Lie/ Minsung

By bahngliz

11.5K 1.1K 939

Kucağında uyuya kaldığım adam içime ektiği korku tohumlarını teker teker yok etmeliydi; yoksa tekrar gitmesin... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
bölüm değil
-23-
-24-
-26-
¡ Acil Duyuru ¡
-27-
-28-

-25-

165 17 19
By bahngliz


Medya: Seungmin ve Chan'ın dinlediği şarkı..

Keyifli okumalar...

🌻🌙

"Iyi misin?"

Minho'nun sorusuyla başımı usulca sallayıp koluna daha sıkı sarılmıştım. Kıkırdayıp saçlarıma uzun bir öpücük bırakmıştı cevap olarak.
Kızaran yüzümü saklamaya çalışırken hemen karşı koltukta bizi videoya alan Felix'i farketmiştim. Başımı Minho'nun omzundan kaldırıp az önceki sakin halime zıt bir ses tonuyla konuşmuştum.

"Yah, Lee Yongbok! O kamerayı kapat hemen!"

Felix benim ciddi tavrıma dilini çıkararak karşılık vermiş ve telefonu havada sallamıştı.

"Artık elimdesin Han Jisung"

Biz kendi aramızda atışmaya devam ederken salona giren Chan hyungla herkes aniden sessizleşmişti.
Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanırken Chan hyung dibime kadar gelmiş ve hemen önümdeki sehpaya oturmuştu. Başımı kaldırdığım anda göz göze geleceğimizi bilsem de hareket etmemiştim.

"Ji"

Konuşmak istemiyordum; yaptığı şey doğru değildi. Onu seviyor oluşum hayatım konusunda bu kadar özgür kararlar alabileceği anlamına gelmiyordu.

"Bana kızmakta haklısın ama ben her şeyi senin iyiliğin için yaptım. Onlar senin ailen; bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa bir başka gün illa ki karşılaşacaktınız"

"O zaman bıraksaydın da tesadüfen karşılaşsaydık. Daha bir gün önce onlar yüzünden hastaneye kaldırılmadım mı ben? Bunları hiç mi düşünmedin hyung? Benim iyiliğimi böyle mi düşünüyorsun? Bu hale gelmeme sebep olan insanları karşıma çıkararak mı?"

Kendimi daha fazla tutamayıp bağırırken Chan hyung sessizce dinlemişti beni. Salondakiler yine konuşmuyor; tartışmayı bitirmemizi bekliyorlardı.
Chan hyung kucağımdaki ellerden birine uzanıp avuçları arasına hapsederken Minho'nun oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandığını hissetmiştim.

"Ne demem gerektiğini bilmiyorum; ben özür dilerim Jisung. Yaptığım şey aptallıktı"

Dolu gözlerle yüzüme bakmaya devam ederken bakışlarımı kaçırıp elimi avuçları arasından kurtarmıştım.

"Konuyu kapatalım"

Chan hyung bir süre daha karşımda durmuş sonra sıkıntıyla bir nefes verip ayaklanmıştı.

"Gitsem iyi olacak; iyi geceler çocuklar. Çok geç saatlere kalmayın; yarın okulunuz var"

Başta Changbin olmak üzere salondan şikayet sesleri yükselirken Chan hyung başını iki yana sallayıp çıkmıştı. Seungmin hemen peşinden çıkarken dikkatimi yeniden yanımdaki bedene vermiştim. Gözleri karşıda bir noktada kilitli kalmış, sanki canlı bir şeymiş gibi nefretle bakıyordu o boşluğa.

"Minho?"

Konuşmamla bakışları hızla yumuşarken gözleri gözlerimi bulmuştu. Yüzümüz arasındaki küçük mesafe kalp atışlarımı yeniden kontrolden çıkartırken bir eli yanağımı bulmuştu.

"Noldu güzelim?"

Baş parmağı tenimi hafifçe okşarken sesimi bulduğuma şükrederek konuşmuştum.

"Bu gece benimle uyur musun?"

Yüzündeki tebessüm tehlikeli bir ifadeye dönüşürken yüzüme yaklaşmış ve burunlarımızı birbirine değdirerek konuşmuştu.

"Prenses ne isterse o"

🌻🌙

"Iyi geceler~"

Seungmin'in yanağına sulu bir öpücük bırakıp odadan çıkarken derin bir nefes almış ve kendi odamın önüne gelmiştim. Kapı kulpunu usulca indirip içeri süzülürken bakışlarım yatakta sırtını dönerek uyuyan Minho'yu bulmuştu.
Kaşlarım hızla çatılırken bozulan sinirimle kapıyı sertçe çarpmış ve panduflarımı çıkartıp yatağa girmiştim. Minho'nun kapı sesine rağmen uyanmamasına şaşırırken üzerindeki pikeyi çekiştirip yatağın ondan uzak kısmında sırtımı ona dönerek yatmıştım.

Fakat birkaç saniye sonra belimi saran güçlü bir kol beni aniden kendine çekmiş ve üstüme bir nevi çullanmıştı.

"Yah Minho! Boğuluyorum"

Minho kollarını gevşetmek yerine diğer kolunu da belimin altından geçirmiş ve beni kolları arasına hapsedip başını boyun girintime yaslamıştı. Kalbim göğüs kafesimi kırmaya fazlasıyla hevesliyken boğuk sesi dolmuştu kulaklarıma.

"Neden bu kadar zayıfsın anlamıyorum ki"

Ben kollarından kurtulmaya çalışırken başını boynuma gömerek öpmeye başlamıştı.

"Yah! G-gıdıklanıyorum! D-dur"

Birkaç dakika süren işkence nefes anlamadığımı söylememle bitmişti neyse ki. Minho üzerimden kalkarken düzene sokmaya çalıştığım nefeslerim arasından söylenmiştim.

"B-beni öldürecektin!"

Benim aksime daha sakindi. Beni gülerek izliyor; şımarık bir tavırla dil çıkartıp duruyordu. Arkamda duran yastığı alıp kafasına fırlattığımda geri çekilip yastıktan kurtulmuştu.

"Aptal"

Bozulan sinirimle gülmeye başlarken yere düşen yastığı almış ve bana dönmüştü. Bakışlarındaki yaramazlığı farkettiğimde ellerimi öne doğru uzatarak hızla konuşmuştum.

"O yastığı yavaşça yerine bırak"

Minho beni dinlemek yerine üzerime gelmeye başlamıştı. Bakışlarındaki karanlık içimdeki çocuksu heyecan korkuya dönüştürürken kısılan sesimle konuşmuştum.

"Minho korkuyorum; dur lütfen"

Sözlerimi tamamlamamla Minho'nun ifadesi hızla değişmiş ve yastığı kenara bırakmıştı.

"Özür dilerim; ben sadece seni güldürmeye çalışıyordum. Çok özür dilerim güzelim"

Sesindeki pişmanlık yeniden tebessüm etmeme sebep olurken elimle yanımı patpatlamıştım. Parlayan gözleriyle kocaman gülümsemiş ve kenara bıraktığı yastığı alıp yanıma oturmuştu. Elindeki yastığı sırtına koyup ellerini belime sararken itiraz etmeden sırtımı göğsüne yaslamıştım.

Saçlarımda hissettiğim minik buse kalbimi yeniden hızlandırırken dudakları bu defa şakağımı bulmuştu. Uzun öpücüğü içimdeki kelebekleri havalandırırken sakin kalmak için parmaklarımı sıkmıştım.

"Seungmin uyudu mu?"

Alakasız sorusuyla başımı hafifçe çevirmiş ve mırıldanarak onaylamıştım.

"Hiç konuştunuz mu? Yani annesinin evliliği hakkında bir şey anlattı mı?"

Sıkıntıyla bir nefes vermiş ve belime sardığı parmaklarıyla oynamıştım.

"Hiçbir şey anlatmıyor. Canının sıkkın olduğunu biliyorum ama anlatmak yerine sessizce köşeye çekiliyor. Yarın Chan hyung ile konuşacağım. Belki ona anlatır; Seungmin Chan hyunga hayır diyemez"

Cevabıma karşı kıkırdamıştı.

"Çöp çatanlık kokusu mu alıyorum?"

Dediği şeyle koluna sert olmayacak bir şekilde vurmuştum.

"Minho! Ciddiyim ben. Seungmin'in Chan hyunga karşı farklı bir tavrı var. Aralarındaki şeyi bilmiyorum; sadece Chan hyungun ona iyi geleceğini hissediyorum"

Beni kısa bir mırıldanmayla onaylamış ve uzanıp yanağıma ıslak bir öpücük bırakmıştı.
Istemsizce tebessüm ederken içime çöken ani huzursuzlukla karşımdaki boşluğa gözlerimi devirmiştim. Minho sanki bunu hissetmiş gibi belimdeki kollarını gevşetmiş ve bedenimi kendine doğru çevirmiştim.

"İyi misin?"

Sorusuna karşı omuz silkmiş ve bakışlarımı parmaklarıma indirmiştim.

"Artık her şey yoluna girsin istiyorum sadece. Iyileşmek istiyorum mesela; sizin yanınızda sıradan insanlar gibi vakit geçirebilmek istiyorum. Kafanızda benimle ilgili endişe dolu senaryolar dolaşsın istemiyorum. Ben artık size yük olmak istemiyorum"

Yanaklarımı kavrayan parmaklarından akan şefkati iliklerime kadar hissetmiştim. Baş parmağı ile tenimi hafifçe okşarken yüzlerimizi yaklaştırmıştı. Dudakları dudaklarımı bulurken bir saniyeden az süren öpücükle kalbimin durduğunu hissetmiştim. Geri çekilip gözlerine bakma cesaretini bulduğumda huzur dolu bakışlarıyla karşılaşmıştım.

"Tanrı'ya senin gibi güzel bir kalbi tanımama fırsat verdiği için her gün şükretmem gerek sanırım..."

Yüzündeki tebessüm kalbimin derinliklerine kazınırken yüzümü okşamayı kesmeden devam etmişti konuşmasına.

"Kimseye yük olduğun falan yok güzelim; hepimiz seni sevdiğimiz için endişeleniyoruz. Sen de bizim için endişe etmiyor musun kimi zaman?"

Haklı sorusuna karşı usulca başımı sallamıştım.

"Ayrıca sen hasta falan değilsin ki iyileşesin. Sadece yoruldun ve hepimiz bunun farkındayız. Dinlenip kendine gelmen için elimizden ne geliyorsa yapacağız."

Sözlerini burnuma bıraktığı minik bir öpücükle bölmüştü.

"Seninle ayrı geçirdiğimiz günlerin hepsini telafi edeceğim. Yüzünün tekrar gülmesi için ne gerekiyorsa yapacağım"

Söz vermeden verilmiş bir sözdü bu. Yerine getireceğinden emin olduğum bir söz.
Ellerimi yanağımdaki ellerinin üzerine koymuş ve dudaklarımdan dökülmek için çırpınan sözcükleri serbest bırakmıştım.

"Beni yalnız bırakma, olur mu?"

Hızla değişen ifadesiyle başını sallamış ve alnıma uzun bir öpücük bırakmıştı.

"Bir daha asla Jisung; bir daha bırakmayacağım seni"

Başımı ellerinden kurtarıp göğsüne yaslarken kollarımı beline sarmıştım.

"Sana güvenmeme izin ver Minho; sana yeniden inanmama izin ver"

🌻🌙

Min♡

Jisung!!

Jisung!!

(14:47)

✅✅

Jisung çevrimiçi

Jisung yazıyor...

Siz:

Efendim Seungie~?

Min♡

Chan mesaj atmış; okula gelmiş

Siz:

Chan hyung mu demek istedin:))?

Neden gelmiş kii

Min♡

Evet yani Chan hyung

Beni almaya geldiğini söyledi sadece

Siz:

Sadece seni mii?

Yoksa seni kaçırmaya gelmiş olmasın

Min♡

Dalga geçmeyi bırak Jisung

Siz:

Tamam tamam kızma

Bana niye mesaj attın?


Min♡

Çıkışta beni bekleme diyecektim

Dışarıda çok oyalanma; eve git hemen

Siz:

Tamam omma~

Min♡

Zevzeklik yapma

Ciddiyim ben

Siz:

😅😂

Merak etme beni; Minho yanımda olacak

Sen eğlenmene bak:*

Min♡

Onun yanında olmasan içim daha rahat olacak|

Tamam; ararım ben seni

Görüşürüz sonra♡

Siz:

Görüşürüz Seungmin-ah♡


🌻🌙

"Ne yapmak istersin?"

Chan'ın sorusuyla bakışlarımı yoldan çekmiştim.

"Bilmem"

Cevabıma karşı dudaklarını büzmüş ve başını sallamıştı.

"O zaman bugün kendinizi tamamen bana bırakın Bay Kim; size harika bir akşam yaşatacağım"

Ses tonunu değiştirerek sorduğu soruyla kendimi tutamayıp kahkaha atmıştım. Gülerek bana katılırken arabayı boş bir yola sürmesini izlemiştim.

"Nereye gidiyoruz?"

Direksiyondaki ellerinden birini çekmiş ve işaret parmağını dudaklarına götürmüştü.

"Sürpriz"

Havalanan kaşlarımla karşılık vermiş ve radyoyu işaret ederek konuşmuştum.

"Peki radyoyu açabilir miyim kaptan?"

Gözlerini saniyelik olarak yoldan çekmiş ve başını sallamıştı.

"Tabii"

Aldığım cevapla hemen radyoyu açmış ve slow bir şarkı bulana kadar kanalları değiştirmiştim. En sonunda ispanyolca şarkılar çalan bir kanala denk gelmiş ve heyecanla sesini yükselmiştim.
Aşina olduğum şarkı kulaklarıma dolarken kendimi tutamayıp eşlik etmiştim yanımdaki bedenden çekinmeden.

" En el cielo, con los pájaros qué vuelan
Las oraciones

Ý amore, misterio de la luna
Amore, mi vida preciosa
Amore, dame dame fuerza
Amore, confía medicina "

Üzerimdeki gözlerini hissedebiliyordum ama şarkının ritmi beni öylesine etkisi altına almıştı ki gözlerimi açıp yüzüne bakamıyordum.
Şarkının sonlarına doğru bana eşlik eden sesini duymuştum. Gözlerim usulca açılırken birbirimizin gözlerine bakarak sürdürmüştük şarkıyı.

"Cura, cura, cura, cura, cura, cura, cura, cura mi
Cura, cura, cura, cura, cura, cura, cura, cura mi
Medicina... "

Onunlayken iyiydim; onun yanındayken aklımdaki her şey silinip gidiyordu. Terapide gibi hissediyordum.

"Sesin çok güzelmiş"

İltifatı karşısında kızaran yüzümü gizlemeye çalışarak teşekkür etmiştim. Radyoda çalan şarkılar sessiz geçen yolculuğumuza eşlik ederken yaklaşık yarım saatin sonunda durabilmiştik.
Geldiğimiz yer boş bir araziye benziyordu. Ilerideki ağaçlık dışında etrafta pek yeşillik yoktu. Sanki burası şehrin unutulan kısmıydı. Chan'ın arabadan inmesiyle bende kemerimi açmıştım.

Kemerimi henüz çıkarmıştım ki Chan benim tarafımdaki kapıyı açmıştı. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken sağ elini bana doğru uzatmıştı. İtiraz etmeyip elimi uzattığı eline bırakmıştım. Arabadan indiğimde elimi bırakmamış ve arabanın bagajına doğru ilerlemişti. Bagajı tek elle açıp içinden büyük bir çanta ve iki tane sandalye çıkartmıştı.

Elimi elinden çekeceğim sırada itiraz etmiş ve sandalyeleri kolunun altına almıştı.

"Bagajı kapatır mısın?"

Dediğini yapmış ve yerde kalan çantayı elime almıştım. Arabayı arazinin başında bırakıp toprak yolda ilerlerken nereye gittiğimizi sorguluyordum. Korkmuyor değildim ama Chan'a olan güvenim içimdeki korkuyu yeniyor, meraklı tarafımı bir şekilde bastırıyordu.

Arazinin sonuna geldiğimizde gördüğüm manzarayla ağzım açık kalmıştı. Bütün Seoul ayaklarımızın altındaydı. Batan güneşin kızıllığı Han nehrinin üzerinde dans ederken şehrin daha yeni yeni yanan ışıkları ateş böceklerini anımsatıyordu.

"Chan burası çok güzel..."

Elimi bırakıp kolunun altındaki sandalyeleri çıkartmış ve ikisini de açıp yan yana koymuştu. Yeniden bana dönüp elimdeki çantayı almış ve boştaki elimi tutup sandalyelere ilerlemişti.
Birbirimizle konuşmadan anlaşıyor oluşumuz bir yana bundan memnun olduğumuz her halimizden belliydi.

Chan beni sandalyelerden birine oturtup boştaki sandalyeye oturmuş ve çantayı ayaklarının dibine koyup fermuarını açmıştı.

"Şunu dizlerine ört; hava birazdan soğuyacak"

Bana uzattığı şala şaşkın bakışlar atarken uzanıp elinden almış ve dediğini yaparak dizlerime örtmüştüm.
Çantanın içine yeniden gömüldükten birkaç saniye elinde bir termos ve iki kupayla bana dönmüştü. Kendimi tutamayıp kahkaha atarken Chan'ın şaşkın bakışlarını üzerine çekmiştim.

"Ne oldu?"

Elimle yüzüme yelpaze yaparak gülüşümü durdurmaya çalışmış ve güçlükle konuşmuştum.

"Kusura bakma lütfen; sinirim bozuldu. Böyle bir hazırlık yapman şaşırttı sadece"

Cevabıma karşı omuz silkmiş ve kupalardan birini bana uzatıp termosun kapağını açmıştı.

"Zamanla alışırsın"

Bardağa dolan sıcak kahvenin kokusu içimi ısıtırken tebessüm ederek konuşmuştum.

"Alışmak için can atıyor olacağım"

Birleşen bakışlarımız içimde minik kıpırtılara sebep olurken gözlerimi utanarak kaçırmıştım.
Kendi bardağını doldurduktan sonra bardağı bana vermiş ve termosun kapağını kapatıp çantaya bırakmıştı.
Elimde ikimizin kahvesiyle beklerken ayağa kalkıp sandalyesini dibime kadar getirmiş ve yeniden oturmuştu.

Bardağını elimden alıp tebessüm etmiş ve bakışlarını manzaraya çevirmişti hemen.
Onu taklit edip gözlerimi batan güneşe çevirdiğimde içime dolan huzura engel olamamıştım. Derin bir nefes alıp parmaklarımı sıcak bardağın etrafına dolamış ve aşık olduğum tattan küçük bir yudum almıştım.

Ağzıma dolan tatla gözlerim refleksle kapanmıştı. Ağzımdan kaçan memnun mırıltılar Chan'ı güldürürken gözlerimi açmıştım hızla.

"Çok iyi geldi"

Chan gülüşünü durdurmuş ve geniş tebessümüyle konuşmuştu.

"Belli oluyor"

Alaylı tavrına karşı omuz silkmiş ve gözlerimi manzaraya çevirmiştim.

"Çikolata?"

Manzaramı kapatan paketle kaşlarım çatılırken Chan'ın elini itmeye çalışarak söylenmiştim.

"Yah! Manzarayı kapatıyorsun!"

Chan'ın gülüşü kulaklarıma yeniden dolarken bozulan sinirimle bende gülmüş ve uzattığı çikolatayı almıştım.

"Radyo falan da çıkartırsın sen şimdi"

Gözlerini kısmış ve elleriyle beklememi işaret ederek elini yeniden çantanın içini karıştırmaya başlamıştı. Ciddi tavrıyla gerçekten radyo çıkartacağını düşünmüş ve heyecanla beklemiştim.

"Tüh, radyoyu evde unutmuşum. Ama bu radyonun yokluğunu aratmaz belki?"

Çantadan çıkarttığı orta boylardaki siyah kutuyla gözlerimi kırpıştırmıştım.
Elimdeki kahveyi sandalyenin dibine bırakıp uzattığı kutuyu almıştım heyecanla. Kararmaya başlayan hava yüz ifadesini görmemi zorlaştırsa da gülümsediğini fark edebiliyordum.

" hadi"

Konuşmasıyla başımı sallamış ve bakışlarımı yüzünden çekmiştim. Kutuyu açıp kapağını kenara bırakmış ve içindeki 'süprize' bakmıştım. Gördüğüm şeyle bugün ikinci şokumu yaşarken kutudaki küreyi dikkatli bir şekilde çıkartmıştım.
Parmaklarım kürenin altındaki düğmeyi bulurken beklemeden basmış ve kürenin içindeki karların uçuşmasını izlemiştim.

Kürenin içinde sadece yanakları pembe pembe, ayakta duran siyah saçlı bir çocuk vardı. Karlar uçuştukça kendi etrafında dönüyor, huzur veren müziğinin kulaklarımızın pasını silmesine izin veriyordu.
Kürenin durmasıyla bakışlarım yan tarafıma dönerken gözlerim direk Chan'ın gözlerini bulmuştu.

"Bu çok güzel, çok teşekkür ederim.."

Yüzündeki tebessüm genişlerken küreyi işaret ederek konuşmuştu.

"Kar kürelerine zaafın olduğunu biliyordum; bir mağazada denk geldim ve sana çok benzediğini farkedince almak istedim"

Kendimi tutamayıp kıkırdamış ve oturduğum sandalyede bedenimi Chan'a doğru çevirmiştim.
Kollarımı beklemeden Chan'ın boynuna sarmıştım. Chan beni taklit ederek kıkırdamış ve kollarını belime sarmıştı.

"Teşekkür ederim"

Kollarım ayrılmamak için direnirken onunda benden farksız olduğunu hissetmiştim. Buna ihtiyacımız vardı belki de.
Belimdeki kolları beni güvende hissettiriyor olsa da daha fazla sarılıp rahatsız etmek istemediğim için geri çekilmiştim. Fakat bunu sadece ben yapmış olacağım ki başımı Chan'ın omzundan kaldırmamla burun buruna gelmiştik.

İç sesim çığlık çığlığa feels geçirirken arka tarafımızdan gelen yabancı bir sesle birbirimizden ayrılmıştık.

"İyi akşamlar beyler!"

🌻🌙

_________________________

Chan'ın dibi olmayan çantasından selamlarhdhdhehd

Umarım hepiniz iyisinizdir; sizi çok ama çok sevdiğimi unutmayın♡

Kendinize iyi bakın; diğer bölümde görüşürüz çıtırlar:*




























































































#stay

Continue Reading

You'll Also Like

107K 12.4K 33
değişiyorsun, dayanamıyorum
12.6M 604K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
527K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
35.1K 1.4K 16
Alaz'la Asi yer değiştirmiş olsa nasıl bir dinamikleri olurdu çok merak ettim. Yaman, Alaz ve Cesur'un birlikte büyüdüğü; Asi'nin Soysalanlar'ın kız...