DUDAKLARIN KARARACAK

By esrranurcelk

8.4K 1K 339

Ben bu hayattan kaçmıştım, yaşamak istemiştim. Ancak bu kaçışın bütün hayatımın yalanlarıyla ödeneceğini bile... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
FİNAL

8. Bölüm

243 32 0
By esrranurcelk

Oy verir misiniz? :)

Huzurluydum ancak öyle bir şey vardı ki beni bu huzurun içerisinde bile huzursuz edecek kadar güçlüydü. Benim kalbim, o kadar ağır bir yük kaldırıyormuş gibi hissettiriyordu ki, bu beni mahvediyordu. Ağrısı yoktu, bir sıkıntısı ise hiç yoktu. Bir tek şeyi vardı, rahatsızdı.

Nedeni bilinmezdi, unuttuğum- doğrusu annemin büyüyle unutturduğu- o iki günün ardından da bu rahatsızlığı hissetmiştim. Sanki kalbim, kendi evine yabancı gibiydi.
Kalbim dışında hissettiğim huzur, hayatımda daha önce tatmadığım bir duyguydu. Evimden ilk defa bu kadar uzaktım, hatta o kadar uzaktım ki araya beş kent sığabilecek diye düşündüm. Daha önce kent görmedim, giremedim insanların içine. Ama dediklerine göre kentlerde 200-300 ev olurmuş. İnsanları gizlice dinlemek ayıp olabilirdi, ama ben dinlemeseydim hiçbir şey öğrenemezdim halk hakkında.

Benim yaptığım ayıp sayılmazdı, asıl ayıp masum bir çocuğu yaşıtlarından ayırmaktı. Halkın ayıbı, benim iki üç ayıbımdan daha baskındı.

Önümde yanmış ateşten kalan küllere bakıyor, Vance'nin huzurlu uykusundan gelen düzenli nefesleri dinliyordum. Gece boyu düşünmüştüm, kötülüğü aslında ben mi yapmıştım? O, bana arkadaş olmuştu, ben ise arkadaşlığını kullanarak kaçmıştım. Gelmeyebilirdi, ama gelmişti. Onu kendimle sürüklemem bencillik olabilir miydi? Bence hayırdı bu sorunun cevabı, çünkü gelmeme hakkı onun elindeydi.

O kadar koşudan sonra ormana girmiş, ne kadar ilerlesek de ormandan çıkışı bulamamıştık. Havanın artık sıcak olmasınıda hesaba katarak geceyi uygun bulduğumuz bu ağacın altında geçirmiştik. Sıcak olsada gece üşüyeceğimizi de hesaba katarak ateş yakmıştık. Vance ne bir soru sormuş, ne de yargılamıştı. Sadece bana takılmış, hırsızlığını övüp durmuştu. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için şanslıydım, bence.

"Yanmış kül pek bir işe yaramıyor, özellikle karın hiç doyurmuyor, İnci Tanesi. Eğer acıktıysan ağaca çıkıp meyve toplamayı öneririm." diyen Vance'ye baktım. Kalkmış, eliyle gözlerini ovuşturuyordu. Kocaman gülümsedim.

"Ben pek hırsızlıktan anlamam, gece boyu kendini öven sendin, bence ağaçtan meyve çalarak kendini bana kanıtlayabilirsin." dediğimde ilk önce anlamaz gibi bakmış, ardından gözlerini irice açmıştı.

"Gerçekten de senden korkmalıymışım. Bu kadar dil oyunu sana bile fazla. Az daha gerizekalı olsaydım sana kanıp ağaca çıkacaktım. Ya her şeyi anladım, ağaçtan meyve çalmayı nereden uydurdun?" dediğinde kıkırdadım.

"O meyve ağaca ait ve sen ondan izinsiz koparıyorsun, bence bir nevi çalmak oluyor." dediğimde hayretle bana bakıyordu.

"Kalk, İnci Tanesi. Yoksa aç kalacağız dilin yüzünden." dedi ve birkaç şey daha homurdandı. Ayağa kalktığında peşinden ilerledim. Yanımıza hiçbir şey almamıştık, o hırsızdı çalardı umarım.

Ağacın yanına vardığımızda hızlı bir hareketle ilk dala tutundu ve eriklerin en olgun olduğu dalı tuttu. "Ben dalı silkeleyeceğim, sende tut İnci Tanesi!" diye bağırdığında "Tamam!" diye yanıtladım ve dünden giydiğim mor elbisenin önden sadece bir parça kumaşını kaldırdım. Elbiselerimiz genellikle kabarık etekten oluşurdu, rahatsız ediciydi ancak yapacak başka bir şey yoktu.

Ağacı silkelemeye başladığında denk getirmeye çalışarak tutmayı denedim ve çoğunu tuttum. Toplananları hemen elimle kenara koydum çünkü etekten dökülme riski vardı. O sırada arkamdan gelen 'pat' sesiyle irkilerek arkamı döndüm. Vance belini tutmuş, yerde uzanıyordu ve yüzünü acı çeker bir ifadeyle buruşturmuştu.

"Vance!" diyerek yanına vardım endişeyle. Ağaçtan düşmüştü ve canı yanıyor olmalıydı. "İyi misin, neren ağrıyor?" dediğimde belini gösterdi. Ağrıyla inliyordu. Belindeki yaranın olduğu yeri hafifçe açtığımda içine sivri bir taşın saplandığını gördüm. Taş içine girmemişti. Tedavi edilmesi gereken bir yaraydı ancak burada tedavi edilecek bir yer yoktu.

Aklıma gelen düşünce hem üzdü hemde sevindirdi. Öğrendiğim büyülerden olan iyileştirme büyüsüyle hemen eski haline dönebilirdi, sevindirici. Ancak büyüyü yapmak, annemi hatırlatıyordu ve hiçbir zaman yapmam dediğim büyüyü yapacak olmam, üzücüydü.

Ancak yapmak zorundaydım, başka çarem yoktu çünkü Vance acı çekiyordu. Elimi yaranın üzerine koyduğumda inledi. Yavaşça okşadım ve büyü için gerekli kelimeleri fısıldadım. İçim yandı, çünkü büyüler, asla bedelsiz yapılmazdı. İlk defa tattığım bu acı, içime kızgın demir sokulmuş gibi hissettiriyordu. Sarsıldım ama elimi çekmeden büyüye devam ettim. Acı katlanılmazdı. Benim içim yanmaya devam ederken, yara yavaşça kapandı ve elimi çektiğimde ikimizde artık yarasız ve iyiydik.

"Hem zeki hemde büyücü, ha!" diyen Vance'ye baktım. İyi görünüyordu. "Sanırım bu büyüye bayıldım. Şu an hiç düşmemiş gibiyim! Yani düşmedim tabi. Ayrıca ben ağaçtan düşmedim, bilirsin hayatta düşmezdim o ağaçtan. Ayağım falan hiç takılmazdı. Sana yaklaşan yılanı görünce hemen atlayayım dedim, bak, senin için." dediğinde dün geceden olduğu gibi yine gözlerimi devirdim.

"Sen öyle de, hırsız. Kurtarmasam ağlayacaktın resmen. Hem yılan falanda yok!" dediğimde ters ters bakarak kalktı ve beraber erikleri alarak yola koyulduk. Erikleri yiyerek ilerliyorduk.

"Saçların, bu dönemin kadınlarına oldukça zıt. Aykırılığı severim, sana olabilecek en iyi saç bu." dediğinde yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti ve o da bunu fark etti. "Yanlış bir şey mi ded-" dediğinde lafını kestim.

"Hayır, hayır. Demedin yanlış bir şey. Sadece hayat bazen bizlere bedel ödetir, kısa saç sevdiğim için değil, ödemek zorunda olduğum bir bedel için." dediğimde derin bir nefes vererek boş yüzük parmağımı gösterdim. Daha önce görmüş gibi baktı, görmüştü elbette. "Bu iki bedeli, hiçbir zaman nedenini bilmeyeceğim bir sebepten kaybettim." dediğimde anlayışla başını salladı.

"Bazen hayat bize seçenek sunmaz. Tek bir yol vardır, ve o yolu bile sen oluşturmazsın. Bunu bilirim, çünkü başkaları çizer o yolu, sen mecbursundur." Sormak istemiyordum, ama onun da zor bir yaşamı olduğunu görebiliyordum. Belki de onu benimle arkadaş eden nedende buydu, ikimizde tek bir yolda harcanmıştık. Farklı hayatlar, farklı bedeller, aynı arkadaşlıklar.

"Benim hayatımın mimarı annemdi, kaçmak zorundaydım, belkide hiç anlatamam sana, sorma lütfen, olur mu?" dediğimde: "Elbette sormam, dediğim gibi macerasındayım olayın ben." dedi.

"Bir şey sorabilir miyim?"dedim.

"Elbette, sormadan da sorabilirsin." diyip gülümsedi. Erikler bitmişti ve biz yürürken bulduğumuz temiz su kaynağından su içtik. Yola devam ettiğimiz vakit sorumu sordum:

"Başka arkadaşın yok mu?"

"Yok."

"Ama sanki çok arkadaşı olan birine benziyorsun."

"Ben, bu tür ilişkilere inanmam. Insanlar yarı yolda bırakır, ufak bir hatanda sana yüz çevirirler. Arkadaşlık benim için menfaati temsil ediyor. Sen, benim gibiydin. Tektin. Neden olmasın dedim içimden, belki de bir istisna olur, menfaatçi olmaz dedim. Denedim, deniyorum, umarım yanılmam İnci Tanesi." dediğinde şaşırmıştım. Ben hep arkadaşım olsun istemiştim, o ise fırsatı varken istememişti. Kafamı salladım cevap olarak ve konuyu tekrar değiştirdim.

"Bu yol bitecek gibi değil!" dedim sitemle ileride sadece ağaçlar olan yola bakarak, "Daha önce hiç geçmedin mi buradan, Hırsız?"

"Hayır." diyerek başını iki yana salladı. İleride birtakım su sesleri geliyordu. "Belkide suyun olduğu tarafa yürürsek başkalarına rastlayabiliriz." dediğinde ona katıldım ve suyun olduğu tarafa yürüdük.

Daha önce evimin yakınında gördüğüm şelaleye benzeyen bir şelale vardı, çok büyük değildi. Etrafında yediye yakın at vardı ve hepsi bağlıydı. Sahiplerine veya başka bir insana dair bir iz yoktu etrafta. Suya yaklaştım ve Avucuma aldığım temiz suyu yüzüme çarptım. Umutsuzdum, kimse yoktu ve biz uzun süre yürüyecektik. Zaten dünden dolayı bacaklarım sızlıyordu, biraz daha yürümeye katlanamazdım. Üzüntüyle Vance'ye döndüğümde şok içinde gözlerimi açtım.

Beyaz bir atı serbest bırakmış, bir de üstüne binmişti. Neler olduğunu anlamak için doğrularak yanına gittiğimde ise:

"Evet, sana hırsızlığımı kanıtlamak için çok iyi bir fırsat yakaladım. Sahipleri görünmüyor ancak yinede hızlı olmamız lazım. Usta Hırsız Vance, gururla sunar, leydim." diyerek elini bana uzattığında şaşkınlığımı üzerimden atarak elini tuttum.

"Senden öğrenmem gereken bir konu var." diyerek onun desteğiyle arkasına binebildim.

"Neymiş o, İnci Tanesi?" diyerek atın yularını eline dolayarak ata yön verdi. Şelaleden uzaklaşırken sorusuna yanıt verdim:

"Hırsızlık, bay Vance. Acilen öğretmeniz lazım."

---

Aklınıza takılan konu var mı?

Sevgilerle*

Continue Reading

You'll Also Like

Algon By defnetheshipper

Historical Fiction

55K 1.9K 24
Kuruluş Osman - Alaeddin ve Gonca Alaeddin Gonca'nın ihanetini öğrendikten 3 yıl sonrası
40. SENFONİ By Ecem Araz

Mystery / Thriller

46.9K 4.3K 30
Komiser yavaşça karşısındaki kadına yaklaştı. Gözlerini dikip bir süre süzdü. Sonra geri çekilip dikleşti ve elindeki dosyayı masaya fırlattı. Masay...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

92.4K 3.6K 36
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
151K 10.2K 47
| Düzenleniyor... | Kimberly Lamar, adı çıkmış bir leydi. Erkeklerin gözde sevgilisi. Onunla olmak için sıraya giren insanlar onları piyon olarak kul...