Ahu ile Cengiz

By Elyios

178K 13.1K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

4.5

2.4K 167 63
By Elyios

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin aşko kuşkolar, keyifli okumalar ♥️♥️

Ahu Özata

Ben dün gece ne haltlar yemiştim?

Yok emindim artık, Yüce Rabbim beni utanç duygusuyla sınıyordu. Ne zaman mükafatlandırılırdım bilmiyordum ama dün geceyi biraz daha hatırlarsam öteki tarafta yerim hazırdı.

Sare'nin yatağında, birbirimize sarılmış bir şekilde uyukluyorduk. Cengiz dün gece beni eve bıraktığında Hankişi beni kucaklamış, yarime de bir ton enişte azarı çektikten sonra beni yatağıma yatırmıştı. Kapıda ikisinin biraz atıştığını hatırlar gibiydim ama Nisan'ın geldiğinden ve duruma el attığından emindim.

Benim hatırlamadığım kısım Sare'nin odasına nasıl geldiğim ve koynuna girdiğimdi. Hayır, şu anki uyuyuş pozisyonumuza bakılırsa ikimiz de halimizden oldukça memnunduk. Hatta Sare benden daha fazla memnundu. Bir eli mememin üstündeydi.

Uyuşan kolum kendine gelsin diye yerimde hareketlendim, Sare de bu kıpırdanışımdan sonra gözünü açmış "Oo, günaydın ayyaş," diyerek beni iyice utandırmıştı. "Geldin mi kendine?"

"Mememi bırakırsan kendime geleceğim," dedim. Ee en yakın arkadaşlığın şanındandı, Sare bırakmadan önce beni iyice mıncıklamış, onun yatağına değil de kötü yola düşmüşüm gibi beni iyice ellemişti.

"Bravo, koparsaydın," dedim sitemle. "Bir göz dikmediğin namusum kalmıştı. Yollusun ya."

En yakın arkadaşım tuttuğu göğsümü son söylediğimden sonra bir anda bıraktı, düşen dudaklarıyla gözlerimin içine baktığı an hemen oturduğum yerde dikleştim. "Şşş, hayır hayır," dedim gözlerinin dolduğunu gördüğüm için. "Yanlış bir şey söylemek istemedim," diye kendimi açıklıyordum ama bunlar bizim rutin sohbetlerimizdi. Sare'nin yaşadıkları henüz yeni olduğundan duruma adapte olamamış, sözcükleri de düzgün seçememenin azizliğine uğramıştım.

"Özür dilerim, ağız alışkanlığı olmuş," kendimi açıklıyordum, bir taraftan da kollarını açıp bana sarılan Sare'nin sırtını sıvazlıyordum. "Ağız alışkanlığı olmuş çünkü ben önceden de yolluymuşum."

"Saçma sapan konuşma Allah aşkına," dedim Sare'ye. O kadar alıngan ve pişman olmuştu ki buluttan nem kapıyordu. "Regl olacağım için göğüslerim acıyor, kafam gitti bir an sen sıkınca."

Sare söylediğimle birlikte ağlamasının dozunu arttırdı, "Ahu," dedi. "Hamile falan kalmam değil mi?" diye sorduğunda bana sarılmaktan vazgeçmiş, yüzüme baktıktan sonra da gözlerinin yaşını silmişti.

"O ne demek şimdi? Bir sorun varsa hemen söyle," Sanki Sare hamileyse yapılacak bir şey varmış gibi bol keseden sallıyordum. "Reglime daha var, ertesi gün hapı da aldım ama korkuyorum."

Biz ne ara şaka maksatlı konuşmalardan ciddi meselelerin içine düşmüştük bilmiyordum. Zaten Sare'nin yaşadıkları bana o kadar büyük geliyordu ki Cengiz'le yaşadıklarımı bile gölgelemek üzereydi. Tamam, ilk birliktelik yaşadığın kişi kötü biri çıkabilirdi, bu doğaldı ama pezevenk çıkması olağanüstüydü.

"Bir şey olacağını zannetmiyorum, sadece bir kere mi yaşandı bu olay?" diye sordum, Sare'ye o günleri hatırlatmak istemiyordum. İstememesi kolaydı tabii de en yakın arkadaşımın aklına gelmediği bir saniye bile yoktu bana kalırsa. "Evet."

Derin bir nefes verdim ve "İstersen doktora gidebiliriz," diye teklifte bulundum. İşi riske atmaya gerek yoktu. "Benimle gelir misin?"

Bu utangaç tavrını neden bana da sergiliyor anlam veremesem de "Tabii ki," dedim. "Sen nasıl iyi hissedeceksen öyle yaparız."

Onun saçlarına dudaklarımı bastırdım ve ağrıyan kafama ufak bir el masajı yaptıktan sonra "Kalkayım da kahvaltıyı hazırlayayım," dedim. Dün gece yaşananları çok sindirmiş gibi bir de boğazımın peşine düşmüştüm.

Sahi ben dün Cengiz'e nasıl sarılmıştım öyle?

"Offff," dedim ayaklarımı yataktan sallandırırken. "Kendimi hiç sevmiyorum," diye de mırıldanmış, Sare "Benim kadar sevmiyor olamazsın," karşılığını verdiğinde de çoktan odasını terk etmiştim.

"Günaydın baldız," Koridora çıkar çıkmaz yüksek bir desibelle bana seslenen Hankişi'ye aynı sevecenlikte olmasa da "Günaydın enişte," dedim. "Ben de tam kahvaltı hazırlamaya geliyordum."

"Ben çoktan hazırladım, elinizi yüzünüzü yıkayın da gelin sofraya." Hankişi'nin söylediğiyle kocaman bir gülümseyiş yüzümü kaplamıştı. O bizim eve geldiğinden beri herkesin dertleriyle ilgileniyor, onun çocuğuymuşuz gibi ilgisini hiç eksik etmiyordu. Sırf sarhoşum diye Cengiz'e bile atarlanmıştı dün gece, bu çocuk daha bizim için ne yapabilirdi ki?

Sabah rutinimi Hankişi'nin adamlığı üzerinde düşünerek geçirirken nihayet kahvaltı sofrasına oturdum. "Nisan uyuyor mu?" diye eşiyle alakalı bir soru yönelttiğimde Hankişi'nin gözleri Sare'nin kapısındaydı.

"Batuhan denen oğlan geldi sabah, aşağıya indi. Sare nasıl oldu?" Hankişi eşine aşık olan çocuktan hiç memnun olmamış gibi konuştu, ses tonu benim en yakın arkadaşımdan bahsederken daha naif çıkmıştı ama ben "İyi sayılır," dediğim anda eski sertliğine geri döndü. "Baldız yanlış anlama," dedi Hankişi, "Erkek seçimleriniz neden bu kadar kötü? Bu arada menemen gelsin öyle başla istersen."

Eniştemin söylediği cümleye karşılık kaşlarımı kaldırdım, "Nereden vardın böyle bir kanıya?" derken bir taraftan menemeni bekliyor, diğer taraftan da ekmek kemiriyordum. "Nisan kardaşım o kılıksız çocuğun peşine takıldı, dünkü çocuk utanmadan seni sarhoş etmiş, Sare-"

Hankişi bir anda duraksadı, bakışlarım onun üstündeyken derin bir nefes verdiğine şahit oldum. Arkadaşımın pişmanlığı o kadar büyüktü ki bütün ev halkı bu konu açılır açılmaz dertleniyordu. "Söyle söyle Hankişi," dedi ne zaman geldiğini fark edemediğim arkadaşım. "Sare de pezevenklerin eline düştü de. Yollunun teki de."

Hankişi, arkadaşım sofraya oturduğu an az öncekilerin aksine daha sert bir bakışla ona baktı. Duruşundan mı bilmiyorum, belki de boylu boslu olduğundan ya da bıyıklarının etkisinden emin değilim, sinirlenince duygu durumu gerçekten insana geçiyordu. "Kendine bir daha o yakıştırmayı yapma," dedi üstüne basarak. Yerinden de kalkmış, mutfağa dönmeden önce "Anladın mı?" diye agresif bir sesle uyarı geçmişti.

Sare'yle ikimiz de onun arkasından bir süre baktık, "Bu çocuğun bana karşı hiç insafı yok," dememe karşılık Sare'nin hafifçe tebessüm ettiğini görmüştüm. Hatta gözünden aşağıya doğru akan yaşı silip, tekrar sofraya döndüğünde gülümsemeye de devam ediyordu. "Bilmem, bana iyi hissettiriyor."

Günlerdir arkadaşımın yüzünde en ufak bir olumlu ifade görmediğimden bu haline şükredecek konuma geldiğimi yeni idrak etmiştim. Hiç beklemeden kafasını kendime çektim, yanağına nispeten sulu denebilecek bir öpücük bıraktığımda normalde üstüme saldırması gereken Sare hiçbir tepki vermemişti.

"Evet hanımlar, buyurun. Afiyet olsun," Hankişi üçümüze yaptığı menemeni ortaya bıraktı, "Vayy, döktürmüşsün yine," dediğim anda ise "Eyvallah baldız," karşılığını almıştım. "Ellerine sağlık," diyen arkadaşım da "Afiyet olsun Sare," cevabını aldığında bu sefer bir duraksadım.

Ben baldızdım baldız olmasına da Sare neden Sare'ydi?

Neden bana gelince hep böyle bir hitap kullanılırken arkadaşıma adıyla sesleniliyordu?

"Hankişi?" dedim menemenden yerken, "Cengiz'i sevmedin mi?"

Tüm dikkatim çiçeği burnunda eniştemdeydi, tamam benim depresyonum belki Sare'nin yaşadığıyla kıyaslanamazdı ama bu evdeki herkes bir şeyler sakladığım konusunda hemfikirdi. Arkadaşıma bu kadar hoşgörüyle yaklaşılırken bana aynı sevecenlikle asla yaklaşmıyordu. "Gözüm hiç tutmadı, kalıbına bakan adam zanneder. Sizin çevrenizde eli yüzü düzgün bir tane oğlan yok. Yol ver gitsin, peşinde de dolanmasın."

İşte! Tam olarak bundan söz ediyordum. Konu Nisan'la bensek Hankişi bir abiden hallice huysuzlanıyordu. Sare gündeme geldiğinde çekingen, tatlı, naif birine dönüşüyordu.

"Furkan nasıl?" dedi Sare, imalı bir şekilde de bana bakıyordu. Ben yokken Furkan kızlara nasıl davrandıysa ikisinin de aklında benimle alakalı şüpheler belirmişti. "Hayatının yanlışı olur, illa ikisinden birini tercih edeceğim diyorsan kapıya gelen oğlan bir nebze daha iyi."

"Bu Furkan mevzusunu abartıyorsunuz gibi gelmeye başladı bana, o kadar yakışıklı çocuklar benim gibilere bakmaz." Ekmeğime sürdüğüm reçeli dudaklarıma bulaştırarak yerken Hankişi bana demlediği ıhlamuru önüme bıraktı. "Erkeğin güzeli çirkini olmaz baldız, efendisi olur, iti kopuğu olur. Hiç duymadın mı?"

Benim için demlediği ıhlamurdan bir yudum aldım, erkekler hakkında söylediği kafama yatsa da Furkan'la kendimi aynı karede düşünmek suratımı buruşturma isteğiyle dolduruyordu. "İstemem," dedim elimi iki yana sallayarak. "Ya Cengiz ya da hiç kimse."

"Şaka maka şu sıralar aranız iyi sanki? Birlikte içmeye gitmeler falan?" Sare soruyordu ama ben içimden ya ya sorma, ne iyi ne iyi diyordum. "Hıı çok iyiyiz maşallah."

"Bir bitmediniz amına koyduğumun sapıkları!"

Kahvaltı soframızdaki muhabbeti bölen bir haykırışla üçümüz de yediğimiz yemekten kafamızı kaldırdık. Dışarıda ne yaşanıyorsa yankısı bizim evden duyulmuştu. "O ne ya?"

Babamın hiç sevmediği ama benim vazgeçemediğim merak huyum yüzünden hemen sofradan kalktım ve caddeyi gören salon penceresine doğru adımladım. Peşimden Hankişi ve Sare de hiç beklemeden gelmişti.

Penceredeki tülü çekip camı açtım, kafamı aşağı sarkıtır sarkıtmaz gördüğüm görüntü dehşete kapılmama sebep olmuştu. "Batuhan'ı mı dövüyorlar?!" diye telaşla sorduğumda Sare de kafasını sarkıttı ve "Hadi canım," tepkisini verdikten sonra "Nisan da orada!" diye bağırdı.

Nasıl pencerenin önünden çekildik ve üstümüze montlarımızı geçirip aşağıya indik bilmiyorum. Her şey o kadar silik, bir o kadar da ani gelişmişti ki beş altı erkeğin arasında dayak yiyen Batuhan'ın Hankişi tarafından kurtarıldığını algılayamamıştım bile. "Kardeşim bırak! Korumayın şu orospu çocuklarını!"

Ağzı yüzü kanda kalmış Batuhan'a koştum, Sare de kenarda kalakalmış Nisan'ın yanına adımladı. Hankişi de olayın ne olduğunu anlayabilmek için Batuhan'a dayak atan çocuklara dikleniyordu. "Yakışıyor mu beş altı kişi bir adamı dövmek!"

"Batuhan?" dedim telaşla, Hankişi onu kollarından tutmasa yere düşeceği kesindi, ağzı da kanka dolduğu için tükürmek zorunda kalmıştı. "Asıl sana yakışıyor mu bir sapığın önüne geçmek?! Biz gelmesek kızı taciz etmeye devam edecekti!"

"Ne?" dedim duyduğumu anlayamadığım için. Konuşan çocuk kız derken bariz bir şekilde Nisan'ı kast ediyordu, arkadaşım ise donmuş kalmış gibi her yeri kanda kalan Batuhan'a bakıyordu. "Ne diyorlar Nisan? Yaşandı mı böyle bir şey?"

En yakın arkadaşım kendine gelsin diye Sare tarafından birkaç kez sallandı, "Nisan hemen konuşmazsan buradaki erkeklerin elinden Batuhan'ı alamayız. Sana bir şey mi yaptı? Söyle."

Nisan bir süre Sare'nin yüzüne baktı, gözleri çevredeki nabızları yükselen erkekleri bulunca da "Bir şey yok, iyiyim ben," diye mırıldandı. "Ah Nisan," dedi Hankişi, tam yanında durduğumdan sessiz sitemini muhtemelen bir ben bir de öksürükler içinde kalan Batuhan duymuştu. "Biz bu çocuğu tanırız, biliriz. Arkadaşımızdır, yanlış anlaşılma olmuş. Hadi dağılın!"

"Öyle mi kardeşim?" dedi muhtemelen Batuhan'a en çok zarar verdiğini tahmin ettiğim çocuk. Muhatabı direkt Nisan'dı. Arkadaşım kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra da ikna olmuşa benzemese de "İyi öyle olsun," demiş, "Siz yine de bu şerefsizlerle arkadaşlık etmeyin," diye ekledikten sonra Batuhan'ın ayak dibine gelecek şekilde tükürmüştü. "Şerefsizin evlatları."

Dayak yiyen arkadaşım sadece Nisan'a bakıyordu, ondan başka birini gördüğünü ya da duyduğunu düşünmüyordum. "Batuhan?" dedim elimi omzuna yerleştirerek, Nisan'a tam anlamıyla ne yaptığını bilmediğimden biraz mesafeliydim, kaşlarım da çatıktı.

"Bırak Ahu," dedi Batuhan gözlerini bana hiç çevirmeden, Hankişi'nin desteğinden de kurtulmaya çalışmış, az öncekine oranla bir nebze dikleştikten sonra elini karnının üstüne koymuştu.

"Yazık," dedi Batuhan, Nisan'a bakan gözlerinden öyle bir ifade geçmişti ki hayal kırıklığı bir mimik olsa böyle görünür diye düşünmeden edemedim. "Sana istemediğin bir şeyi yapabileceğimi de düşündün ya," deyip öksürdü ve gözlerini en yakın arkadaşımdan çekti. Arkasına dönüp yürümeye çalıştığında "Yazık," diye mırıldandığını, gözlerinin ise dolduğunu bir tek gören bendim.

Üçümüz de Nisan'dan bir açıklama bekliyorduk, Hankişi Batuhan arkasını dönse de onu tutmayı bir an olsun bırakmamıştı. Ben de elimden geldiğince ona destek olmaya çalışıyordum. "Beni öpecek sandım."

Nisan'ın söylediğiyle Batuhan derin bir nefes verdi, burnundan dudağına doğru akan kan o kadar fazlaydı ki ceplerimi yoklayıp bulduğum peçeteyi hiç düşünmeden burnuna bastırdım. "Nisan Batuhan seni taciz mi etti?" diye sordum sinirle.

Batuhan'ın halini yakından gören bir tek ben olduğum için Nisan'a çatık kaşlarımla bakıyordum. Bir tarafım Batuhan'ın asla böyle bir harekette bulunmayacağını söylüyordu, diğer tarafım ise erkek bu ne zaman taciz eder bilinmez diyordu. "Duygularını söyleyip bana doğru eğilince öyle sandım! Nereden bilebilirdim ki insanların onun üstüne atlayacağını?"

"Furkan'ı arar mısın Ahu?" Batuhan'ın neredeyse fısıltıdan hallice çıkan sesi karşısında içim bir tuhaf oldu. Dayak yediği için mi gözleri kırmızıydı yoksa Nisan'ın yakıştırmalarından sonra gücüne gittiği için mi bilmiyordum ama hislerim beni yanıltmıyorsa ikincisiydi.

"Nisan insanlar biri seni öpecek diye bu çocuğu dövmez, başka bir şey mi yaşandı?" Sare'nin bana göre daha anlayışlı çıkan sesi Nisan'ın "Sapık mısın diye bağırdım bir an," demesiyle anında değişti ve "Yok artık," dedi. "Sapık diye bağırıp Batuhan'ı mı dövdürdün?"

"Ahu," dedi Batuhan, öksürükleri de hızlanmış, görebildiğim kadarıyla bacakları titremeye başlamıştı. "Buradayım Batuhan, tamam arıyorum Furkan'ı."

"Ah Nisan," dedi Hankişi yine, sonra da Sare'ye dönüp "Evden arabanın anahtarlarını getirebilir misin? " diye sordu. Arkadaşım eniştemizin dediğini anında yaparken Nisan da bize doğru adımlamış, yüzündeki şok olmuş ifadenin yerini mahcup bir hal almıştı.

Batuhan'ın yere düşmesinden endişelendiğim için kolunun altına girdim, arkadaşım anahtarı getirdiği için de Hankişi arabayı çalıştırmış, Sare de Batuhan'ın diğer koluna girmişti. Yüzünü daha yeni gördüğünden olacak ki "Allahım," diye yüzünü buruşturdu. "Bu ne?"

"Çok mu kötü?" diye bu sefer soran Nisan'dı. Bize doğru da birkaç adım atmıştı ama Batuhan yüzünü benim omzuma gömüp "Bir de o bayılmasın," dedi. Bana kalırsa sevdiği kız onu o halde görmesin diye değil, gerçekten Nisan'ın bayılmasını istemiyordu. Hem de bu haldeyken.

"Sare sen Nisan'la kal, hastaneye gelmeyin. Kan tutuyor ya onu," dedim, kaş göz de yapmıştım ve arkadaşım da neyse ki üstelememişti.

"Çekil bir Nisan," dedi Hankişi, arabayı tam yanımıza getirmiş, Batuhan'ı da kolay bir şekilde sırtladıktan sonra arka koltuğa yerleştirmişti. "Ben de geleceğim," diyen Nisan'ı duyuyordum ama kafasını sağa sola sallayan Batuhan'ın da yanında oturduğum için bu haline kıyamıyordum.

"Sare kapıyı kapat," dedim, o da duruma el atmış, Nisan'ın arabaya binmesine izin vermemişti.

"Ahu al şu mendili," Hankişi tarafından neredeyse ilk defa adım söylenmişti, böyle bir anda bile tüm algılarım açıktı. Batuhan yüzündeki kanları silerken kendimce tespit bile yapıyordum. Benim görüşüm Hankişi'nin baldız hitabını Batuhan'ın hali böyleyken kullanmak istememesiydi. Aralarında zaten Nisan yüzünden bir gerilim vardı, şimdi ona yardım ederken ekstra hassas davranıyor gibi gelmişti.

"Furkan'ı hala aramadın," dedi Batuhan, elimden de peçeteyi alıp kaşına bastırmıştı. "Biraz daha geç kalsak öldüreceklermiş seni," dedim, Furkan'ın numarasını çevirirken Batuhan'a üzülmeye devam ediyordum.

"Son zamanlarda evde bir huzursuzluk var," dedi Hankişi, Sare'nin pezevenk olayından sonra Nisan hassaslaşmış diyemediğinden Batuhan'a kendi çapında teselli vermeye çalışıyor gibiydi. Batuhan ise asla konuşmuyordu, ağzından Furkan ismi dışında bir cümle duyamamıştık.

Neyse ki arkadaşını arayıp hastaneye gelmesini söylemem, yaklaşık beş dakikalık yolculuğumuzdan sonra da acile giriş yapmamız gördüğüm kadarıyla Batuhan'a daha iyi hissettirmişti. Hiç beklemeden doktorlar müdahale edince de eniştemle yalnız kalmıştık.

"Nisan son günlerde yaşananlardan etkilendi galiba," dedim Hankişi'yle baş başa kaldığımız için. "Bizimki Batuhan'a karşı duygusal hisler beslemiyordu ama onu sapık gibi de görmüyordu, eminim bundan."

Hankişi söylediğim ona mantıklı gelmişçesine kafasını salladı. "Haksız da değil ama keşke çocuk dayak yerken orada öylece dikilmeseydi."

İşte ben de tam anlamıyla aynı görüşteydim.

Bir kişi seni öpmeye yeltendi zannedebilirdin ama bu kişi sana aşıktı, arkadaşımızdı ve şimdiye kadar hiç aşırıya kaçmamıştı. Sırf Sare'nin yaşadıkları erkek düşmanlığını tetiklediği için hassaslaşıp Batuhan'ı hastanelik ettirmek, bir de sana aşık bir kişiyi kendi gözünde sapık olarak görmek ağırdı.

"Haklısın," dedim Hankişi'ye. "İstersen sen de git, Nisan da üzülmüştür şimdi, durumu iyi falan dersin. Hem Batuhan'la aranız da iyi değil."

Sevgili eniştem "Doğru diyorsun baldız," dedi, pantolonun cebinden cüzdanını çıkartıp kredi kartını bana verdikten sonra da "Şifre 2596," bilgilendirmesi yaptı. "Sen arkadaşının yanında dur, ne ihtiyaç olursa da buradan çek."

"Batuhan'ın kabul edeceğini sanmıyorum," dedim, keşke benim yanımda para olsaydı da kendi hesabımdan ödeseydim. "Benim kartım olduğunu söylemezsin olur biter."

Hankişi elini omzuma koydu, bir iki kez pat patladıktan sonra da "Diğer çocuk geliyor, ben onun da gözüne batmadan gideyim," dedi. Kafasıyla işaret ettiği yere doğru gitmeden önce "Görüşürüz," demiş, ben de onun hemen arkasından giderek Furkan'a yönelmiştim.

"Ahu?" dedi Furkan telaşla, gözlerinde harbiden de büyük bir korku görmüştüm. Cengiz Timuçin ikilisi kadar olmasalar da bu iki arkadaş da onlara rakipti. "Batu nasıl?"

"Baya kötü dayak yedi," dedim görünce şaşırmaması için. Şu ana kadar çok büyük kavgalara tanık olmamıştım ama Batuhan'ın yediği dayağın bir adım ötesini görebileceğimi zannetmiyordum. Gram acımamışlardı.

"Yapma ya," dedi Furkan, gözleriyle acilin kapısını taramış "Bizi de içeri almazlar mı?" diye soru yöneltmişti. "Sanmıyorum," dememe karşın Furkan beni duymazdan geldi ve içeri girdi. Dışarıda beklemeyi tercih ettiğimden bir iki dakika volta atmış, Furkan'ın tekrar yanıma gelmesiyle "İizn vermediler mi?" demiştim.

"Vermediler ama Batu'yu gördüm," dedi Furkan. "Beklediğimden çok daha kötü, kaç kişilerdi?"

"Beş veya altı." Gerçekten de yüzünün rengi solan Furkan, ben burada mıyım değil miyim hiç düşünmeden küfür savurmaya başladı. Dayak yiyen kendisi olsa anca bu kadar sinirlenirdi. Kulakları kırmızılaşmış, sinirden boynundaki damarlar bile belirginleşmişti.

Bir süre onu ve küfürlerini kendi haline bıraktım, sövdükçe rahatlamış mıydı bilmiyorum ama en az on dakika sürmüştü bu durum. "Senin haberin nasıl oldu?"

Çok iyi dedim içimden, Furkan zaten Nisan'dan hoşlanmıyordu bir de bu olayın arkadaşım yüzünden çıktığını söylersem muhtemelen iyice nefret ederdi. "Bizim evin önünde yaşandı olay, Nisan'ı eve bırakıyordu sanırım."

Furkan elini çenesine götürdü, yeni çıkmaya başlayan sakallarını sertçe kaşıdıktan sonra da "Kesin Nisan'a şerefsizin biri asıldı, bizimki de dellendi," dedi. Hatalı tespitini düzeltmek benim elimdeydi ama ortam arkadaşım üzerinden gerilirse ben de kendimi tutamazdım, işler daha da çıkmaza sürüklenirdi. En iyisi Furkan'a uygun bir dille Batuhan'ın anlatmasıydı.

"Bilmiyorum," dedim, etliye sütlüye de karışmamıştım. Acilin kapısının önündeki koltuklardan birine oturmayı, Furkan telefonda birileriyle konuşurken sessizce beklemeyi uygun görmüştüm.

Furkan kimle konuştu, yaklaşık iki saat boyunca beni burada neden yalnız bıraktı bilmiyordum, ilgilenmiyordum da. Benim aklım dayak yiyen kader ortağımdaydı. Neyse ki içeriden "Batuhan Akbulut'un yakınları siz misiniz?" diyen biri çıkmıştı da durum neydi öğrenebilecektim.

"Buradayız," dedim, Furkan'a el kol yapmış, yanıma getirmeyi başarmıştım. "Baya kötü dövülmüş, kafasında da kocaman bir şişlik var. Biz ne olur ne olmaz diye geceyi hastanede geçirmesi görüşündeyiz, birazdan odaya alınacak."

"İyi ama değil mi?" diye sordum çıkan hemşire kıza, endişeli halim hala kendini pasife almamıştı. "Ciddi bir durum yok gibi gözüküyor, geçmiş olsun. Bir iki saate kadar odaya almış oluruz, orada görürsünüz."

Ben ve Furkan kafamızı onaylar anlamda salladık, "Hala sinirim geçmedi," diyen Furkan'ın gerçekten de gözü seğiriyordu. "Erkeklerin toplanıp birine saldırmasından ben de hiç hoşlanmam."

Asıl neden gerçek olsaydı yirmi kişi bile dövse sıkıntı yoktu benim için ama Batuhan'ın gerçek bir sapık olmadığını bildiğimden bugün yoldaki çocukların yaptığı davranışı kınıyordum.

"Tek başına dövmek yemeyince böyle yapılıyor genelde," dedi Furkan, sonra da ellerini ceketinin cebine yerleştirip yüzüme baktı. "Batuhan odaya alınana kadar giriş işlemlerini yaptıracağım Ahu. Sen de gelmek ister misin?"

Furkan eliyle danışmayı gösterdiğinde hiçbir şey söylemeden yürümeye başladım. Sanki Batuhan benim yüzümden dayak yemiş gibi Furkan'a karşı mahçup hissediyordum. "Ben de bize kantinden bir şeyler alayım?"

Furkan söylediğime "İşlemleri halledeyim ben alırım," dedi, onu dinlemeden arkamı döndüm ve "Kantinde bekliyorum," dedim. Hiç beklemeden kantine gitmiş, sıraya girip "İki tane tost, birine ketçap koyarsanız sevinirim," diyerek siparişimi bile vermiştim.

Yaklaşık beş dakika kadar sonra siparişlerim hazırdı, ödemeyi sevgili eniştemin kartıyla yapmak tuhaf hissettirse de düşünmemeye çalışıyordum. Ayakaltı sayılmayacak bir köşeye geçtiğim an Furkan tostun kokusunu almış gibi karşımdaki sandalyeye oturmuştu.

"Al bakalım," dedim ona aldığım tostu uzatırken. Ben de yaşadığımız adrenalinden olacak ki acıkmıştım. Gerçi acıkmamın sebebi sabah kahvaltımı tam anlamıyla bitiremememle de alakalı olabilirdi.

Benden daha da aç gözüken arkadaşım tostundan büyük bir ısırık aldı ve çiğnerken bir anda kaşları yukarı kalktı. "Ketçap koydurmuşsun?" diye şaşırmış bir tonla konuşunca kafamı aşağı yukarı salladım. "Sevmiyor musun artık?"

Furkan söylediğime gülümsedi, az öncekine oranla daha mutlu bir ifadeyle tostundan ısırdığında "Biz seninle hiç kahvaltı yapmadık diye hatırlıyorum," dedi. "Bilmene şaşırdım."

Furkan'ın söylediğine karşılık göz kırptım, "Hafızam kuvvetlidir, her detayı hatırlarım ve kolay kolay da unutmam."

"Sen zaten akıllı bir kızsın, kusura bakma benim tepkimde sıkıntı var," dedi Furkan, neyse ki siniri biraz da olsa azalmıştı. Alelade birine sataşıp ağzını yüzünü dağıtacak gibi dolaşıyordu etrafta. Tostunu yarılayana kadar hiç konuşmaması, küfür etmemesi lütuf gibi gelmişti. Tek yaptığı gözlerini ara ara üstümde sabitlemek, rahatsız edici bir hal almadan da bakışlarını uzaklaştırmaktı.

"Oğlum, bir bakar mısın?"

Furkan'la olan garip bakışmamızın sonlanmasını sağlayan teyzenin ellerine sarılıp öpmemek istiyordum. Allah böyle insanlardan gerçekten razı olsun diyen tarafım çoktan amin dedirtmişti bana. "Şu hangi doktor? Gözlerim görmüyor da bir okur musun?"

Furkan "Tabi teyzeciğim," deyip kadının elindeki kağıdı aldı ve "Ömer Gürsoy," dedi. "İstersen götüreyim?"

Teyze Furkan'dan pek memnun kalmış gibi onu önce baştan aşağı süzdü, sonra da "Daha randevuma bir saat var oğlum," dedi. "Şurada soluklanayım biraz izin verirseniz?"

Neredeyse yetmiş küsürlerde gözüken kadına hemen kenardan bir sandalye çekti Furkan, centilmenliğinin bir yaş sınırı yoktu anlaşılan. Tüm kadınlara böyleydi.

"Siz kardeş misiniz?" dedi teyze, gözleriyle beni de süzmüştü. "Yok teyze değiliz," diyen bu sefer bendim ama ağzının payını alan da ben olmuştum. "Gözlerim pek iyi görmüyor yavrum, doğru. Hiç benzemiyorsunuz, oğlum pek yakışıklı."

Furkan'a edilen iltifat neden beni gömmekten geçiyor diye düşünsem de aşağıdan bacağım dürtülmüştü. Büroda da hep böyleydik biz, Nisan'la Batuhan pot kırdığı an birbirimizin bacağını morartma uğruna tekmeliyorduk neredeyse. "Sağ ol teyzeciğim," dedi Furkan, suratında da pişmiş kelleden hallice bir sırıtış hakimdi. "Yavrum sen evli misin?"

Tostunu öküz gibi yiyen Furkan bir anda küçük lokmalara geçiş yapmıştı, ee akıllı çocuktu. Biliyordu kendine görücü çıkacağını, çoktan sezmiş olmalıydı. "Değilim teyze ama var gönlümde biri."

Vay vayy, dedim dudaklarımı oynatarak, az önce onun yaptığı gibi de aşağıdan bacağına tekme atmıştım. "Maşallah oğlum, benim de bir torunum var. Bekar. Gönlünde biri olmasaydı bir görüşün, konuşun diyecektim. Güzel çocuksun, efendisin de."

İyi teklif der gibi kafamı salladım, Furkan ise bana göz devirip "Allah razı olsun teyzeciğim, sen de çok iyi birine benziyorsun." dedi. "Gönlüm doluyken yakışık almaz şimdi."

Teyze Furkan'ın bu söylediğiyle ona iyice yükselmiş gibi kafasını aşağı yukarı salladı. Sonra da oturduğu yerden kalkıp onun omzuna bir iki kez vurdu. "Allah yolunuzu bahtınızı açık etsin yavrum."

Furkan'dan sonra gözleri beni de bulunca kafamı salladım, "Teşekkürler," dediğimde kadın beklemeden gitmişti bile.

"Nasıl oluyor ya bu?" dedim Furkan'a. Bu nasip bolluğu da değildi artık, çocuğa gözümün önünde o kadar çok insan yürüyordu ki aklım almıyordu. "Hitap etmediğin en ufak bir kesim bile yok, yaşı tutmayan da torununa torbasına istiyor seni."

Furkan omuz silkti ve "Açık konuşalım Ahu," dedi. "Etkileyici biriyim."

Ona takılmak adına "Yaa yaa," dedim. "Her şey tip mi? Başka bir nedeni olması lazım bu durumun."

Furkan "Karakterimin nesi varmış?" diye kendince sitem etti ama benim kast ettiğim o tarz bir şey değildi. "Hayır ya, karakteri falan karıştırma şimdi. Bizim de karakterimiz iyi, geçen yıl nisan yağmuru toplayıp gusül abdesti bile aldık kızlarla. Nasibimiz açılmıyor işte."

Furkan tostun son lokmasını ağzında çiğnerken söylediğim son cümleyle kendini tutamamış ve ağzını kapatarak seslice gülmüştü. "Ne yaptınız ne yaptınız?" diye teyit etmem için sorduğunda düz bir ifadeyle "Nisan yağmuru topladık kovalarla," dedim. "Ciddi olamazsın Ahu."

Çok ciddiydim.

Bakışlarımın değişmediğini gören Furkan "Gusül şakadır ya?" diye elindeki son tutunacak dala da tırmanmaya çalışıyordu ama nafileydi. Kalkan kaşlarım onun tutunduğu dalı kırmış, çoktan eline vermişti. "Şaka değil, işe de yaramadı zaten."

Furkan söylediğime karşılık birkaç saniye daha güldü, elini ağzından çekip "Nisan evlendi Ahu, çok yaramış olmasın?" diye sordu.

Hiç bu yönden düşünmediğim için kaşlarımı çattım, harbiden de Nisan kağıt üstünde ya da değil. Evlenmişti, ayrıca Batuhan'ı da kendine kul köle etmişti. Müzmin bekar Sare pezevengin biriyle ilk ilişkisini yaşarken Hankişi'nin de asla baldızı konumuna düşmemişti. Onların arasındaki ilişkiyi henüz çözemesem de radarıma girmişti bir kere.

"Sanırım ben abdesti doğru bir şekilde alamadım Furkan," dedim, kader biz Cengiz'le bir araya gelelim diye kırk takla atmıştı ama ben sürekli götümün üstüne düşmüştüm. "Ben seninle aynı fikirde değilim," dedi karşımdaki çocuk. "Bazı şeylerin zamanı gelmemiştir."

Umutsuz vaka olan platonikliğim dillere destan olacak gibiydi, bu yüzden ona daha fazla kendi üstümden cevap vermedim ve "Sen söylesene bana," dedim. "Neydi o az önce teyzeye söylediğin şey? Esin'le mi barıştınız?"

Furkan ona korkunç bir ihtimalden bahsetmişim edasıyla kulağını çekiştirdi ve yumruk yaptığı elini masaya vurdu. "Ağzını hayra aç, bitti o iş. Dönüşü yok."

Furkan'ın söylediğine her ne kadar inanamasam da gülümsedim, "Mutlu görünüyorsun."

Tespitim tam yerindeymiş gibi tebessüm etti Furkan "Öyleyim, kendimi de baya şanslı hissediyorum," dedi. "Hadi bakalım, şans her zaman lazım."

Furkan ben tostumun son lokmasını yutana kadar bekledi, bir anda bacağımı ayağıyla dürtünce gülümseyerek ona döndüm. "Yapma şunu," dediğim an "Benim için de Nisan yağmuru toplar mıyız?" diye sordu. Masada da iyice bana doğru eğilmişti. "Riske atamam, işim gücüm kesinlikle rast gitmeli."

Düşündüğümü anlaması için "Hmm," dedim, gözlerimi de hastanenin tavanına dikmiştim. "Aylar kaydı diyorlar, martın sonunda yağan yağmur da nisan yağmuru olabilirmiş."

Furkan bacağımı tekrar dürttü "Ne diyorsun Ahu ya," deyip gülerken ben çoktan ayaklanmıştım. "Kalk hadi, martta da toplarız nisanda da. Batuhan'a gidelim."

Continue Reading

You'll Also Like

494K 29.4K 31
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋
119K 6.2K 42
Duha: Siz şaka gibi bir ailesiniz. Duha: 6 yıl önce beni tüm mahalleye rezil ettiniz o nişana gelmeyerek. Şimdi annen sanki ben seni terk etmişim g...
752K 12.7K 7
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...
198K 8.5K 58
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...