Ahu ile Cengiz

By Elyios

178K 13.1K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

3.4

2.1K 207 36
By Elyios

Ahu Özata

Şehrin göbeğinde, büyük bir kebapçı dükkanının ortasına kurulmuş sofrada oturuyorduk.

Bir yanda biz, diğer yanda da Mirza abi dedikleri adam vardı. Diğer tüm adamlar başımızda, daha çok abi dedikleri adamın arkasında dikiliyorlardı. Yol boyunca Cengiz ile telefondan mesajlaşmıştık ve vardığımız ortak kanı, gerçekten bizimle konuşmak isteyen bir ağır abi olduğuydu. Cengiz Timuçin'e canlı konum açarak gittiğimiz yerden haberdar ettiği için daha rahat hissediyordum.

"Şimdi gençler," dedi karşımda oturan ellilerinin başında gibi görünen adam. "İlk olarak soframızı bir kuralım, kursağımızdan iki lokma geçsin. Yoksa misafir edeceğiz dememiz havada kalır, bizde havada kalan söz itibarın üstüne düşer," Aman itibarınıza gölge düşmesin, diyemeyeceğim için sessiz kaldım. "Adana mı Urfa mı yersiniz?"

"Adana," diyen Cengiz'e döndüm. Gayet rahat bir şekilde cevap vermesi kaşlarımı kaldırmama neden olmuştu. Normal şeyler yaşıyorduk da ben mi evham yapıyordum, gelmiş burada adama Adana diyordu. "Siz?" dedi adam bu sefer bana dönerek. "Acısız olsun yeter," diye geçiştirmiştim ben de.

"Oğlum, şişleri çıkarıp getir. Şimdi misafirlerimiz yanlış anlamasın," dediğinde esprisine biz hariç herkes gülmüştü. Ben ise Cengiz'e bakmış ve zorla dudaklarımı yukarı doğru kıvırmıştım, o ise mimik oynatmamak konusunda kararlı gibi görünüyordu.

"Ee anlatın bakalım, neler yapıyorsunuz? Okuduğunuzu duydum," Cengiz adamın soru olmayan sorusuna karşı "Okuyoruz," diye kısaca karşılık vermişti. "Bölüm neydi?"

"Hukuk," cevabı ile adam kahkaha atarak "Bak işte, hasta olan adamın doktor ayağına geliveriyor. Hızlıca mezun olun da bizim davalara bakın be ciğerim, bu avukat tayfasının dallanıp budaklandırmasından vallahi gına geldi, yaka silktik." dedi. Devam etmeden önce de kebapları önümüze koyan adamların çekilmesini beklemişti. "Sen mert birine benziyorsun, ismi ile yaşarmış zaten insan."

"Eyvallah," dedi Cengiz beklenmedik iltifatı fazla umursamadan. "Memleket neredeydi ciğerim?" Bana bakarak sormadığından, üstüme alınmayarak sessiz kaldım. Zaten adam "Sivas," cevabını da hemen almıştı.

"Vay, vay, vay," dedi her birine garip bir tını koyarak. "Öyle söylesene be toprağım, benim ana tarafı Sivaslı, pek bir severim. Delikanlısı delikanlıdır he," diye kısa bir övgü turuna daha çıktığında, tüm bu ortama rağmen vallahi öyle be abi demek isteyen tarafıma sahip çıkmam çok zor olmuştu. "Eyvallah," diye cevap verdi tekrar Cengiz. Adam ise seri cevap ustası gibiydi. "Eyvallah bizden ciğerim."

Mirza denilen adam lavaşın arasına koyduğu etten şişleri çektiğinde "Ah be, kolestrol denilen bela olmayacak da sabah akşam yiyeceksin bunu." diye söylendi. Ne düşüneceğimi bilemediğim bu garip ortam bende çevreye bakma isteği doğuruyordu ama o kadar normal bir restorandı ki, alalede bir günde gelsem tahta masalar ve doğu esintili işlemeli halılar ile beğenebileceğim bir mekan bile olabilirdi.

"Fazla vaktinizi almadan, bizi neden çağırdığınızı öğrenelim biz," diye lafa başlayan Cengiz ile derin bir nefes verdim. Cenk ile ilgili olduğunu öğrendiğim andan itibaren huzursuzluk hissi her yerimde kol geziyordu. Bu çocuğun bir belaya daha bulaşmış olabileceği ihtimali bu sefer beni gerçekten yere yığabilirdi ve ben ayılıp bayılan tipleri kınayan Ahu Özata olarak, bu geceyi hastanede bitirebilirdim.

"Şimdi, kötü bir niyetimiz olmadığını anlamışsınızdır. Çakmak çakmak gözleriniz, zeki çocuklara benziyorsunuz." Ayranından bir yudum alarak, önündeki peçete ile dudaklarının kenarını temizledi. "Ahu hanımın kardeşi ile görüştük, pek bir saf pek bir temiz evladımız."

"Nasıl görüştünüz?" dedim şaşkınlıkla. "Ahu hanım, hapishanede dostumuz da hasmımız da çoktur, dostlarımız kapıyı açıp misafir eder, hasımlarımız da kapıyı açıp oraya düşmemizi bekler."

"Peki," Başka ne diyeceğimi bilemediğim için söylediğim kelime ile adam kafa sallayıp devam etti. "Yalnız sizin kardeşiniz saftan da öte," dedi kararsız bir sesle. Beni biraz tarttıktan sonra da asıl söylemek istediğini söyleyiverdi. "Biraz enayi sanki."

"Biraz mı?" diye sordum istemsizce. Çünkü enayilik seviyesini ölçmeye herhangi bir ölçü birimi yetmezdi. "Biz konuştuk Cenk efendi ile, garip bir çocuk ama kalbi temiz belli. Bizim kurnaz tilkilere denk gelmiş, kurda çakala yem olmuş."

"Kurda çakala?" Cengiz'in sorusu ile adam kafasını bilirsin der gibi salladı. "Zafer ile onun kız işte, neydi ismi?" Arkadaki adamların en önünde duran ve genç görünen "İlay, abi." demişti. "Heh, evet evet. İlay."

"Onun kız derken ne demek istediniz?" diye sorduğumda adamın yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. "Kardeşiniz anlamamış ama siz hemen anladınız. Vallahi kardeş olduğunuzdan bir şüphe ettim ama," Bizi şöyle bir süzüp devam etti. "Çabanıza bakılırsa has be has kardeşsiniz."

"Cenk ile ne zaman konuştunuz?" Soruma karşılık olarak tek gözü kısıldı. "Daha bu sabah ama sizinki ikna olacak gibi değildi. Biz de ziyareti kısa tuttuk," Elini önemsiz bir detay der gibi salladı ve devam etti. "Bu Zafer itini iyi tanırım ben, benim memleketten gelen malları dağıtmada aracı olurdu. İlay da onun yavuklusu, o da aramıza onunla birlikte girdi ama bana çok yanlışı oldu bu ikisinin," dediğinde şaşkınlıkla "Onlar sevgili miydi?" demiştim.

Kardeşim hapse düştüğü yetmiyor gibi bir de göz göre göre aldatılmıştı, gerçekten pes demek istiyordum artık.

Bir de aldatılmak için uyuşturucu satıcısı seçmişti, ben bu çocuğun aklından şüphe ederken haksız mıydım şimdi?

"Kardeşin kabul etmiyor, asla yapmaz, aleyhine de ifade vermem diyor ama bu çocuğun başına yıkıp arazi olmuş bu çakallar. Valla kardeşin orada istiyorsa yatabilir ama ben bana yamuk yapanın yatmasını isterim," diyerek ayranından bir yudum aldı. "Kardeşin kaldı böyle ortada, bu enayilik ile alır 15 senesini paşa paşa yatar. Sen git bir kulağını çek bunun," dediğinde kafamı onaylar anlamda salladım ama benim salak kardeşimi nasıl ikna olacaktı, aklım oradaydı.

Aleyhine ifade ver desem kızı savunacağım diye ağzını açmazdı ki.

"Şimdi, sizden istediğim iki şey var. Ben kardeşini oradan çıkarırım ama ilk ifadesi değişecek," Gayet makul görünen birinci isteğinden sonra, ikincisine geçmeden önce biraz mezelerden yemişti. "Bu çakallar benden kaçıp duruyor, duyduğuma göre sizde onları bir iki kişiye sormuşsunuz. İki güne avucuma düşerler ama sağdan soldan birilerinin aradığını duyarlarsa huylanıp deliklerine giriverirler, beni uğraştırmayın ciğerim. Bu çocuğun peşini bırakıp, Cenk kardeşimizi ikna edin. Siz sağ biz selamet kapatalım konuyu," İkimizi işaret etti. "Siz ifadeyi halledin, ben de onları duruşmaya getirip itiraf ettireyim. Makul müdür?"

"Nasıl itiraf ettireceksiniz, ya Cenk ile ilgili ters bir şey söylerse?" diye soran Cengiz ile adam alınmış gibi kaşlarını çattı. "Bizde söz senettir aslanım, ifadesini doğru düzgün verecek diyorsam, doğru düzgün verecektir. Şimdi sizin bu hergele ifade değiştirmez, bu Zafer it oğlu iti de bir kurnazlık çevirecek olur, başım ağrır. E sizin de başınız ağrır, ne gereği var bunların ciğerim?"

Cengiz sorar bakışları ile bana döndüğünde, kararsız kalarak "Ne yapalım?" diye soruvermiştim. Adamın söyledikleri mantıklıydı ama bir akşam bizi öylece kebapçısına getiren bir adama güvenmek de mantıklı mıydı? "Bunları tek başımıza bulamayız, anlaşma yapmak en mantıklısı gibi," diyerek fikir belirttiğinde sesimi iyice kısmıştım. "Ya bize bir zarar gelirse?"

"Cenk'e bile gelmemiş, bize mi gelecek?" diye rahatlıkla anti tez sunduğunda haklılığı ile biraz duraksadım. "Başka bir şansımız var mı sence?" Soruma karşılık kafasını iki yana salladı. "Cenk'in üstüne bilerek yıktıklarına göre ona göre de plan yapmışlardır, kendileri itiraf etmezse elimizden ne gelir ki?" Yutkunarak, söylediğini onayladım. Elimizdeki tek çare bu gibi duruyordu. Üstelik biz dümdüz insanlardık, biz kimdi, uyuşturucu satıcılarını tek başına yakalamak kimdi?

Ah Cenk, ah benim saf kardeşim. Tekinsiz mekanların baş müdavini olursan böyle başına bela açarsın işte, gerizekalı çocuğum benim.

"Tamam, ifade işini biz hallederiz." dedi Cengiz net bir sesle. "Ama kardeşim İlay'a baya aşık, Zafer'e güveniyor. Satmamak için direnir, sizin elinizde bunların yan yana bir fotoğrafı falan var mıdır?" diye araya girdiğimde beklemediğim bir tepki ile "Sen bizi ne sandın avukat?" cevabı almıştım. Saniyesinde nasıl hukuk fakültesi mezunu olmuştum anlamasam da şaşkınlık ile sessiz kaldım, o da zaten serzenişine devam etti. "Röntgenci miyiz biz, elalemi karısı kızıyla çekelim? Estağfurullah."

"Çekmezsiniz de, çekseniz iyi olur aslında." diye mırıldandığımda Cengiz de kafasını aşağı yukarı sallamıştı. "Bizim de sizden ricamız bu olsun," dediğinde Mirza bey keyiflenmiş gibi arkasına gülerek yaslandı. "Tamam madem, anlaşma dediğin karşılıklı olur. Fotoğraflar ve itiraf benden, ifade sizden." Kalender bir ifadeyle güldü ve ikimizi işaret etti. "Cenk efendi yatsın kalksın size dua etsin, bu haliyle kalırdı içerde yıllarca da aklı başına geliverirdi."

Cenk bize dua mı ederdi, yoksa kapımıza köpek mi olurdu bilmiyorum ama ciddi bir şeyler yapması gerektiği kesindi.

...

Ters gidebilecek her şey, ters gider, diyordu Murphy yasası. Doğruluk payı yüzde kaçtır bilinmez ama bana kalırsa ortaya atılmış en kaliteli teorilerden biriydi. Hatta bugün yaşananları ve gecesinde yaşanacak olanları düşününce yüzde değeri doksanları bile görüyordu.

"Cengiz sen yapma bari, bu anlattıklarınıza nasıl inanayım? Çocuk muyum ben?"

Cenk'in salonunda ellerimi suçlu bir çocuk edasıyla bacaklarımın üstünde birleştirmiş, az önce tanıştığım sinirli kıza anlatılanları dinliyordum. Konuşulan konunun ana fikri belaydı, muhabbetten çıkarılacak ders de bana kalırsa kimseye gereğinden fazla yardım etmemekti. Buradaki kimse ben ve bay enayi oluyorduk çünkü belayı bulmakta üstümüze yoktu.

"Hayatımın anlamı ben sana ne zaman yalan söyledim bir örnek verir misin?" diyen Timuçin Eslem'in karşısındaki koltuktaydı ve ecel terleri dökerken kendini savunmaya devam ediyordu. "Ya Timuçin," dedi Eslem ama eküri onu anında susturmuş, "Bana şöyle seslenme bak, içim bir kötü oluyor," demişti.

Kız arkadaşı derin bir nefes verdi, "Her şeyi anlıyorum, Ahu'nun kardeşine yardım etmek için o mekana gitmişsiniz, çok da iyi yapmışsınız," dedi ve ne kadar sinirli gözükürse gözüksün ufak bir tebessümü gözlerimin içine bakarak dudaklarına yerleştirdi. "Ben de olsam oraya giderdim ve Ahu'ya yardım ederdim."

Timuçin Eslem'in söylediğine "Muhteşem birisin bunu biliyorsun değil mi?" diye hülyalı bir sesle karşılık verince Eslem ciddi ifadesine bürünerek tekrar sevgilisine döndü. "Muhteşem olduğumu biliyordum da benim bilmediğim ve anlayamadığım şu. Sen bu kızla neden konuştun?"

"Cengiz'le Ahu çok gergindi, o yüzden ben konuştum," diyen Timuçin'e Eslem'den cevap gecikmemiş, saniyesinde gelmişti. "Utan ya, sap olan Cengiz bile elin kızlarıyla konuşurken geriliyor, sen yüzsüzce öne atlayıp bir de kızla öpüşüyor musun? Pes, gerçekten pes."

Eslem'in gözlerinde büyük bir sinir vardı, bu duygu durumu bakışlarında da kalmıyor ara ara beden diline yansıyordu. Her an kalkıp sevgilisinin boynuna ellerini geçirebilirdi ve Timuçin de muhtemelen öylece ölmeyi beklerdi.

"Hayatımın anlamı-" diye açıklama yapmak üzere olan Timuçin'in gözleri Cengiz'in sırıtan dudaklarını bulduğunda bir anlığına tek kaşının kalktığını gördüm. Öyle mi? der gibi arkadaşına bakıyordu ama Cengiz'in umurunda bile değildi, omuz silkmiş hemen ardından da koltuğa iyice gömülmüştü. "Yok ben artık saklayamayacağım," dedi Timuçin, Cengiz'e bakıp "Söylüyorum?" dedikten sonra da arkadaşı "Neyi?" demişti ama ben az sonra duyacaklarımın şokuyla ağzım bir karış açık kalakalmıştım.

"Henüz çok yeni olduğundan," dedi Timuçin bacak bacak üstüne atmadan önce. "Ahu'yla Cengiz sevgili olduklarını pek dillendirmiyorlar. O yüzden kızla konuşma görevini ben üstlendim."

Ne olduğumuzu pek dillendiremiyorduk?

Sevgili mi demişti ben mi yanlış duyuyordum?

Ekürinin konuşması yüzünden aralanan dudaklarımı kapattım, gözlerimi ise hemen yanımdaki Cengiz'e çevirdim. Onun da bana bakıyor olmasıyla göz göze gelmemiz kolay olmuştu. "Ne? Bir dakika ya-" diyen Eslem'in heyecanla karışık şok içindeki ses tonunu duyabiliyordum ama şu anki ilgim Cengiz'in vereceği tepkideydi.

Kollarını göğsünde birleştirmiş, yaslandığı koltukta hareket etmiyordu, gözlerinde ise kızgınlık yoktu. Bana kalırsa daha çok tepkisizdi ama en az benim kadar şaşkın bir hali de vardı. "Yok ben hala inanamıyorum, bizim Cengiz'den mi bahsediyoruz? Karşı cinsle adının yan yana geçmesinden bile rahatsız olan Cengiz'den?"

"Tabi hayatımın anlamı, kaç tane Cengiz var sanki?" dedi Timuçin heyecanlı heyecanlı ve bize doğru gelip, Cengiz'in sağ koluna bir şaplak geçirdi. "Bizim Cengiz işte." Onlar aralarında kısa bir bakışma geçirdiler, sinir küpü sevdiğimin gözleri ilk önce bana döndü, tepkimi ölçmek istiyor gibi bir süre baktı ama ben bir tepki veremeyecek kadar şaşkındım.

"Aynen," dedi sonunda Cengiz, gözlerini benden çekip Eslem'e çevirmiş, düz bir sesle de "Benden bahsediyoruz," demişti.

Ben hala ona bakmayı sürdürüyordum, bu pembe yalanın her ne kadar durumu kurtarmak için söylendiğini bilsem de yüzümdeki gülümsemeyi engelleyememiştim. Bir taşla iki kuş dedikleri bu olsa gerekti, hem böyle bir yalanın söylenmesine kızmadığını görmüştüm hem de karşı cinsle samimi olmadığını öğrenmiştim. Bir platonik daha ne isteyebilirdi ki?

"Sen ciddisin?" dedi Eslem Cengiz'in yüzüne bakarak, şu an ona dönük durduğundan sözde sevgilimin tepkisini göremiyordum ama "Öyleymişim," deyişini net bir şekilde duymuştum.

"Ya işte," dedi Timuçin, "Ben de böyle bir an yirmi küsür yılda bir yaşandığı için ne olur ne olmaz diyerek olaya el attım. İlişkileri kıskançlık yüzünden başlamadan bitse miydi?"

Eslem iki elini yüzüne götürerek dudaklarının üstünü kapatacak şekilde konumlandırdı, bir süre şaşkınlık efektiyle gözlerini üstümüzde gezdirmişti. Ellerini özgürlüğüne kavuşturup yüzünün tamamını tekrar görmemizi sağladığında ise bu sefer mimiklerine büyük bir mutluluğun yansıdığını görmüştüm.

"Çok sevindim," dedi, ona bakan biri gerçekten samimi bir tonla konuştuğunu anlardı, en azından bana tepkileri geçiyordu. "Ahu tam da senin yanında görmeyi hayal ettiğim biri. Çok-" dedi ve yerinden kalkarak Cengiz'e doğru yöneldi, ona sarılırken cümlesini tamamlamıştı.  "Çok sevindim."

"Ben de sarılsam?" diyen Timuçin arkadaşıyla sevgilisinin sarılmasını sabote etmek ister gibi onlara doğru bir adım attı. Üstündeki olumsuz oklar başka tarafa döndü diye düşünüyordum ama Eslem Cengiz'e sarılmayı kesmiş, eliyle sevgilisini engelleyerek "Nedeni ne kadar önemli olursa olsun başka biri seni öptü, sinirim geçene kadar bana yaklaşma," dedi. "Hem ben hala haberin etkisindeyim."

Oturduğu koltuğa tekrar kendini atan Eslem bize bakmayı sürdürüyordu, bu eylemi gerçekleştirirken de aşırı derecede hevesliydi. Timuçin'e olan sinirini bastırmak için bizi mi kullanıyordu yoksa Cengiz'in sevgili yapması gerçekten bu kadar büyük bir olay mıydı bilmediğimden oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanıyordum. Biri tarafından uzun süre göz hapsine alınmak insanı geriyordu.

"Cengiz?" dedi Eslem tüm sevimliliğiyle, sözlü bir karşılık alamamıştı ama konuşmaya devam etti. "Şimdi senden birlikte çekindiğiniz bir fotoğraf istesem kesin bana vermezsin. Biliyorum böyle şeyleri pek sevmiyorsun ama ikinizin bir fotoğrafını çeksem?"

Timuçin "Çek çek," dedi. "Harika fikir," derken de en az sevgilisi kadar hevesli görünüyordu. Bense dünden razıydım, içi içine sığmayan, sevinçle ortalıkta koşan o küçük çocuklar vardı ya. İşte tam olarak öyle hissediyordum! Ama muhtemelen yüzümden pek belli olmuyordu, Eslem çekinerek "Ahu da rahatsız olmazsa?" diye sorduğu an iyice emin olmuştum.

"Yok, benim için sorun değil," dediğimde Eslem gülümsedi ve Cengiz'den de bir tepki bekliyor olacak ki tuttuğu telefonu bize çevirmemişti.

"Birtanem biraz daha geriye git de ışık güzel çıksın," diyen Timuçin bakışlarımın kısa bir anlığına ona dönmesini sağladı, sonrası ise kalbim için tam bir şölen yerine dönmüştü. Yanımda oturan Cengiz koltuğa gömülmeyi bırakarak bana yaklaşmış, kolunu omzuma attıktan hemen sonra da beni biraz daha kendine doğru çekmişti. "Çıksın tabi Timuçin, çıksın," diye söylenmeyi de ihmal etmemiş, kendini kurtarmak için beyaz bir yalanla onu harcayan ekürisine minik bir göz dağı vermişti. Timuçin ise idare et der gibi kaş göz yapmıştı.

Tepki vermeyeyim diyordum, kendime hakim olayım diyordum, içimden sürekli sakın aptal bir harekette bulunma Ahu uyarısı geçiyordum ama nafileydi. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki Cengiz sesini duyacak diye aklım çıkıyordu.

"Gerçekten çok tatlı," diyen Eslem telefonu bize doğrulttu, bana bakarak eliyle Cengiz'e yaklaşmam için işaret yaptığında bu sefer iç sesimi değil, iç güdülerimi dinlemiş; kafamı hep koymak istediğim o omuza yaslamıştım. Üstelik bu hareketim takdir edilmiş gibi bir de ödüle layık görülmüştüm, Cengiz yanağını saçlarımın üstüne yerleştirerek bu anı taçlandırmıştı.

Öyle büyük bir huzur hissediyordum ki tepkilerimi kontrol altında tutmaktan da vazgeçmiştim. Gözlerimin içi gülebilirdi, dudaklarım istediği kadar yukarı kıvrılabilirdi hatta kalbimin sesi Cengiz tarafından duyulabilirdi. Hiçbir şey umurumda değildi, tek düşündüğüm az sonra çekilecek fotoğraf karesinin içinde hapsolmaktı.

Hep olmak istediğim yer, diye geçirdim içimden, onun kokusunu en iyi alabildiğim yer tam da burasıydı.

...
Oylar için şimdiden teşekkürler ♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

738K 39.4K 52
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●● Çoğu sahne...
61.7K 3.5K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"
120K 6.2K 42
Duha: Siz şaka gibi bir ailesiniz. Duha: 6 yıl önce beni tüm mahalleye rezil ettiniz o nişana gelmeyerek. Şimdi annen sanki ben seni terk etmişim g...
138K 10.8K 11
Tesis'te başarılı bir ajan olan Magenta Mavi Mibalva'nın, Venator ekibine transferi gerçekleşir. Görevler, kaçışlar, aksiyonlar ve rakipler. Aşk, deh...