Ahu ile Cengiz

By Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

4.6

2.2K 193 68
By Elyios


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın bebekler,
satır arası yorum>>>tüm watty özelliklerii ♥️♥️

Cengiz Asoğlu

"Munzur dağı silelenmiş gar ile of
Aram açık ela gözlü yar ile..."

Koridorda yankılanan ses ile derin bir nefes verdim ve çaydanlığı ocağa geri koyarak, sofraya oturdum. Timuçin ise dertli dertli türküyü söylemeye devam ederek mutfağa girdi.

"Eller bayram eder nazlı yar ile of
Benim ömrüm geçer ahu zar ile..."

"Günaydın Timuçin," dedim sesim ters çıkarken. "Sabah sabah canıma kast edesin mi geldi?"

"Günaydın gülüm," derken aynı anda da çayına şeker atmış ve karıştırmaya başlamıştı. "Sen o kadar efkarlısın ki arka fonda sürekli dertli türkü çalıyor zaten, dedim bari çalan müziği biz de duyalım. Haksız mıyım?"

Samimiyetsizce güldüm. "Haklısın, sağ ol." İki lokma yiyeceğim kahvaltıya da aram açık ela gözlü yar ile cümlesinin gölgesi düştüğünde yutkundum ve kopkoyu çaydan bir yudum aldım. "Gülüm zift gibi çay demlemişsin, beklemekten karardı mı, şeker doldurdum hala acı."

"Git aç biraz," dedim keyifsizce mırıldanarak. Timuçin ise umursamadan konuştu. "Kardeşimin gönül yarasından çayın bile tadı kaçmış, sonumuz ne olacak, vallahi hayırlısı."

"Elkızı dediğin Azrail dostu diyor türkünün devamında yavrum," Çatalı elime alıp, ağzıma küp küp doğranmış peynirlerden bir tane attım. "Sonum hakkında yeterince açık bir ipucu verdiğini düşünüyorum."

"Tövbe de," dedi hemen ve kulağını çekip, yumruğunu masaya bir iki kez vurdu. "Hem Ahu'dan Azrail dostu mu olur, kız Azrail sana gelse beni al diye önüne atlar."

"Tövbe de," diyen bu sefer ben oldum, aynı onun yaptığı gibi batıl inançlara sığınıp kulağımı çekmiş ve yumruğumu masaya da vurmuştum. Timuçin ise sırıtmış ve çayından höpürdeterek bir yudum almıştı. "Kendi canımdan geçerim de onunkinden geçemem diyorsun yani, vay anasını vay,"

"Sana da iyi eğlence çıktı," diye söylendim. Keyfim iyice kaçtığı için arkama yaslanmış, sadece çayımı yudumluyordum. "Ne eğlenmesi be gülüm, biraz yüzün gülsün diye uğraşıyorum."

Kafamı salladım, kızdığım falan da yoktu zaten. Benim kendime kızmaktan başka şeylere vaktim kalmıyordu, eğer sinirleneceksem önce kendimden başlıyordum, kendime sinirim de asla geçmediği için sıra başkalarına gelmiyordu.

Zaten bende öyle bir şans vardı ki, neyi sindirsem, üstüne yeni sindirelecek şeyler ekleniyordu. Olan oldu diyip hayata devam etmeye çalışıyordum, sevdiğim kızın sarhoşken bile hüzünlü bakan gözleri aklıma düşüyordu. Haklı sitemi kulaklarımdaydı devamlı, onu da silip atamıyordum.

İsmimizi yan yana gördüğüm o an, kaderin bana karşı bir oyun oynadığına inanmıştım. Panikle bürodaki yerimi Furkan'a verirken doğrusunu yaptığıma inanıyordum, Ahu'nun benimle olmak için fırsat yaratmaya çalışacağı aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ben de fırsatı bir güzel tepivermiştim, şimdi ise yüzünü bir kez görmek için evlerinin olduğu sokakta volta atmaya kendimi baya yakın hissediyordum.

E işte, insanın yaptığı yanına kalmıyordu. Kızı üzmüştüm, hayat dönmüş ona yaptığımın katlarca fazlasını bir tokat haline getirip yüzüme çarpıvermişti. Feleğim şaştı derler ya, sarhoş bir kızın sitemi bana tam olarak bunu yapmıştı.

Pişmanlığın da bir sınırı olurdu, ben boğulduğum suya iyice battıkça, daha da derininin olduğunu fark ediyordum.

Sonsuz bir karanlık gibiydi, insanın içine bile siniyor, tüm güzel ihtimalleri yok ettiğim gibi o da beni yok edip, varlığımı ağırlık haline getiriyordu.

"Ahu nasıl?" dedi Timuçin, kahvaltısını bitirmiş olacak ki o da çay içme safhasına geçmişti. Omuz silktim cevap olarak, yeterli gelmeyince de "Nasıl olsun, mutsuz işte." demiştim. Karşımda oturan en yakın arkadaşım derin bir iç çekti. "Mutsuz olur tabi, aşkı karşılıksız kaldı sanıyor. Şimdi bir de reddedilme hissiyle mücadele ediyordur."

"Öyle," dedim, hissettiğim tüm suçluluk sesime yansırken. Onun gözlerini nemlendiren her bulutun sebebi bendim, ne kadar başka şeyler var dese de kalbinde ilk çatlağı oluşturup, savunmasız kalmasına neden olmuştum. Artık daha kırılgan olduğunu görmek zor değildi, bunun sebebi olduğumu bilmek ise zordu.

Epeyce zor.

Çalan zille Timuçin ayağa kalktı, mutfaktan çıktıktan sonra dış kapıyı açtığını duydum ve hiç beklemediğim ses "Timuçin, naber?" diyerek içeri girdi.

Senin sınavın bitmez Cengiz, sende bu akıl varken bitmez oğlum.

Ayağa kalkıp salona doğru yürüdüm. Onlar da çoktan içeri geçmiş, Furkan ikili koltuğa oturmuştu. "Batu'yu eve yerleştirdim, iyi şu an. Haber vereyim, sizi de göreyim dedim."

"İyi yapmışsın," dedi Timuçin samimiyetsiz bir sesle. Ben de Furkan'ın karşısına oturmuş, sessiz kalarak ikisini dinliyordum. "Senin neyin var Cengiz, Batu dayak yedi ama senin üstünden tır geçmiş gibi."

Baş belası ve ayran gönüllü bir arkadaşım var Furkan, kırk yılda bir sevdiğim kızı da rezerve etti. Neyim olsun başka?

"Hastayım biraz."

"Ana, hiç söylemedin? Sık da hastalanmıyorsun aslında," diye maydonoz olmaya devam ettiğinde sıkkın bir nefes verdim. "Keyifsizim, bulaşma bana."

"Kardeşim senin keyfin yerindeyken bile seninle uğraşılmıyor, aman diyim," deyip Timuçin'e döndü. "Seni falan gece boğar bu ha, dikkatli ol."

"Seni boğmuyorsa kimseyi boğmaz," diye mırıldandı ev arkadaşım, Furkan ise "Ne dedin?" diye dikkat kesilmişti. Timuçin boğazını temizledi. "Onun zararı kendine," dedi beni işaret ederek.

"Kardeşim varsa bir sıkıntın söyle harbiden, şaka maka kötü görünüyorsun," diyerek tamamen bana dönen Furkan'ı geçiştirmek için "Yok bir sıkıntı, sağ olasın." demiştim. İnanmamış bakışları bir süre bende kaldıktan sonra Timuçin'e döndü. "Eslem ne zaman geliyor?"

"Sınavları var, bir süre yok. Neden sordun?"

"E bi yenge hanım gelsin de Cengiz'imi bizde misafir edelim, özledik valla. Üç kişi yaşar gibi takılmaya alışmışız, evde bir pes profesörü eksikliği hissediliyor." Furkan'a zorla gülümsedim. "Yenilmeye doymadın yani onca zaman?"

"Peste kaybediyorum ama aşkta kazanıyorum nasılsa, bin kere yensen kaç yazar?" Hülyalı bakışları, oturduğum yerde rahatsızca hareket etmeme neden oldu. Hoşlanmayacağım şeyler duyacağıma öyle emindim ki, vücudum kendini korumak ister gibi kaskatı kesilmişti. "Hadi ya, bir gelişme mi var?" diye soran Timuçin, göz ucuyla da beni kontrol ediyordu.

"Var tabi oğlum, bu cazibeye daha ne kadar dayanılacaktı?" Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken, içimi saran korkuyla odadan çıkıp gitmek istedim ama artık korkaklık kredim kalmamıştı. "Yavaş yavaş oldu ama güzel oldu."

"Ne oldu? Kıza mı açıldın?" Timuçin benim konuşmama fırsat vermeden her şeyi soruyordu, zaten bana kalsa Furkan'ın ağzından Ahu lafını duymamak için sağır kalmayı falan tercih edebilirdim. "Yok ya, ama ufak ufak sinyaller vermeye başladı. Detayları hatırlamalar, Esin ile durumumuzu merak edip sormalar, imalara gülmeler falan. Aramızda güzel bir sohbet dili de oluştu, akıyor yani. Kaptık kızı şaka maka."

Başım ağrıyordu.

Başıma öyle keskin bir ağrı saplanmıştı ki sanki görüşüm bulanıklaşıyor, dalgalanan ışıklarla birlikte kanım çekiliyor gibiydi.

Senin bir adım yol gidemediğine, insanlar kilometrelerce koşuyor işte, ne dokundu sana?

Yutkundum sertçe, ellerimi birbirine kenetlemiş, hiçbir şey söylememek için de dudaklarımı sıkıca birbirine bastırmıştım. Böyle olacağı belliydi zaten, diye sakinleştirmeye çalışıyordum kendimi. Seni seven kızı reddedersen, peşinde dolanan oğlana kırık kalbini tabi tamir ettirmek ister, bunda garip olan ne, diye de devam ediyordum.

Bunu tahmin edemedin mi yani, ettin. Şimdi gerçekten kızın ona kapılıp gitmesi, seni neden üzdü ki? Böyle olacağını bilmiyor muydun?

Biliyordum da işte, içimde cılız bir umut ışığının yandığını bilmiyordum. Eğer Ahu ona kapılmazsa, Furkan ondan vazgeçer, onu unuttuğu zaman bizim bir şansımız olur umudu içime öyle kök salmıştı ki; sökülürken her yeri talan etmişti.

Yavaş yavaş oldu ama güzel oldu.

Kaptık kızı şaka maka.

Aşkta kazanıyorum nasılsa.

Israrla sallanan sol bacağıma söz geçiremeyeceğimi fark ederek, ortamdaki sohbetten biraz kopup, gözlerimi kapattım. Sakin ol, diye telkin ediyordum kendimi. İşe yaradığı söylenemezdi ama elimden başka bir şey de gelmiyordu.

Bana kardeşim diyen çocuğa, sevdiğin kızı ben de seviyorum diyemezdim; şimdi ise o kız ona meyil etmişken şerefsizliğin kitabını yazdırırdı bana konuşmak.

"Yani Furkan'ım, iyi diyorsun hoş diyorsun da, sen tekrar ciddi bir ilişkiye hazır mısın?" Timuçin'in ara ara beni kontrol ettiğini, muhabbeti belli bir seviyede tutmaya çalıştığını anlıyordum. Çünkü ben Furkan'dan Ahu'nun ona nasıl aşık olduğunu daha fazla dinleyebilecek gibi değildim. "Sen demiyor muydun insanı ciddi ilişki paklıyor diye, sözünü dinliyoruz Timuçin başkan," diye alayla konuşan Furkan'a Timuçin de güldü.

"Dinle tabi," dedi tehlikeli bir sesle. "Ama aklında da tut yani, zor bu ilişki işleri. Bir kere sağlam bir mental istiyor, karşında robot yok. İnsan var, özellikle de bir karşı cins var. Dakikası dakikasına tutmuyor, hayatında ne oluyorsa senin burnundan getiriyor, ters esip saçını bozan rüzgarın bile hesabı soruluyor yeri gelince," Derin bir nefes verdi, sonra da hızla devam etti. "Ya sağlam bir batarya ya da kablolu yaşam şart, her dakika haber alamazsa sanki tüm kızlar peşinde gibi başlıyor beni aldattın mı serzenişi, topla toplayabilirsen. Bir de sen dikkat çeken bir adamsın, vay haline. Okula gitmen bile olay."

Furkan şok olmuş bakışlarla "Ciddi misin lan?" demişti. Ben de kaşlarımı kaldırdım. "Sen ciddi ilişki yaşamadın mı oğlum daha önce?" diye sorduğumda bilmem der gibi omuz silkti. "Lise aşkıydı onun çoğunluğu, buraya gelince de üçte ikisi küs geçti. Tam hakim olamadım kadınların haline tavrına."

"Lise aşklarını falan unut kanka, bir kere hiçbir şey o kadar masum değil. Darlama seviyesi aklını alır, insanın telefonunda sürekli cevapsız çağrı olur mu, oluyor işte. Bir de siz şimdi aynı şehirdesiniz, cicim ayları geçsin, agalarla maç izlemeye bile gidemeyeceksin." Kollarını göğsünde birleştirip geriye doğru yaslandı Timuçin, Furkan ise gittikçe daha büyük bir dehşete düşüyor gibi öylece dinliyordu. "Ailenle ne zaman tanışacağım soruları, kesin her hafta yaşanan biz seninle ciddi değil miyiz kavgaları, sen beni oyalıyor musun tripleri. Neler neler," derken sonunda harfleri uzatmıştı.

Timuçin'e ne yapıyorsun der gibi kaş göz işareti yaptım, bana rahat ol demek istiyor gibi elini kaldırıp ağır ağır salladı. En yakın arkadaşımın ağzından ilk defa ilişkiden şikayet ettiğini duyuyordum, hem de böyle esaslı şikayetler. Hatta esaslı ve alakasız şikayetler çünkü Eslem'i aile konusunda darlayan bizzat kendisiydi.

O an jetonum düştü, Timuçin Furkan'ı ilişki konusunda yemliyordu.

"Herkeste bu kadar olmaz ya," dedi Furkan, olur mu, diye sorarcasına. "Ahu sakin kız ayrıca, hiç öyle darlayacak birine benzemiyor."

"E Eslem'i gördün daha önce, sakinlikse o da sakin. İlişkide bir şey oluyor bu kadınlara, uyarmadı deme sonra." Furkan bir süre düşündü, gerçekten de düşündü. "Ne negatif bastın ya Timuçin," dedi sonunda, aynı anda da omuz silkmişti. "Her ilişki evlilik niyetiyle mi başlıyor ya da evliliğe mi gidiyor?"

"Ne diyorsun lan?" Kendime hakim olamayarak, oturduğum yerde dikleştiğimde Furkan hemen geri vites yapmış, "Oyalamak manasında demiyorum ya, bu kadar kasmaya gerek yok gibisinden," derken de sonlara doğru sesi kısılmıştı.

Yumruk haline getirdiğim elimi çenemin altına koyup, dirseğimi de dizime yaslayarak "O manada deme zaten," dedim uyarırcasına. "Ya iki keyiflendim tüm keyfimi kaçırdınız, güzel duyguların katili misiniz nesiniz? İnsanı korkutuyorsunuz," diye cevapladı rahatsız bir tavırla, onun bu tavırları sabır sınırımı doldurduğu için ayağa kalktım. "Seviyorsan korkar mıydın, bunu bir düşün kardeşim," dedikten sonra kapıya yöneldim. "Benim birkaç işim vardı, takılın siz."

"Ya yüzünü gören cennetlik zaten, bir de çekip gidiyorsun. Yakışıyor mu Cengiz'im ya," Cevapsız kalarak ayakkabılarımı giymeye başladım. Bu sefer de "Bir ara gelin bize okey dönelim," diye atılmıştı. Geçiştirmek adına "Hadi eyvallah," demiş ve kapıdan çıkmıştım.

Ciğerlerime temiz hava dolar dolmaz, kendimi ne kadar kastığımı fark ederek omuzlarımı hafifçe oynattım. Boynumu da sağa sola hareket ettirirken, adımlarım Eskişehir'deki diğer dostuma yöneldi. Yapacak da bir şeyim yoktu zaten, boş boş dolanıp Furkan'ın sözlerini kafamda döndürmek de sağlıklı olmayacaktı. Çocuk beni dostu bilmiş, gelmiş özelini anlatıyordu. Bunun farkında olarak hareket etsem iyi olacaktı.

Seri adımlarım gördüğüm küçük dert ortağımla yavaşladı, yaklaşırken de "Naber aslan parçası?" diye seslenmiştim. Hemen bana dönmüş ve yüzünde oluşan gülümseme ile ayaklanmıştı. "Cengiz abi," diye hevesle konuştuğunda, güldüm ama bir yandan da hafifçe kaşlarım çatılmıştı. "Ne bu heves, beni mi özledin?"

"Yoo," dedi gayet net bir şekilde, ben elimi kalbime koydum. "Kırdın biraz," dediğimde güldü, şakalarıma alışık olduğu için üstünde durmamıştı. "Sorunun cevabını buldum," diye söze başladığında, bir an anlayamayarak "Ne sorusu?" deyivermiştim. Kaşları çatıldı, sinir olmuş gibi duruyordu. "Sordun ya, gerçekten seven bekler mi diye?"

"Ha, o soru. Evet, sordum." Duraksadım, kendinden emin duruşunu süzerek "Sen cevabı nereden buldun ki?" diye sordum. "Buldum işte. Söyleyeyim mi cevabı?" Ne geliyor acaba diye düşünerek, "Hadi bakalım, söyle." demiştim ama duyacağım cümleyi hiç beklemiyordum.

"Gerçekten seven beklemeyi de göze alır,"

Duymak istediğim küçük bir çocuğun sesi ile kulaklarıma ulaştığında, omuzlarım düştü istemsizce. Kafamı hafifçe sola yatırdım, buruk bir sesle "Alır mı?" diye sorarken buldum kendimi. Talha kafasını olumlu anlamda salladı. "Alırmış,"

"Gerçekten seven," diye tekrar ettim, Ahu'nun beni gerçekten seviyor olmasını dileyerek. Çünkü onun sevgisinden başka sırtımı yasladığım hiçbir şey kalmamıştı, eğer o da çekiliverirse, devrilirdim ve bu sefer dağılan parçaları nasıl toplardım, hiçbir fikrim yoktu.

Bencildim belki ama en azından onun sevgisi üstümden çekilmesin istiyordum, hem de tüm hücrelerimle.

"Ya beklerken aklı karışırsa?"

Talha küçük bir adımla bana biraz daha yaklaşıp, "Anlamadım?" dedi. Küçücük çocuğa neden bunu söylüyordum, bilmesem de, bir yerlere içimi dökmek isteği ile açıkladım. "Bekleyen gönlünü başkasına kaptırır mı yani?"

Şöyle bir duraksadı, ne diyeceğini bilememiş gibi sorumu tekrar etti. Sonra tekrar hevesle "Daha sonra cevap versem?" demişti. Güldüm ve saçını okşayarak "Bırak sen cevabı falan da, kebap gömelim mi bugün? Nasıl canım çekti, sonra da seni evine bırakırım. Geç oluyor," dedim. Kafasını hevesle salladı, o eşyalarını toplarken ben de öylece boş sokağa bakıyordum.

Bir çift ela göz uğruna bir çocuktan medet umar hale gelmiştim, insan ne oldum dememeli de ne olacağım demeliydi gerçekten de.

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

900K 43.7K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
141K 7.7K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
1.1M 40.3K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...