cardigan, tk

Door losingwendie

115K 12.5K 5.2K

jungkook, onun yaralarını yıldızlamak isteyen taehyung'a bir türlü karşı gelemiyordu. •semeXseme Meer

eski moda tişört
kaldırım üstünde topuklular
gençken hiçbir şey bilmediğini varsayarlar
süslü bi' gülümseme
siyah ruj
seni biliyorum
kot ceketle dans
sokak lambası altında sarhoş
sweatshirtümün altındaki el
öp ve geçir
herkesle arkadaş olanın hiç arkadaşı yoktur
iki kişiyi kovalayan birini kaybeder
saklambaç
hafta sonları
arabada öpüşmek
yaralarımın etrafına yıldızlar çizdin
kanıyorum
son tren
baba gibi terk etmek
su gibi akmak
dövme öpücüğü
duman kokusu
seni lanetledim
market sırası
eski bir hırka || final
gözüm üstünde || özel bölüm

peter, wendy'yi kaybediyor

3.4K 405 200
Door losingwendie

[Seul'den Busan'a tren var mi ve varsa da yol kac saat suruyo hicbi fikrim yok ama varmis gibi davranabiliriz 🤞🏻 bir de müziği açıyorsanız yine işaretli yerde açın lütfen]

"Jungkook." Taehyung'un yüzüme düşen tutamları kulağımın arkasına sıkıştırmasına huylandığım için açtım gözlerimi. "Uyan bebeğim, hadi."

O yatağın yanında ayakta beklerken ben de yattığım yerden doğrulmuş ve gözlerimi ovalamıştım. Ellerimin sargı bezi olsa da yaralarla dolu olduğunu unutup gözlerimi sıkıca ovaladığımda canım acımıştı. Dişlerimin arasından hafifçe sızladığımda, Taehyung da aynı şekilde sanki kendi canı yanmış gibi sızlamış ve uzandığı elleriyle ellerimi tutup gözümden çekmişti.

Sargı bezlerinin varlığını unutsam da, dün geceyi tabii ki de unutmamıştım. Geçirdiğim krize kadar her şey capcanlı tekrarlanıyordu zihnimde. O yüzden ellerim Taehyung'un elleri arasında dururken bir an için gözlerim kapının pervazına dalmıştı.

Çok değil, kısa bir süre sonra Taehyung bunu fark etmiş olacak ki bileklerimden çekip yataktan kalkmamı sağladığında "Hadi, kalk artık trene yetişmemiz lazım." dedi. Aynı şekilde yine bileklerimden beni banyoya sürüklerken de konuşmaya devam etti. "Son trene binmeyeceğiz, onun yerine öğlen üç buçuktakine bineriz diye düşündüm. Biletleri ona göre aldım. Yani üç saat içinde çıkmamız la-"

"Biletleri mi aldın?" Banyoda, lavabonun başında durmuş aynadan birbirimize bakıyorduk.

"Evet."

"Neden bana sormadan aldın ki?"

"Sana sormamı gerektirecek bir konu değildi de ondan." dedikten sonra musluğu açıp suyun sıcaklığını ayarlamıştı. Ellerimin ıslanmaması gerektiği için onları tek eliyle sıkıca tutarken diğer elini suyun altına tuttuktan sonra yüzüme çıkarmış, ve yüzümü yıkamıştı. Yüzümü birkaç kez sildikten sonra temiz bir havluyla kurulamış ve peşinden de dağınık saçlarıma ince parmaklarını daldırarak elinden geldiğince düzeltmişti onları.

"Çok güzelsin." dedi birden. Gözlerim hafifçe büyürken bütün uykum kaçmıştı heyecanlandığım için.

"Ne?"

"Duydun işte," Aynanın yanındaki dolabı açtı ve dün bıraktığı sargı bezi ve ilacı yine tek eline aldı. "Çok güzelsin."

Bir an için aynadan kendime baktığımda onun kesinlikle aklını kaçırdığını düşündüm. Ağladığım için şişmiş gözlerim, kuruluktan çatlayıp yer yer kanamış dudaklarım, yanağımdaki saçma yara izim ve solgun tenimle şu an asla güzel değildim. Yine de ona bir şey demedim bununla ilgili. Zaten elime de bir şey geçmezdi, ben 'güzel değilim' derdim o da bana küfür ederdi o kadar.

"Sargını değiştirelim Busan'a gitmeden önce. Oturma odasına geç sen." dedi biz banyodan çıkarken. Açıkçası oturma odasına girmek istemiyordum. Her yer dağılmış, cam kırıkları ve sinirden etrafa fırlattığım eşyalar yüzünden bok gibi bir hâldeydi dün gece. Üstelik günlük de ordaydı. Görmeye cesaretim var mı emin değildim.

Fakat kısa koridoru geçip odaya girdiğimde asla aklımdaki gibi bir hâli yoktu. Her bir köşesi tertemiz ve düzenliydi. Ayrıca balkonun kapısı yine açıktı ki içeri giren güneş ışığı odayı aydınlatıyor, hafif rüzgar ise kapının önündeki beyaz perdenin yavaşça uçuşmasını sağlıyordu. Yıllardır bu evdeydim, ama bu oda gözüme hiç bu kadar güzel gözükmemişti.

"Otur." dedi Taehyung kendini koltuğa bırakıp eşyaları önüne koyduktan sonra.

"Sen mi toparladın?" Odanın içinde gözlerimi gezdirirken konuştum. Zaten başka seçenek yoktu ama sadece şaşkınlığımı dile getirmek için konuşmuştum.

"Nereyi bebeğim?"

"Burayı işte." derken şaşkınlığımı atıp koltukta karşısına oturmuştum. Oturduğum gibi ellerimi kucağına alırken yavaşça sargı bezlerini açmaya başladı.

"Burayı mı? Anlamadım ki bebeğim burası zaten topluydu." Bilmemezlikten geliyordu. 'Ben yaptım' diye açıkça söylediğinde mahcup olacağımı falan düşünüyordu sanırım.

"Teşekkür ederim." dedikten sonra eğilip güldüğü için belirginleşen dudağının yanındaki çizgiye öpücük bıraktım. Önceden her güldüğünde orayı öpmek istediğimi geçirirdim içimden, şimdi tereddüt etmeden öpebiliyor olmak bu zamana kadar sahip olduğum en iyi şeydi.

Açtığı sargı bezlerini yanımızdaki sehpaya bıraktıktan sonra iyice eğildi, ve kucağındaki yara izli ellerimi derince koklayarak öptü birkaç kez. "Sakın bir daha böyle bir şey yapma Jungkook."

"Özür dilerim." Bir kez daha öptükten sonra kaldırdı başını ve tekrar ilacı sürmeye başladı.

"Her neyse, tamam. Seni iyi bir dövmem lazım ama şimdi değil. Önce yapmamız gereken işler var."

"Ne onlar?"

"Önce yemek yiyeceğiz. Sana eve geldiğimde mutfaktaki ramenlerin eksilmediğini görürsem seni geberteceğimi söylemiştim,"

"Hm hm." Başımı mahcupça salladım çünkü tabii ki de yememiştim dün akşam.

"Yememişsin, şaşırmadım." Elime yeni bezi nazikçe sararken konuşmaya devam etti. "Önce yemek yiyeceğiz. Sonra sen yeni bir telefon alacaksın, sonra da trene gideceğiz."

"Tamam." İtiraz etmedim, zaten öyle bir şansım da yoktu.

Dediği gibi yapmıştık her şeyi. Önce erken kalkıp hazırladığı yemeği yemiş, sonra de telefon almaya gitmiştik. Beni uzun süre idare edecek iyi bir modeli tek çekimle almıştım.

Tamam, etrafımdaki herkes durumumun iyi olmadığını düşünebilirdi. Hatta açıkçası Taehyung bile ilk başta ekonomik açıdan zorda olduğumu sandığını itiraf etmişti. Ama hayır, hakkımda düşünülenin aksine durumum gayet iyiydi. Sadece, harcamayı sevmiyordum.

Lisenin başından beri aldığım bursum, üniversitede 3 katına çıkmıştı. Ayrıca burs aldığım tek bir yer yoktu. Giderim de fazla sayılmazdı. Çok nadir yenisini aldığım kıyafetlerim, ev kiram, faturalarım vesaire vardı ki bunların da beni çok zorladığı söylenemezdi.

Kafede çalışmaya ilk başladığımda, ve birkaç ay önce aslında gerçekten para için çalışıyordum çünkü kirama o zamanlar zam yapılmıştı ve beni biraz zorluyordu. Fakat sonrasında -patron hariç- kafamı dağıtmama yardımcı olduğunu fark ettim. Bu yüzden de işten çıkmadım. Zaten sonrası da mâlum, Taehyung'un geldiği zamanlar falan.

Bu şekilde elime geçen bütün paraları biriktirdiğim için köşeye ayırdığım iyi bir miktar vardı ama dediğim gibi pek kullanmıyordum. Bugün telefon alana kadar.

Telefonu ayarladıktan sonra trenin kalkmasına on beş dakika varken tren garına gelmiştik Taehyungla. Garip derecede sakindi burası. Bizim dışımızda on kişi bile yoktu belki. Onlar da garın içinde bizden uzaktalardı. Eşyalarımızı trendeki yerimize bıraktıktan sonra hava almak için inmiş ve banklardan birine oturmuştuk. Taehyung başını omzuma yaslamış bir şekilde dinlenirken telefonumun son ayarlarını düzenlemeye devam ediyordu. Mesela duvar kağıdına kendini koymak için anlık bir selfie çekiyor, rehberde kendini 'sevgilim' diye kaydediyordu.

Ayrıca yine ellerimle oynuyordu. Daha doğrusu oynuyor gibi değil de, okşuyor gibiydi daha çok.

"Acıyor mu elin?" Çok sakin bir ses tonuyla konuştu. Başımı iki yana sallarken "Hayır," dedim "hiç acımıyor." Yalan söylediğimi ikimiz de biliyorduk. O kadar çok cam parçası batmıştı ki elime, acımaması mucize olurdu.

"Uyuyabildin mi gece? Resmen üstünde uyuyakaldım, ayrıca erken de uyanmışsın. Kaçta uyandın sen?"

"Çok güzel uyudum hem de."

"Yalan söyleme."

"Bana diyene bak." dediğinde ikimiz de hafifçe gülmüştük.

"Korkuyorum." Bir süre sonra gülüşüm solarken konuşmuş ve parmaklarımı oynatabildiğim kadar oynatıp onun parmaklarına geçirmiştim. Başını yasladığı omzumdan kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı.

"Neden?"

"Mezarı eskiden yaşadığımız yere yakın bir yerdeymiş. Oraları görünce kötü olmaktan korkuyorum. Mezarını görmeyi ben istedim biliyorum ama, mezarını görmekten de korkuyorum."

"Çok normal bebeğim."

"Yakınken vaz mı geçsem diye düşünüyorum."

"Saçmalama. Bugün gitmezsek başka zaman yine isteyeceksin, içinde kalacak hep."

"Haklısın ama-"

"Aması yok Jungkook." dedikten sonra kalkmış ve beni de yine bileklerimden çekip kaldırmıştı. "Binelim hadi tren kalkacak birazdan."

Bir şey demeden onu arkasından takip ettiğimde biletimizin olduğu vagona geçmiş ve geniş koltuğa oturmuştu. Hâlâ bana biraz sinirli olduğunu hissettiğimden kendi tarafıma geçmek yerine onun yanına oturmuş, ve bacaklarımı toplayıp onun uzattığı bacaklarının üstünden geçirmiştim. Kollarımı da boynuna sarıp olduğum yere sokulduğumda onun için rahatsız bir pozisyon olduğuna emindim.

"Jungkook," dedi yaptığım şeye şaşırdığı sesinden belli olurken. "kitap okuyacağım. Bu şekilde okuyamam." Belliydi işte, hâlâ az da olsa sinir vardı içinde ve aklına geldikçe biraz mesafe koyarak cezalandırmaya çalışıyordu beni.

"Okuma o zaman." Sarıldığım boynuna daha çok sırnaşırken o da dayanamayıp elini belime sarmıştı. "Aptal."

•🎶

"Taehyung biz böyle geldik ama gece nerde kalacağız?" Trenden inmiş ve yan yana yürümeye başlamıştık. Sırtımdaki pek de dolu olmayan çantayı düzeltirken Taehyung'a doğru hafifçe dönüp konuşmuştum.

"Burda yaşayan çok sevdiğim bir hyungum var. Zaten buraya geldiğimi ve başka yerde kaldığımı bilse beni gebertir ve çok uzun süre trip atar. Onun evinde kalacağız. Yarın da erken saatte döneriz Seul'e olur mu?"

"Olur. Kim bu hyungun? Nerden tanışıyorsunuz? Onda mı kalıyorsun her geldiğinde?"

"Ne oldu? Kıskandın mı?" Sırıtırken bana dönmüş ve kaşlarını kaldırırken konuşmuştu. Dediği şeyle gözlerimi devirip derin bir nefesi dışarı verirken "Ne alakası var?!" diye çıkıştım. Açıkçası gerçekten de kıskanmamıştım, sadece merak ettiğimden soruyordum.

"Her neyse. Hoseok hyungum. Küçükken Daegu'da aynı sokakta yaşıyorduk ve benden bir yaş büyük olmasına rağmen abim gibi davranıyordu hep. Çok yakındık yani. O Busan'a, ben de Seul'e taşınsam da bağımız kopmadı hiç. Her hafta sonu arar konuşur mesela benimle, en kötü mesaj atar."

"Güzelmiş." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım 'anladım' der gibi.

"Öyledir. Bu arada, nereye gittiğimizi biliyor musun yoksa biz bir bok bilmeden öylece sokakta yürüyor muyuz?" dediğinde gülmeden edemedim.

Yanımda yürüdüğü için her adımımızda birbirlerine değen ellerimizi bu eziyetten kurtardım ve parmaklarımızı birbirine geçirerek elini tuttum. Bunu beklemediğini biliyordum bu yüzden ne tepki vereceğini merak ettim ve başımı iyice onun tarafına çevirdim. Gülmüş ve başını diğer tarafa çevirmişti yüzünü görememem için.

Çok garipti. Birkaç ay önce aynı kafede çalışırken durmadan birbirimize laf sokmaya çalışıp birbirimizden hiç haz etmiyorduk, şimdiyse elini tuttuğum için liseli bir kız gibi utanıp başını çeviriyordu.

"Biliyorum nereye gittiğimizi, merak etme sen."

Tuttuğum eliyle onu neredeyse sürüklediğim mezarlığa gelmiştik. Çok küçük bir Hristiyan mezarlığıydı burası. Küçük alanda Taehyung'un elini bırakmadan yürüyor ve mezar taşlarının üstünde tanıdık ismi arıyordum.

"Buldum." derken sesim titremişti. Üç gün önce görsem hiçbir şey hissetmeyeceğim mezar taşı şu an sanki beni delip geçiyordu. Başıma inanılmaz bir ağrı girerken derin bir nefes aldım ve Taehyung'un elini bırakıp mezar taşının yanına oturdum. Dizlerimi kırarak biraz kendime doğru çektim, ve kollarımı dizlerimin üstünden geçirerek ellerimi birleştirdim. Taehyung da benzer şekilde yanıma otururken soğuktan dolayı (?) akan burnunu çekti.

"Elim boş geldim, kusura bakma. Çiçek almak aklıma gelmedi." Bu muydu yani? Ne kadar aptaldım, böyle mi girilirdi konuşmaya?

"Ne demeliyim bilmiyorum. Ölmeden önce seni bulamadığım için üzgünüm." Dolan gözlerimi silerken ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Son günlerde o kadar çok ağlamıştım ki yıllardır ağlamamamın acısını çıkarıyordum sanki. Yorulmuştum ağlamaktan.

"Sana kızgın değilim. Günlüğünde çok sormuşsun ya, cevap vereyim dedim." Bakışlarımı mezar taşından ayırdım ve önümde duran ağaçlara diktim. "Kırgın da değilim. Sadece üzgünüm. Şartlar bize hiçbir zaman uymadığı için üzgünüm. Seninle tanışmayı çok isterdim. Tanışmayı diyorum çünkü benim çocukluğumdaki kadının sen olmadığını biliyorum. Hastaydın, ve bunun için seni suçlayamam. Buna rağmen bizim hikayemizin sonunu değiştirmek için çok uğraşmışsın, teşekkür ederim. Ama ne üzücü ki filmin sonunda Peter Wendy'yi kaybediyor." Esen rüzgar yüzünden gözüme giren saçlarımı elimle düzelttim.

"Benim hakkımda hiçbir şey bilmemekten sürekli şikayet ediyordun günlüğünde. Sanırım biraz anlatabilirim kendimi." Zorla yutkundum ve konuşmaya devam ettim. "Sen gitmek zorunda kaldıktan sonra babam beni büyükbabama bıraktı. Şehir merkezinden uzak sayılacak bir yerde evi vardı, lisenin sonuna kadar onunla yaşadım. Aslında Busan'daydık dedemle ama dediğim gibi, uzaktık biraz, o yüzden seninle denk gelme ihtimalim yoktu. Liseden sonra büyükbabam vefat etti, ben de Seul'e gittim. Orda üniversite kazandım, burs falan derken çok küçük bir ev tuttum. Hâlâ orda kalıyorum. Çocukluğumdan beri içine kapanık biriyim, lisede de öyleydim üniversitede de. Kimseyle konuşmam, kimsenin arkadaşı olmam. Kulağa kötü geliyor değil mi?" Küçük bir gülüş kaçırdıktan sonra devam ettim konuşmaya.

"Üniversitemin bitmesine 1,5 yıl kaldı. İyi gidiyor o da şimdilik. Bunun dışında, bir kafede çalışıyorum. Aynı senin yaptığın gibi." Bir süre sessiz kaldım. Kendimi kötü hissettiğim için başımı ellerime eğip kendime gelmeye çalıştım. Taehyung hâlâ varlığını belli edecek hiçbir şey yapmıyordu. Öylece oturuyordu yanımda. Arada bir burnunu çekiyordu o kadar.

"Günlüğü iyi ki yazmışsın ve iyi ki bana ulaştırmışsın. Seni sevmeyerek hayatıma devam etmek üzücü olurdu, ya da gerçekleri bilmeden ölüp gitmek de. Bu yüzden teşekkürler. Sen ölmeden önce yalnızdık ikimiz de ama bak, çok geç de olsa bulduk birbirimizi. Beni yalnız bıraktığın için üzüldüğünü yazmıştın günlüğünde, bak şimdi yalnız değilim. Sevgini benimle taşıyacağım her yere, bundan şüphen olmasın." Konuşmakta gittikçe zorlanıyordum ve sesim de her bir cümlede daha çok titriyordu. Ayrıca içimde kaldıramadığım bir ağırlık da vardı ve bir an önce eve gitmek istiyordum. Bana iyi gelmemişti burası.

"Sevgi demişken," Taehyung'a kısa bir bakış atıp tekrar döndüm mezar taşına. "İçimdeki sevgiyi kaybetmemem gerektiğini yazmıştın günlükte. Aslında o sevgiyi çoktan kaybetmiştim." Başımla hafifçe Taehyung'u işaret edip devam ettim konuşmaya. "Ama sonra tekrar buldum."

Taehyung son cümlemden sonra eğilip omzumu öptüğünde hırkama düşen gözyaşını hissettiğim için onun da ağladığını anlamam zor olmadı.

Biraz daha oturduk orda, Taehyung biraz daha öptü omzumu. Sessizce oturup öylece annemi düşünürken zaman hızlı geçmiş hava iyice karanlık olmuştu. Sessizliği bozan ilk kişi ben oldum. "Gidelim mi?"

Taehyung omzumda duran başını kaldırıp saçlarını düzeltti ve gülerek bana bakıp konuştu. "Gidelim bebeğim." Yerden kalkıp elini bana uzattı kalkmama yardım etmek için, elini tuttuğumda parmaklarımızı birbirine geçirdi. İyi olduğuma emin olduktan sonra tuttuğu elimle beraber elini deri ceketinin cebine atmış ve yürümeye başlamıştı.

Hoseok hyung'un evine giden otobüslerden birinin durağına kadar yürüdük beraber. Hâlâ kendime geldiğim söylenemezdi, içimde garip bir his vardı doğal olarak. Gece vakti oturduğumuz durakta sadece biz vardık. Sokak da tabela ışıkları haricinde boştu. Oturduğumuz yerde başımı ona doğru yaslamıştım biraz gözlerimi dinlendirmek için. Bu hamlemle o da kolunu arkamdan geçirmiş ve beni iyice kendine yaslayıp saçlarımı öpmüştü her zamanki gibi.

"İyi misin?" diye fısıldadı.

"Sadece eve gitmek istiyorum." Gözlerim kapalıyken yüzümü tanıdık kokunun olduğu yere biraz daha bastırdım.

"Evindesin zaten bebeğim. Bak, kollarımın arasındasın."

•••

peter losing wendy sözünde bile bunları ayırmadıysam daha da ayırabilceğime inancım kalmadı...

moralim bozuldu ayrılmadıkları için gidiyom ben

bu arada fourth of july sufjan stevens'ın gerçekten annesine yazdığı bi şarkı olduğu için bu bölüme cuk oturcağını düşündüm 😔🧍🏻‍♀️

görüşürüz 🫶🏻

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

339K 33.9K 24
bir gün değil, bin gün öpeceğim seni ⏤͟͟͞͞ ☆
4.4K 650 11
"There's nothing like us There's nothing like you and me Together through the storm There's nothing like us" ................... Jungkook alfası tara...
427K 35K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
12.9K 1.8K 5
madrid sokaklarında dans eden protestocu taehyung ve onu yakalamaya çalışan komiser jungkook