Raunchy Alpha // larry

By bearschangedmylife

59.1K 5.2K 11.5K

Şımarık bir Alfanın neler yapabileceğini görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz! Harry olgun omegayla mühürlene... More

a slice of the future
prolog
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fiveteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
ONE-SHOT
fourty
fourty-one
fourty-two
fourty-three
fourty-four
fourty-five
fourty-seven
fourty-eight
fourty-nine
fifty
fifty-one
🎀fifty-two🎀
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
fınal
Special Chapter "🔄"
Special Chapter "24" 1/2
Special Chapter "24" 2/2
Special Chapter "Axel"
Special Chapter 2 "Axel"
Special Chapter 1/2 "Harry or Louis?"
Special Chapter 2/2 "Harry or Louis"
Spacial Chapter "New Groom" 1/2
Special Chapter "New Grooms" 2/2
Special Chapter "Alternative Jobs 1/3"
Speical Chapter "Alternative Jobs 2/3"
Speical Chapter "Alternative Jobs 3/3"
Special Chapter "Wedding Photo"
Special Chapter "Becoming an Alpha"
Special Chapter "Valeria's Alpha" 1/2
Special Chapter "Skirts"

fourty-six

555 62 145
By bearschangedmylife

Merhabalar efendim,

İyi okumalar,

×××

Eğlenceli günler yaşamaya alışmış olan Harry, hayatından çok memnundu. Günleri doluyken de boşken de oldukça yolundaydı. Meşgul olduğu günlerini depoladığı özlemle evlerinde bitiriyor, günün kalanını Omegasına ayırıyor. Zamanını evinde geçireceğinde ise tamamen Louis'ye adapte oluyor ve yeri geldiğinde ona nefes aldırmıyordu.

Bu şekilde, yavruları bir yandan gelişmeye devam ederken, kendilerini hareketli hayatlarına adapte etmişlerdi ki Harry'nin korktuğu günler geri geldi.

Huysuz, somurtkan Louis.

Bir sabah tekrar ilk uyanan Harry olmuş ve hazır uyuyorken eşini izleyip sevmek istemişti. Yapmıştı da. Ancak o sabah, normalde gözlerini aralayıp Alfasıyla karşılaşınca ise uykulu bir tebessümle "Günaydın..." diye mırıldanan Omegası, gözlerini açıp kendine gelene kadar Harry'nin yüzünü izlemiş ardından bir anda yüzünü buruşturarak yavaş hareketlerle de olsa arkasını dönüp oflamıştı. Harry ona bakarken ağzının açık kalmasına engel olamamış ve korkuyla somurtmuştu.

Ancak bu kez üstesinden gelmek için Louis'yle değil, Amber'la konuşmuştu.

"Omegam!"

Haftayı yarılamış olmalarına rağmen Louis yine gününün çoğunluğunu odalarında somurtarak veya uzanarak geçiriyordu. İçeri giren Alfayı çok fazla incelemeden, aşağıda kendi makinesi olmasına rağmen yapacak gücü bulamadığından, izlediği kahve yapım videosuna döndü.

"Biraz ilgileniyor gibi yap bari!"

"Bana tek kelime etmeden çekip giden sensin."

Harry somurtarak onun yanında durdu. "Acelem vardı! Çünkü sana bir çözüm arıyordum!"

"Ben sorun muyum ki çözüm arıyorsun?"

"Öylesin."

Louis kafasını hareket ettirmeden gözlerini Harry'ye kaldırdığında ürkütücü bir bakış atmış oldu. Ancak Alfa bir cesaret ona cevap vermekten geri adım atmayacaktı. Gerçi bu Omeganın yakasına yapışmak için ona atılmasına neden olmuştu ve eğer yakalasaydı muhtemelen yatakta işkence çekiyor olacaktı.

Hızla kalkan eli bileğinden yakalayıp bilek içini öptü. "Dur bakalım seni küçük serseri."

"Bir daha bana küçük dersen-"

Elindeki ruloyu kaldırıp ona doğru salladı. "Senin yöntemlerinle çözeceğiz bu kez."

"Aptal..."

"Hakaret seansımız mı başladı? Dur önce şunu asayım."

Louis'nin tarafına, komidinin üzerinde kalacak şekilde duvara astı uzun afişi.

"Bu da ne sikim?"

"Tabii ki senin kalan aylarında karşılaşabileceğin bazı semptomlar ve sıkıntılar. Amber'la konuştum ve o da bize hafta hafta gelişiminizi anlatan bir süreç yazdı. Ben de gidip onu afiş yaptırdım. Mesela!"

Arka cebinden kalın uçlu, fosforlu kalemi çıkardı. "Şuan burada, 19. haftandayız."

En baştaki 19. HAFTA başlığının altını çizdi. "Bakalım burada ne yazıyor... Hmm... Hamileliğin bu dönemlerinde, yattığı zamanlarda bacak krampları yaşanabilir."

Gözlerini Louis'ye çevirip herhangi bir onay ya da aksini beklerken o gözlerini kaçırdığında Harry anlıyor gibi başını sallayıp devam etti. "Bu kramplar bazı durumlarda, bazı minerallerin eksik olmasından kaynaklanır. Kalsiyum tüketiminizi arttırarak krampları hafifletebilir."

Hızla kalsiyum yazısını yuvarlar içine alarak kalemi komidine bıraktı. Ardından gözlerini, çatık kaşlarıyla birlikte, farklı yerlerde gezdiren Omegaya çevirip yanına çömdü.

"Ve senin de asla hoşuma gitmeyen, acını ve sıkıntılarını kendine saklayan böyle bir huyun var... Ne yapsam da benimle paylaşmıyorsun. Söyler misin?"

Ellerini bacaklarına koyup hafif hafif masaj yaparken, hissettiği sızıyla hırlar gibi mavilerin kendisine dönmesini sağladı. "Sen bana sorunlarını söylemezsen, ben nasıl üzerine titreyebilirim?"

Sessizlik içinde gözlerini tekrar kaçıran Louis ile iç çekerek kalktı ve bu kez de yatakta hemen yanına geçti. "O zaman~, bakalım kalsiyum için neler yapmamız gerekiyormuş!"

Harry kısa bir besin araştırmasının ardından parlak gözlerini ona çevirdi. "Bak sen! Hepsi de kuru yemişten sebzeye kadar en sağlıklı şeylermiş! Gidip alayım-"

Harry yakalanacağını anladığında hızla ona uzanan ellerden kaçtı. "A-a! Bu sefer beni baştan çıkararak kandıramazsın. Ne getirirsem onu yiyeceksin. Bu Alfa kaçar!"

"Kaç... Kaç! Siktir git! Sakın odaya döneyim deme, ÇÜNKÜ BURADAN SAĞ ÇIKAMAYACAKSIN SENİ APTAL SAMAN KAFALI ALFA!"

"BEN DE SENİ SEVİYORUM OMEGAM!"

Harry merdivenleri inerken ona duyurmak için bağırdığında yüksek bir çığlıkla karşılık almıştı. Kendi kendine gülerek önce Margaret'a, evde neyin olup olmadığını öğrenmek için, sonra da alışveriş için dışarı çıkmıştı.

×××

"Afiyet olsun Omegam~." Şirin bir şekilde gülümseyerek konuşmasının ardından ciddileşti ve neredeyse sert bir ifadeyle baktı gözlerime. "Hepsi bitecek."

"Tamam babacık..."

Memnuniyetle, biraz da kendinden geçerek, gülümsedi ve çaprazıma oturdu. Beni salona indirip uzun koltuğa oturttuktan sonra bacaklarımı uzattırmış, yanı başıma koyduğu sehpaya fındık, fıstık ve kuru meyve gibi yemişlerin olduğu bir tabak, yeşilliklerden oluşan, muhtemelen daha önce hiç yemediğim otların da bulunduğu, bir salata ve büyük bir bardak süt getirmişti. İddiasına göre bunların hepsi kalsiyum içeriyordu benim ağrılarımı geçirecekti.

"Fazla kalsiyumdan başıma neler gelecek acaba..."

"Ne dedin Omegam?"

"Hiç, hiçbir şey." Diyerek ağzıma bir fındık attım.

Tamam, ilgi isteyen bendim. Ama bu şekilde de olmazdı ki? Çerezler hadi neyse, ancak bu 'salata' adı altında gelen şey beni hiç cezbetmiyordu. Üstelik kuru meyveden de nefret ederim.

Tepsiye burun kıvırıp ağzıma başka bir fındık atarken aklıma gelen şeyle duraksadım. Yeşillikle dolu tabağı süzmeyi bırakıp gözlerimi mesajlaşıyor gibi görünen Harry'ye çevirdim. Acaba..?

"Alfa."

"Omegam?"

Hızla telefonu bırakıp bana dönerken acil bir şey konuşuyor olmalıydı ki telefonu peş peşe mesaj sesleriyle titriyordu. Ancak o tamamen görmezden gelerek bana odaklanmıştı.

Memnuniyetimi şimdilik saklayarak tuttuğum çatalın ucuyla doğranmış yaprakları dürttüm. "Biliyor musun...? Bence bunu yemektense," Gözlerimi gözlerine çevirip imalı bakışlar atarak devam ettim. "..senin gözlerine bakmak bana daha iyi gelecektir... Senin yeşillerinin yerini alamayacaklar hiçbir zaman..."

Yüzünde git gide büyüyen gülümsemesini izlerken zafere ulaşacağımı düşünerek yan sırıtışımı korudum.

"Bu güzeldi," Mayhoş gülüşünü bozmadan devam etti. "..ama o salata bitecek."

Gülüşüm hızla düşerken bakışlarım eski haline döndü. "İyi," diyerek çatalı salata tabağının içinde bıraktım. "..çek gözlerini üstümden o halde."

Sadece çerezlerin olduğu tabağı alıp karnımın üstüne koyarken onun yaşadığım duygu değişimine güldüğünü duyabiliyordum. Kurbağa suratlı aptal, şapşal Alfa bozuntusu...

Bunları ona daha sonra sesli söylemeyi kafama yazarken hırslı hırslı yemeye devam ettim fıstıkları. "Hiçbir etin içinde yokmuymuş o 'kalsiyum'."

"Omegam, etsiz geçirdiğimiz hiçbir akşam yemeği yok zaten. Senin iyiliğin için bunları yemen gerekiyor."

Derin bir nefes alıp burnumdan sertçe verirken dudak kenarlarımın aşağı sarkması engel olmadım. Koca kafalı pislik...

Sessizliğe büründüğümüz ve çerez tabağının bitmek üzere olduğu sıralarda hatırladığım şeyle durdum.

"Doğru ya, gelmişti."

"Louis? Yoksa beni ayartacak yeni bir yöntem mi buldun?"

Kısık gözlerimi ona çevirip alayla güldüm. "Hayır. Ne isteyeceğimi hatırladım. Biliyorsun, iddiayı ben kazandım."

Yüzünde gelen farkındalığın acısını yaşadığını görürken ukala gülüşümü sürdürdüm. "Şimdi isteklerimden ilkini yerine getirmek için Margaret'la yukarı çıkacaksın."

"Bir saniye, bir saniye? İlkini mi? İsteklerin mi? Ben sadece tek bir şey istemiştim!"

"Öyle mi?" Ona doğru eğilerek devam ettim. "O isteğinle uslu uslu uyutacak mıydın beni? Hm? Nelere bedel olacak şeyler yapacaktın acaba?"

Harry yakalanmış gibi yerine pusarken ben güldüm. "Biraz da göz zevkimi yerine getir."

Bunu söylerken onu baştan aşağı süzdüğüm için gözlerini kırpıştırdı.

"Ne? Soyunacak mıyım?"

Gözlerimi devirdim. "Hayır, aptal."

Kapıya doğru çevirdim kafamı. "Mary!" Dedim Harry gibi. "Gelebilir misin?"

"Buyrun?"

Kapıdaki kızıl kafalı betaya göz kırptım. "Hani gelmişti ya? Bizim odaya bırakmıştın değil mi?"

"Oh," Anlamış gibi başını sallayıp gülümsedi. "..evet efendim."

"O halde Harry'yi hazırlar mısın?"

"Elbette. Küçük bey, gelin lütfen."

"Neler oluyor?"

Bana endişeli bakışlar atarak kalkmıştı. "Hadi, beni çok bekletme."

Harry bana son bir endişeli bakış atıp Margaret ile gözden kayboldu. Annemin 'Dedikodu Tayfasına' görünmek için gitmesine şükrederek çerezlerin sonunu attım ağzıma. Tabağı bırakırken gözümün kaydığı salata tabağını elime aldım ve o görmezken tadına bakmak için çatalı batırdım.

"Off!" Ağzımda kalan tada sinirlenerek tabağı aldığım gibi bıraktım. "Bu ne ya, ne koymuş içine!?"

Çok canım istemese bile en azından ağzımın tadını değiştirmesi için süt bardağını aldım. Hmm... İçine bal da koymuş.

Ben yavaş yavaş yudumladığım ılık sütün sonunu görmüşken salonun dışından gelen seslerle dudaklarımı yalayıp bardağı bıraktım. Margaret onu dediğim gibi tembihliyor olmalıydı. İçeri girmelerini beklerken ellerimi karnıma yerleştirip hafifçe okşadım.

"İyi izleyin, ona bir daha bunu giydirebilir miyim emin değilim."

Görüş açılarını kapatmak istemeyerek ellerimi karnımın altında değil üstünde tuttum. Boğazımı temizleyerek sabırsızlığımı duyurmaya çalışırken yakından gelen kalın, topuk sesiyle durdum.

Harry, beklediğimden bile iyi bir görüntüyle içeriye girip bana baktı, ardından kendinden bir şey katarak yürüdü, yürüdü ve pencerenin önüne gelince durup bana poz verdi. Ben de tabii ki telefonumu alıp onun resmini çekmiştim.

"Bay Tomlinson," diyerek içeri giren Margaret ile telefonu indirdim. "..istettiğiniz kahya geldiler, efendim."

"Teşekkürler Mary, sen artık kendi işine bakabilirsin, bugün seni rahatsız etmeyeceğim hiç."

"Nasıl isterseniz."

Margaret bıyık altından gülerek çıkınca ben de bana kısık gözlerle bakan Alfaya döndüm.

"Harold'dı, değil mi?"

Bana kısa süren bir sessizlikle bakıp yutkundu. "Evet, efendim."

"Güzel." Tam onu görmezden gelecekken dudaklarımın kenarında ıslaklık hissedip, "Ah," diye mırıldandım. "..peçete."

Rahatlıkla uzanabileceğim bir mesafede, tepside duran peçeteye doğru elimi kaldırıp gözlerimi ona dikince siyah, klasik, rugan ayakkabılarının topuk sesleriyle yanıma gelip peçeteyi aldı. Elimi indirince eğildi ve peçeteyi nazik hareketlerle dudaklarımın kenarlarında gezdirdi.

O peçeteyi indirmeden ben de gözlerimi yüzüne çevirince bana dayanamayıp gülümsemişti.

"Ne laubali bir tavır," dedim geri çekildiği zaman. "..ciddiyetini koru ve yerini bil Harold."

"Üzgünüm efendim."

Elimle kışkışlayarak arka çaprazımda, iki koltuğun arasında durmasını sağladım. Kendi telefonumu elime alacakken peş peşe gelen mesaj sesiyle gözümü Harry'nin oturduğu koltuğa çevirdim.

"Telefonu ver."

Tam hareketlenecekken doğru anlayıp anlamadığına emin olmak için duraksayınca gözlerimi ona çevirdim. "Benimkini değil, kocamın telefonunu."

Bana muzip bir ifadeyle bakıp telefonunu koltuktan alıp hiç gocunmadan bana uzattı. "Buyrun."

Ona herhangi bir nezaket göstermeden telefonu açtım. Tahmin ettiğim gibi Elish'in onu sıkboğaz ettiğini görünce mesajlarına girdim  ve, 'Kocamı rahat bırak. Şuan bana hizmet etmekle meşgul.' yazıp cevabını beklemeden çıktım.

Onu bırakıp kendiminkini elime aldım. Sessiz ve sakin bir şekilde kamerayı açıp döndüm ve onun fotoğrafını çektim. Ekranı görebildiğini bilerek mesajlara girdim resmi göndermek için.

"Bay Tomlinson? Acaba bir soru sorabilir miyim?"

Güldüm. "Üslubunu sevdim. Sor."

"Acaba kime mesaj attığınızı öğrenebilir miyim?"

Ukala bir gülüşle ona çevirdim kafamı. "Arthur'a."

Bir kez daha ağzını açacağını anlayınca elimi kaldırdım. "Bu kadar soru yeter. Şimdi," Elimle çağırarak önüme geçmesini sağladım. "..gelelim ikinci isteğime."

Bana merakla bakarken ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. "Ben burada salatamı yerken senin de odamıza çıkıp-Yani, kocamla benim odama, yanlış anlaşılma olmasın." Ona muzip bir bakış attım. "Duyan uşağımla aramda bir şey var zanneder..."

Onun kararan bakışlarını görmezden gelip devam ettim. "Her neyse, odaya çık ve bütün o rengarenk, hamile kıyafetlerinden kurtul."

İtiraz edecek gibi olunca kaşlarımı kaldırdım. "Sonra benim tişörtlerimden alıp geliyorsun. Üzerimi değiştireceğim, bunu da kaldırırsın." Derken karnımdaki Yükleniyor... yazısına göz devirdim.

Neredeyse somurtmak üzere olduğunu görüp elimi kaldırdım yaklaşmasını sağlamak için. Bir adımda dibime girip ellerime baktı. Kravatını özenle düzeltip gözlerimi gözlerine diktim ve fısıldadım.

"İtiraz mı edeceksin? Buna hakkın yok. Sen yalnızca benim keyfimin kahyasısın, o kadar."

Ben geri çekilirken gözlerinin yarıya indiğini görmüş olsam da yandan gülüşümü bozmadım. O geri çekilip, bir elini göğsüne doğru tutup, diğerini de arkasına bükmüşken eğilip selam verdikten sonra yukarı çıkınca, ben de çalan telefonumu elime aldım.

"Omegam! Hahahaha! O neydi?! İnanılmazsın ya, işte benim arkadaşım!"

"Sana da merhaba Arthur. Pakedin geldi mi?"

"Demek senin işindi. Ben de biri bana gizli bir paket gönderip hayatımı tehlikeye sokuyor diye onu kapının önünde bırakmıştım. Bekle."

"Aptal... Her neyse, pakedi aç, yapman gerekeni yap ve buraya gel. Ayrıca acele et."

"Nasıl yani?-"

Telefonu yüzüne kapatıp kenara bıraktıktan sonra nasıl kurtulmam gerektiğini düşünerek salatayı süzdüm. Ardından vazgeçip Harry dönene kadar kahve kokusunu düşleyerek aşağı indirdiğim yeni kitabımı okumaya başladım.

Zaman kavramını unuttuğum sıralarda salona geri girdi Alfa. Kafamı kitaptan kaldırıp ona tek kaşım havalanırken, "Hallettin mi?" diye sordum.

"Evet... Evet, efendim." Diye mırıldandı canı yanıyor gibi. "İstediğiniz tişörtü getirdim..."

Ona memnun bir bakış atıp bacaklarımı koltuktan indirdim. Yanıma gelip tişörtü koltuğa bıraktıktan sonra sehpayı kenara çekti, yemediğim salataya bakarken. Bana döndüğünde gördüğüm yeşillere yemeyeceğimi anlaması için dikkatle bakıp kafamı çevirdim.

"Çıkar hadi."

Ben küstah bir ifadeyle kollarımı kaldırdığımda uzandı, mor tişörtün eteklerini yakaladığı gibi dikkatle üzerimden çıkardı. Uzun süre böyle kalmak istemediğim için, o şiş karnımı izlerken, "Acele et." dedim.

Uzun kollu, geniş yakalı, bol beyaz tişörtü önce kafamdan, sonra kollarımdan geçirdi. Karnımı sarmasına izin verdi ancak ellerini tişörtün altından geri çıkarmadı.

Ben ağzımı açamadan tek dizi üstüne çöktü ve bedenime yaslanıp, eldivenli elleriyle tişörtün altından tenimi okşarken yüzünü de boynuma yaklaştırdı.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Çok üzgünüm efendim... Ancak güzelliğinize daha fazla karşı koyamıyorum."

"Kafayı yemişsin sen..." Yanağımı öpen dudaklar boynuma inince elimi omuzlarına koydum. "İşine son verebilirim biliyorsun değil mi? Attırırım seni bu evden."

"Bu riski almaya değersiniz." Güldüğünü duyabiliyordum. "Aşkımı daha fazla içimde tutamıyorum Bay Tomlinson, sizi istiyorum..."

"Eğer durmazsan seni kocamın eline veririm. Karnımdaki yavrulardan da mı utanmıyorsun ha?"

"Hah," dedi alayla. "..kocan olacak o adam kimin umurunda. Ayrıca eminim ben yavrularına ondan daha iyi bakarım. Biliyorum Louis... Sen de beni seviyorsun... Hadi itiraf et."

"Haddini iyice aşıyorsun Harold."

Ben gülmemeye çalışarak onu ittirirken o sürekli beni kendine çekiyor ve burnunu tenime gömüp derin nefesler alıyordu.

"Efendim," diye seslenilmesiyle onu itip üzerimi düzelttim. Basılıyorduk neredeyse...

Gözlerimi salona çevirirken Harry toparlanıp kalkmıştı. Margaret kontrollü bir şekilde içeri girerken ben kendimi oyuna fazla kaptırmadığıma ikna etmeye çalışıyordum.

"..arkadaşınız Arthur geldi."

Ben onun arkasından giren Arthur'a bakamadan hiddetle bana dönen Alfaya döndüm. "Ağzını açmaya kalkma Harold." Yavaşça fısıldadım. "Yeterince ileri gittin."

O derin bir nefes alıp kollarını bağlayarak önüne dönerken suratında oluşan şaşkın ifadeyle bakakaldığında ben de Arthur'a döndüm.

"Tam olarak ne yapmaya çalışıyorsun Louis? Hayır, doğum gününe de iki ay var daha."

"Louis değil," dedim gözlükleriyle uyum sağlamış başka bir model olan kahya kıyafetine bakarken. "..efendim diyeceksin."

O tuhaf bir ifadeye bürünürken ben telefonumu çıkarıp onun da resmini çektim. "Ayrıca sinir etmek istediğim biri var."

Fotoğrafı göndermeyi sonraya bırakırken elimi kaldırdım. "Biraz temiz hava almak istiyorum."

Harry hızla uzanıp elimi tutarken boşuna gelmiş olmasın diye Arthur'a dönüp ona doğru da elimi kaldırdım. Harry bunu istemediği için ne kadar atılmış olsa da Arthur fırsatı kaçırmamak için hızlı bir şekilde elimi yakalamış ve sırıtıp Alfaya kaşlarını oynatarak bakmıştı.

Hırlamaya hazır olmasını umursamadan ikisinin elinden güç alarak koltuktan kalktım. Ellerimi çektiğim gibi salondan bahçeye açılan kapıya ilerledim. Arkamdan gelen seslere göre birbirlerine sataşıyor olmalılardı.

Oturma yerlerine ve mevsim değişimlerine rağmen yemyeşil kalan çimen zemine bakarken güneşin geliş yönünü sevdiğim bir yerde durup kafamı iki uşağıma çevirdim.

"Buraya oturmak istiyorum, Sebastianlar."

Arthur hızlı düşünüp tekli, hasır görünümü veren bahçe koltuğunu aldı. Ancak önce bana getirmek yerine biraz durup Harry'ye hava atmak isteyip onun somurtmasını izlerken, "Yoruldum." diye hatırlatmamla Harry elinden kapıp bana getirmiş ve somurtma sırası ona geçmişti.

"Şimdi size üçüncü isteğimi açıklıyorum."

"Üç mü? Ne yaptırdı başka?"

"Görmüyor musun halimizi?"

Boğazımı temizleyerek öğretmen olduğumu hatırlatan ikiliye baktım. "Konuşmayın kendi aranızda."

Mesleğimin özlemini çektiğimi hissedip, en azından bunu aşermeye başlamadan, konuşmaya devam ettim.

"Aslında bu çok arada kaldığımı hissettiren bir şey. Yani, istiyorum. Ama öylece istenecek kadar basit bir şey de değil..."

Gözlerimi yerde gezdirerek ve ses tonumla oynarak konuşmam Harry'nin olduğu yerde kıpırdanmasına neden oldu.

"Ne isterseniz yapmaya hazırım, efendim."

Ona eğik başımla keskin bakışlar ve hafif bir gülücük verip tekrar masum bir ifadeyle kafamı çevirdim.

"Ben köpek istiyorum." Gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. "Büyük bir tane."

Harry bana gözlerini kırpıştırmakla uğraşırken Arthur öne doğru eğildi. "Ben onu ilk gördüğümde ona 'Senin köpeğin olurum!' demiştim! Haha!"

Bu fikre çoktan alışmış olan Arthur üzerindeki kıyafete rağmen koşarak dönüşmek için kulübeye gitti.

"Hey! Ben çoktan bunu yaptım bile!" Harry de bağırarak onun arkasından koşarken gülerek dirseğimi koltuğun koluna yasladığım elime koydum yanağımı.

Eğlenceli.

Harry önce alfanın kulübeye girmesinden dolayı tek yapabildiği kapıyı yumruklamak olunca, Arthur dönüşüp çıkana kadar kulübenin etrafından dönüp durmuştu.

Sonunda hızlı bir şekilde önüne atılan kurtla Harry yalnızca geriye bir adım atmıştı ona temas etmemek için. Yüz yüze geldiklerinde birbirlerine hırlamaya başlamaları telefonumu çıkarmama neden olmuştu.

Çünkü sırtı bana dönük olan Harry'nin kafasını çevirip, omzunun üzerinden beri bir kurda hırlarken bu kadar iyi görünmesi beklediğim bir şey değildi.

Ben onların resmini çektikten sonra mesajlara girip daha önce çektiğim Arthur'un resmini Elish'e yolladım.

'Bak başka kim benim peşimde kuyruk oluyor?'

Harry daha fazla oyalanmadan içeri girdiğinde bu kez de, kurt olmasını umursamadan, o Harry'yi rahatsız etmeye, kulübeye vurup pençe atmaya başlamıştı. Aceleyle soyunduğu belli olan Harry çok geçmeden dönüşerek çıktığında Arthur üzerine atlayan Alfayı umursamadan yanıma koştu. Hızla oturup kafasını sevmemi beklerken ben daha dokunmuştum ki Harry onu itip yerine kendisi geçti.

Ben kaşıya kaşıya tüylerini okşarken Arthur kafasını aramıza sokup koluma sürtmüştü. Harry hırlayarak dişlerini çıkarınca elimi kendime çektim. Arthur koşturulacağını anlayıp kendini geri çektikten sonra bir süre karşımda tepinmişler, ardından alfa, Harry'yi itip koşarak yanıma dönmüştü. Alfa o bana ulaşmadan peşinden gelip kuyruğunu ısırdığı gibi çekerek onu düşürmüştü.

"Tamam," diye seslendim sonunda kavga ettiklerini bilsem de tamamen görmezden gelerek, "..bu kadar oynadığınız yeter. Yanıma gelin." dedim.

İki koca alfa kurt önüme, yan yana geçtiğinde ikisinin de kuyrukları hızlı hızlı sallanıyordu.

"Oturun."

İkisi aynı anda kalçalarını çimene yasladıklarında bu görüntüden son derece zevk alıp gülüp gülümsedim. İki elimi de kaldırıp çenelerinin altına koydum sevmek için. "Aferin."

Harry aldığı zevke rağmen gözlerini Arthur'un çenesindeki elime dikmişti. Ellerimi çekmeden önce başlarını da okşayıp geriye yaslandım.

"Şimdi, önce küçük bir oyunla başlayalım." Sürekli videosunu izleyip yapmak için büyük merak duyduğum şey için ellerimi kaldırırken, hamilelik boyunca sosyal medya bağımlısı olmadığıma kendimi inandırmaya çalıştım.

"Eğer ne demek istediğimi bulursanız sizi ödüllendireceğim."

İkisi merak ve dikkatle bana bakarken ellerimin parmak uçlarını birleştirip, büyük bir delik oluşturmuş oldum ve onlara doğru çevirip bekledim.

Arthur ne olduğunu çözmeye çalışıp ayağa kalkmışken, Harry, yanındayken de izlediğimden dolayı şanslıydı, hızla kalkıp bana yaklaşmış ve önüme oturup ağzını elimden içeri sokmuştu.

Normalde küçük köpeklere veya, Golden cinsi büyük köpeklere yaptıklarını gördüğüm bu hareket için tek ellerini kullanıyor olsalar da, benim iki büyük kurdum için bundan azı mümkün değildi.

"Harika." Diye mırıldandım çok zevkli olduğunu ve neden köpeklere sürekli bunu öğrettiklerini anlayarak. "İşte ödülün."

Önce Alfanın uzun ağzını tutmayı bırakmadan burnunu öpmüş, ardın da yatışan kulaklarıyla bana bakan yeşil gözlere gülüp kafasını okşamaya başlamıştım. Ellerim yanaklarındaki kürkü mıncıkladıktan sonra uzanıp bir yanağını da öptüm.

"Evet," dedim onu bıraktıktan sonra. "..şimdi yapmanız gereken tek şey benimle oynamak olduğundan, bir köpek olduğunuzu kafanıza yerleştirseniz iyi olur."

Bıraktığım gibi yere serilen Alfama bakıp bir kulağının bende olduğuna emin olunca devam ettim. "Ben büyük, ancak sevimli köpeklerden hoşlanıyorum. Muhtemelen bir köpeğim olsaydı ona sarılmadan duramazdım. Yani bunun için önce beni ne kadar sevimli olabileceğinize inandırmanız gerekiyor."

Harry kalkarken, görüş açımdaki Arthur saniyesinde kendini yere atıp, sırt üstü dönüp kıvranmaya başlamıştı. O gözlerini üzerimden çekmeden beni ikna etmeye çalışırken ben gülmüştüm.

Bakışlarım ne yapacağını görmek için Alfaya döndüm. O ise Arthur'daki gözlerini çekmeden önce, "Çömez alfa." dedikten sonra bana döndü.

Önce kulaklarını yatıştırmış, düz bir hale gelen kafasını eğmeden önce hemen yanıma yaklaşıp yere oturdu. Gözlerini alttan alttan benimkilere dikerken çenesini koltuğun ince koluna, burnunu karnıma yasladı.

Ah... Yavru köpek bakışı...

"Off!" Diye sızlandıktan sonra onu kafasından tutup kendime çektim. "Çok tatlısın..."

"Hehehehehe~"

"Sen bunun hoşuma gideceğini nereden biliyordun?" Şüpheli gözlerimi üzerine diktim. "Bunu başka uyguladığın kurtlar da mı var?"

Ellerimin arasındaki kafasını yana doğru eğdi. "Elbette Omegam?" Daha kaşlarımı çatmama izin vermeden devam etti. "Annem."

Ben onu göğsüme yaslamaya ve ellerimi kürkünde gezdirmeye başlarken diğer yanımdan bir sızlanma duydum. Kafamı çevirdiğimde Arthur'un oraya buraya adım attığını ve bana bakarak homurdandığını gördüm. Gözlerimi onu duyan Alfama çevirdiğimde o boynuma yaslanmış olan burnu ve kapalı gözleriyle hızlı nefesler alarak beni koklarken, gözlerini açtı. Hiç geri çekilmeden Arthur'a çevirdi.

"Senin gelmen hataydı zaten."

Birbirlerine hırlamaya başladıktan sonra alfa sızlanarak bize yaklaşmıştı. İkisi benim üzerimden bile olsa birbirlerine sataşmaya devam edince Harry'ye sardığım bir kolumu kaldırdım ve Arthur'un başını sevdikten sonra onun da boynuna doladım.

İkisine sarılıp tam da istediğim gibi birer evcil köpek gibi onları sevip, onlarla oynarken arkamdan gelen sesle durdum.

"Oo! Kolay gelsin?"

Ben arkamı dönme ihtiyacı duymadan ellerimin altındaki kürkleri sevip gülerken Arthur kafasını kaldırmıştı. Beta gelip önümüzde durduğunda ona kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Arthur!?"

Elimin altından çıkmak istemediği belli olsa da Elish'e itiraz edemeyip ona doğru ilerledi. Beta onun söylediklerini dinlemeden kulübeye yönlendirince alfa bana son bir bakış atmıştı.

Ben kaldığım yerden iki elimle Harry'yi severken betanın ellerini beline yerleştirdiğini görebiliyordum.

"Louis?"

"Evet?"

"Bunu zaten..." Diye başladı bir elini belinden çekip Harry'ye doğrulturken, ben de küçük, ukala gülüşümü durdurmadan ona baktım. "..alıyorsun, bir şey diyemiyorum. Şunun haline bak benim geldiğimden haberi bile yok şuan büyük ihtimalle."

Kollarımda ve ellerimin altında mayışmış olan Harry'yi göstermeyi bırakıp beline geri koydu elini. "Bari benim alfamı bırak!"

"Benim de arkadaşım."

Alayla güldü. "Köpeğim demek istedin herhalde."

Ona kaşlarımı kaldırdım. "Ne farkeder? İkisi aynı şey."

O benim küstahlığıma ağzı açık bakarken Arthur giyinmiş, ceketini eline almış ve Elish'in arkasına geçmişti.

"Şimdi gidiyorum, ama bunu daha sonra soracağım sana."

Yan bir gülüş verip bir omzumu silktim. Onlar çıkarken Arthur gözlerini açan Harry'ye bakıp parmağını ona doğrultunca kuyruğunu sallamakla yetinmişti Alfa.

Tekrar baş başa kaldığımızda gözlerimi Harry'ye çevirdim. Parmaklarımı gözlerinin altında gezdirip yanaklarını kaşıdım. Hissettiğim huzur paha biçilmezdi. Üstelik kıpırdanıp duran yavruların da sakinleştiğini farketmiştim. Anlaşılan kurt babalarının yaydığı enerjiyi sevmişlerdi.

"Tekrar dönüşünce kaldığın yerden devam edeceğini biliyorsun değil mi?"

Gülüşü beynimde yankılanırken ben de gülümsedim. "Görevini devam ettirdiğini düşün."

"Nasıl isterseniz, efendim."

Elimi başından sırtına doğru götürüp onu sakin sakin okşarken gözlerini açıp kafasını kaldırdı.

"Peki işimi iyi yaparsam ödüllendirecek miyim Bay Tomlinson?"

"Bunu haketmek için üstün bir başarı sergilemelisin."

"Bana bayılacaksınız efendim, bensiz yapamayacaksınız."

"Göreceğiz."

Sırıttığını kurt suratından bile belli ederken onunla biraz daha oynamaya karar vermiştim. Onun, ben oynatırken, videosunu da çekmiş ve yeterince tatmin olduğum zaman dönüşmesi için yollamıştım.

O tekrar rolüne bürünüp ben kalkmadan önümde durmuş ve yardım için elini uzattığında ben de tutunup kalkmıştım. İçeri geri döndüğümüzde Margaret'ın tepsiyi, yemediğim salatayla birlikte, alıp götürdüğünü görmüş ve rahat bir nefes almıştım.

Ben yeni bir istek düşünürken eski yerimi almış, Harry de başımda dikilmeye başlanıştı ki eve giren ikili Harry'nin yeni bir pişmanlığına neden olmuştu.

"Oğlum..?"

"Harry, sonunda hayatının mesleğini bulmuş olmana sevindim evlat."

"Robert!"

×××

Kendimden bir şey katarak tüm istekleri elimden geldiğince kullandım, kendi tarzımda da olsa kdmxmdd

Ev sahibi Louis ve Uşak Harry fic fikri çık aklımdan...

Umarım beğenmişsinizdir,

Çok değerlisiniz gençler,

-Arthur

Continue Reading

You'll Also Like

11.8K 1.4K 75
"Tek bir kıvılcım, yıkıcı bir orman yangını başlatabilir. İki olgun erkek arasında yanan bir aşk." Dövme sanatçısı x Göz Doktoru Tao Xiaodong'un kör...
yirmi By ilayda

Short Story

754K 56.6K 73
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting
92.6K 5.7K 19
"şu ana kadar hep yalan söyledin." omega gözünün ıslaklığına bulaşan yanaklarıyla sessizce konuştu. alfanın gözleri ona derince bakarken konuşmakta g...
29.8K 2.6K 15
"Ben bir deltayım ama sen benim vitam değilsin." #1 - Jikook 081023 #1 - Kookmin 161023 #1 - Omegaverse 121023