Ahu ile Cengiz

By Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

5.0

2.3K 179 35
By Elyios

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin efenim, bereketli bir Ahu ile Cengiz günü olabilir bugün ahahsjdjd Akşam görüşmek üzereee

Ahu Özata

Uykumun en tatlı yerinde uyandırılmanın mahmurluğu henüz üzerimdeydi. Yaklaşık bir dakikadır kapımın önünde dikilen, ayakta zor duran platonik aşkıma öylece bakıyordum. Kafam durmuştu sanırım, ne içeri davet etmek geliyordu aklıma ne de adını telaffuz etmekten başka bir söz.

"Cengiz?" dedim ikinci kez, sonra sallanması dikkatimi yerine getirdiğinden "İyi misin?" diye sormak anca aklıma gelmişti.

Karşımdaki boylu boslu, delikanlı çocuk alkolün etkisiyle kafasını sağa sola sallarken tam anlamıyla bir bebek gibi gözüküyordu. Kollarını belime dolayıp bana sarılınca da derin bir iç çekmişti.

"Ne oldu?" Sesimin telaşla çıkmasını engelleyemiyordum, "Ailenle alakalı bir sorun mu var?"

Cengiz tekrar derince soludu, "Şu an sorunum yok," dediğinde bana daha çok sarılmıştı. Olayın şokunu atlatmayı falan boş verdim, ben de onun yaptığı gibi kollarımı bedenine sarıp gülümsemiştim.

Bir tarafım hala endişeliydi, ne oldu da bu çocuk gecenin bir vakti kapıma dayandı diye düşünmeye devam ediyordum. Bir tarafım ise ne olduysa çok iyi olmuş diye bencilce sırıtıyordu, üstelik bu sırıtışı dudaklarıma da yansıyordu.

Boyu yüzünden bana sarılmakta zorluk çeken Cengiz tarafından bir anda hafifçe yukarı kaldırıldım. Çok değil, bi üç beş santim yerden yukarı havalanmıştım ama bedensel tepkim yüzünden Cengiz beni hemen yere indirmişti. "Ahu."

İsmimi söylemesiyle birlikte daha çok gülümsedim, sesi öyle tatlı çıkıyordu ki insanın kalbi pırpır ediyordu. "Biraz içeride oturayım mı?"

Normalde asla böyle şeyler söylemeyeceğini bildiğim Cengiz'in yüzünü görebileyim diye kafamı hafif geriye aldım. Kolları hala belimi sararken de yüzüne bakıyordum. "Neler olduğunu anlatırsan oturabilirsin."

Gözlerime bakarken yine derince soludu, nefes alıp vermede sorun mu yaşıyordu bilmiyordum ama kaşlarını yukarı kaldırmış, "Anlatamam, ben gideyim o zaman," deyip kollarını belimden çekmişti. Ben onu "Dur, şaka yaptım. Geç içeri," diye durdurmasaydım da gerçekten gidecekti.

"Gel üstündekini çıkartalım," Hala açık duran kapıyı kapatmadan önce Cengiz ayakkabılarını çıkarttı. Ben de o içeri girer girmez üstündeki ceketten kurtulmasına yardım ettim.

Onu odama mı götürsem salona mı ikileminde kaldığım esnada Sare kendi odasından çıkmış, sanki iç sesimi duymuş gibi gözleriyle benim kapımı işaret etmişti. Nasıl yapıyorduk bilmiyorum ama birkaç yıl geçmesine rağmen birbirimizin düşüncelerini rahatça okuyabiliyorduk.

Arkadaşıma gülümsedim, sonra da salona doğru geçmeye çalışan Cengiz'in kolunu tuttum. Onu kendi odama sürüklediğimde kapıyı açtığım an yeni jetonu düşmüş gibi "Beni odana mı alacaksın?" diye sordu. Hala ayakta durmakta zorlanıyordu, üstelik kolunun altına da girmiştim. Umarım düşecekse de yatağıma düşerdi. "Tövbe tövbe," dedim kendi dur durak bilmeyen düşüncelerime, ee insan iki yıldır deli gibi sevince biraz öpüp koklamak istiyordu. "Bence de tövbe Ahu, sen niyeti bozmuşsun."

Cengiz söylediği komikmiş gibi seslice güldü, Hankişi'yi uyandırırsa iki tokat yiyecekti muhtemelen. "Sessiz ol, çok gürültü yapıyorsun bak." Cengiz "İyi tamam ama bir şey yapma bana," dedi, sonra da tek gözünü kısıp ne düşündüyse artık kapımı kendisi açtı.

Odaya girdiğimizde onu yatağımın üstüne oturttum ve o etrafı incelerken ben de kollarımı göğsümde birleştirmiş, onu izlemeyi tercih etmiştim. "Odan ne güzelmiş."

Nefes alış verişi kapıdakine göre biraz daha sıklaşmıştı, ona kahve yapıp su ikram etmeye karar verdiğimde ise "Aynı senin gibi kokuyor burası," dedi. 

Umutlanma, umutlanma, umutlanma.

Sakın umutlanma Ahu.

"Nasıl? Anlamadım," dedim, resmen mala yatıyordum. Gerçi biraz da sarhoş insanın ağzından laf almaya çalışıyordum sanki ama bu kısım mühim değildi, her gün içip içip kapıma dayanan bir Cengiz yoktu ne de olsa. Fırsatları değerlendirmek bence iki yıllık platoniğe anasının ak sütü gibi helaldi. "Her şey de senin sevdiğin renkler."

Tek kaşımı kaldırdım, kahve biraz beklese sorun olmazdı. Ben en iyisi yanına oturup onunla biraz sohbet etmeliydim. "Benim en sevdiğim rengi biliyor musun ki?" diye sordum, yatağın ona uzak köşesine oturduğumda yönünü hemen bana döndürmüştü. "Yeşil?"

Gerçekten de yeşildi.

"Daha önce söylemiş miydim?" diye biraz şaşırarak sorduğumda Cengiz kendini bana doğru konumladı ve kafasını dizlerimin üstüne koydu. "I-ıı" diye bir çocuk gibi uzattığında bu sert çocuğun içinden nasıl böyle biri çıktı, inanamıyordum. Tabii bir yanım da bu haline daha da aşık olmuştu. "Sende bir haller var Cengiz."

O dizlerimin üstüne başını koyabiliyorsa benim de saçını okşamam da bir sakınca yok diye düşünerek elimi kaldırdım. "Çok şey var ama yok da," dediğinde sarhoşluktan mı böyle saçmalıyor emin değildim. Emin olduğum tek şey o dizlerimin üstünde böyle uzanıyorken saçlarına dokunmamın bana iyi gelmesiydi. Üstelik Cengiz, ben elimi onun saçına götürdüğüm an gözlerini kapatmış, kafasını da hareket ettirmişti. "Hm," diye mırıldandım, "Birazını anlatmak ister misin peki?"

Cengiz "Uyumak isterim," dediğinde bunu bir rica değil de emir gören tarafım ayağa kalkmış, beni desteklemek istercesine alkışladıktan sonra da kafa yastığımı duvara yaslamama vesile olmuştu. Sırtımı yumuşaklığa yasladıktan sonra elimle onun kısa saçlarını okşamaya devam ettim. Sonrası ise "Uzun saç seviyorsun?" tespitinde bulunan Cengiz'in odayı tekrar dolduran sesi olmuştu.

Benimle alakalı bildikleri azımsanamayacak bir boyuta ne zaman gelmişti hiçbir fikrim yoktu, ben de kendimi iyi bir gözlemci zannederdim. Meğerse Cengiz benden de iyiydi. "Evet, uzun saç severim."

"Ahu," diye adımı bugün beşinci söyleyişi falandı, ama ilk defa bu seferki kadar sert bir tını duymuştum. Hele bir de gözlerini açıp alttan alta bana bakması yok muydu, insanı deli ederdi. Ama ürpertmekten. "Sevme."

"Saçını mı?" dedim, hemen elimi de çekmiştim. "Hayır, saçımı kast etmedim."

"Neyi kast ettin?" Aramızdaki iletişimsizlik had safhaya ulaşmışken Cengiz elimi tuttu ve alnının üstüne gelişi güzel resmen attı. Hayır elimin kontrolü bende olmasa kafasına taş attım zanneder, elimin cezasını kesmeye kalkardım. İstemsizce alnını okşadım, sonra da onun yüzünde hafif bir gülümseme görmenin mutluluğuna sığındım.

Benim soruma asla cevap vermedi, neyi kast ettiğini anlamadan da nefesleri derinleşti.

Bu Ahu adına, yani benim adıma öyle güzel bir andı ki günlerce hayalini kursam bundan daha iyisi aklıma gelmezdi. Hem çok yakın hem çok uzaktık ama içimden şimdilik demek geliyordu. Onun bana karşı tavırlarında önceye oranla farklılık hissediyordum, açılmamın etkisi Cengiz'in üzerinde değişik bir hal alarak cereyan etmeye başlamıştı.

Geç olsun da güç olmasın diyen atalarımın elinden öpmek istiyordum, ta ki iç sesimin aşk bir anda olur, çocuk seni sevmek için kendini zorluyor mu acaba düşüncesi beynimi kemirmeye başlayana kadar.

"Of Cengiz," diye sessizce söylendim. Sonra da bu anı bir daha yaşayamam korkusuyla yüzünü izledim.

Ne zaman uyudum bilmiyordum ama öyle bir huzurdu ki bu, uykudan kaçmak elimde bile olmamıştı. Sabahın ilk ışıkları gözüme vurup beni uyandırana kadar Cengiz ne zaman yatağımdan gitmişti ve ben ne zaman yönümü değiştirip örtünün içine girmiştim bilmiyordum.

Keşke bilseydim.

"Offf," dedim, sesim üzüntüden kısık çıkmış, elimle gözümü ovalarken de kendime oldukça acımasızca davranmıştım. "Ne var birlikte uyansaydık?"

Annesinin paçasına yapışıp istediklerini yaptırmaya çalışan çocuklar gibi üstümdeki örtüyü tekmeledim, dudaklarımın aşağıya sarkışına da engel olamıyordum. Güne puanım 2/10 olarak başlamıştı, o da dünden kalan güzel anıların hatırınaydı. Yoksa 1/10'u bile göremezdi bu puan.

Günün birinde beni sever belki diye düşünüyordum ama bugün üzülüyordum işte, birini sevmenin insana mutluluk getirmesi gerekmez miydi? Neden kalp sızısı bu kadar büyüktü?

"Ahu?!" Al işte, dedim kendi kendime. Bu ismi Cengiz'in ağzından gece gece duyalı daha beş altı saat falan geçmişti. Keşke uyuyakalmasaydım da uyanışını görseydim bari diye vicdan azabı çekecektim şimdi. "Hadi! Kahvaltıya gel."

"Geliyorum!" diye bağırdım, Nisan evlendiğinden beri benin anne rolümü üstlenmişti. Bı durumdan memnunluk duyan Ahu yok değildi, yine de arada bir evlat olmanın verdiği o şımarıklıkla "Patlama!" diyesim de gelmiyor değildi. "Ben sana bir patlatacağım şimdi!"

Asuman Özata'yı aratmayan arkadaşımın sesini bir daha duymak istemediğimden yatağımdan kalktım, onlara günaydın deyip tıpış tıpış elimi yüzümü de yıkamıştım. Masaya oturduğum an artık suratım nasıl bir haldeyse "Ne bu hal? Karadenizde gemilerin mi battı?" sözünü duymam gecikmemişti. "Evet battı, boykot edip yemiyorum."

Kollarımı göğsümde birleştirdim, oturduğum sandalyede geriye yaslanıp tüm dikkatleri üzerime topladığımda "Hayırdır? Niye?" diye soran Nisan, dün gecenin hesabını sormaya hazırlanmıştı. Hemen anlamıştım, o ses tonu yok muydu, mezara girsen çıkartıp seni konuştururum gibiydi. Ciğerini bilirdim ben arkadaşımın. "Bilmiyorsun sanki."

"Dün gece ayyaşın biri kapımıza dayandı, onu diyorsan eğer biliyorum tabii." Nisan ekmeğine yağ sürerken ayağına masanın altından tekme attım, "Öyle deme."

"Sen de vurma," dedi, elindeki bıçağı bana doğrulttuğunda ne kadar acımasız gözüktüğünü düşünüyordum. "Doğru Nisan kendisine vurulmasını sevmez, insanları dövdürmeyi sever."

Sare'nin soğukkanlılıkla söylediği cümle kahvaltı masamıza bir bomba gibi düştü, Nisan'ın elindeki bıçağı da beraberinde sürüklemişti. "Bilerek mi yapıyorsun Sare?" diye sordu sert bir sesle, o kadar sinirlenmişti ki duygu durumu bana anında geçmişti. "Bilerek falan yapmıyorum, olanı söylüyorum."

"Pişmanım zaten görmüyor musun? Böyle deyince eline ne geçiyor?" Sare'nin Hankişi'ye baktığını gördüm önce, saniyelik bir bakıştı ama benim gözümden kaçmamıştı. "Etrafın iyi erkeklerle çevrili ama kıymet bilmiyorsun, düşmanlığın bir türlü geçmedi."

"Asıl senin-" dediği an ne geleceğini az çok tahmin ettiğim için "Cengiz'e açıldım," deyiverdim. Sofraya yiyecek olarak bir bomba daha bıraktığımda herkes tekrar suspus olmuştu. Hankişi yaklaşık iki dakika sonra "Haydaaa," demese benim kızlar tek kelime bile etmeyecekti. "Baldız sana yakışıyor mu açıldığın adamları sarhoş sarhoş odana almak?"

Bunun baldız modu da bir tek bana açılıyordu, zaten cinlerim tepemdeydi. Bir eniştenin varlığı da eksik kalsın dememe ramak kalmıştı. "Yakışıyor, sen sus." dedim çatık kaşlarımla, o ise "Yok benim bu eve giriş çıkış saati belirlemem, kişileri de seçmem lazım," diyerek sofradan çay doldurmak için kalkmıştı. Bir turancı olduğundan, o bıyıkların hakkını veriyor, demliği süzmeden sofradan kalkmıyordu. Kimi zaman nasıl bir zengin bu diye beni düşüncelere sürüklese de özünde iyi bir insan olmasını takdir ediyordum.

"Ben anlamadım," dedi Nisan, az önce sürdüğü yağlı ve vişne reçelli ekmeği de bana uzattı. Hiç beklemeden aldım, bir ısırık yediğimde sorar gibi de kaşlarımı kaldırmıştım. "Ne zaman açıldın dün mü?" diyen diğer arkadaşıma da "İzmir'de," cevabını vermiştim.

Soğukkanlı davranmaya çalışıyordum ama yengeç burcu laneti yüzünden gözlerime yaşlar doluyordu. Bir de insanlar çakmasın diye tavana bakmak, yaşlar akmak üzereyken de gözlerimi yere sabitlemek gerçekten çok zordu. "Pekala," dedi Sare, "Sevgili misiniz?"

Kendisi de olmadığımızı çok iyi biliyordu, Nisan "O yüzden sen İzmir'den geldiğinde mal mal oflayıp duruyordun," aydınlanması yaşarken de Sare'ye benim yerime cevap vermişti. "Seni reddedip bir de yüzsüz yüzsüz bu eve mi girip çıkıyor?"

Hankişi "Yok daha neler," diyerek elindeki çayı masanın üstüne bıraktı. Kaşlarını çatmıştı ama benimle göz göze geldiğinde "Baldız," dedi, hemen oturduğu yerden tekrar kalkmış, elindeki peçeteyi de gözyaşlarımı sileyim diye bana vermişti. "Sağ ol," dedim, ağlamaya da devam ediyordum, gören görmüştü ne de olsa. Saklamanın lüzumu yoktu.

"Sorun benimle alakalı değil," Onlara her erkeğin söylemeye alıştığı bir yalan cümlesi kurmuş gibiydim ama ne yapabilirim ki? Durum gerçekten de buydu. Cengiz'in ailesinden arkadaşlarıma söz edemezdim, sonuçta bilinmesini istese bir tek benimle paylaşmazdı. "Dur, dur," dedi Sare. "Ailesiyle alakalıdır kesin."

Kafamı sağa sola salladım, bir nevi yalandı ama "Bırak ya Ahu," diyen arkadaşım gerçekten de sinirlenmişti. "Seni parmağında oynatıyor şerefsizin evladı, madem istemiyormuş birlikte olmayı neden içip içip eve gelmiş?"

Kalbimin sızısına iyi gelir mi bilmiyordum, bari biraz ağzım tatlansın diye düşünerek çayımın içine üç kaşık şeker attım ve karıştırdıktan sonra da bir yudum aldım. Reçelli ekmeğimden de kocaman ısırık aldığımda umarım komaya girmezsin Ahu diye kendine dua eden tarafım ellerini semaya çevirmişti. "Bilmiyorum ki."

Ellerimle göz yaşlarımı hemen kuruladım, kızlar da bana destek olmak yerine kızmaya başladılar. "Sen yüz veriyorsun, değmeyen biriyle konuşmaya devam edince ne olduğunu görmedin mi? Bak bana."

Sare de benim ağlamama katıldı, onun da gözlerinden yaşlar akıyordu ve Hankişi'nin uzattığı peçeteyi alırken gerçekten de üzgün görünüyordu. "Ama bilmediğiniz şeyler var," dedim Sare'ye bakarak, onun ise umurunda bile olmamıştı. "Kimse senden değerli değil, gözyaşlarına da değmez. Cengiz olmazsa başkası olur."

Nisan da oturduğu sandalyesiyle beraber yanıma geldi, "Aynen Ahu," diye tasdikledi Sare'yi. "Cengiz iyi görünüyor ama ne yaptığı belli değil. Seviyor desem değil, sevmiyor desem bu hareketler ne? Sürekli ağlayacak mısın?"

Kafamı iki yana salladım. "Tamam ağlamadan üzülürüm," dediğimde ikisi de bana kınar gibi bakmıştı. "Bence bizim olma ihtimalimiz var, Cengiz için önemli biriyim gibi geliyor bana."

"Hıı Ahu," dedi Sare, "Ben de Erdem için aynısını diyordum, önemliymişim gerçekten."

"Erdem kötü bir örnek," diye atladım hemen, sonra da Hankişi'yi göstermiştim. "Eniştem iyi mesela, hep kötülerine mi denk geleceğiz?"

Hankişi söylediği onu mutlu etmiş gibi keyifle gülümsedi, gözlerinin içi parlamıştı. Sare "Orası doğru ama herkese Hankişi gibiler denk gelmiyor," dediğinde "Sen de mi öyle düşünüyorsun?" diye merakla soran eniştem araya girmişti. Bunların da ikisi gözümün önünde birbirini seviyordu, hadi bakalım hayırlısı.

"Evet, Nisan zaten şanslı biri hep diyorum ben. Kendisini seven çocuk da şu an sahte olarak evlendiği sen de çok iyisiniz."

Hankişi hiçbir şey söylemedi, sadece gülümsedi ve kafasını aşağıya eğerek çayını yudumladı. "Batuhan'a da haksızlık ettik, o da seviyordu Nisan'ı. Cengiz'i illa Erdem'le bir tutmak zorunda mıyız?"

"Sizi üzen herkesi bir tutarım ben," dedi Nisan, çok ciddiydi ama atladığı bir konu vardı. "Ee sen de Batuhan'ı üzdün. Erdem'le bir misin?"

İki arkadaşım da birbirine baktı, Sare söylediğimi mantıklı bulduğundan olacak ki "Tamam bu doğru ama yine de Cengiz'e hiç okey olamıyorum ben," dedi. "Ona gönlün düştüğünden beri yüzün gülmüyor."

Nisan bir süre sessiz kaldı, "Benim gönül almam lazım değil mi?" diye bir anda konuyu değiştirdiğinde Sare'yle iki dertli kafamızı anında aşağı yukarı sallamıştık. "Ne yapmalıyım?"

"Offff," diye iç çektim, ben şu an Cengiz'in kollarında uyanmalı ve bu muhabbetlerin öznesi, yardımcı ögesi, yüklemi ya da artık her neyse o olmamalıydım.  "Çocuk yüzüne bile bakmıyor Nisan, nasıl döndürelim buradan?"

Sare'nin konuşmasıyla dudaklarım tekrar aşağıya düştü, Batuhan o kadar kötü bir haldeydi ki kendimden daha üzgün biri varsa o da bana kalırsa en yakın arkadaşım değil de oydu. Sare, ben ve Batuhan. Bu üçlünün aşktan yana asla yüzü gülmemişti.

Gerçi Nisan gönül almayı becerirse ve Sare doğru kişiyle olmaya karar verirse üzüntü bayrağını tek başıma taşıyan kişi olarak kalacaktım. "Söyleme öyle," dedi arkadaşım, "Gerçekten üzülüyorum, benim elimden su bile içmiyor."

Hankişi ortamın sessiziyken "Bir jest yapmak lazım, senin onu sapık olarak görmediğini anlasa iyi olur," dedi. "Aşık olduğum kişi beni böyle şerefsiz görse ben de konuşmazdım."

"Bir anda oldu, nasıl öyle tepkisiz kaldım bilmiyorum. Sanırım Sare'nin olayından çok etkilendim." Nisan'ı şimdiye kadar ilk kez bu kadar düşünceli görüyordum, normalde erkeklerin hiçbiri hakkında bu kadar uzun süre fikir bile yürütmemişti muhtemelen. Bu hal ve tavır ona yakışıyordu bana kalırsa henüz adı aşk değildi. Batuhan'a yaptığı haksızlık içini kemiriyordu.

"İşte diyorum size, herkesi Erdem gibi görüyorsunuz," dediğimde Sare kafasını iki yana salladı. "Hayatımızdan bizi üzen ne varsa çıkaracağız, daha fazla kendimizi kandırmanın lüzumu yok."

Arkadaşım bu konuda çok kararlıydı ama onunla asla aynı fikirde değildim. "Nisan Batuhan'la küs olduğu için üzülüyorsa önceliğimiz onları barıştırmak olacak. Ahu Cengiz için üzülüyorsa," dedi ve tek gözünü kıstı. "Ona da başkasını bulacağız."

"Offf, saçmaladınız iyice," dedim. İçine koyduğum kahvaltılıkları da alarak tabağımla beraber sofradan kalktım. Odama girmeden önce "Benim aklımda var bir şeyler," diyen Nisan'ın da sesini duymuştum.

Keşke bizim kızların şu bir anda gaza gelme özelliğinin kapatma tuşu olsaydı.

Continue Reading

You'll Also Like

833K 37.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
191K 11.5K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...