Say Something // Min Yoon Gi

By hwangae

137K 9.6K 1.4K

''Bu arada,'' Elinin içindeki elimi sıktı. ''Bir daha beni öpmek istediğin zaman söyle de doğru bir şekilde y... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
selam ben uzaylı
1.6
1.7
1.8
ölmedim
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.2
4.3

4.1

421 34 17
By hwangae

Yorgun görünüyordu. Kapıyı açtığımda ifadesiz yüzüne küçücük bir gülümseme yayılmış olsa da pek mutlu bir ruh halinde olmadığını ilk bakışta anlayabiliyordunuz. Haber yayınlanır yayınlanmaz onun için işleri zorlaştırmış olmalıydı. Ama Kore'de ne işi vardı ki? Şu an Los Angeles'da olması gerekiyordu. Ben döneli bir hafta bile olmamıştı ve tüm bu zamanda bütün çekimleri bitirmiş olamazlardı.

''Ne...'' Konuşmaya çalıştıysam bile şaşkınlığım önüme bir duvar gibi çıkmıştı. Kesik bir nefes çekip tekrar denedim. ''Burada ne yapıyorsun?''

Elinde tuttuğu poşeti bana doğru uzattı. ''Arkadaşlar olarak biraz laflarız diye düşündüm.''

Afallamıştım. Beklenmedik bir anda burda bulunması yetmezmiş gibi konuşması duygularına dair en ufak bir ipucu bile vermiyordu. Ve ben artık yorulmuştum. Bütün gün boyunca tek başıma bu şekilde hissetmekten ve onun ne hissettiğine dair tek bir fikrim olmamasından yorulmuştum.

Hiçbir şey söylemeden uzattığı poşeti aldım ve onu içeri davet ettim. Yavaş adımlarla girişte ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi. ''Amerika'da olman gerekmiyor muydu?'' diye sordum kapıyı kapatıp peşinden giderken. Odayı aydınlatan tek şey televizyonun yanındaki ayaklı abajurdu. Buraya sanki ilk defa gelmiyormuş gibi rahat bir tavırla kendini kanepeye bıraktı ve kollarını göğsünde birbirine dolayarak kafasını geriye atıp gözlerini kapadı. ''Kaçmam gerekti.'' dedi pek açıklamayan bir şekilde.

Cevaplar almak istiyorsam bu sefer çekingen olmayacaktım. Elimdeki biraları masanın üzerine bırakıp yanına gittim ve tam karşısına, sehpanın üzerine oturdum. ''Bana bak.'' Sesim ona karşı ilk defa bu kadar cüretkar çıkmıştı. Yine de bana bakmadı. Onun yerine sırıtarak ''Hala bana oppa dememekte inatçısın ha?'' dedi. Konuyu değiştirmesine izin vermeyecektim. Tekrarladım. ''Min Yoon Gi, bana bak.''

Bu sefer beni kaale alarak kafasını kaldırdı ve gözlerini gözlerimle buluşturdu. ''Buyrun efendim?''

Sesindeki alayı görmezden gelerek tam olarak gözlerinin içine baktım. ''Ne oldu?''

İç çekti ve koltuktaki rahat pozisyonundan ödün vererek doğruldu. ''Haberi görmüşsündür. Otelin önü bir anda dolup taştı. Haberi yapan da bir Amerikan magazin dergisiydi zaten. O günkü çekimler iptal oldu, ben de odamdan çıkamaz oldum. Sonra birkaç küçük yardımla buraya geldim.'' O kadar basit bir şeymiş gibi anlatmıştı ki sanki Seoul ve Los Angeles arasında on bin kilometrelik bir mesafe yoktu. Gözlerimdeki soru işaretlerini görmüş olacak ki devam etti. ''Seni görmek istedim ufaklık.''

İşte yine başlıyorduk. Beynim kalbime kendisini kontrol altında tutması için komutlar yağdırırken derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve kendimce ondan biraz uzaklaştım. Verdiğim tepkinin ardındaki nedeni gayet iyi anlamış olacak ki o da ayağa kalktı ve peşimden geldi. ''Haber doğru değil Yu Jin.'' Söylediği değil de açıklama yapıyor oluşu içime biraz su serpmişti. Bu açıklama beklememin aptallık olmadığı gösterirdi.

Yine de ona inanmamak için kendimce nedenlerim vardı. Vücudumu tam olarak ona döndürüp tekrar gözlerine baktım. Cevabında içten olup olmayacağını bilmem gerekiyordu. ''Haberdeki kız o gün odandan çıkan kızdı, değil mi?'' İkisinin samimi olduğu fotoğraflarda kızın değil yalnızca Yoon Gi'nin suratı görünüyordu ama ben bir şekilde o gün gördüğüm kız olduğunu anlamıştım.

Beklemediğim bir şekilde duraksamadan ''Evet oydu.'' dedi. ''Ben de sana bunu anlatmak istiyordum.''

Açıkçası onu dinlemek için can atıyordum. Bana daha iyi hissettirecek bir şeyler anlatacağını umarak başımla kanepeyi işaret ettim. Onaylayarak kanepeye, az önce oturduğu yere döndü. Artık bira dolu poşeti getirdiği için ona minnettardım. Masaya bıraktığım poşetin içinden iki teneke bira alarak gidip bu sefer koltuka onun yanına oturdum. Uzattığım birayı elimden aldı ve ikimiz de biralarımızı açarak koltukta birbirimize döndük, sonra sanki aramızda bir anlaşma varmışçasına aynı anda birer yudum aldık.

''Pekala,'' Oturduğu yerde biraz kıpırdandı. ''Odamdan çıktığını gördüğün kız gerçekten de dansçılardan birisi.'' Daha fazlasının geleceğini bilerek beklentiyle baktım. ''Ve...Ve benim eski sevgilim.'' Şaşırsam da yorum yapmadan dinlemeye karar verdim. Söylemek istediği her şeyi dinleyecektim. ''Birlikte çalışırken tanıştık ve uzun bir ilişkimiz olduğu söylenemez. Bir ay falan sürdü, ayrılalı da birkaç ay oldu.'' Duraklayıp birasını yudumladı. Bu noktada bana değil, elindeki teneke biraya bakıyordu. Vereceğim tepkiden çekiniyor gibiydi. ''Haberdeki fotoğraflar eski, birlikte olduğumuz zamandan. O zaman da bir program için Los Angeles'daydık.''

Kendi kendime kafamı salladım. Bu sefer söylediği her şeye inanıyordum fakat sorguladığım şeyler hala vardı. Dediğim gibi sormaktan da çekinmeyecektim. ''Peki odanda ne işi vardı?''

Hemen cevap veremedi. Kafasında bir şeyleri tartıp sınıflandırıyor gibi duruyordu. ''Kötü olduğum için kontrole gelmişti.'' dedi.

''Anladığım kadarıyla aranızda bir şeyler bitmemiş.'' Yüz ifademi görmesini engelleyeceğini umarak birayı kafama diktim. İndirdiğimdeyse üzgün bakışlarıyla bana bakıyordu. Kafasını yavaş yavaş iki yana salladı. ''Hayır Yu Jin, bitti.''

Omuz silktim. ''O zaman problem ne? Herkese haberlerin doğru olmadığını açıklayın ve seni rahat bıraksınlar.''

Yoon Gi'nin kafası önüne düştü. Canını sıkan şeyin bu kısım olduğunu anlamam biraz zamanımı almıştı. ''Şirkettekiler onunla görüştüğünde hala birlikte olduğumuzu söylemiş.''

''Ne?'' Şaşkınlıkla sordum. Birçok ilişki haberi görmüştüm ama bir tarafın kabul edip bir tarafın inkar ettiği bir şey hatırlamıyordum. Aklıma gelen şeyi sorup sormamak arasında gidip geliyordum. "Odana geldiğinde...Bir şey oldu mu?"

''Hayır.'' dedi kesin bir dille. ''Sadece biraz konuştuk. İki arkadaş gibi olduğumuzu bile söyleyebilirim.''

Yalan söyleyemezdim. Kızın eski sevgilisi olduğunu öğrenmek ve onunla olduğu süre boyunca mesajlarıma cevap vermemiş olması canımı sıkıyordu. Ama bunu soracak kadar özgüvenli de değildim. Bu anlattıklarının yanında da pek önemli olduğunu düşünmüyordum zaten. ''Neden ve nasıl buraya geldin?'' diye sordum. Gelmesinden pek şikayetçi olduğum söylenemezdi ama beklediğim de söylenemezdi.

''Jung Kook sayesinde Min Joo'ya ulaştım. Sağolsun o da beni havaalanında karşılayıp buraya bıraktı.'' Bir anlığına Min Joo buradan apar topar çıkmadan önce gelen aramayı anımsadım. Justin Seagull. Jung Kook? ''Kendi evime gidemezdim, kapıda bekliyorlardır.'' diyerek açıkladı. ''Kimsenin geldiğimi tahmin edemeyeceği tek yer burasıydı. Ayrıca gerçekten seninle konuşmak istedim.''

Bu noktadan sonrasını sorgularsam konuşmanın gideceği gidişattan biraz korkmuştum. Bu yüzden kafa sallamakla yetindim. Dakikalar içinde bitirdiğim bira yüzünden yanaklarım yanmaya, başım da hafifçe dönmeye başlamıştı bile. Halimi görüp de dalga geçmesini istemiyordum. Ayağa kalkıp televizyonun yanındaki tezgahın arkasına geçtim ve boşalmış bira kutusunu mutfak çöpüne attım. Fark ettirmeden bir bardak su içip tezgahın arkasından çıktım ve ''Aç mısın?'' diye sordum Yoon Gi'ye. Yüz ifadesinde bir gariplik vardı. Kaşlarını havaya dikmiş biçimde beni süzüyordu. Sanki eve girdiğinden beri ilk defa bunu yapmaya fırsatı olmuş gibiydi. Bakışlarını takip edip kendimi şöyle bir süzdüğümde dudaklarımın arasından dışarıya kaçan küfüre engel olamamıştım. Pijama altı giymiyordum. Oversize tişörtüm kalçamın altındaki kritik bir sınırda bitiyordu ama yürürken her şeyi açıklığa kavuşturduğuna emindim. Gerçekten tam bir aptaldım.

Min Yoon Gi az önce anlattıklarının gerginliğini bir anlığına unutmuş gibi kafasını geriye atarak içten bir kahkaha patlattı. Ben ise panik içinde olduğum yerde kalakalmıştım. Hareket edersem tişörtün ne kadar yukarı çıkacağını hesaplayamıyordum. Tüm bu zaman hiç aklıma bile gelmemişti gerçi. Göreceği kadarını görmüş olmalıydı. ''Ufaklık,'' dedi kahkahası bitse de yüzündeki kocaman gülümsemeyle. ''Bu kadarını beklemiyordum.''

Alkol yüzünden yeterince yanan ve kızaran yanaklarım çıtayı biraz daha arttırınca dayanamayıp odama koştum. Dolabımı açıp elime ilk gelen pijama altımı giydim ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak odadan çıktım. ''Ne var ne yok?'' dedim az önceyle alakalı hiçbir şey söylememesini umarak. ''Hobilerin neler?''

Aptalca sorumu görmezden gelerek eliyle kanepede yanında boş olan yeri patakladı ve oraya gitmemi söyleyen bir şekilde baktı bana. Hızlanan kalp atışlarım eşliğinde dediği gibi yanına oturdum. Vücudu bana dönük, kafası hafif yana eğik bir şekilde gülümseyerek gözlerime bakıyordu. Artık kalbimin gerçekten yerinden çıkabileceğinden endişeleniyordum. Elini uzatıp parmaklarıyla kızarık yanaklarıma dokundu. ''Alkolden herhalde?'' dedi kinayeli bir şekilde. Kafamı hafifçe çevirip yanaklarımı ondan kurtardım ve öksürdüm. ''Pek iyi bir içici değilim.''

Dalga geçeceğinden korkarken anlayışla kafasını salladı. ''Aslında ufaklık sana bir şey sormak istiyordum.'' Merak ve panikle kafamı sallayarak dinlediğimi belirttim.  ''İlk tanıştığımızda... Kendine gerçekten zarar vermek istiyor muydun?''

Sorusu karşısında afallamıştım. Hayatımın o zamanlarıyla ilgili her şeyi kendimce geride bırakmış ve neredeyse unutmuştum. Yoon Gi'nin de hiç böyle bir soru sorabileceğini düşünmemiştim. Kendi kendime biraz zaman tanıyıp bunu hem kendime hem de ona nasıl açıklayacağımı düşündüm. ''Açıkçası evet.'' dedim ilk önce. O sessiz kalıp beklediğinde devam edebileceğime karar verdim. ''Beni tek umursayan insan da ölmüştü ve duygusal olarak kimsesiz ve hastaydım. Ölümü de kendime zarar vermek olarak değil huzura ermek olarak düşünüyordum.'' Bir anda dolan genzimle birlikte burnumu çektim. ''Sonra bunun bir güçsüzlük olduğunu fark ettim tabi.''

Yoon Gi elini sırtıma koydu ve nazikçe sıvazladı. ''Daha fazla sormayacağım.'' Ses tonu şefkatle dolmuştu. ''İstediğin zaman anlatabilirsin. Seni, gerçekten tamamen seni tanımak istiyorum ufaklık.'' Ellerini şuna bak dermişçesine iki yana açtı. ''Ve bugün burdasın, başarılı olacak kariyerinin ilk adımlarını atıyorsun. Kendinle gurur duy Yang Yu Jin.''

Ellerimin tersiyle gözlerimden düşmek üzere olan yaşları uzaklaştırdım ve gülümsedim. ''Ee?'' Ağlamak istemiyordum. Bunun için de konuyu değiştirmem gerekiyordu. ''Piyano çaldığını duydum.''

''Eh,'' dedi mütevazı bir edayla. ''Beethoven kadar değilim ama.''

Bir süre öylece havadan sudan konuştuk, güldük ve bazen saniyelerce birbirimize baktık. Gözlerim rastgele etrafta dolaşırken duvardaki saatin gece ikiyi gösterdiğinde şaşırmıştım. Yaklaşık dört saattir konuşuyorduk. O da aynı şeyi fark etmiş olacak ki telefonunu kontrol etti ve boğazını temizledi. ''Eh, şirketten birisi beni almaya gelmiş.'' İstemediği her halinden belli olan ifadesi eşliğinde oturduğu koltuktan kalktı.

''Nereye gideceksin ki?'' Aynı hızda peşinden kalktım. Gidecek başka yeri olmadığını söylediğinde burada kalacağını düşünmüştüm.

İki parmağını uçak olduğunu düşündüğüm bir şekilde havada uçurdu ve ''Kaçak Los Angeles'a geri dönüyor.''

''Ne?'' Şaşkınlıktan gözlerimi kırpıştırdım. Seoul'e geleli kaç saat olmuştu? Beş mi? ''Gerçekten bu kadar zaman için mi geldin?''

Kendisi de bunu yaptığına inanamıyormuş gibi iç geçirdi. ''Aslında...Tam olarak bunun için gelmiştim.'' Ben daha ne olduğunu anlayamadan yaklaştı ve beni kollarının arasına aldı. Kollarım iki yanımda sarkık bir şekilde öylece kalakalmıştım. Bir yanım ona deli gibi sarılmak istiyor diğer yanımsa bunun şu an için iyi bir fikir olmadığını adeta çığırıyordu. Kısa sarılışının ardından ben Los Angeles'dan ayrılmadan önce yaptığı gibi saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurdu. Ben bu kadarla kalacağını düşünürken uzandı ve yanağıma da tek bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. ''Geri döndüğümde tekrar görüşeceğiz ufaklık.'' dedi. "Ayrıca bir dahaki sefere altına pijama giymiyor olursan yapacaklarım konusunda söz veremem." Göz kırptı. Yanaklarım alev alevdi. Kendi kendine kapıya doğru gidip çıkmadan önce yerde kafasını kaldırıp merakla bakan Kong'a el salladı ve sonra gitti. Ben de orada tam anlamıyla salak gibi dikilip sarılışını kafamda defalarca tekrar ettim. Peşinden gitmek, daha uzun sarılmak istiyordum. Hayır Yu Jin, dedim kendi kendime. Bir dahaki sefere...Bir dahaki sefere.

__

Yoon Gi bana böyle şeyler yapsa üzerine atlardım herhalde😮‍💨🫠🤌🏻💗

Biraz beklettim kuşkolar kusura bakmayın arada tıkanıp yazamadığım yerler oldu sabahtan beri 🥹

Sefişme bölümü olsun mu olmasın mı diye içimde savaş veriyorum fikirlere açığım 🤲🏻

Continue Reading

You'll Also Like

19.8K 1.1K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
112K 19.2K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
655K 55.3K 19
başarılı hukuk öğrencisi jeon jungkook, doktoru sanarak mesaj attığı numaranın eskort kim taehyung'a ait olduğunu öğrenir. text, taekook
99.7K 6.2K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...