Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

66.3K 7.2K 29.3K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

52

583 67 1K
By meliicornie

Byun Baekhyun

Yatağımda oturmuş, Bungou Stray Dogs'un mangasını -daha önce hiç okumamışım gibi- büyük bir heyecanla okuyordum. Sayfanın üst köşesinde olan parmağımla diğer sayfaya geçtim.

Odadaki herkes kendi halinde sessiz sedasız bir şeylerle meşgulken yan yatakta uyuyan Taehyung aniden kalktı. Derin nefesler veriyordu, terlemişti ve korkuyla etrafa bakıyordu. Başını ellerinin arasına aldı, yüzünü buruşturmuştu. Çığlık ata ata ağlayacak gibi duruyordu.

"İyi misin?" dedim elimdeki mangayı bırakıp onun yatağının kenarına otururken. "Kötü bir rüya mı gördün?"

Gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi, tekrar açtığında ise çoktan dolmuşlardı. Yatağın yanındaki çekmecesine uzanıp Jungkook'un fotoğrafını çıkardı. "Çok yazık oldu..." dedi.

"Ne oldu canım benim?" dedim ona biraz daha yaklaşarak. Dağılan saçlarını düzeltmeye çalıştım. "Ayrıldınız mı siz?"

Burukça gülümsedi. "Görüşemiyoruz ki ayrılmaya karar verelim. Hayır, ayrılmayız zaten. Yani kendi isteğimizle..."

"Ne diyorsun Taehyung?"

Yavaşça ağlamaya başladığında dudaklarımı birbirine bastırıp bir elini avuçlarım arasına aldım.

"Yarın çok büyük bir operasyona gidiyoruz ve onu göremedim bile... Neredeyse hiç konuşamıyoruz, günlerimiz uyuşmadığı için izin günlerinde bile buluşamıyoruz. Onu çok özledim ve çok seviyorum. Ben onu bırakmak istemiyorum ama yakında olan olacak."

"Neden birden böyle bir umutsuzluğa kapıldın? Neden ayrılasınız?"

Elindeki fotoğrafı bırakıp gözlerini sildi, gülümseyerek bana bakmaya çalıştı. "Öyle işte. Boşver..." dedi ve bana uzunca sarılıp geri çekildi. "Seni seviyorum Baekhyun."

"Ah... Ben de seni Tae."

Yatağından kalktı, suratında saf ama acı dolu bir gülümseme vardı, öylece odadaki herkese baktı ve kapıya doğru ilerledi. "Hepinizi seviyorum." deyip yatakhaneden çıktı.

Çocuklarla birbirimize baktık, herkes kafa karışıklığının getirdiği sessizliğini korurken Jongin kısık sesle konuştu. "Güle güle Taehyung..."

"Çocuk çoktan odadan çıktı bile. Tanrı aşkına! Neyiniz var sizin?!" Jisung sert bir tonda söyledi. "Yarın operasyon var. Kafanızı toparlayın!"

Sehun ona döndü. "Herkes gergin, kes sesini. Ve bir daha Jongin'e bağırma."

Jisung tam bir şey diyecekti ki aniden açılan kapı ve içeri giren Chanyeol'le hepimiz ayağa kalkıp hazır ola geçmiştik.

Chanyeol paniklemiş gibiydi, gözleri hızlıca odada gezdi ve göz göze geldiğimiz gibi hızlı adımlarla dibimde bitti. Hiç kimseye bir şey demeden ve hiçbir şeyi umursamadan elimden tutup beni çekiştirmeye başladı.

Kafama büyük bir kaya düşmüş gibiydi. Chanyeol askerlerin önünde elimi mi tutmuştu, yoksa ben hayal mi görüyordum? Bu imkansızdı, özellikle onun için...

Koridorda el ele hızla yürürken askerlerin bakışlarından rahatsız oldum, Chanyeol'e bir garip bakıyorlardı. Bu yüzden elimi bir anda çektim ve bu da onun duraksamasına sebep oldu. Büyük bir korkuyla bana döndü.

"Ne oldu?" dedi masum gözlerle bana bakarken. "Canını mı yaktım?"

"Hayır ama herkesin içinde neden böyle davranıyorsun?" diye kısık sesle sordum.

"Çünkü şu an hiçbiri umurumda değil." Tekrar elimden tuttu ve hızla yürümeye başladı.

Binadan çıktık, bahçedeki ana kapıya doğru ilerlediğimizde neler olduğunu hâlâ tam anlayamamıştım.

"Dışarı mı çıkıyoruz?" dedim şaşkınca.

"Evet, yavrum."

Gözlerimi büyültüp üzerimizdeki askeri kamuflajları gösterdim. "Üniformalarımızla mı?" Gerçekten kafam karışmıştı, çünkü askeri kıyafetlerle dışarı çıkma iznimiz yoktu ve Chanyeol gibi kuralcı biri karşıma geçmiş böyle şeyler söylerken mantıklı düşünemiyordum.

Chanyeol elimden daha sıkı tuttu ve beni kendine doğru çekti. "Binbaşına güveniyor musun sen?"

Hiç düşünmeden başımı aşağı yukarı salladım.

"O zaman sus ve her şeyi siktir et bugün, Baekhyun." derken tuttuğu elimi daha da sıktı.

"Emredersiniz komutanım."

Dış kapının önündeki askerler sorarcasına bize bakıyordu. Chanyeol onlara sert bir bakış atmış, Heechul Komutan'ın haberi olduğuna dair bir şeyler söylemiş ve hızla askeriyeden çıkmıştı. Beni de peşinden çekiştirmeyi unutmuyordu.

Askeriyenin önündeki sokaktan bir süre dümdüz yürüdük. Sadece elimi tutuyordu ve sessizce yere bakıyordu.

Aniden durdu, önüme geçip ellerini omuzlarıma koydu ve güldü. "Ne yapmak istersin? Çikolatalı pasta alayım mı sana? Bol şekerli kahve içelim mi, sevgilim?"

Ben cevap veremeden cebindeki telefonu çıkardı. "Ah, hadi bir sürü fotoğraf çekilelim."

Yanıma gelip bir kolunu omzuma attı ve telefonun kamerasını açtı.

"Askeriyede kullandığın telefon değil mi bu? Bundan fotoğraf çekmezdin sen."

Gülümsedi. "Bir şey olmaz, Baekhyun." dedi ve üst üste bir sürü fotoğrafımızı çekti.

Şaşkındım, çünkü askeriyede kullandığı telefonla beni öperek poz verdiği fotoğrafları bile çekmişti.

Telefonu cebine geri koydu. Ellerini yanaklarıma yerleştirip kısaca okşadı. Yüzüme yaklaşıp dudaklarıma küçük öpücükler kondurdu.

Kollarımı beline sardım ve gülümseyerek ona baktım. Kahvelerini benimkilerde gezdiriyordu. Huzurlu bakışları bir süre sonra kırgın olanlarla yer değiştirdi. Gözlerinin biraz dolduğunu fark ettiğimde ayaklarımın ucunda kalkıp dudağının kenarından öptüm.

"Ne oldu bebeğim? Kötü mü hissediyorsun?"

Başını iki yana salladı gülümserken. Hemen ardından da bana sıkıca sarılıp ensemdeki saçları okşamaya başladı. Başını benimkine sürtüyor, bazen hafif yan dönüp saçlarımdan öpüyordu.

Chanyeol geri çekildi ve yanağımdan bir makas aldı. "Asker olmasaydık, yani yeterince vaktimiz olsaydı, benimle neler yapmak isterdin Baek'im?"

"Hmm..." Yüzümü gökyüzüne çevirip düşünmeye başladım. "Bilmem. Belki normal çiftler gibi sinemaya gitmek isterdim. Ya da lunaparka gider çarpışan arabalara binerdik. Belki senin için yemek yapardım Chanyeol. Başka... Bana motosiklet kullanmayı öğretmeni isterdim. Saatlerce gitar çalardık seninle beraber belki de. Beraber manga falan okuyabilirdik."

Elimden tuttu ve hızla koşmaya başladı. Düz sokaktan sola döndük, motorunu emanet ettiği yerden aldı. Kaskı bana taktı ve hemencecik motoruna oturup bana döndü. "Atla bebeğim, bugün çok işimiz var."

Arkasına geçip beline sıkıca sarıldım. Chanyeol daha önce onda görmediğim bir hızla sürmeye başladı. Çok hızlı gittiği için kısa süre içinde onun evine vardık.

Eve girince beni hemen mutfağa doğru itti. "Hadi bana yemek yap. Ben de senin için gitar çalayım."

Dediklerine karşılık güldüm. "Ya... Şapşal mısın sen? İstediklerimi hemen yapmamıza gerek yok ki!" İtiraz edercesine konuşsam da içimde oluşan koca mutlulukla onu yanağından öptüm.

Chanyeol elini belime koyup beni kendine doğru çekti. "Gitarımı alıp geliyorum güzelim."

Başımı onaylar şekilde salladıktan sonra onun odasına gidişini izledim. Chanyeol gitarıyla geri döndüğünde ne yapacağıma karar vermiş ve malzemeleri biraz hazırlamıştım.

Sandalyeye oturup gitarının akorduyla uğraşan koca bebeğe döndüm. "Kakaolu kek yapacağım."

"Nasıl istiyorsan bebeğim," dedi ve başını gitarından yavaşça kaldırıp bana baktı. "Burası senin evin."

Hafifçe gülümsedi, ben de aynı şekilde karşılık verdim ve keki yapmaya başladım.

Chanyeol de gitar çalmaya ve şarkı söylemeye başlamıştı.

"Yalnız olmaktan korkuyorsun,
Özellikle de geceleri.
Seni özleyeceğimden korkuyorum,
Bu her zaman böyleydi."

Kaba döktüğüm malzemeleri çırparken Chanyeol'ün defalarca bana söylediği şarkıyı ilk kez duyuyormuş gibi masum bir heyecanla dinliyordum.

"Bu hissi istemiyorum,
Aşka gücüm yetmez.
Bizi ayırmak için sebepler arıyorum.
İşe yaramıyor,
Çünkü mükemmelsin.
Ve buna değeceğini biliyorum.
Öylece çekip gidemem..."

Nakarata yaklaştığında sesini yükseltti ve gitarı daha duyulur şekilde çalmaya başladı. Elimdeki işi bırakıp gülerek ona döndüm ama her zamanki gibi olmadığını fark ettim.

Chanyeol gözlerini kapamıştı ve suratındaki koca gülümsemeyle söylüyordu şarkının en anlamlı kısmını.

"Zor zamanlar geçirsek ve yalnız hissediyor olsan bile;
Bil ki senin için ölürüm.
Bebeğim, senin için ölürüm."

Gözleri hâlâ kapalıyken başını geriye attı, çalmaya devam ediyordu. Birazdan söylemeyi bitirir diye önüme dönüp kaba başka malzemeler eklemeye başlamıştım ki Chanyeol şarkıyı söylemeye devam etti. Normalde sonuna kadar söylemediği için biraz şaşırmıştım.

"Aramızdaki mesafe ve zaman fikrimi asla değiştirmeyecek.
Çünkü bebeğim, senin için ölürüm.
Bebeğim senin için ölürüm, evet.
Senin için ölürüm.
Senin için ölürüm."

Gitgide sessizleşen sevgilime döndüğümde yüzündeki üzgün bakışları yakalamıştım ama o hemen toparlanıp gülümsedi.

Yanına gidip yere eğildim. Ellerimi dizlerine koyup doğrudan gözlerine baktım. "Neyin var senin?"

"Bir şeyim yok." dedi.

"Yalan söyleme." Ellerimden birini başının üstüne çıkarıp saçlarını karıştırdım. "İstersen dertleşebiliriz. Seni dinlerim, biliyorsun."

"Beni yeterince dinleyip görevini tamamladın sevgilim." Eğilip yanağımdan öptü.

"Sevgilimi dinlememin bir sınırı yok." dedim. "İstediğin zaman konuş, ben hep dinlerim seni."

"Teşekkür ederim. Baekhyun."

İşaret parmağımla burnunun ucuna vurdum hafifçe. "Bibip!"

Gülerek ayağa kalktım ve tezgahın başına geçtim. Kaptaki tüm malzemeleri karıştırdıktan sonra harcı kek kalıbına döktüm. Bu sırada Chanyeol başka bir şarkı söylemeye başlamıştı ve ben de ara ara ona eşlik ediyordum.

Kek kalıbını fırına attıktan sonra Chanyeol'ün yanına gittim. Kucağındaki gitarı kaldırıp bana baktı. Oturmamı işaret eder gibi bacağına vurdu.

Kucağına oturdum, iki tarafımdan uzattığı kollarıyla gitarı önümde tutuyordu. Ellerimi yavaşça gitarın üzerine koydum ve çalmaya başladım.

Chanyeol çenesini omzuma dayadı, beni öyle bir süre izledikten sonra başını yana eğip boynumdan öpmeye başladı. Dudakları boynumda ve omzumda tur atarken elleriyle vücudumu sarmıştı sıkıca.

Parmaklarım bizim için sade ve yavaş tonda ilerleyen bir fon müziği çalarken Chanyeol ufak öpücüklerine devam ediyordu. Ellerini benimkilerin üstüne koyup korkmadan, daha yüksek sesle çalmamı sağladı.

Fırından kekin piştiğine dair bir ses gelene kadar onun kucağında gitar çalmıştım. Bu süre boyunca hiç konuşmamıştık ve bedenimi kapsayan hüznü de anca gitarı kenara bıraktığımda fark edebilmiştim.

Sol gözümden bir damla düştü aniden. Arkama döndüm, Chanyeol'le göz göze geldiğim gibi onun da sağ gözünden akan bir damla gözyaşı gördüm. Ellerim hemen yanaklarına ulaştı.

"En azından seninki sağdan," dedim gülümseyerek. "Mutluluktan."

Chanyeol herhangi bir tepki vermedi, sadece belli belirsiz gülümsedi ve gözlerini üzerimden çekti. "Hadi kekimizi yiyelim."

Kucağından kalkıp keki fırından aldım ve dilimledim. Bu sırada Chanyeol de hemencecik ikimize bol şekerli kahve yapmıştı. Masaya geçip mutlu bir şekilde kekimizi yedik.

Yaptığı şekerli kahveden büyük bir miktar içip kupayı sesli bir şekilde masaya koydu. Gözleri dolmuştu, dişlerini sıkıyordu.

"Neyin var senin bir tanem?"

Aniden bana baktı ve gülümsedi. "Ne?"

"İyi misin sevgilim?"

"İyiyim bebeğim." dedi ve bana da buna inanmaktan başka bir çare bırakmadı.

Kekimizi yedik, kahvelerimizi içtik ve yaklaşık bir saat kadar Chanyeol'le sadece gitar çaldık. Hatta bir ara Chanyeol siyah keçeli bir kalem getirip gitarının üstüne benim ismimi yazmıştı. O gitarın artık benim olduğunu söylemişti.

Evde daha fazla oyalanmadık, Chanyeol aceleci tavırlarıyla beni dışarı çıkarıp motora bindirmiş ve eğlence parkı gibi bir yere getirmişti. Hiç vakit kaybetmeden jeton satan yere gitmiş ve birkaç jeton almıştı.

Elimden sıkıca tutarken çarpışan arabalara doğru ilerledik. Sevinçle ona bakıyordum, bugün gerçekten güzel geçiyordu. Bana bakıp göz kırptı.

Arabalardaki insanların turunun bitmesini bekledik. Onlar indiği gibi de ikimiz ve diğer bekleyenler binmişti. Turumuz başladığında hemen direksiyonu çevirip Chanyeol'ün arabasına doğru sürdüm. Fakat o sağa kayıp hemen dönmüş ve benim arabamın arkasına vurmuştu.

"Gıcık!"

"Çok yetenekli komutanım demek istedin galiba." diyerek güldü. Arabasını geri çekti ve benden kaçar gibi uzağa sürdü.

Biraz daha birbirimize çarpıp gülüştükten sonra cebinden telefonu çıkarıp benim videomu çekmeye başladı. Bunu yaparken bir eliyle profesyonelce arabayı sürmeye devam ediyor ve bana çarpmaktan çekinmiyordu.

Direksiyonu sıkıca kavrayıp bana doğru gelen Chanyeol'den kaçtım. Arkamı dönüp ona dil çıkaracaktım ama bir anda Chanyeol'ü yanımda, bana çarpacak olan arabaya çarparken gördüm.

"Ona bir tek ben çarpabilirim."

Chanyeol'ün dediği şeyle kıkırdadım ve yavaşça omzuna vurdum. "Saçmalama ya. Bir sürü kişi var burada. Hepsinden nasıl koruyacaksın beni?"

Chanyeol bir elini başımın arkasına atıp beni kendine doğru çekti. "Koruyacağım," dedi. "Seni herkesten koruyacağım."

Alınlarımızı birleştirdiği sırada arabaların ışıkları söndü ve turun bittiğini anlatan bir ses geldi. Fakat Chanyeol aldığı fazla jetonları görevliye vererek iki tur daha sürmemizi sağladı.

Parktan büyük bir sevinçle ayrıldık. Chanyeol motora oturmuş, kaskını bana uzatmıştı ama ben, onu alıp arkasına geçmek yerine ona yaklaşıp dudaklarına çok kısa sayılmayacak bir öpücük bıraktım.

Elindeki kaskı yere düşürdüğünü fark ettim ama ikimiz de bunu umursamadık. Güçlü kollarını belime sarmış ve alt dudağımı dudakları arasına almıştı.

Ellerimi omuzlarına koyup geri çekildim. Gülümsedim, burnunun ucundan öpüp tekrar güldüm. "Teşekkür ederim tüm bunlar için."

Yere eğilip kaskı aldım ve başıma taktım. Hemen sonra da arkasına atlayıp beline sarıldım. Kısa süre sonra durduğumuzda bir sinemanın önündeydik.

İçeri girdik, çok uzun olmayan filmlere bakmaya başladım. Fantastik bir filmin posterine bakan Chanyeol, eliyle posterdeki kar tanelerini gösterdi. "Kar eriyince ne olur, Baekhyun?"

Sorduğu soruyla birden afalladım. Neden birden böyle bir şey sorduğunu anlamadım. "Ah? Su olur?.."

"Yanlış," dedikten sonra yüzüme doğru eğildi ve işaret parmağıyla burnumun ucuna dokundu. Yüzünde kocaman, saf bir gülümseme yer edindi. "Bahar olur."

Bir elini başımın üstüne koyup saçlarımı okşadı. "Ağır kardan sonra da güneş açacağını unutma. Kötü şeyler olsa bile hayatının güzelleşeceğini unutma, olur mu Baekhyun?"

Cevap vermemi beklemeden elimden tuttu diğer taraftaki film posterlerinin önüne çekti beni. Zaten kısa süre sonra da bir film seçmiş ve bilet alıp salona girmiştik.

+++

Gece yarısına kadar dışarıda eğlendikten sonra nihayet askeriyeye varabilmiştik. Chanyeol elimden tutarak bahçeye girmiş ve kimseyi umursamadan bana sıkıca sarılmıştı. Ben de kollarımı sırtına sarıp gözlerimi kapamıştım. Saniyelerce öyle kaldıktan sonra geri çekilip gülümsedim.

Aynı şekilde karşılık verdi. "Biraz da olsa hayallerindeki ilişkiyi yaşatabildim mi sana?"

"Fazlasını bile yaptın." Kıkırdadım.

Yanağımdan bir makas alıp beni binaya doğru yöneltti. Kolunun altında yürüyor, o nereye giderse adımlarımı oraya çeviriyordum.

Ana binaya girdik, yatakhanemin ve onun odasının olduğu kata çıktık. Yan yana samimi bir şekilde yürürken karşı taraftan gelen, gülüşerek konuşan Sehun ve Jongin'i gördüm.

Sehun, Chanyeol'ün bana yaptığı gibi Jongin'in omzundan geçirmişti bir kolunu. Bizi gördüklerinde duraksayıp asker selamı verdiler.

Chanyeol kolunu omzumdan çekti ve gülümseyerek baktı onlara. Sol elini Sehun'un, sağ elini Jongin'in saçlarına daldırdı ve kısaca sevdi. Ardından kolundaki saati çıkarıp Jongin'e uzattı.

"Size hiç babalık yapmadım, muhtemelen sevdiğiniz bir komutan da olmadım ama elimden geldiğince abilik yaptım sana. Bu da istediğin zaman kontrol edip benim fırçalarımı sana hatırlatacak ve böylece, seni güçlendirecek bir saat olsun Jongin. Her zaman güçlü kal. Potansiyelin yüksek ama duyguların seni ele geçiriyor. En rahat yaşayan asker, duygularını köreltendir." Jongin saati eline aldı ve şaşkınca komutanımıza bakmayı sürdürdü. "Bu sana son uyarım, aslanım."

Ortamda kısa bir sessizlik oluştuktan sonra Sehun gülerek bize baktı. "Oh, belli ki binbaşımız yarınki operasyonu fazla önemsiyor!" Eliyle silah hareketi yaptı. "Bir sürü düşman öldürüp gözüne girmeliyim!"

Chanyeol güldü ve onun omzunu patpatladı. "Zaten yeterince gözümdesin, eşek sıpası."

"Ee, boşuna Oh Sehun değiliz." Sehun kendini övercesine söylediğinde hep beraber gülüştük ve vedalaşıp ayrıldık.

Chanyeol'ün odasına girdik, yatağına uzandık. Kollarının arasında dakikalarca kaldıktan sonra vücudumun yavaşça uykuya teslim olduğunu hissettim.

Gözlerimi tekrar araladığımda ise ne kadardır uyuduğumu anlamamıştım. Tek fark ettiğim Chanyeol'ün yanımdan kalkmış olması, ışıkları kapatmış olması ve duvara astığı şehit fotoğraflarına bakarak ağlamasıydı.

Yere dizlerinin üstüne çökmüş; duvarındaki Junmyeon'un, Jongdae'nin, Kyungsoo'nun, Minseok'un ve Do Hwan'ın gülümseyen fotoğraflarına bakıyordu. Büyük ihtimal ben uyanmayayım diye hıçkırıklarını içine atıyor, sessizce konuşuyordu.

"Çok özledim sizi!" Sessiz söylemesine rağmen tüm kalbiyle haykırdığını hissediyordum. "Delirecek gibi oluyorum..." Başını ellerinin arasına aldı. "Sizi çok özledim ama onu da bırakmak istemiyorum. Biliyorum, bu özlemimiz sona erecek ama ya sonra?.."

Chanyeol başını bana doğru çevirdiğinde hemen gözlerimi kapadım. Onu izlediğimi fark edip utanmasını veya aşağılık hissetmesini istemiyordum.

"O ne olacak? Ne yapacak?.." Fısıldar gibi söyledi.

Duyduğum adım sesleriyle ayağa kalktığını varsaydım. Sesler yaklaştı, yaklaştı ve ancak onun nefesini suratımda hissettiğimde durdu.

Kuruyan dudaklarını alnıma bastırdı ve çok kısa sayılmayacak bir öpücük bıraktı. "Çok iyi bir asker oldun, Baekhyun."

+++

"Monster grubu, siz bu tarafa dağılıyorsunuz!" Chanyeol, ormanın ortasında ciddi bir şekilde operasyonu başlatmış ve grup dağılımlarını ayarlamıştı.

"GT7, sol taraftan. Biliyorsunuz, bu operasyon çok büyük olduğu için sadece bizim askeriyemizden değil diğer askeriylerden de destek ekipleri geliyor. Bu yüzden karşılaştığınız gruplarla iletişim sağlamayı unutmayın."

"Emredersiniz komutanım!"

Chanyeol tüm ekipleri dağıttıktan sonra biz de üstümüze düşen görevi yerine getirmek amacıyla dümdüz ilerledik. Metreler sonra bizi de dağıtmaya başlamıştı.

Kısık sesle konuştu. "Jisung, Jinyoung, Jongin. Aşağıya."

Emri almışlar gibi aynı anda başlarını eğdiler ve hızla yanımızdan ayrıldılar.

"Sehun, karşıya geç. Yaklaşık 150 metre sonra bir ağacın kenarına pusu kurup burayı koru."

"Emredersiniz."

"Taehyung. Baekhyun." Ciddi bir şekilde bize baktı ve yutkundu. "Benim ilerlemem gerekiyor. Sehun sizi koruyacak, burada kalın."

"Emredersiniz komutanım."

Yüzüne bakmadım, vedalaşmak istemedim. Çünkü bu beni çok korkutmuştu. Arkamı döneceğim sırada bileğimden tutup gözlerine bakmamı sağladı.

"Korkmuyorsun, değil mi?" Güldü. "Binbaşın sana bir zarar gelmesine izin vermez."

Gülümsedim ve Taehyung'a döndüm. Nişancı silahını kurmakla meşgul olduğunu görünce ayak ucumda kalkıp Chanyeol'ün sağ yanağına hızlı bir öpücük kondurdum. Sonra da elimi yavaşça kaldırıp salladım.

"Hadi git." diye ağzımı oynattım. O da anladığını gösterir gibi başını sallayıp uzaklaştı yanımızdan.

Keskin nişancı silahımı çıkarıp hemen kurdum ve sol tarafa çevirip dürbünle görüş açımı yükselttim. Çoktan çatışmaya başlamış olan diğer gruplara destek atışı veriyordum.

"Orospu çocuğuna bak sen."

Taehyung'un sesini duydum ama bakışlarımı silahımdan çekmedim. "Ne diyorsun?"

"Kuzeylilerden biri kocaman kılıçla dövüşüyor. Şimdiden yaralanan askerlerimiz var."

Görebilmek için silahımı oynattım ama başarısız oldum. Ne yapmamız gerektiğini kulaklık yardımıyla Chanyeol'e sorduk.

"Yerini değiştirip onu haklamaya çalış, Bitter."

"Emredersiniz." diyen Taehyung yanımdan biraz uzaklaştı. Silahını bir ağaç dalına dayadı ve dikkatle çatışma alanını izlerken bir anda elleri iki yanına düştü.

"Jeongguk..." diye söylendi çok kısık bir sesle.

Korkuyla ona döndüğümde bir elini kulaklığına götürdü ve telaşla konuştu. "Seul PCY-7 grubundan Bitter konuşuyor. Daegu'dan gelen destek ekipleri içinde JK kod adlı bir asker bulunmakta mı?"

Duyduğum şeyle şaşkınca ona bakmayı sürdürdüm. Jungkook mu buradaydı? Taehyung onu nasıl görmüştü? Nasıl tanımıştı?

"Lanet olsun! Lütfen bana cevap verin!" Taehyung ağlayacak gibi sorduğunda silahımın başından kalkıp yanına gittim.

"Kendine gel. Dürbün kullansan bile bu mesafeden onu tanıyamazsın. Belli ki benzettin işte."

"Hayır!" dedi. "Gözlerini gördüm!"

Tam ağzımı açmış onu sakinleştirmeye çalışacaktım ki kulaklıktan duyulan ses ikimizi de şaşırmıştı.

"JK konuşuyor. Desteğe ihtiyacım var."

"Jungkook!" Taehyung içi yanarcasına bağırdı ve silahını alıp koşmaya başladı. Görev yerini bırakmaması hakkında onu uyarsam da beni dinlemedi.

Kulaklık aracılığıyla Chanyeol'le iletişime geçtim ve o da peşinden gidip onu korumamı, bir salaklık yapmasını engellememi söylemişti.

Hızla Taehyung'un peşinden gitmeye başladım ama nafileydi. Tae çoktan çatışma alanına ulaşmış, Jeongguk'un yanına doğru koşuyordu.

Bir anlığına uzun bir kılıç gördüm. Az önce bahsi geçen şerefsiz bu, diye düşündüm. Belimdeki tabancayı çıkarıp ona ateş etmeyi denedim ama çok hızlı hareket ettiği için vuramamıştım. Bu yüzden onu bırakıp arkadaşımın peşinden gitmeye devam ettim.

"Jungkook!" Taehyung telaşla bağırdı, sevgilisine doğru koşarken. Bir yandan ona yakın Kuzeylilere ateş ediyordu.

"Jungkook!" Ve Taehyung bir kez daha bağırdı; acıyla, hüzünle, çığlık çığlığa, ağlayarak. Çünkü gözleri önündeki sevgilisinin daha eline dokunamadan, kılıçla kesilmiş başı ve bedeni yere yığıldı.

Bu yaşanan şeyle ben de donup kalmıştım. Bir süre beraber eğitim aldığım arkadaşımın kafası gözlerim önünde kesilmişti ve hiçbir şey yapamamıştım. Elimdeki silah yere düştü, parmaklarımın titrediğini ve yutkunamadığımı hissettim.

Taehyung şoka girmiş olacak ki olduğu yerde dikiliyor ve ağlama dışında herhangi bir ses çıkaramıyordu. Silahı yere düştü.

"Jeongguk..." dedi sessizce. "Jeongguk..." Ölü bedenine yaklaşacağı sırada onu durduracaktım ki yüzüme sıçrayan şeyle olduğum yerde kaldım, kıpırdayamadım.

Ellerimle gözlerimi sildiğimde bu şeyin kan olduğunu ve biraz önümde duran Taehyung'un da kafası kesilmiş şekilde yere düştüğünü gördüm. Bununla beraber ağzımdan kocaman bir çığlık çıktı.

Gözyaşlarım hiç durmadan akarken titreyen ellerimden birini belimdeki tabancaya götürdüm.

"Taehyung!" diye bağırdım kalkacağına inanarak. "Taehyung! Jungkook! Beni burada böyle bırakmayın!"

Çığlıklarım... Kimse tarafından duyulmuyordu. Kendi kendime hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve gözlerim önünde vahşice öldürülen arkadaşlarımın geri gelmesini istiyordum.

"Lütfen kalkın..."

Karşımdaki adam pis pis sırıtarak ucundan kan damlayan kılıcı bana doğru çevirdi. İğrenç bakışlarıyla beni korkuttu ve ben, iki arkadaşım bu şekilde öldükten sonra ona cesurluk gösteremeyip geri adımladım. Aptal gibi yere düştüm ve elimdeki tabancayı bırakmak gibi bir hata yaptım. Neler yaptığımı, ne mantıkla yaptığımı bilmiyordum. Çünkü ben o an düşünme yetimi kullanamıyordum. Ellerimi kulaklarıma bastırıp bağırmaya başladım.

Sanırım o kadar bastırmıştım ki yanlışlıkla kulaklığımı aktif hale getirmiştim.

"Bela?" Chanyeol'ün sesini duydum fakat onun kulaklıktan geldiğini anlayamayacak kadar yerinde değildi kafam. Bu yüzden etrafıma baktım hemen.

"Baş Belası? Başımın Belası?"

Cevap vermedim, konuşamadım. Chan, sessizliğimden bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki Sehun'a emir verdi.

"Eli Uzun, hemen onların yanına git!"

"Emredersiniz!" Sehun'un sesini duydum, saniyeler sonra da gözümün önünde savurduğu tekmesini.

Kılıçlı adama arkadan bir tekme atarak onu yan tarafa düşürmüştü. Hemen yere düşen kılıcı uzak bir yere fırlattı ve adamın üstüne çıkıp onu boğmaya başladı.

Sehun küfür ederek onu büyük bir güçle boğarken gözleri, kafaları kesilmiş olan ikiliye takıldı ve korkuyla biraz geri çekti vücudunu. Böylece elleri de gevşemişti.

Ben hâlâ salak gibi kıpırdayamazken Sehun'un çığlığıyla oraya çevirdim bakışlarım.

Kuzeyli cebinden bir çakı çıkarıp Sehun'un omzuna batırmıştı. Sehun'un kolundan akan kanları görünce acıyla yutkundum. Bana baktı, yardım isteyecek gibi oldu ama hiçbir şey diyemedi.

Kan akan kolunu düz tutup adamın kalkmasını engellerken diğer elini kulaklığına götürdü. "İki arkadaşım şehit olmuş, bir arkadaşım şoka girmiş. Ben de yaralandım. Destek! Tekrar ediyorum, tüm birimlerin dikkatine: Acil destek beklemekteyim."

Birden ayağa kalktım ve Tae'nin yanına ilerledim. Ellerine baktım, daha sesli ağlamaya başladım. Çünkü o, ölürken bile ulaşamamıştı sevdiğine.

Dudaklarım titriyordu, bunu engellemek için birbirine bastırdım. Titreyen parmaklarımı Taehyung'un eline uzattım ve içimi çeke çeke Jungkook'un eliyle birleştirdim.

Gözümden çıkan bir damla, yanağımdan süzülüp çenemin altında durmuş ve sonra da tutuşan ellerinin üstüne düşmüştü.

Onlar kavuşamamışlardı. Ne lise sonrası askerlik hayatında, ne izinlerde, ne operasyonlarda.

Onlar kavuşmuşlardı. Ne kaba insanların olduğu yerde, ne buluşma saatlerinin olduğu yerde, ne hüzünlerin olduğu yerde.

Son kez yerde yatan bedenlere ve bir de karşımda acı çeken Sehun'a baktım. Ardından hızla ayağa kalkarak sağ taraftaki kılıcı elime geçirdim.

"Kalk, Eli Uzun."

Sehun kalktığı gibi yerden ayaklanmaya çalışan Kuzeyli'nin elini kestim. O, acıyla bağırırken diğer elini de kestim. "Bu ellerinle mi tuttun kılıcı?"

Hiç acımadan ayaklarını da kestim. Ben yüzüme sıçrayan kanları gram umursamazken, Sehun midesi kaldırmıyor gibi başını çevirdi.

"Bu ayaklarla mı yürüdün?"

Zevk almak için kılıcı birçok kez bacaklarına sokup çıkardım. Cinsel organına, karnına ve onu öldürmeyecek her yerinden kan fışkırta fışkırta kesmeye başladım.

Adamın çığlıkları, kesiklerine ayağımla bastırdığımda yükselmişti. Yanına eğildim. Suratına bir yumruk attıktan sonra güldüm.

"Pardon, bu gözlerinle hedef aldığını unutmuşum."

Kuzeyli, acıyla bir şeyler zırvalarken belimdeki çakıyı çıkarıp gözlerine batırdım. Çıkarıp tekrar soktum, tekrar ve tekrar. En sonunda çakıyı da bir kenara fırlattım ve ağlayarak ayağa kalktım.

Vücudunu tekmelerken çığlık çığlığa ağlıyor ve küfür ediyordum. Öldüğünü fark etmiştim ama kendimi durduramıyordum.

"Sakinleş." Yanıma gelen Sehun'a baktım. Ona bir şey demeden belindeki silahı kaptım ve önümüzde yatan, her yeri kesik içinde olan piçe doğrulttum. Hemen sonra da tüm şarjörü üzerine boşalttım.

Mermisi bitmiş silahı ona geri verdim. Daha fazla burada kalmak istemediğim için arkamı dönmüştüm ki Chanyeol'ün telaşla geldiğini gördüm.

Sehun'a başka bir tarafa gitmesini emrettikten sonra yerdeki silahlarımı alıp bana vermiş ve sarılır gibi kollarını etrafıma yerleştirmişti. Bir ağacın arkasına saklandığımızda dikkatle etrafına baktı.

"Beni tanıyabildin mi?" diye sordu sessizce. Büyük ihtimalle şokta olup olmadığımı anlamak için soru soruyordu.

"Evet." dedim. "Binbaşı Park."

"Adın ne?"

Boş gözlerle suratına baktım. "Byun Baekhyun."

"Peki sen kaç yaşındasın?"

"Yirmi."

Silahını omzuna asıp kollarımı sıvazladı yavaşça. "Tamam, iyisin. Yaralanmadın, değil mi?"

Cevap vermedim.

"Bir yerin acıyor mu?"

Gözlerim dolarken ona baktım ve kendime hakim olamayıp ağlamaya başladım. Yumruk yaptığım elimi kalbime vurdum. "Acıyor."

"Şşş..." Tekrar etrafa bakındıktan sonra yanaklarımı okşadı. "Geçecek."

"Taehyung ve Jungkook. Gözlerimin önünde... Kafaları kesildi..."

Chanyeol böyle bir şey beklemiyor gibi gözlerini büyüttü ve bir süre dondu. Hemen sonra da bozuntuya vermemeye çalışarak kolumdan tuttu.

"Güçlü olmazsan herkesi kaybedersin. Şu an vaktimiz yok."

Ormanın derinliklerine ilerledik, buna rağmen atış sesleri hiç susmadı. Gerçekten büyük bir operasyonda olduğumuza şüphe yoktu.

Ben hâlâ kendime gelememişken Chanyeol'ün söylediklerine uymaya çalışıyor, başka kimseye zarar gelmesin diye elimden geleni yapıyordum.

Çalılıkların arasında silahlarımızı kurmuş keskin nişancılık yaparken Chanyeol birden uzandığı yerden kalktı ve beni arkasına alarak belindeki tabancayla iki el ateş etti. Ona döndüğümde karşıdan kalabalık bir grubun geldiğini gördüm ve hemen silahımı o tarafa çevirdim.

"Tek başımıza yenemeyiz. Çok kalabalıklar. Kalk." dedikten sonra kulaklığına bastırdı. "Z7 noktasının gerisindeki bölgedeyiz. Acil destek lazım!"

"Şu anda herkesin takımı başka bir yerde meşgul." dedi Namjoon Komutan. "En yakın olanı bulup yanına yollayacağım."

"Anlaşıldı."

Chanyeol bana döndü. "Denize doğru koş. Ben onları biraz oyalayacağım."

"Yanında-"

"Emrettim!" diye bağırdığında başımı sallayıp ilerledim.

Hızlı adımlarla ormanda gidiyor ve bir yandan da ona bakıp yükünü azaltmak amacıyla düşmanları vuruyordum. Bu, yaklaşık beş dakika devam etti.

Beş dakikanın sonunda ben çoktan deniz üzerindeki köprüye gelmiştim ama hiçbir şey beklediğimiz gibi değildi. Burada daha çok Kuzeyli vardı ve pusuda bekledikleri için onları rahatça göremiyor, ateş edemiyordum. Neyse ki Chanyeol de bana yetişmiş ve yanımda durup hedefleri vurmaya başlamıştı.

Bir sağa bir sola dönüp ateş eden Chanyeol'ün suratından akan terleri görmek bile beni mahvetmişti.

Düşmanların pusulardan çıkıp gitgide bize yaklaştığını ikimiz de anlamıştık ve sadece iki kişi olduğumuz için paniklemeye başlamıştık.

Gördüğüm her insana ateş ederken Chanyeol'ün yavaşça önüme geçtiğini fark ettim. Nişancı tüfeğinin profesyonel parçalarını çıkarıp atmış, daha pratik bir hale getirmişti. Ne kadar işe yaramasa da onu taramalı tüfek gibi kullanmaya çalışıyordu.

Beni korumak için önüme geçtiğini biliyordum. Ve birkaç saniye içinde omzuna yediği mermiyle bunu kanıtlamıştı. Derin bir nefes vermiş, büyük ihtimalle beni etkilememek için bağırmamıştı.

"Çık önümden. Aptal!"

"Sessiz ol bir tanem." dedikten sonra soluna döndü ve birkaç metre ötemizdeki düşmanı etkisiz hale getirdi. Bu sırada karnından da bir kurşun yemiş ve hafifçe eğilmişti.

"Ah..." diye inledi, silahını düşürdü.

Ağlamaktan ve beceriksiz atışlar yapmaktan başka hiçbir halta yaramıyordum. "Lütfen dur artık!" diye bağırdım. "Öleceksin! Ağır yaralanacaksın!"

Silahını alıp ayağa kalktı ve karşıya doğru birkaç el ateş etti.

"Sana senin için öleceğimi çok kez söylemiştim zaten."

Taehyung ve Jungkook olayının üstüne böyle saçma bir konuşmayı kaldıramayacağım için susmayı denedim. Ona cevap vermek yerine düşmanları vurmaya devam ettim.

Chanyeol daha fazla geriye gidebilirmiş gibi arkasındaki beni ezmeye başlamıştı. Bir anlığına çaresiz kalmış gibi geriye, altımızdaki denize baktı.

"Baekhyun, burada yüzebilir misin?" dediğinde içimi daha büyük bir gerginlik ve korku kapladı.

Cevap veremedim, sadece yutkundum.

"Çok değil, bak. Sadece şu kıyıya kadar. Ben de bunları oyalayıp kıyıya geleceğim ve oradan kaçacağız. Tamam mı? Yapabilir misin?"

"Chanyeol... Ben..." Her türlü ona ayak bağı olup yavaşlatacaktım...

Önüne dönüp ateş edeceği sırada Chanyeol bir kurşun daha yedi ve bu sefer ağzından çıkan acı dolu inlemeye engel olamadı.

"Silahını bırak. Yeleğini... ve botlarını çıkar. Ağırlık... yapmasınlar ki daha kolay yüzebilesin..." Artık zor nefes alıyor olacak ki duraksaya duraksaya konuşuyordu.

Chanyeol önümde bir kalkan gibi dururken hiç istemesem de dediklerini yapmıştım. Silahının şarjörü biten Yeol, onu yeniledikten sonra bana döndü.

Belime kadar gelen köprü korumalıkları ve kendi vücudu arasında sıkışan bedenime biraz yer açtı. Burukça gülümseyip dudağımın altından öptü.

"Seni en büyük korkunla baş başa bırakacağım için özür dilerim." dedi. "Seni kurtarmak için başka bir yol bulamadım."

Sanırım ne kadar hızlı olursa o kadar kolay olacağını düşünmüştü. Çünkü aniden bacaklarımdan tutup denize doğru attı beni.

Her şey çok ani olmuştu. Düşeceğimi biliyordum ama bu, beni bir anda o kadar korkutmuştu ki Chanyeol'ün bileğine yapışmıştım. Tüm vücudumla denizin üstünde sallanırken tek elimle Chanyeol'ü tutmak gibi bir aptallık yapmış ve ikimizi de hiç olmadığı kadar ağlatmıştım.

"Beni bırakma!" diye bağırdım.

Chanyeol yüzüme bakmadı. Kızaran yüzünü başka bir tarafa çevirdi ve elimi bırakıp beni düşürmek ister gibi bir hareket yaptı. Ama korkuyla o kadar sıkı tutmuştum ki bunu hemen başaramadı.

"Baekhyun..." Dolu gözlerini bana çevirdi. "Yapma bunu bana! Lanet olsun! Yap- Ah!" Aniden bağırması ve beni tutan omzundan akan kanlar bir kez daha vurulduğunu gösteriyordu.

Acıyla bana baktı, ağzından gelen kanlardan birkaç damlası yanağıma düştü. Bunlar beni çığlık çığlığa ağlatırken Chanyeol diğer elindeki silahı yere atıp onu da beni tutmak üzere köprüden aşağıya doğru uzattı. Çünkü vurulduğu koluyla beni daha fazla tutamayacaktı.

Böyle bir adama silah bıraktıracak kadar zayıf birisin, Baekhyun.

O ise böyle bir durumda bile silahını bırakıp seni korumayı düşünecek kadar güçlü biri.

"Ağlama." dedi ama kendisi de artık acılara dayanamayıp ağlamaya başladı. "Ko-korkma." İki eliyle tuttuğu kollarımdan beni yukarı çekmeye çalıştı ama çok kurşun yediğinden ve kolları artık yaralandığından bunu başaramadı.

Dolu gözlerini benimkilerle buluşturdu. "Senin için ölürüm." dedi.

Benim için kendisini bu kadar mahvetmesini kendime yediremedim. Parmaklarım arasına dolan kanı, kalbimi ağrıtıyordu.

Kafamı kaldırıp kahramanıma gülümsedim.

"Kurtar kendini."

Ellerini bırakıp kendimi korkunç ve soğuk denizin kollarına bıraktım.

🐈

Selamlar, selamlar. Umuyorum ki hepiniz iyisiniz.

Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza şifa, yakınlarını kaybedenlerimize sabır diliyorum.

Bu nasıl bir bölümdü böyle

Hayallerde kavuşan Taekook'umuz;

Continue Reading

You'll Also Like

650K 40.7K 53
beni seviyor, bana tüm parasını veriyor. Bu gucci, prada rahat. O benim sugar daddy'im.
221K 9.1K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
268K 30.8K 25
⭐ANGST⭐ ❝Ve o gün yeni kraliçe, dansı ile herkesi büyüledi.❞ ••• Bu fici @cyintiajin ile birlikte yazdık. -Bütün hakları mizu_yuu_ka'nın fanartında s...