14 ŞUBAT SENDROMU

By Fesatrice

1.6M 177K 109K

Irmak, 14 Şubat'ın özel bir gün olduğuna inanır ve o gün bir randevuya çıkmanın nasıl bir şey olduğunu merak... More

1- Sevgililer Günü İlanı
2- Numan
3- Ayhan
4- Kubilay
5- Murathan
6- Semih
7- Beklenmeyen Aday
8- Teklifim Hâlâ Geçerli
9- Seni Kendim İçin İstiyorum
10- Anlaşma
11- Irmak'ın Şartları
13- Tipim Değilsin
14- Randevu Kuralları
15- Kurallardan Birini Çiğneme Hakkı
16- Kalın Duvardaki Çatlak
17- Kırık Kalbin İlk Darbesi
18- Baktığım Sen Olacaksın
19- Kıskanç Semih
20- Semih'in Jesti
21- Hitap Tartışması
22- Dünyanın En Rahat Omzu
23- Tehlikeli Yakınlık
24- Ona Âşıksın
25- Kanepedeki Küpenin Sahibi
26- Sarılan Yaralar
27- Bu Saçmalığa Son Verelim
28- Planlanan Randevu, Planlanmayan Hisler
29- Yalnız Kaldığımız An
30- Seninle Flörtleşmeden Duramam
31- Cezbedici Yasak
32- Semih'in Her Şeyi Öğrendiği An
33- Biri Balatayı Sıyırmış, Biri Küfürbaz Haydo
34- Gitmeyeceğim, Söz
35- Kaplanın İni
36- Hırsız, Dolandırıcı, Manita
37- Anın Tadını Çıkarmak
38- Ceza
39- Yarış ve Kaza(n)
40- Seni Seviyorum, Şimdi
41- Sinirlendiğinde, Güldüğünde
42- Tarif
43- Alık ve Âşık
44- Irmak Helvası
45- Gizli Ama Saklı Değil
46- Kavga
47- Heyecan
48- Yüzde Yirmi, Yüzde Otuz
49- Semih Hoca
50- Yeni Anlaşma
51- Tavla
52- Kaplanların Yeni Üyesi
FİNAL
İlker & Bade
Özel Bölüm

12- Sana Ne Kadar Dokunacağım?

36K 3.5K 3.1K
By Fesatrice

Dove Cameron - Boyfriend

Elimi saçlarımdan geçirip aynadaki görüntüme bakarken içimdeki sebepsiz heyecanı bastırmakla uğraşıyordum. Heyecanlanacak bir şey yoktu. Alt tarafı Semih'le buluşacaktım ve birlikte birkaç saat geçirecektik. Ve ben de 14 Şubat'ı ona nasıl zehir edebileceğimle ilgili fikirler arayacaktım.

Belki onu yeterince zorlarsam bana ne halim varsa görmemi söyler ve kendiliğinden vazgeçerdi. Onun randevu teklifini en başından beri kabul etmeyi düşünmüyordum çünkü Semih... Tanıdığım biriydi. Çok yakın bir ilişkimiz olmasa da senelerdir birbirimizi tanıyorduk ve ister istemez iletişim halindeydik.

Ancak o çöp konteynerinin yanında söyledikleri bana kendimi berbat hissettirmişti. Bir an için hisli hisli bakıp "Seni kendim için istiyorum," derken ardından kahkahalarla gülerek şaka yaptığını söylemişti. O an karar vermiştim, o gün için partnerim olmakta bu kadar ısrarcı davranan Semih'e 14 Şubat'ı zehir edecektim. Güzel bir randevuya çıkma hayalimden çoktan vazgeçmiştim. Semih, bunu bir şaka olarak görüyorsa ben de kötü bir şaka olarak görebilirdim.

Ve bunun için heyecanlanmama kesinlikle yoktu. Yanaklarıma ufak tokatlar atarak silkelendim ve çantama telefonumu koyup odamdan çıktım. Annemle koridorda karşılaştığımızda "Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu.

"Bir arkadaşımla buluşacağım."

"Gamze mi?"

"Yok," dedim içime kaçmış gibi duran sesimle. Annemin yüzüne muzip bir sırıtış yayılırken bana daha çok yaklaştı. "Kimmiş bu arkadaş?"

"Düşündüğün gibi biri değil."

"Öyleyse neden kim olduğunu söylemiyorsun?"

Kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi annemin yüzüne diktim. "Semih."

"Semih," diyerek tekrarladı annem. Kim olduğunu algıladığı anda gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Dudakları bir soru için aralanırken soruyu önceden tahmin edip "Evet," dedim. "İlker Abinin kardeşi olan Semih."

"Siz ne ara bu kadar yakınlaştınız?"

"Yakın değiliz," diye homurdandım. Annemin şüpheli bakışları karşısında yalan söylemek çok zordu. Zaten ona yalan söylemek de istemiyordum ama bu randevu olayını nasıl açıklayacağımı da bilmiyordum. Böyle ayaküstü anlatılacak bir şey değildi, ondan emindim. "Gerçekten de yakın değiliz. Bir konu var halletmemiz gereken, o kadar."

"Nasıl bir konu bu? Halanla mı ilgili yoksa?" Semih'le ortak tek noktamız onun abisiyle benim halamın evli olması olduğundan annemin böyle düşünmesi normaldi. "Gibi gibi," diyerek geçiştirdim ve annemin yanağını öptüm. "Benim şimdi çıkmam lazım, geldiğimde konuşuruz."

"Tamam... Ay, dur!" Annem, telaşla kolumu tutup gözlerime korkuyla baktı. "Motosikletine binmeyeceksin, değil mi?"

"Anne-..."

"İlker dedi, deli gibi kullanıyormuş o motoru. Söz ver bana, binmeyeceksin. Vallahi de giderim kalpten."

"Tamam," dedim onu rahatlatmak için, hızlıca. "Binmeyeceğim, söz. Ben de korkuyorum zaten."

Daha fazla soru sormasına müsaade etmeden dışarı fırladım. Asansöre binip aşağı kata inerken aynadan görüntümü kontrol ediyordum. İster istemez saçımı düzeltip kendimi inceledim.

Onun için yaptığımı düşünmesin diye makyaj yapmamış olmama çok kızıyordum. Buluşacağım kişi Semih olmasa da makyaj yapacaktım sonuçta. Yani şu an resmen onun için makyaj yapmamıştım. 14 Şubat geldiğinde bugünü hatırlayıp uzun uzun makyajımı yapacağıma dair kendime söz verdim ve apartmandan dışarıya çıktım. Tabii 14 Şubat gelene kadar Semih'i bezdirip randevudan vazgeçirmezsem...

Telefonumu çantamdan çıkarıp Semih'i evden çıktığım konusunda bilgilendireceğim sırada sesini duymuştum.

"Tam da vaktinde."

Kafamı kaldırdığım anda Semih'i biraz uzağımda görmüştüm. Motosikletine yaslanmış bir şekilde kollarını göğsünde birleştirmiş, siyah saçları rüzgârdan dolayı dağılmıştı. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırırken yaslandığı yerden doğrularak bana doğru ilerlemeye başladı.

Adımları durduğunda gözleri acelesiz bir şekilde beni süzüyordu. Bakışları altında heyecanlanıp kızarmamak adına konuşmaya çalıştım. "Beni evden almana gerek yoktu, nerede buluşacağımızı sana söylemiştim."

"Söylemiş miydin?" diye sordu. "Hatırladığım kadarıyla sana saat kaçta buluşacağımızı sormuştum ama sen pat diye uyuduğun için cevap verememiştin."

"Sabah sana yazdım."

"Görmemişim," dedikten sonra omuzlarını silkti. "Bilmiyor olmama rağmen zamanlamayı güzel tutturmuşum ama. Geldiğim gibi kapıdan çıktın." Gözleri saçlarımda bir süre takılırken dudaklarına hafif bir tebessüm yayılmıştı. Kaşlarım çatılırken neye böyle güldüğünü soracaktım, en son aynada gördüğüm kadarıyla saçlarım gayet düzgündü. Ancak Semih yüz ifadesini değiştirerek gri yeşil gözlerini gözlerime çevirdiğinde bunu sormama fırsat bırakmamıştı.

"Hadi," dedikten sonra kafasıyla motorunu işaret etti. "Gidelim."

Gözlerim onun bebeği gibi baktığı motosikletine kayarken zihnimde "El alemin kızlarını bindirmem ben bebeğime," diyen sesi canlanmıştı.

Bunu sorgulama isteğiyle dolup taşarken aklıma o bunları söylerken telefon konuşmasına kulak misafirliği yaptığımı çaktırmadığım geldi, ağzımdan histerik bir kahkaha kaçtı.

Bozuntuya vermemek için "O şeye bineceğimi düşünüyorsan eğer çok beklersin," dedim.

Semih'in yüz ifadesi gücenmişlikle şekillenirken bir kez daha motoru konusunda ne kadar hassas olduğunu görmüştüm. Mümkün olsa söylediğim sözleri duymaması için motosikletinin kulaklarını kapatacaktı, bu kadar kıyamıyordu bebeğine.

"Bilgin olsun diye söylüyorum," dedikten sonra eliyle motorunu işaret etti. "O çok iyi bir motor ve ben de en az onun kadar iyi bir sürücüyüm."

"Eminim öylesindir," dedim yumuşak çıkarmaya çalıştığım sesimle. Gülmemeye çalışırken alaycı konuşmamak çok zordu ama onun bebeğinden 'o şey' diye bahsetmiş olmam Semih'in alınmasına neden olmuştu ve bu çok komikti. Neredeyse... Tatlı. Hayır, değil.

"Gerçekten de öyleyim," diye konuştu sert bir sesle. Gözleri yeniden gözlerime çıktığında orada tutulmuş kahkahamın izlerine rastlamış olmalıydı ki yüzündeki ifade hızlıca silindi ve yerini alaycı bir gülüş aldı.

"Ne oldu? Yoksa bana arkadan sarılma fikri seni fazla mı heyecanlandırdı? Eğer bu yüzden binmek istemiyorsan..."

"Saçmalama lütfen," dedim gözlerimi devirerek. "Seninle ilgili hiçbir şeyin beni heyecanlandıracak hali yok."

Kaşları havalanırken attığım koca yalanı anlamaması için hızlı hızlı konuşmaya devam ettim. "Annem evden çıkarken beni gördü, şu an büyük ihtimalle balkondan bana bakıyordur ve eğer binmemem için söz verdirdiği motora bindiğimi görürse panikler."

"Kask takacaksın zaten, güvenlik açısından herhangi bir sıkıntısı yok."

"Bunları bana anlatabilirsin ama ona anlatamazsın. Kadın zaten panik, tansiyonunun fırlamasını istemiyorum. O yüzden," dedikten sonra telefonumun arkasından kartımı çıkardım. "Otobüsle gideceğiz."

"Pekâlâ," dedi bezgince nefesini dışarıya üfleyerek. "Kendini eve bıraktırmak için güzel yöntem doğrusu. Tavlama taktiklerini beğendim."

"İnan bana, seni tavlamak isteseydim böyle karmaşık yöntemlere girmeye zahmet bile etmezdim."

"Öyle mi? Ne yapardın peki?" diye sordu samimi bir merakla.

Karşına geçip söyleyecek cesaretim olmazdı. Hislerimi bir kâğıda döker ama ismimi yazmazdım. Kâğıdı gizlice sana ulaştırırdım. Okuyup kim olduğumu tahmin etmeni beklerdim. Böylece eğer kim olduğumu doğru tahmin eder ve beni reddedersen mektubu benim yazmadığımı söyleyebilirdim.

Yürümeye başlarken aklımdaki düşünce trafiğinden kurtulmak için silkelenmiştim. Bunları düşünmemeliydim, hepsi geçmişte kalmıştı. Gecikmeli cevabım için bir bahane düşünürken konuştum. 

"Düşündüm, taşındım ve aklıma hiçbir fikir gelmeyişini buna asla gerek olmayacağına yordum."

"Beni tavlamana gerek kalmayacağını mı söylüyorsun?" dedikten sonra dudağını büzdü. "Çok öz güvenlisin. Bu güzel."

"Hayır, aptal. Seni tavlamama gerek kalmayacak çünkü bunu istemeyeceğim." Semih'in dudaklarını araladığını gördüğümde sinirle konuştum. "Ayrıca nereden geldik bu konuya?"

"Laf lafı açmış olmalı," dedi Semih sinirle halime sırıtarak karşılık verirken. Bu rahat tavrı iyice kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Semih, işaret parmağını uzatarak kaşlarımın arasına dokundu. "Gevşe biraz. Bu kadar sinir iyi bir şey değil."

Başka bir şey söyleyip iyice sırıtmasına neden olmak istemediğim için parmağını kaşlarımın arasından çekerek yürümeye devam etmiştim. Semih de peşimden gelirken "Bugün için planımız ne peki?" diye sordu. "Ne yapacağız?"

"Randevu günü doğaçlama kararlar alıp kötü sonuçlar elde etmek istemiyorum. O yüzden daha şimdiden o günü planlayabilmek için fikir edineceğim." Otobüs durağına geldiğimizde başımı uzatıp otobüsün yolda gözüküp gözükmediğine baktım. Görünürde yoktu. Bakışlarımı Semih'e çevirirken konuşmaya devam ettim. "Nerede yemek yiyeceğimizi, o gün nerelerde vakit geçireceğimizi önceden belirleyeceğiz."

"Bu çok..." dedikten sonra yanaklarını şişirip nefesini dışarıya üfledi. "Sıkıcı."

"Randevularımı çok ciddiye alırım."

"Lütfen bana eski sevgililerinle de tüm randevularını planladığını söyleme."

"Elbette hayır. Çünkü beraber kötü vakit geçirdiğimizde bunu telafi edecek şansımız olurdu." Son seferde yaşananları hiçbir şey telafi edemezdi. "Ama seninle böyle bir şansım yok, o yüzden her şeyi o güne bırakamam." Otobüsün geldiğini gördüğümde biraz ilerleyip otobüs durduğunda kapının karşımda olacağını düşündüğüm yerde dikilmeye başladım.

"Bunun için bu kadar endişelenmene gerek yok. O günden keyif alman için her şeyi yapmaya hazır olduğumu anlaman yeter sadece."

Sözleriyle afallarken içten olup olmadığını anlamak için dönüp yüzüne bakmaya niyetlensem de otobüsün önümde durmasıyla buna vaktim olmamıştı. Böylece havada asılı kalan konuşmamızla otobüse binmiş, uygun bir köşeye geçerek ayakta dikilmeye başlamıştık.

Yolculuk genel olarak sessiz geçmişti. Otobüsün sert frenlerinde Semih'in belimi kavrayarak dengede durmamı sağlaması ve bunun sonucunda kalbimin deli gibi gümbürdemesi sayılmazsa gayet de sessiz bir yolculuktu. 

Parmaklarının belimi kavrayışı...

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi başarıyla dağıttım. Bu konulara hiç girmesem iyi olacaktı.

Nihayet otobüsten indiğimizde çevreme kısaca bakındım ve önce nereden başlayacağımızı kestirmeye çalıştım. Gözüme bir çiçekçi iliştiğinde gülümseyerek Semih'e dönmüştüm. Halihazırda bende olan bakışlarını gördüğümde beklemeden konuşmaya başladım.

"Randevumuza çiçekle gelmeni istiyorum," dedikten sonra bileğini kavrayıp onu çiçekçiye kadar sürüklemeye başladım. "Alacağın buketteki çiçekleri ben seçerim. Böylece senin düşünmene gerek kalmaz ve-..."

Semih'i artık sürükleyemediğimi fark ettiğimde adımlarını durdurduğunu idrak etmiştim. Omzumun üzerinden ona baktım. Sakin bir tavırla, "Kırmızı güllerden oluşan bir buket alırım," dedi.

"Ya ben farklı bir buket istiyorsam?"

"Araya birkaç tane de pembe gül iliştiririm, olur biter. Karmaşık bir buket istemediğin ortada. Renk cümbüşünü sevmezsin sen."

"Evet," dedim kaşlarım hafifçe çatılırken. Karmaşık renkler başımı döndürürdü. "Gerçekten de sevmem."

"O zaman çiçek işini hallettik. Listende başka neler var?" diye sordu muzip bir şekilde. Telefonumu çıkarıp notlar kısmına girdiğimde Semih'in şaşkın sesini duymuştum. "Cidden bir listen mi var?"

"Şhht," diyerek onu susturdum ve listeme odaklandım. Semih, başını omzumun üzerinden uzatarak telefonuma bakarken burnuma dolan parfüm kokusuyla dikkatim dağılmıştı. Bedenimin onun bedeninin yakınlığının bu denli farkında olmasına sinir oluyordum. Ama ona karşı hissettiğim bu sinir bozucu çekimi yok etmek mümkün değildi. Sadece direnebiliyordum. Kimi zaman tüm gücümle...

Telefonun ekranını kapatıp Semih'in yakınımda olduğunun bilincinde olarak ondan biraz uzaklaştım ve o şekilde arkamı döndüm. Elimle bir sokağın girişini gösterirken konuşmuştum. "Şu sokağa bakmak için bir madde koymuşum. Büyük ihtimalle hoşuma giden dükkanlar vardı, gidip bir sokağı turlayalım."

Semih, onaylarcasına kafasını salladıktan sonra beraber sokakta ilerlemeye başlamıştık. Ben yavaş adımlarla, etrafı inceleyerek yürüyordum ve Semih de uzun bacaklarıyla bana oldukça iyi uyum sağlıyordu. Hatta benimle birlikte onun da sokağı incelediğini görebiliyordum. Belki de bu randevu işini sandığım kadar dalgaya almıyordu ve...

Ona karşı gardını düşüremezsin.

"Güzelim." 

Sesini duyduğumda başımı ona çevirip dikkatle baktım. Dümdüz önüne bakıyordu. Benimle konuşmadığını, kendi kendine "Güzelim," diye mırıldanmaya devam ettiğinde anladım.

"Tamam, Semih. Güzelsin." Alaylı çıkan sesimle gri yeşilleri bana döndüğünde şirin bir şekilde güldü. Hayır, şirin değildi. Bir kaplan ne kadar şirin olabilirse o kadar şirindi.

"Prova yapıyordum," dedi. Bedenini tamamen bana çevirirken gözlerimin içine ruhumu eritecek bir bakış attı. "İstersen beraber prova edelim."

Kollarımı göğsümde birleştirip çenemi hafifçe kaldırdığımda bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Tenimin karıncalanmasını görmezden gelerek haylazca parlayan gözlerine baktım.

"Güzelim. Güzelim. Güzelim. Nasıl, sesim şiir okuyormuş gibi akıyor mu?"

"İkincisi öyleydi, o tonda seslen."

Kaşlarının hafifçe çatılmasından o tonun hangisi olduğunu hatırlamaya çalıştığını fark ettim. "Güzelim."

"Bu üçüncüsü gibi oldu."

"Farkı ne?" diye sorduğunda gülmemek için büyük çaba sarf etmem gerekmişti. "Var işte bir farkı, anlatsam anlayacak mısın sanki? Sen ikincisi gibi seslen."

"Güzelim."

"Bu da ilki gibi oldu. İkincisi diyorum."

İçine hızlı bir soluk çekti. "Güzelim."

"Ben ikincisi gibi diyorum, sen başımıza dördüncü bir seçenek çıkarıyorsun. Oluyor mu hiç?"

Onu kızdırdığımı fark ettiğimde içten içe keyiflendim. Semih, kafasını yukarıya kaldırıp sabır dilendikten sonra yüzünü eğerek aramızdaki boy farkını kapattı. Kısık sesiyle "Güzelim..." dediğinde kalakaldım.

Ona güzelim dediğinde sesinin şiir gibi akmasını söylerken ne kast ettiğimi bilmiyordum ancak bunu hayal etmediğim ortadaydı. Sadece tek bir kelime. Bir bakış. Dudaklarındaki o çapkın gülüş. Kendimi dünyanın en güzel kızı gibi hissetmeme yetmiş de artmıştı.

Tehlike, diye bağırdı beynimin içi. Semih'in gri yeşil gözlerine baktım. Tehlikeli Kaplan.

"Oldu mu?" diye sorduğunda gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim. Kafamı sallayıp ağzımın içinde "Oldu," dediğimde doğrularak kalbimi büyük bir eziyetten kurtarmıştı.

Dikkatimi yeniden sokaktaki dükkanlara verirken gördüğüm karaoke kafeyle Semih'in koluna dokundum. Bakışları direkt beni bulduğunda kafamla arkamda kalan yeri göstermiştim. "O gün buraya kesinlikle gidelim."

Gösterdiğim yeri kısık gözleriyle inceledi. "Olur, güzel sesin var."

"Hayır, hayır. Ben şarkı söylemeyeceğim. Yani belki söyleyebilirim ama sen kesinlikle söyleyeceksin."

Alaycı bir kahkaha attı. "Rüyanda görürsün, Irmak."

Adımlarımı durdurup kollarımı göğsümde bağladım. Semih de adımlarını durdurduğunda usulca beni süzmüştü. Dudaklarını yalayıp başını bana doğru eğdi. "Bu huysuz kız çocuğu tavırlarının kararımı değiştireceğini düşünme."

"Bana şarkı söylemeni istiyorum," diyerek direttim.

"Sesim güzel değildir, olsa bile herkesin önünde sana aptal âşıklar gibi şarkı söyleyecek değilim. Çok fazla romantik film izlemişsin."

"Evet, izledim ve o gün için o filmlerden birinin içinde olmak istiyorum."

"Yalnız kaldığımız bir an söylesem olmaz mı?"

"Karaokeye gitmek istiyorum." Onu istemediği bir şeyi yapmaya zorlayamazdım, bu yüzden biraz daha ısrar edersem pes edecek ve bu randevu işinden çekilerek ne halim varsa görmemi söyleyecekti. Benim de istediğim buydu zaten. Onunla randevuya çıkmamak. Evet, kesinlikle 14 Şubat'ı onunla geçirmek istemiyordum.

Semih, dudaklarını araladığında pes ettiğini söylemesini bekledim. Ancak yüz ifadesindeki ani yumuşamanın ardından söyledikleriyle beni ufak bir şoka uğratmıştı. "Pekâlâ, 2 ay boyunca bu sokaktan geçmezsem herkes korkunç performansımı unutur sanırım."

"Gerçekten söyleyecek misin?" diye sordum şaşkınlıktan açılan gözlerimle. Gri gözlere eğlence pırıltıları yayıldı. "Beni ikna etmek için o sevimli surat ifadeni takınmadın mı? Niye şaşırıyorsun?"

"Hangi sevimli surat ifadem?" dedim kendi kendime. Henüz o kozu oynamamıştım ki bilerek de o surat ifademi yapmayacaktım. Çünkü onu ikna etmek gibi bir niyetim yoktu.

"Normal halinmiş o halde," dedi Semih ağzının içinde.

Hâlâ sokağın ortasında dikiliyorduk ve ileriden kalabalık bir arkadaş grubu geliyordu. Semih, elimi tutarak beni kendi yanına çekerken o anda elimi bırakacağını düşündüm ancak bırakmadı. Dünyanın en doğal şeyini yaparmış gibi parmakları sıkı sıkıya parmaklarımı tutuyordu. El ele tutuşarak yürüyorduk.

El ele tutuşuyorduk!

Yaşadığım gecikmeli farkındalıkla elimi sıcak bir şeye dokunmuş gibi bir hızla Semih'in elinden çektim. Dikkatli bakışları bana dönerken elimi cebime koymuştum. "Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Ne yapmışım yine?"

"Kaybolacak değilim, elimi tutmana gerek yok."

"Kaybolacağını düşünmedim. Elini alıştırma olsun diye tutuyorum."

"Neyin alıştırması?"

En az benim kadar kafası karışmış görünüyordu. Eli ensesine giderken oradaki saçları yavaşça kaşıdı. "Randevuya çıktığımızda elini tutmayacak mıyım?"

"Tutabileceğini mi düşünüyordun?" dedim dehşete kapılmış bir şekilde. Semih, sinirle içine bir nefes çekti. "Randevuya iki kardeş olarak mı çıkmayı düşünüyordun?"

"Koluna gireceğim," dediğimde kaşları çatılmıştı. Yüzündeki sert ifade silinirken "Şunu açıkça konuşalım," demiş ve bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kısaltmıştı.

"O gün sana ne kadar dokunabileceğim?"

"Koluna gireceğimi söyledim ya."

"Onu sormadığımı biliyorsun."

"Neyi soruyorsun o hâlde? Açık açık söyle."

İçine derin bir nefes çekip bekledi. Büyük ihtimalle aklından soracağı sorunun olası sonuçlarını tartıyordu. Tahminlerim arasındaki en yüksek olasılığın hangisinde olduğunu düşünemeden Semih, pat diye sordu.

"Öpüşecek miyiz?"

"Ne?!" Yüzüm yanmaya başlarken ona karşılık vereceğim kelimeleri bulmak beni çok zorluyordu. "Elbette hayır!" dedim kendime geldiğim gibi. "Öyle olacağını mı düşündün?"

"Bir randevuya çıkacağımızı söyleyen sensin."

"Evet ama o kısımlar hariç. Sarılmak, öpmek gibi şeyler kesinlikle yasak. En fazla koluna girerim."

Semih'in çenesi kasılırken gözlerindeki bakışlar alev alev yanmaya başlamıştı. "Adayların senden faydalanmalarından korktuğumu söylediğimde öpüşmenin randevuyu bitirmek için harika bir yöntem olduğunu belirtmiştin."

"Evet ama..." Semih'in öfkeyle soluduğunu fark ettiğimde geriye doğru bir adım attım. Neyin sinirini yapıyordu şimdi?

"Bu o adaylar için geçerli bir şeydi. Ömrüm boyunca bir daha asla görmeyeceğim insanlar için. Sen ise tanıdığım birisin ve olur da..."

"Olur da seni öpersem etkilenirim diye mi korkuyorsun?"

Öfkesi bir anda silinip gitmiş gibi görünse de gözleri hâlâ aynı duyguyla yanıp tutuşuyordu. Sadece mimiklerinden silmişti öfkesini. Bu, ona karşı dikkatli olmam gerektiğini bana bir kez daha hatırlatırken Semih'e dik dik baktım.

"Tabii ki hayır," dedikten sonra başımı yukarıya kaldırdım. "Ama tuhaf olacaktır, yani..."

"Öpüştükten sonra normal bir şekilde hayatımıza devam etmemiz mi?" Dudaklarında yavaşça büyüyen sırıtışı gördüğümde nefesimi bezgince dışarıya üflemiştim. Ne söylersem söyleyeyim anlamak istediği yerden anlayacaktı.

"İstediğini düşün, gerçek olan tek bir şey var. O gün kol kola dolaşmak dışında asla temas içinde olmayacağız." Dudakları aralandığında parmağımı öne doğru uzatıp salladım. "Kesinlikle öpüşmek yok. Bunu kalın kafana soktuğundan emin ol, anlaşıldı mı? Beni öpmen yasak."

Semih'in uzun ve kemikli parmakları yavaşça ona doğru salladığım parmağıma dolanırken vücuduma elektrik akımı verilmiş gibi titremekten kendimi son anda kurtarmıştım.

"Biliyor musun, Irmak..." dedi kulaklarımı okşayan o ses tonuyla. Bakışları dudaklarıma indiğinde nefesimi tuttum.

"Yasaklar bazen çok cezbedici oluyor."

Sonraki bölümde görüşürüz, minik kaplanlarım. ♥

Continue Reading

You'll Also Like

27.5K 1.5K 18
Evsiz yaşayan mı bilir hayatı? Yoksa evinde yaşayanmı? Bunu bilmek için illa evimizin yanması mı gerekir? Instagram:abyssbook Takip etmeyi unutmayın...
5.1M 280K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
35.2K 1.4K 23
Değişik bir 2.sezon hikayesi
720 59 4
"Bir kaçış yolu ararken, tutsağın oldum." ~Arjin Bolat "Senin kaçışın, benim kurtuluşum oldu."~ Armanç Rosenthal