KAYIP PARÇA

由 derin_saglam

6.4K 281 183

Yetişkin içerik. Şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar içerir. Alt yapısı kaçırılan bebek , ge... 更多

BÖLÜM1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12

BÖLÜM 5

535 22 11
由 derin_saglam

BÖLÜM ADI : ''KANLI TAÇ''

Çocukken yurdun arka bahçesinde tek başıma sesli şekilde kitap okumaya bayılırdım. Bu benim için aslında bedava terapiydi. Sanki karşımda beni dinleyen birileri varmış gibi heyecanla okurdum. Belki yalnızlıktan yapardım bunu belki sadece yalnız kalmak istediğimden.

Bilmiyorum. Bildiğim tek şey insan yalnızken de , yalnız kalamayabiliyordu kimi zaman.

Uğur'un yanında yaşamaya başlayınca hiç böyle bir şansım olmadı. Alkınların malikanesi büyüktü. Bizim yurdun nerden bakarsanız iki katıydı. Bahçesi desen oldukça genişti. Zenginlerdi. Bu zaten bilinirdi. Ama işte bunlar beni pek etkilemiyordu çünkü benim odamdan çıkmam bile yasaktı. Özgürce nefes alabildiğim tek yer o dört duvar arasıydı.

Bu his tam olarak bir hapishaneden kaçarken daha kötüsüne yakalanmışım gibi hissettiriyordu. Aslında ben yurtta kalırken özgürmüşüm meğer bunu o herkesin gıptayla baktığı Alkınlarının Altından Kafesine kapatıldığımda daha iyi anladım. O kafese konulmuşken , altın olması durumu daha iyi bir hale getirmiyordu.

Uğur ayak altında dolanmamdan hoşlanmazdı. Kuralları vardı. Çok kesin ve can yakan kurallar. Yemeklerimi çoğu zaman mutfakta tek başıma yerdim. Yemek harici evin içinde dolanmam yasaktı. Hobi odası veya diğer odalara girmeme izin yoktu. Kütüphaneye sadece ders çalışmak için gidebilirdim ve tabi ki sadece Uğur'un izin verdiği kitapları okuyabilirdim.

Tabi bir diğer istisnai durumsa eve önemli bir misafirleri geldiğinde , ne kadar mutlu bir aile olduğumuzu göstermek için yada yine önemli bir davete ailecek katılmamız gerektiğinde kafesimden çıkmama izin verilirdi.

Sadece beni bir kafesin içine hapis etmemişti. Kendilerine yakışır bir evlat olmamı sağlamak içinse ayrı planı vardı. Bana temel okul derslerimin yanında belirli bir yaşa gelinceye kadar ; savunma dersleri, hafif ve ağır silah kullanımı , bomba düzeneği hazırlayabilme , Yazılım ve kodlama dersleri, nezaket ve görgü eğitimleri , her türlü müzik aletini çalabilmem için müzik dersleri , birden fazla dili konuşabilmem içinse işinde gerçekten en iyi hocaları tutmuştu.

Sormamıştı ama ben silah tutmayı , kalem tutmaya tercih ederdim. Ve yine sormamıştı ama ben kendi oluşturdukları düzendeki adaleti değil , devletimin belirlediği hukuk düzeninde herkesçe kabul edilen adaleti temsil etmeyi tercih ederdim.

Ama tabi onun için asla böyle bir şey mümkün bile değildi Çünkü ben Uğur Alkın'ın kızıydım. Sorun değildi. Gerçekten , buda sorun değildi.

Aslına bakarsanız benim için koyduğu tüm bu saçma kurallar bile sorun değildi. Mesela bana göre mutfakta yemek her zaman daha güzeldi. En azından o zaman lokmalarım sayılıyormuş gibi yada kendimi yetersiz gibi hissetmiyordum. Belki onlarla yediğim nadir anlarda misafirlerin yanında belli etmezdi ama ben o kısılan gözleri , baştan aşağıya küçümseyerek bakan şeytanımsı bakışlarının altındaki imayı anlardım.

O evde , lokmalar bile zorla geçerdi boğazımdan. Sanki bir yumru tam göğsüme oturur ,ne yaparsam yapayım bir türlü gitmezdi. O zamanlarda tek bir şey isterdim.

Büyümek.

Bir an önce büyümek ve kendi paramı kazanabilmek. O zaman daha rahat ederim diye düşünürdüm. Belki alır başımı giderdim. Nasıl olsa reşit olacaktım. Kimse bana karışamaz , engel olamazdı. Kendi paramı kazanır , kendi koyduğum kurallarla kendi hayatımı yaşardım.

Alakası yokmuş. Yirmi üç yaşına gelmiş genç bir kız olarak bugün hala Uğur'un üzerimdeki hakimiyeti değişmedi. Belki genişledi , belki eskisi kadar baskı yapmasına izin vermiyorum. Kafamın dikine giderek , tüm verdiği cezalara rağmen tam tersini yapıyorum. Buna rağmen , hala Alkınların altından kafesindeyim.

Tek farkla; artık kendi kurallarımı kendim koyuyordum. Bunu yaparken karşıma kim çıkarsa çıksın acımıyordum. Göze göz , dişe diş.

Belki eskisi kadar takip edemiyordu ama hala gözlerinde ki ifade aynıydı. Ona göre hala yetersizdim. Adam resmen yanlış bir hareketim için zaman kolluyordu. Eskisi kadar gururuma dokunmuyor tabi bu durum. Sonuçta o yaşımda belki bir yararım olmuyordu ama şu yaşımda Uğur'dan daha çok çalışıyordum.

Bizim o karakter yoksunu insanımsı varlığa, O yaşımızda bile yararımız dokunuyordu Roz-

En basitinden bir örnek vermem gerekirse Alkın Şirketler Grubunun CEO'su oydu. Ama çok az kişinin bildiği bir gerçek vardı. O şirketi gizliden gizliye yöneten bendim. O kadar her şeyine hakimdim ki , benden habersiz kuş uçmasına bile izin vermiyordum.

O şirket benim intikamım planımda , ileriye gitmemi sağlayan biletimdi. Kaleyi içten fethetmem gerekiyorsa bunu da yapardım.

Uğur benim neler yapabileceğimi bilmiyordu. Çünkü beni hiçbir zaman tam olarak tanımasına izin vermemiştim. Ona yapabileceklerimin ve yaptıklarımın sadece birazını göstermiştim.

Ama onun aksine ben onu kadar iyi tanıyordum ki , bir sonraki adımını tahmin etmiyordum , biliyordum. Buda benim her zaman bir sıfır önde olmamı sağlıyordu. Bunu da onun yanında bambaşka bir kişiliğe bürünerek sağlıyordum.

Maskem vardı. Çoğu zaman umursamaz , soğuk ve ara sıra aptala yatan bir kişiliğe büründüğüm bir maske.

Bir genelleme yapmam gerekirse bence herkesin , kendinden bile gizlediği bir yüzü vardı. Bunu da yüzümüze taktığımız maskelerle sağlardık. Ne yani, sevdiğimiz birinin yanında büründüğümüz kişiyle , sevmediğimiz birinin yanında büründüğümüz kişi aynı mıydı? Değildi.

Benim taktığım maskem bu kadar basitte değildi . Ben kendimi, kendimden bile gizliyordum. Çoğu zaman yapabileceklerim beni bile öylesine korkutuyordu ki kendimi , kendimden bile gizliyordum. Çünkü öfkem , zapt edebilmek için beynimin içinde bir yerlere zincirlerle bağladığım canavarımı besliyordu. Ve içimdeki kana susamış o canavarın , intikamı uğruna yapabilecekleri beni bile korkutuyordu.

Her zaman demişimdir; Kan , vahşet , intikam üçlüsü benim için yaşam amacıdır Roz. Bu yüzden zincirlerinden kurtar o canavarı , ortalığı biraz kan kokutalım-

Her şeyimi bilen Gökhan bile , beni tam olarak tanımıyordu. Ama bu, beni en çok onun tanıdığı gerçeğini değiştirmiyor tabi ki. Gökhan benim sadece abim gibi gördüğüm yada sol kolum değildi. O benim amacımı kendine amaç edinmiş , benim için bu yolda ölmeyi bile göze almış parçamdı.

Ay! Ne güzel bir tanım yaptın Roz, içim yumuş yumuş oldu.

Uzun bir süredir ki bu yaklaşık yirmi yıla tekamül ediyordu, yabancı ülkelerden bazı iş adamı görünümlü güçlü mafya liderlerinin oluşturduğu bir üçgen yapı vardı. Aynı üçgende olduğu gibi kendi içlerinde üç köşeye ayrıldıkları için zamanla bu ismi almıştı.

Amaçları kendilerine karşı olanlara egemenliklerini ellerinde tutabilmek ve daha fazla güç için ortak bir kararla , el ele vererek kurulmuştu. Bir elin nesi var, çok elin sesi var hesabı.

O söz öyle miydi ya?

Bu bahsettiğim üç köşe , üç büyük lideri temsil ediyordu. Bunların bulunduğu ülkeler ; Rusya , Fransa ve İspanya'ydı. Üç büyük lider babadan oğula düzeniyle değişiyordu. Biri diğerini devirmek şöyle dursun onu kendi canı gibi koruyordu. Bu üç liderin elindeki gücü kendisi için kullanmayı herkes istiyordu. İşte burada da devreye Üçgen kenarları giriyordu. Bunlar üç liderin , en yakın üyelerini yani yandaşlarını temsil ediyordu. Onlar için çalışacak ama bunu bedavaya yapmayacak kişilerdi.

Çeşitli ülkelerden , üçgen kenarları olarak isimlendirdikleri , amacı köşeleri birbirine birleştiren aynı zamanda güçlerine güç katmak olan, güçlü isimleri yanlarına çekerek üçgeni sağlamlaştırmayı hedefliyorlardı.

Başarmışlardı. Hedefleri sonunda o güçlü yapı kurulmuştu. Onlar için tahmin edersiniz ki işler illegal işliyordu.

Uğur'un hedefi de elinde Türkiye odaklı bir güç oluşturup , bu üç liderden birinin üçgen kenarından birisi olabilmek ve ülkede bir çok ismi avucunda tutabilmekti. Bu onun ne işine yarayacaktı peki ? Tabi ki başından beri istediği tek şeyi ona kolay yoldan verecekti. İstediği sınırsız gücü. Başından beri doyumsuzluğu olan gücü bu yolla kazanacaktı.

Ama hesaba katmadığı biri vardı.

Ben!

Uğur Alkın'ın manevi kızı Alin Roza Alkın değil , sadece Roza!

İstediğini almasına izin vermeyecektim.

Hem intikamımı alacaktım hem de ülkeyi Uğur gibi bir pisliğin eline bırakmayacaktım. O oluşuma ülkemi sokmasına asla izin veremezdim. Onu ve onun gibileri, yine onların yetiştirdiği ama asla kendilerine benzetemediği ben yok edecektim.

Belki kimilerine göre yaptığım nankörlüktü ama benim için sadece intikamdı. Uğur iyi bir adam değildi. Onun köpekliğini yapanlarda en az onun kadar kötüydü. Keşke sadece bana gösterseydi kötü yüzünü ama hayır , Uğur ve onun köpekliğini yapanlar aynı zamanda devlete karşıda büyük suçlar işliyorlardı.

Ve ben bunu açığa çıkarmak için gizli bir savaş başlatmıştım. Her gün bir kişi eksiltiyordum. Hala farkında değillerdi. Başlarına gelenler şeyleri benim yaptığımın hala farkında değillerdi.

O kadar güveniyorlardı ki kendilerine , bu onları yok etmeme bir adım daha yaklaşmamı sağlıyordu.

Kral olduğunu sanıyordu. Yanındakilerde tıpkı onun gibi kendilerini vezir sanıyorlardı. Elleri kanlı bir Kral, onun köpekliğini yapan vezirler. Hiç kitapta mı okumuyorlardı peki , bilmiyorlar mıydı tarih boyunca daima Kötü Kralları deviren birilerinin olduğunu?

Aslında bu savaşta bir kral falan da yoktu. Bu savaşta kendini kral sana bir kötü adam , onun soytarılığını yapan vezirler de yoktu. Tek bir gerçek vardı. Hiç bir gücün değiştiremeyeceği , tek bir gerçek.

Bu gerçek hayatını zindan eden , kendini kral sanan kötü adama karşı ; ona aşılanmaya çalışılmış tüm o saçma kuralları tanımayan bir kadının , acımadan yok ettiği ve edeceği soytarıların gerçeğiydi. Masal değildi çünkü o kadar gerçekti ki!

Bu bir savaştı. Bu , benim başlattığım bir savaştı.

Bu benim Alin'e olan borcumdu.

Bu benim canını yaktıkları tüm o masum insanlara borcumdu.

Bu benim devletime borcumdu.

Ve ben borçlu kalmaktan nefret ederim.

Her şeyin bir zamanı vardı. Ne de olsa daha yeni başlıyorduk.

İntikamın kokusu çoktan burnuma doldu Roz , sıra vahşet ve kanda-

''Roza! Duymuyor musun ya sen beni?''

Gökhan ne zaman gelmişti ki?

Odamın kapısının çalındığını duymamıştım ama Gökhan çalmadan içeri girmezdi. Muhtemelen düşünmeye fazla dalmıştım. Tek sebebi elbette buda değil. Uykusuzluk.

Şirketteydim. Birazdan büyük balıklarında olduğu bir toplantıya katılacaktım. O masadakilerin hepsi Uğur'un hem şirket ortakları hem de destekçileriydi. Sabahtan beri asistanım otuz kere hatırlatmıştı.

Elimin altındaki işleri henüz bitirememiştim. Ama biraz mola vermek için odamdaki büyük camdan , şehrin büyüleyici manzarasını seyrediyordum. Bunu her kafa dinlemek istediğimde yapardım. Aslında odam da büyük bir balkonda vardı ama hava hafiften estiği için çıkmamıştım.

Odamı ünlü , işinde iyi mimarlarla beraber ben tasarladım. Önceliğim rahat ve kullanışlı olmasıydı. Eşyalarımda dahil her şeyi bu çerçevede hazırlamalarını istedim. Çünkü çoğunlukla vaktimi evimden , odamdan çok burada geçiriyorum. Buda burayı konforlu bir alana çevirmemin tek nedeni.

(Roza'nın odasını bu şekilde hayal edebilirsiniz.)

Gökhan en son ona cevap vermeyeceğimi anladığında kapıyı arkasından kapattı. Benim gibi camın yanına kadar geldi. Ellerini cebine koyduktan sonra benim gibi manzaraya baktı. Oda benimle beraber şirkette çalışıyordu.

Gökhan hukuk mezunuydu. Onu, Uğur'un tüm karşı çıkmalarına rağmen hukuk departmanının başına getirmiştim. İşinde iyiydi Gökhan. Tabi elinde silah olan , kendi kurallarını yaşayan birine göre neden hukuk okudu diye merak edebilirsiniz. Ben etmiştim. Tamamen annesinin mesleğini devam ettirmek istemesinden kaynaklıydı. Annesi eminim imkanı olsa başarılı bir avukat olacak olsa da babası olacak şerefsiz yüzünden doya doya giyememiş meğer hayali olan cüppeyi. İşte Gökhan da bu yüzden hukuk okumuş. Böylece kalbinde hala nefes alan annesine kendini yakın hissettiğini söylüyor.

Dingin , belki birazda meraklı bir ses tonuyla ne zamandır içini kemiren soruyu sordu.

''Gitmeyecek misin?''

Yanlış! Doğrusu gitmeye yüzün var mı? olacaktı.

Başımı ağır ağır hayır anlamında sağa sola salladım.

"Roza, yapma Allah aşkına, bu kadarını o kadın sence de hak etmiyor mu? "

Ediyor. Benden daha iyilerini hak ediyor. Asıl sorun benim onu hak etmiyor oluşum. Tüm düşüncelerimin aksine sustum. Tepki vermedim.

Derin nefes çekti içine daha sonra göğsümde birbirine bağladığım ellerimi çözüp , kendisi tuttu. Ellerim her zaman ki gibi soğuktu , onunki ise sıcacık.

''Bak güzelim ,ne düşündüğünün farkındayım. Tüm bu olanlar olurken yanındaydım. Hep de yanındayım. Ama gitmelisin. O kadın bu kadarını hak ediyor. Senin için kurşunun önüne atlayan o kadın , o anne en azından kızının bir geçmiş olsuna gidişini hak ediyor.''

Uzun zamandır konuşmadığım için çatallaşan sesimden dolayı hafifçe öksürdüm.

''Ben bilmiyor muyum bunu Gökhan?''

''Neden gitmiyorsun o halde?...Üç gün oldu Roza. Sen gitmemene rağmen o kadın her gün seni soruyor. Sende merak ediyorsun onu inkar etme! Her gün gizlice sağlığı hakkında bilgi alıyorsun. Neden ikinizi de acı çektiriyorsun ki?''

Anlamıyordu. Bende biliyordum bunları ama utanıyordum. Benim yüzünden daha kötüsü de olabilirdi. Koluna değil , o kurşun tam kalbine de saplanabilirdi. O zaman ne olacaktı?

Bir kaç santim ya, sadece bir kaç santim daha aşağıya saplansaydı ne olacaktı?!

Arkasından acılı beş evlat , bir eş bırakacaktı. Kim için?

Benim için!

Değer miydim peki?

Değmeyiz.

Değmezdim.

Benden, lanetimden uzak durmalıydı. En iyisi buydu.

'' Hişt! Bana bak! O abilerin olacak itler yüzünden gitmemezlik yapmıyorsun dimi sen? Siktir et onları , kimin umurundalar. Sadece Yıldız Hanım için , seni dokuz ay karnında taşıyan kadın için git!''

Başımı sağa sola salladım. Yapamazdım. Yüzüne bakacak yüz yoktu bende. İlk defa bu kadar utanıyordum. İlk defa bu kadar çok pişmandım. Onlar değildi belki ama ben lanetimden haberdardım. Ben zaten pisliğin dibine batmışken onları arkamdan çekemezdim. Buna hakkım yoktu.

Allah kahretsin ki hiç gitmemeliydim o yemeğe!

Gitmeseydim eğer bunların hiç biri yaşanmayacaktı. Yıldız Hanım yaralanmayacak, Adnan Bey de dahil bütün Demirhanlar o geceyi hiç yaşamamış olacaktılar.

''Şöyle yapalım o halde. Eğer o gece orada bir toplantıda olsaydın. O kurşun annene değil de , ortaklık yapacağın adamın karısına gelseydi. Gene de geçmiş olsun demek için ziyaretine gitmez miydin?''

Hiç düşünmeden ''Giderdim tabi ki. Ama aynı şey değil tamam mı? O insanlardan bir kişiye daha zarar gelseydi ne olacaktı?...Ya Kaan , ona bir şey yapsaydı o şerefsiz! Anlamıyor musun Gökhan ben bunun vicdan azabıyla yaşayamazdım.''

''Ama yapmadı! Kurtardın , oradan kimseyi başka yara almadan çıkardın Roza!?''

''Yapamayabilirdim de ama değil mi?!''

''Ama oldu, yaptın! Neden ihtimaller üzerinden hareket ediyorsun. Sen gerekirse kendi canını verirdin bilmiyor muyum kızım ben seni!? Sen gözün kapalı giderdin o adamla da gene de kimseye zarar gelmesine izin vermezdin!''

''Tabi ki giderdim. Oradaki kimsenin bir suçu yoktu. Bu benim meselemdi.''

''Bizim meselemizdi! Tekil konuşup durma! Eşek başı mıyım lan ben burada! Ayrıca bana baksana sen, hayırdır? sen o kadar keskin nişancıyı ne ara ayarladın?''

Cevap vermedim. Bakışlarımı Gökhan'ın mavilerinden cama doğru çevirdim. Ona yalan söylemek istemiyordum. Göremiyordum ama ellerimi fark etmeden sıkmasından bir şeyler anlamaya başladı. Kaşlarını kesin çatmıştı.

''Roza!?..Tahmin ettiğim kişiyle iş birliği yapmadın dimi?'''

Yine sessiz kaldım.

''Lan?!'' diye kükredi. Biliyorum şuan çok sinirlenmişti ama başka çarem yoktu. Bizi ondan başkası oradan kolayca, bir kişiye bile zarar vermeden çıkartamazdı.

''Lan sen ondan nasıl yardım istersin?!''

Sustum. Ellerimi sıcak ellerden aldım. Gökhan sayesinde ellerim sıcacık olmuştu.

Masamın önündeki tek kişilik koltuğa kendimi adeta attım. Rahat bir kombin yaptığım için oturma şeklime dikkat etmeme gerek yoktu. Üzerimde ceketli , tam bir iş kadını kombini vardı. Elbise giymeyi de severdim ama genel de iş ortamında ciddiyetten yanaydım. Bu yüzden çoğunlukla takımlı kombinler tercih ederdim.

Bir bacağımı diğerinin üzerine attıktan sonra başımı geriye yasladım ve gözlerimi kapattım. Tek ihtiyacım biraz dinlemekti. Gökhan'la sonra kavga ederdim. Bu konu çok uzardı ve benim o kadar enerjim yoktu. Sadece biraz gözlerimi dinlendirsem bile yeterdi.

Gökhan da ona cevap vermediğim için sıkıntılı nefeslerle karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Kesin şuan ellerini saçlarından geçirmiş , sabırla yüzünü sıvazlıyordu. Ezberlemiştim artık her öfkelendiğinde kendini sakinleştirmek için bunu tekrarlardı.

''Neden yaptın?'' biraz daha sakindi sesi.

''Başka şansım mı vardı? O cehennemden nasıl kurtulacaktık!? Yıldız Hanım yaralıydı, kan kaybediyordu. Adamlarımın önünü kesmişlerdi ve destek gelemiyordu. Çok kalabalıklardı ve her an birinin daha canı yanabilirdi. Üstelik yanımızda birde Kaan vardı. Ona bir şey olmasına izin veremezdim. Kimseye bir şey olmasına izin veremezdim.''

''Yine de bu konu burada kapanmadı Roza , şimdilik susuyorum. Ama bil ki o puşttan yardım istemen hiç hoşuma gitmedi. ''

''Çok incesin gerçekten. Mecbur olduğumu sende biliyorsun. Kapat şu konuyu!''

''Tamam be! Ayrıca kendini işe vurdun. Şimdi de biraz daha uyku için ne hallere geldin. Şu haline bak,'' sesinden bu hallerimi tasnif etmediği açıktı. Ama ne yapabilirim ben kendimi işe vererek atlatırdım bir şeyleri. Bu hep böyle olmuştu ki şuan bu kadar uykusuz olmamın tek sebebi buda değildi.

''Ne yapmamı istersin?'' diye mırıldandım. Sadece duruşumdan değil ,sesimden de uyku akıyordu. Sanırım Gökhan haklıydı. Biraz daha uyku için oturup ağlayacaktım.

''Uyu Roza! Geceleri şirkette sabahlamak yerine normal insanlar gibi evine gidip, uyu!''

''Bu aralar işleri çok boşladım. Mecburum. Üstelik Uğur , Demirhanlarla yaşananları öğrendi. Bu yüzden bütün işleri benim üzerime yıktı. Sadece kendi işlerimi değil , Uğur'un işlerine de ben bakıyorum. Sabahlamadan nasıl yetiştirmemi bekliyorsun ki?''

''Böyle de olmaz Roza! Farkında değil misin uykusuzluktan bayılmak üzeresin!''

''İyiyim ben,''

''Bok iyisin Geri zekalı! Senin şu inadın var ya , kalk hadi,'' koltuktan çıkan sesten ayağa kalktığını anladım. Elimden tutup beni de kaldırdı. Ne yapacağını anlamamıştım.

Beni diğer koltuklardan biri olan ikili koltuğa yönlendirdi. Ne yapmak istediğini anladığımda elimi çekmek istedim ama izin vermedi. Daha çok öfkelendiğinde oluşan koyulaşan mavi bakışları bana döndü. Koltuğa uzanmamı sağladı. Karşı çıkmadım. İçerisi ne sıcak , nede soğuktu. Ve bu benim daha da uykumu getiriyordu.

Ya bırak , şu haline bakılırsa burası buz dolabından hallice olsa da uyursun sen, kimi kandırıyorsun Roz?-

Üzerindeki siyah takımın ceketini çıkartıp üzerime örttü.

''Şimdi burada biraz uyuyorsun. Büyükbaşlarla toplantın olduğunu biliyorum.'' kolundaki saate baktı. '' En azından daha bir buçuk saat var. Bu seni biraz kendine getirir. Bu halde karşılarına çıkıp ne kendini yor ,nede o bunakların ağzına laf ver. '' dedi.

Ona karşı çıkacak halde değildim. Gerçekten tek istediğim biraz uykuydu. Aslında alışıktım uykusuzluğa ama bu aralar mental olarak da pek iyi sayılmazdım. Bu yüzden bütün duyguları uçta yaşıyordum.

Uykuyla uyanıklık arasında ki o tatlı çizgide mırıldandım. Sesim bile kedi gibi çıkıyordu. Ki benden kedi değil , olsa olsa aslan olurdu. Ne halde olduğum böylece daha da göze çarpıyordu.

''Daha yarına yetişmesi gereken dosyaları bitiremedim.''

Gökhan koltuğun önüne diz çöktü. Ellerini saçlarımda hissettim. Saçlarımı şefkatle okşaması beni daha da yavru bir kediye çeviriyordu farkında mıydı?

''Ne olmuş yani? Abin burada. Ben hallederim kardeşim. Şimdi sen sadece uyu. Tamam mı?'' benimle tıpkı bir bebekmişim gibi konuşması daha da uykuya kapılmamı sağlıyordu . Hele saçlarımı okşayan eli güvendeymişim gibi hissettirmiyordu , öyle olduğunu adeta bağırıyordu.

Gökhan sevgim yine nirvanayı görmek üzere Roz-

Bende daha fazla dayanamadım zaten. Ne zamandır uykusuz olan bünyem çoktan kendini uykunun o tatlı kollarına bıraktı.

Her şey güzeldi.

Uzun zamandır uykularımda kabus bile görmüyordum ama bu kısa sürdü. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama evlat edinmeden önceki kaldığım yurdun bahçesindeydim.

Ne işim vardı benim burada?

Üzerimde eskimeye yüz tutmuş bir elbise vardı. Bu elbisemi çok severdim. Bu yüzden eskimeye yüz tutmuştu zaten , sürekli giymek isterdim. Zaten çok fazla da elbisem yoktu. Saçlarım belime kadar geliyordu , saçlarımı uzatmayı da severdim.Hatta o zamanlar tek hayalim renk renk tokalarla saçlarıma şekil vermekti. Ama öyle bir şansım maalesef olmadı.

Hiçbir zaman olmadı. Benim bu hayalim bile gerçekleşmedi.

Elimde defalarca bitirdiğim ama hep aynı aşkla okuduğum kibritçi kız kitabımla yurdun önündeki dev ağaçlardan birine sırtımı dayamış , yine kitabımı okuyordum.

Zaman kavramı yoktu. Ben ne zaman yine yurda dönmüştüm de bu ağacın altındaydım ki?

Karşıya baktığımda benden iki yaş büyük olan Duru, gözlerindeki o her zaman ki kıskançlık tohumları yine filizlenmiş, bulunduğum yere doğru geliyordu.

Evlat edinmek için gelen bir kaç aile o zamanlar beni istemişti. Gitmek istememiştim. Benim aksime , Duru biran önce buradan kurtulmak isterdi. Bir ailesi olsun , bir evi olsun isterdi. Hayaller kurardı. Haklı da olabilirdi. Ama ben buradan bir yere gidemezdim. Ya bir gün babam gelirse ve beni burada bulamazsa ne yapardım o zaman. İşte benim bu düşüncelerimin aksine sürekli ailelerin beni seçmesi , Duru'nun sebepsiz yere bana bilenmesini sebep oldu. Bilmediği şey ben evlat edinilmek hiçbir zaman istemiyordum ki.

Ben sadece babamı istiyordum. Bir tek o gelirse buradan giderdim. O da elbet gelecekti. Benden haberi olsun elbette ki gelecekti. Sonuçta ben onun bir tanecik kızı olacaktım.

Hem benim babamla yapacağım eğlenceli şeyler çizelgem daha tam olarak bitmemişti bile , babam gelmeden aklıma gelen her aktiviteyi oraya yazıyordum.

Başımı kaldığım sayfadan kaldırdığımda Duru ''Bakın burada kim varmış. Yine yabani gibi burada tek başına ne yapıyorsun?!'' dıyerek tam karşımda ellerini beline bağlamış , alayla bana bakıyordu.

''Kitap okuyorum.'' sakin , hadi git der gibi ifadeyle.

Onunla bir derdim yoktu. Ama onun benimle vardı. Çünkü hep aynı şeyi yapardı. Bazen yemeğime el koyar, aç uyumamı sağlar . Bazen önümü kesip , paramı alırdı. Çoğu zaman en değerli şeyimi, kitaplarımı almasın diye saklamak zorunda kalırdım. Hep yapardı. Hiç bir zaman ona karşı bir yanlışım olmamıştı. Ama o hep benimle uğraşırdı.

''Sende haklısın kimse seninle arkadaş olmak istemeyince sende bu kağıt parçalarına sarılıyor olmalısın!'' diyerek alayla kahkaha attı. Bir şey demedim. Tek istediğim biran önce gitmesiydi.

Gitsin, kitabımın en heyecanlı yerinde kaldım.

''Ne o , neden susuyorsun cevap versene?''

''Ne dememi bekliyorsun Duru evet dünya üzerinde ki kötü insanları görmektense , kitaplardaki kötülerle tanışmayı tercih ederim. Onlar bana en azından senin ve peşinden ayırmadığın arkadaşların gibi zarar veremiyor.''

Aslına bakarsan bence gayet sakin konuşmuştum. Ama bu dediklerim onu sadece biraz daha sinirlendirdi. Onunla daha farklı da konuşabilirdim ama o zaman da burasını bana gerçekten cehennem yapacağını biliyordum. Böylece en azından sadece canı sıkıldığında bana sarıyordu.

''Ne diyorsun sen be?!'' öyle bir bağırdı ki , yurdun önünde oyun oynayan herkes buraya baktı.

''Bir şey demedim. Benden zorla paramı , kitaplarımı ,yemeklerimi alıyorsun. Bu seni kötü biri yapmaz mı?'' diye sordum. Gayet mantıklı bir soruydu aslında.

Yanlış bir şey mi dedim?

Daha da öfkelendi. Elimdeki kitabı hızla elimden çekip , aldı. Ne olduğunu anlamadığım için ayağa kalkıp , geri almak istedim. Ama o izin vermedi. Kitabımı orta yerinden tutup , bir anda ikiye ayırdı. Tek tek tüm sayfalarını gözlerimin içine bakarak parçalara ayırdı.

En sevdiğim kitabımdı. Üstelik onu tekrar alacak param da yoktu. Sağ gözümden tek damla firar etti.

''Bundan sonra kötülük neymiş göreceksin sen ucube!'' dedikten sonra elinde kalan son parçaları da üzerime doğru fırlattı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Ağlamamalıydım yoksa müdire hanım görür ve yemek yememe cezası verirdi. Yanıma adımladığında özenle tarayıp saldığım saçlarımı kökünden koparmak ister gibi asıldı.

Baba gel artık, bak en sevdiği kitabımda yok artık. Bari ne olur sen gel!

Tüm yurt öylece bizi izlerken biri bile ablalara yada yurt müdiresine haber vermiyordu. Kimse Duruyu karşısına almak istemiyordu. Kimse herkesin içinde uğradığım bu zorbalığa sesini çıkartmıyordu. Her zaman olduğu gibi.

Yüzünü öfkeyle yüzüme yaklaştırdı. Dişlerinin arasından ''Bundan sonra benden kurtuluşun yok! Sana yapacaklarıma hazır ol! Kimsesiz kalacaksın. Tıpkı annenin seni bebekliğinde bu çöplüğe bıraktığı gibi kimsesiz ve yalnız kalacaksın! Sana yapacaklarımdan sonra da bakalım böyle konuşabilecek misin?!'' dedikten sonra yüzüme sert bir tokat attı.

Acıyla dizlerimin üzerine düştüm. Canım çok yandı ama kitabımı yırtması kadar koymadı. Beni dövebilirdi ama keşke kitabımı yırtmasaydı. Ben şimdi tekrar aynısından nasıl alacaktım ki?

''Ezik Ucube!'' diyerek yanına gelen iki arkadaşı da düştüğüm duruma kahkahalarla gülmeye başladı.

Kendimi sıktım. O tek damla hariç göz yaşı akıtmadım. En sevdiğin kitabımdan olmuştum. Birde yemeğimden olamazdım.

Neden gülüyorlar ki bana?

Komik bir şey yapmadım oysaki?

Gülmeseler olmaz mı? Kendimi kötü hissediyorum.

Hiç kimseye bir şey yapmamıştım ama yine benim canımı yakmışlardı. Hep olduğu gibi.

Gözlerimi yırtık kağıt parçalarından ayırmadan ''Değilim,'' diye mırıldandım. ''Ben ucube değilim.''

''Ezik Ucube!''

''Değilim.''

''Roza!?''

''Eziksin kızım sen ezik!''

''Değilim!''

''Roza Uyan!''

''Roza kabus görüyorsun! Uyan!'' beni kendime getirmeye çalışan bu ses çok tanıdıktı. Gökhan. Gökhan'dı bu!

"Ucube de değilim ezikte sadece biraz çocuğum. Bende sizin gibi kimsesiz bir çocuğum. "

Beni daha da kuvvetli sarstı. Bir yandan da hala adımı seslenmeye devam ediyordu. Hızla bulunduğum rüyanın içinden çekildim ve ait olduğum ana döndüm. Yattığım yerden hızla doğrulurken , ter içinde kaldığımı fark ettim. Hızlı hızlı nefesler alıp veriyordum. O günü tekrar yaşamak beni iyi etkilememişti.

Tekrar yaşamak istemeyeceğim en kötü anılarımdan biriydi. Gerçi bende kötü anıdan çok ne vardı ki.

Mesela ben bir daha o kitabı tekrar alıp , okuyamamıştım. Buna ne cesaretim , ne de hevesim kalmıştı.

Ve evet o gün içimden ettiğim dua da kabul olmadı. Babam asla gelmedi. Babamla yapacağım aktiviteler çizelgem de yalan oldu. Asla bir babam olmadı.

Gökhan endişeyle ve aynı zamanda şefkatle saçlarımı okşamaya devam ediyordu. Gözlerindeki endişe uyandığım anda büyük bir rahatlamaya dönmüştü ama hala iyi olmadığımın oda farkındaydı.

''Ne gördün güzelim? Ne kokuttu seni bu kadar?'' derin nefeslerle kendime geldiğimde , Gökhan'a cevap vermek yerine elimi boş ver dercesine salladım. Üzerimdeki ceketini kenara koydum.

Konuyu üzerimden değiştirmek için ''Ne kadar saattir uyuyorum?'' diye sorduğumda kolundaki saate bakarak sorumu cevapladı.

''Toplantıya yaklaşık yirmi dakika kaldı. Ayrıca dosyalarında büyük çoğunluğunu hallettim.'' minnetle gülümsedim. Gerçekten Gökhan iyi ki vardı.

''Çok teşekkür ederim. Bana nasıl bir iyilik yaptığını tahmin bile edemezsin.'' gülümsedi. Ayağa kalkarken bir yandan da yanımdaki ceketine uzandı. Kollarına geçirirken göz kırparak ''Sayende cennetliğim diyorsun yani?'' dedi.

''Aynen , bu yüzden ben iyi ki varım.''

''Hemen kendine de pay çıkar. Neyse ben kaçtım. Departmandaki işleri bırakıp , gelmiştim. Gidip bakayım. Toplantıdan sonra görüşürüz.'' baş selamı verdikten sonra odadan çıktı.

Bende ayağa kalkarken üzerimi düzelttim. Çok terlemiştim bu halde asla rahat edemezdim. Odamda ki lavabonun içinde banyoda vardı. Genelde burada sabahladığım zamanlarda kullanıyordum. Aynı zamanda bir kaç kıyafetimde burada vardı.

Yirmi dakikam olduğu için hızlıca önce banyoya girdim sonra da daha önce üzerimde ki takıma benzer bu sefer rengi farklı ama daha hoş bir takım giydim. Saçlarım ıslaktı ama havluyla ıslaklığını aldım.

(Roza'nın Bahsettiği Takım)

Saçlarıma banyodaki saç kurutma makinesiyle hızlıca bir fön çektim. Saçlarım banyodan sonra genelde kabarırdı bu yüzden kremledim. Makyajımı da takımıma uydurarak hafif krem renklerde yaptım. İşim bittiğinde banyodan çıkıp , masanın üzerinde olan dijital saate baktım. Toplantı neredeyse başlamak üzereydi.

Uğur bu toplantıya katılamayacağını söylemişti. Bu onun dilinde seni sırtlanların içine atıyorum, tek başına hepsiyle baş edebilirsen et bakalım demekti. Sorun değildi. Daha önce yapmadığım bir şey değildi ne de olsa.

Bizi verdiği cezaya baksana Roz, adam yaşlandıkça vizyonsuz olmaya başladı. Ben ondan ceza olarak , bizi ülkeden sürmesini ,madenlerde ağır şekillerde çalıştırmasını falan beklerdim.-

Kapım izin istercesine çaldığında ''Gir!'' dedim.

Gelen asistanımdı. Muhtemelen misafirlerin geldiğini haber verecekti. İsmi Dilara'ydı. Tatlı , samimi , güler yüzlü , çalışkan bir kızdı. İşinde iyiydi. Benim şirkette ki elim , ayağım , gözümdü.

Samimiyetle gülümsedi. Altında koyu diz altında biten , dizinde hafif yırtmacı olan kahve kalem bir etek, Üstünde krem renginde bir gömlek giymişti. Altındaki krem rengi topuklularla ve kombinini rahatlıkla kaldırabilen düzgün fiziğiyle güzel bir kadındı.

''Misafirleriniz geldiler Roza Hanım.'' Ona başımı sallayıp telefonumu alıp kapıya adımladım. Onları toplantı salonuna kadar giriş kattaki sekreter eşlik edecekti.

Dilara yanımda benimle birlikte gelirken bir yandan da bana randevularımı ve toplantılarımı hatırlatıyordu. Konuşarak çoktan toplantı salonunun önüne çoktan gelmiştik.

''Neredeler?''

''Neredeyse burada olurlar efendim.''

''Tamam burayı ben hallederim. Sen , benim masamın üzerindeki evrakları düzenleyebilir misin?''

''Tabi ki Roza Hanım. Hemen hallederim.''

Dilara isteğimle yanımdan ayrılırken karşıdan gelen adamlarla bakışlarımı onlara çevirdim.

Şimdi Roz , Miran Efe'm hariç çünkü kendisi tam hayallerimde ki beyaz atlı prens , gerisi için iti an çomağı hazırla geldi bizim ömür törpüleri diyerek başladı bizim mesai diyorum-

En önde Uğur'un en yakını vardı. Erdem Bolatlı. Kendisi de tam olarak Uğur gibi bir adamdı. Duruşuyla , bakışıyla katı bir adamdı. Yaşına rağmen sizi bakışlarıyla bile rahatlıkla korkuta bilirdi. Tek farkı Uğur gibi kartlarını kapalı değil , açık oynardı. Geri planda kalmayı sevmez , öyleymiş gibi davranırdı.

İki oğlu vardı.

En büyük oğluyla bildiğim kadarıyla yıllardır konuşmuyorlardı. Alp Timur Bolatlı. Onu daha önce hiç davetlerde yada toplantılarda , aile yemeklerinde görmedim. Babasının aksine onun için sanki ne soyad , ne de zenginlik önemliydi. Tahmin ediyorum ki babasıyla da sırf bu konuda anlaşamadıkları için görüşmüyorlardı. Onun hakkında fazla bilgi sahibi değildim. İstesem de olamazdım çünkü kendisi bir askerdi. Öyle sıradan bir asker de değildi. Bordo bereli bir üsteğmendi. Bilirsiniz ki onların adı dışında hiçbir şeyleri bilinmezdi. Bende bu yüzden adı ve rütbesi dışında hiçbir şey bilmiyordum. Rütbesini de daha önce kardeşinden laf arasında duymuştum.

Araya giriyorum ama Miran Efe böyleyse ben acilen üsteğmenimle de tanışmayı talep ediyorum Roz. Biliyorsun askeri üniforma sevdamız, maç izlemeyi sevmeyen bizim, milli maç günü topumuzla tüfeğimizle ekran başına kitlenmemizle bile yarışamaz-

Kardeşi , Miran Efe Bolatlı da buradaydı. Babasıyla toplantıya bu kez oda katılacak gibi duruyordu. Her gün görmeye alıştığım takım elbisesinin yine giymişti. Bana bir zararı dokunmamıştı. Hatta toplantılarda çoğu zaman aynı görüşü savunduğumuz bile olmuştu. Onu bir kelimeyle tanımlayacak olsam tam bir salon beyefendisi derdim. Gördüğümüz yerde birbirimize selam versek de samimi değildik. Toplantıdan toplantıya konuşmuşluğumuz oluyordu. Uzun boylu , yapılı , güler yüzlü ,samimi ve yakışıklı bir adamdı. Yalan yok bir bakan bir daha bakardı. Ama benim ilgimi o yönden hiç çekmiyordu. Bildiğim kadarıyla aramızda en fazla iki yaş vardı. İnşaat mühendisi olduğunu bilsem de , Erdem Bolatlı gibi birinin yanında ne kadar temiz kalmıştı , orası meçhul.

İlgisini çekmiyormuş. Bak bak! Sen benim Miranıma Efeme kurban ol ayol-

Erdem Bolatlı'nın hemen sağ tarafında ise diğerlerinden daha kısa, göbekli ve saçları dökülmüş Devran Dinçer vardı. Hatırlarsanız Devran Dinçer'in katıldığım davette karısına elini kaldırdığı için en son kolunu kırmıştım . Ben kadının hakkını savunmuştum ama o salak kadın büyük ihtimalle para için tekrar barışmaya karar vermişti. Bu o kadınla beraber üçüncü evliliğiydi ve ilk karısından oğlu , ikinci karısından bir kızı vardı. Bizim ise o olaydan sonra ortaklığımız bozulmuş , Uğur'da yüklü miktarda tazminat ödemişti. Zaten ne olduysa biran da olmuştu. Tekrardan ortalık yapmaya devam etme kararı aldılar. Bu adamdan hala nefret ediyordum.

Sevmiyorum bu aileyi Roz. Pis insanlar .Az çeken wifi kardeşler ve onların kadın düşmanı katıksız aptal babası. Dinçerlerin gen aktarımı asla yapılmamalı, bunlar oksijen ve döl israflığına karşı koruma altına alınmalılar Roz-

Kızı Misel Dinçer. Yurt dışını gezmekten ülkeye adım atmayan ,kendini beğenmiş , insanlara tepeden bakmayı seven , biraz fazla süslü ,oturduğu yerden baba parası yiyen birisi. Şımarık büyütülen bir kızdı. Birbirimizi hiç sevmezdik. Hatta ne zaman bir araya gelmek zorunda kalsak bir şekilde kavga etmeye başlar , o masayı herkese cehennem ederdik. Çünkü kendisi elindekilerle yetinmeyi bilmeyen , kıskanç biriydi. Bu yüzden beni kıskanıyordu ve bunu belli etmekten hiç çekinmiyordu. Ha! birde ülke içinde olduğu zamanlarda bulduğu her fırsatta Miran Efe'ye yürüyordu. Kişilik olarak bu durumlardan çekinmeyen rahat biriydi.

Silemez o beni (Ona yürüyen kızı çamaşır suyuyla zehirleyerek, otuzuncu kattan sarkıttım.)

Merih Dinçer. Oğlu ise tam anlamıyla bir piçti. Oda ,daha çok para için babasını bile gözünü kırpmadan öldürürdü. Tam anlamıyla bir pislikti. Ve maalesef bugün oda buradaydı. Babasının hemen yanında, hiç eksilmez geniş gülümsemesi her zaman ki gibi tam da yüzündeydi. Oda kardeşi gibi rahat bir insandı ve zaman , mekan fark etmeksizin her fırsatta bana yürümeyi tercih ederdi. Çoğu zaman ağzının payını alsa da insan yüzsüz olunca laftan anlamıyordu tabi.

Bak aslında var ya bu ve bunun gibi haysiyetsiz insanımsı varlıkları o gizlemeye bile gerek duymadıkları uçkularından tavana sarkıtıp, yedi yirmi dört ıslak havlu ile döveceksin. O zaman bak bakalım hala böyle habeş maymunu gibi sırıta sırıta bakabilecekler mi?!

Sol tarafta ise Rauf Demir vardı. Demir otellerinin ve inşaat şirketinin sahibi. Kara para , dolandırıcılık, kaçakçılık ne arasanız vardı bu pislikte. Uğur'da dahil diğerlerinden daha küçüktü. Benimle arasında yirmi yaş olduğunu hesaba katarsak , kırk üç yaşındaydı. Tam bir para avcısıydı. Yani Uğur'un aradığı her şey onda vardı. Eli kolu uzun biriydi. Uzun yıllar çocuğu olmayınca eşinden ayrılıp , onu aldattığı kadınla evlendi. Şimdi de on bir - on iki yaşında bir oğlu vardı. En değerli varlığı , tek varisi bu yüzden gözü gibi korur, kimseye göstermezdi. Yemeklere bile çok nadir katılırdı.

Görmemişin erkek evladı olmuş, çeyiz sandığındaki değerli takımlar gibi sadece varlığından haberdar olup, asla kullanmamış-

Uğur'da dahil bu dört adam hem zengin hem de güçlü insanlardı. İşte bu yüzden Uğur , bu üçlüden kimseyi karşısına almak istemezdi.

Hafif bir tebessüm ettim. ''Hoş geldiniz?'' diyerek hepsiyle tek tek tokalaştım. Sadece Miran Efe ve Merih kaldı. Miran Efe bana göz kırparak hafifçe sarılınca bende karşılık verdim. Bana her zaman böyle yaklaşırdı. Hareketlerinden Merih'in aksine asla rahatsız olmazdım. Hatta Erdem Bey'in oğlu olmasa arkadaş bile olmak isterdim.

Biz zaten böyle adeta Yunan mitolojisinden fırlamış biriyle ancak arkadaş oluruz, vizyonsuzluğumuzu kimse sorgulamasın. Sap geldik sap gidicez senin yüzünden arkadaş, kurudum kurudum.-

"Roza? Her zaman ki gibi göz kamaştırıyorsun?! "

Hassiktir bok, ay bak ağzımı bozdum senin yüzünden habeş maymunu!

''Teşekkür ederim.''

Miran Efe , Merih'in bana yürümesine alışık olduğu için göz devirirken ben onu hiç umursamadan hatta uzattığı elini bile görmemezlikten gelerek, toplantı odasının kapısını açıp içeriye geçmeleri için elimle buyur ettim. Nede olsa ev sahibi sayılırdım, kibar davranmalı güzel ağırlamalıydım.

Ağırda mı ağırlayalım? Olur. Miran Efeciğim hariç herkes şu taraftan-

"Uğur nerede Roza? Çoktan burada olmalıydı?" Erdem Bolatlı'nın sorusuyla ona baktım. Bu sırada diğerleri yerlerini biliyormuş gibi ortadaki masanın etrafına dizildiler.

''Bugün babam bize katılamayacak maalesef.'' diyerek kısaca açıklama yaptım. Devran bana olan kinini bakışlarına da yansıtarak oturduğu koltukta geriye doğru yaslandı.

''Bizi kendisi karşılamalıydı. Nede olsa çocuk eğlendirmiyoruz burada , ciddi bir iş yapıyoruz.''

Pardon?-

Bu tepkiyi zaten bekliyordum. Kolunu kırdığım , onca insanın içinde onu rezil ettiğim için bu tepkileri normaldi. Ama suçsuz yere yapmamıştım. Kendinden küçük birini kendine eş yapması beni ilgilendirmezdi. Ama bir kadına herkesin içinde el kaldırırsa işte orası ben ilgilendirirdi. Bende ona hak ettiği şeyi yaptım. Hiç pişman değilim. Yine olsa yine aynısını yaparım. Ona tıpkı bana baktığı gibi küçümseyen bakışlarla karşılık verdim.

''Elbette , sizde bu yüzden kızınızı getirmiyorsunuz değil mi? Sahi Misel nerede? Doğrusu yakında burada bir ailesi olduğunu falan unutursa hiç şaşırmam. Tabi herkes onun kadar şanslı değil. Kendisi babasının şirketinin yerini bilmezken , ben babamın olmadığı her toplantıyı yönetmekle yetkiliyim.''

Onu sinirlendirmiştim. Halbuki yanlış , yalan hiçbir şey söylememiştim. Kimse emeklerime laf edemezdi. Ben bu koltukta oturmak için neleri feda etmiştim.

Rauf Demir elindeki kalemi çevirirken ortaya konuştu.

''Kimin çocuğunun ne kadar çalıştığını konuşmaya mı geldik buraya? Hayır eğer öyleyse benim susmam gerekecekte.''

Kendini bilmesini ne kadar güzel.

Yusuf tam tekrar bir şey diyecekti ki kapı izin istemeden açıldı . Gelen tabi ki Uğur'du. Ondan başkası kapıyı çalmadan içeri giremezdi. Anlamadığım şey hani bu adam toplantıya katılmayacaktı. Daha da önemlisi ben neden bunu şuan öğreniyordum?

O içeriye geçerken diğerleri ayağa kalkmış, tokalaşmaya başladılar. Erdem Bey , Uğur'a elini uzatırken "Roza bize katılamayacağını söyledi? " diye sordu.

''Kusura bakmayın son anda takvimim değişti. İşim erken bitince de bende katılmak istedim.'' derken bana döndü ve göz kırptı. "Güzelim, söyler misin Sılaya kahveleri getirsin. Bugün ki dozumu alamadım. "

Dozunda boğul inşallah!

Ben hala ne olduğunu çözmeye çalışırken Uğur her zaman olduğu gibi gösteri yaparcasına bana sarıldı. Sarılmasıyla kendime geldim. O benden ayrılınca masanın üzerindeki telefondan herkesin istediği şekilde kahve söyledim.

Uğur ben bunları yaparken kendi yerine, masanın baş köşesine geçti. Daha fazla ayakta durmama gerek duymayarak bende Uğur'un tam karşısına diğer baş köşeye geçtim.

Ne planlıyordu bu adam yine?

Burnuma kötü kokular geliyor, çok kötü kokular.

Aslına bakarsan tüm o aldığın kötü koku şu gevşek ağızlı habeş maymunun bize bakarken adeta ağzından akan salyalarından geliyormuş gibi geldi bana!?-

"Ee beyler görüşmeyeli nasılsınız? "

Erdem ve Rauf bey sadece iyi olduğunu söylerken, Demir Dinçer "İyiyiz dostum, şu yeni duyurduğumuz projenin çizimleri en azından hal olmuş olsa daha iyi olurduk. Bu işe çok para ayırdık neticede, en ufak bir zarara uğramak istemeyiz öyle değil mi? " diyerek ne zamandır içinde belli ki dert olmuş konuya direk bodoslama giriş yaptı.

Ben bunu döverim!

Bu alttan alttan bana çizimleri yetiştiremem diye düşünerek laf mı soktuğunu sanıyor!?

Bu adam anlaşılan sırf benimle uğraşmak için ortaklığa geri dönmüş. Sorun değil bende onunla uğraşırım.

Rauf Demir bana ve Uğur'a bakarak art niyetsiz , saf merak ile ''Çizimler ne alemde?'' diye sordu.

Uğur yüzündeki samimiyetsiz gülüş ile ellerini masanın üzerindeki rapor ve verilerde gezdirdi. Amacı beni değil , soyadından birini korumaktı. Hep böyle olmuştu. Yüzüne bakılırsa buna hazırlanıyordu. Derin nefes alıp konuşmaya başladı.

''Çizimler üzerinde kızım çalışıyor. Aslına bakarsan oğlun bizi bu kadar oyalamasaydı zaten çizimlerden önce en azından mallar teslim edilecekti Devran?''

Demir Dinçer'in yüzünde ki kırılma an be an göründü. Uğur'dan bunu beklemiyordu. Atladığı yer Uğur soyadından birinin hep arkasını toplar. Uğur'a göre benim canımı bir tek kendisi yakabilir. Merih ise oturduğu koltukta dikleşti.

''Uğur Amca biliyorsun , bazı pürüzler çıkmıştı. Keza sizlerde bu kadarını göz ardı edeceğinizi dile getirmiştiniz.'' diyerek kendini savundu.

Rauf Demir '' İş piyasasında göz ardı etme diye bir şey olmaz Merih.'' dedi.

Adam dolandırıcılık , kaçakçılık başta olmak üzere her türlü pis işi yaparken , Merih'e dediğine bakar mısın Roz? Kusura bakma , istersen bak ama seni ciddiye kimse almaz aşkom-

Ama keşke çoğul konuşmasaydı. Çünkü ben göz ardı falan etmemiştim. Hepsi bu iş bilmezlerin suçuydu.

Erdem Bey , ellerini masaya koyarak bu kez o konuya dahil oldu.

''Hem mallar stokta hazır tutulmalı hem de çizimler. Bu ikisi hazır olmadan İnşaat başlamaz. Bizi asıl bu zarara uğratır. Medyada rezil olduğumuzla kalmayı söylemiyorum bile. Herkesin gözü bu projedeyken gerekirse herkes elindeki önemli işleri bırakmalı, buna odaklanmalı. O mallar stokta hazır olmalı.''

Erdem Bey dediklerinde haklıydı. Demirhanlarla yemeğe gittiğimiz akşam da başında benim olduğum , Adnan Bey'in bahsettiği projeydi bu. Herkesin gözünün kulağının bizde olduğunu bende dahil bu masadaki herkes biliyordu. Konuşmaya bu sefer ben giriş yaptım.

''Ben çizimler üzerine hala çalışıyorum. Zaten büyük oranda her şey burada, " diyerek anlıma işaret parmağımı bastırdım. " Sadece resmedilmesi kaldı. Hatta Miran Efe'ye de bizzat ilk taslağı mail attım. Kendisinin de haberi var. Yalnız ham madde açığımızı biran önce karşılamalıyız derim. Özellikle Dinçer Şirketler Grubu bize vaat ettiği malı zamanında teslim etmeli.'' diyerek topu tekrar Demir ve oğluna attım.

Meriç gerginlikle gülümsedi. "Bu zamana kadar ne zaman mal sıkıntısı çektiniz de şimdi tereddütle bakıyorsunuz anlamadım? " dedi.

Bir kaç dakika önce yayık ayranı gibi sırıtıyordun sen hayırdır?-

Bu sefer ben gülümsedim ama benimki onunkinin aksine sahiciydi.

"Hatırlatmak isterim ki bu proje değil ama bir önceki projemiz bitmesi gerekenden iki hafta geç teslim edildi. Ve bu tamamen ham maddeyi inşaata teslim edememiş olmanızdan kaynaklıydı. Bu yüzden taktir edersiniz ki bu sefer işimizi sağlama almaya çalışıyoruz. Nede olsa sizin de dediğiniz gibi bu işe para yatırıyoruz, zarar etmek istemeyiz." Dedikten sonra onların bozulan yüzüne keyifle baktım ve arkama yaslandım.

Dinçerleri kendi lafıyla vurmak mı? Tamam ,işte bu tam bizlikti!-

Gözlerim Miran Efe'ye kaydığında eliyle gülümsemesini kapatmaya çalışıyordu. Konuşmanın başından beri hiç konuşmamış sadece Dinçerlerin bozulan yüzlerini keyifle izlemişti.

Devran bozulan yüzüyle ''En kısa zamanda çizimler bitsin stoklarda elinizde olur. '' dedi.

Erdem Bey yüzünde ki ciddiyetle baba ve oğula baktı.

''Ben onu bunu anlamam Devran. Dostluk ayrı , iş ayrı. O malzemeler çizimler ve taslak hazır olup , netleşmeden elimizde olmalı. Bu konuda hataya yer yok.'' diyerek arkasına yaslandı.

Uğur'un kankası olmasan, birde bu hikayenin kötü adamlarından olmasan aslında seninle çok iyi anlaşabilirdik ama işte bizim bünye kötü yandaş sevmiyor -

Bu kez boğazını temizleyen Miran Efe bakışlarını bana çevirerek konuştu.

''Dediğin gibi attığın mailleri inceledim Roza. İtiraf etmeliyim çizimler çok iyi ,bir kaç ufak pürüz varsa da halledilmeyecek kadar değil .Ama şunu söyleyebilirim ki bütün haliyle bittiğinde rakipleri arasında en iyisi olacağına eminim. Ve babama bende katılıyorum Merih'in bize o malları en erken zamanda teslim etmesi şart!''

Canım benim , zahmet olmazsa bizi biraz daha över misin?-

Ne kadar proje bana ait olsa da ortak olduğumuz için Miran Efe'de yetkiliydi. Bu yüzden onun görüşünü almalı , gerekli gördüğü yerleri değiştirmeliydim. Açıkçası çizimlerin taslak halini bile övmesi kendime zaten güvensem de hoşuma gitmişti.

''Tamamdır. Biz üstümüze düşen kısmı en erken zamanda elinizde olur. Umalım da çizim kısmı da bekleneni karşılasın.'' diyerek konuya noktayı Devran Demir koydu.

Adam konuyu kapatırken bile bana alttan alttan laf çarpıyordu. Neyse şimdi bir şey söylemeyecektim. Sonuçta en iyi cevabı en kısa zamanda çizimi eline verdiğimde görecekti. Şimdilik sadece kendimden emin bakışlarımı ona çevirerek bakmakla yetindim.

Bir süre sonra diğer projeler ve bütçeleri tartıştık. Hatta bir ara Uğur ve Erdem Bey ufak bir tartışma yaşadılar. Nedeni çok açıktı. Erdem Bey , Uğur'un bütçeyi artırma teklifine karşı çıktı. Uğursa birinin ona karşı çıkmasına elbette sinirlendi. Kendisi her zaman yöneten olmaya bayıldığı için adamın , karşı çıkılmaya karşı alerjisi vardı.

Bu kavgayı ben ve Miran Efe boş bakışlarla izledik. Saçmaydı çünkü. Neden tartışıldı onu bile anlamadım. Merih ise konuşmaya katılmamış , ara ara bana laf atıp durmuştu. Bu çocuğun azmi ve yavşaklığını daha önce kimsede görmedim ben.

Konuşmanın sonlarına doğru Miran Efe'nin telefonu çalmaya başladı. Herkesin bakışı aynı anda ona dönerken, her kim arıyorsa onunda eş zamanlı olarak kaşları çatıldı. Normalde toplantıda telefonun çalması büyükbaşları rahatsız ederdi. Bu yüzden herkes telefonunu sessize alırdı. Miran Efe büyük ihtimalle bu kez unutmuş olmalıydı.

Ben telefonu kapatmasını beklerken o aksine açtı. Masadan kalkıp toplantı salonunun köşesine doğru yürüyerek bizden uzaklaştı. Erdem bey ve Uğur kendi arasında konuşmaya dalarken , Miran Efe telefonda ki her kimse birden bire endişeyle bağırmaya başladı.

''Durumu nasıl? İyi değil mi? Ohh çok şükür!....Tamam, tamam ben ilk uçakla oradayım Galip Abi!'' diyerek babasına bile bakmaya gerek görmeyerek adeta toplantı salonundan uçarak çıktı. Erdem Bolatlı , Miran Efe'nin bu hareketine oldukça kızdı ve kaşlarını çattı. Büyük ihtimalle ona bir şey söylemeden arkasına bile bakmadan gitmesi onu kızdırdı. Yaptığı şeyi saygısızlık olarak gördüğüne eminim ama ben onunla aynı şeyi düşünmüyorum. Acelesi ve ne kadar endişeli olduğu belliydi. Bence Galip Abi dediği her kimse artık Erdem Bolatlı da onu tanıyordu. Fazla durmadan oda vedalaşarak arkasından çıktı.

Erdem Bolatlı ve Miran Efe gittiği için toplantıyı sonlandırma kararı alındı. Diğerleri de aynı şekilde bana baş selamı vermiş , Uğur'la tokalaşmış ve gitmişlerdi. Uğur'la yalnız kaldığımızda gitmek yerine kalktığı sandalyeye geri kuruldu. Onu tanıyorsam konuşmak istediği şeyler vardı ve bu benim pek hoşuma gitmeyecek gibi duruyordu.

İtiraz istemez bir tonda ''Kara'yı bırakacaksın!'' diyerek konuya girmesiyle şaşırsam da belli etmedim.

Karayı benim tuttuğumu öğrenmiş yani, iyi.

Ayrıca bana bunu nasıl söylerdi. Asla olmazdı. O adamı her gün ziyaret ediyordum. Bir güzel benzettikten sonra tedavi ettirip , devam ediyordum. Onu asla kimseye bırakmazdım. Daha tam olarak hırsımı alamamıştım bile.

Daha içimdeki canavar kana doymamıştı.

''Sebep?'' derken bir yandan da bende sandalyeme kuruldum. Onun gibi arkama yaslandım. Üstümde psikolojik baskı kurmasına izin veremezdim.

''Ne zamandır isteklerime karşı bir neden veya sebep arıyorsun kızım.'' Dedikten sonra yüzünü buruşturdu. Bana kızım demekten , demek zorunda kalmaktan tiksiniyordu. Demeseydi. Ondan bunu bekleyen yoktu. Ben kimsenin kızı değildim.

'' Sana ne diyorsam onu yapacaksın Roza! Kara'yı bırakacaksın!''

Bakışları karaydı. Gözlerimin içine her zaman olduğu gibi yine öyle bakıyordu. Küçükken çok korkardım onun bakışlarından. İsteklerinin ve emirlerinin tekrar edilmesinden nefret ederdi. Ama artık büyümüştüm. Bende aldığım kararlarımın sorgulanmasından nefret ederdim.

''Olmaz!''

Ellerini bir hışımla masaya geçirdi. Öfkesini kontrol edemedi. Öyle ki boş kahve bardakları bile sarsıldı. Dişlerini birbirine geçirdiğini gerilen çenesinden anladım. Ayağa kalkıp masaya doğru eğildi. Öfkeden gözü bile seyiriyordu.

Neden Kara'yı bu kadar istiyordu peki benden?

''Sana bir seçenek mi sundum lan ben, yapacaksın dedim! Beni zor kullanmak zorunda bırakma Roza! Daha Demirhanlarla görüşmenin cezası bitmedi. Hataların çoğalıyor ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor. Beni daha fazlasını yapmaya mecbur bırakma! O adamı bırakacaksın o kadar!''

Bende onun gibi ayağa kalktım. Onun aksine içimde fırtınalarda kopsa sakindim. Üzgünüm ama ne yaparsa yapsın Kara'yı asla bırakmayacaktım. Benden bunu istememeliydi.

''Olmaz. Benden bunu isteme. O adam beni öldürmeye çalıştı-'' sözümü bitirmeme bile fırsat vermeden bitirmiş olduğu kahve fincanını öfkeyle yere fırlattı. Fincan buz parça oldu.

''Lan bana ne!? Sana ne yaptığından bana ne! Sana onu bırakacaksın diyorum! Eğer onu yirmi dört saat içinde bırakmış olduğunu duymazsam canını fena yakarım Roza , belli ki sen beni unutmaya başlamışsın. Beni hatırlatmak zorunda bırakma!'' dedikten sonra öfkeli adımlarla , kapıyı çarparak çıktı.

''Uğur baba ben bu dediğini yapamam ki? Lütfen başka bir şey iste benden?'' sesim korku dolu çıkıyordu. Korkuyordum çünkü. Yine bana vurmasından , istemeden birine zarar vermek zorunda kalmaktan çok korkuyordum.

Kan kokusunu solumak istemiyordum.

''Yapacaksın! Duydun mu , ben sana ne diyorsam sen onu yapacaksın! Şimdi hemen defol karşımdan! O adamın işini bitirmeden gelme! Yoksa tüm geceyi buz gibi havada aç susuz dışarda geçirirsin , yiyeceğin dayağı saymıyorum bile!'' belki bağırmıyordu ama bağırsa daha çok korkardım. Karanlıktı sesi , çok karanlık. Karanlıktan korkmazdım ama onun sesinden korkardım.

Sinirle yumruk olmuş elimi hızla , defalarca masaya geçirdim. Öyle ki büyük ihtimalle sinir krizi geçiriyordum. Bir el tam elimin üstüne kapandı ve masaya tekrar vurmamı engelledi. Kim olduğunu bile anlamadan bana sımsıkı sarıldı.

''Rozam! Dur! Ne oluyor?! İyi misin Rozam?'' Gökhan'dı. Her zaman olduğu gibi kendimi kötü hissettiğim anda yine yanımda bitmişti.

Ona sarılmak iyi hissettiriyordu. Bende sarıldım. Ayrıldıktan sonra beni sandalyeme oturttu. Ellerimi kendi avcuna aldı. Vurulmaktan kıpkırmızı olmuştu.

''Neden öfkelendin? Bak kim öfkelendirdi seni demiyorum çünkü bu hale seni Uğur'dan başkası getiremez. Bu şerefsiz gene ne dedi de sinirlendin sen?!''

Dişlerimi sıktım. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Sakinleşmeliydim çünkü kendime zarar vermek istemiyordum.

''Kara'yı istiyor. Benden o şerefsizi bırakmamı istiyor Gökhan!?'' tabi olanı sesli olarak dile getirmek tekrar sinirlenmemi sağlamaktan başka işe yaramamıştı.

Öfkem içime sığmıyordu. Canavarım dışarı çıkmak istiyordu. Yakıp , yıkmak , yok etmek istiyordu. Ama şimdi zamanı değildi. Ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başladım. Bir yandan da saçlarımı çekiştiriyordum.

''Benden o şerefsizi nasıl ister?! Bu benim meselem!? Vermem , öldüreceğini bilsem yine vermem! Onun yüzünden bütün Demirhan erkeklerini karşıma almışken , o ağır sözlerin hepsini yutmak zorunda kalmışken olmaz! Asla olmaz, bırakamam. O şerefsizi o istedi diye öylece salmam!''

Farkındaydım , salak değildim. Kara kendi götüne güvenerek basmamıştı mekanı , birisi onu benim üzerime salmıştı. O salakta buna güvenerek mekan basmıştı. Her kime çalışıyorsa güçlü biriydi.

Gökhan kalçasını masaya dayamış , benim aksime gayet sakince beni dinliyordu. Neden sakindi ki bu kadar bu?

''Bide diyor ki buna mecburmuşum! Hiçbir şeye mecbur falan değilim! O adam beni Kaan'la tehdit etti. Yıldız Hanım'a kurşun sıktı. Eğer bir planım olmasaydı onun yüzünden belki de diğerleri de ,'' sözümü bitiremedim. Neden bilmiyorum ama sanki içime bir yumru oturdu. Sustum.

Benim aksime Gökhan gayet rahat bir şekilde cevap verdi.

''Belki de diğerleri de vurulacak , oracıkta ölecekti. Bunu mu demeye çalıştın?'' amacının farkındaydım. Bana alttan alta onlara değer verdiğimin mesajını vermeye çalışıyordu ama yanlış düşünüyordu. Ne olursa olsun onlar suçsuzdu. Kim olsa aynı şekilde düşünürdüm. Ben vicdansız , merhametsiz biri değildim.

''Ne demeye çalıştığımın ne önemi var. Sen sonuca bak! O adamı benden a-la-maz!''

''Bence de alamaz.''

"Bırakmam! "

"Bırakma." Dedi omuz silkerek.

"Geri zekalı! "

"Kesinlikle! " Hak verir gibi başını salladı.

Ters bakışlarım bu sefer hızla Gökhan'ı buldu. Papağan gibi neden sürekli beni tekrar ediyordu. Beni daha fazla sinirlendirmek için mi? Eğer öyleyse başarıyordu.

Ayrıca ben burada kafayı yerken bu adam neden bu kadar rahat?!

Dişlerinin arasından "Gökhan! " dememle kırkırdadı. Bey efendi gerçekten eğleniyordu. Madem eğlenilecek bir durum var ben neden burada kafayı yiyorum. Hayır, sorun bende mi yani?!

Hayır Roz, bence Gökhan sonunda balataları sıyırdı. Hayır, çık aklımdan kötü düşünce! Gökhan'ı ıslak banyo terliğiyle kovalayamayız-

Gökhan cebinden çıkardığı telefonunu bana uzattı. Aldım ama ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Bu yüzden boş bakışlarla yüzüne baktım.

''Bakma öyle kızım , ara Furkan'ı bitirsin işini. Leşini de atsın evinin önüne! Her kimse arkasındaki şerefsiz mesajın ona ulaşır işte. Senin kadar bende fakındayım. Kara'nın arkasını biri kolluyordu , o it kendine güvenerek mekan falan basabilecek bir adam değil. Yani diyeceğim o ki , sıkalım kafasına gitsin! Geç bile kaldık! Sana karşı olan herkese de ibret olur ki buna Uğur'da dahil Roza'nın elindeki adamı tehditle almaya kalkamaz!''

Gökhan'ımda Gökhan'ım , nasıl da mantıklı konuştu. Yapalım Roza, herkese kim olduğumuzu bir kez daha gösterelim. Ortalığı birazcık vahşet kokutmayalım mı? Bizim kaybedecek neyimiz var?-

Fazla düşünmedim. Bu benimde aklıma gelmişti ama Gökhan deyince daha da mantıklı gelmişti. Kimse benim elimdeki adamı , tehdit ederek alamazdı. On eskidendi.

Gökhan'ın telefonun şifresiyle benimki neredeyse aynıydı. Çok beklemeden Furkan'ı aradım.

''Efendim Gökhan Abi?''

''Benim Furkan,''

''Roza hanım? Buyurun?''

''Kara nasıl?'' önce nasıl olduğunu bilmeliydim.

''En son istediğiniz gibi tekrar tedavi edildi. Son işkencenizden dolayı görme yetisini kaybetmiş. Ama hala canlı şerefsiz.''

''Tamam şimdi beni iyi dinle. Dediğim her şeyi eksiksiz yapacaksın Furkan!''

''Elbette, emredin. "

'' Dokuz kurşun. Her biri farklı bir bölgeye. Onu süzgece çevirmeni istiyorum Furkan. Sonrada leşini evinin önüne atın gitsin! Anlaşıldı mı?''

''Anlaşıldı Roza Hanım.'' dedikten sonra telefonu kapattı.

Gökhan'a telefonunu uzatırken gözlerinde ki gururla bana bakıyordu. Bu ilk defa olmuyordu Gökhan bana hep böyle bakıyordu. Bu kendimi iyi hissettiriyordu.

''Neden öyle bakıyorsun?''

''Neden dokuz kurşun?'' aslında yüzüne baktığınızda cevabı biliyordu. Ama yine de soruyordu.

''Bildiğini biliyorum. Hiç sorma!'' sesim yalandan kızgın çıktı. Masada duran kendi telefonumu elime aldım. Artık odama gitmeli , kalan işlerimi bitirmeliydim ama Gökhan izin vermedi. Bileğimden tuttu ve koridora doğru çekiştirmeye başladı.

''Ne yapıyorsun Gökhan?.... Herkes bize bakıyor?...Oğlum bıraksana!?'' en son yükselince koridorda ki tüm bakışlar bizi buldu. Benimde onlara bakmamla hepsi tekrar önüne döndü. Gökhan ise bütün sorularıma kulağını kapatıp , ilerlemeye devam etti.

En son şirketten çıktığımızda güvenlikten kendi arabasının anahtarını aldı ve beni ön koltuğa oturttu. Kendisi de şoför koltuğuna oturduğunda arabayı çalıştırdı.

Bir dakika! Biz kaçırılıyor muyuz Roz?!Hem de Gökhancığım tarafından?-

''Bana bak sen adam mı kaçırıyorsun?''

''Yo, sen adam mısın?'' bu nasıl bir espriydi. Kusmak istiyorum. Ekşiyen yüzümü gördüğünde aynı yüz ifadesi ondan da oldu. Sanırım oda ne söylediğini yeni fark etti.

"Neyse bu söylediğini duymamış gibi yapıyorum. Nereye gidiyoruz? "

"Yapmam gereken tonlarca iş var, biliyorsun dimi. "

"Neden susuyorsun oğlum cevap versene bana!? "

"Seni vururum Gökhan, bak çok ciddiyim!"

Beş dakika arayla peş peşe sıraladığım cümlelerin sonunda Gökhan dayanamayarak ''Alt tarafı iki dakika susacaksın Roza! Ne kafa şişirdin yahu!?'' diyerek birden yükseldi.

Ses tellerini tek tek yolup eline verme fikri , çık aklımdan.

Daha da konuşmadım. Madem susmamı istiyor , susarım. Götürsün bakalım nereye götürmek istiyorsa. Aslında tonlarca yapılacak işim var ama şu saatten sonra Gökhan'ın beni bırakmayacağını biliyorum.

Şirketten git gide uzaklaştık. Bir zaman sonra yollar tanıdık geldi. Hatta çok tanıdık geldi. Belki sadece bir kaç sefer bu yola girdim ama çok fazla tanıdıktı. Eğer aklıma gelen şey doğruysa ne yapmaya çalıştığını anladım.

Bende anladım Roz-

Tam da tahmin ettiğim gibi o büyük villanın önünde durduk. Beni Demirhanların evine getirmişti. Ne zaman planladı bunu bilmiyorum ama beni içeriye sokmadan durmayacağını biliyordum.

''Neden geldik buraya?'' sesim ruhsuz ve keyifsiz çıkmıştı. Girmek istemiyordum. Neden getirdi ki beni buraya , istemediğimi dile getirmiştim.

Yanlış , yüzleşmek istemiyorsun.-

''İstediğin kadar inkar et , buraya gelmek istediğini biliyorum kardeşim. Ne kadar durumundan haberdar olsan da sen Yıldız Hanımı kendi gözünle görmek istiyorsun. İşte bu yüzden geldik. Ne kadar inkar edersen et Roza , o kadın senin annen!''

Sessiz kaldım. Ne diyebilirdim ki zaten. Beni anlamıyordu. Evet dedikleri doğruydu ama yapamazdım.

Nasıl bakardım yüzlerine?

Nasıl girerdim bu eve , nasıl yüzleşirdim benim yüzümden olan bu durumla?

''Ve sen anneni merak ediyorsun Roza. Tamam bak , hayatımız onların hayatı kadar temiz değil. Bu insanlar belki sadece kendilerini korumak zorunda kaldıklarında silah kullanıyor , bizim gibi çevresinde çakallarla dolaşmıyorlar ama bu senin o ailenin kızı olduğun gerçeğini değiştirmiyor. Abilerini siktir et , senin kaybını hala içlerinde yaşayan annen ve baban içinde mi buraya kadar gelmişken bir geçmiş olsun diyemezsin?''

Yapabilir miydim?

Yapmalı mıydım?

Utancımı içime gömüp sadece Roza olarak basit bir geçmiş olsun diyebilir miydim?

Alt tarafı iki kelime ne kadar zor olabilir ki?

Az önce bir adamın infaz emrini veren ben , iki basit cümleyi söylemekten bu kadar korkmamalıydım belki de.

EVET BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK.🥳

ARA SINAVLARIM OLDUĞU İÇİN BÖLÜM GEÇ GELDİ. NORMALDE ÇARŞAMBA VEYA PERŞEMBE ATACAKTIM AMA YETİŞTİREMEDİM. NEYSE Kİ SONUNDA BİTTİ. BENDE HEMEN SICAK SICAK PAYLAŞTIM.🤗

EĞER BÖLÜMÜ DEĞERLENDİRMEM GEREKİRSE DAHA HENÜZ BİR ŞEYLER OTURMAYA BAŞLAMADI . YAVAŞ YAVAŞ KURGUNUN GİDİŞATI KAFAMDAKİ GİBİ NETLEŞİYOR. BU YÜZDEN KARAKTERLER VE OLAYLAR YERİNE OTURMAYA ÇALIŞIYOR. ELBETTE İLERLEYEN BÖLÜMLERDE EFSANE ŞEYLER OLACAK .O YÜZDEN BİRAZCIK OLAYLARI AKIŞINA BIRAKMALIYIZ.

SİZ BÖLÜM VE KURGUM HAKKINDA NELER DÜŞÜNÜYORSANIZ YORUMDA BENİMLE PAYLAŞABİLİRSİNİZ🫶

BİRDE SİZE UFAK BİR SPOİLER VERMEM GEREKİRSE BAŞROL ERKEĞİMİZ BU BÖLÜMDE FAZLASIYLA GEÇTİ. PEKİ SİZCE BU KİŞİ KİM?🫣🥰

VE SON OLARAK BURAYA KADAR GELMİŞKEN , BU GÜZEL BÖLÜME OY VERİRSENİZ BENİ ÇOOOK MUTLU EDERSİNİZ.GELECEK BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE⭐️🙃

(ALİN ROZA)

繼續閱讀

You'll Also Like

45K 3.1K 26
Ben babamın kızıyım hikayesi devam ediyor... Babasının ölümünden sonra kendini toparlayamayan bir genç kız. Hayatın acı gerçekleri ile çok genç yaşın...
1.4M 54.1K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
3K 255 2
Teröristlerin elinden Gökyakut Tim'i tarafından kurtarılan kız, on altı yaşındaki Çilek. Korkmuş ve çaresiz. Askerlere sığınmaktan başka şansı yok...
930K 51.5K 52
Düzenlendi... bebeklikten beri aile sevgisi görmeyen bir iki çocuk bir gün bebekken karıştıklarını öğrenirse ne olur? miraç ve miray ikisi de birbir...