13. Görev- TAMAMLANDI

By elaanur_skr

1.1K 188 17

Kukla acı çekti, kukla öldü fakat kuklanın tahta ciğerleri nefesle doldu, kukla nefes almaya başladı. Kuklanı... More

1. Bölüm- Çalıkuşu
2.Bölüm-Başlangıç Noktası
3. Bölüm- Kritanta
4.Bölüm- Ceza
5.Bölüm- Şeytan
6. Bölüm- Kutlama
7. Bölüm- Delil
8. Bölüm- Özgür Kalan Kuş
9. Bölüm- Alyona
10. Bölüm- Zihin
11.Bölüm- Mezar Taşı
12. Bölüm- Yalancılar Ve Ona İnananlar
13. Bölüm- Kaybolamayan Duygular
14. Bölüm- Vicdan
15. Bölüm- Maske
16.Bölüm- Şaraplar Ve Kadehler
17. Bölüm-Halüsinasyon
18. Bölüm- Çöküntü
19. Bölüm-Karanlık
20. Bölüm- Korku Tohumu
21 .Bölüm- Yalan
22.Bölüm- 56 Dakika 15 Saniye
23. Bölüm - Yarım Kalmış Hayaller
24. Bölüm- Zarın On Üç Yüzü
25. Bölüm- İdam
26. Bölüm- Ölüm Çiçeği
27. Bölüm- Yemin
28. Bölüm- Değişim
29. Bölüm- Yeşil
30. Bölüm- Küçük Kız
31. Bölüm- Yuva
32. Bölüm- Gözlerin Çığlıkları
33. Bölüm- Gökyüzü
34. Bölüm- Kukla
35. Bölüm- Umut
36. Bölüm- Ecel
37. Bölüm- Bilinmezlik Çukuru
38. Bölüm- Kaçış Yolu
39. Bölüm- Kenetlenmiş Eller
40. Bölüm- Yangın
41. Bölüm- Kumar
42. Bölüm- Zıtlıklar
43. Bölüm- Denek 13
44. Bölüm- Dikiş Tutmaz
45. Bölüm- Yıldız
46. Bölüm- Değişim
47. Bölüm- Hediye
48. Bölüm- Mucize
49. Bölüm- Kahraman
50. Bölüm- Karanlık
51. Bölüm- Kuklacı
52. Bölüm- Melodi
53. Bölüm- Oyunbozan
FİNAL- Masal

13. Görev

142 8 3
By elaanur_skr

Başlangıç tarihlerini yazabilir misiniz lütfen? 

Kitabı okurken bağlantıdaki çalma listesini kullanabilirsiniz. 

https://open.spotify.com/playlist/5Ei8Cn0GKEPPNVWEZ0xrDh?si=3eb36f10f6f24d61

Oy vermeyi, fikirlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın bir tanelerimm. 

İyi okumalar :)

BU KİTAPTAKİ KİŞİ, OLAY VE MEKANLAR TAMAMIYLA HAYAL ÜRÜNÜNDEN İBARET OLUP OLUMSUZ ÖRNEK İÇEREN KISIMLAR BULUNMAKTADIR. 

St. Petersburg-Rusya

13 Mart 2022

Gökyüzü, tamamıyla kara bulutlarla kaplıydı. Daha güneş batmamasına rağmen karanlık olan gökyüzünden düşen yağmur damlaları genç kadının siyah şemsiyesine düşüyor, ardından hızla yere doğru süzülüyordu.

Genç kadın ise adeta tüm dikkatini bozan yağmur sesine odaklanmamaya çalışıyor, oldukça rahat görünen fakat içinde şüphe bulunduran bakışlarını etrafta gezdiriyordu.

Bugün her şey için en uygun gündü, otuz günlük uğraşının ardından onun güvenini sağlamıştı. Artık isteklerine sahip olabilecekti. O, genç kadına kapıyı açacak ve yolu gösterecekti yalnızca. Yolun sonu ise genç kadın için yıllardır beklediği o anı getirecekti ona.

Ölümü.

Genç kadın bu yolun sonunda kendini ilk defa ölüm meleği gibi hissedecekti, bundan önce aldığı hiçbir can umurunda değildi. O cesetler bir merdiven oluşturmuş ve onu buraya getirmişti, bundan sonrakiler de aynını yapacaktı.

Yalnızca yolun sonunu bekliyordu, yolun sonu, onun sonuydu.

Bu kez ölümü bekleyen herkes gibi eli kolu bağlı oturmayacaktı, direnecekti. 

Ölmemek için.

 Yolun sonuna kadar dayanmak için.

Ona verdiği sözü tutabilmek için.

O gün yaşadığı, yaşadıkları acı ve gözyaşlarının intikamı için.

Genç kadın sonuna kadar kendini ölümden koruyacak, ardından kendi urganını kendi hazırlayacaktı. Başına sıkacağı o silahın mermisini kendisi yerleştirecekti. Zehri kendi içecekti.

Çünkü onu yaşama bağlayan hiçbir şey yoktu. Eskiden onu yaşama bağlayan, şimdi de ölüme bağlıyordu.

Genç kadın, zorunluluklarının altında ezilecekti ve onu ölüme bağlayan o sarmaşıkları kesmek zorunda olacaktı. Bunu henüz kendisi dahil hiç kimse bilmiyordu.

Koyu yeşil gözleri etrafta dolanırken sağındaki kepenkleri kapatılmış dükkanı görmesiyle yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. Kepengin tam karşısında durduğu an sokakta genç kadının çizmelerinden gelen ses durdu, etrafta yalnızca hızla düşen yağmur taneciklerinin sesi duyuluyordu.

Sağ eliyle şemsiyesini tutmaya devam ederken sol eliyle siyah küt saçlarını düzeltti. Yutkundu ve kepenkleri kapalı olan dükkanın hemen önüne doğru ilerledi. Sol elini havaya kaldırmadan hemen önce etrafını kolaçan etti, sokakta ondan başka kimsenin olmadığına kanaat getirdikten sonra sol elini kaldırdı ve kepenge üç kez vurdu.

İlk olarak hafif, ardından sert ve tekrardan sert.

Sol elini geri çekti, parmağının kepenge değen yerini hafifçe cekete sürdü. Üç saniye geçmeden önce kepenk, ardından dükkanın kapısı açıldı. Genç kadın hiç tereddüt etmeden içeriye girdi.

Kapının önündeki adamın kepenk ve kapıyı hızla kapatmasıyla dükkanın içi karanlığa gömüldü. Genç kadın ise şemsiyesini kapattı ve umursamaz bir tavırla yanındaki adama uzattı. Adam şemsiyeyi aldı ve saygılı bir şekilde konuştu. "Her zamanki yerde, efendim."

Genç kadın yalnızca başını sallamakla yetindi ve defalarca gittiğinde olduğu gibi, aynı yere doğru yürümeye başladı. Dükkanın içinde bulunan tek ışık, gideceği yerde bulunuyordu. Görüşmeler her daim yalnızca tek bir ışık kaynağının aydınlattığı alanlarda yapılırdı. Bu, Dimitri'nin kuralıydı.

Etrafta gezinen ve sıradan görünen bakışları, görünmez bir heyecan ve şehvetle doluyken adımlarını yavaşlattı; hemen önündeki masada oturan adama baktı.

Greesh Yavlashimo.

Kırklı yaşlarının başlarında görünen adam, genç kadını görünce ayağa kalktı. Boyu genç kadından on- on beş santim kadar uzundu. Kızıla çalan kahverengi saç ve sakalları vardı, özellikle şakakları kırlaşmıştı, bu zayıf ışığa rağmen oldukça net bir şekilde görünüyordu.  Kahverengi gözlerinde yorgunluk vardı, halsizlik. Yüzü sert gibi görünse de sürekli etrafta dolanan gözleri, morarmaya başlamış göz altları, genç kadını beklerken dizlerinin titremesi maddeye ihtiyacı olduğunu gösteriyordu. Bu haliyle ona yapılacak bir saldırıya karşılık vermek bir yana, konuşulanları anlaması bile imkansız görünüyordu.

"Fazla bekletmedim umarım." dedi genç kadın ayakta duran adamın yanından geçip sandalyeyi çekerken.

Adam hızlı bir şekilde sandalyesine oturdu, tepelerindeki beyaz floresan lamba adamın yüz hatlarını daha da açığa çıkarmıştı. Bu ise adamı daha zavallı göstermişti. Adam ayağını hızla oynatırken belirgin elmacık kemiklerinden sağda olanını kaşıdı. Genç kadın ise masanın üzerine bıraktığı siyah çantayı açıp içinden uzun ve dar metal kutuları çıkarttı. Kutuları masanın üzerine koyup sağ elini kutuların üzerine bastırdı.

"Ücret." dedi sert bir sesle. Adam hızla arkasındaki korumalardan birine işaret etti, koruma yaklaşıp sekiz tomar parayı masanın üzerine koydu. Genç kadın kutuları itip paraları aldı ve öylece durdu, adam ise arkasındaki korumaya tekrardan işaret etti. Koruma metal kutuları aldı ve uzaklaştı.

Adam rahatlıkla derin bir nefes verip arkasındaki sandalyeye yaslandı.

Kadınsa gözlerini adamdan çekmiyordu. "Konuşabilecek haldesindir umarım." dedi ifadesiz bir suratla.

Adam yalnızca başını sallamakla yetindi, birkaç saniyenin içinde başını zorlukla kaldırıp gözlerini genç kadının gözleriyle birleştirdi. "Ne istiyorsun?" dedi kadının niyetini anladığını belirterek.

"Çok bir şey değil," dedi kadın umursamaz bir tavırla. "Sonuçta sen onlara fazlasıyla  sahipsin."

Gözleri adamın arkasındaki korumaya değdi, kafasını hafifçe oynattı genç kadın. Koruma, küçük bir selam ile arkalarında kalan karanlık boşluğa doğru sessizce süzüldü, başını havada tutmakta dahi zorlanan adam bunu fark etmedi.

"Sadece organ," dedi adam hızla. "Onların tamamını satmam beni zarara sokuyor."

"Sana verdiğim müsaadeleri unutmadın değil mi Greesh Yavlashimo?" Sesi sert değildi, yüksek değildi fakat ikaz dolu olduğu her halinden belliydi. Gözleri masanın üzerindeki sekiz tomar parayı gösterdi. "Bunlar almam gerekenin yarısı bile değil, her geçen gün bana olan borcunun arttığının farkındasındır umarım."

"Ne kadar oldu?" dedi adam zorlukla yutkunurken.

"Bunlarla beraber 12 milyon 890 bin. Eğer ben bu parayı görmezden geliyorsam sen de zararını görmezden geleceksin. Hem bana vereceklerin borcunu azaltacaktır." Konuşurken hafifçe çenesini kaldırdığından dolayı omuzlarının üzerindeki deri ceketle değen küt saçları olduğundan daha kısa görünmüştü.

"Dediklerim anlaşılmıştır umarım." dedi tek kaşını hafifçe kaldırarak. Ardından çantasından bir sigara paketi çıkartıp bir dal sigarayı dudakları arasına aldı. Paketi adama doğru uzattı fakat adam başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Genç kadın ise umursamazlıkla omuz silkip çakmağıyla sigaranın ucunu alevlendirdi. Sigarayı iki parmağının ortasında tutarak dudaklarından uzaklaştırıldı ve aldığı nefesi verdi.

"Ne yapacaksın onlarla?" diye sordu adam umutsuzlukla. Hazinesinden parçalar kaybedecek olması onu üzüyordu fakat asla ödeyemeyecek olduğu ve her geçen zamanda daha da çok artan borcunu kapatması gerekiyordu.

"Seninkilerin Rusya'da üretimi durduruldu. Çeteyi çökerttiler. Hepimizin ensesine üşüştüler. Normalde tedarik Ukrayna'dan veya Bulgaristan'dan sağlanabiliyordu fakat her geçiş noktası ekstra güvenlikli. Endonezya'dan getirttireceğiz."

"Seninkilere ne oldu?" diye sordu bu sefer adam. "Onlara fazlasıyla para harcıyordun."

"Normal şartlarda en sağlıklısı sekiz gitgel dayanıyordu fakat artık en fazla iki. Her biri tek tek ölüyor."

Adam nefretle nefes verdi. "Ne yapmamı istiyorsun?"

Genç kadın sigarasından bir nefes çekti ve üfledi. "Sadece onlardan seçmeme izin ver."

"Çocuklardan mı?" Adam kahkaha attı. "Beni öldürsen onları göstermeyeceğimi bilmiyor musun? Her kim olsa aynını der. Borç batağından sürünsem de imkansız bu."

"Tamam, sen seç." dedi kadın umursamaz görünmek istercesine. Sigarasından bir nefes daha çekti , bir kez daha ve bir kez daha.

"Kaç tane?" diye sordu bu kez adam.

"Dört." diye yanıtladı kadın hiç düşünmeden.

"Dört mü?" diye sordu adam. "Neden dört? Açıkçası ben on, on beş tane beklemiştim."

Kadın gülümsedi ve dudaklarını büzdü. "Yalnızca uğurlu sayı, belki de takıntı." Biraz durduktan sonra gülümsemesi soldu. "Tıpkı efendinin on üçe takıntılı olması gibi."

Adam böyle bir cevap beklemediğinden önce afallasa da hemen ardından silahına yöneldi, belinden silahını çekip genç kadına doğrulttu.

Adam silahı genç kadına doğrultur doğrultmaz dükkanın içinde bulunan ve sözde adamın koruması olan herkes adama silahlarını çekti.

Genç kadın gülümsedi ve sigarasından bir nefes daha çekti. Keyifle sigaranın dumanını üflerken halen ona silah doğrultmaya devam eden adama doğru eğildi. "Bir dost tavsiyesi, bir dahakine korumalarını daha fazla parayla satın alınamayacak kişilerden seç." Ardından sigarasını yere attı ve çizmesiyle üzerine bastırdı. "Tabii buradan sağ çıkarsan."

"Ne istiyorsun?" dedi adam nefretle.

"Hadi ama," dedi kadın keyifle. "Az önce gayet güzel konuşuyordun. Yoksa Dimitri hakkında konuşmam zoruna mı gitti?" Dudaklarını büzdü ve arkasına yaslandı. Adam elindeki silahla, nefretle ona bakarken kadının yüzündeki gülümseme silindi. "İlk olarak, Dimitri nerede? İkinci olarak çocuklar."

Adam gülümsedi, gülümsemesi kahkahaya dönüştü. "Sence bir silahla beni korkutup bunları söylettirebilecek misin? Aylardır beni kandıracak kadar zekisin fakat bunu düşünemedin mi?"

Kadın adama bakarak nefes verdi. "Haklısın, böyle bir şeyi yapmak aptallık olurdu zaten. Soruları sana sormadım." dedi düz bir sesle. O sırada dükkanın arka taraflarından bir çığlık sesi duyuldu, ardından yardım feryatları. "Sen ölsen söylemezsin, fakat o ölümü düşünse bile söyler."

Adamın silahı tutan elinin titrediğini gördü genç kadın, adam acıyla yutkundu. "Ona bir şey yapmayacaksınız! Eğer ki yaparsanız-"

"Ne yaparsın?" diye kesti sözünü adamın. "Öldürür müsün? Zaten ölü birisini?"

O sırada çığlıkların sahibi olan kadın, her ikisinin yanına ulaşmıştı. Kadının iki kolundan sertçe tutan iki koruma ve arkasından silahla onu yürüten korumayla beraber kaçması imkansızdı. Yalnızca çırpınıyor ve çığlık atıyor, yardım dileniyordu.

"Işıkları açın." dedi genç kadın korumalara. Korumalardan birisi elektrik anahtarının yanına gitti. Yıllardır sürekli tek bir ışık açılıyordu, elektrik anahtarının üç düğmesinden ikisinin üzeri bir toz kalıbıyla kaplıydı, diğeri ise yalnızca eskimiş görünüyordu. 

Koruma, kapalı olan iki düğmeye de bastı ve dükkanın içinde hakim olan cızırtı sesi arttı, ardından önce yanıp sönen, ardından normale dönen bir ışık hakim oldu.

Dükkanın karanlığı yok olurken masanın hemen sağında, boruya asılmış iki adet urgan ve iki adet tahta tabure görüldü. Kadının çığlıkları daha da arttı, tek söylediği hiçbir şey yapmadığıydı.

"Götürün," diye mırıldandı genç kadın. Korumaların tuttuğu kadın urgan ve taburelerin yanına doğru götürüldü. Kadının bağırma ve ağlamaları şiddetlenmişti. Genç kadın karşısında olan, artık silahını indirmiş yalnızca ağlayan ve kadına acıyan gözlerle bakan adama döndü. "Eğer sorduğum soruların cevabını verip acısız ölmek istiyor olacak olursan, hemen orada olacağım." dedi kadının olduğu yeri işaret ederken.

Ardından oturduğu sandalyeden masayı iterek kalktı ve kadının yanına doğru yürümeye başladı. Adımları yavaştı, başı dikti. Üzerindeki deri paltonun altında olan siyah ve kalçasından bir karış sonra biten elbisesi, elbisenin altındaki siyah ve bacaklarını tamamen kaplayan çorapla beraber siyahlara bürünmüştü.

Hayır, bugün yas töreni yoktu. Bugün genç kadının içindeki siyahlığın töreni vardı.

Bugün, esaretten, acıdan, ölümden kurtulacak onlarca çocuğun sevinçleri vardı. Bugün, hayatları boyunca acı ve göz yaşından başka bir şey görmeyen, efendilerinin borçları yüzünden satılan çocukların yeniden doğuşlarının töreni olacaktı.

Genç kadın çocukların iyi olabilmesi için her şeyi yapacağına ant içmişti.

Genç kadın karşısında korumalar tarafından tutulan kadının yanına gittiğinde hafifçe gülümsedi. "Korkma," dedi sakin bir sesle. "Senden bir damla dahi kan akmayacak." Ardından omuz silkti. "Çünkü asılacaksın."

Kadın korkuyla ağlamaya devam ettiğinde genç kadın göz devirip konuştu. "Eğer sorduğum sorulara cevap verirsen bu kararımdan vazgeçebilirim."

Genç kadın fazlasıyla şanslıydı çünkü karşısındaki kadın görüp görebileceği ölümden en çok korkan insandı. Ölümün düşüncesi bile onu mahvediyorken şu an hala ayık olması bir mucizeydi.

"Ne istiyorsun?" diye sordu kadın bir umutla.

"Dimitri nerede?" dedi baskın bir sesle genç kadın. Sesi sertti, normalde bağırmazdı fakat kadının hıçkırıkları arasında sesini duyurabilmek için bağırmak zorundaydı.

Kadın acıyla başını iki yana salladı. "Bilmiyorum, yemin ederim bilmiyorum. Bilsem söylerim ama bilmiyorum."

"Sen?" dedi genç kadın inanmadığını belli edercesine. "Tekrar ediyorum. Dimitri nerede?"

Kadın acıyla başını iki yana salladı. "Yapmadım ben, hiçbir şey yapmadım! Bana zarar verme yalvarırım!"

"Bana masum rolü yapma!" diye bağırdı bu sefer genç kadın. "Senin yaptığın şeylerin her birini biliyorum Nastya! Hatırlatırım çocukları narkozsuz ameliyat ettiğini anlatırken fazlasıyla keyifliydin. Onları satan da sendin!"

"Yapmadım, yemin ederim yapmadım ben hiçbir şey!" diye bağırdı tekrardan kadın.

"Çıkartın tabureye." dedi bu kez genç kadın.

Anastasia çığlıklar içinde tabureye çıkmamak için direnirken korumalar onu tabureye çıkarttılar, hemen ardından da kadının etrafında bir çember oluşturup silahlarını ona yönelttiler. Kadının dizleri titriyor, hıçkırıklar içinde ağlamayı sürdürüyordu.

Genç kadın çizmesini tabureye dayadı ve konuştu. "Şimdi, soruyu değiştirerek devam ediyorum. Çocuklar nerede?"

Kadın tek kelime dahi etmeden ağlamaya devam ettiğinde genç kadın  gülümseyerek çizmesini dayadığı tabureyi hafifçe iteledi. Kadın korkuyla bağırırken hızla konuştu. "Masanın arkasındaki duvardan yer altına inliyor. Çocuklar orada!"

Genç kadın memnuniyetle gülümserken kenarda duran korumalardan birkaçına işaret etti. "Çocukları oradan dışarıya çıkartın. Lakin çocuklar burayı görmeyecek."

"Efendim," diye karşı çıkmaya başladı genç kadının hemen yanındaki koruma. "Aşağıdan çıkılacak bir yer olmayabilir, tek yol buras-" Genç kadın hızla korumanın sözünü kesti.

"Ben görmeyecek dediysem görmeyecek. Gerekirse yeri kazacaksınız fakat çocuklar burayı görmeyecek!"

Koruma çenesini sıkarak başını öne doğru eğdi. "Siz nasıl isterseniz efendim." 

Dört koruma masanın yanındaki duvarı elleriyle ittiklerinde duvar arkaya doğru çekildi, arka taraftan bir kapı ortaya çıktı. Korumalar kapıdan içeriye girerken genç kadın taburenin üzerinde korkuyla titreyen kadına döndü. Genç kadın soruyu sormadan taburenin üzerindeki kadın başını iki yana salladı. "Yerini söyleyemem." dedi yalnızca. "Eğer yerini söylersem beni öldürür." 

Genç kadın gülümsedi. "Gözlerini gözlerime dikerek ağladığında sana acıyacağımı falan mı düşündün?" 

Kadın yutkundu ve acıyla nefes verdi. "Yalvarırım acı bana, ne istersen veririm. Onun yeri dışında her şeyi iste benden. Her şeyi veririm sana, yalvarırım yapma bana bunu!" 

"Sana tek bir soru soracağım." dedi genç kadın taburenin üzerindeki kadına yaklaşır ve hafifçe gözlerini kısarken. "Sen onlara acıdın mı?" 

Kadın konuşmak için ağzını açtığında onu susturdu. "Sakın bana bunu zorla yaptığını falan söyleme. Seni tanıyorum. Seni herkes tanıyor Nastya. Ünlü çocuk katili Nastya. Aldığın çocukların hafızasını neden silmiyordun, neden sana karşı çıkmalarına, buradan kaçmaya çalışmalarına izin veriyordun?" 

Taburedeki kadın acıyla dudaklarını ıslattı fakat tek bir cevap bile vermedi. 

"Böylece onlar daha çok acı çekiyordu değil mi? Böylece onlara ettiğin işkencelere bir kulp buluyordun değil mi?" Genç kadının yüksek sesi tüm dükkanda duyuldu hatta yankılandı. "Daha iki gün önce bana bu yaptıklarınla mutlu olduğunu, aklın olsa bu iş ile daha önce tanışacağını söyleyen sen değil miydin?" 

Genç kadının sinir dolu bağırtısı yine cevapsız kaldı. "Sırf diğer çocuklar emirlerine daha çok itaat etsin diye sözde ceza alanlara ettiğin işkenceleri tek tek onlara izletmedin mi? Kaç tane çocuk kardeşinin acı içinde öldüğünü duydu, bunu izlemek zorunda kaldı? Kaç tanesi hayatları boyunca asla etkisinden çıkamayacağı şeyleri yaşadı? Kaç tanesinin intihar etmesine izin verdin, sonrasında onları iyileştirip sırf intihar ettiler diye daha çok işkence ettin? Her gün bu çocuklar senin zincirinin sesine uyandı, onları bağlayıp kemiklerini kırana kadar vurduğun zincirin yerde sürükleniş sesiyle uyandı bu çocuklar, her gün acı çekeceklerinden korkarak. Şimdi kendinde bu hakkı buluyor musun? Hala sana acıyacağımı falan mı düşünüyorsun?" 

Kadın yalnızca ağladı, deliler gibi. Daha çok titredi fakat hiçbir şey söylemedi. 

Genç kadın sinirle tekrardan bağırdı. "Cevap versene lanet olası! Onlar çocuk, onlar sana bunu yaptığımı görseler dahi korkacaklar. Çığlıklarından zevk alan kadını öldürmek üzere olduğumu görseler senin için üzülecekler ve sana bunu yapmamamı söyleyecekler." Birkaç saniye durdu ve devam etti. "Normalde onlara acı çektiren seni, onların eline bırakmam gerekir fakat onlar yerine bu zevki ben yerine getireceğim." 

"Hayır, yalvarırım yapma!" diye bağırdı tekrardan kadın. "Özür dilerim, özür dilerim. Her birini iyileştireceğim, her birini. Bu zamana kadar yaptığım her şeyi düzelteceğim söz veriyorum. Yalvarırım yapma bunu." 

"Çok geç kaldın Nastya," dedi genç kadın. "Çünkü senin açtığın yaralar onların hayatlarının sonuna kadar kapanmayacak." Ardından tek bir saniye dahi beklemeden, gözünü dahi kırpmadan tabureyi hızla ileriye doğru itti. 

Kadın önce boğuk bir çığlık attı, ardından boynuna dolanmış ipten kurtulmak için ellerini urgana götürdü. Birkaç saniye bacakları boşlukta çırpındı, ardından kadının urganı çıkartmaya çalışan elleri boşluğa düştü, boşlukta çırpınan bacakları hareketsiz kaldı. 

Birkaç saniye boyunca kadının cesedi urganda bir ileri bir geri sallandı. 

Genç kadın birkaç saniye boyunca gözlerini ileri geri sallanan cesetten ayırmasa da yanındaki korumaya döndü. "Şu bahsettiğim zincir, onu getir bana." 

Koruma başını sallayarak masanın arkasındaki boşluktan içeriye girdi ve çocukların saklandığı yere doğru gitti. Genç kadınsa gözlerini dakikalar sonra masaya düşmüş elindeki silahla duran adama çevirdi. "Yanlış anlama, normalde sevenleri ayırmak gibi bir fantezim yoktur. Sadece denk geldi." 

O sırada koruma elinde zincirle geri gelmişti, zinciri getirip genç kadına verdi. 

"Onunla ne yapacaksın?" diye sordu adam titreyen sesiyle gözlerini urganda asılı cesetten indirmeyerek. 

"Polisler olay mahaline dair her şeyi temizlemek zorundalar. Buna cesetleriniz de dahil." 

Adam anlamamış bir şekilde gözlerini kıstı. "Ne anlama geliyor bu?"

"Onu buraya zincirleyeceğim," dedi genç kadın. "Cesedini çıkartabilmeleri için uzuvlarını kesmeleri gerekecek. Anlayacağın, böyle basit bir ölüm gördüyse elimden, bu yalnızca buzdağının görünen kısmıdır." 

Eline korumanın getirdiği uzun zinciri aldı, zincir olması gerekenden beş, altı kat daha soğuktu. Buna bakılırsa aşağısı buz gibi olmalıydı. 

Genç kadın bu ayrıntıyı boş vererek yer yer paslanmış, yer yer kana bulanmış  bu uzun zincirin bir kısmını kadının boynundan geçirdi. Zincirin diğer kısmını kadının koltuk altından ve bacaklarından... Yaklaşık iki dakikalık bir uğraşın sonucunda genç kadın kadının cesedini oradaki boruya, uzuvlarını ise birbirlerine bağlamayı bitirmişti. 

"Beğendin mi?" diye sordu genç kadın adama doğru. "Bence çok güzel oldu." 

"Cehennem," diye mırıldandı adam. "Cehennem her ikimizi de bekliyor olacak. Burada elimi kolumu bağlayabilirsin fakat orada asla." 

"Cehennemde görüşürüz, ha?" dedi genç kadın gülerek. "Son saniyelerinde daha yaratıcı olamadın mı?" 

"Orada bize yaptıklarının bedelini ödeyeceksin," dedi ve çenesini sıktı. Hızla sıktığı çenesinden bir kırılma sesi geldi ve adam yutkundu. Birkaç saniye içinde yere yığıldı ve titremeye, kan kusmaya başladı. 

Genç kadın gülümseyerek gözleri önünde ölmek üzere olan adam bakıyordu. Çizmelerinin ucuna kadar gelen kanın içinde konuştu. "Sonunda beni uğraştırmayıp kendini öldüren birisi." 

Adamın burnu ve kulaklarından kan akmaya başladığında genç kadın ona doğru yaklaştı. "Umarım orada benimle karşılaşırsın, Dimitri'yle değil. Efendine küçümsediğin kadınlardan biri yüzünden kendini öldürdüğünü nasıl söyleyeceksin yoksa?"

Adam ağzını açtı fakat bu daha çok titremesine sebep oldu, on saniyenin sonunda adamın cansız bedeni yerde yatıyordu. 

Genç kadın umursamaz bir biçimde masanın üzerinde duran çantasından telefonu çıkarttı ve bir numarayı tuşladı. 

Birkaç saniye içinde konuşmaya başladı. 

"2309 konuşuyor. İki hedef de etkisiz hale getirildi. Ekipleri gönderebilirsin." 

"Konuştular mı?" 

"Yalnızca Anastasia çocukların yerini söyledi." 

"Başka neyi söylemelerini bekliyordun?"

Genç kadın sessiz kaldı. "Çocukları merkeze göndertiyorum, önce revire kaldırılsınlar. İyi olduklarını sanmıyorum."

"Sana başka neyi sorduğunu sordum Kritanta, olayı değiştirme." 

Genç kadın gözlerini devirdi. "Dimitri'yi sordum. Tanıyorlar, tahmin et Greesh nasıl öldü?"

"Dişini mi kırdı?" dedi adam alayla. 

"Nasıl tahmin ettin ya?" dedi genç kadın samimiyetsiz bir sesle. "Bir gün hepsinin dişlerini sökeceğim ve-"

"Onlar hakkındaki planlarını daha sonra anlatırsın." diye genç kadının sözünü kesti adam. 

"Ne oldu?" dedi genç kız tedirginlikle. "Bir şey mi buldun patron?"

"Bir fotoğraf," dedi yalnızca. "Merkezin yakınlarındaki bir büroda, kamerada bir problem çıkmıştı. Asla bakmayacağım kameralara o zaman baktım." 

"Katil mi?" dedi genç kadın hızla. 

"Kamera görüntüleri bir geceliğine kesilmiş. Başladığı an ise Sasha yerde kanlar içinde yatıyor. Ve duvara kandan bir sembol çizilmiş." 

"Bir çemberin içinden çıkmaya çalışan kuş." diye mırıldandı genç kadın. 

Adam onaylayıp devam etti. "Birkaç saat sonra oraya grup ekipleri geliyor ve Sasha'yı sürükleyerek götürüyorlar. Tüm delillerin fotoğraflarını çekip ortadan kaldırıyorlar." 

"Siktir." 

"Saygılı ol Kritanta." dedi adam ona ithafen. 

Genç kadın gözlerini devirdi. 

 "Görevin," diye mırıldandı adam. "On üçüncü görevin, Sofia ile beraber onların içine girmek çünkü onlar tahmin bile edemeyeceğimiz şeyler karıştırıyor olabilirler." Duraksadı adam, birkaç kağıdın hışırtısı duyuldu telefonda. "Merkeze gel." dedi adam hızla. "Her detayı konuşmak farklı bakış açıları doğurabilir." 

"Geliyorum," dedi genç kadın başını sallayarak hemen ardından telefonu kapattı. 

Urganda asılı kadın bedenine, yerde kustuğu kanlar üzerinde yatan adama göz gezdirdikten sonra elini siyah peruğuna geçirdi. Peruğu altındaki boneyle beraber aşağıya doğru çekti. Açılan sarı saçlarını hafifçe sallarken elindeki peruğu çantasına yerleştirdi. Kapının önündeki şemsiyesini aldı ve kepenkleri açarak dışarıya çıktı. 

Şemsiyesini açtı ve şiddetini arttırmış rüzgarda yürümeye başladı. 

Her şey on bir yıl sonra başlıyordu.

 Tarih tekerrür ediyordu. 

Yine denilenler dikkate alınmayacaktı, yine dinlenmeyeceklerdi. 

Tarih tekerrür ediyordu. 

Katil geri dönmüştü, on bir yıl sonra. 

Katil öldürüyordu, ona benzeyenleri. Katil öldürecekti, ona benzeyenleri. 

Kukla, başka bir kuklayı oynatıyordu. Kukla, her şeyi yönetiyordu. Kukla, istediği her şeyi yapıp suçu kuklacıya atıyordu. 

Kukla, yalnızca kendini kontrol edemiyordu. 

Kukla, elleri ve ayaklarından, zihninden bir kuklacıyı bağlıydı. Kuklacı kuklanın eline bir silah veriyor ve onu oynatıyordu. 

Kukla cinayeti işliyordu, kuklacı izliyordu. 

Bu kuklayı güçlü hissettiriyordu. Kukla kendini Dünya'nın hakimi sanıyordu. 

Kuklacı ise yalnızca kuklayı yönlendiriyor ve galibiyetinin keyfini çıkartıyordu. 

On bir yıldır. 

On bir yıldır süregelen bu döngü durmuştu, artık işlemiyordu. Sebebi döngünün berbatlığı değildi, sebebi insanların fark etmeden bu döngüye girmesiydi. Kukla etrafına herkesi topluyordu, onları yönetiyordu. 

Artık kuklacının vaktiydi, kuklacı maskesini takmış ve eline silahını almıştı. Artık o yalnızca perde arkasından birkaç hareket yapan kuklacı değildi. Artık o her şeye sahipti, sahip olmak istediği her şeye. 

Bu hikayenin başrolü Kritanta değildi, başrol Sofia veya bir başkası değildi. Bu hikayenin başrolü kukla, kuklacı ve o kadındı. 

Cesedi bile bulunamayan o kadın. 

Başrol sanılanlar döngünün bir parçasıydı. Başrollerse yarattıkları kıyametin büyüklüğü arasında savruluyorlardı. 

Bunu on bir yıl sonra yalnızca Kritanta anlıyordu, bunu yalnızca o düşünüyordu ve onlar, yine ona söylediklerinin imkansız birer zırvalıktan ibaret olduğunu söylüyorlardı. 

Tarih tekerrür ediyordu, her detayıyla. 

Kritanta'nın tek amacı başrol olup katili, kuklacıyı yok etmekti. 

Fakat bir sorun vardı, eski hikaye kötü bitiyordu. Amacı kuklacıyı yok etmek olan kadının cesedi bir tiyatro salonunda kanlar içinde yatıyordu. 

Ve her şey daha da karanlığa gömülüyordu, her ne kadar etraflarına bulanan kan kırmızı olsa da. 

Kukla, kuklacıyla oyun oynamaya karar veriyor. Kesilmiş ipler uzuvlarında sallanıyor; kukla, kesik ipleriyle kuklacıya itaat ediyor. 

Kuklacı hala kontrolün sahibi olduğunu sanıyor, kukla tarafından takılmış tacıyla oturduğu tahtta, yarattığı onca kuklayı izliyor.

 Ona itaat eden onca kukladan gözünü alamıyor, arkasında onu öldürmek için bekleyen kuklayı görmüyor. 

Continue Reading

You'll Also Like

3.2M 79K 141
Soon to be Published under GSM Darlene isn't a typical high school student. She always gets in trouble in her previous School in her grandmother's pr...
16.9M 651K 64
Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi ki girdin hayatıma." Diyor. Ellerim eller...
Riptide By V

Teen Fiction

315K 8.1K 114
In which Delphi Reynolds, daughter of Ryan Reynolds, decides to start acting again. ACHEIVEMENTS: #2- Walker (1000+ stories) #1- Scobell (53 stories)...
55.7K 1.4K 73
Harry Potter x female reader °。°。°。°。°。°。°。°。°。°。°。°。 Cedric Diggory has a younger sister named Y/n and she's starting her fourth year at Hogwarts. H...