Ahu ile Cengiz

By Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

3.7

2.3K 198 38
By Elyios

Oy vermeyi ihmal etmezseniz çok seviniriz, kaç kişiyiz tam anlamıyla göremedik :(

Ahu Özata

Şükürler olsun.

"Gerçekten şükürler olsun," dedim dışımdan da. Dilime pelesenk olmuş bu kalıbın daha önce şimdiki kadar anlamlandığı bir an olmamıştı. Kardeşime sıkı sıkı kollarımı dolarken hem derince nefes alıyordum hem de aynı cümleyi tekrarlayıp duruyordum.

"Ahu tamam ben de çok sevindim ama boğacaksın," Cenk, mahkeme kapısının önünde bize müsaade edilen beş dakikayı daha iyi nasıl değerlendiririz diye mi düşünüyordu bilmiyordum ama ben kardeşimi buradan kurtarmanın hazzını damarlarımda hissediyordum. Sanki bahsettiğim damarlarda mıknatıs vardı ve Cenk'in kanına metal karışmış gibi onu kendime çekiyordum. "Bir daha bana böyle bir şey yaşatırsan gerçekten boğarım."

Cenk saçlarıma hızla bir iki öpücük bıraktı ve geri çekildikten sonra "Hayatımı komple düzene sokacağım," dedi. "Uzun bir süre sevgili yapmayı da düşünmüyorum. Tövbeler olsun."

Bazen gazı alamayıp abartarak konuşuyordu ama Cenk de böyle biriydi işte. Mesela "En azından bir iki ay boş kalırım," diyebilecek yüzsüzlüğü hala sabitti.

"Çok bile hocam." diyen Cengiz, kardeşimle aramızdaki sohbete dahil olduğunda "Geçmiş olsun, hadi gözün aydın," demeyi de ihmal etmemişti. Beni gördüğü o ilk günden itibaren yanımdan bir dakika bile ayrılmamıştı, bendeki değeri o kadar büyüktü ki paha biçemiyordum. "Eyvallah hafız, senin de en az Ahu kadar yardımın oldu. Hakkın ödenmez."

Cengiz elini onun omzuna götürüp birkaç kez patpatladıktan sonra "Ne yaptım ki? Ahu'yu o evde tek başına bırakmadım hepsi bu, hem sen de iyisin. Önemli olan bu, boş ver," dedi.

İşte ne olduysa da o cümleden sonra oldu.

Kardeşimin gülen dudakları bir anda düz bir çizgi halini aldı, tek kaşı yukarı kalkmış halde ikimiz arasında gözlerini gezdirmeye başladığında huzursuzluğunu yüzünden okumuştum. "Siz benim evimde mi kaldınız? Ahu aynı çatı altında kalmanıza izin verdi yani?"

Cengiz, kardeşimin halini ve tavrını doğru yorumlayamadığından olacak ki güleç ifadesiyle konuşmayı sürdürdü. "Evet baya iyi bir ev sahibiydi, merak etme gelen giden de olmadı."

Cenk'in suratında samimiyetten yoksun bir gülümseme belirdi, "Allah razı olsun, o kadar yanıma geldiniz gittiniz ama bunu söylemediniz," dediğini işitmiştim ama neden bir anda bozulduğunu ben de anlamıyordum. Sanırım Cengiz en başında benim o evde tek başıma kalmamdan nasıl rahatsız olduysa Cenk de kendi evinin güvensizliği yüzünden huzursuzlanmıştı. "Ahu bir iki dakika konuşalım mı şurada?"

Polisler tarafından götürülmeden önce son kez benimle konuşmak isteyen kardeşimin dediğini herkes saygıyla karşılarken ben çoktan onun istediği yöne doğru adımlarımı yöneltmiştim. Gözleriyle yeterince uzaklaştığımızdan emin olmak ister gibi arkada bıraktığımız Timuçin- Cengiz ikilisine baktıktan sonra bu sefer bana döndü. "Ahu sana bir soru soracağım ama kem küm etme."

Cenk'in söylediğine kafamı salladım, elimi de kaldırıp kolunun üstüne yerleştirdikten sonra "Etmem tabii de sen iyisin değil mi?" diye sormuştum. İçeriye girmek bozuk olan psikolojisini daha da alt üst etmişti herhalde, hali tavrı çıkacağını öğrenmesine rağmen hala garipti. "İyiyim, bırak şimdi beni. Sen bu çocuğu-" dedi kafasıyla Cengiz'i işaret etmeyi ihmal etmeyerek. "Yani bu çocuktan ciddi ciddi hoşlanıyor musun? Gelip geçici bir heves değil miydi?"

Kardeşimin işaret ettiği yerde takılı kalan gözlerimi zorla da olsa Cenk'e çevirdim ve omuz silktim. "Gönül eğlendirir gibi bir halim mi var?"

Cenk duyduğunu anlamakta zorluk çekiyorcasına yüzüme avel avel baktı, suratına salak bir sırıtış yerleşmişti. "Bıraksam evlenirsin de sen bu çocukla?" diye alayla konuşuyordu ama benim cevabımın netliği karşısında yutkunmak zorunda kalmıştı. "Benimle olmayı kabul etse yarın bile evlenirdim."

Cenk elini yeni tıraş ettiği çenesine götürdü, sertçe kaşıması yüzü tahriş olacak diye beni tedirgin ettiğinden eline vurdum. "Yapma şunu, ne oluyor sana ya?" dediğimde "Olmaz öyle şey," dedi. "Senin zor anından faydalanmış namusuz. Ne demek evlenirim falan?"

İçeri girdiğinden beri zekasız hareketler sergilediği ayan beyan ortada olan kardeşim iyice azıtmıştı, üstüne gitmeyeyim diyordum ama az önce mıknatıs görevi gören damarlarımın bile ayarlarını bozmuştu. Ona karşı çekilmiyordum, itiliyordum resmen. "Salak salak konuşma, Cengiz öyle biri değil-"

Benim konuşmama izin vermeden sesli bir şekilde güldü ve "O mu teklif etti benim evimde kalmayı?" diye sordu. "Evet ama-"

"Vay şerefsiz, resmen seni kendine iyice aşık etmek için çabalamış. Şuna bak biz de adam sanıp selam verdik bir de. Borçlu çıkarttı cibiliyetsiz."

Tamam, kardeşimin akli dengesinden her zaman şüphe etmiştim, sorunlu biri olduğunun da farkındaydım ama bipolar bozukluğu olduğunu yeni öğreniyordum. "Öf," dedim uzatmaması için. "Merak etme benim hislerim karşılıklı değil, tribe girmene gerek yok. Cengiz bana o gözle bakmıyor, keşke baksa-"

Cenk bugün bilmem kaçıncı kez sözümü kesince içime içime ofladım, gözlerim de o konuşurken tavana sabitlenmişti. "Yok ya, ne demek hislerin karşılıksızmış? Haysiyetsiz herif seni kendine aşık edip bir de yüz mü vermiyor? Ne sanıyor lan bu kendini? Neyin eksikmiş senin? Ona fazlasın bile."

"Şşt," dedim, gereksiz yükselişmeye devam ederse olaya müdahale edip kardeşimi yere çakmam an meselesiydi. "Ne şşt Ahu? Yok ben duramam böyle, gidip ağzını yüzünü dağıtacağım, paşa paşa içeride yatmaya da devam edeceğim."

Cengiz ve Timuçin'e doğru hızla yöneldiği an ben tarafından değil de polisler sayesinde durmuştu, benimse sinirden ellerim titremek üzereydi. "Süre doldu kardeşim, başımıza iş çıkarma da yürü."

"Abi bırak, ben içeri gireceğim tekrar," diyen gerizekalı kardeşim yüzünden sinir hücrelerimin haya kalktığını hissedebiliyordum. Kendime engel olamayıp bacağına doğru bir tane tekme savurdum ve o ahlarken "Bana bak Cenk," dedim. "Seni dışarı çıkarttığımıza beni pişman etme, iki günün var. Ya içeriden çıkarken eşkiyalığını orada bırakırsın ya da başımıza ne geldiyse anneme anlatırım, Asuman Özata'ya derdini anlatırsın. Anladın mı beni? Seçimini yap."

"Ulan Ahu," diyen kardeşim hala kabadayıcık modunu bırakmıyordu, neyseki polisler onu çekiştirerek götürmüştü de onun yerine ben içeri düşmemiştim. "Ne oldu?"

Yanımda duyduğum sesin sahibiyle beraber, sürüklenerek götürülen Cenk'e baktık bir süre. Genişliği Konya Ovası'ndan hallice olan kardeşimin topraklarına içeride su mu vermemişlerdi bilmiyordum ama tüm tarlaları kurumuş gibi davranıyordu. Elinde kalan üç beş dönüm arazisinde ağa olabilirdi belki ama işçi olarak beni çalıştırmayı düşünüyorsa avucunu yalardı.

"Hiç," dedim, kardeşim gözden kaybolduğu için de rahatça Cengiz'e dönmüştüm. "Elalemin suçluları hapishaneye alışıp tabiri caizse otuz kırk yılda evcilleşir, bizimki iki haftada kapmış."

Cengiz söylediğime güldü ve kolunu omzuma attıktan sonra kendiyle beraber yürümemi sağladı. "Cenk bulunduğu ortamdan etkilenen birine benziyor Ahu, çıkınca düzelir merak etme."

"Umarım bir an önce kendine gelir, yoksa kardeş katili olacağım." dedim ve kısa bir an düşündükten sonra "Nitelikli hale giriyor muydu ya bu?" diye sordum.

Cengiz söylediğime gülerken "Aman Ahu, bir de sen başlama," dedi ve gülüşüne beni de dahil etti. Mahkeme koridorunda gülünür müydü bilmiyorum ama dudaklarımı kapatamıyordum işte.

Ağlanacak hale gülmek böyle bir şey olsa gerekti.

...

Allah'ım sen bana yardımcı ol.

Önümdeki mantıyı dındıklamaya devam ederken, midem sanki tıka basa doluymuş hissiyle kıvranıyordum. Ayıp olmaması adına kendimi zorlayarak çataldaki lokmayı yerken önümdeki sarmaları işaret eden tatlı kadın "Bak bakalım Ahu kızım, bizim sarmalarımız da sizinkiler kadar güzel mi?" demişti. "Estağfurulallah efendim, ellerinize sağlık, her şey çok güzel. Eminim sarmalar da öyledir," Sarmalardan birine de çatalı batırdığımda, heyecandan tokmuşum illüzyonuna kapılan mideme sitem ediyordum.

Sabahtan beri sadece bir yumurta ve birkaç dilim peynir girmişti içine, ne olurdu azıcık insaflı olup kusacak gibi hissettirmesen bana? Bir kez de benim tarafımda olsan da masadaki her şeyi iştahla yiyip artı puan toplasam ne olurdu?

"Ne iyi ettiniz de geldiniz valla, bu haytaya kalsa bize uğramadan basar giderdi," diyen Mustafa amca, Cengiz'e laf soktuğu için yanımda oturan çocuk hemen isyan moduna geçti. "Amca aşk olsun ya, geleceğim demiştim ya zaten. Hem siz istediniz diye zorla Ahu'yu da getirdim, yaranılmıyor size."

"Vay Ahu, bizi görmek istemedin demek? Alındım bak," dedi Kerem abi kalbini göstererek. Yanında nişanlısı Özge abla oturuyordu ve onun bu alaycı tavrına "Kerem, gitme kızın üstüne," diyerek hemen müdahale etmişti. Ben ise bir papağan gibi estağfurullah, teşekkür ederim, sağ olun, ellerinize sağlık repliklerini tekrarlamaya hazırlanıyordum ki Cengiz beni dürterek "Ben olsam neler neler derdin, hadi ver cevabını," demişti.

Yüzümde zoraki bir gülümseme oluşurken hafifçe boğazımı temizledim. "Hiçbir şey demezdim Cengiz," dedim uyarır bir tonda. Beni ailesinin yanında rezil ederse elimden çekeceği vardı, üstelik onun için normal bir arkadaşı olduğumdan bu işin benim için ciddiyetini ayırt edemiyordu bir türlü.

Bu yüzden de ailesi yardımcı olduğu arkadaşını akşam yemeğe beklediklerini söylediğinde, hayırı bir cevap olarak kabul etmemiş, hiçbir savımı mantıklı bulmamıştı. Gerçi gelmemek için gerçekten mantıklı tek bir sebebim bile yoktu, kayınpederim ve kayınvalidem olarak görmek istediğim insanlarla tanışmaya hazır olmadığım gerekçesi dışında.

"Ya ya, demezdin," dedi o da benimle eğlenerek. Kerem abi bu ailenin neşeli oğlanı rolünde olduğunu belli edercesine "Boşver koçum sen, ben tahmin ediyorum. Ah bu kızlar," dedi ve yanında oturan nişanlısına göz kırptı. Özge abla da elindeki kola bardağını dudaklarından çekip, masaya koyarken bana bakıyordu. "Valla ne yaptıysan az yapmışsın Ahu," diyerek bana destek çıktı.

"Aa, oğullarımın üstüne gitmeyin bakayım. Ne dediler sanki?" Selma teyze, her oğlan annesinin içinde bir kaynana yatar sözünün yaşayan hali gibi konuştuğunda Özge abla güldü. Benim de yüzümde asla silmediğim bir tebessüm vardı, somurtup oturdu denmesin diye yüz kaslarımı kaybetmek üzereydim hatta. "Gitmiyoruz Selma Sultan, ne dedik Allah aşkına oğullarına?"

Aralarında tatlı bir iletişim olduğunu belli eden kıkırdamalar ile iç çektim. Allah bize de nasip eder miydi ya? "Ahu, sarmaları beğenmedin mi kızım? Bir tane yiyip bıraktın," diyen Selma teyze ile nasip etmeyecek herhalde diye düşünmeme engel olamayarak "Yok, olur mu öyle şey? Çok beğendim." dedim.

"Senin sarmaların yanından geçemez gerçi," dediğinde gereksiz dürüstlüğüm tuttuğundan "Benim sayılmaz pek, annem sarmış da, öyle ani gelip gitmek zorunda kalınca mutfağa giremediğinden Cengiz'e vermemi söyledi," demiştim. Kadının değişen yüz ifadesi ile aferin, dedim kendime. Sanki ben sardım desem kadın yaprak çıkarıp test edecekti, sen sabır ver Allah'ım. Bu dürüstlük gerçekten lazım mıydı şimdi?

"Öyle mi?" diye yarım ağız konuştuğunda Cengiz ikinci tabağını yediği mantıdan kafasını kaldırıp araya girdi. "Gerçekten efsaneydi Ahu, annen bu işin piri olmalı," Bu iltifatları üstüme alabilecekken yaptığım yiğitlik için bir kez daha kendimi tebrik ederek "Afiyet olsun," dedim.

"Özge kızım da çok güzel sarma sarar, serçe parmak derler ya öyle, şimdiki gençler valla bizden daha marifetli," Selma teyze bana dönerek cümlesini tamamladı. "Ben ondan sen sardın sanmıştım."

"Ahu da marifetlidir anneciğim, sadece onun sardığı sarmalara denk gelmemişsiniz. Bir dahaki sefere de onun elinden yeriz," Bana dönerek göz kırptığında, beceriksiz imajımı toplayan tavrına minnet duyarak "Tabi ki," diye cevaplamış ve bu sefer gerçekten gülümsemiştim. "Marifetlidir elbet ama sen bir ayrı yapıyorsun sanki Özge'm, bilmiyorum, elinin lezzetine alıştık diye midir, nedir?"

Ağlasam abartı mı olurdu?

Büyük gelinin yanında istenmeyen küçük gelin gibi hissetmeye başlamıştım ve hiç de beklemediğim bir yerden, hamaratlıktan gol yiyordum! Saygısızlık olmaması adına savunmaya da geçemezken, defans hiç beklemediğim yerden geldi. "Yengemin maşallahı var ama Ahu da az değil valla Selma Sultan, elinden çorba içme şansım oldu, valla ölüyü bile bir iki sallandırıp iyi ederdi."

Cengiz bana göz kırptığında, kurban olurum sana nidası atmamak için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım. "Aşk olsun Cengiz, sen o kadar hasta değilim demiştin oğlum bana? Benim çorbam olmadan sen kendini toplayamazsın ki, yapıverirdim hemen."

Oğlan annesi, sadece bir oğlan annesi Ahu. Sakin ol, kişisel algılama ve zahmet olmayacaksa çocuğu manevi annesinden de kıskanma!

"Ah Selma Sultan ah," dedi Kerem abi sanki huyunu bilir gibi. "Yapan yapmış çorbasını, Allah Allah. Hep sen mi duracaksın bizim başımızda, çorbasını yapan da çıkar yani," Bana dönüp imalı imalı güldü. "Hatta bak çıkmış."

"Ne çıkmış canım, Ahu misafir etmiş sağ olsun. Allah bin kere razı olsun da anne yemeğinin yerini tutar mı?" Bana dönerek sorduğu sorunun muhatabı olmama şaşırarak "Olur mu öyle şey?" demiştim. Kerem abi alttan alttan gülerek beni bu evden kovdurmak istiyor gibi konuştu. "Valla anne yemeğinin yerini tutar mı bilmiyorum ama anne yemeğini yedirdiği ilk kız oldu, ne haber?"

Cengiz'in sevgilisi olmadığı bilgisinden sonra, ailesi ile tanışan ilk kız arkadaşı olma güncellemesi de geldiğine göre; ben Allah'ın sevdiği mübarek bir kul olduğuma emin olabilirdim artık. Resmen tertemiz çocuğu bulmuş, kolundan tutmuş, kalbime sokuvermiştim. Vallahi benden ve radar gibi gözlerimden korkulurdu.

"Ay afiyet olsun, helali hoş olsun güzel kızımıza, Cengiz'im gelip her zaman yer nasılsa," Selma teyzenin ayırt edebildiğim en önemli özelliği, överek sövmesi olabilirdi. İçten gelerek bana dualar ettiğini anlayabiliyordum ama kaynanalık tarafı yüzünden sonunda bana laf sokmadan cümlesini bitiremiyordu.

"Aa ama Ahu, mantını da çok az yemişsin kızım. Özge kızım tek tek özenle büktü sen geleceksin diye," dediğinde derin bir nefes alarak dudaklarımı yukarı kıvırdım. Ağlayan palyaço gibi hissetmeye başlamıştım artık. "Yiyorum efendim," dedim saygılı uslübumu korumaya özen göstererek. "Yok, sen beğenmedin bizim yemekleri herhalde. Egelisin diye herhalde, bizim Sivas'ın damak tadı sana uymadı. Özge kızım da Yozgatlı olduğundan o yabancılık çekmemişti pek."

"Çok lezzetli olmuş, ben biraz yavaş yerim de," dedim memleketim bile beğenilmediği için hayal kırıklığına uğrayarak. "Özge kızım pek güzel mantı büker, maşallahı var vallahi, gören nazar değdirir diye korkuyorum."

"Anneciğim, herkes gibi yapıyorum işte. Elim alışmış sadece," diyen Özge, özür diler gibi gözlerime baktığında kader ortağı gibi hissederek ona yine gülümsedim. Sanki ben bu yollardan geçtim demek istiyordu, ben ise sadece senin geçtiğin yolların başına bile çıkamadım be abla diyerek, birkaç taktik almak istiyordum.

Zira ailesini geçtim, ben daha yanımdaki çocuğu bile tavlayamamıştım ki.

"Hakkını da yeme be güzelim, eli senden lezzetli kimi tanıyoruz?" dedi Kerem abi nişanlısına göz kırparak. "Daha mı lezzetli bilmem ama bu yarışta Ahu bir varlık ifade eder," diyen Cengiz yemediğim mantıya göz atıp, gözüyle yemem için işaret etti. Tabi sabahtan beri bir şey yemediğimin birinci gözden şahidiydi ama midemin heyecanla dolduğundan bir haberdi. "Bir çorba içmişsin hallere bak hallere," Kerem abi onu alaya aldığında yanımda oturan çocuk güldü.

"Yok, başka yemeklerini de yedim. Valla ne koyuyor bilmem ama sanırım yediğim en iyi tavuk pilavın sahibi Ahu," Kerem abi, elini Özge ablanın sandalyesinin arkasına atarak sırıttı. "Valla pilav diyince Özge'ye geleceksin, yani o tane tane olma mevzusu nasıl aynı lezzette her seferinde tutuyor, pes."

"Özge ablanın pilavını da yedim," Cengiz ondan beklemediğim bir performansla arkamda dururken, şöyle bir camdan dışarıyı kontrol etme gereği duydum. Kıyamet falan kopuyor olabilirdi çünkü, bizim sinir küpü beni savunuyordu da, ben de duyuyordum. Allah'ım sen ne büyüksün! "Unutmuşsundur, balık hafızalının tekisin zaten. Ayrıca pilav dursun bir kenarda, kraliçem asıl şovunu hünkarbeğendi de yapıyor. Ah bir patlıcan mevsimi olsa da yesek."

"Özge kızımın patlıcan yemeklerinin üstüne de söz söylenmez." Selma teyze göğsünü kabartarak gururla konuştuğunda, beni neden sevmediğini sorgulamak ile meşguldüm. Hayır, bir de Timuçin ile Eslem buraya gelmeden önce hiç gerilme, hayatında görebileceğin en tatlı kadın falan demişlerdi.

En tatlı versiyon buysa, acısından korunmak için geceleri dua etmem gerekebilirdi.

İnşallah ben bir densizlik etmemişimdir diye düşünmekten kendimi alamıyordum ama papağan gibiydim gerçekten, hoşuna gitmeyecek bir şey söylemiş olamazdım çünkü doğru dürüst hiçbir şey söylememiştim ki.

Acaba beni beğenmemiş miydi?

Yok artık Ahu, ben bu kadar da kendi kendine gelin güvey olma görmedim. Kadın seni Cengiz'in neyi olarak görecek ki beğenip beğenmediğini tartacak, düşüncelerinin de bir ayarı olsun be kızım. "Haşa, yengemin patlıcan yemeklerine söz söylemek kimin haddine? Patlıcan yemeklerinin liderliğini ona, tavuk yemeklerininkini de Ahu'ya verirdim doğrusu."

"Tavuk yemeklerini çok severim," Özge abla muhtemelen bu dönen muhabbet yüzünden bana antipatik görünmek istemiyordu ama atladığı bir şey vardı ki, kayınvalidesi ve nişanlısı olmasa lokum gibi tatlı bir kızdı. "Cengiz abartıyor biraz ama bir gün yapmayı çok isterim size," dedim yumuşak bir ses tonuyla. Cengiz ise hemen lafa atlamıştı. "Ne abartması ya? Ne yediysem onu söylüyorum, bende yalan yok."

"Yalan yok ama sallama var biraz," diyen Kerem abi hemen bana döndü. "Üzerine alınma Ahu'cuğum," dediğinde gülümsedim, tabi canım, neyi alınacaktım ki üzerime? "Objektif olsan Özge'nin pilavının üstüne konuşur muydun be Cengiz'im?"

"Sen mi objektifsin, Ahu'nun elinden makarna bile yemedin," dedi Cengiz en az onun kadar alaycı bir tavırla. Özge abla bana bakarak, ne yapacağız gibisinden kaş göz yaptığında, gittikçe saçmalaşan duruma müdahale etmeye cesaretim olmadığından bilmiyorum der gibi dudaklarımı büzmüştüm.

Bu olaya nokta, hiç beklemediğim yerden ama okkalı bir şekilde koyulmuştu.

"Selma Sultan'ın yemekleri önünüzde konuşurken bir destur isteyin bre hadsizler, hatta tövbe isteyin," Mustafa amcanın hareketi Selma teyze tarafından "İlahi Mustafa," diye karşılandığında, karşımdaki tatlı kadının zaferi ile biten tartışma içime su serpmişti. Yemeğin geri kalanı benim tüm tabağı bitirip, üstüne sarmalardan da hatırı sayılır miktarda yeme çabamla geçmişti. Onlar aralarında gündelik muhabbetler döndürürken, Mustafa amca "Ellerinize sağlık," diyerek ilk kalkan oldu.

"Ahu kızım, siz Özge ile içeri geçin. Ben buraları toplayıp geleyim," Selma teyzenin kabul edersek çarpılacağımız teklifine önce Özge abla "Saçmalama anne, siz içeri geçin. Ben toplarım, çayı da demler gelirim yanınıza," diyerek reddetmiş, sonra da ben "Siz geçin gerçekten, ben de Özge ablaya yardım edeyim. Çabucak bitiririz zaten," demiştim. Selma teyze memnun bir ifadeyle gülümsedi, ikimizi de şöyle baştan aşağı süzmüştü.

Artı puan alabildiğim dakikalara gelmiş miydik ya sonunda? "Olur mu öyle, siz misafirsiniz," dediğinde yumuşamasından cesaret alarak "Ellerinizden o kadar güzel yemek yedik, onca zahmet etmişsiniz. Sizi daha fazla yorarsak ayıp olur," dedim tatlılıkla. Güldüğünde, onu güldürmeyi ilk başardığım an bu olduğu için zaferle ben de gülümsedim. "İyi madem, ben bizim arazi oğlanları göndereyim yanınıza. Bak kaçtılar gene,"

"Kerem bir şey gösterecekmiş Cengiz'e, gelirler zaten," derken aynı zamanda tabakları da toplamaya başlamıştı. Selma teyze içeriye gittiğinde Özge abla anında bana dönmüştü. "Sen otur istersen, Kerem az sonra yardıma gelir zaten." diyerek bana doğru eğildi ve fısıldadı. "Çok tatlı kadın Selma teyze, laf da etmez aslında ama kaynana işte. Gelin deyince aklına oğluna iyi bakan biri geliyor, ne yaparsın?"

"Gerçekten tatlı biri," dedim onun oturma teklifini tabakları tezgaha taşıyarak reddederken. Elbette kadının tatlı bulmadığım yönlerinden bahsedecek değildim, benim dilimde dünyanın en tatlı insanıydı bu saatten sonra. "Bana da yapmıştı böyle, kabullenince düzeliyor." diye içtenlikle konuştuğunda tuttuğum tabağı neredeyse lavabonun içine düşürüverecektim. "Yok, yani kabullenecek bir şey yok." Ne diyorsun sen Ahu? "Bir şey de yapmadı hem,"

"Cengiz bu eve bir kız getirdi ya, hepimizde onun şoku var. Yoksa öyle bir şey kusura bakma," dedi içtenlikle ama sesindeki ima hala olduğu yerde duruyordu. İnşallah dedim içimden, dışımdan ise "Yolum İzmir'e düştüğü için bana çok yardımı dokundu, o kadar," demiştim. "O kadar mı, Allah Allah?" diye sorarcasına mırıldandığında, hevesli hevesli neden öyle dedin dememek için dudaklarımı ısırmam gerekmişti.

İçeri ilk olarak Kerem abi, ardından da Cengiz girdiği için muhabbetimiz kesintiye uğradı. Kerem abi hemen kolları sıvayıp musluğun başına geçmiş, tabakları sudan geçirmeye başlamışken Cengiz'de tezgahtaki tabaklarda kalan yemek artıklarını çöpe boşaltmakla meşguldü. "Dedikodu mu yapıyordunuz bakalım, biz gelince bir sesiniz soluğunuz kesildi?" Kerem abi bize sataştığında Cengiz güldü. "Özge abla ardından saydırıyordur şimdi senin."

"Senin tavşanlığından konuşuyorduk Cengizciğim, sevgilime hiç sataşma," diyen Özge abla ile birlikte kaşlarım yukarı kalkmıştı. "Tavşan mı?" dedi Cengiz sormak istediğim soruyu sorup, bize dönerek. "Kaplumbağa tavşan hikayesi var ya, ağır adımlarla giden kaplumbağa kazanıyor. Aklında olsun, öyle çevreye bakıp oyalanan tavşanlardan bir halt olmuyor."

"Bu çiftin laf sokma seviyesine yetişemiyorum gerçekten, beynimden alev çıktı." Cengiz, bana dönerek "Sen bir şey anladın mı?" diye sormuştu. Hayır der gibi kafamı iki yana salladım ama imalı gülüşler, Cengiz'in bana yürümek konusunda savsak davrandığını kast ettiğini düşündürüyordu.

Özge ablayı o kadar sevmiştim ki, utanmasam gel bizim eve dördüncü ol derdim.

"E Ahu, yemeklerin o kadar övüldü bize. Lafı yerde bırakmazsın herhalde, elinden yeriz bir şeyler?" diyen Kerem abi, sudan geçirdiği tabakları Cengiz'e uzatıyor, bugünlük tatlılık küpü olan çocuk ise sakince makineye yerleştiriyordu. Özge abla masayı sildiğinden, ben de sandalyeleri düzeltiyordum. "Tabi ki, umarım bir gün denk gelir."

"Umarımı falan yok, yabancı mıyız artık? Davet edeceksin kızım," dedi benimle uğraştığını belli edecek ses tonuyla. Gerçekten yabancı değil miyiz diye sormak istiyordum, iyice gerçekten güzelin miyim kızlarına dönmüştüm. "Siz istediğiniz bir zamanda davet etmişim kabul edin, memnuniyet duyarım sizi ağırlamaktan."

"Ah canım benim ya," derken Özge abla işini bitirip yanıma gelmişti bile. "Hiç de gocunmuyor işten falan, valla Cengiz bu kızı kaçırırsan eve de gelme yengeciğim," dediğinde, tatlılık küpü yerleştirmeye diye yolan çıkan tabağı, diğerlerinin üstüne düşürüverdi. "Özge abla!" derken sesi uyarır gibi çıkıyordu. "Saçma sapan konuşmasak da beni buraya geldiğime pişman etmesek, nasıl olur?"

"Aman, sana kalsa her şey saçma sapan." dedikten sonra bana döndü ve hevesle "Ay utandırdım mı, kusura bakma Ahu," dedi. Ah be ablacığım, niye beni rezil ediyorsun? "Yok, ne utanması?" diye bir şeyler gevelediğimde Cengiz hemen olaya müdahale etmişti. "Konuş konuş, kızı utandır sonra da utandın mı? Arkadaşının evine yemeğe de gelemeyecek belli ki, kızı da pişman ettin."

"Ay Cengiz insanın ömrünü yersin, beni pişman ettin asıl," diye söylenen Özge ablaya bakan Cengiz "Pişman olacağın şeyler söyleme abla?" demişti sadece. O sıra bana kısaca gözü takılmış ama hızlıca gözlerini kaçırmıştı.

Hayallerimin tanışmasından biraz uzaktık, yine de ailesinin bizi en azından bir ihtimal olarak düşünmesi içimdeki hevesli çocuğun ellerini birleştirip, çenesinin altına koymasına ve bir gün gerçekten olacak mı, diye sormasına neden oluyordu.

Sanki bir eğlence parkında sıramı bekliyordum. Hevesli, yaşayacağı şeyler için heyecanlı, sabırsız. "İnat değil mi, pişman falan değilim. Allah Allah," Cengiz, Özge ablanın bu hallerine alışık gibi iç çekti ve bana bakmadan "Tamam, pişman falan olma." diye mırıldandı.

"Gerçekten Ahu'yu pişman edeceksiniz, bir daha o gelmeyecek asıl." Kerem abi kaşık ve çatalları da Cengiz'e uzatarak, ellerini yıkadı ve kenarda duran mavi havluyu eline aldı. Gözleri yüzümdeydi ama bilmiyordu ki ben pişman olsam bile bu eve tekrar gelmek en büyük duam olurdu.

Cengiz'in ailem dediği insanlar, bir gün beni bu evde, onun müstakbel eşi olarak ağırlasın diye gecelerce dua da edebilirdim; pişman olmaktan falan o kadar uzaktım.

"İzmir'e yolum düşerse gelirim," dedim kibar olmaya çalışarak. Kerem abi elindeki havluyu kenara attı ve bana doğru adımlayıp gerçek bir abi gibi elini omzuma atarak, beni mutfağın çıkışına yönlendirdi. "Düşer düşer, Manisa buradan ne kadar uzaklıkta ki? Olmadı yolunu düşürürüz."

"Abi," dedi sabır diler gibi konuşan Cengiz. İmalar gittikçe sinirini bozmuş gibi "Gelirim dedi işte, sal şu kızı." diye de eklemişti. Hep beraber salona geçtiğimizde Selma teyze güler yüzle konuştu. "Ellerinize sağlık, ne çabuk hallettiniz?"

"Sağ olsun Cengiz ve Kerem de yardım etti," dedi Özge abla. "İyi iyi, aferin oğlum. Öyle yedim içtim kenara çekildim yok," diye kısa bir tembih geçtiğinde, aslında gerçekten de iyi bir kadın olduğunu anlamıştım. Bazen laf sokuyor gibiydi ama o kadar kusur kadı kızında da olurdu canım.

Cengiz'in bir eski sürümü gibi görünen Mustafa amca "Ahu kızım, baban nasıl, Cengiz en son iyi olduğunu haber vermişti ama?" diye sorduğunda gülümsedim. "Çok iyi efendim, şükürler olsun atlattı baya," dediğimde Mustafa amca babacan bir tavırla cevap verdi. "Amca de bana ya, efendim efendim, nereye kadar?"

Utangaç bir tebessüm ile "Peki," dedim, Selma teyze de "Benim ne eksiğim var, bana da teyze de canım," demişti. Kerem abi annesinin yanaklarını sıkarak ona sataşmıştı. "Sultanım ne eksiği, fazlan var fazlan!"

Aradaki resmiyet, ilerleyen saatlerde iyice kalkarken, doğal bir sohbet tüm akşam boyunca devam etmişti. Çaylar içilmiş, kekler yenilmiş, bu sefer kimsenin hamaratlığı yarışmadan ikramlar övülmüştü.

Hepsiyle beraber, kalbimdeki yük de hafiflemişti sanki.

Cengiz, ailesinden bahsettiği andan itibaren içimi gıcıklayan bir his vardı. Amcası ve yengesi muhteşem insanlar diye bahsetmişti ama terk edilmiş bir çocuk için sevgi kırıntısıyla doyduğunu sanmak çok zor olmasa gerekti. Ne derse desin, içimde bir şüphe doğmuştu ama şimdi, şüphenin gölgesi üstümden kalkmıştı.

O bu ailede, sevgi kırıntısı bir kenarda dursun, kuş sütü bile eksik olmayan bir ziyafet sofrasındaydı. Şükürler olsun ki, onun elinden alınan tüm sevgi, cömert bir şekilde başka bir ailede ona sunuluyordu.

Onlar gülüşürken, gözlerim Cengiz'e takıldı. Hiçbir şeyi eksik olmayan bu sofradan, yarı tok yarı aç kalkan bir çocuk olduğunu görüyor olmak da, hafifleyen içime yeni bir yük koyuveriyordu. Annesinin koyacağı bir tas yemeğin yerini hiçbir sofra tutmayacaktı, yine de ben de ona böyle eksiksiz sofralar kuracaktım.

Sevgiye ne zaman doyarsa, o zaman kalkacağı sofra; belki de benim ellerimle hazırladığım olacaktı.

...

♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
525K 19.4K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
142K 7.7K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...