Ahu ile Cengiz

Galing kay Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... Higit pa

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

4.2

2.3K 187 46
Galing kay Elyios

Ahu Özata

Hemcinslerim tarafından devamlı dile getirilen, benim ise şimdiye kadar henüz yaşamadığım bir olay yaşanmıştı bugün.

Dün Cengiz'le Porsuk'ta yaptığımız konuşmanın ardından eve gelmiş, yaş akmıyor diye sitem ettiğim gözlerim bir kovayı dolduracak kadar sıvı üretmişti. Sabah kalktığımda berbat bir halde uyandığımı görmek daha da moralimi bozarken, hiçbir şey olmamış gibi aynanın karşısına geçip makyajımı yapmıştım.

İşin ilginç tarafı o kadar ağlamanın üstüne makyajımın muhteşem durması, kombinimle de harika gözükmesiydi. Fakülteye bir dönmüştüm ama pir dönmüştüm.

Yani en azından öyle düşünüyordum.

Amfiye girmeden hemen önce lavaboya gittim, saçlarıma çeki düzen verdikten sonra kayan kolyemi de düzelttim. Nisan benden önce gidip yer tutacağı için geç kalma korkusundan fazlasıyla uzaktım. Üstümdeki eteği çekiştirirken ve amfi 1'den içeri girerken tam anlamıyla kafamda bir şeyleri netleştirmenin haklı gururunu yaşıyordum.

Cengiz'le konuşmak iyi gelmişti, bana karşı dürüsttü ve ben tam bir enayi gibi bu özelliğinden de etkilenmiştim. Konu o olduğunda mutlaka hoşuma giden bir şey buluyordum gerçi, şimdi de sorunun bende olmadığını öğrenmiştim.

Kendisine açılan bir kızı güven problemlerim var diye reddeden bir erkek kulağa her ne kadar Nisan'ın kategori sistemiyle şerefsiz olarak gelse de aynı fikirde değildim. Aşk körlüğü değildi bu, ailesiyle ilgili problemlerine İzmir'de bizzat şahit olmasam uydurulmuş bahaneler olarak görülebilirdi, kabul ediyorum. Şu an ise sadece hazır olmayan bir erkek imajı çizmişti gözümde.

Gururumun incinmediğini söyleyemezdim tabii ama yatak döşeklik de etmemişti işte. Her zamanki Ahu gibi uzaktan uzağa sevmeye kaldığım yerden devam edecektim. Benim için değişen bir şey yoktu.

Derin bir nefes aldım ve açık kapıdan içeri girerek sağ tarafa yöneldim. Biz hep aynı yerde oturduğumuz için merdivenlerden çıkarken oldukça sakindim, kafamı kaldırıp bu kız nerede diye bakmıyordum bile. "Ahu?" diye bana seslenilene kadar.

Bulunduğum merdivenin orta kısmında bir hareketlilik fark ettim, Furkan sadece adımla seslenmekle yetinmemiş, birkaç insanı da rahatsız ederek oturduğu yerden çıkmıştı. Ağzı kulaklarındaydı ve abartmıyorsam eğer beni gördüğüne kızlardan daha çok sevinmişti.

"Furkan?" dedim onun konuştuğu tonlamayla, insanların gözü önünde kollarını belime sarması benim için de beklenmedik olmuştu.

Hiç sevmediğim hareketlerdi bunlar, Ceza Genel full çeken bir dersti. Yaklaşık 150 kişinin önünde bu samimiyeti sergilemek ona sarılırken kaşlarımın çatılmasına sebep oluyordu. "Mahvettin beni kızım ya, arıyoruz açmıyorsun. Yüzünü gören cennetlik."

Furkan kendince benimle konuşuyordu ama ben onu duyuyor muydum şaibeliydi. Sosyal anksiyetemin verdiği rahatsızlık yüzünden nefes almakta bir tık zorlanmıştım, üstelik bakışlarımın olduğu yönü daha arka sıralara çevirdiğimde Cengiz'le de göz göze gelmiştik.

Furkan'a sarılırken Cengiz'e selamı vermek hoşuma gitmese de refleksle gülümsedim, o ise sadece kafasını oynattı. Beni gördüğüne memnun olmamış gibi gözüküyordu ya da ben son yaşananlardan sonra çok hassastım bilmiyorum.

Onunla olan göz temasımızı sonlandırdım, eş zamanlı olarak Furkan'dan da ayrılmıştım. Ben ayrılmasam geri çekilmeye niyeti yokmuşçasına davranıyordu, normalde de laubali bir insandı ama ben modumda değildim. "Yokluğumda sana da bir haller oldu Furkan," dedim, dalgayla karışık konuşmayı tercih etmiştim. "Ne yapayım Ahu? Bir aydır görüşemiyoruz neredeyse, aklım gitti."

Aklım mı gitti demişti o?

Duyduğumu anlamakta zorluk çekerken yüzüm de istemsizce buruşmuştu, Furkan da mimiklerimden anlamış olacak ki eliyle oturdukları sırayı gösterdi. "Neyse ki dönüşün muhteşem olmuş, ne bu güzellik."

İşte, duymak istediğim sözler bunlardı. Normalde tipe takık biri değildim ama reddedilince otomatik böyle bir güncelleme gelmişti üstüme. Son on gündür acaba daha güzel gözükseydim Cengiz o gün beni reddetmez miydi diye bile kurmuştum kafamda. "Ağzın hala iyi laf yapıyor Furkan, formundasın." dedim sırıtmayı ihmal etmemiştim, "Ceketimi asıp geliyorum," diye de ekleme yaptım.

Aslında amacım ceketimi asmak falan değildi, akıllanmaz bir platonik olduğum için gözleri hala üstümde sabitli duran Cengiz'le daha yakından konuşmak istiyordum. Askıların orada oturduğu için de böyle bir bahane bulmuştum kendime. "Tamam, as da gel hadi."

Kafamla onu onayladım ve merdivenlerden usul usul çıkmaya kaldığım yerden devam ettim. En arka sıranın merdivene en yakın ucunda oturan Cengiz, aramızdaki mesafe kısalınca oturuş şeklini değiştirmiş, yönünü tamamen bana çevirmişti. Nasıl davranacağımı henüz bilmiyordum, her şeyi planlayan ben bu sefer haldır huldur dalacaktım sohbete. Ona "Merhaba," deyip üstümdeki ceketi askılığa asarken de göz ucuyla yüzüne bakmaya çalışıyordum.

"Merhaba Ahu," dedi, gözlerimin içine bakmayı hiç bırakmamıştı. Normal zamanlarda bu kadar göz teması kurmadığımız için hafif gergin hissediyordum, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyordum mesela. "Nasılsın Cengiz?"

Biraz soru sormak için sormuş gibiydim, o da yüzü sirke satarken "İyiyim," demeyi tercih etmişti. "Sen de iyi görünüyorsun."

"Öyle mi?" dedim istemsizce, normal davranmaya çalıştıkça eline yüzüne bulaştıran insanlara dönmüştüm. Belli etmeyeyim derken iyice ortaya döküyordum duygularımı. "Yani öyle tabii. Senin de beni iyi görmene sevindim. Çok iyiyim hatta," dedim.

Tüm mallığımla saçmalıyordum.

Biraz daha susmazsam cringeten olduğum yere çökmeme sebep olacak yeni bir anı daha zihnime yerleşecekti. "Neyse ben yerime geçeyim, görüşürüz sonra," dedim ve o hiçbir şey demeden arkama döndüm.

Kısa bir anlığına gözlerimi kapatmıştım, içimden aptalsın Ahu, derken de yumruk yaptığım ellerimin içine tırnaklarımı geçiriyordum.

Benim neyimeydi aşık olmak?

Bir insan duygularıyla kendini rezil edecekse hiç sevmese daha iyiydi, keşke kalbimin bir tuşu olsaydı da basıp kapatsaydım. Öyle kötü atıyordu şu an.

"Geçebilir miyim?" dedim en köşede oturan Furkan'a, o ayağa kalktığında da hiç beklemeden Nisan'ın yanına yerleşmiştim. Furkan, ben, Nisan, Batuhan olacak şekilde yan yana dizildiğimizde yarı küskün kader ortağıma doğru eğildim. Ben ona "Naber?" diye soru yöneltmeme rağmen gözlerini arka sıradan çekmemişti.

Neden ayrı oturduklarını anlayamadığım Cengiz, Batuhan ikilisi bakışmaya bir müddet daha devam edince bu sefer Nisan kader ortağımı dürtmüş, "Ahu sana diyor Batuhan," diye varlığımı fark ettirmeye çalışmıştı.

"Ne diyor?" diyen hanla başlayan Batu bana dönünce "Sağ ol ya," dedim. "Daha önce hiç böyle görmezden gelindiğim olmamıştı."

Batuhan arka sırayla kesişmeyi bıraktı, yönünü tamamen bana çevirince "Olur mu öyle şey Ahu?" dedi. "Bu aralar benim kafa yerinde değil, kusura bakma. Hoş geldin."

Konuşmaya "Sorma Ahu," diye giren Furkan arkadaşının bu halinden fazlasıyla dertliymiş gibi "İki gündür avel avel dolanıyor ortada," deyince "İyi," dedim. "Öyle olsun bakalım, ben de fark ettim zaten geçen gün."

Ona derdimi anlattığımda benim yanımda olmasını beklerken koşarak evden çıkışını hala unutmamıştım. Hayatımda ilk defa teselli beklerken böyle bir tepkiyle baş başa bırakmıştı beni, Kişi'yle biten Han her an Batu'yla başlayandan öne geçebilirdi benim nazarımda. "O konu hala aklımda Ahu, bir oturup konuşsak iyi olacak."

Suratı o kadar ciddiydi ki bir an ne konuşacak diye gerilmeden edemedim. "Yine mi bilmediğim bir mevzu var?" diye olaya atlayan arkadaşım Cengiz'e öperek açıldığımı duysa beni afaroz ederdi muhtemelen. O görüntüyü düşünmek tüylerimi diken diken ediyordu.

"Offf," deyip alnımı Ceza kitabına yapıştırdım. Ölmek istiyorum desem çok mu şey istiyor olurdum?

"Ahu?" diyen Furkan elini saçımın üstüne yerleştirdi, temas bağımlısı mıydı anlamıyordum ama umursamıyordum da. Şu an bu utanç bana fazla geliyordu Allahım! Ne yapacaktım bu duyguyla?

"İyi misin?" diye merakla soran Furkan'a Nisan benim yerime "İyi iyi," dedi. "İzmir'den geldiğinden beri böyle, Cenk ayarlarını bozmuş galiba. Takılmayın. Beş dakikaya düzeliyor."

"O ne öyle ya?" dedi Furkan sesli bir şekilde gülerek, "Bir iki kere vur kendine gelir diyen babalar gibisin Nisan."

"E öyle ama ne yapayım, Cenk'in cinsel hayatına tanık olmuş. Arada kafası gidiyor."

Eee, ben bu duyduklarımın hepsini hak etmiştim. Kızları kandırmak için söylediğim yalanlar gün geliyor götümü tırmalıyordu.

"Yapma be," dedi Furkan, eli hala saçımın üstündeydi. Tutamlarıyla oynuyordu ve tuhaf bir şekilde utancıma birinin fiziksel temasla eşlik etmesi iyi hissettiriyordu. Acaba ben bunu mu arıyordum? Birinin benimle bu duyguyu sarılarak falan mı paylaşması gerekiyordu? "Hippiydi galiba biraz o, karşılaşılan görüntüyü düşünmek istemiyorum."

Nisan Furkan'a güldü ve "Senin yabancı olmadığın görüntülerdir o ya," dedi.

Nisan'ın söylediğiyle yüzüm istemsizce gülmeye başlarken kafamı kaldırdım, bakışlarımı Furkan'a çevirdiğimde bozulmuş suratını görmek bana temastan çok daha iyi gelmişti.

İşte! İhtiyacım belki de buydu, benden daha kötülerini görüp ibret almak. "O ne demek şimdi Nisan?"

"Sınıftaki kızların en az yarısıyla flört ediyorsun Furkan, bırak şimdi," dedi Nisan alayla, ben de güldüm ve arkadaşımı onayladım. "Yarısı olmasa bile çeyreğiyle kesin ediyorsun Furkan," dedim. Bir taraftan da hala benim sırtımda olan koluna bir iki kez vurdum.

"Öyle demeyin ya," dedi Han'la biten Batu. "Esin'den sonra kimseyle olmadı bu çocuk. Efendi efendi takılıyor."

"Efendi takılan hali buysa," dedi Nisan tövbe çekerek, arada bir dozu abartmasa çok doğru konuşuyordu ama Furkan baya bozulmuştu. Kolunu benden çekti ve önüne döndüğünü görmek en yakın arkadaşımla bir süre birbirimize bakmamıza sebep oldu. "Of hemen de bozuluyorsun Furkan, şaka yaptık."

"Aynen," dedim Nisan'a katıldığımı belli ederek, yine de Furkan o kadar mutsuz görünüyordu ki insanın daha fazlasını yapası geliyordu.

Onun gibi oturduğum sırada biraz öne geldim, kollarımı sıranın üstünde birleştirip omuzumla omuzunu dürttüğümde bana dönmeyi bile reddetmişti. Kafamı ona doğru eğdim ve "Yakışıklısın ya ondan oluyor hep, bakma sen bize," dedim.

Furkan yandan görebildiğim kadarıyla gülümseyince ben de aynı şekilde tebessüm ettim, bir anda bana dönünce ise birkaç saniye daha bakışlarına karşılık vermiş, Hakan Hoca'nın sınıfa girmesiyle tahtaya dönmüştüm.

Aklım en arka sırada oturan çocuktayken dersi dinlemek bana zor geliyordu. Ayrıca her ne kadar yaş ortalaması +20 olan bir sınıfın içinde bulunsam da konu cinsel suçlar olduğunda yaşanılan o gerginlik tüm amfiyi kaplamıştı. Benim kendi huzursuzluğum yetiyordu, bir de insanların rahatsız olmuyor gibi gözükme çabalarına eşlik etmek fenalık geçirtmişti.

Neyse ki ders bir saatten uzun sürmemişti de biraz hava alabilmek için yarım saatlik bir molaya sokmuştu bizi Hakan Hocam. En sevdiğim Hocam.

"Bir sigara içelim öleceğim yoksa," dedi Batuhan, Nisan da onu onaylamıştı. Batuhan'ın duygularını bildiğimden mi bilmiyorum en yakın arkadaşım artık bana eskisi kadar ona mesafeli davranıyor gibi gelmiyordu. Furkan da "Aynen, bir çıkalım nefes alalım," diye araya atlamasa ikisini baş başa bırakma niyetindeydim. "Hadi Ahu."

Hep beraber ayaklandık, "Siz gidin, ben ceketimi alıp geliyorum," dedim. Bir taraftan da Cengiz'le neden muhatap olmuyorlar sorgulama içerisindeydim. Furkan kna el sallayıp işaret diliyle dışarı davet etmese yanına gittiğimde Cengiz'e de soracaktım.

Cengiz Furkan'ın teklifini yine işaret diliyle reddetti, ben de bizimkiler aşağıya inerken kendimi yukarı çıkarken buldum. Ceketimi üstüme giydim, bir taraftan da Cengiz'e "Sen neden gelmiyorsun?" diye sordum. "Çıkasım yok."

Biraz daha soğuk yapmaya devam ederse benim bulunduğum yerlere girmek mi istemiyor bu çocuk diye kurmaya başlayacaktım ki oturduğu sırada bir anda yana kaydı. Gözleriyle oturmam için işaret ettiğinde kurulu bir robot edasıyla yanına yerleşmiştim. Üstelik yüzüme yansıtmamak için çabalasam da tüm benliğim güllük gülistanlık bir moda girmişti.

"İzmir'den döndüğümüzden beri konuşamadık," dedi Cengiz, dün akşamki sohbetin aksine gözlerime bakabiliyordu bugün. "Cenk nasıl oldu?"

İşte benim aşık olduğum erkeğe de böyle düşünceli tavırlar yakışırdı. Reddedilmiştim ama en azından seçimim iyi ki dedirtmeye devam ediyordu. Sevgimi hak eden birine denk gelmek duygularım adına önemliydi, boşa gitmesi daha çok kalbimi kırardı. "Annem çok iyi falan diyor ama Asu'yla konuşunca emin oldum. Abimin saçı kesilince aklı da azalmış dedi geçen gün."

Cengiz söylediğim karşısında hafifçe tebessüm etti, ben de "Hiç kendini kasma, gülebilirsin," dedim. "Ayıp olmaz merak etme."

Cengiz söylediğimle birlikte derin bir nefes aldı, belki Cenk sayesinde yüzü daha da güler gözleri kısılır diye ummuştum. Tabii kardeşimden alabileceğim maksimum verim kotamı İzmir'de doldurduğumdan ufak bir gülümseye razı olmak durumunda kalmıştım. "Annene söylememeye kararlı mısınız?"

Kafamı sağa sola salladım, "Başta mantıklı gibi geliyordu ama öğrense daha iyi olur, üstünden biraz daha zaman geçsin uygun bir dille anlatırım."

"Annenin pek hoşuna gideceğini zannetmiyorum, en azından sen evdeyken söyleyin." Adam gibi adamın hali de başka oluyordu işte, tüm gözlemleri cebine koymuştu Manisa'da. İhtiyaç gördükçe sakladığı yerden çıkartıp bana al diyordu.

"Bir sonraki gidişimde söylerim diye düşündüm. Kaçmak istersem buraya geri getirecek biri de yok ama ne yapalım artık," dedim. Aramızdaki buzlar biraz erisin diye iç sesim tarafından dürtülmüştüm. Allah'tan Cengiz gülümseyip "Ne zaman istersen seni gelip alırım," demişti de kaza bela çıkmadan denemem başarıyla sonuçlanmıştı.

"Teşekkür ederim bu arada Cengiz," dedim, bu sefer daha ciddi bir tonlama takınmıştım. Ne için der gibi bakıyordu ama İzmir'de yaptıklarına ek olarak hiçbir yükümlülüğü olmamasına rağmen hala ilgileniyordu benimle. Bir de ben onun tarafından reddedilmiştim, kim bilir ne kadar zordu. Sevmediğin bir insanla ümit vermeden konuşmayı hayal bile edemiyordum.

"Bu seferlik ne için teşekkür ettiğim bana kalsın," dedim, sonra da oturduğum yerden kalktım. Yorgun gözleriyle bana bakıyordu, güzel de bakıyordu bana kalırsa. Ama ben görmek istediğimi görüyor olabilirdim. "Bizimkilerin yanıma gideyim, ayıp olmasın."

"Görüşürüz Ahu." 

Ona son kez gülümsedim, beni dışarıda bekleyen üçlünün yanına vardığımda ise aklım hala Cengiz'deydi.

...

"Ev gibisi yok yemin ederim."

Koridordaki boy aynasının önünde nihayet makyajımı siliyordum, Nisan da elini yüzünü yıkamış bize çay demlemeye gitmişti.

"Sare'nin uyduğuna emin misin Nisan?" diye sordum. Eve geldiğimizde kapısından içeriyle bakıp uyuduğunu görmüştük ama bir saattir hala uyanmaması garip gelmeye başlamıştı. Normalde asla bu kadar uykucu bir yapısı yoktu, sanırım son yaşadıkları ona da ağır gelmişti.

"Bu yıl geçen senenin intikamını baya iyi aldı," dedi Nisan, çayı koymuş salondaki koltuğa yayılmıştı. "Ne anlamda?" diye karşılık verdim ben de. Bir taraftan da göz makyajımı silerken kirpiklerim kopmasın diye can çekişiyordum. "Ne anlamda olacak Ahu? Kim ayağını sürttüyse gönül meselelerimiz bitmiyor, bereketlendi de bereketlendi."

Arkadaşımın söylediğine güldüm, harbiden de tam anlamıyla dediği gibi olmuştu. Üniversite birinci sınıfta kimse birbirini bile görmezken bu sene sürekli dip dibeydik. "Doğru aslında, evlenenini mi ararsın, pezevenk bulanını mı? Her şey var."

Açılıp reddedilen de var.

Derin bir nefes aldım, geri verdiğimde Nisan da oflamış ve "Sal artık şu beyimi," demişti. "Sen kendi gönül meselenle ilgilen, burnuma kötü kokular geliyor benim."

Kirpiklerimin dökülmesini göze aldım, pamukla beraber Nisan'ın karşısına oturduğumda omuz silkmişti. "Furkan gözüme batıyor."

Kaşlarımı kaldırdım, "Ne açıdan?" diye sormuştum ve Nisan da "Sana karşı tavırları bana bir garip gelmeye başladı." demişti. "Başlarda yok canım, deyip geçiyordum ama Batuhan beni işkillendirmeye başladı."

Gözüme sürmeyi kestiğim pamuğu hijyen kurallarımın dışına çıkarak sehpanın üstüne bıraktım. "Harbi mi?" diye sordum, sonra da "Furkan bana bakmaz ya," dedim. "Aynadaki görüntüsüyle bile daha çok yakışır o."

İstemsizce kaşlarım çatılmıştı, Furkan'ın tavırlarını ben de geniş buluyordum ama tüm kızlara, bizzat da Sare'ye benden daha yakın davrandığı için üstüne oturup düşünme ihtiyacı duymamıştım. "Of saçmalama Ahu. Sen yokken baya tribe girdi," dedi Nisan, sonra da oturuşunu dikleştirdi. "Bir de Batuhan fütursuzca onu övüyor, duygularını hissetmesem bana ayarlayacak diye düşüneceğim."

Arkadaşımın küçük itirafıyla kaşlarımı kaldırdım, bir anda kendi meselemi unutmuş, otuz iki dış sırıtarak "Vayyy, vay!" demiştim. "Demek her şeyi anlamana rağmen mal ayağına yatıyorsun."

Nisan kollarını göğsünde birleştirdi, "Cıvıtma hemen," derken dudak kenarlarının yukarıya doğru kıvrıldığı gözümden kaçmamıştı. "Anlamak şu an işime gelmiyor. Gelirse düşünürüz."

"Ooo," dedim, elimle de yalandan alkış tutmuştum. "Senin de ihtiyacın buydu demek ki."

"Neydi?" dedi arkadaşım, yine eski yerine uzanmıştı. "Evlenince ahlaksız bir kadın olmak?"

Nisan söylediğime karşılık göz devirdi ama bakışlarını tavana çevirir çevirmez "Tövbe tövbe," demiş, biraz da gülmüştü. "Eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma Ahu, evli barklı kadınım ben."

Moda giren çiçeği burnunda ahlaksız arkadaşım beni sesli bir şekilde güldürdü, rövanşını alması ise gecikmemişti. "Ayrıca herkes kendi ahlakına baksın, Furkan'ı kendine aşık ettiysen yıkılır ortalık ben sana diyeyim. Bir de gidip sevgili olman yok mu? Efsane."

"He he," dedim ona arkamdaki yastığı fırlatıp. Bu muhabbet beni hiç sarmadığından çoktan ayaklanmıştım. "Şimdi sevgili olsan da neden diye sorgulamam Ahu biliyor musun? Furkan'ı erkek olarak görmüyorum ben, bu konudaki görüşlerim hala sabit. Koy kenara seyret, arada bir cinsellik yap-"

"Evlilik sana iyi gelmedi Nisan," dedim, aynanın önünde de dikilmeye devam ediyordum. Göz makyajım hala çıkmamıştı, ne sürmüştüm mübarek. "Cinsellikten sonra kullan at diyecektim, hemen sözümü kesiyorsun kızım ya."

Nisan'ın hovarda tavrını alaya aldım, Furkan'ın bana bakmasına ihtimal bile vermediğimden dikkate alamıyordum. "Cengiz'den başkasıyla öyle şeyleri düşünemem ben, boş yere nefesini tüketme."

Bir anda aklıma gelen birbirine değen dudaklarımızın görüntüsüyle "Offffffff!" diye resmen bağırdım. Aynanın önünde çökmüş bir şekilde makyajımı silmeyi sürdürdüğüm esnada "Allah sana akıl fikir versin Ahu," diyen Nisan'ın iyi dualarına içimden amin diyordum.

Tabii ağlayarak yanımıza gelen Sare'yi görene kadar.

Çömeldiğim yerden hızla kalktım, elimi Sare'nin sırtına yerleştirdiğimde Nisan da yanımıza çoktan gelmişti. "Uyumuyor muydun sen? Ne oldu?"

Nisan ağlayan Sare'ye su getirmek için mutfağa yöneldiğinde ben de onu koltuğa oturttum. "Neden ağlıyorsun güzelim, bir şey mi oldu?" diye sordum telaşla. "Bir yerin mi ağrıyor?"

"Ahu," diyen Sare burnunu çekip bana sarılınca hemen onu kucakladım. "Ben ne yapacağım ya? Kalbim çok kötü, nefes alamıyorum sanki."

"Erdem meselesi mi?" diye sordum, temasın iyi geldiğini de tecrübelerim sayesinde bildiğimden saçlarını bilinçli bir şekilde okşuyordum. "Basit bir mesele diyordum ama içimde büyüdükçe büyüdü, ne yapacağım ben?"

Nisan elindeki su dolu bardakla dizlerinin üstüne çöktü, "Tamam şunu iç önce," deyip Sare'yle olan sarılmamızı sona erdirdiğinde arkadaşımın bitik yüzüne daha yakından şahitlik etmiştim. Durumun bu kadar vahim bir hale geldiğini Sare'nin şimdiki halini görene kadar anlamamanın huzursuzluğu içine düşmüştüm.

"Sen neden canını sıkıyorsun, dertler neden vardır? Çözmek için," dedi Nisan, benim elimin görevini de oturduğu yerden kendi üstlenmişti. "Bana çok kızacaksınız."

Elindeki suyu masanın üstüne bıraktı, gözlerinden yaşlar bir sel gibi akmaya başladığında oturuşumu iyice dik bir konuma getirmiştim. "Ben nasıl yaptım bu hatayı, çok utanıyorum."

Hıçkırıklarının sesini bastırmak için eliyle ağzını kapattı Sare, ben ise iyice gerilmeye başlamıştım. Öyle büyük bir sıkıntı kalbime çöreklenmişti ki ter döküyordum oturduğum yerde. "Biz sana kızmayız," dedim sesimi ciddi tutarak, ne şefkatli yaklaşıyordum ne de ona kızar bir haldeydim. Sadece sorunuyla ilgilendiğimizi anlasın istiyordum. "Ne zaman birbirimizi yargıladık, şimdi senin yanında olmazsak ne zaman olacağız?"

Derin bir nefes alan arkadaşım bakışlarını benden çekti, gözlerini Nisan'a çevirdiğinde hala ağlamaya devam ediyordu. "Ne hata yapmış olursan ol," dedi Nisan Sare'nin elinin üstüne kendininkini koyarak. "Hiçbir şey seni sevmemi engelleyemez."

Dudakları büzülen arkadaşımız omuzları titreyerek biraz daha öyle kaldı. "Beni sevmeyin, nefret edin istiyorum," deyince derince soludum. Aklıma birkaç ihtimal gelmeye başlamıştı şimdiden, elimi boynuma götürüp sertçe kaşıdığına göre Nisan da aynı durumdaydı. "İğrenç bir insanım. Kendimden tiksiniyorum."

Nisan gözlerini Sare'den çekti, bunu yaptığını hissetmiş gibi ben de ona dönünce ikimizin de aynı düşünceyi paylaştığını bakışlarında görebilmiştim. "Nasıl yaptım Allah beni kahretsin," dedi Sare, eliyle de alnına sertçe vurdu. "Nasıl onunla aynı evde kaldım, nasıl birlikte olabildim?!"

Aslında biliyordum.

Bu eve tekrar geldiğimden beri arkamda bıraktığım Sare'den çok daha farklı birini bulmuştum. Daha içine kapanıktı, daha az gülüyordu ve hatta bence daha az bile yiyordu. O kadar üzgündü ki kendi mutsuzluğum sırf daha baskın geldiğinden neyin var diye sordurmamıştı bile bana.

Şimdi ne diyeceğimi bilmiyordum.

Ben her zaman duygulara ve yaşananlara iyi ki olmuş diyebilen biriydim. Birini seviyorsan onunla birlikte olmak bana yanlış gelmiyordu. Bana yanlış gelen; bu duyguları kullanan birine denk gelmek, hak eden biriyle yaşanacak o güzel anıları hiç hak etmeyen biriyle heba etmekti.

"Ben," dedi Sare, ağlaması bir gram azalmamıştı. "Aynaya bile bakamıyorum. Çok utanıyorum."

Günlerdir utancımdan kıvrılıyordum, bundan daha kötü ne olabilir ki diye söylenip duruyordum ortalıkta. Ben bu kadar kötü hissediyorsam kim bilir Sare ne düşünüyordu?

"Şşt," diyerek ilk tepkiyi veren Nisan oldu, kelin ilacı olsa önce kendi başına sürerdi neticede. Aynı derdin daha ufak bir versiyonu da benim başımdaydı, belki de bu yüzden ilk konuşan ben olamamıştım. "Tamam, ağlama artık. Bak bana."

Ben Sare'nin elini tutmayı bırakmazken Nisan da sırtını sıvazlamaya devam etti. "Ne olmuş yani?" dedi beklemediğim bir sinirle. "Biriyle birlikte olduysan ne olmuş? Senden bir şey mi eksildi?"

Sare hiçbir tepki vermeden arkadaşımın yüzüne öylece baktı, ufak ufak yaşlar yanağından göğsüne doğru süzülüyordu ama dinliyordu da. "Biliyorum bu hepimiz için özel," dedi Nisan her ne kadar cinsiyetçi konuşmayı sevmemesine rağmen. "Senin için de özeldi."

Nisan'ın söylediğiyle göz yaşlarını elinin tersiyle silen arkadaşıma yardım ettim, ben de yaşları kurulamıştım. "Adam pezevenk çıktı Nisan," dedi Sare, o kadar kötü gözüküyordu ki kalbim paramparça olmuştu. "Hem de öylesine bir hakaret olarak yapışmadı bu küfür üstüne. Gerçekten kadınları pazarlıyormuş."

Allahın belası, dedim içimden. Suratımdan herhangi bir nefret belirtisi geçmesin diye çabalıyordum ama sinirden gözüm seyirmeye başlamıştı.

"Nereden bilecektin Sare?" dedi Nisan, onun bu kadar yapıcı olmasına şaşırıyordum. Sinirini soğukkanlılığının altına gömebiliyordu. Eğer o burada olmasaydı muhtemelen ben ayağa kalkmış, Erdem denen pezevenge küfür ederek salonda volta atıyor olurdum. "Hepimizin başına gelebilirdi, aşktan gözü kör olup doğru kararlar veremeyen bir tek sen misin?"

Sare'nin aşağı sarkan dudakları içimi daralttığından derin bir nefes aldım, kalbim eziliyor gibi hissediyordum. Bir taraftan da Nisan iyi ki burada ve iyi ki benim yapamayacağım o konuşmayı yapabiliyor diye şükretmekle meşguldüm. Şu an öfkem çok büyüktü, Erdem'i elime geçirip boğazına yapışmaktan başka bir düşüncem baskın gelmiyordu.

"Hayatıma bundan sonra biri girerse-" dedi Sare ve bu konulara hiç takılmayan bir kız imajı vermesine rağmen "Benim hakkımda kötü düşünecek," açıklamasında bulundu. Öğrenilmiş çaresizlik tam da böyle bir şey olsa gerekti. En rahat gözüken insanların zihninde bile tohum bulup yeşerebiliyordu.

"Senin gerçekten nasıl bir insan olduğunu biliyorsa kötü düşünmez."

Üçümüze de ait olmayan erkek sesi aramıza girdiğinde, eş zamanlı arkaya döndük. Ne zaman geldiğini anlamadığım Hankişi, bir elinde anahtar diğer elinde de poşetlerle tam da kapının önünde dikiliyordu.

Nisan başka bir zaman olsa Hankişi'yi azarlardı, bundan emindim. Şimdi ise Sare'nin ağlamaklı ama bir o kadar da meraklı bakışları karşısında sessiz kalmıştı. "Bir kadının yüreğinin güzelliğini görmek her erkeğe nasip olmaz." dedi Hankişi, sonra da poşetleri yere bırakıp salonun ortasındaki masanın uç kısmına oturdu.

Tam olarak Sare'nin karşısına.

"Senin hatan gözü görmeyen birinden bu güzelliği algılamasını beklemek olmuş, tek üzüldüğün bu olsun. Başka bir şey için boşuna o yaşları akıtma. Kendinden bir şey eksildiğini de düşünme."

Hankişi konuştukça yüzümde bir gülümseme belirdi, hemen hemen Sare'nin yüzündeki tebessüme yakın bir gülüştü bu. Çünkü üçümüz de biliyorduk, birbirimize verdiğimiz teselliyle bizi tanımayan yabancı bir erkeğin görüşleri arasında çok büyük fark vardı.

Sare eliyle gözünün yaşını sildi, bakışlarını tavana çevirip derin bir nefes aldıktan sonra da Hankişi'ye bakmış, "Sağ ol," diye mırıldanmıştı. "Gerçek düşüncelerin bu mu bilmiyorum ama yine de iyi hissettirdi."

Bana bile iyi hissettirmişti.

Neticede bizi eksilten birine güvenip, onunla bir şeyleri paylaşmak değil; onun yarattığı kalp kırıklığına kapılıp kendimizi suçlamaktı.

Sare'nin de tek suçu buydu.

...
Oy vermeyi unutmayın bebekler
♥️♥️

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

189K 9.3K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
1.1M 35.9K 20
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
1.3M 89.2K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
7.1M 413K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...