HIRÇIN GÜVERCİN

By sibelgns

2.3M 103K 13.5K

Geçmişin karanlığından kurtulmak isteyen küçük bir kız çocuğuydum sadece. Aynaya her baktığımda gördüğüm kesi... More

TANITIM
1.Bölüm "Bana Aitsin"
2. Bölüm "Ne iz ne de hatıralar..."
3. Bölüm "Ben yaptım, hepsi benim suçum"
4. Bölüm "Bana Güvercin Demeyi Kes!"
5. Bölüm "Birbirinizden Hiç Farkınız Yok!"
6. Bölüm "Güvendesin Güvercin"
7. Bölüm "Buradayım, Yanındayım..."
8.Bölüm "Avare Bir Serçe"
9.Bölüm "Öğreneceğimi Öğrendim"
10. Bölüm "Ufaklık"
11.Bölüm "Pamuk Prenses"
12. Bölüm "Senin Aklını Alacağım Eymen BOZOKLU"
13. Bölüm "Eros ve Ok'u"
14. Bölüm "Demek Seni Delirtmeyi Başardım Ufaklık"
16. Bölüm "Sen Öyle San Güvercin!"
17. Bölüm "Sadece Bir Öpücük mü?"
18. Bölüm "Sen Onun İlkisin!"
19. Bölüm "Sen Benim En Zorlu Sınavımsın."
20. Bölüm "Güvercin Sana Emanet"
21. Bölüm "Ben Senin Neyin Oluyorum Güvercin?"
22. Bölüm "Sakın Beni Bir Daha Öpmeye Kalkma!"
23. Bölüm "Eymen Bozoklu'nun Sadizm Tutkusu"
24. Bölüm "Eymen Yağız Buluşması 1"
25. Bölüm "Eymen-Yağız Buluşması,Sürpriz Ziyaretçiler"
26. Bölüm "Fırtına Öncesi Sessizlik." Alıntı
26. Bölüm "Fırtına Öncesi sessizlik"
27. Bölüm "Sorgu Odası"
28. Bölüm "Sakın Yakalanma Güvercin!"
29. Bölüm. "Bazen aşk ilk görüşte insanın yüreğine düşer"
30. Bölüm "Ben de seni seviyorum Güvercin."
31.Bölüm "Sen Ömrümde Gördüğüm En Güzel Kadınsın Güvercin."
32. Bölüm "Sebebi Aşk Yağız, Sebebi Deli Sevda."
33. Bölüm "Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin!"
"34. Bölüm "Korkuyorum Yağız, Çok Korkuyorum Sevgilim."
35. Bölüm "Mutfakta Aşk Başkadır."
36. Bölüm. "Lütfen Yağız, Gitme!"
37. Bölüm "Ne olur Aç Gözlerini Beni Böyle Ağlatma Sevgilim."
38. Bölüm "Sen Ağlamamı Hiç İstemezdin..."
Kısa Bir Ara
Alıntı 1
Alıntı 2
39. Bölüm "DESTUR!"
40. Bölüm "Bunu sana ödeteceğim Fahişe!"
41. Bölüm "Seni Hiç Bir Yere Bırakmam Güvercin."
42. Bölüm "Öpüşmemizi Ateşli Buldun Yani!"
DUYURU
ALINTI 1
ALINTI 2
43. Bölüm "Benden Uzak Durmanı Yasakliyorum!"
44. Bölüm "Bırak Bedenim Bulansın Tenine"
45. Bölüm. "Senin Bir Suçun Yok Güvercin!"
46. Bölüm. "Nefesimi Sevdiğim Adamın Dudaklarına Emanet Ettim"
47. Bölüm "Sen Onu Bile Hak etmiyorsun!"
48. Bölüm "İstediğin Yere Gitmekte Özgürsün!"
49. Bölüm "Bana O Evde Dokundu! Defalarca..."
50. Bölüm "Ne Demek Gitti Lan?"
51. Bölüm (1. Kısım) "Kıskançlık Damarı"
51. Bölüm (2. Kısım) "Vücudun Aklımın Karışmasına Sebep Oluyor."
52. Bölüm " Ağlamandan Nefret Ediyorum!"
53. Bölüm "Seni Deliler Gibi İstiyorum Güvercin! (+18)
Alıntı
54. Bölüm "Ukala Dümbeleği"
55. Bölüm "Kokusuna Bulandım..."
Lütfen okuyun!
56. Bölüm 1. kısım"Orospuluğun Lüzumu Yok!"
56. Bölüm 2. Kısım "Söz Vermişti, Gitmeyecekti!"
57.Bölüm "Durmak İstemiyorum"
58. Bölüm "Benimsin (+18)
59. Bölüm "Herşeyim..."
60. Bölüm "Sen Beni Öldüreceksin Kadın!"
Adsız Bölüm
61. Bölüm "Geçmişin izleri..."
62. Bölüm "Davet"
63. Bölüm "Eskiden De Olduğu Gibi Benimsin!"
64. Bölüm "Nehir Yok Demir! Eymen Onu Kaçırmış!
65. Bölüm "Tadın Güzelmiş. Daha Fazlasını Tatmak İçin Sabırsızlanıyorum"
66. Bölüm "Ruhum Dayanmaz..."
Duyuru
Ön Okuma
67. Bölüm: "Yüreği Yangın Yeri..."
68. Bölüm "Dünyalar Güzelim."
69. Bölüm "En Kıymetlim"
70. Bölüm "Ruhum Zangır Zangır Titriyor." Part 1
Ufak bir not!
71. bölüm
Açıklama

15. Bölüm "Hadi Güzelim Nefes Al!"

36.7K 1.9K 157
By sibelgns

Herkese merhabalar dostlarım. Geçen bölüm yaptığınız yorumlarla beni çok mutlu ettiniz. Hafta da bir gün uzun mu yoksa iki gün kısa bir bölüm mü yayınlamalıyım diye sormuştum sizlere. Herkes bir şeyler söyledi. Kafam iyice karıştı. Genelde sık ve uzun bölümler istendi. Hem sık hem de uzun bölüm yayınlama fırsatım ne yazık ki yok dostlarım :(( Ama ben yine de elimden geldiği kadar bölüm atmaya çalışacağım. Büyük ihtimal hafta içi kısa bir epilog yayınlayıp, haftasonu da bölümü yüklerim diye düşünüyorum. Arada bu akşamki gibi sürpriz bir bölüm de paylaşabilirim tabi. :)) Fikirlerinize açığım dostlarım. Lütfen belirtmeye çekinmeyin. Sonuçta bu yolda hep birlikte yürüyoruz.

Bölümü Evgeny Grinko'nun Valse adlı eşsiz parçası eşliğinde yazmıştım. Buraya da yükledim. İsterseniz parçayla birlikte okuyun. Eminim sizi de duygulandıracaktır.


Gelelim bölüm ithafımıza. Bu günkü bölümü eminim hepinizin de benim gibi bayıla bayıla okuduğu hikayelerin sahibi sevgili @Eyyana 'ya ithaf etmek istiyorum. "BİR PARÇA MASAL" kitabını okumayan kaldıysa ki ben kalmadığını düşünüyorum, en kısa zamanda mutlaka bir göz atmalarını tavsiye ederim. Zaten bir başladım mı elinizden bırakamayacaksınız. Kesinlikle okumaktan pişmanlık duymayacağınız bir eserdir kendisi. Aras ve Rüya'nın duygu dolu aşkının burnunuzun direğini sızlatacağı kesin. Yazarımız tek bir eserle de yetinmeyip bir birinden güzel hikayeler yazmaya devam etmektedir. "CEYLAN" ve "NAR ÇİÇEĞİ" benim diğer favorilerim. Ah o, Çağrı Mert ve Ceylan arasındaki tutkulu, bir o kadar trajikomik aşk hikayesi yok mu, zaman zaman kahkahalara boğulurken, zaman zaman da isyan bayraklarını çekeceksiniz. Memnun kalmanız garanti! Benden söylemesi :):)

Bu bölüm sana gelsin canım yazarım. En başından beri desteğini hiç eksik etmediğin için çok teşekkür ederim.


"Lütfen bırak... Dokunma..." Vücudumu saran elleri güçsüzce itmeye çalışarak sayıklıyordum. Burnuma dolan koku her ne kadar bana huzuru çağrıştırsa da Eymen'in görüntüsü hala aklımdan çıkmıyordu.

"Hadi güzelim, aç gözlerini."

Saçlarımda hafifçe gezinen eller ruhuma sakinleşmem gerektiğini fısıldıyordu. Kulaklarımdan kalbimin en ücra köşelerine kadar dokunan kalın ses "Güvercin" diye mırıldandığında gerilen kaslarım birer birer gevşemeye başlamıştı.

"Demir, çabuk bana sürahiyi uzat!"

Gözyaşlarım sessizce göz pınarlarımdan çıkıp yüzüme değmeden, başımı gömdüğüm dizlerimi ıslatıyordu.

"Bön bön bakmasana oğlum şu sürahiyi uzat dedim."

Zihnimde beliren kesik kesik görüntüler aklımı daha da karıştırıyordu. Hastane odasında değildim bunu anlamıştım. Artık gerçekle hayal arasındaki ince çizgide yürüyordum. Karanlık bir ormanda yönümü bulmaya çalışırken yaralandığımı hatırlıyorum. Çok üşüyordum. Yağmur damlaları gözyaşlarımla karışırken dudaklarım çaresizce tek bir ismi sayıklıyordu. Yağız...

Sesimin, volkanik dağlar gibi patlayıp kulaklarımı sağır edercesine çıktığını düşünsem de, özenle seçtiğim harflerin bir araya gelip zar zor oluşturduğu iki hece cılız bir haykırış olarak dudaklarımdan dökülerek bana geri dönüyordu. Y-a-ğ-ı-z...

Yüreğim, kor ateşler gibi kavrulurken dişlerimin bir birine vurmasıyla ortaya çıkan ince tını beni daha da hissizleştiriyordu. Film şeridi gibi gözümün önünden geçen hayatım, gözüme o kadar anlamsız gelmişti ki... Bunca yıl boşuna yaşamıştım sanki... Yirmi üç yıllık hayatımda tek bir duyguya yoğunlaşmıştım; o da Acı... Ne aşkın, ne sevginin, ne de diğer duyguların hayatımda sürekli bir yeri olmuştu. Ama acı; zehirli bir kene gibi bacaklarını tenime geçirmiş, bunca yıl da yakamdan düşmemişti. Ben onu koparıp atmak istedikçe o, beni daha da yaralamış zehrini yavaş yavaş içime boşaltmıştı. Ne beni öldürecek kadar ileri gitmiş, ne de beni bırakmaya cesaret edebilmişti...

Yüzümde hissettiğim ıslaklık boynumdan aşağıya doğru süzülürken kafamdaki düşüncelerin uçup gittiğini, zihnimin kuş gibi hafiflediğini hissediyordum.

"Abi fazla ıslattın bak titriyor kız."

"Sen gardıroptan bir kazak ver çabuk. Bu tişört çok ıslandı."

Saçlarım, yüzümden büyük bir şefkatle çekilerek kulağımın arkasında sabitlendiğinde gözlerimi, açabilmek için hareket ettirsem de başaramadım.

"Her şey bitti. Artık güvendesin Güvercin..."

Kulağımda fısıldayan Yağız'ın sesi sonunda beni içine düştüğüm buhrandan çekip çıkarmayı başarmıştı. Hafifçe gözlerimi araladığımda, başımı kucağına alıp okşayan huzur yeşili gözlerle karşılaştım.

"Beni bulmuşsun."

Otomatikman dudaklarımdan dökülen cümle ile birden, her şey zihnimde belirdi. Kaçmıştım! Ölümü bile göze alarak kaçmıştım. Dönüp dolaşıp yine Yağız'ın kucağına düşmüştüm. İçimi saran panik duygusuna engel olamadım. Beni defalarca uyarıp tehdit etmesine rağmen kaçmıştım. Şimdi şefkatle beni saran eller birazdan ne yapardı Allah bilir. Yağız'ın şefkati sadece fırtına öncesi sessizlik işaretiydi. Bu sefer; bana güven veren, sıcaklığıyla içimi ısıtan, okyanus karası yeşil gözlere inanmayacaktım. O yüzden rahatsızca kımıldanarak Yağız'ın kucağından uzaklaşıp yatağın ucuna gitmek için hareketlendim. Bacağımda hissettiğim ağrı beni engellerken boğazımdan fırlayan tiz sese engel olamamıştım.

"Ahhh." Gözlerimi, acının kaynağı olan ayak bileğime çevirdiğimde ellerim de şişmiş olan bileğimi nazikçe sardı.

"Sadece ezilmiş"

Yağız'ın tok çıkan sesine doğru kafamı çevirdiğimde, sesine nazaran yüzünde barındırdığı ifade kesinlikle kızgınlık değildi. Alnından başlayıp göz kenarlarına kadar inen çizgilere dolan acılar gözlerinde mahzun bir hüzün olarak bana geri dönüyordu. Üzgündü... Belli etmemeye çalışsa da üzgündü. Bana bakan yeşillerin içindeki kahverengi noktacıklar bile titrerken nasıl saklayabilirdi ki?

Yağız'ın duygu denizinde kaybolmuş yolumu bulmaya çalışırken kafamın üstünde sağa sola hareket eden elleri uzaklaştırmak istercesine kafamı çekmeye çalıştım.

"Kendine geldin mi kız?"

Demir her zamanki gibi rahat tavrıyla yatağın yanında dikilmiş saçımı karıştırırken pişkin pişkin sırıtıyordu.

"Ya ufff kes şunu Demir yaa. İyice birbirine girdi saçlarım." Sonunda ellerini saçlarımdan çektiğinde hala yüzüme bakıp gülümsüyordu. Sonra aniden ciddileşen ifadesiyle yatağa kendini bırakıp, kocaman kollarını bana ahtapot gibi doladı.

"Herşey için çok üzgünüm Nehir kız... Bunları yaşamak zorunda olduğun için gerçekten üzgünüm..."

Bana sımsıkı dolanan kollara tepkisiz kalamayarak kollarımı Demir'in beline sardım. Saçlarımı, bir bebeğin başını okşar gibi itina ile okşadı.

"Be- Ben gerçekten iyiyim." Diye fısıldadım. Kolları bedenimi o kadar sıkı sarmıştı ki nefes almakta zorlanıyordum. Gözlerimi Yağız'a doğru korkarak çevirdiğimde dişlerini sıkıp bizi izlediğini gördüm. Aslında şimdiye kadar çoktan aramıza girip Demir'e söylemediğini bırakmaması gerekirdi ama o sadece sessizce izlemeyi seçmişti. Demir kollarımı tutarak beni gövdesinden uzaklaştırdı.

"Artık biz varız. Hiç kimseden hiçbir şeyden korkmayacaksın anladın mı?" Ellerini kollarımdan çekmemişti. Gözlerime bakan siyahlarının içindeki çaresizlik, alenen kendini gösteriyordu. Kaşlarının kavisi bile ne kadar üzgün olduğunu ortaya seriyordu. Demir duygularını saklamayı hiçbir zaman başaramamıştı zaten. Bunca şey sadece kaçtığım için miydi anlamıyorum. İkisi de mahcup ve üzgündü ama asla kızgın değil.

Demir tekrar beni kendine çekerek sarıldı. Bu sefer hiçbir şey söylemedi ama bana hissettirdiği güven duygusunu iliklerime kadar yayılıp bütün vücudumu sardı.

"Bu kadar sarılmak yeter lan. Sesimizi çıkarmadıkça yılıştın iyice." Yağız'ın sesi bütün odayı inletmişti.

Ha işte benim tanıdığım Yağız buydu. Öyle sesini çıkarmadan oturmak hiç de ona göre değildi. İlla salça olacaktı Demir ile olan samimiyetimize. Anlayışlı adam tavırları da buraya kadardı demek...

Demir hiçbir şey olmamış gibi benden uzaklaşarak ayağa kalktı. Yüzünü aydınlatan gülümsemesi hala gamzelerinin arasında duruyordu.

"Sen de ne kıskanç çıktın be kardeşim. Bunca yıldır seni tanımama rağmen bu huyunu yeni yeni öğreniyorum. Yemedik Güvercinini."

Gözümün önünden bir hışımla fırlayan yastığa uzanmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Yastık Demirin suratına çarptığında yüzünün aldığı ifadeye dayanamayıp kahkahalarla gülmeye başladım. Yağız'ın genelde kalkıp bir hışımla Demir'in yakasına yapışması gerekirken bu sefer yastık fırlatmayı tercih etmişti. Bu adamda gerçekten bir gariplik vardı ve bunun sebebini çözemiyordum.

Demir de Yağız'a kafasını yandan yandan sallayarak sırıtmaya devam etti. Az önce bana sarılırken elinden düşürdüğü kazağı yerden alırken yüzündeki gülümseme yavaştan kaybolmaya başlamıştı. Elindeki kazağı yavaşça Yağız'a fırlattı. Kesinlikle Yağız'ın az önceki hareketine karşılık vermek değildi amacı. Yağız kazağı büyük bir ustalıkla yakaladığında Demir'in ağzından dökülen cümleler, yüzümdeki sırıtışı bir bir soldururken, içimdeki utanç duygusu, kısa bir sürede bütün vücuduma yayılmıştı...

"Neyse kardeşim ben yavaştan gideyim. Sen Güvercini giydirirken burada olmam doğru kaçmaz. Maazallah bu sefer kafama yastık yerine yumruk yemek istemem. Hadi size iyi eğlenceleeeer..." deyip dudaklarından fırlayan kahkahayla dışarı çıktı.

Yavaşça kafamı vücuduma çevirdiğimde üstümde sadece Yağıza ait olduğunu sandığım ıslak bir tişört ve şorttan başka bir şey olmadığını fark ettim. Tişört kıvrılıp belimde toplanmıştı bacaklarımın büyük bir kısmı yorganın yanından yağız'ın önüne doğru uzanıyordu. Kısa şort bütün her şeyimi gözler önüne sermişti. Bir dakika bir dakika şort mu dedim... Altımdaki alenen bir erkek boxeriydi. Hızla yanımdaki yorganı üstüme çekip ayağımın acısını bile umursamadan duvara doğru geri geri sürünerek gittim. Sırtıma değen duvarın soğukluğu bile içimdeki yangını bastırmaya yetmiyordu. Sıkı sıkı tuttuğum yorganı çenemin altına kadar çektim. Yağız'ın yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Resmen dehşete kapılmıştım. Üstümü Yağız mı değiştirmişti?

Vücuduma dövme gibi kazınmış bütün kesiklerimi görmüş olmalıydı. Benden iğrenmiş miydi? Bu düşünce gözlerimin yavaşça dolmasına sebep olurken canım gerçekten çok yanıyordu. Çenemi dizlerime dayayıp hiçbir şey söylemeden gözlerimi derin bir boşluğa diktim. Her yanım bomboş sonsuz bir karanlıktı. Gözlerim; hayata tutunabilmek için hapsolduğum bu karanlıkta en ufak bir ışık kırıntısını ararken yüreğim; içimi saran boşluk hissiyle çoktan gözlerini umutsuzca ufka dikmiş sessizce can çekişiyordu. Çok utanıyordum... Eymen bana zarar verirken bile bu kadar utanmamıştım. O, bıçak darbelerini vücuduma kazımak için beni soyarken bile bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Şimdi, yaşadığım onca şey dalga geçercesine vücudumda sırıtırken bu yok oluşa başkasını da ortak ettiğim için çok ama çok utanıyordum...

"Ağlama Güvercin. Gerçekten hiçbir yerini görmedim."

Yüzümde dolanan ellerin sahibini görmüyordum. Yağız'ın dudaklarından çıkıp yüzümü ısıtan nefesi bile, şu an içinde bulunduğum boşluktan beni çekip çıkarmaya yetmiyordu. "Keşke her yerimi görseydin de beni herkese karşı savunmasız bırakan yaralarımı görmeseydin."diye içimden haykırdım. Üstelik sadece yaralarımı görmemişti ki... Çaresizliğimi, acizliğimi, savunmasızlığımı en önemlisi de yaralı ruhumun gözyaşlarını görmüştü. İçimde büyüttüğüm melankolik çocuğun sessiz haykırışlarına tanık olmuştu. Çıplaklığımı görmüş olması bile beni bu kadar yaralayamazdı. Gözyaşlarımın sessizce yüzümden süzülmesine engel olamadım. Sessiz ama anlamı derin damlaların tuzu, yüreğime her değdiğinde acısını bile hissedemeden bir yenisi daha düşüyordu göz pınarlarımdan...

Hissizleşmiştim, hiçbir şey hissetmiyordum... Bir buz parçası kadar soğuk ve kaygandı yüreğim ellerimde. Soğuğuna dayanamayıp birazcık oynatsam ellerimi, avuçlarımın arasından kayıp gidecekti. İşte o zaman tamamen kaybolacaktım içimdeki boşlukta. Klasik fiziğin bütün kanunlarını yıkıp, Kuantum Fiziğinin kuramlarını deneyimleyerek aynı anda bir çok yerde birden olmayı hiç bu kadar çok istememiştim. Hem Yağız'dan milyonlarca ışık yılı uzaklıkta, hem de kalbinden beynine pompalanan her bir zerrenin içine işleyerek; Yağızın aklında, fikrinde, yüreğinde, kısacası her bir yerinde olabilir miydim? Teoride 'evet' ama pratikte 'Hayır' cevabı iliklerime kadar işlerken, ışığın hızına yetişebilmenin bu kadar imkânsız olduğu için, içimden lanetler ediyordum. Ne tamamen yok olup bu utancımdan kurtulabilecektim ne de varlığımla bana her defasında acıyla bakacak olan gözlerdeki ifadeyi silebilecektim.

"Kendine gel Nehir. Hadi güzelim nefes al."

İşittiğim ses kulaklarımın yanından vızıltı gibi geçerken akciğerlerimdeki boşluk beni karanlığımda kaybolmam için daha da teşvik ediyordu. İnsan, ruhundaki yaralardan kendinden vazgeçecek kadar utanır mıydı? Utanmak ne demek, ben kahroluyordum! İçimdeki her bir zerre şaha kalkmış isyan ederken bana bahşedilen hayata kayıtsız kalıp ruhumu tatlı tatlı teslim etmek istiyordum...

"Sana nefes al dedim Güvercin! Allah kahretsin... Aç şu gözlerini!"

Vücudumun sarsılması beni, içinde bulunduğum dipsiz boşlukta birazcık daha sürüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Artık; umutla gözümü diktiğim ışık huzmesi, hiçbir zaman karanlığımda var olmayacaktı, anlamıştım... Beni içine çeken dipsiz kuyular, olabilecek bütün umut ışığımı da siyahların içine hapsederek soğurmuştu. Artık korkmuyordum karanlıkta savrulmaktan. Karanlık da yıllardır benim bir parçam değil miydi sanki?

Dudaklarımda hissettiğim tatlı, bir o kadar sıcak bir nefes akciğerlerime ulaşamadan boğazımda tıkanıp kalıyordu. Bu saatten sonra ne bedenimin ne de ruhumun kurtarılmaya ihtiyacı vardı...

"Şu siktiğimin nefesinin içine gitmesine izin ver artık! Lütfen beni içeri al Güvercin... Benim sana olduğu kadar, en az senin de bana ihtiyacın var..."

Hızla savrulduğum boşlukta yarım yamalak işittiğim ses kulaklarımdan içeri girip, artık soğumaya başlayan kalbime dokundu. Küçük küçük parçacıkların bir araya gelerek oluşturduğu bir film karesinin, tersten izlenilen hali gibi içine hapsolduğum karanlık da ufak parçalar halinde koparak benden ayrılıyordu. Karanlık git gide benden uzaklaştıkça, kulaklarım az önce duyduğu cümlenin gerçekliğini tartmaya çalışıyordu. 'Benim sana olduğu kadar, en az senin de bana ihtiyacın var!' Yağız'ın bana ihtiyacı mı vardı gerçekten? Bütün hücrelerim, içinde milyonlarca duygu besleyen bu cümlenin anlamı içinde kaybolurken, soluk borumdan akciğerlerime dolan hava boğazımı yakıp geçiyordu.

"Oh Tanrım! Aferin Güvercin... Öksür, dilediğin kadar öksür... "

Yağızın kesik kesik söylediği şeyleri tam olarak anlamlandıramasam da sesi bir dua gibi içime işliyordu. Yatakta öksüre öksüre nefes almaya çalışırken son kalan gücümü de gözlerimi açabilmek için kullandım. Yüzüme damlayan bir ıslaklıkla birlikte gözümü açtığımda bana bakan huzur ile göz göze geldim. Derin derin ne kadar nefes aldım bilmiyorum ama Yağız'ın ıslak kirpiklerinin arasından güneş gibi süzülen ışık, içimi kaplayan karanlığı yararak her yanımı aydınlığa boğduğunda, uzun süredir aradığım umudum beni bu boşluktan çekip çıkardı.

"Hoş geldin Güvercin..." Ağırlığını vermeden üstümde oturmuş, iki yanağıma birden koyduğu elleriyle yüzümü okşuyordu.

"Hoş buldum." dedim fısıltıyla, bana bakan ıslak yeşillere. 'Umut ışığım" diye de içimden ekledim...

Yüzündeki endişe yerini yavaş yavaş sıcacık bir ifadeye bıraktığında onu, hiç bu kadar duygularını yansıtırken görmemiştim. Korkmuştu... Gerçekten çok korkmuştu...

"Bir daha sakın böyle bir şey yapayım deme."

Engel olamadığım yaşlar bu sefer gözlerimden Yağızın ellerine düşüyordu. Yüzlerimiz birbirine o kadar yakındı ki. Ellerinin başparmaklarıyla ısrarcı damlaları uzaklaştırırken, onun da gözünden bir damla yanaklarıma düşüp benimkilerle karıştı. Bende elimi onun yüzüne koyup asice akan birkaç damlayı nazikçe sildim. Bir müddet gözlerimizin içinde kaybolup sessizce acılarımızı paylaştık.

"Bu son olsun Güvercin. Artık ağlamak yok. Bundan sonra ben varım. Sadece ben..." deyip yavaşça üzerimden kalkıp banyoya doğru gitti.

Artık, yaşadıklarımdan da Yağız'dan da utanmayacaktım. Hiç birisi benim suçum değildi. Sadece biracık daha zamandı istediğim... Tamamen iyileşip her şeyi içimden atabilmem için tek ihtiyacım biraz zamandı. Bundan sonra her şey daha farklı olacaktı biliyorum. O vardı artık; Yağız. Yaşamam için bana bir umut ışığı bahşetmişti. Seve seve kabul ettim.

Gözyaşlarım aktıkça hafiflediğimi hissediyordum... Banyodaki adamın boğuk hıçkırıkları kulaklarımı doldururken; ruhumdan acıyla sökülüp bana el sallayan 13 yaşındaki yaralı kızı, sevgiyle uğurladım. Ağladım... Sesli sesli, hıçkırarak, gözümde yaş kalmayana dek ağladım... Bu sefer de, banyoda benim için gözyaşı döken, güzel yürekli adam için ağladım...

Odayı dolduran çığlıklarımız elbet bir gün bir yerlerde birbirine karışacaktı. İşte o zaman gülümsemeler hiç eksik olmayacaktı hayatımızdan. Birbirimizin ruhunda kaybolacaktık belki de... Ama şimdi ağlama sırasıydı, ağlayarak acılarımızı sonsuza dek uğurlama sırası...



Umarım bölümü beğenmişsinizdir arkadaşlar. Benim için çok özel bir bölümdü. Eğer beğendiyseniz vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Yorumlarınızı okumak ve cevaplamak en büyük zevklerimden biri gerçekten. Her gün yeni arkadaşlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Hikayemden desteğini eksik etmeyen tüm okuyan dostlarıma şükranlarımı belirtmeden bitirmek istemedim. Hepinize sonsuz teşekkürler. Gerçekten çok seviliyorsunuz...

Continue Reading

You'll Also Like

821K 34.6K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
148K 10.1K 8
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
1.7M 55K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...