı! Anla artık! Hiçbir şey olmamış gibi iyileştiğinin farkında mısın?!" diyerek ellerini iki yanında çaresizce açtı. Sesinde hem endişe hemde kızgınlık vardı. O ve Vance benzemiyordu. Vance asla irdelemezdi, kendi kendine anlardı.

"Will," diyerek boğazımı temizledim ve oturuşumu dikleştirdim. "ben annemden üç büyü öğrendim." dedim. Yalan değildi, iyileştirme, acı çektirme ve korunma büyülerini biliyordum. Bunları ilk kez denediğimde Vance ağaçtan düşmüştü. Kendim için asla yapmazdım büyüyü. "Sen mutfağa gidince denedim, işe yaradı." Yalan, bir kez daha dilime ip gibi dolanan, dilimi saran sarmaşığı çektim. Yalanlar, yalanlar, yalanlar. Her yerde ama aynı zamanda hiçbir yerde olan yalanlar.

Will gözlerini kısarak bana bakarak yaklaştı. Başını salladı ve hızla mutfağa gitti. Neler olduğunu anlamamıştım. Döndüğünde elinde bir bıçak vardı. Bana doğru geldiğinde doğrularak geriye kaydım.

"Wi-Will ne yapıyorsun?" dediğimde yanıma oturdu. Gözlerimin içine bakıyordu.

"Sürekli bir şeyleri gizliyorsun Perla! Bu önemli bir konu ve yalan istemiyorum. Bakalım ne kadar doğru söylüyorsun!" diyerek gözlerimin içine baka baka kendi avucuna derin bir kesik açtı. Korkudan soluğumun kesildiğini hissettim.

Hiçbir yalan iyi sonuçlar doğurmaz.

"Sen kafayı yemişsin!" diyerek elini kendime çektim. Saracak bir şeyler lâzımdı, kan akışı çok fazlaydı çünkü kesik derindi.

"Şimdi, büyüyü, yapıyorsun." diyerek tane tane konuştu. Gözlerine baktığımda onu ilk defa ciddi görüyordum. Sertçe yutkundum. Yapacaktım, emindim.

Büyüler bedelsiz olmazdı. Büyüler acısız olmazdı. Dayanabilirdim.

Will için yapacaktım ve ikinci kez yapmış olacaktım bunu. Nefret ediyordum, annemin öğrettiği ve yapmayı reddettiğim şeyleri yapmaktan nefret ediyordum. Anneme dair olanlardan nefret ediyordum. Yalanlardan nefret ediyordum. Ağlamak istiyordum ancak ağlamaktan korkacak kadar korkaktım.

İç sesim usulca fısıldadı, arkadaşın için dedi, arkadaşların için.

Will'ın avucumdaki elinin üzerine elimi koydum. Üzerinde çok da temas etmeyerek -canı yansın istemiyordum- elimi gezdirdim. O büyülü sözleri fısıldarken gözlerimi yumdum. Kolumdaki etler çekiliyor gibi hissediyordum. Biri etlerimi küçük bir bıçakla elma dilimler gibi dilimliyordu sanki.

Farklı bir acı. Bu büyüyü ikinci kez yapışımdı ve her ikisinde de farklı bir acı çekiyordum. Vance'ye yaptığımda farklı bir acı çekmiştim, şimdi ise acıyı kollarımda hissediyordum. Dişlerimi sıktım ve gözlerimi daha sıkı yumdum. Dayanabilirdim.

Eğer her farklı yarada farklı bir yerim ağrıyor ise bu aklıma tek bir şeyi getiriyordu. Büyü, acının boyutuna göre beni cezalandırıyordu. Vance'de çektiğim acı, çok daha fazlaydı.

En sonunda Will elini çektiğinde gözlerimi açtım. Kollarımdaki his anında geri çekildi. Will'ın elindeki yara kapanmıştı ve o şaşırmış görünüyordu. Parmaklarını bir kez açıp kapattı. Elini döndürerek inceledi ve en sonunda bakışları bana döndü.

Acı ve pişmanlık içindeki bakışları.

"Perla? Ben, ben çok özür dilerim. Sana yemin ederimki ne hissedeceğimi bilmiyorum! Bir anda her şey allak pullak oldu ve ben bunların sinirini senden-" dediğinde eğilerek omuzlarını tutarak sıktım.

"William! Nefes al! Bak, gerçekten sorun değil. Seni anlayabiliyorum. Ben olsaydım bende aynı tepkiyi verirdim." Bakışları hüzünle gölgelendi.

"Senin için endişelendim Perla." dediğinde gülümsedim. Onu suçlayamazdım, sonuçta ona yeniden yalan söylemiştim ki bunun dışında Will bir noktada haklıydı. Kim olsa, arkadaş bildiği kişinin neden bir anda yaralarının iyileştiğini öğrenmek isterdi. "Çok acı çekmedin değil mi, Perla? Yüzün buruşmuştu." dediğinde kafamı iki yana salladım. Katlanabilir bir acıydı açıkçası.

"Perla değil, Perlacık de bana." dediğimde sonunda güldü. "Şimdi uyuyoruz ve yarın bizim Vancecik'i buluyoruz." dediğimde başını salladı. Bir kez daha elini kapatıp açtı.

"Bu büyü harika bir şeymiş." dedi, içimi dağladığını bilmeden. Yinede ona gülümsedim. Mum ışığını söndürdü ve yerdeki yatağa yatarak şilteyi üzerine örttü. "İyi geceler, Perlacık."

"İyi geceler Will." 

Büyü harika bir şey değildi, yinede ona söylemedim. Derin bir nefes vererek yatağın içinde kaydım. Gittikçe yalanın içine batıyordum. Utanç duymam gerekiyordu. Ben ise pişmanlıkla doluyordum. Özür dilerim Will, ben böyle olsun istemezdim. Vance'yi bulmamız gerekiyordu ve bir an önce sabah olmasını diliyordum

Söz veriyorum Vance, seni bulacağım.

---

Güneş henüz yeni çıkarken, hiç uyumadığım ve gece boyu Vance'yi düşündüğüm yataktan sonunda çıktım. Dün unuttuğum için yediğim inciler sayesinde hiçbir ağrım yoktu. Aynı zamanda hiçbir iz de yoktu. Eskiden kalan izlere buruk bir gülümsemeyle baktım.

Yarayı açan annemdi, yarayı alan bendim, şifa ise bendeydi.

Yataktan kalktığımda Will de az uyuduğu belli olan gözlerle bana baktı. Bana gülümsedi ve doğruca banyoya girdi. Bende kendime dolaptan bir elbise ve bir çift babet aldım. Gerekli olan iç giyimden de kucağıma aldığımda Will banyodan çıktı.

"Yıkan, bir şeyler yiyelim, çıkalım." dediğinde kafamı sallayarak banyoya girdim. Su ısıtacak halim yoktu, soğuk suyu kovaya doldurdum. Üstümdeki elbiseyi çıkardığımda ve karşıdaki aynadan kendime baktığımda az kalsın küçük dilimi yutacaktım. Ağzımdan korku dolu bir nida çıktı.

Kalbim... Parlıyordu?!

Hayal mi görüyorum diyerek bir kez gözlerimi sıkıca yumup açtım. Hayır, olduğu gibi duruyordu. Kalbimin olduğu bölgeden beyaz bir ışık çıkıyordu. Hayatım boyunca ilk defa gördüğüm bu ışık beni dehşete düşürdü. Ardından ise fısıltı şeklinde bir ses duydum.

"Annen seni büyüyle bulacak, kalbin parlıyor. Yemini çiğnedi, yeminler çiğnenmez."

Bu fısıltı beni dehşete düşürdü, bu kalp parlaması da neyin nesiydi üstelik? Fısıltıdan başka şeyler de duydum ve bunun üzerine parlama yavaşça söndü ve geriye çıplak tenim kaldı.

Tamam, az önce neler olmuştu?

Annem beni büyüyle aradığı için mi kalbim parlamıştı? Üstelik yemin denilen şey neydi ve az önceki fısıltı neyin nesiydi? Kafayı yemek üzereydim. Uzun bir süre korkumun geçmesini bekledim. Etrafı aradım ama herhangi birini bulamadım. Elimi saçlarımdan geçirdiğimde kapı tıklatıldı.

"Perla? İyi misin? Bir türlü su sesi gelmeyince endişelendim."

"İyiyim, iyiyim Will." dedim. İyiydim, sakin olmalıydım. Bugün Vance'yi bulmak zorundaydık ve gün henüz yeni başlamıştı. Sakin ol Perla, sakin ol. İskemleye oturdum ve bir tas suyu kafamdan aşağı boşalttım.

---

Banyo yaptıktan ve biraz bir şeyler yedikten sonra evden sonunda çıkmıştık. Krem içlik üzerine mor belden bağcıklı elbise giymiş, aynı renk ipek şalı kafama geçirmiştim.

O gün muhafızlar insanları döverken bir tanesi inci kolyemi almıştı. Bunu görünce bilekliğimi avucumda saklamıştım. Kolyemi kaybetmek beni derinden etkilemişti, ama bir yandan da kurtuluş olarak görmüştüm. Bir kez daha olan kurtuluş. Bir kez daha geçmişten kurtuluş.

Saraya vardığımızda etrafı taradık, muhafızlardan birini evin arka tarafında bulunca durdurduk.

"Kral ile görüşmek istiyoruz." dediğimde bana alaycı bir gülüş sergiledi.

"Her önüne geçen görebilseydi küçük hanım, Kral başımızda olmazdı."

"Arkadaşımız, balo günü esir alındı. Ona ulaşmamız lazım." dediğimde bizi takmadı ve ilerledi. Çaresizlik içinde Will'e baktım, üzgün görünüyordu.

Gün boyu aramaya devam ettik, bir giriş bir iz bulabilmek için. Bir iz dahi bulamadık. Aç ve yorgun gezdiğimiz için bitkin düşmüştük ama pes etmemiştik. Güneş battı, ay çıktı, ay en tepeye yükseldi ve biz elimiz boş eve döndük. Kime sorsak ya cevapsız kaldık yada bilmediğini öğrendik.

Eve girdiğimde üzüntü içinde kendimi sedire attım. Will de yanıma oturduğunda omuzları düşüktü.

"Pes etmeyeceğiz ve onu bulacağız." diyen Will'e kafamı salladım. Pes etmek gibi bir niyetim yoktu, onu bulacaktık. Er yada geç.

---

5.Gün

Sabahın erken saatlerinde evden ayrıldık ve tekrar saray yolunu tuttuk. Bütün gün bir muhafız bizle konuşsun diye uğraştık ama biri bile ağzını açmadı, tıpkı geçen günler gibi. Sarayın içine girmeye çalıştığımızda engeller izin vermedi. Saray aşırı derece güvenlikliydi.

O gün, elimiz yine boş eve döndük. Pes etmek yine de yoktu.

---

7. Gün


Umudumuzu yitirmeden yola çıktık. Yedinci gündü, yine de inancımız tamdı.
Vance'yi kurtaracaktık ve bulana kadar pes etmeyecektik.

Sarayın etrafını döndük, bir açık kapı veya bizimle konuşacak birini aradık ama artık kimse bizi takmıyordu. Bunun üzerine o gün sarayı bırakıp köyü aradık ancak bir iz dahi bulamadık.

"Perla, bulamıyoruz." diyen Will'e baktım.

"Pes etmek yok. Bulacağız ve VPW tamamlanacak." dediğimde kafa salladı.

"Bulacağız." Ama o gün de bulamadık, geçen birkaç günde bulamadık. Her gün gittik bir açık aradık ama bir şey bulamadık. Biz pes etmeden her gün Vance için geldik.

Lütfen iyi ol Vance, yeterki iyi ol, ömrüm senin olsun.

---

11.Gün

Bir gün daha erkenden uyandık, kıyafetlerimizi giydik ve evden çıktık. Geçen üç gün köyü aradık ama bugün tekrar saraya dönecektik çünkü köyde bir şey yoktu. Artık herkes bizi ezberlemişti, çoğu zaman kovuluyorduk. Bir kişi bile bize açıklama yapmıyordu. Artık yavaştan daha çok korkmaya, onun hayatı için endişelenmeye başlamıştık.

Çok aradık ancak o gün her zaman olduğu gibi elimiz boş döndük.

---

21.Gün

Yıkandıktan sonra geniş bir etek, giyilmeli korseyi üzerime geçirdim. Banyodan çıktıktan sonra kafamla işaret verdiğimde Will başını salladı ve evden çıktık. Vance'yi bulamadıkça kahroluyorduk ve aramızdaki iletişim azalıyordu. Günlerdir saraya gidip geliyorduk. Keder dört bir yandan beni sarıyordu, Will'ı de.

"Bulamıyoruz." dedi Will saraya yetiştiğimizde. Bu olay onu etkiliyordu. Her ne kadar gelmesine gerek olmadığını söylesemde beni yalnız bırakmıyordu.

"Will, bulmak zorundayız." dedim sarayın arkasını yine turlarken. Will cevap vermeyince dönüp ona baktığımda elinde bir parşömen tutuyordu. Kaşlarımı çatarak yanına gittim. "Bu da ne?"

"Bilmiyorum, yukarıdan fırlatıldı. Üzerinde 'Gizli' yazıyor. Gel şöyle buradan çıkıp okuyalım." dediğinde beraber koruluğa doğru ilerledik. Kimsenin olmadığı bir yerde Will mührü kırarak mektubu açtı, okumaya başladı.

"Bayım ve Leydi,

Sizi sürekli sarayın etrafında görünce tanımaya çalıştım. O gün, arkadaşınız tutuklanırken orada olan iki kişi olduğunuzu hatırladım. Birkaç gün gezdiniz, size ulaşmak istedim ama beceremedim. En kolay yöntem olarak, mektubu yazdım. Naçizane bir fikir sunacak olursam, vazgeçmemeniz beni mutlu etti.

Arkadaşınız ile konuşmak istedim, sadece bir kez fırsatım oldu. Bunun içeriğini üzülerek söylüyorum ki size bildiremem. O günün bir hata olduğunu bilmenizi isterim. Kral hazretlerine bunu anlattım ama yine de onurunun yerle bir olmaması için bir suçlu gerekliydi, arkadaşınız bunun için bir fırsattı. O gün onu suçlamadım, o suçsuzdur.

Onun cezası, ki beni kahreden de budur, idam olacağı söylendi. Yalvardım ancak Kral vazgeçmedi. Bir hatam, ömür boyu beni vicdan azabına sokacak bir olaya neden oldu. İdamın iki gün sonra, sabahın ilk ışıklarından iki saat sonra, meydanda olacağını bilmeye hakkınız vardır.

Sizden ricam ne kadar affedilebilirse beni o kadar affetmenizdir, zira arkadaşınız beni affetmiştir.
     
                                                  Prens B."

Okunan mektup beni şoke etti, bir adım geri gittim. İdam mı? Bu olamazdı. Sırf itibar için Vance öldürülmezdi, hayır hayır bu asla olamazdı!

"Asla olamaz! Hayır, bu, bu-" dediğimde Will gözyaşları içindeydi. Bunun olması benim ölümüm demekti ve ben buna asla izin vermeyecektim. Asla.

Tanrım, bana bir iyilik yap, onun canını kurtarmama yardım et.

---

23.Gün

Azap gibi geçen iki gün, gizlice ağlama krizleri, dualar, yakarışlar ile sürmüştü. Ruhum acı çekti ama bedenimi terk etmedi. Bu beni sevindirdi, çünkü Vance'yi kurtarmak zorundaydık. İki gündür ne uyuyorduk ne de bir şey yiyorduk. O gün sabah erkenden -henüz güneş bile çıkmadan-  meydana koştuk.

Meydan, saatler geçtikçe kalabalıklaştı. Anlaşılan idam, halk tarafından biliniyordu. Ben ve Will en köşede bekliyorduk. Bugün onu kurtaracaktık, bu yüzden yanımıza gerekenleri almıştık. Bugün kesinlikle onu kurtaracaktık. Will'e baktığımda oldukça kararlı görünüyordu, bir kez gözlerini açıp kapattığında kafamı bir kez eğdim ve etrafa baktım.

Muhafızlar her yerde ellerinde büyük silahlar, kemerlerinde kılıçlar ile duruyordu. Bizim olduğumuz yer en köşe olduğu için muhafız konulmamıştı. Örtümle yüzümü örttüm. O sırada saksafon sesleri eşliğinde çanlar çalındı.

"Kral Hazretleri 19. Miller geliyor!" sesi duyuldu, halk sevinç nidaları attı. Kral idamın olacağı yükseklikten halka baktı.

"Bugün, bir hırsız, cezasını çekecek!" dediğinde halk destek yağdırdı. Kral kafasını salladı, birkaç protokol okudu ve geri çekilerek arkadaki tahtına oturdu. Tahtının yanında oğlu -bize mektup yazan prens- oturuyordu. Gözlerindeki hüzün,  buradan belli ediyordu. Umursamadım.

Bir süre sonra muhafızlar elleri arkada zincirli, kafasında beyaz bir bez parçası geçirilmiş, beyaz takım giydirilmiş idam mahkumunu getirdiler.

Benim Vance'mi.

Halk yuhaladı, bağırdı, hakaret etti. Vance bunca insanın arasından zorlukla geçirildi ve idam sehpasına çıkarıldı. O sırada halk eline geçenleri ona fırlatıyordu. Bu görüntü içimin parçalamasına, ağlayabilsem tonlarca inci dökeceğime neden olacak kadar ağırdı.

O masumdu, o hep masumdu.

Kafasındaki bez çekildiğinde yüzünü gördüğümde bir "Hih!" nidası ağzımdan kaçtı. Ağzı yüzü dağılmış, morluklarla doluydu. Ona eziyet etmişlerdi. Hep kestiği ve düzenli olan saçları ve asla çıkmasına izin vermediği sakallarına baktım. Will gözünden dökülen birkaç yaşı hemen elinin tersiyle sildi, duruşunu dikleştirdi. Bu olanlar yüzünden yüreğim dağlanıyordu.

Vance gözlerini kıstı, insanlar hala yuhalıyordu. Etrafta göz gezdirdi, onu işaret eden prense belli belirsiz gülümsedi. Bu durumu fark eden Will bana baktığında bende anlamadığımı belli ederek kaşlarımı çatıp kaldırdım.

Vance halka baktı, gözleri yavaşça bizi buldu, derin bir nefes verdi. Ağlamak istedim, onu kendime çekip sarılmayı diledim. Yapamadım, ona ulaşamadım.

Ona güven verici bir şekilde gülümsediğimde, onun boynuna yağlı urgan geçiriliyordu.

---

Bir keresinde birisi bana "Neden oy sınırı koymuyorsun, kitap daha çok yükselir." demişti. Ben de ona "Oy sınırı koymuyorum çünkü okuyup oy verenlere haksızlık olacağını düşünüyorum." demiştim.

Oy sınırının her daim acımasız bir şey olduğunu, bu yüzden ertelenen bölümlerin okuyucuya hakaret olduğunu düşünmüşümdür hep. Benim hoşuma gitmeyen bir şeyi okuyucuma layık göremeyeceğimi sizlere bildirmek istedim sadece.

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

10.9K 1.2K 13
Yalnızca kendisine gelen kargoyu açarak acılı bir geçmişe sahip kadınla yüzleşmek zorundaydı Yavuz Agâh. Tek suçu pembe kaplı defteri alıp okumasıyd...
FATİH'İN MÜNECCİMİ By Su

Historical Fiction

6.2K 556 13
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...
40. SENFONİ By Ecem Araz

Mystery / Thriller

46.8K 4.3K 30
Komiser yavaşça karşısındaki kadına yaklaştı. Gözlerini dikip bir süre süzdü. Sonra geri çekilip dikleşti ve elindeki dosyayı masaya fırlattı. Masay...
101K 3.9K 101
Aksiyon macera dolu bölümlerle sizlerle olacağım . 🦋Düşmanlıkların dostluğa, Arkadaşlığın aşka dönüşeceği bölümler de görüşmek üzere 🌸