YÜREĞİM DAVACI | TAMAMLANDI

By eskimezdefter

1.6M 51.7K 38.8K

Avukat Hevidar Evin Şahin. Baran Korkmazbey'in hikayesi. Avukat Hevidar Evin'in, Baran Ağa'yı kurtarmasıyla h... More

GİRİŞ
1.BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
DİLŞAD & ŞİYAR ÖZEL BÖLÜM
15. BÖLÜM
16.BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM

17. BÖLÜM

37.3K 1K 1K
By eskimezdefter

Selam güzellerim nasılsınız?

Gecikme için üzgünüm. En son yerde şarkıyı açarak okuyun 🥺🤍

Aşklarım bölüm istiyorsunuz haklısınız ama babam rahatsız. Ameliyat oldu, ara sıra yazma fırsatım oldu ve bölümü anca yazabildim. Son okunmasını yapamadım, umarım yanlış yerler olmaz.

Sizi seviyorum. Başka sorularınız varsa eğer İnstangramdan soru cevap yapıyorum.
İnstangram: sedawattpad

Twitter: eskimezdefter yazarak beni takip edebilirsiniz. #yüreğimdavacı #eskimezdefter hashtagleriyle size daha kolay ulaşabilirim.

Twitter da ve instangramda buluşalım! ❤️

eskimezdefter

"💧" Bu aslında göz yaşı bu arada kskssks

Şarkılar:, Cem Adrian, Viran
Melike Şahin, Nasır
Xece, Lorî

Sınır: 520 VOTE 1.2 Yorum. Lütfen boş yorum yapmayın.

17. BÖLÜM, " Lorî lorî lorîka min."
(Nenni, nenni yavrum nenni.)

💧

Bu oyunu kim başlattı bilmiyordum ama bu oyunu başlatan kişinin sonunu ben kendi ellerimle getirecektim. Baran Güneş'i kucağıma verip temkinle dışarıyı kontrol edip tekrar yanıma gelmişti. Güneş çok korkmuştu ve susmuyordu. Baran bana bakıp ellerini Güneş'e uzattı ve onu kucağına alıp sırtını okşadı.

"Geçti dayıcığım, geçti kurban olduğum korkma... Korkma canım benim..." deyip Güneş'in yanağını öptü.

"Tehlikeli olmaya başladı, gitmemiz gerek Evin. Biliyorum bana kırgınsın ama canından önemli değil ve benim bunu düşünmem gerek. Hayatta en değer verdiğimi kaybedemem." diye mırıldandı.

"Baran, korkmuyorum. Öldüren öldürsün sıkıyorsa." dedim umursamayarak. Baran bir of çekti. Kestane rengi kahveleri öfkeyle gözlerimi buldu. "Az önce korkuyordun Evin nasıl dakikalar sonra korkmadın?" diye soran Baran sinirle homurdandı.

İkizler burcu olmak bunu gerektirirdi. "Ben ikizlerim..." dedim.

"He sen o yüzden bu kadar dengesizsin." diye mırıldandığını duydum. Yanımda duran yastığı ona fırlatmak için havalandırdım ki. Güneşi görmemle yavaşça yerine koymak zorunda kaldım.

"Geliyor musun? Gelmiyor musun?" diye sordu ciddi bir sesle. Oflarken kafamı salladım pes ettim. Gidecektim.

Baran gülümserken, "Hazırlan da çıkalım. Güneşin her şeyini al." diye hatırlattı. Yataktan kalkıp yatağımın yanında duran bebek çantasını aldım ve bütün işlerimi halledip evden çıkmıştık. Güneş'i kucağımda uyutmaya çalıyordum ama ne oldu anlmamıştım normalde beni görüp usulca uyurdu fakat bugün hiçbir şekilde kollarımda uyumuyordu.

Baran'ın dikiz aynasından ikimize baktığını fark dttim. "Uyumuyor." diye isyan ettiğimde Baran güldü. "Beni istiyor çünkü. Baksana bakışları hep bende. Dayısı kurban. Ölürüm size." deyip göz kırptı dikiz aynasından.

Göz devirmekten başka bir sey yapmadım. Az bir yolumuz kalmıştı. Güneş'e baktığımda gerçekten bakışlarını Baran'dan çekmiyordu.

"Aramızda yatar Güneş." dediğinde ona anlamsızca baktım ne diyordu bu adam Allah aşkına?

Onu umursamayarak Güneş'i izlemeye devam ettim. Yavaş yavaş gözleri kapanmaya başlamıştı.

Ta ki Baran'ın ani freni onun uykusunu kaçırıp ağlatana kadar. Aniden yaptığı ani frenle Güneş'i daha sıkı tuttum fakat alnımı koltuğun başlığının demirine vurmuştum.

Baran küfür savurduğunda, önümüzü kesen araca baktım. Ne oluyordu yine? Baran bana baktı. "Kapıyı kilitleyeceğim sakın çıkma. Sakın deneme. Başıma ne gelirse gelsin sakın çıkma." diye tembihledi beni.

"Gitme," diye fısıldadım.

Beni duymamazlıktan gelmişti, "Kafanı eğ ve şu araya sığışın başınıza bir şey gelmesini istemiyorum, canım. Eğer geri gelmezsem Rojhat'a haber ver ama şu an değil tamam mı güzelim." dediğinde korkuyla kafamı tamam anlamında sallarken aracın etrafını adamların sardığını fark etmem geç olmamıştı. Baran'ın dediğini yapıp araya sıkışmak zorunda kalmıştık. Güneş susmuştu. Ve göz kapaklarını kapatmıştı. Uyuması daha iyiydi.

Baran arabadan çıktığında korumaları önden göndermesine lanet ettim tabii ki onu dinlemedim ve çantamdan telefonumu çıkarıp Rojhat'ı aradım.

"Alo yenge?" diye soran sesini işitmemle şükür ettim. "Aracın önünü kestiler. Hemen yetişmen gerek." Biraz havalandığımda Baran'ın etrafını 20'den fazla adam sarmıştı. "20 küsür kişiler." diye fısıldadım.

Rojhat'ın ahlaksız küfrünü işittim. "Neredesiniz?" diye sordu bu sefer de.

Yolu tarif ettiğimde konağa yakın olmamız İlk defa işime gelmişti.

YAZAR'IN AĞZINDAN

Baran ağa karşısındaki adama alayla bakıp sırıttı. O kişi Oktay'dan başkası değildi.

"Ne istiyorsun lan?" diye sordu öfkeyle sesini yükselten adam. Baran öfkesine yenik düşünce deliriyor. Karşısında kim olursa olsun gözü görmüyordu.

"Seni öldürmeyi. Karın ve yeğenine bir şey yapmayacaklar, sakince arabaya binmezsen kıllarına zarar gelmez. Her şeyin bedeli olur Korkmazbey. 6 ay da seni çıkardım çünkü seninle işim henüz bitmiş değil."

"Ya öyle mi oruspu çocuğu benim de yarım bıraktığım işi temizlemem gerek o halde." dedi Baran ağa, silahına sarılıp ona silah'ı doğrulttu fakat bir şeyi unuttu. Adam'ın bir sürü adamı aynı anda onun komutuyla ona da silah doğrultmuştu.

Baran silahlara peş peşe baktığında alayla sırıttı. Bu onu kesmezdi."Teke tek niye kapışmıyoruz lan? Korkuyor musun yoksa bebekamın?" diye sorduğunda alayla kahkaha savurdu Baran ağa. Onunla alay etmesi onu delirtmiş olsa gerek 5 adamını üzerine salmıştı Oktay.

Baran'a demir beyzbol sopasıyla yaklaşan adamlara ateş eden Baran'ın acıması yoktu. Fakat birini vurduğunda duraksadı çünkü aklına küçük yeğeni Güneş ve korkuyla onu bekleyen karısı aklına geldi. Güneş'in yüksek sese tahammül edememesi aklına gelince adam sırtına darbe almaya başladı. Bebeklerle ilgili bir sürü bilgiye sahipti. Çünkü kitaplar okumuştu, her haftasını bile ezbere biliyordu. Bebeklere olan tutkusu bir başkaydı, baba olmak istiyordu. Çünkü bu hayatta tek isteği buydu. İyi bir baba olmak. Çocuklarına göz bebeği gibi bakmak.

Bebekler ilk aylarında yüksek sese sokulmaması gerekirdi. Eğer sokulursa bile ebeveynlerin önlem almaları gerekiyordu.

Adamlar sırtıma ve karnıma demir sopa darbesi öyle sert gelmişti ki, acıyla dudaklarının arasından inleme koptu adamın.

Bir adamın arkamdan vuracağını hissettiğim an zor da olsa arkamı dönüp sopayı düşürmeyi başarmıştım. "Tek tek gelin lan ibneler!" diye kükredi, Baran Korkmazbey.

Adamlara meydan okuması onları sinirledirmiş olsa gerek, Oktay bütün adamlarını Baran ağa'nın üzerine salarken, ortalık alev almıştı.

Baran'a darbeler gelirken. 30'dan fazla araç etrafı sarmıştı. Araçlar durduğunda önden çıkan Rojhat ağa ile gerilmişti etraf.

Rojhat öfkeyle haykırarak, abisine doğru koşmuştu. Adamlar bir bir yere seriliyordu. Silah sesleri çatışmanın haberini veriyordu.

Rojhat, Oktay'a doğru ilerlerken, silah Oktay'ın alnını hedef alıyordu. "Öldün oğlum sen, öldün piç kurusu!" diye kükreyip adama ateş edeceği sırada Baran'ın kesik kesik gelen sesini duydu.

"Güneş ve Evin var araba da silahları bıraksınlar."

Rojhat kısık bir küfür savurdu. "Seninle işim bitmedi!" diye bağırdı Rojhat, arabasına binen Oktay'a doğru seslenmişti.

Adamlar da peş peşe arabalarına hızla binip gitmişlerdi. Baran'ı yerden kaldıran korumalar Baran'a endişeyle yaklaşıyorlardı. "Rojhat, Evin ve Güneş... Onlara bakın hemen." diye mırıldandı.

Rojhat kafasını sallayarak koşarak arabaya yaklaştığında Arjin arabanın arka kapısını açmıştı. Evin Güneş'e öyle sıkı sarılmıştı ki, ona bir şey olacak korkusu oluşmuştu.

"Yenge'm ver Güneş'i bana," diyen Rojhat ellerini Güneş'e doğru uzatmıştı.

Evin korkuyla başını iki yana salladı, "Ya bir şey olursa?" diye sordu. Rojhat kriz geçirdiğinde, ilk yanına gelen kişiydi. Ve krizin tekrar geldiğinin farkına vardiğında Güneş'i ondan aldı hızla. Evin öyle yüksek bir çığlık attı ki, Rojhat bu çığlığa yüzünü buruşturdu.

Rojhat arabanın içine girip ona baktı, titriyordu, nefes alışları yavaşlamıştı. Evin'i koltuk altlarından tutup koktuğa zar zor uzandığında, suyu dudaklarının arasına vermiş, yudumlamasını söylüyordu. Evin şişeyi itekledi ve şişede ki su, arabaya döküldü.

"Sakin ol. Bebek öldü. Bebeğin öldü Evin. Nefes al. O günden çık. Baran yaşıyor, iyi. Bebek yaşamıyor. Öldü." Tekrar tekrar söyledikleri Evin'in hıçkırmasına neden oldu.

Baran endişeyle araca yaklaşsada Arjin ve az önce gelen Dilşad buna izin vermiyordu. Evin'i şu an tek sakinleştirecek kişi Rojhattı.

Evin koltukta doğruldu, kollarını Rojhat'ın boynuna doladığında ağlaması haykırışa dönüştü. "Rojhat... Bebeğim öldü, öldü mü gerçekten?" " diye soran Evin'in doğruları duymaya ihtiyacı vardı.

Rojhat da ona sıkıca sarıldı,"Öldü, öldü kardeşim." diye fısıldadı Evin'in kulağına doğru. Evin'in göz yaşları Rojhat'ın beyaz gömleğinin omuzunu ıslatıyordu.

"Ya yaşıyorsa?" diye sordu her krizde sorduğu gibi. Rojhat saçlarını okşuyordu, "Hayır kardeşim, öldü. O günde değiliz, Baran'ı görmek ister misin?" diye sorduğunda Evin ondan ayrılıp kafasını salladı. Görmek istiyordu.

Rojhat Evin'i arabadan çıkardığında Evin 2 adım uzağındaki Baran'ı görünce şaşkınlıkla ona baktı.

1 saate kendine gelirdi.

Baran'ı artık kimse tutamadı, Baran Evin'e sıkıca sarıldığında ağrıları olsa bile bunu yapmıştı. Evin şok içindeydi hâlâ ne yaptığını kavrayamıyordu. Baran'dan ayrıldığında yüzünü avuçlarına aldı kadın, Baran'ın yüzünü yüzüne yaklaşıp dudaklarına öpücük bıraktı. Eli ensesinde sabitlenmişti.

Baran Evin'den hızla ayrılmıştı. Bunu ona yapamazdı. Onu öpmek istiyordu ama şu an değildi.

Baran Evin'i elini tuttuğunda Evin'le beraber arabaya bindiklerinde Arjin konağa doğru sürüyordu.

💧

Hevidar Evin Şahin Korkmazbey

Gece saat kaçtı bilmiyordum ama yatağımda uyanmıştım. Gözlerim direkt Güneş'i aradığında aşağıdan sesler gelmeye devam ediyordu.

Üzerimi düzeltip, aşağı kata indiğimde sedir odasına girmiştim. Herkes sedir odasında oturup sohbet ediyordu.

Bebek Güneş Baran'ın kucağındaydı. En son arabada olduğumu hatırlıyordum. Yatağa nasıl geldim onu bile bilmiyordum.

"Baran hadi bak Evin de geldi siz odanıza çıkın yengeciğim. Evin sürer kremlerini." deyip Güneş'i kucağından alınca Dilşad Baran'ın yanına oturmuş Güneş'i uyutmaya başlamıştı. Baran yavaşça kalktığında ona ne olduğunu henüz bilmediğim için anlamayarak ona baktım.

" Yenge git şu kocanla ilgilen yemin ederim 6 saattir nasıl uyudun bilmiyorum ama kocan kimseye kendini ellettirmedi. Git bak şuna. Beyzbol sopası ile dövdüler kocanı gerisini sen düşün artık." deyip pası bana atmıştı.

Baran elindeki eczane poşetini bana uzattığında elini belimde hissettim. Beni yönlendirmesine izin verdim çünkü herkes öcü görmüş gibi bana bakıyordu. O kadar kötü mü görünüyordum?

Odaya girdiğimizde Baran'ın kapıyı kilitlediğini göz ucuyla görmüştüm. "Soyun." dedim Baran'ı baştan ayağa süzerken.

Baran bana doğru hızlı adımlarla ilerleyip önümde durdu. "Sen soysana her yerim ağrıyor karıcığım." diye acıyla mırıldandı. Ah ah böyle fırsatçı koca bu devirde çok zor bulunur Allah sabır versin Evinciğim. Amin.

"Başka emrin var mı?" diye sordum alayla ona bakarak. "Ağzın laf yaptığına göre iyisin kocacığım." deyip onunla alay ettim.

"Yok vallahi çok kötüyüm. Allah çarpsın ki." dediğinde tamam anlamında başımı salladım. Gömleğinin düğmelerini yukarıdan aşağıya doğru açmaya başladığımda Baran sadece izliyordu.

"Bence seni de soyalım," diye mırıldanırken parmakları gömleğime ulaştığında, ben onu takmadan gömleğini üzerinden çıkarmıştım. "Ama haksızlık yapıyorsun. Sen Avukatsın ve eşit hakları daha iyi bilmen gerekmez mi? Şu an hiç eşit değiliz..." dedi sıcak nefesini yüzüme verirken.

Kaşımı alayla havalandırdım, "Hadi ya? Yatağa uzan Baran ve şu gömleğimin düğmelerini açmaya çalışma." diye uyardım sertçe. Kudurdu yine bu.

"Ama Evi-"

"Baran azdın mı ya?! Bir rahat dur. Bir nefes al. Ve yatağa uzan." diye sesimi yükselttim. Sinir ediyordu beni. Nefes almadan seni düşünüyor.

Baran elimden gömleği aldığında, tekrar giymeye çalışıyordu, "Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Üzerimi giyiyorum, birisini bulup kremi sürdürteceğim." deyip benden uzaklaşmak istediğinde ofladım. Muhteşem vücudunu ben ve Evin tek görebiliriz.

"Allah aşkına Baran çocuk gibi küsüp durma vallahi bıktım, gel sürelim. Niye karşılık vermedin Baran? En azından kendini savunsaydın." deyip izlere baktım. Baran da korktu kesin Evin şimdi filmlerde ve kitaplarda ki gibi cool adam olacak.

"Ben sizi düşündüm ikiniz de yüksek sesten korkarsınız ve silah sıktım birine ama sonra durdum aklıma sen ve Güneş geldi. Bebek daha kaç aylık bilmiyorum ama kulakları hassas." deyip iç çekti. Baran bunları nereden biliyordu?

"Of Baran of. Teşekkürler ama kendin zarar gördün baksana vücuduna. Hepsi mosmor ve kızarmış. Kırık çıkık var mı?"

"Zedelenmiş o kadar fazla hareket etmem, iyileşir bir kaç güne."

"Uzanır mısın artık?" dedim oflarken.

"Sürmek istemiyorsun, sürme o zaman Evin." diye sertçe mırıldandı. Kaşlarımı çattım. Yemin ederim bu adam yüzünden bir gün cezaevini boylayacaktım.

"Baran ağa döverim oğlum seni yine şımarmaya başladın uzan yoksa ayakta sürerim."

"Ama bana ne ya. İstemiyorum." dediğinde ona göz devirdim.

"Aptal mısın oğlum sen? Süreceğim bitecek. Sana dokunmaya meraklı değilim." diye bağırdım öfkeyle. Çocuk gibi davranmasından nefret ediyordum.

Baran'ın yüzü düştü. Gömleği öfkeyle çıkardığında yere doğru fırlattı. Yatağa doğru ilerlerken onu izliyordum. Yorganı açtığında yatağın içine girdi. Ve yüz üstü uzandı."Baran... Baran Allah için yeter ya. Ben seni çekmek zorunda değilim. Bu halinden nefret ediyorum." diye mırıldandım, onun duyacağı ses tonuyla.

"Git o zaman evine. Beni çekmek zorunda değilsin."

Öfkeyle yumruğumu sıktım, "Sabır ver Allah'ım." diye homurdandım. Yatağa doğru ilerleyip üzerinde olan yorganı çekip yere doğru savurduğumda Baran öfkeyle bana baktı ama onu takmadım. Baş ucu masasındaki eczane poşetinden krem kutusunu çıkarıp kremi elime aldım.

Kremin kapağını açarken Baran öfkeyle gözlerime bakıyordu, işaret parmağıla orta parmağıma kremi sıktım ve Baran'ın kızarmış olan karnına doğru sürdüğümde Baran acıyla ismimi haykırdı.

"Evin siktir acıyor yapma." deyip yalvarırcasına gözlerime baktı. Baran'ın sözlerini duymamazlıktan geldiğimde kremi kızarmış olan yere doğru yavaşça sürdükten sonra masaj yaparak yedirmeye başlamıştım.

Baran'ın ahlaksız küfürlerini duyunca, ona öfkeyle bakıp susmasını sağladıktan sonra sırtını bana dönmesini bekledim ama yapmadı. "Baran." dedim hadi dercesine.

"Yapma tamam, ben yapacağım bırak." deyip elimden kremi almaya çalışsada izin vermeyip daha sıkı tuttum kremi.

"Evin acıtıyorsun yapma." dediğinde elimden çektiği krem yere doğru düştüğünde, "Baran çocuk musun?" diye sordum, bu soruyu sormam saçmaydı zaten çocuk gibi tavırları vardı hatta onlardan beter bile olabiliyordu.

"Uykum geliyor... Uyuyalım mı? Uyuyalım...Hadi." deyip kolumdan hızla çektiği gibi üzerine düşmemi sağlamıştı. Dengemi koruyamamıştım.

Göğsüne bastırarak doğrulduğumda göz göze gelmiştik. "Barışalım mı artık? Cidden sıkıldım bu durumdan." deyip dudaklarıma yönelince kafamı yana doğru çevirdiğimde boynuma değen sıcak dudaklarının baskısını hissettim.

Hangi ara nefesimi tuttum bilmiyordum ama nefesimi verirken rahatlamış hissettim birkaç dakika."Affet, affet beni Evin. Bu acıya katlanamıyorum. Sensizliğe katlanamıyorum. Her geçen gün geberiyorum." diye fısıldadı kulağıma. Kollarını belime sardı, göğsüne kafamı yasladı.

"Korkuyorum. Korkuyorum Baran." diye fısıldadım dudaklarına doğru sıcak nefesimi vererek. Kafasını iki yana salladı. "Evin mevbur kaldım direndim abine sorabilirsin. Hatta oradaki herkesle konuş, direndim ama başaramadım. Anla beni o adamın yakalanması gerekiyordu." diyen Baran sıkıntıyla nefes alıp verdi.

"Yemin ederim istemedim, yemin ederim ki istemedim. Ben niye senin zarar görmeni isteyeyim Evin'im? Sen..." Baran'ı susturdum sözlerimle.

"Baran yakalanınca niye komalık ettin o zaman? Madem beni bu kadar seviyordun niye söylemedin? Evin böyle böyle bir şey var haberin olsun diye niye demedin? Haberim olsaydı, o cezaevine gelirdim ama senden duymak istedim. Abimden duymak istemedim. O beni suçladı biliyor musun? Abartıyormuşum ben, ilgi istiyormuşum... " diye öfkeyle homurdandım. Gözlerim tekrar onun söylemlerini söylerken dolmuştu.

"İlgi istiyor olabilirsin Evin. Ben de istiyorum, annen de ister, abin de ister. Bütün herkes ilgiye muhtaçtır. " deyip saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı.

"Zaman ver bana biraz olsun alışmam lazım Baran, sindirmem lazım gerçekleri."

"Sevgilim, kurban olduğum birlikte olmamız lazım, her adımında yanında olmak istiyorum. Düşmanların çoğalmış başına bir şey gelmesini istemiyorum. Zaman verme bana, iyileştireceğim seni söz veriyorum iyileştireceğim."

"Korkuyorum Baran, ya tekrar aynı şeyleri yaşarsak? İkinci şansı verdiğimde ya pişman olursam? Eski sevdiğim adamı özledim ben, eski kocamı... Her şekilde yanımda olan eşimi." diye mırıldandım ihtiyaçla.

"Pişman olmayacaksın söz veriyorum, pişman olduğun gün sık kalbime acıma çünkü eğer sen yapmazsan ben yaparım."

Sustum.

Ne diyebilirdim ki şimdi? Kokusunu içime çektiğimde, Baran yüzümü avuçlarına aldığında yüzünü yüzüme yaklaştığında kapının tık tıklanmasıyla Baran küfür savurmuştu. Ondan hızla uzaklaşıp ayaklandım.

"Yemin ederim bu evden bıktım. Başımı alıp gidesim var ama gidemiyorum." diye isyan etti. Baran mood.

Güneş'in ağlama sesini duymamla hızla kapının kilidini çevirip açmıştım. Kapıyı tamamen açtığımda Rojhat'ın kucağında ki Güneş konağı inletecek şekilde ağlıyordu.

"Lan bu kız sana çekmiş. Al şu bebeği Allah için migrenimi çıkardı." deyip kollarıma verdi. "Sen kurban ol lan benim küçük bebeğime." diyen Baran'ın sesini arkamdan duydum. Dönmek istediğimde, dönemedim çünkü Baran hızla Rojhat'ın yüzüne kapıyı çarpıp kapatmıştı.

Ona doğru tamamen dönüp ayıplarcasına ona baktım. "Alındı çocuk ne kadar kötüsün Baran." dedim ona kızarak. Baran omuzunu silkeledi.

Gözlerini Güneş'ten çekemiyordu, "Çok şirin benim prensesim. Ona elbise almak istiyorum ama küçük, beraber alalım mı? Ben kaç aylık olduğunu bilmiyorum. Harbi Güneş kaç aylık?" diye soran Baran Güneş'in minik elini tutup dudaklarına doğru götürüp elinin tersini öptü.

"Üç aylık."

"Kaç aylık? kaç aylık?" diye sordu anlamayarak. "Üç aylık." diye yanıtladım onu.

Baran Güneş'in kulaklarına avuç içini bastırdı. Ona ne yapıyorsun dercesine baktım. "O abinin şerefini sikim." diye küfür savurduğunda Güneş ağlamaya başladı. Baran hızla ellerini korkuyla çekmişti.

"Ama Güneş ben haklıyım dayıcığım yani. Tamam ama yani olmaz öyle şey. Sen de kaçma kızım vallahi ilk beğendiğin adamı damat alacağım söz. Ama lütfen annen ve babana çekme. Bize çek." dediğinde kahkaha attım.

Baran gülüşüme bakıp gülümsedi. Güneş'in yüzümü görmesini sağladım."Halam benim sen kimseye çekme." diye fısıldadım.

Baran aniden ne oldu anlamadım ama önüme doğru hızla geçti. "Yarın, dikkatli git adliyeye. İstersen ben de gelmek isterim seninle beklerim seni." diye mırıldanarak, Güneş'i kucağımdan alıp yatağa doğru yavaşça ilerleyip, yastığı yatak başlığına dayayıp, sırtını yatak başlığına verip yatakta dik bir pozisyonda uzanmıştı. Güneş'in minik elleri Baran'ın yüzüne ulaşınca Baran'ın küçük parmakları Baran'ın yanağında gezindi, sonra yüzünü Baran'ın yüzüne nasıl uzandırdı bilmiyorum ama Baran uzandırdığı belliydi. Baran'ın çenesini emdiğinde salyaları Baran'ın çenesine doğru süzülmüştü.

"Çocuğum ne yapıyorsun?" diye sordum Güneş'e bakarak. Baran güldü, "Oynuyoruz işte yeğenimle. Değil mi benim güzelim?" diye sordu Güneş'i koltuk altlarından tutup havalandırmıştı. Onun yanağını öptüğünde, Güneş'i yatağa uzandırdı. "Ben sana kurban olurum len. Allah'ım bu nasıl güzellik. Bu nasıl tatlılık..." deyip Güneş'in boynuna doğru öpücük bıraktığında Güneş kahkaha attı.

"Sana gülmüyor bak dayısına aşık bu kız, değil mi benim yeğenim?" Güneş Baran'a tekrar güldüğünde, yatağa oturup Güneş'i kucaklayıp onu saklamaya çalıştığımda Güneş saçımı tutup çekiştirince Güneş daha çok gülmüştü.

"Baran saçım, Baran saçımı yoluyor!" diye inledim. Baran saçımı kurtardığında Güneş'in elinde saçım kaldığında Baran onun avcunu açmaya çalışıyordu ama Güneş açmıyordu.

"Güneş ıyy onun saçını bırak bebeğim iğrenç o. Bak ağzına sokacaksın. İğrenç dayıcığım bırak benim bebeğim hadi." deyip Güneş'in avucunu zorla açıp 3 tel saçımı avucundan alıp yatağın aşağısına bıraktı.

Esnediğimde, Baran'la göz göze gelmiştim. "Evin oha 6 saat uyudun şimdi yine mi uykun geldi?" diye sorduğunda kafamı evet anlamında salladım.

"Uykum hep geliyor benim," diye mırıldandım, kendimi sırt üstü yatağa bıraktığımda Baran korkuyla bana baktı. "Evin ne yapıyorsun sen? Güneş'in üzerine düşüyordun?"

"Uykum var. Yarın öğlene kadar beni uyandırma adliyeye gitmeyeceğim. Eğer biri ararsa cevapla de uyuyor."

"Tamam uyu sen. Ben konuşurum da sen niye bu kadar çok uyuyorsun? Hasta mı oldun? Yüzün de böyle bir değişik." dediğinde omuz silktim. Ve umursamadım. "Uykum var." deyip kestirip attım. Ona neden uyuduğumun açıklamasını yapmayacaktım.

"Aç mısın? Akşam yemeği için seni kaldırmaya çalıştım ama uyanmadın. Bir şeyler yer misin?"

"İstemiyorum, uyuyacağım ben." deyip ayaklanıp yatakta dolanıp, yorganı yerden alıp tekrar kendi tarafıma serdim. Yatağa geçip gözlerimi yumdum.

"Evin iyi misin?" diye sordu Baran, sesi endişeli geliyordu. Kafamı salladım sadece. İyi değildim ama yalan söylemekten başka bir şey yapmadım.

"Evin... Neler oluyor? Anlatmak istersen dinlerim. Korkuyor musun? O tehditlerden?" diye sorduğunda kafamı iki yana salladım.

"Korkmuyorsan... Niye bu kadar sessizsin Evin? Niye konuşmak istemeyip uyumayı tercih ediyorsun? 6 saat uyudun zaten. Senin uykun kaçar uyuduktan sonra uyuyamazsın ki," deyip iç çekmişti.

Gözlerimi açıp ayakta Güneş'in sırtını okşayan Baran'a baktım. "Uyumak istiyorum Baran susar mısın rica etsem," deyip yapmacık bir tebessüm attım.

"Evin," demişti Baran ne oluyor dercesine. "Baran cidden bir şeyim yok. Cidden yok." dedim ikna olması adına konuşuyordum.

Baran kafasını salladı, "Tamam o zaman uyu Evin," dediğinde sesi boşlukta gibiydi. Ne diyeceğini bilemiyor, sanki biri onu sustuyordu.

Ona sırtımı döndüğümde gözlerimi yumdum. Mayışırken duyduğum son ses Baran'ın fısıltısıydı. "Ez ji te hez dikim dilemin." (Seni seviyorum yüreğim.)

💧

"Evin," diye seslenen Baran'ın sesi yakından geliyordu. "Hadi canım kalk artık." Alnımda baskı hissettim, gözlerim yavaşça açılınca onun yarı çıplak haline baktım. Altında sadece pantolonu vardı. Saçları ıslaktı, göğsünde hâlâ su damlaları vardı. Yeni banyo etmiş olmalıydı.

Boğazımda gezinen sıcak sıvıyı hissetmemle Baran'ı itekleyip banyoya doğru hızla ilerledim kapıyı kapatıp kilitledikten sonra klozetin kapağını açıp başımı eğerek boş midemi öğürerek boşaltmıştım. Kapı üst üste iki kez tıktıklandı, "Evin iyi misin?" diye soran Baran'ın sesini duymamamla sifonu çekip elimi yüzüme su çarpmıştım. Baran birkaç kez daha kapıya vurmayı sürdürmüştü.

Başım dönüyordu kendimi çok kötü hissediyordum. Yüzümü kağıt havluyla kuruladıktan sonra kağıt parçasını buruşturup çöp kovasına attıktan hemen sonra kapıyı açmıştım. Görüş açıma Baran girdiğinde yüzünü elleriyle kapatmış, omuzları düşmüştü. Onun yanına sakince oturduğumda hızla ellerini yüzünden çekip gözlerime bakıp iç çekti. Ayaklandığında "Şirkete gitmem gerek. Senin için sorun olur mu?" diye sorduğunda kafamı iki yana hızla sallayıp, "Sorun değil git Baran, işin sonuçta." dedim sadece. Baran önceden olsa bunun üzerinde durur ısrar ederdi doktora gidelim derdi eminim hatta birlikte bile uyurduk ama o bunu yapmadı. Hatta nasıl olduğumu bile sormadı. Sesimin kırgın çıkmamasına özen göstermiştim.

Güneş aklıma gelince," Güneş nerede?" diye sordum.

"Avşin ve abin geldi aşağıdalar." diyen Baran gözlerime dahi bakmadan üzerine giydiği siyah gömleğini ilikliyordu.

Ayaklandığında, başımın dönmesiyle tekrar yatağa oturmak zorunda kalmıştım.

"Aç mısın?" diye sordu ayakkabılarını giyerken. İştahım birkaç haftadır yoktu ve ne yersem kusuyordum.

"Uyumak istiyorum, iştahım yok." dedim oflarken. Baran gözlerime baktı, sonra bakışları karnımda dolandı. Gözlerini kaçırıp konsolun üzerindeki cüzdanını ve silahını aldığında ofladım. Yanlış anlayacak değildi değil mi?

"Bir şey olursa ararsın beni," dedi Baran kapıya yönelirken. "Tamam." diye mırıldandıktan hemen sonra yatağa girip gözlerimi tekrar uyumak için yummuştum ki telefonuma mesaj gelmişti.

Avukat Deniz: Avukat Hanım rahatsız ettim ama yarın bir davam var ve gelemeyeceğim benim yerime siz savunur musunuz ben halledeceğim her şeyi savcı Hakan Bey'le konuşurum siz evet diyin yeterli. Bu dava benim için çok kıymetliydi. Evet derseniz dosyayı size ulaştıracağım.

Siz: Savcı onaylarsa bana ulaşın seve seve yaparım.

Başkalarının davalarına bakmak daha keyifli olacaktı. Yarın ki dava'yı bende takip ediyordum ama ona kısmet olmuştu fakat o dava sonunda benim olabilecekti. Bunun sevinciyle gözlerimi yumdum ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Aradan en fazla on beş- yirmi dakika geçtikten sonra kapı sertçe açılıp kapandı ve Baran'ın öfkeli sesini işittim.

"Evinciğim iyi günler sana minnettarım yarın sabah sana da uygunsa yolladığım yerde kahvaltı yapalım olur mu? Avukat Deniz."

Baran'ın okudukları not olması lazımdı. Gözlerimi açtığımda, Baran'ın öfkeyle haykırmasıyla yerimde sıçramıştım. "KİM BU AVUKAT DENİZ?!" diye sordu bağırarak.

Sakinleşmesini bekleyip sustuğumda o daha da delirmişti elindeki sarı papatyalara baktım ve Baran'ın onları öfkeyle yere atmasını izledim.

"Cevap ver Evin. Cevap ver bana kim bu siktiğimin Avukatı?" diye sordu öfkeyle. Şaşkınlıkla ona baktım. Bu adam ne saçmalıyordu? Bir çiçek yüzünden büründüğü hâle bakıp bir of çektim.

"Susacak mısın? Yeter Baran, sen kimsin asıl? Benim arkadaşlarıma küfür ediyorsun?" diye sordum sinirle ayaklanarak. Tamam Deniz arkadaşım değildi hatta gıcık bile oluyordum ama Baran'ın ona küfür etmesi sinirimi bozmuştu.

"Kocanım kızım, kocan. Nilahlı olanından. Var ya bu kimse bunun yedi ceddini sikmezsem bende Baran değilim!" deyip küfürler savurdu.

"Sakin ol ve küfür etme artık." diye uyardım onu. Baran beni takmadan etrafta dolanarak küfür ediyordu.

"Her zamanki haline döndüğün için teşekkürler. Eğer hayatında bir yerim varsa Baran ağa işte o zaman gel yanıma. Çünkü ben cidden bıktım senden. Dün çok farklı biriydin oysaki, hatta biliyor musun seni affetmeyi bile düşündüm ama ne yazık ki aptallık etmiştim." deyip gülümsedim.

"Evin," dedi sabır dilercesine "Kim bu adam? O Avukatın yedi ceddini var ya şimdi... Evin söyler misin artık kimmiş bu seninle, benim karımla yemek yemek isteyen lavuk kim?"

"Geçen gün tanıştık. Savcının oğlu, Deniz. Avukat olur kendisi ve abarttın ben iş yapıyorum Baran. Mesleğimi. Hani ben Avukatım ya, hani benim de arkadaşlarım var ya..." dedim imalı bir şekilde.

"Ha o arkadaşın olacak lavuk senin sarı rengi sevdiğini nereden biliyor? Bunu da biliyor musun karıcığım. Ah pardon Avukat Hanım." deyip gülmüştü.

"Papatyaları her kadın sever Baran." dedim umursamazca. Baran güldü ve bana yaklaştı, belimden tuttuğunda yüzünü yüzüme eğdi. "Peki o arkadaşın Evinciğim evli olduğunu biliyordur umarım çünkü ben kıskaçlıktan deliriyorum da hatta tepem attı benim... Deli, psikopat bir eşin olduğunu da biliyordur umarım." diyen Baran açık açık şunu ima ediyordu. 'Ben bu adamı döveceğim' Ofladım.

"Biliyor, biliyor Baran şimdi bırak belimi kıracağım elini zatan sinirliyim." dediğim an Baran belimi bırakmasıyla dengemi koruyamayıp yeri boylamıştım. Allahım sabır ver!

"Evin delirtme beni Evin!" diye kükredi Baran. Yok biz de buna bir tane hatta üç dört tane çakmazsak rahat etmeyiz değil mi Evinciğim. Katılıyorum hem de sonuna kadar.

Ayaklanıp tam karşısına dikildim. "Bana bağırma hakkını nereden alıyorsun tam olarak? Çünkü baya baya sınırlarımı aşmaya başladın ve bu beni deli ediyor anladın mı?" diye sordum yüksek sesle. Baran sesli bir nefes verip yumruk yaptığı elini gevşetti.

"Evin hamile misin?" diye sorduğunda şaşkınlıkla ona baktım. Dudaklarımın arasından sadece, "Ne?" nidası çıkmıştı.

"Hamile misin? Çünkü sabahtan beri olan şeyler... Yani kusman, iştahsızlığın... Sürekli uyuman çok tuhaf değil mi?" diye sordu kahkaha attığımda Baran tam dibime girdi.

"Seni mi aldattım yani bunu mu ima ediyorsun?" diye sordum gülerken. Baran sessizce suratıma baktı.

"Hayır," demişti Baran. "Sadece garip bir durum." deyip hızla ekledi.

"Ah!" diye inledim, kıkırdadığımda Baran şaşkınlıkla beni izliyordu. "Ben mi yanlış anladım kocacığım? Ben yanlı-" Lafımı bölen şey telefonuma gelen mesaj bildirim sesiydi. Baran hızla yatağa ilerlediğinde telefonumu eline alıp şifreyi girdi fakat artık şifre evlilik yıl dönümümüz değildi.

"Aç şunu bakacağım mesaja!" diye kükreyip telefonu bana uzattığında öfkeyle telefonumu elinden çekip aldım.

"Açmıyorum ya açmayacağım. Benim özelime saygı duy, güven bana Baran. Kim bu zihniyeti aklına soktuysa onun yedi ceddini bir bir seveyim." diye kükredim. Sesimiz muhtemelen konağı inletiyordu.

"Aç şunu yazdı o piç kurusu bakacağım ne yazmış. Ben cevap vereceğim." diye ısrar ettiğinde boynunu iki yana yatırarak kütletti.

Yüzümü okutup WhatsApp uygulamasına girdiğimde parmak izimi de okuttuğumda mesaja girip okumadan ona doğru verdim telefonu. Teşekkür etmiştir diye düşündüm.

"Aklım hâlâ sende, yer edindiğin şu kalbimde evli olman umurumda bile değil. Seni daha önceden üniversite'den tanıyorum o zamandan beri ilgimi çekmedin değil, iki ay önce yaşadıklarımız çok eşşizdi. Bir daha yaşamak dileğiyle..." Baran zorlukla yutkundu."Seni seviyorum sevgilim." diye kükreyip telefonumu yere atıp kırmıştı. Öfkeyle gözlerini yumdu çenesi seyirdi. Ve gözlerini açınca öfkeyle bana baktı.

"Hevidar sikeyim bu ne? Ulan altı ay yoktum, altı ay! Sabredemedin mi? Evin ben... Ben ne diyeceğimi cidden bilmiyorum kafayı yiyeceğim. Sen böyle bir şey yapmazsın... Biliyorum ama bu adamı sikeceğim kuşku da kaldım lan! Evin susma Allah rızası için bir şey söyle... yapmadım de, alkollüydüm de, Evin bana bir şey söyle inanayım sana. Evin lütfen, yalvarırım susma. Hadi cevap ver... "deyip iki adımda yanıma geldi. Yüzünü eğip, yüzümü avuçladı.

Ben lâl olmuş gibi şaşkınlığımı atmaya çalışıyordum..."Baran ben..." diye fısıldadım güçsüz sesle. "Sen?" diye sordu.

"Bilmiyorum, ne kafasında kuruyor bilmiyorum. Ben... Sana niye açıklıyorum bilmiyorum, Baran aklım durdu ben iyi değilim... Ben hiç iyi değilim." dedim onun omuzlarına tutunarak. Başım tekrar dönmeye başladığında korkuyla bedenine sarıldım.

Baran bir hareket bile yapmadı ne sarıldı ne de başka bir şey. Konuşmadan sadece beni kucağına aldı. Ve banyoya götürdü. Sonra ne olduğunu anlamadım ama yüzüme su çarpmaya başlamıştı. Bileklerini tutmaya çalışarak engel olmaya çalışsam da başarısız oldum. Su kendime gelmemi sağlamıştı.

Yüzümü kuraldıktan sonra elimi sıkıca tutup tekrar odaya girmiştik. "Kendine gelmen için yaptım. Bana bu adamın kim olduğunu anlat hemen." deyip emir vermişti.

"Baran..." diye fısıldadım, sesim o kadar kırgın çıktı ki kalbim bir ayna olsa çatlardı. "Benden şüphe mi ediyorsun?" diye sordum.

Baran kaşlarını havaya kaldırıp, "Evet Evin ediyorum, ediyorum çünkü bana bir açıklama dahi yapmıyorsun. Hayır o kim? O kim lan sana sevgilim diyor?" diye sordu öfkeyle.

"Baran belki kart falan karışmıştır." dedim ona düşüncemi söyleyerek.

"Kızım beni deli etme yeminim olsun ki o yavşağı öldürürüm. O kim lan o kim benim karıma sevgilim diyor ne aranızda geçti iki ay önce? Birlik-" Baran'ın yanağına sertçe tokat attım. Bu kadarı da yeterdi. Sabahtan beri yaptığı imaları duymamazlıktan gelemezdim. Yüzü sola düşmüş adama baktığımda gözlerimin dolmasına lanet okudum.

"Siktir git!" diye kükredim onu omuzundan iterek. "SİKTİR GİT!" diye kükredim.

Baran bana baktı. Ben ise onu itekliyordum. "Def ol git Baran ağa!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar.

"Bana bağırma!" diye uyardığında ona sırtımı dönüp öfkeyle saçlarımı çekiştirdim. "Geri zekâlı! Aptal!" diye homurdandım sesli bir şekilde.

Güldüğümde, "Sevişmişim, ben başkasıyla yatmışım!" diye kendi kendime konuşup güldüm. Aferin temiz delirdik. Teşekkürler Baran.

"Bana iki ay önce ne yaşadığınızı anlat." diye konuştuğunda hâlâ gitmediği için onu itekleyip öfkeyle odadan çıkmışım. Baran'ın da peşimden geldiğini biliyordum. Merdivenleri hızla inip avluya çıktım.

"Evin!" diye bağırıp kolumu tutup kendine doğru çekince yüzüm göğsüne çarptı.

Onu göğsünden itekledim, ve kolumu ellerinden kurtardım. Çenemi kaldırıp gözlerinin içine baktığımda etraftaki ses yığınlığını duymazdan geldim. "Senden nefret ediyorum Baran! Senden nefret ediyorum!" diye bağırdım. Sadece koca bir hayal kırıklığı vardı. Koca bir hiç, boşa beklenen 9 ay.

Baran donup kalırken avludan da hızla çıkıp düz bir şekil de ilerlemeye başladım.

Arkamdan Rojhat'ın sesini duyuyordum. "Evin dur be!" diye isyanını duydum durmadım hatta daha da hızlandım. Gözlerimden yaşlar akıyordu ben bu sözleri hak etmemiştim. Bu sözleri yutamazdım. Görmezden de gelemezdim.

Baran'ın söyledikleri fazlasıyla ağırdı ve lafın nereye gittiğini biliyordu. Otuz bir yaşında adamdı. Bense yirmi yedi yaşında bir kadındım. Ve ben bu sözleri yutamazdım, benim de bir gururum vardı.

"Evin! Yenge dur Allah aşkına!" diye seslendi nefes nefese yürüdüğüm yolda duraksayıp ona doğru öfkeyle bağırdım. "Yengen değilim ben senin!"

"Tamam yengeciğim sakin ol. Ve bana salak, akıllanmaz abimin ne yaptığını söyle."

"Sende abini savunacaksın. Evin kim ki lan? Kim lan bu Evin? Allah belanızı versin hepinizin. Herkes yok olsun bende yok olayım rahat edelim!" diye inledim.

"Sana ne söyledi de bu kadar sinirlendin?" diye sordu.

"Bana ne dedi biliyor musun? Avukat Deniz'le yattığımı ima etti. Ben sadece mutlu olmak istiyorum hayat bunu benden neden alıyor? Ne babamdan hayır gördüm ne de kocamdan." Rojhat bana doğru bir adım atıp yüzümü göğsüne bastırdı. "Bıktım Rojhat, kurtulmak istiyorum! Ben bunları hak etmedim... Baran'dan değilde başkasından bunu duysam canım acımazdı ama o beni sözleriyle öldürüyor. Sözleri intiharım Rojhat. Bir ip var boynumda ayaklarımın altında bir tabure, ölmek istiyorum ama yapamıyorum sonra sevdiğim adam gelip bir sözüyle o tabureyi ittirip beni boğuyor!"

"Şşt! " diye fısıldadı kulağıma kızarak." Sen benim yanımdaydın hep. Her zaman yanındaydım ben senin, öyle bir şey yapmazsın. Yapmak istesen bile yapamazdın Evin." diye fısıldadı Rojhat. Baran bunu bilmiyordu, Baran 6 ay da ne yaşadığımın çeyreğini bile bilmiyordu.

Yüzümü göğsünden çekip aramızda mesafe bıraktım,"Onun belasını sikeceğim!" diye öfkeyle dişlerimin arasından konuştum.

"Kimin abimin mi?"

"Hayır Deniz'in." diye öfkeyle homurdandım.

Kafasını sallarken anladım dercesine kafa salladı. "Deniz kim?" diye soran Rojhat düşünceli bir şekilde çenesini sıvazladı.

"Bana mesaj çekmiş iki ay önce onunla mükemmel bir gece geçirmişim... Ah bir de sevgilisiymişim amına koyayım ben nasıl kocamı aldattığımdan haberim olmaz? Vay be bunu da bilmeyerek yapmışız. Şimdi o herifin Savcı babası sikimde bile olmayacak çünkü onu öldüreceğim." dedim Rojhat'ın duyacağı şekilde. Rojhat kıkırdadı. Neye güldüğünü anlamadım. Evin lütfen küfür etme çok komik küfür ediyorsun. O kadar mı kötü ya? Daha da beter.

"Gel birlikte dövelim mi? Avuç içlerim kaşınıyor. " deyip sinsice sırıttı. Güldüğümde o da bana eşlik etti. "Ha şöyle gül hep sen böyle... Ağlayınca çok çirkin oluyorsun. Bunu hep söylüyorum ve sen hep ağlamaya devam ediyordun. Valllahi Evinciğim ben alışmasam bu haline annemin yanına bile kaçardım." deyip alay etti. Yanağımdan sertçe makas alıp sağ kolunu boynuma attı. Rojhat beni de al yanına sorarlarsa Evin'in iç sesi dersin.

"Gidelim dostum." dedi Rojhat. Hey dostum... Amerikan filmleri izleyen adamlar ilgimi hep çekmiştir Rojhatcığım. Lan yeter kardeşime de yavşama bana akıl ver. Şu an Rojhat Korkmazbey'den başka bir şey düşünemez oldum.

💧

Beni Avukat Deniz'in bürosuna bırakmıştı Rojhat, acil bir işi çıktığı için beni bırakıp gitmişti. Evden hızla çıktığım için dün giydiğim üstlerimleydim. Beyaz bir gömlek ve düz siyah dar paça bir pantolon. Telefonum bile yanımda değildi.

Tuttuğum nefesimi verdim ve zile bastım. Kapı saniyeler sonra açılınca demir kapıyı ittirip içeri girdim. Asansöre binip ikinci katın düğmesine basmıştım.

Asansör durunca asansörden çıktığım an bakıştığım kapıya yapıştırılmış bir ismini gördüm.

AV. DENİZ AKIN

Hızla kapıya ilerleyip tam tık tıklayacakken kapının aralık olduğunu gördüm. Kapıyı sağ elimle ittirip dikkatlice içeri girdiğimde, "Deniz Bey!" diye seslendim içeri girerken. Cevap gelmedi. İçerisi buz gibiydi ve bir o kadar da sessiz.

"Deniz Bey?" diye seslendim tekrardan, ofise doğru girdiğimde gördüğüm şeyle şaşkınlıkla donup kaldım. Adam horul horul uyuyordu. Kafayı yiyecektim! Üzerine su dök filmlerde ki gibi... Film çekmiyoruz! Kitap olalım! Nasıl fikir? Bok gibi.

Derin bir nefes vererek, "Deniz Bey uyanın!" diye seslendim ona doğru. Gözlerini seslenmemle araladı. Ve koltukta doğrularak gözlerini kısarak bana baktı. Sanki varlığımı daha yeni fark ediyordu.

"Kusura bakma." deyip ayaklanınca, yalpalandı, ne olduğunu anlamaya çalıştığım sırada ofiste göz gezdirdim tahmin ettiğim gibi içip sızmıştı. Kapının da aralık olmasını sorgulayacaktım elbet ama şu an kapıdan daha önemli şeyleri konuşmamız gerekiyordu mesela. Bana neden öyle bir kartta çiçek yollamıştı ve o mesaj da aptal saptal konuşmuştu?

"Amacınız evliliğimi bozmak mı?" diye sordum hiddetle.

Kafasını iki yana sallayarak reddetti. "Ben sizi tanımıyorum bile. 2 ay önce ne yaşadık tam olarak? Çünkü ben hatırlamıyorum..." deyip kıkırdadım. Kaşlarım alayla havalandı adam tam cevap verecekken tekrar konuşmaya başladım. "O çiçekler ne öyle? Tamam teşekkür edebilirsiniz ama bunu o kartta ki yazılarla değil, söyleyebilirdiniz Avukat Deniz Akın değil mi? Eşimle aramızı niye bozmaya çalışıyorsunuz?" diye sertçe mırıldandım. Sandalyeyi gördüğümde oraya iki adım atıp sandalyeyi sürükleyerek tam karşına çekip sandalyeye oturdum. Bu dünya da çok pezevenkler var Evin günaydın... Ya da iyi akşamlar! Sende bir kes sesini! Ben ne yaptım lan? Sus.

"Cevap bekliyorum! " diye bağırdım öfkeyle. Dün evliliğimi sorgulayan adam niye bugün böyle aptalca davranmıştı? Asansörde olanları saymıyordum bile. Biz gülden nefret ederiz bir kere! Ama Baran gül verse de bir şey olmaz artık çünkü onu boşayacağız değil mi Evin? Sen susacak mısın? Yo.

"Cevap yok aslında tanışmıyoruz fakat senin gibi deneyimli Avukatlar ilgimi çekiyor. Dün de ilgimi çektin başarını kıskanıyorum. Bende başarılı olmak istiyorum. Ama evren buna izin vermiyor. 1 saat önce ihraç olduğumu öğrendim!" diye öfkeyle bağırdığında oturduğum sandalyeye tekme savurduğunda sandalyeyle birlikte bende sırt üstü yere sertçe düşmüştüm. Gel dövüşelim diyor Evin.

Hızla ayaklandığımda karşımdaki delirmiş vaziyette olan adama bakıp derince nefes alarak konuşmaya başladım. Tepkileri aşırı saçmaydı. İhraç olma sebebini merak etsem de duyulurdu muhtemelen çünkü Savcı Hakan'ın oğluydu. "Senin ihraç olman sikimde bile değil sen kimsin lan? Sen hangi hakla iftira atarsın? Ben seninle konuşmak bile istemiyorum babandan dolayı sen deli misin?! BEN EVLİYİM GERİ ZEKÂLI!" diye bağırdım öfkeyle dişlerimin arasından. Evliyiz lan biz yavşak!

"Evlisin ama yüzüğün yok Avukat Hanım." deyip iğrenç bir kahkaha attı. Gözlerimi yumduğumda öfkeyle burnumdan soluyordum, saçlarımın arasından parmaklarımı hızla geçirirken gözlerimi açtım. "Senin belanı severim Avukat Deniz! Duydun mu beni?!" diye bağırdım öfkeyle suratına bas bas bağırıyordum. Alkollüydü ve ne dediğini bilmiyordu.

"Sana o iş adamı mı sahip çıkacak? Bir kaç güne işi biter seninle hepsinin kapının önüne atarlar." dediğinde kahkaha attım içten bir şekilde aşırı sinirlenmiştim ve bu adam benim damarıma iyice basıyor, basmaya devam ediyordu. Sıkalım topuklarına sussun aşkım.

"Baran..." diye mırıldandım zorlukla yutkundum, bugünden sonra onu savunur muydum bilmiyordum duraksayıp konuşmaya devam ettim. "O biraz sıkar ya, çünkü hepsi gayet de beni seviyor. Hem sen bunu da nereden çıkardın?" diye sordum yapmacık bir tebessüm kattım suratıma.

"Baran Korkmazbey'i yakından tanırım. Davalarının hepsine baktım. Hepsine. Siz bu adamla aynı evde nasıl kalıyorsunuz Avukat Hanım? O bir katil ve sizde adaleti savunan bir Avukatsınız." deyip duraksadı. "Zor oluyordur sizin için bir katille aynı yatağa girmek..." diye ekledi hızla.

"Sana ne lan sana ne benim hayatımdan? İşimden sana ne? Seçim haklarıma mesleğim mi karar veriyor? Bunu da nereden çıkardın Savcının oğlu?" deyip güldüm. Artık Avukat değildi.

"Fazlasıyla cesursunuz bence sevmiyorsunuz bir planınız var ve adamla oyun oynuyorsunuz. Sadece işinizi kullanıyorsunuz." deyip kıkırdadı. Bu adam ne saçmalıyordu? Biraz daha konuşursa elimde kalacaktı. Çak suratına hep Baran'a çakıyorsun. O da hak ediyor. Kimse hak etmez. Bana başkasıyla yatın mı dedi ne yapsaydım öpüşse miydim? Haklısın Evin ama şiddet bir şeye yaramaz. Biliyorum. Sus.

"Of sen geri zekâlı mısın?" diye sordum öfkeyle üzerine doğru yürüyerek. Bu da soru mu Evin? Tabi ki de öyle.

Omuzlarımı kavramasıyla şaşkınlıkla gözlerim büyüdü, "Sana sadece teşekkür etmek için çiçek yolladım. Ben nişanlıyım." deyip omuzlarımı bıraktı. "Arkadaşım ilk çıkan numaraya bu mesajı atmış, telefonum çalınmış olmalı bende bilgasayardan gördüm. Nişanlıma takıntılı bir sapık." deyip öfkeyle hırladı. Burası doğru olabilirdi çünkü kapı aralıktı. Tabii onun da oyunu olabilirdi.

"Çiçekler de karışmış olabilir çünkü benim ilgimi çekiyorsunuz başarınızla," demişti sadece.

"Peki o zaman bir daha olmasın." dedim yapmacık bir gülümsemeyle sözlerine karşılık verdim.

Hiç inandırıcı gelmedi bu sözleri komple yalandı.

Dakikalarca konuştuk ve bu işin uzadığını söylemiştim. Ta ki o sesi duyup arkama dönene kadar, her şey tersine dönene dek.

"Seni adi şerefsiz!" diye bağırıp adamın yüzüne doğru tüm gücüyle yumruk atan Baran ağa'nın buraya gelmesi bile şaşkınlığımı arttırmıştı. Baran burayı nereden biliyordu? Adam her yeri biliyor Evin günaydın.

Baran'ın ani yumruğu ile kendini koruyamayan Deniz Bey yere serilmişti. Baran öfkeyle yumruğunu onun suratına ardı ardına geçiriyordu. "Seni öldürürüm!" diye öfkeyle bağırdığında tekrar bir yumruk attı. Ben şoke olmuştum ve olayları bir put gibi izliyordum.

Dakikalar sonra kendime geldiğim an, "Baran!" diye haykırdım. Bana baktı, ağzı yüzü kan revan içinde kalmış Deniz Bey'e bakıp Baran'a doğru ilerleyip sağ kolunu güçlükle iki elimle kavrayıp onu Deniz Bey'in üzerinden çekiştirerek kaldırdım.

Adam yarı baygındı. Sıkıntıyla nefes alıp verdim, "Baran hadi!" diye çekiştirerek onu oradan çıkardım. Hızla oradan ayrılırken arabasını park ettiği yeri görüp araca hızla ilerlettim sessizce ilerledikten sonra onun sırtını araca yaslayıp önünde durup öfkeyle bağırdım. "Sen kimsin? Eşkiya falan mı? Ya da sizin değiminizle 'ağa' ama var ya şu saatten sonra ne ağalığın söker bana ne de eşkiyalığın düş önüme konuşacağız Baran Korkmazbey." dedim öfkeyle yüzüne hırlayarak, arabaya bindikten sonra şoför koltuğunun yanındaki koltuğa oturup emniyet kemerimi taktım Baran da emniyet kemerini taktıktan sonra hızla gaza yüklenerek mahalleden çıkmıştık.

💧

Adliyeye gelmiştik. Ve ben sessizce karşımdaki adama bakıyordum, koltuğuma doğru ilerleyip rahatça koltuğuma oturdum. Ve önümde duran deri koltuklardan birini elimle gösterip oturmasıni işaret ettim.

Bana baktı. Ve oturmadı aksine daha da öfkelendi, "Senin orada ne işin vardı?" diye sorduğunda alayla ona baktım ve güldüm.

"Evin buna da gülme ciddi ciddi soru soruyorum." dedi öfkeyle dişlerinin arasından.

"Ben seni terk ettim farkında mısın? Ve sen yüzsüz gibi peşimde dolanıyorsun. Baran sabrımı sınıyorsun! Sen kimsin ha? Mafya? Torbacı? Katil? Nesin Baran sen? Sen kendini ne sanıyorsun psikopat mısın sen? Ben hallediyordum ve sen herşeyin içine sıçtın!" diye öfkeyle bağırdım.

Baran bana bakıp sabır diledi."O piçle birlikte oldun mu? Sana sen gittikten sonra mesajlar gelmeye devam etti. Rojhat gitti konuma." deyip gözlerimin içine baktı. O yüzden mi Rojhat bana gittiği yeri söylememişti?

"Ne gibi şeyler geldi mesaj olarak?" diye sordum merakla ona bakarak. Bana söylemeliydi, çünkü ne olduğunu hâlâ anlamış değildim. "Gördüklerim ve okuduklarımı anlatmaya dilim varmıyor Evin. Sen beni bir kez olsun sevmemişsin bunu anladım, sadece o mesajlarda. Sen Evin, beni kaybettin." dedi hüzünle gözlerimin içine baktı ve iç çekti.

"Gerçekleri öğrenince asıl kayebeden sen olacaksın, çünkü o zaman Evin diye bir kişi hayatında olmayacak. Ve arkadaşım sadece doğruyu söylemiş bunu anladım... Tamam bazı yerlerde haksız ama adamla ben sakince konuşuyordum Baran abartıp adamın yüzünü tanınmaz hale getirdin resmen." deyip sıkıntıyla mırıldandım.

"Dinlemek istemiyorum, dinlemek istemiyorum Evin ben göreceğimi gördüm." dediğinde kafamı koltuk başlığına yaslayıp içimden sabır diledim. "Baran!" diye bağırdım öfkeyle. "Beni dinleyeceksin!" dedim kelimelerin üstüne basa basa.

Kafasını olumsuzca salladı.

"Baran," diye yeniledim adını. Beni dinlemiyordu, her zamanki gibi beni dinlemiyor. Aklına buyruk hareketler yapıyordu. Sıkıntılı bir nefes verirken, adliye de olduğumuz aklıma geldikçe ses tonumu yumuşatmaya çalışıyordum.

"Evin, o Avukat mıdır nedir bilmem elimde kalır öldürürüm kızım onu. Ne hakla evime kadar çiçek yollar? Evli olduğumuzu bilmiyor mu? Hem senin yüzüğün nerede evli bir kadınsın." Daha yeni fark etmiş olmalıydı. Ya da bilip susmayı tercih etmişti.

"Kuyumcuya verdim, sattım sonra vakfa bağışladım." dedim mırıldanarak. Saçlarımı arkaya doğru savurduğumda göz bebekleri öfkeyle kahvelerimi buldu. Kaşlarını alayla çattı. "Hayır kurumu olduğunu bilseydim başka şeyler bağışlardım. Ama yüzük değil Evin. Hayır, yani ben anlamıyorum nereden geliyor bu cesaret anlamıyorum." deyip öfkeyle hırladı sandalyeye tekme arttığında sandalye bir kaç metre ötede yere devrilmişti.

"O Avukat'la da işim bitmedi." deyip tehditlerini savurdu. Bunalmıştım artık sabahtan beri aynı meseleyi tartışıyorduk. "Ay yeter Baran. Abartma alt tarafı adam teşekkür etmek için çiçek yolladı. Adamın davasına el attım sonuçta." dedim oflarken.

Baran alayla kahkaha savurdu. "Ben sana çiçek yolladım diye sapık ilan ettin kızım beni. Korumaların önünde kafama çiçek fırlatıp iddialı konuşmalar yaptın. Abartmıyorum Evin, sen umursamadıkça deliriyorum. Adam kartta bir aşk ilan etmediği kalmıştı, mesajlar da, yapmış. Ona yedirteceğim o sarı çiçekleri. Hem senin sarı sevdiğini nereden biliyor? " diye sordu merakla bana bakarak. Kalçalarını kalürüfere dayadı, kollarını göğsünün altında birleştirip cevap bekledi.

Bilmiyordum işte. Sorguya çekiyordu sabahtan beridir ama nereden bilebilirdim ki? Tamam haklıydı. Ama fazla adranalinli davranmasına gerek yoktu. Çünkü ben onunla çok güzel konuşmuştum. Tabi Baran odayı basmayana kadar olaylar iyi ilerlerken yumruğunu onunla buluşturmayana kadar iyi ilerliyordu her şey... Ah adam ne yapacağım ben seninle?

"Ben nereden bileyim ya?!" diye sesimi yükselttim.

"Evin..." Kuşkuyla gözlerime baktı. "O adamla birlikteliğin mi oldu?" diye sordu şüpheci tavırla. Ne ima etmeye çalışıyordu yine?
"Ben hapisteyken sen... Beni aldattın mı?" diye sorduğunda şok geçirmiş gibi ona baktım. Benden bu kadar mı şüphe duyuyordu? Bu kadar aşağılık bir kadın mıydım onun gözünde?

Sabahtan beri yaptığı imalar sadece mesajlarla değildi şüphesi çünkü iki gündür hep kusuyor, uyuyor, halsiz düşüyordum. Bazıları hamilelik belirtisi...

Söyledikleri canımı bir nebze yaktı, "Tamam saçmaladım özür dilerim..." dedi hızla saçmaladığını saniyeler sonra anlamıştı ama laf ağızdan bir kere çıkardı.

Gözlerim doldu, kafamı iki yana salladım. "Yeni yeni sana tekrar güvenmeye başlamışken sen hep hata yapıyorsun. Allah kahretsin ki o cezaevine gelmemem sana bunu düşündürdü. Gelmek istemedim Baran. Gelmek istemedim çünkü korktum. Yüzleşmekten korktum. Gerçeklerden korktum. Nefesim tıkandı oğlum benim. Ben bebeğimizi kaybettim, sen onu hiç görmesen de ultrason fotoğrafları hâlâ duruyor. İnanamadım biliyor musun? Ben anne olmaktan korkarken o bebeğe bağlandım sen yoktun ben ona bağlandım..." dedim iç çekerek. Hamilelik döneminde herkes Baran yok diye üstüme sinmişti.

Baran söylediklerimin ardından donup kaldı. Sustu.

"Şiyar nereden biliyor bilmiyorum ama geceleri hep ona sarılıp uyudum. O karnımı okşadı biliyor musun? İlk ona söyledim hamile olduğumu çok mutlu oldu. O kadar mutlu oldu ki beraber ağladık." dedim titrek bir nefes vererek. Burnumu çektim. Göz yaşlarım yanağımdan çeneme doğru süzülüyordu."Şiyar senden daha olgun. Hayat onu babasızlıkla sınadı ve hayat onu doğduğu günden olgun kıldı. Kaderinin eminim böyle olmasını istemezdi. Ağlıyor sessiz sedasız ağlıyor. Babası yok çünkü öldü. O babasının yalanıyla yaşadı. Ama o ölmüştü. Eminim büyüdüğünde iyi yerlere gelecek benim bebeğim." deyip gülümsedim.

Tuttuğum nefesimi verdim."Bugün bir kez daha kendin olduğunu kanıtladın seni neden babama benzettiğimi asla öğrenemeyeceksin. Ama sen babama benzerken ben seninle aynı havayı soluyamam. Çünkü nefesim kesilir, aklım çalışmaz, kalbim sıkışır..." deyip kırgınlıkla ona baktım. Gözleri dolan adam bana yaklaştığında, güldüm.

"Her ağladığında koynuma alamam seni Baran. Acılarınla tek başına savaş. Benim iş için bu gece İstanbul'a gitmem gerekiyor. 1-2 gün yokum. Sana o güne kadar mühlet veriyorum ya içindeki o kötü adamı öldür ve eski sevdiğim adam ol. Ya da beni tamamen kaybet. Hangisi sana uyarsa. Seçim senin. Ya beni kaybet ya da kazan seçim tamamen senin." deyip koltuğumdan hızla kalkıp odamdan hızla çıktım.

Hangi seçimi yapacaksın Baran Korkmazbey? Beni tekrar kazanmak için o içindeki kötü varlığı öldürecek misin? Ya da beni tamamen kaybedecek misin? Hangi seçimi yapacaksın?

💧

Dakikalar saniyeleri kovaladı. Ben eve gelip bavulumu hazırlarken Dilaşad ve Avşin beni soru yağmuruna tutuyordu.

"Nereye Evin?" diye sordu Dilşad onlara bile cevap vermeden öfkeyle kıyafetlerimi siyah babuluma koyuyordum.

Pantolonu da sıkıştırdığımda, "İstanbul'a gidiyorum." diye yanıtladım onu dakikalar sonra. "Niye?" diye soran Avşin Güneş'in sırtını okşayarak etrafta tur atıyordu.

"Abim yüzünden mi?" diye sordu Avşin evet anlamında kafamı aşağı yukarı salladım. Esila'ya gitmeyecektim sadece kafamı dağıtmaya sessiz bir ortama ihtiyacım vardı. İş bahaneydi. Sadece ondan uzak kalarak zaman verecektim her ikimize de bu ilişkiyi düşünmesi için zaman verecektim çünkü cidden çok fazla yorulmuştum. Kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı.

Belki de o da akıllanır ve bir şeyler yapardı ama pek sanmıyordum. Çünkü o eski Baran değildi. Ben de onun bıraktığı Evin değildim.

Kapı tıktıklandığında içeri Azad abim girmişti onu baştan ayağa süzmüştüm. Siyah gömleği vücuduna tamamen yapışmıştı, siyah kumaş pantolonu da bir o kadar iyiydi. Kolundaki gri saati ben almıştım doğum günüde ve her bozulduğunda yapıyordu tekrardan. Avşin'e doğru ilerlerken Güneş'e baktı.

"Güzelim benim, babacığım bak ben geldim... Bırak anneyi de biraz seveyim seni." deyip Güneş'i kucakladığında Güneş hareketlenmeye başlamıştı.

Avşin Azad abime baktı ve beni eliyle göstererek, "İstanbul'a gidiyor sevgilim. Bir şey söyle. Abimle yine kavga ettiler ama nasıl kavga sesleri diğer konaktan duyuluyordu... Ateş ve barut gibiler yemin ederim. " deyip göz devirdi Avşin.

Abisini artık suçlu biliyordu ve bunu bana geldiğim dakika söylemişti. Hatta empati kurduklarında Baran'ı öldürme planları bile kurduklarını söylemişlerdi bense buna gülüp geçmiştim.

"Canım, ne oldu? Yine ne diye kavga ettiniz?" diye sordu abim, omuz silkip bavulumun zincirini tamamen kapattığımdan emin olup bavula bakarak sorusundan kaçmak istedim.

"Dilşad yenge, Avşin Güneş'i al güzelim biz bir abi kardeş konuşalım." deyip bana ilerleyeceği sırada net bir sesle ona cevap verdim.

"Konuşmak istemiyorum, istersen arkadaşına sorarsın. Baran arkadaşınız ya hani. Ne halt yediğini anlatır çekinmez bana ulaşamazsanız üzülmeyin çünkü hiçbirinizin telefonunu açmayacağım. Ben uçağımı kaçıracağım. Yine görüşürüz." deyip Güneş'in yanağına öpücük bıraktıktan sonra onları odada bırakıp hızla merdivenleri inmiştim.

Arabama bindiğimde kimseyle vedalaşacak durumda bile değildim Baran da umurumda değildi açıkçası bu ilişki ikimizi de fazlasıyla yıpratıyordu. Bir şans verir miydik bilmiyorum ama ben bu iki günde kafamı toplamak ve sağlıklı düşünmek istiyordum.

Arabanın gazına yüklediğimde havalimanına arabamı sürüyordum.

💧

Uçağa Diyarbakır'dan binmiştim. Uçak havalandığında gözlerimi yumdum, uyumaya çalışıyordum ama bebek sesleri buna izin vermiyordu.

Ben Baran'a kırgın ya da kızgın değildim o beni öldürmüştü. Belki de sevgisi bir küçük kelebeğin ömrü kadardır? Bilmiyordum, hisleri yok olmuştu. Bana güvenmiyordu.

Belki de güvenmiyordu... Bilmiyordum beynim durmuştu sanki şu an sakin bir kafada değildim yanlız kalıp düşünmem gerekiyordu bu kararı ikimiz verecektik.
_

Saatlerin ardından sonunda çiftlik evine girmiştim. Evden çıkarken, çiftliğe gitmeyi planlanmıştım en sessiz yer burasıydı.

Baran'ın çiftlik evi en sessiz yerdi şu anlık.

Direkt soğuk bir duş alıp kendime gelmiştim. Kendimi direkt duşa atmıştım, bende o sıra İnternet'ten bütün ihtiyaçlarımı almıştım 1 saat içerisinde gelirdi.

Bornozdan kurtulup hızlıca peluş pijama takımımı giymiştim. Burası fazlasıyla soğuktu. Oflarken, kendime iyilik yapıp yemek yapmaya başlamam gerekiyordu. Gece yarısı olmuştu. Havalimanından buraya gelmem iki buçuk saatimi almıştı.

Aşağı kata indiğimde zil çalmıştı. "Tam vaktinde," diye söylenmiş ve kapıyı açar açmaz elinde kargo poşetlerini bırakmıştı kuruyeci. Ona teşekkür edip poşetleri mutfağa taşıdım.

Kendime hızlıca salata yaptığımda, salatayı kaseye koydum ve çatal alıp mutfakta olan masaya geçip oturup salatamı yemeye başlamıştım.

Telefonuma gelen mesaj bildirimini üstten okumuştum. Baran yazmıştı.

Baran Korkmazbey: Evin neredesin? Ben seni çok kırdım farkındayım ama nerede olduğunu bari söyle konuşalım. Konuşmak istiyorum. İstanbul'a mı gittin?

Cevap vermeyip bildirimi yana kaydırıp sildim.

Tekrar bir bildirim düştü. Ve göz bebeklerim istemeden mesajı okumaya başladı.

Baran Korkmazbey: Evin, lütfen konuşalım. Ben zaman istemiyorum. Boşanmak istersen boşanırız. Ama lütfen sadece destek ol bana şu an tek istediğim senin kokun.

Baran Korkmazbey: Kokuna muhtacım lütfen nerede olduğunu söyle yanına geleyim sana GPS'ten ulaşamıyorum. Abin de yardım etmiyor.

Baran Korkmazbey: Esila ve Doğu da bilmiyormuş onlarla da kalmıyorsun. Neredesin?

Ona cevap vermedim, telefonu kökten kapatıp salata tabağımı yıkadım ve yerine tekrar koydum.

Yatağa tekrar gitmeye üşendiğim için koltuğa geçip kırıldım, kafamın içindeki sorularla boğuşuyor ve bunlara teker teker cevap arıyordum. Şunu fark ettim ki çok fazla yorulmuştum. Baran yorulmuş muydu? diye geçirmedim aklımdan. Herkes ölmek isterdi bazıları eceliyle, bazıları ise kendi canına kıyarak.

En acı ölüm ise suda boğularak ölmekti. Saatlerce ölmemek için çaba sarf eder çırpınırsın sonra ise deniz kendine çeker seni ve son çırpınmadan sonra mücadeleni bırakıp kendini eceline bırakırsın.

Ben belki ölmemiştim ama tek bir sözle üzerime toprak atılmıştı. Susmak zorunda kalmıştım.

Babam öldüğünden beri mezarına gidip hesap sormamıştım çünkü o cesareti hâlâ kendimde bulamıyordum. Ta ki bu güne dek. Mardin'e gittiğim gün mezarına gidecektim ve ona herşeyi söyleyecektim.

En büyük bedduası tutmuştu. Baran gözü dönünce ona benziyordu. Bana bir keresinde, "İnşallah benim gibi biri çıkar karşına demişti." Ve Baran belki ona tipen benzemiyordu ama sinirlenince gözü dönüyordu ve tıpatıp ona benziyordu.

O hep bana Hevidar derdi ve herkes öyle demişti çok yakın olduğum insanlara izin verirdim Evin demelerine... Ama Baran ilk günden beri bana Evin demişti. Sinirlendi bir gün bana ve Hevidar deyince anladım ki babamın bedduası tutmuştu.

Ben kaç yıl çektim o adamdan bir Allah bir ben biliyordum. İlk aylar annem görmedi morlukları kaptıyordum bir şekilde sonra bir gün herkes evdeyken hatta bir ara bütün herkesin içinde bana bağırıp çağırıp sonra da tokat atmıştı. Babam Kendal ağaların yanında görev yapıyordu. Yani Baran her Allah'ın günü babamı görüyordu. O gün hırs yaptım ve sessizliğimi bozdum ona cevap verdiğim için tekrar bir tokat yemiştim. Kimse dur demedi, kimse beni düşünmedi en çok ağrıma giden şey de Civan abimin o gece eve hiç gelmemesiydi.

Çünkü sığınacak tek limanım oydu. Her gün ona sarılırdım bana masallar anlatır ben uyurdum bazen çok isterdim babam saçımı okşasın bir kez olsun okşasın ve benimle gurur duysun. Ne benimle gurur duydu ne de başka bir şey yaptı.

Yaptığı tek şey dövmek ve 'Senden bir bok olamaz. Okuyup ne olacaksın? Dünyayı sen mi kurtaracaksın kır dizini otur evinde annene yardım et.' bu sözleri söylemekti.

Babam benim sesimi kesmişti bende şiddet gören kadınların sesi olmuştum. Katledilen kadınların sesi olmuştum onlar için adalet aramıştım. Bazıları serbest bırakılırken bazılarını içeri tıkmayı başarmıştım.

Ben babamın kızı değilim.

Ben annemin de kızı değildim.

Ben abilerimin gururu olamamıştım.

Ben kimsenin iyi kisi olamamıştım.

Ben Baran Korkmazbey'in de eşi olamamıştım.

Ben Avukat Hevidar Evin Şahin olmuştum. Böyle doğup böyle büyümüştüm. Babamın bir kez okşamadığı saçlarımı sevdiğim adam okşamıştı. Abim okşamıştı. Ve saçlarımı artık sevmiyordum. Uzun saçlarımı sevmiyordum çünkü artık kimsenin saçımı okşayıp beni teselli etmesini istemiyordum.

Ben kendi saçımı kendim okşardım. Ben kendimin iyi kisi olurdum. Ben kendime bakardım. Ben kendi adaletimi de yazabilirdim ama şu saatten sonra kimseye güvenmezdim. Herkese güven kırıklığı duyardım.

Şu saatten sonra kendim duracaktım ayaklarımın üzerinde. Kendime sözler vermiştim. Ve kendi ayaklarımın üzerinde duracak, Mardin'e gittiğim an rezidansımda tekrar kalmaya devam edecektim.

Ağladığımı daha yeni fark ediyordum. Koltukta doğrularak sırtımı koltuğa yasladım. Aklımdaki sesler susmuyordu. Susmuyordu. Bebek sesleri... Bir kız bebeği sesi geliyordu... Yakından. Etrafıma baktım benden başka kimse yoktu.

Gözlerimi kısıp tekrar baktım etrafıma. Ama yine kimse yoktu. "Sus!" diye bağırdım sinirle. Kime sinirleniyordum bilmiyordum. Susmuyordu, bu lanet ses geceleri geliyordu. Her gece kafamda deli gibi ağlıyordu.

Sus. Sus. Sus.

Susmuyordu.

Avuç içerimi kulaklarıma bastırdım. Susmuyordu hatta daha çok ağlamaya başladı.

Ben delirmiş miydim?

Ayaklandım, yalpalandım ama koşarak banyoya attım kapıyı kapattım ama o ses yine buradaydı.

"SUS ARTIK! SUS!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Hıçkırarak ağlıyordum. Çekmeceleri açtım hızla, eşyalar yere düşüyordu. Sonunda aradığımı bulduğumda saçımı sabitlenmiş tokayı çıkardım. Titreyen ellerimle makası saçlarımdan geçirip kestim. Ellerim titriyordu, bacaklarım... Her yerim titriyordu ama yıkılmadan yamuk yumuk kestim saçlarımı. Artık çenemin hizzasına geliyordu, elimden düşen makas yüzünden daha fazla kesememiştim.

Ben saçlarımı kestim. Ben saçlarıma kıydım, belime kadar uzanan saçlarımı kesmiştim. Aynadan kendime daha fazla baktığımda aynanın önünde duran bibloyu aynaya doğru fırlatıp aynayı kırmıştım. Susmuyordu. Saçlarımı kesmiştim ama susmuyordu.

"Te-telefon..." diye kekeleyerek, titrek bir sesle konuştum.

Banyonun kapısını açıp çıktım oradan, nefes alamıyordum. Sol yanıma giren sancı dinmiyordu. Merdivenleri o halde nasıl indim bilmiyordum ama telefonuma ulaşmıştım bu sesleri susturacaktım. Evet bunu yapacaktım.

"Yeter! Yeter sus artık yeter!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım, yutkunduğumda boğazım acımıştı. Lanet olasıca telefonum açılmıyordu.

Kendimi artık taşıyamıyordum, nefesim kesiliyordu. Nefesim kesiliyordu ses beynimde yankılanıyordu.

Her gece kâbusum olan o ses niye artık susmuyordu? Susardı normalde ama şu a susmak bilmiyordu. Niye?

"Açıl artık. Açıl!" diye öfkeyle homurdanarak telefonu açmaya çalışıyordum. Ama bir türlü açılmamıştı. Öfkeyle telefonu duvara fırlattığım an telefon duvara çarpıp paramparça olmuştu.

Çığlık çığlığa bağırıp ağlıyordum, artık bedenim bunu taşıyamamış olacak ki yere doğru serilmiştim. Elim yumruk olmuş yere doğru öfkeyle vuruyordum. Kriz geçirdiğimin yeni yeni farkına varıyordum.

"Lütfen!" diye avazım çıktığı kadar bağırıp yalvardım kafamdaki sese. Sussun istiyordum sussun ve bir daha sesileri duymak istemiyordum. "Yalvarırım sus artık." diye inledim kesik kesik nefesler alırken.
_

Kaç saattir böyleydim bilmiyordum saçım başım dağılmış, üstüm göğüs çatalıma kadar yırtılmıştı. Telefonum yoktu, sesler durmuştu. Sesler artık durmuştu ama benim ağlamam kesilmiyordu.

Göğsüm hızla kalkıp inerken, aklıma gelen Baran'ın sözleriyle tekrar hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. "Biri beni kurtarsın." diye fısıldadım, hıçkırıklarımın ardından ihtiyaçla. Kimse mi beni merak etmemişti? Artık herkes için değersizleşmiş miydim?

Biri sesimi duymuş olacak ki, "Evin!" diye bağırdığını duymuştum.

"Buradayım..." dediğimde sesim sanki içime kaçmıştı sesim çıkmıyordu. Sesimi bile ben zar zor duymuştum.

Adımı bir kaç farklı ses tonundan işitmiştim. Bir elim sol yanımı tutuyor, bir elim ise gerdanımda dolanıyordu.

Kapı sertçe vurularak çalmaya başladığında, sesim çıkmadığı için artık konuşma yetkimi de kaybettiğimi de düşünmüştüm.

Kapı yüksek sesle kırıldı. Ve kapı sertçe duvara çarptı.

Islak kirpiklerimin ardından gelen kişilere bakmaya çalıştığımda sesini duydum. Baran Korkmazbey'in sesini duydum. Sonunda gelmişti.

"Baran..." diye fısıldadım.

"Esila yok sanırım, Dilşad yenge sen mutfağa bak ben... Ben yatak odasına bakacağım... Doğu sen bahçeye bak Esila'yla. Civan sen haber et herkese. Bulmuşlar mı Mardin'e gitmiş mi? Hadi bulun artık!" diye endişeli sesini işittim. Buradayım işte. Ben salondaydım. Görünmez olmadıysam buraydım işte.

"Buradayım." dedim. Sesim çıkmıştı. Yani sanırım.

Sonra birinin sesini duydum. "Burada!" diye haykırdı resmen. Bu ses Dilşad'ın sesiydi. Islak kirpiklerimin ardından onu bulanık görüyordum.

"Evin! Evin kardeşim!" diyen iki kişinin sesini aynı anda işittim biri abim, diğeri ise Baran'dı.

Dilşad'ın kafamı dizlerinin üstüne koyduğunu fark ettim. "Evin," dedi Dilşad ağlarken alınma dudaklarını bastırdı. Baran nasıl koştu bilmiyorum ama yanımdaydı. Bulanık görüyordum herkesi.

"Çok korktum, çok korktum... Evin gel, gel güzelim." demişti endişeli, kadife kadar yumuşak sesini işittiğimde belimde ve bacaklarımda kollarını hissettim. Beni göğsüne çekti, yüzüm onun göğsüne gömülüydü. Onun gömleğini tuttu ellerim, avuçlarımda buruşmuştu gömleği. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim.

"Ambulansı arayın doktoru çağırın bir şey yapın!" diye bağırdı Rojhat. Kime dediğini bilmiyordum. Abimin endişe ile telefonda konuştuğunu duydum.

"Susmadı, susturamadım... Susmadı." diye tekrarladım dediklerimi göz yaşları içinde konuşuyordum. "Geçecek, geçecek iyileşeceksin sevgilim."

"Geçmiyor!" diye bağırdım öfkeyle.

Saçlarımı okşadığında rahatça nefes alıp vermeye başladım. "Söz, söz veriyorum geçecek." dedi Baran yanağıma dudaklarını bastırdı.

"Söz verme, sen yara açıyorsun." dedim kesik kesik cevap vererek. Baran saçlarımı okşarken duraksadı elleri, "Evin, lütfen sus konuşamıyorsun bile, birazdan doktor gelecek tamam mı? Yatağa götürelim mi seni?" diye sordu izin istercesine.

Yorgunlukla kirpiklerimi kırpıştırarak onu onayladım.

💧

Sabaha karşıydı beni taburcu etmişlerdi, doktorlar kesinlikle tek kalmamam gerektiğini söylemişti Baran'a konuşurlarken duymuştum.

Tahmin ettiğim gibi kriz geçirmiştim. Baran'ın bedenine daha çok yaslandım abim arabayı hazırlamaya gitmişti. Birkaç gün Baran'la çiftlik evinde kalacaktık sonra Mardin'e gidecektik.

"Acıyor mu elin?" diye sordu sargılı elime bakarak. "Hayır," diye yanıtladım onu.

Elimi kesmiştim hatırlamıyordum. Nasıl kestim onu bile bilmiyordum.

Hastane'den çıktığımızda bir anda ne oldu anlamadım ama magazinciler kameralarını bize yaklaştırıp kayıt almaya, muhabirler ise hep bir ağızdan soru sormaya başlamıştı.

Sorular şunlardan ibaretti: "Baran Bey eşinizin intihar ettiği doğru mu? 'Eşiniz'le niye kamera karşısına çıkmıyorsunuz?' Ünlü iş adamı Baran Korkmazbey ilk kez eşinizle görünüyorsunuz niye?" Hep bir ağızdan çıkan seslere yanıt vermedi Baran.

Baran duraksadığında elini havaya kaldırıp işaret verdiğinde Arjin ve birkaç koruma önümüze geçip bizi garip sorulardan kurtarırken nasıl arabaya bindik onu bile anlamamıştım.

Abim arabayı hızla sürerken Rojhat ve Baran'ın ortasında kalmıştım. Sessizce araba giderken Rojhat yanağımdan sertçe makas aldı. "Nasılsın güzel kardeşim?" diye sordu gülerek.

"Kötüyüm sen?" diye sordum ona göz devirerek. Sanki halimi görmüyordu bir de alay ediyordu benimle. "Ben de bok gibiyim aynı sen. Sana ne anlatacağım!" dediğinde merakla ona baktım. "Ne oldu?" diye sordum merakla canlanarak.

"Ha seni denedim merak ediyor musun etmiyor musun diye bir şey yok yenge'm." deyip alay ettiğinde Baran'a baktım. "Bir şey söyle şu pislik kardeşine." deyip kızmasını sabırsızlıkla bekledim ama o sustu ve yola baktı.

Dilşad ön koltuktan bana baktı. "İyi misin Evin?" diye sordu bedenime bakarak. En çok o ağlamıştı. Hatta ben iyi olduğumu söylediklerinde bana sarılıp ağlamıştı.

Sanırım Şiyar abi'yi hatırlamıştı. Rojhat bana hastane'ye yıllardır üçüncü kez geldiğini söylemişti.

"İyiyim Dilşad." dedim ona tebessüm ederek. "Bizi eve bırakın siz Dilşad yengeme İstanbul'u dolaştırın." dedi Baran, Civan abime bakarak. Civan abim kafasını tamam anlamında sallarken Rojhat Baran'a baktı.

"Ben gitmem bir yere hem o çiftlik benim amına koyayım senin kocan çaldı tapuları üstüme yapacağına onun değimiyle yanlışlıkla yapmış." deyip sırıtarak omuzuma vurunca acıyla inledim.

Baran bunu fark etmiş olacak ki, öfkeyle homurdanmaya başladı. Senin ben taa ebeni s-" dediğinde benim sorumla susmak zorunda kaldı."Ebesini ne yaparsın?" diye sordum tek kaşımı havalandırıp ona baktım.

"Hiç bir şey yapmam bana ne onun ebesinden." deyip kestirip attı hızlıca R dönerek.

"İyisin değil mi?" diye sorduğunda kafamı salladım. Baran aniden Rojhat'ın ensesine bir tane yapıştırınca Rojhat acıyla bağırdı. "Karıma bir daha dokunursan senin var ya ebzni s-" diye mırıldanarak küfrünü durduğunda Dilşad, Civan abim ve Rojhat kahkaha atmaya başlamıştı.

"Enayi lan bu!" deyip alay etti Civan abim Baran'la. Baran kısık bir küfür yuvarlandı.

Kolunu boynuma aniden doladığında boynuma baskı uygulayıp, başını eğip şakağıma dudaklarını bastırınca abim sinirle homurdandı. "Lan siktirin gidin evinizde yapın amına koyayım elini kırarım Baran senin kardeşimden uzak dur." deyip kızdı ona. Baran umursamadı hatta onun inadına boynuma da öpücük bıraktığını anladığımda öfkeyle ona baktım ve kolunu boynumdan çekip omuzunu itekledim.

Ondan uzaklaştığımda bir of çekmiştim."Abi telefonumu aldınız mı?" diye sordum sıkıntıyla mırıldanarak.

Kafasını sallarken. "İçindekileri bilgasayara aktarmışlar, bilgileri kurtarmışlar en azından. Her şeyin tam merak etme." deyip gülümsedi.

Tamam anlamında başımı salladım sadece. Cevap verme gereği duymadım abime bunu söylediğim andan itibaren benim bilgilerimi kurtarmaya çalıştığını biliyordum.

Baran'a baktım."Doğu ve Esila'yı aradın değil mi?" diye sordum. Baran kafasını sallarken, "Evet canım aradım kaçıncı kez soracaksın?" diye sordu bıkınlıkla.

Civan abim Baran'a laf atmıştı. "Benim kardeşim kaç kez sorarsa o kadar vereceksin Barancığım ben sana dedim lan benim daha kardeşim çocuk diye sen niye benim kardeşime göz koydun ki?" diye sordu sinirle homurdanarak. Civancığım o zaman sen de kızı hamile bırakmasaydın canım aynı şey değil mi? İç ses acısaydın bari abime. Bende acıma devri kapandı canım.

"Sana mı sorucaktım lan?" diye sordu Baran alayla. Baran'a baktım ve göz devirdim. "Tabi oğlum benim kardeşim."

"Benim de karım lan onu ne yapacağız Civancığım?" diye sorunca gamzesi belirginleşerek kahkaha attı içtenlikle.

"Allah bozmasın aranızı." deyip tekrar göz devirdim.

"Pişt sen kıskandın mı?" diye soran Rojhat omzunu omuzuma vurup sorusunu sormuştu.

"Ne kıskanacağım be! İki moruk işte." deyip alay ederken Rojhat'a göz kırptım.

"Moruk?" diye sordu Baran alıngan bir ifadeyle. "Moruk değil misin? Aramızda 4 yaş fark var. Ve saçlarına ak düşmüş." deyip yalan attım. Saçında bir tel bile beyaz yoktu. Oha Evin baktın mı? O uyurken canım sıkılıyordu bakmıştım ilk evlendiğimizde.

"Tamam sevgilim en moruk benim." deyip gülümsedi bana, ben ise ona yüz vermiyordum. Sabahtan beridir gönlümü almaya çalışıp duruyordu ama benim pek de umurumda değildi açıkçası.

💧

Eve girdiğimizde Baran kapıyı açar açmaz belime elini yerleştirdi. "Eğer kötü olursan söyle tamam mı canım?" diye sordu. Kafamı tamam anlamında salladım.

Baran doktora niye hep kustuğumu ve sürekli halsiz, uyuduğumu da sormuştu. Bilmiyordu ki hap içiyordum. Uyumadan önce psikiyatrimin verdiği hapları kullanıyordum ve dün gece kullanmayı unutmuştum.

Aslında krizin nerede? Ne zaman geleceği belirtisizdi. Bunu psikoloğumla uzun bir şekilde konuşmuştuk.

Haftada 2 seansım vardı. Ve hepsine tam vaktinde gidiyordum, aksatmamaya çalışıyordum.

Odaya çıktığımızda bana baktı, "Banyo ettirelim mi sana?" diye soran Baran'ı kafamla reddettim.

"Evin bir şey soracağım lütfen bana niye yaptığını söyle." deyip saçlarıma baktı. Sabahtan beri saçlarıma bakınca gözleri doluyor kafasını çevirip bana bakmamaya çalışıyordu.

"Saçlarını niye kestin?" diye sordu yüzünü buruşturup bakmamaya çalışıyordu. Kafasını iki yana salladı. Ve gözleimin tam içine bakıp odaklandı. "Niye?" diye sorusunu yeniledi. Sen sor diye.

"Baran lütfen soru sorma. Dün geceyi hatırlamak istemiyorum. Lütfen zorlama." dedim. Kafasını salladı hay hay dercesine.

Dudaklarımı dilimle ıslatırken bütün bakışları bendeydi. Baran bana doğru iki adım attığında dibime girmişti. Belime sağ elini koyup beni tamamen bedenine yaslayıp yüzünü eğip yüzüme yaklaştırdığında, eli rahat durmayıp kalçalarıma doğru giderken ona doğru fısıldadım. "Öpme. Beni öpme Baran. Çok kırgınım sana." deyip onu göğsünden ittirerek kendimden uzaklaştırdığımda iki adım gerileyip aramızda mesafe bıraktım.

"Tamam hallederiz, halledelim konuşalım Evin. Ben ne bileyim haplardan olduğunu zaten konuştu adam. Hepsi bizim aramızı bozmak için yapmış. O avukatın da bir suçu yokmuş. O saklambaç mıdır ebelemece midir o oyunu oynayan adamın işiymiş. Hepsini bizim aramız bozulsun diye planlamış. Konuştu adamı."

"Umurumda bile değil ki kimin yaptığı. Sen bana dedin açık açık hem de iki ya da uç kez. Yattın dedin. Beni biliyorsun Baran. Sen beni tanıyamamışsın. Ben senin yolunu bekledim."

"O yüzden mi gelmedin cezaevine?"

"Baran susar mısın Allah aşkına bunu seninle tartışmayacağım çok acıktım ben yemeğe falan gidelim orada konuşalım." dedim teklifte bulunarak kafasını salladı.

"Evin üzerini değiştir. Kar yağıyor." deyip cama doğru baktı. Hızlıca dolaba ilerleyip gri kabanımı ve beyaz boğazlı kazağımı elime alıp banyoya girdim.

İşlerimi halledikten sonra. Saçlarımı eşitce hemen kesmiştim. Normalde bu kadar hızlı davranmazdım ama çok fazla acıktığım için hızlı olmak istedim ve Baran'a bir şey söylemem gerekiyordu. bu onun için önemli miydi bilmiyorum ama benim için önemliydi...

Sözlerinden pişmandı biliyordum ama bazen ne dediğinin farkında değildi. Her şeyi en baştan yaşamak istiyordum. Her şey en baştan olsun istiyordum. Tekrar tanışalım, tekrardan kına ve düğünümüz olsun istiyordum. Belki saçma gelecek ama tekrardan olmak istiyordum. Belki farklı bir şekilde başlarsak güzel giderdi her şey.

Aynadan son kez kendime baktığımda çok şık olmuştum. Siyah çizmelerim ve siyah deri pantolonumla mükemmel bir kombin yapmıştım.

Banyodan çıktığımda Baran yataktan kalktı. Onu baştan ayağa kafar süzdüm. O da üzerini değiştirmiş boğazlı siyah bir kazak, siyah bir kot pantolon, siyah uzun bir kaban ve siyah bot giymişti. Bugün ikimizde fazla uyumlu gibiydik. Mafya karısı ve mafya koca kombin oldu da neyse. Ne alaka? Tamam olduğum bazı kitaplarda böyle kombin vardı ama ben Avukat o da iş adamıydı.

Baran yanıma ilerledi, dibimde durduğunda "Çok güzel olmuşsun." dedi gözleri göz bebeklerimin içinde parlarken. "Teşekkürler, sende öylesin." dedim, buna sesli bir kahkaha attığında. "Neyim güzel mi?" diye sordu hâlâ bana bakıp gülerken.

"Yakışıklı olmasın o?" deyip yanağımdan makas aldı. "Hayır yani güzelsin hem de yanlışlı. Niye beni bozuyorsun ki sen? İnsan karısına bunu yapmaz!" diye homurdanarak odadan çıkarken onun kahkahasını tekrar duymuştum. Vazgeçelim mi? Affetmek için? Bizimle alay ediyor. Bence de. O fikir bekleyebilir.

İlahi Bakış Açısı

Baran Evin'in peşinden inerken hâlâ kahkaha atıyordu. Adam'ın kahkahasını duyan Evin ona ölüm bakışlarını yollarken. Öfkeyle homurdandı. "Hadi ben acıktım seni mi bekleyeceğim?!" diye homurdandı kadın somurtarak.

Baran merdivenleri bitirdiğinde karısının yanına gidip ona elini uzatmıştı fakat karısının inadı bitmek bilmiyordu. Elini es geçip tek başına önden yürürken kapıyı açıp çıkmıştı. Baran da yavaşça arkasından çıktığında, kar fırtınası başlamıştı.

Baran tam yüzüne kar sert bir kar topu yediğinde Evin kahkaha attı. Adam karısının içten kahkahasını gördüğünde dudakları kıvrıldı. Baran bu sefer omuzuna kar topu yediğinde, gülerek eğilip o da büyük kar topu yapıp atacakken Evin çığlık atıp, "Baran bak onu bana atarsan 12 çocuğu rüyanda bile görmezsin sakın atma o çok büyük." deyip kaçmaya başladığında, Baran da elinde büyük kar topuyla ağır adımlarla ona yaklaşıyordu.

Baran Evin'in kolunu tuttuğunda elindeki kar topu yere düşmüştü. Evin'in belini kavradığında Evin parmak uçlarında yükselerek kollarını Baran'ın ensesine dolamıştı. "Baran..." dedi Evin dudaklarına doğru fısıldayarak.

"Efendim." diye yanıtladı. Baran'ın şu an tek isteği öpmekti. Hiç bırakmamak. Ona vereceği sözleri tutmak. O da sıkılmıştı ama ona kendini zor da olsa afettireceğine emindi.

"Seni bıraksam ne olur?" diye sordu Evin. Baran şaşkınlıkla karısına baktı. "Tutarım," demişti Baran daha çok belini kavrarken.

"Hayır öyle değil. Tamamen bırakırsam..." diye mırıldandı Evin. Baran kafasını iki yana yavaşça salladı. "Bende peşinden gelirim, öyle kolay kolay benden kurtulamazsın."

"Sende mi peşimden gelirsin gerçekten." deyip duraksadı Evin, bir an düşündü ve bunu yapacağına kanaat verdi kadında.

"Ölümüne dedim ben seninle. Ölümüne. Sen nefes alamazsan bende alamam ki." diye hüzunle mırıldandı Baran. "Biliyor musun Güneş de karı çok severdi. Hep İstanbul'a gelirdik onunla. Hasta olurdu ben bakardım. O kadar benziyorsun ki ona... Sanki kopyalamışlar her şeyini." deyip hüzünle karısına baktı.

Gözleri dolduğunda, Evin Baran'ın yanağına öpücük bıraktıktan sonra güldü."Hadi ama Baran ağlama... Mardin'e gidince ilk işimiz mezarlığa gitmek olsun. Tamam mı Baran?" diye sordu.

Baran karısına kafasını salladığında Tam Baran'dan uzaklaşacakken sırtında bir acı hissetmeden önce büyük bir ses patladı. Baran'ın üzerine yığılan Evin'in bedenini daha sıkı tuttu Baran.

Koltuk altlarından tutup bedenine yasladı. Fakat Evin acısı yüzünden anlaşılıyordu. Baran artık karısını tutamadığında ikisi de yere doğru düşmüştü.

Baran şaşkınlıkla karsına baktığında, Evin kollarında acıyla kıvranıp. "Ölmek istemiyorum." dedi güçsüz sesiyle. Baran etrafa bakarken kimseyi görememiş tekrar karısına bakmıştı. Sırtından kurşun yemişti.

"Baran ölmem değil mi?" diye soran Evin'in acıyla yüzü buruştu. Baran karısının yüzüne düşen tutmaları kulağının arkasına sıkıştırıp, "Hayır bebeğim. Buna izin vermem. Sakin ol ve kötüyü düşünme." diye yanıtladı karısını rahatlatmak istiyor, bilincini açık tutmak istiyordu.

"Baran ölüm bu ne zaman geleceği belli değil ki," diye fısıldadı zorlukla.

"Şşttt kendini zorlama. Ama benimle konuş tamam mı gözlerin kapanmasın." deyip alnına dudaklarını bastırdı.

"Çok acıyor Baran... Uyumak istiyorum." diye fısıldadı Evin. Dudaklarının arasından tiz bir çığlık çıktığı an Baran acıyla yüzünü buruşturdu. "Ne yapıyoruz? Ne yapıyorduk Evin?" diye sordu Baran.

"Ne yapacağız?"

"Bana hayalini anlat. Anlatırsın değil mi bebeğim."

"Sen, ben ve bebekler... Ben anne olmak istiyorum. Bana annelik yakışır mı? Eğer ölmezsem bebek yapalım. Hem adı Güneş olmasın... Onu senin gıcık kardeşin çaldı. Masal olsun mu? Masal... Ya da sen seç ne olsun?" diye sordu Evin Baran'ın yüzüne ellerini katmak isteğini gördü Baran. Bir elini yüzünü eğip yüzüne koydu, Evin zor da olsa yanağını son kez okşadı." Gülsene adam." dedi Evin, yaralı olsa bile Baran'a sinirlenmişti.

Baran ne istediğini anladığında yanağındaki çukura kadın daha rahat dokundu. " Benim uykum geliyor..." dedi Evin.

Artık uyumak istiyor, bu acıdan kurtulmak istiyordu.

Baran korkuyla ona baktı."Beni iyi dinle uyumak yok tamam mı güzelim? Uyumak yok."

"Olsun... Canım yanıyor... Sen bana kıyamazsın ki..." dedi Evin, hareketlenmek istediğinde, acıyla bağırdı.

"Baran..." dedi Evin gözleri kapanmak üzereyken. Baran'ın yanağından bir yaş süzüldü. "Hayır Evin uyuma..." dedi titrek bir sesle.

"Seni aff-" Gerisi yoktu Evin Baran'ın kollarında gözlerini yumup bilincini kaybetmişti.

"Evin Güneş öldü...Sende ölme... Ölme yalvarırım." deyip kadının yüzünü göğsüne bastırdı. "Ölme..."

Baran Güneş'in öldüğü gün kollarının arasında cansız bedeni yatarken söylediği ninniyi söylemeye başlamıştı. Uyanması için. Çünkü Güneş bunu küçüklükten beri yapardı. Her uyuduğunda bunu annesi söylerdi her ikisini de. Ninniyi söylerken ağlıyordu. Kar ikisini de üşütürken, Evin'in bedeni soğumaya başlamıştı.

Arkadaşlar Googleye bakıp çevirdiğim için yanlış olma ihtimali var. Eğer yanlışsa yoruma yazarsınız. Onu yazarım teşekkürler. 🤍

Baran kısık bir sesle söylemeye başladı kulağına.

"Kurêm nexweş bîrîndar e
Bîrîna wî pir xedar e
Dayika reben hûstixar e
Lorî lorî lorî lorî lorî lorî
Berxêm lorî
Lorî lorî kurêm lorî
Dert girano dayîk gorî."

"Oğlum hasta, yaralıdır.
Yarası çok ağırdır.
Garip ananın boynu bükük.
Nenni nenni nenni nenni nenni nenni.
Kuzum nenni.
Nenni nenni oğlum nenni.
Derdi büyük anası kurban."

Baran ağlarken, Evin'i göğsüne bastırıp duruyordu. "Ölme dilê min." (Yüreğim)

"Sensiz nefes alamam ki Evin... Yalvarırım uyan. Beni korkutma. Sende kardeşim gibi kollarımda ölme..." Baran acıyla çığlık attı.

Yer gök inledi, ama Evin uyanmadı.

"Dayîka feqîr tî û birçîye
Were hekîmo çare çiye
Bav şiwan li çol û cîye
Lorî lorî lorî lorî lorî lorî
Bêrxêm lorî
Lorî lorî kurêm lorî
Dert girano dayîk gorî."

"Garip ana susuz ve aç.
Gel ey doktor çare nedir?
Çobanla bozkırda, dağda.
Nenni nenni nenni nenni nenni nenni.
Kuzum nenni.
Nenni nenni oğlum nenni.
Derdi büyük anası kurban."

Baran sessizce ona baktı fakat Evin uyanmamıştı. Sesi tiz çıkarken elleri sevdiği kadın'ın kanı olmuştu."Uyan Evin... Bir kez olsun umudum ol. Ve uyan söz uyanınca istediğin her şeyi yapacağım. Kızımızın adını koydun be kadın uyan. Beni bu acıyla tek başıma bırakma..." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bu lanetin habercisi miydi?

Kara akan kırmızı sıvı akıp gidiyordu.

Evin saatler geçmesine rağmen uyanmadı. Nabzı yavaşlıyordu. Baran belindeki silahı çıkarıp, emniyetini açtığında şakağına dayadı.

"Nefesin kesilirse, nefes alamam..." deyip gözlerini sıkıca yumdu mantıklı düşünemiyordu.

Şimdi kim yapayalnız kalacaktı? Evin mi? Baran mı?

Kim bu kör kurşunu sıkmıştı?

BÖLÜM SONU :)

Bolum sonu hakkında düşünceleriniz? hakkında düşünceleriniz?

Evin hakkında düşünceleriniz?

Baran hakkında düşünceleriniz?

Bölümde en sevdiğiniz yer?

Baran'ın Evin'e söylediği nenni?

Sizi seviyorum. Başka sorularınız varsa eğer İnstangramdan soru cevap yapıyorum.
İnstangram: sedawattpad

Twitter: eskimezdefter yazarak beni takip edebilirsiniz. #yüreğimdavacı #eskimezdefter hashtagleriyle size daha kolay ulaşabilirim.

Twitter da ve instangramda buluşalım! ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

KORKAK By Lily.

Teen Fiction

1.3M 43.7K 46
Aylar boyunca biz olmanın hayalini kurarken, garip bir şekilde biz olmuştuk. Daha doğrusu biz olmamıştık, sadece bir sırrımız vardı. Bize ait ilk şey...
927 146 9
Kitap bize ait değildir. Halit Ertuğrul'un SONSUZLUĞA UYANMAK isimli kitabını hiçbir ekeleme / çıkarma yapmadan yazarından izin alarak yayınlamaktay...
346K 22.4K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
7 Numara By Beril Sancar

Mystery / Thriller

9.6K 851 7
Sevdiği adamla geçirdiği bir gece sonucu hamile kalan Umay Uzel, Yiğit Ali'yle evlenir. Kocasının da onu sevdiğini düşünerek sürdürdüğü evliliğini ve...