ALEV'İN GÖLGESİ (DEVAM EDECEK...

By feracelihatun__

1.6K 268 144

"Suçunu kabul etmeyen birini nasıl yola getireceksiniz?" "Bu kız ya çok iyi bir oyuncu ya da gerçekten de ps... More

Tanıtım...
Giriş 🗝
- 1. Bölüm -
- 2. Bölüm -
- 3. Bölüm -
- 4. Bölüm -
- 5. Bölüm -
- 6. Bölüm -
- 7. Bölüm -
- 8. Bölüm -
- 9. Bölüm -
- 10. Bölüm -
- 11. Bölüm -
- 12. Bölüm -
- 14. Bölüm -

- 13. Bölüm -

44 9 2
By feracelihatun__

........

"Ne olacak şimdi? Alev iki gündür kimseyle konuşmuyor, sadece aşağıya inip yemek yiyiyor o kadar. Bazen bana  laf söylemesini bile istiyorum." Sena kendinden emin konuşsa da sesi mırıltıyla çıkıyordu dudaklarının arasından. Sergen karısının yüzünü izliyordu sigara eşliğinde. Alev'e her ne kadar gıcık olsa da ona alıştığını biliyordu Sergen. Karısının lafları bu yüzdendi. Alev'i bulduklarını zamanı unutamıyorlardı. Onunla  birlikte tekli koltuklarda oturan Dağıstan da unutmuyordu o halleri. Tek başına üstü sırılsıklam olmuş, üşümüş çaresiz kadını  unutamıyordu. Elinde ki güverciniyle yapayalnız kalmıştı. Bir şeylerin o kadar farkında değildi ki, o hava şartları altında elinde tuttuğu güvercininin öldüğündüğünden de haberi yoktu. Sıkıntıyla nefes verip bir sigara yaktı. İki gündür kaçıncı paket sigarasıydı emin değildi.

Alev şartlanmış bir robot gibi sabah erken uyanıyor aşağıya inerek  bir parça kuru ekmek yiyerek odasına geri çekiliyordu. Dağıstan kendisine zarar verir diye  yanına bile yaklaşamıyordu. Akşam yemeğini de altı gibi yiyiyordu, bir parça kuru ekmek ve su. Saatleri hiç şaşmaz, dakikti.

Geçen akşam ıslanmış bedenini eve getirdiğinde Sena ona sıcak bir duş aldırmış ve üzerini değiştirmişti. Dağıstan o gece onu ne kadar yalnız bırakmasa da Alev onu istememiş ve yalnız kalacağını söylemişti. Dağıstan ona sindirmesi için zaman  vermişti.

"Dağıstan sen söylemediysen kim söyledi?" Sigarasından derince bir nefes çekerek küllükte söndürdü.

"Bilmiyorum." Dedi ifadesiz sesiyle. Alev'in babasına kendisi söylecekti ama bundan vazgeçmiş ve akışına bırakmıştı. Kimin söylediğini araştırıyorlardı. Arkadaşlarından ve kendisinden başka kimse bilmiyordu bu evliliği. Nerde yanlış yapmıştı? Bilmiyordu. Uykusuzluktan bitap düşmüş gözlerini ovaladı çaresizve. Üst kata çıkmak istiyor ama onu engelleyen bir yanı vardı. Aklı durmadan çalışıyor ama boş çalışıyormuş hissiyatı vardı üzerinde. Bozulan bir oyuncağın çarkının boş çevrilmesi gibiydi.

"Abi!" Caner'in sesini duymalarıyla hepsi ona dönmüşlerdi. Serkan sıkıntılı nefesler vererek telefona kaptırmıştı kendisini.  Her ne kadar konuşulanları duysa da suspustu. Sadece yaptığı tekrar tekrar izlediği komik videoydu. Başka zaman olsa katıla katıla güleceği video bile gülmesini sağlamıyordu. En yakın arkadaşını kaybetmiş hissediyordu.

Dağıstan karşısında ki adama konuşması için işaret vermişti başıyla. "Dediğiniz gibi Alev Hanım için beyaz bir güvercin bulduk ve kanadına kırmızı benekli işaret yaptık. Biraz sonra Seyfi getirir güvercini." Başını sallayan Dağıstan Atasoy, bu güvercinle karısının yanına yaklaşmak istiyordu. Koskoca günde sadece iki kere yüzünü görüyordu. Hiç gülmüyordu yüzü. Caner koltuklardan birine oturarak Bayan Bi'ye çevirdi bakışlarını. Bayan Bi ise ondan gözlerini kaçırmış ve önüne dönmüştü. Bu döngü hiç bitmiyordu. İki gündür akşam geç saatte oturdukları yerden kalkıyorlar ve sabah erken saatte aynı yerde yerlerine kuruluyorlardı. Kimseden çıt çıkmadan sessizliği dinliyorlardı.

Biraz sonra duyulan adım seslerine kimse başını kaldırıp da  bakmamıştı. Onu herhangi bir adamı sanan Dağıstan öylece bakışlarını kapıya dikti. Gördüğü yüzle yerinde doğrulmuştu. Dudakları fısıltıyla karısının ismini telaffuz etmişti. Kimse duymamıştı onu. Herkes öyle çok dalgındı ki kapıya dönüp de bakmıyorlardı. Alev kızarmış gözleri  ve dağınık topuzundan firar eden saç tutamlarını yüzünden çekme zahmetine girmeden öylece kendisine bakıyordu. Yaşamayı unutmuş gibi bakan gözlerinin içinde tedirgin ifadeler vardı. Alev arkasına sakladığı cam sürahiyi havaya kaldırdı küçük çocuklar gibi.  Suyu bitmişti ve doldurulması gerekiyordu.

Dağıstan hızla koşar adımlarla yanına yaklaşmış ve sürahiyi elinden almıştı. Bu da bir şeydi. Diğerlerinin de bakışları kapıya çevrildiğinde yerlerinde doğruldular. Alev ne istede yapacaklar gibiydi hepsi. Serkan yerinden kalkmamak için kıpırdanmaya başladı. Alev'in psikolojisini tam  olarak  bilmiyordu. Ona yaklaşırsa ürkütebilirdi onu, yaklaşmadı.

"Su mu istiyorsun?" Dedi Dağıstan yumuşacık sesiyle. Başını salladı Alev. İstese mutfaktan gidip  alabilirdi. Sadece salondan gelen seslere bakmak istemişti. Dağıstan varlığını fatk edince, su almak için aşağıya indiğini götermek istedi. Dağıstan ise ona yardımcı olmak istemişti. "Gel bakalım." Diyerekten bileğini tutarak karısına yön verdi. Alev ses çıkarmamış ve onu takip etmişti. Mutfağa geçtiklerinde hemen  karısını sandalyeye oturttu. Cam sürahiyi doldururken, bakışları karşısında ki kadındaydı. Bakışları yerde öylece bekliyordu. Çıplak ayaklarını fark ettiğinde kaşlarını çattı. Musluğu kapatarak yanına ilerledi. Tam karşısında durup sürahiyi masaya bırakarak karısının üstüne eğildi.

"Konuşmayacak mısın?"

Karısı konuşmayınca derince nefes aldı. Burnuna gelen lavanta kokusunu solumak için bir kez daha nefes aldı.

"Alev iki gündür kimseyle konuşmuyorsun. Doğru düzgün yiyip içmiyorsun! Kendine gelmen lazım!" Sesinde ki kızgınlık uyarıcı nitelikteydi. Alev'in gözleri sütlü gözlere takılınca gülümsedi beceriksizce.

"Kendime gelesim yok!" Dedi mırıltıyla. Her ne onlarla konuşmasa da oda da yalnız olduğu vakit aynanın karşısına geçerek kendi kendine konuşuyordu. İçinde ki öfkeyi kendisine anlatıyordu. Sırf sesi çıkmasın diye de aldığı yastığı yüzüne kapatıp geri kalan öfkesini bağırarak haykırıyordu. Onun kavgası kendineydi.

"Ayakların üşümüştür. Ne diye çıplak ayakla dolaşıyorsun?!" Karısının gözlerine öfkeyle bakıp onu kucağına aldı. Alev şaşırsada ses çıkarmadı. Başını omuzuna yaslayarak gözlerini kapattı. Sessizce odaya çıktılar. Dağıstan karısını yatağının üzerine bırakıp odadan çıkmıştı ve bir kaç dakika sonra elinde su dolu sürahi ve bardakla odaya girdi.  Bardağa su doldurup karısına uzattı. Kafasına suyu diken Alev, bardağı yanı başına koyarak yatağa uzandı. Gece uyuyamamıştı uyumak istiyordu.

"Kaysana." Dedi yanında duran adam. Alev ikiletmeden kenara kaydı. Dağıstan yatağa uzanarak yönünü ona çevirdi. "Böyle yaparak bir yere varamazsın biliyorsun değil mi?" Başını sallayan kadın gözlerini kapatmıştı. "Kim ne derse desin, senin güçlü olman gerekir. Ayakta durman  gerekir ki karşındakiyle savaşabilesin."

"Ya yorulmuşsam, gücüm kalmamışsa?"

"Ben senin yanındayım. Sen bana yeter ki gel, sana o gücü vereyim. Destekçin olayım." Yüzüne değen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Kara gözleri ve hafif aralık dudaklarıyla öyle güzel görünüyordu ki, iç çekti Dağıstan.

"Saçlarımı tarar mısın?"

"Tararım."

Dağıstan usulca uzandığı yerden kalkarak Alev'in yönlendirdiği yere gidip tarağı aldı. Yatağa oturduğunda, Alev çoktan kalkmıştı. Tokasını bileğine geçirerek yavaşça taradı saçlarını, nazikçe. Birbirine düğüm olan saçları acıtmadan açmıştı.

"Neden senin odandayım?"

"Bu oda diğerlerine göre daha sıcak." Dedi Dağıstan muzur sesiyle. Sırf karısı bu odaya gelsin diye, diğer odaların ısıtıcılarını açmamıştı. Gülümsedi Dağıstan.

"Saçlarım çok uzamış, düğüm olmuşlar, zor da tarıyorum kessek mi ki?" Alev artık bir şeyleri geçmişte bırakarak önüne bakmak istiyordu.

"Kesme saçlarını ben tararım her gece sana." Kısık sesi itiraz istemez vurgudaydı. Karısının uzun parlak saçlarını seviyordu. Parmaklarını saçlarından geçirerek okşadı. İşini bitirip kenara koydu tarağı. Alev teşekkür ederek uzandı yatağa. Saçlarını bağlamak istemediğinden açık bırakmıştı.

"Bana sarıl." Dedi bu defa Alev'in dudakları.  Dağıstan bunu da ikiletmeden ona yaklaşarak belini tuttu. Onu kendisine çekti ve alnını göğüsüne yaslamasını sağladı. Çenesi saçlarının üzerini bulduğunda gözlerini kapattı. Kolları arasında irikilen kadınla üzerini örttü. Saçları nemli olduğundan soğuktu saç telleri.

"Benim de babam öğrendi evlendiğimi. Bayağı tavırlı, kıyamet koptu dün evde." Dağıstan, Alev'in aklının dağılması için konuşuyordu. "Çok kızdı mı baban sana?" Dedi Alev kendisini suçlarcasına. Aslında babasının ne dediğini pek takmıyordu. Dün akşam babası uzunca bir nutuk çekmiş ve tek kelime etmeden ayrılmıştı evden. "Evet."

"Seni de evlatlıktan ret etti mi?"

Karısının saçlarından bir tutamını parmağına dolayarak oynamaya başladı.

"Uyu artık."

¤¤¤¤

"Babası, Alev'e ait ne varsa hepsini yakmış! Lan nasıl bir vicdan bu!"

Sergen'in kızgın tonlarında sesi kulağıma dolduğunda salona girmekten vazgeçtim. Kapı kenarında öylece durmuş, ne konuşacaklar diye beklemeye başladım. Babamın beni sevdiğini bildiğim gibi, içinde ki ihanet duygusunu da bilirdim. Bana kızgındı, öfkeliydi ve kırgındı. Hırsını bana ait olan eşyalardan çıkartıyordu. En çok zoruma giden ise en yakın arkadaş bellediğim güvercinlerimin serbest bırakılması. İnatçı beni bırakmamıştı, hâlâ bendeydi. Duygularım parça parça bölünerek içimde yok olduğunu hissediyordum. Duvara sürtünerek aşağıya kayarak yere oturdum. Pantolonumun arka cebinden sigaramı çıkartıp bir tanesini yaktım.

"Alev'in annesini çizdiği portreyi de yakmış, sırf onun fırça darbeleri değdiği için." Serkan da konuşmaya ortak olmuştu. Üzgün sesi her şeyi ele veriyordu, demek kişisel değil, özel eşyalarıma da el uzatmıştı. Oysa ben o resmi, annemin son hatırımda ki yüzünü çizmiştim. Günden güne kullandığım ilaçlar unutkanlığa da yol açtığı için yüzünü hatırlayamaz oldum. Parça parça olan yüzünü zor olsada tuvalime resmetmiş ve bırakmıştım. Siyah parlak saçları dalgalı ve uzundu. Uzun saç severdi annem benim gibi. Şimdi yüzü hatıralarımda yoktu, görünmez bir silgiyle silinmişti. Eskiye gittiğimde annemin yüzü yoktu o anılarda. Saçları vardı ama yüzü, silikti.

Derin nefes çektim sigaramdan. Külü uzayıp düşmüştü.

"Alev'e nasıl söyleyeceğiz bunu! Daha kendini toparlamadı bile." İzmariti büktüğüm dizimde söndürdüm. Canım yanmıştı, dişlerimi sıktım.

"Ulan bu nasıl bir hayat lan! Karadelik gibi çektikçe çekiyor bizi içine." Sergen bugün de benim tarafımdaydı, acıyormuydu bana? Acısındı. Ben kendime acımıyordum.

"Güvercinin yemini ve suyunu değiştirdin mi?" Sesini duymadığım Dağıstan sohbete dahil olmuştu. Sabit sesi kulağımı tırmalıyordu. Daha çok yara alacaktım ben ve onlarda benimle birlikte savrulacaktı. Hakkım yoktu ama mecburdum.

"Değiştirdim abi." Caner'in de sesini duyduğumda göre herkes yine buradaydı.

"Alev için yeşil erik getirdim. Odasına mı çıksam?" Durumum dışardan sandığımdan da vahimdi. Sena da aşka geldiğine göre.

"Çıkma odasına, bugünde bırak yatsın." Dağıs susacak mıydı? Ben kendime geleli çok olmuştum. Oturduğum yerden ayağa kalkarak sigara paketimi cebime koydum. Giydiğim siyah pantolonun diz kapağı söndürdüğüm sigaradan dolayı yanmıştı. Açık saçlarımı omuzumdan geriye attım. Sabahın köründe kalktığım için duş almış ve kendime vakit ayırmıştım. Saçlarımı kuruttuktan sonra maşayla dalgalar vermiştim. Siyah kot pantolon ve kırmızı kazak giyerek yüzüme hafif makyaj yapmıştım. Makyajla eski halime dönmüş ve yüzüme renk gelmişti. Salondan içeriye girdiğimde hepsini yemek masasının başında görmüştüm. Hepsinin başı öne eğik ve kahvaltılıklara dokunmadan öylece bekliyorlardı. Hepsi de benimle yas mı tutuyolardı?

"Günaydın." Biraz neşe kattığım sesimle onlara doğru yürüdüm. Bütün kafalar şaşkınlıkla bana çevrilmişti. Daha dün geceye kadar harabe olan beni dimdik karşılarında beklemiyor olmalılardı. Sena'nın sandalyesinin arkasından geçerken, tabağının kenarın da olan koca kaseyi elime aldım. Yeşil erikler gözüme cazibeli gelirken bir tane ağzıma attım. Dağıstan'ın sol tarafında kalan boşluğa yerleştim. Bakışlar benim üzerimdeyken onlara bakmamış ve servis tabağıma börek ve patates kızartması doluşturmuştum.

"Bakmayın öyle! Kahvaltınızı yapın!" Otoriter sesimle başımı kaldırdım ve hepsiyle göz göze geldim. Sena'nın gözlerine yansıyan parıltıları görünce sırıttım.

"Beni gördüğüne sevinmiş gibisin?" Dedim ve göz kırptım. 

"Ben mi? Ne sevineceğim kızım, sen yoktun diye buraların tozunu attırıyordum." Her ne kadar  yüzünü buruştursa da sesinde ki heyecan kendini ele veriyordum. Gözlerinin içi gülüyordu.

"Yedim ben de."

"Aman kendimi sana ispatlamak zorunda mıyım?"

"Gerek yok, bunu zaten yaptın." Dedim ve erikleri gösterdim. Gözlerini devirdi. Diğerleri de bana bakıp gülümsemişlerdi. Bir kaç gün öncesine kimse değinmemişti.  Normal konuşmalar yapılmış ve kahvaltı yapmıştık.

"Dizinde gördüğüm yanmanın hesabını vereceksin. Görmedim sanma." Dağıstan'ın fısıltısıyla ona döndüm.

¤¤¤¤¤

 "Alev, baksana şu kadın güzel mi sence?" Serkan burnumun dibine kadar soktuğu telefonun ekranının yüksek parlaklığından bir şey göremiyordum. Gözlerim yanmıştı. Telefonu geriye çekerek esmer ama çok güzel olan kadına baktım. Gülümseyerek selfie çekmişti.

"Evet güzel, neden sordun ki?" Sırıttı ve Sena'ya baktı. Sena ise yanına kadar gelmiş ve ekrana bakıyordu. Kaşları çatık ve gergindi. Benim konuşmamla mavi cam gözleri bana çevrilmişti. Gözlerinin içine yerleşen şey, kızgın bir boğa mıydı?

"Abime asılıyor da." Dedi Serkan bu defa. Bu çocuğun sesi de sırıtıyordu. Bir şey yapmaya çalışıyordu. "Hiç de bir kere güzel falan değil. Ayrıca abine asılıyorsa banane!" Sena'dan böylesine tepki beklemediğimiz için yüzümüzü buruşturmuştuk. Kulağımızın dibinde bağırmıştı. Sergen ve Dağıstan bize dönmüştü sesimizden dolayı. Dağıstan'la göz göze geldiğimizde göz kırpmıştı ne oldu dercesine. Omuz silktim. Sergen ise olayı anlamış gibi sırıttı hafifçe. Sena ve Sergen kavga etmiş olabilirler miydi? Karı kocalar neden olmasın. Bizim de  böyle bir kavgamız olur muydu Dağıstan'la. Yok canım daha neler.

Sergen, Sena'ya çaktırmadan kardeşine göz kırptı. Sanki 'aferin kedi olalı bir fare tuttun' der gibi baktı. Serkan da 'hiç bir fare benden kaçamaz' der gibi güldü. Ya da bana öyle gelmiştir emin olamıyorum.

"Klasik kahverengi gözler ve çakma sarı saçları var. Neresi güzel bunun." Sena bizi ayıplarcasına konuştu. Koluna şamar attım Serkan'ın bana dönen bakışlarıyla, "napıyorsun?" Dediğimde kulağıma eğilmişti. "İkisi kavga etmiş yine. Bana ilk gelen hep yengem olmuştu. Bu defa koşarak gelen abimdi. Ne zaman kavga etseler hep ben barıştırırım onları."

"Aracı mısın sen? Hani abinin burnunu sürtecektin. Takımları karıştırdın galiba." Kaşlarını çatan Serkan dediklerimi analiz ediyordu. Elini ensesine götürerek kaşıdı. "Öyle miydi ya o?" Başımı salladım. 

"Serkan ver bakayım yine şu kıza, tam göremedim." Elimi uzatıp telefonu istedim. Serkan verdiği telefonun ekranına baktığımda tüm kafalar bana dönmüştü. Sergen, bana sırıtarak baktığına emindim. Sena'nın yüzü düşmüştü. Kafamı kaldırıp Sergen'e baktım. Benden yorum beklediğini bir insan ancak bu kadar belli ederdi. Sırıttım. Yüzü düşmüş kadına döndüm.

"Şimdi tekrar bakınca karar verdim ki, o kadar da güzel değilmiş." Somurtan Sergen, Sırıtan Sena olmuştu. Sena bana bakıp gülümsedi. Beni sevmeyebilirdi ama onunla aynı cephede savaşmak istiyordum. Sabah ki verdiği eriklerin tadı damağımdaydı. "Ayrıca bu ne biçim sarı renk Allah aşkına. Fosforlu kaleme dönmüş."

"Değil mi? Öyle saç rengi mi olur?"

"Çok haklısın Sena." Gülerek göz kırptım ona.

"Bence güzel kadın ve saç rengi farklı olsa da yakışmış." Hiç yorum yapmasını beklemediğimiz adama döndük şaşkınca. Dağıstan hangi ara yanımda oturmuştu da telefona bakar olmuştu anlamamıştım. Gözleri hâlâ kadını incelediğinde ekranı kapattım. Dağıstan bir kadını beğenmişti üstelik karısının yanında! Kaşlarımı çattım. Ayağa kalkan kıskanç hislerim miydi? Bence ileri gitmeden oturmalıydılar.

"Bu kadın mı güzel?" Dediğimde tek kaşım havalanmıştı. Kocam olacak adam başını sallamıştı.

"Aman Dağıstan sende abartıyorsun Sergen gibi. "

"Fatiha suresini hep karıştırıyordum. Gideyim de ezber yapayım azıcık." Serkan kaçarcasına yanımızdan -telefonunu alarak- uzaklaştı.

"Bence kadının hakkını yiyiyorsunuz." Sergen de lafını söyleyip geriye yaslandı. Bu erkekler hep aynıydı.

"Kızın bir kere burnu estetik!" Sena her zaman ki gibi dönüp dolaşıp estetiğe kadar getirmişti durumu. Umursamadım hatta ona katıldım.

"Saçları kaynak!"

"Yüzünde efekt var!"

"Vücudunda eminim ki silikonları vardır!"

"Bayağı çirkin bu kadın!"

"Gözleri lens!"

Ayağa kalktım ve söylene söylene mutfağa ilerledik Sena'yla, emindim ki arkamızda iki şaşkın erkek bırakmıştık.

"Kahve?"

"Olur."

¤¤¤¤¤

Continue Reading

You'll Also Like

709K 32.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.7M 63.1K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
294K 10.8K 46
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.7M 55.6K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...