ZELEL

By GulsumBlgn

180K 14.8K 2K

ZELEL - TAMAMLANDI 🦋 "Sen bana şifa olmak istiyorsun," dedim, ellerimi yanaklarına koyarken kirpiklerimden s... More

ZELEL
1. KANAYAN RUHUN KİMSESİZLİĞİ
2. LANETİN SARMALADIĞI BEDEN
3. ŞEYTANIN NABIZA ÜFLEDİĞİ NEFES
4. BİLEĞE DÜĞÜMLENMİŞ KUKLA İPLERİ
5. GÜZELLİĞE BULAŞMIŞ KAN LEKESİ
6. LAPİS LAZULİ
7. PRENSES ZEHİRLİ ELMAYI YEDİ
9. MİRAS
10. LANETE SÜRÜLEN MERHEM
11. KELEBEK ve KAN LEKESİ
12. ZEMARE
13. KIRK MUM
14. GERÇEKLER AÇIĞA ÇIKTI
15. GEÇMİŞ ve GÖZYAŞI
16. BİR YANLIŞ TÜM DOĞRULARI GÖTÜRDÜ
17. SONLAR ve YENİ BAŞLANGIÇLAR
18. KURTULUŞ
19. YENİDEN
20. TOPRAĞA DÜŞEN GÖZYAŞI
21. KIRMIZI BALONLAR
22. İLK ve SON KEZ
23. ÖZLEMEK
24. İLK KISKANÇLIK KIRINTILARI
25. BEYAZ YALAN
26. HAR ve YAR
27. KARANLIK ve AYDINLIK
28. ŞEYTANLA DANS
29. GÖR BENİ
30. BASKIN BASANINDIR!
31. AY IŞIĞI
32. ÖFKENİN YARATTIĞI CANAVAR
33. TATLI YENİLGİ
34. ŞİFA ve KELEBEK
35. BEKLENMEDİK HABER
36. BEKLENMEDİK HABER || PART 2
37. KÜÇÜK KADIN, KOCA ADAM
38. BİR KAÇIRMA MEVZUSU
39. AĞAÇ EV
40. CESUR'CA BİR İTİRAF
41. ÇIĞLIK
42. KAYBETME KORKUSU
43. EKSİK AMA MUTLU
44. FİNAL
YENİ KURGU - KBY

8. İYİ ve KÖTÜ

4.4K 356 114
By GulsumBlgn

Merhabaaaağ, sizleri özledik🍁🤎

Nasılsınız, umarım güzel bir hafta sonu geçiriyorsunuzdur. Sizleri daha fazla tutmadan bölümle baş başa bırakıyorum ama ondan önce;

Aşağıdaki yıldıza bir kere dokunup bir tanecik dahi olsa yorum yaparak, bu konuda bana destek verir misiniz? 🙏🤎

Yeni bölümden alıntılar için, aşağıdaki hesapları takip edebilirsiniz lokumlarım;
-gulsumm.bilgin
-gulsumbilgin.hikayeleri

KEYİFLİ OKUMALAR!

"Bir yanlışımız mı oldu güzel kızım?" diyen Nafiye teyze ile göz pınarlarıma biriken yaşlar canımı yaktı. Kadının kalbi o kadar güzel o kadar saftı ki, söylediğim şeyle birlikte yüzünün aldığı ifade beni daha çok ağlamaya itmişti. Masanın üzerinden uzanıp elini tuttuğunda, "Olur mu öyle şey Nafiye teyze," dedim. "Sana bana evini açtın, kızım dedin, üzerime titredin." Dudakları buruk bir tebessümle kıvrıldı. "O zaman neden gitmek istiyorsun?"

Tam dudaklarımı aralamış sorduğu sorunun cevabını verecektim ki Ceyhun benden önce davranıp annesinin merakını giderdi. "Onun yüzünden huzursuz olduğumuzu düşündüğünden." Nafiye teyze kaşlarını çattı. "O ne demek öyle? Biz bunu daha önce konuşmadık mı?"

Başımı sallayıp onay verirken, "Konuştuk evet," dedim. "Ama görmüyor musun Nafiye teyze birini başımızdan atsak diğeri geliyor. Kendimi de biliyorum bir yere kadar tutabilirim içimdeki öfkeyi. Yıllardır komşuluk yaptığın insanlarla benim yüzümden aran açılıyor." Bakışlarımı Ceyhun'a çevirdim. "Senin de arkadaşların vardır elbette, onlarda beni görünce kurcalayacak sormak isteyecekler ve yine biliyorum ki sen ağzını açıp benimle alakalı tek kelime etmeyeceksin, belki de senin de arkadaşlarınla aran açılacak. Ben bunlara sebep olmak istemiyorum."

Yayılarak oturduğu sandalyesinden doğrulup dirseklerini masaya yasladı. "Evet arkadaşlarım var," dedi. "Ve evet seni soracaklar, ben evimin misafiri dediğimde işi kurcalayıp didikleyecek adam yok etrafımda. Velev ki oldu, işte o zaman artık etrafımda olmaz." İşaret parmağıyla annesini gösterdi. "Aynı şey annem içinde geçerli, Cesur içinde. Evimizin insanına saygı duymayacak kimsenin etrafımız işi yoktur."

"Ama," diyecek olduysam da devam etmeme fırsat vermeden konuşmasını sürdürdü.. "Ayrıca sana bunu son kez söylüyorum, bir daha bu konu hakkında senden tek kelime duymak istemiyorum. Burada güvendesin ve şu an senin güvenliğin bizim huzurumuzdan çok daha önemli. Hele o adamı yakalayalım, sen bir güvende ol işte o zaman nereye gitmek istersen gidersin."

Nafiye teyze, "Hay ağzından bal damlasın evladım," diyerek, sanki elindeki tozları silkeler gibi birbirine vurdu. "Bu konu burada kapandı. Çıkarttırmayın terliğimi!"

Yutkundum.

Bir kere daha yenilgiyle başımı salladım.

"Kız!" diyerek bahçeye giren kadın tüm sessizliği yarıp geçerken hepimizin bakışları koşar adımlarla bize doğru yaklaşan kadına döndü. "Allah ıslah etsin nefes nefes kaldım, kız!" Ben bir Reyhan Hanım vakasıyla daha burun buruna olduğumu düşünüp oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanırken, Nafiye teyze "Ahretliğim," diyerek yerinden kalktı. Huzursuzluğumu fark eden Ceyhun ise hafifçe boğazımı temizleyerek dikkatimi üzerine çekti. "Merak etme, Müzeyyen teyze diğerleri gibi değildir. Rahat olabilirsin."

Beni rahatlatmak için söylediği şeyle sadece başımı salladım ama içimdeki huzursuzluk kesinlikle yok olmadı. İnsan evladı meraklı yaratılmıştır. Her ne kadar Reyhan Hanım gibi olmadığını söylese de, onunda meraklı bakışları üzerimde gezinecek kim ve neden burada olduğumu sorgulayacaktı. Belki ben varken, belki ben yokken bu fark etmiyordu. Yine benim yüzümden Nafiye teyze zor durumda kalacaktı.

Bakışlarımı birbirine sarılan iki kadına çevirdiğimde aralarındaki konuşmayı dinledim. "Ne diye koştur koştur geliyorsun, yüzün kıpkırmızı olmuş." diyen Nafiye teyze arkadaşına oturduğumuz masayı işaret etti. "Gel soluklan."

"Ay ahretliğim biliyorsun benim oğlanın düğün telaşı var. Oradan oraya koşuşturma bitmiyor ki, kına da bu akşam ya hepten bir telaş vurdu." Yan yana duran sandalyelerde yerini alan kadınları izliyor, sessizce aralarındaki konuşmaları dinliyordum. Sonra kadının yüzünde takılı kaldı bakışlarım. Bembeyaz saçlarını bir tülbentle gelişi güzel örtmüş, yine beyaz teni koştuğu için kıpkırmızı olmuştu. "Su ister misiniz?" diye sorduğumda, beni yeni fark etmiş gibi gözleri, gözlerimi buldu. "Ay kızım kusura bakma, aklım öyle uçtu ki bir an farkına varamadım senin. Telaşıma ver. Bir bardak su verirsen çok makbule geçer."

Oturduğum yerden ağır ağır kalkarken arkamda dönecek olan konuşmaları tahmin ederek eve doğru yürümeye başladım. Mutfağa girdiğimde, Nafiye teyzenin, yine camı açık bıraktığını fark edince yüzümü buruşturup birazdan duyacağım şeyleri kendimi hazırlamaya başladım. Bu kız kim Nafiye. Mahalle de bir dedikodu dolanıyor Nafiye, doğru mu Nafiye.

Artık yerlerini ezberlediğim dolabın kapağını açıp, bardak çıkardım. İstemsizce kulağım bahçedeydi. Ben sürahide ki suyu bardağa doldururken, kadın konuşmaya başladı ama dakikalardır zihnimde dolandırdığım hiçbir soruyu dile getirmedi. "Bu düğün işi ne zormuş ahretliğim, hele erkek tarafı olmak. Vallahi canımdan can gidiyor."

"Tatlı telaşlar bunlar kardeşim. Zaten yorgunluğun koşuşturmadan değil bir sıkıntı çıkacak mı korkusundan. Bir kendini rahatlatsan, sakin olsan bu kadar yorulmayacaksın." Su doldurduğum bardağı küçük tepsiye koyup, bahçeye çıktığımda içimde bir az olsun rahatlama vardı. Arkamdan konuşmamıştı, yüzüme konuşmazdı değil mi?

Getirdiğim suyu, Nafiye teyzeden biraz daha zayıf kadına uzatınca gülümseyerek bana baktı. "Su gibi ömrün olsun güzel kızım."

"Afiyet olsun."

Kalktığım sandalyeye tekrar oturunca Nafiye teyzenin beni izleyen bakışlarına takılı kaldım. "Ahretliğim bu Sonay, evimin en güzel misafiri." İstemsizce gülümsedim ama panik dolu bakışlarım Müzeyyen Hanımdaydı. "Hoş gelmişsin güzel kızım, sefalar getirmişsin."

"Teşekkür ederim Müzeyyen Hanım, sizde hoş geldiniz."

Kadın kaşlarını çattı. "Kız ne Hanım'ı, evimize gelmişsin belli ki ahretliğim seni baş tacı yapmış sizi bizi mi var? Müzeyyen teyze de yeter, hatta mahallenin gençleri bana Muzo Başkan der, senin onlardan ne eksiğin var?"

Gülümsemem büyüdü. "Neden öyle hitap ediyorlar ki?" Sorduğum soruyla bakışları Ceyhun'a döndü. "Niye diyorsunuz anlatıver kıza, sizi çıkardınız başıma zaten." Ceyhun başını geriye eğip tok bir kahkaha attı. "Birde hoşlanmıyormuş gibi konuşmaz mı? Bayılıyorsun sana Müzo Başka dememize de işte." Kadın kıkırdadı.

Ceyhun'un bakışları tekrar beni bulduğunda, "Yıllar önce mahalle muhtarlığına aday oldu," dediğinde Müzeyyen teyzeye bakıp, "Gerçekten mi?" diye sordum. "Bu çok güzel bir şey. Kazandın mı bari?" Yüzünü buruşturdu. "Ay nerede kızım, buradaki geri kafalı adamlar eşitlikten ne anlar? Muhtar diye kadının karşısına mı çıkıp dert yanacakmışlar, yok efendim bu erkek işiymiş. Kadınlar hep bana oy verdi de, erkek çoğunlukta olunca kaybettim."

"Üzüldüm."

Kalan suyunu da bir nefeste içip, bardağı masaya bıraktı. "Vallahi bende."

"Onu bunu geçin de, akşam kına gelin evinde mi olacaktı mahalle meydanında mı?" diyerek konuyu değiştiren Nafiye teyzeyle, arkadaşının birkaç dakikalığına unuttuğu telaşı tekrar gün yüzüne çıkardı. "İlk kadınlara özel olacak diye Seda'ların bahçe de yaparız diye konuştuk sonrasında ne oldu anlamadım kadınlı erkekli, olacak diye karar değiştirince Fatih'in kafeyi ayarladılar. Şimdi orayı hazırlıyorlardı, bende azcık kafa dinleyeyim diye buraya kaçtım."

"İyi yapmışsın, iyi yapmışsın. Bizde kahve içiyorduk, ister misin yapalım mı sana da?"

Müzeyyen teyze başını iki yana salladı. "Yok yok," dedi. "Şimdi çarpıntı falan yapar, kalsın."

"Kusura bakma ahretliğim," dedi Nafiye teyze mahcubiyetle. "Kaç gündür yardıma da gelemedim. Karıştık birkaç gündür, fırsat bulamadım gelmeye." Müzeyyen teyzenin kısa bir anlığa bakışları bana döndüğünde, erken mi konuşmuştum acaba diye düşünmeden edemedim. "Duydum duydum, Reyhan ilk bana koştu nedir ne değildir sen biliyorsundur diye. Verdim ağzının payını gönderdim." Başım öne düştü. Sadece bu eve değil, başka evlere de huzursuzluğum bulaşıyordu.

"Kaldır bakayım başını," diyen Müzeyyen teyze ile yaşlarla parlayan gözlerimi gözlerine sabitledim. "Buradaysan eğer bu aslanın bir bildiği vardır. Nafiye'de sana evini açıp, kızım diyorsa gerisi teferruat. O ne demiş, bu ne diyor, şu ne düşünüyor diye utanıp başını eğme. Utanması gereken birileri varsa o da senin hayatına burnunu sokmaya çalışanlardır. Şimdi git o güzel gözlerindeki yaşları sil, akşama hazırlan. Oğlumun kınasında seni de görmek istiyorum."

Çöken omuzlarım dikleşti.

Önümde birleştirdiğim ellerimin parmaklarını birbirine geçirip, sıktım. "Şey, ben gelmesem?"

"O niyeymiş?"

Kurtarıcı ararcasına önce Ceyhun'a sonra Nafiye teyzeye baktım. Ceyhun hiç oralı olmadan dirseğini oturduğu sandalyeye, yüzünü de eline yaslamış bir vaziyette bana bakarken bir umut Nafiye teyzeye çevirdim gözlerimi. "Gelir gelir, sen merak etme." Yine itiraz dolu cümlemi sıralayacağım sırada Müzeyyen teyze yerinden kalktı. "Bana bu kadar mola yeter, ahretliğim. Gideyim son kez hazırlıklara bakayım. Akşama görüşürüz, Allah'a emanet."

"Görüşürüz kardeşim, görüşürüz. Kolay gelsin."

Yanımızdan uzaklaşan iki kadının arkasından baka kalırken, yüzüne bakmasam da "Neden bir şey söylemedin?" diyerek Ceyhun'a sorumu yönelttim.

"Ne söylemem gerekiyordu?"

Laciverte çalan harelerini siyah harelerimle buluşturdum. "Gitmemin doğru olmayacağını?"

Tek kaşı havalandı. "Neden doğru olmasın?"

Dişlerimi sıktım. "Çok değil, yaklaşık bir ay önce ailemi kaybettim Ceyhun. Şimdi kınaya gidip, kıvırtacak mıyım?" Oturuşunu dikleştirip, bedenini öne doğru eğdi ve tüm bunları yaparken gözlerini bir saniye olsun gözlerimden çekmedi. "Hiçbirimiz senden o kınaya gidip kurtlarını dökmeni istemiyor, kaldı ki bunu hiçbirimiz yapmayacağız." Anlam veremeyerek yüzüne bakmaya devam ettim. "Bak sana şöyle söyleyeyim, Müzeyyen teyzenin oğlu yani Sancar benim en yakın arkadaşlarımdan biri. Malum annelerimizin yakınlığı da gördün. Hepimiz o kınaya gider ve seni gerimizde bırakırsak işte o zaman insanların konuşmaları daha da artar. Sanma ki umurumuzda ama," durdu ve işaret parmağını bana yöneltti. "Bizim ne kadar umurumuzda değilse senin bir o kadar umurunda. Annem de ben de senin daha fazla huzursuz olmaman için davet teklifini kabul ettik."

Ne zaman geldiğini fark etmediğim Nafiye teyze yanıma oturup kucağımda birleştirip sıktığım ellerimi tuttu. "Acına saygımız sonsuz kuzum, bende istemem seni öyle bir ortama sokmayı ama Ceyhun doğru söylüyor. Eğer seni bu akşam gerimizde bırakırsak tüm konuşulanları kabullenmiş oluruz."

"Gelince de konuşulacak Nafiye teyze," dedim titreyen sesimle. "İnsanlar hep konuşacak."

Kendi yaşadıklarımla, hayatımla zaten bir savaş içindeyken etrafımdaki insanların sözleri, düşünceleri bana ağır geliyordu. İçimde asla sönmeyeceğini bildiğim o yangını insanlar sözlerindeki zehirlerle harlıyordu. Bakışları bir diken olup kalbimi hedef alıyordu. Artık hayatımda iyi ve kötü terimi kalmamıştı. Kötülük ruhumu esir almıştı. Karşımdaki bu insanlar ise beni iyiliğe inandırmaya çalışıyordu.

Nafiye teyze elini çenemin altına koyarak, öne eğdiğim başımı kaldırdı. "Sen bu dünyanın en iyi insanı olsan da el âlem konuşacak, en kötü insanı olsan da. Hangisini susturabilirsin ki, hangisini susturabiliriz? Ama izin ver Sonay," dedi şefkatle. "İzin ver daha fazla yara almaman için çabalayalım."

Ceyhun'a baktım. "Sadece beni değil, seni de konuşacaklar. Dayanamayacağın bir noktaya geldiğinde ne yapacaksın?" Alayla gülümsedi. "Hepsini iftira ve hakaret suçundan şikâyet edip, tutuklayacağım." Omuzlarını silkti. "Hatta şu an şikâyetçi olacağım dersen Seher'i hemen ararım?" Dayanamadım, güldüm. "Bu teklifini unutmayacağımdan emin olabilirsin."

Bakışları bir süreliğine gülüşüme takıldığında, yutkundum.

"Sizi oturmaya devam edin, ben içeriye geçip azıcık uzanacağım. Başım çatlıyor vallahi." Nafiye teyze sandalyesinden kalkıp söylene söylene eve girdiğinde bir süre Ceyhun'dan da benden de ses çıkmamıştı. Bu sessizlik bir süre sonra ağır gelmeye başladığında gözlerimi önümde birleştirdiğim ellerime indirdim. Bu süre zarfında Ceyhun'un bakışlarını yüzümde hissediyor bir şeyler söylemesi için bekliyordum. Bekliyordum çünkü sessizlik bana iyi gelmiyordu. Zihnim ani bir atakla beni tutup geçmişe sürüklüyordu. En ufak bir sessizliği yakalayan ruhum ise, acılarını haykırıyor beni nefessiz bırakıyordu. Sessizlik; bana yirmi üç günümü hatırlatıyordu.

Yutkundum.

Bir an için nefes alışverişlerim sekteye uğrarken korkuyla başımı kaldırıp, Ceyhun'a baktım. Gözlerimde gördüğü her neyse kaşlarını çattı. "İyi misin?" Başımı onaylarcasına sallarken, "İyiyim," dedim. "Sadece sessizlik beni alıp başka yerlere savuruyor. Bir an kendimi kaybettim." Kalbimdeki sancı sesime yansımış, titremişti.

"Konuşalım o zaman?" dediğinde, bakışlarımı kaçırdım. "Ne konuşacağız?"

"Bilmem, merak ettiğin bir şey yok mu bizim hakkımızda?"

"Kaç yaşındasın?" Tamamen konuşmak için sorduğum bu soruyla yüzüne baktım.

"Yirmi dokuz."

Omuz silktim. "Benim yaşımı zaten biliyorsun." dediğimde dudakları belli belirsiz yukarıya doğru kıvrıldı. "Biliyorum."

"Peki, bu tamamen özel bir soru olacak istersen cevaplamazsın," deyince cümlemi tamamlama fırsatı vermeden, "Sor." dedi. "Aynı evi paylaşıyoruz, birbirimizden bir şeyler saklamak zor olur sonuçta." Ne kadar gereksiz ve yersiz olduğunu bilsem de aklıma başka sorular gelmiyordu. "Hayatında biri var mı? Burada kalıyorum, kimse sevgilisiyle bir başka kadını aynı evde görmek istemez. Hele ki hakkımızda böyle bir dedikodu dönerken."

"Uzun zamandır hayatımda biri yok."

"Ne kadar uzun?" Sana ne yani Sonay?

Bir süre düşünür gibi bakışlarını gökyüzüne çevirdi. "Sanırım en son polis akademisi ikinci sınıftaydım."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Gerçekten mi?"

Güldü. "Bunda şaşılacak ne var?"

"O kadar yıl sonra hayatına birini almaman ne bileyim, bir an şaşırdım." Sonra kendi dediğime kendim güldüm ama, Ceyhun neye güldüğümü anlamadı. Sanki ben bundan sonra hayatıma birini alabilecekmişim gibi!

"Hayatıma birilerini almaya çalıştım ama aradığım şeyi bulamadım." dediğinde, "Aradığın şey neydi?" diye sordum. Gözlerini kıstı, oturduğu sandalyede birazcık aşağıya doğru kayıp başını sırtını yasladığı yere koydu. "Aşkı tattım Sonay, artık aradığım daha güçlü bir şey." Merakla söyleyeceği şeyi beklerken, başını hafifçe sola doğru yatırıp tekrar gözlerime baktı. "Sevda." Kollarımı masaya yaslayıp, birleştirdiğim noktaya başımı koyarken "Aşk ve sevda aynı şey değil mi?" diye sordum.

"Değiller." dedi tok sesiyle.

"Peki, onları senin gözünde ayıran şey ne?"

Derin bir nefes aldı. "Aşk biter, Sonay. Bir süre sonra duyguların eskisi gibi olmaz. Sıkılırsın, karşındakine olan beğenin kaybolur, eskiden onda sevdiğin şeyler artık seni o kadar da mutlu etmez. Yani kısacası aşk, sonsuz bir şey değil benim gözümde. Ama sevda, öyle değil. Aşk kadar basit değil. Seviyorum deyip geçemezsin sevdada, daha derindir. Aşkta, duyguların karşılıksızsa şayet bir süre sonra yalnızlıktan sıkılırsın, o yeri başka biriyle doldurmaya çalışırsın. Ama sevdada değil o boşluğu doldurmaya çalışmak, düşüncesi bile ağır gelir insana. En büyük sevdalar bile kavuşamamaktan gelmiyor mu?"

"Aradığını bulamadığını söyledin ama söylediklerin, sanki bulmuşsun, tatmışsın gibi." dediğimde dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi. "Tatmadım ama gördüm. Ben sevdanın ne demek olduğunu anne ve babamdan gördüm."

Tam bir şey söylemek için dudaklarımı araladığım sırada bir başka ses aramıza girdi. "Ceyhun!" Başımı yasladığım kollarımdan ayırıp sesin geldiği yere baktığımda Asuman'ın gülerek el salladığını gördüm. "Efendim Asuman?" diyen Ceyhun, oturduğu pozisyonu bozmamış boş gözlerle ona el sallayan kıza bakıyordu.

"Akşam kınaya geliyorsun dimi?"

"Evet."

Asuman'ın yüzündeki gülümseme büyüdü. "Buna sevindim. Akşam görüşürüz o zaman." Kapının önünden çekilmeden önce bakışları son kez bana döndü ve dudaklarındaki gülümseme aniden yok olup gitti. Yanında duran kızın kulağına doğru eğilip, konuştu. "Ne zaman baksam hep yanında! Başını yaktığı yetmemiş gibi, etrafından da ayrılmıyor. İyice gıcık olmaya başladım." Kız, kolundan çekiştirerek onu evin önünden hızla ayırdı.

Ben kimsenin olmadığı bahçe kapısından gözlerimi çekmeden, "Senden hoşlanıyor." dediğimde, Ceyhun, "Biliyorum." dedi.

"Az önce ki konuşmadan anladığıma göre sende herhangi bir şey yok." Başını iki yana salladı. "Peki, istemediğini ona söyledin mi?" Derin bir nefes çekip, oturduğu sandalyeden kalkarken, "Tavırlarımdan anladığını umuyorum." diye mırıldandı.

"Bazen kadınların bir şeyleri duymaya ihtiyacı vardır, Ceyhun. İyi de olsa, kötü de olsa."

Söylediğimi duymazdan gelip cebinden çıkardığı telefonuna bakarken, "Ben Sancar'ın yanına geçiyorum. Bir saate gelirim." diyerek bir şey söylememi beklemeden yanımdan uzaklaştı. Bense masadaki kirli bardakları tepsiye dizip, eve girdim.

Tepsiyi tezgâha bırakıp salona girdiğimde Nafiye teyzeyi koltukta uyumuş olduğunu gördüm. Başına sıkıca bir yazma bağlamış, ağrısı olduğu belli olurcasına huzursuz bir yüz ifadesiyle yatıyordu. Beline örttüğü battaniyeyi omuzlarına kadar çıkartıp, sessiz adımlarla tekrar mutfağa girdim. Ardımdan kapıyı kapatıp, ne yapacağımı bilemez bir halde bakışlarımı mutfakta gezdirdim.

Evdeki kişi sayısından dolayı akşam yapılan yemek bitiyor, diğer güne hiçbir şey kalmıyordu. Bütün yarattığım huzursuzluğa karşılık bende ev işlerinde Nafiye teyzeye yardım ediyordum. Benim açımdan yaptıklarım yeterli gelmiyordu ama en azından mahcupluğum biraz olsun azalıyordu. Yanında durduğum buzdolabını açıp, olan malzemelere göz gezdirdim.

Evdeki yardımcımız Zehra abla yemek yaparken yanında oturup onu izlemeyi çok severdim. Şimdiyse, ondan öğrenebildiğim yemekleri yapabilmek için dolaptan gerekli malzemeleri çıkartıp tezgâhın üzerine bıraktım. Olabildiğince sessiz hareket edip Nafiye teyzeyi uyandırmamaya çabalıyordum.

Çorba için soğanı rendelerken gözümden akan yaşları kolumla sildim. "Ama sende nasıl bir soğanmışsın, sanki az ağlıyormuşum gibi birde senin yüzünden ağlıyorum!" diye söyleniyordum. Ağlaya ağlaya soğanı rendelemeyi bitirip, tencereyi ocağın üzerine koyduğumda arpa şehriyeyi aramaya başladım. Birkaç dolap ve çekmeceyi karıştırdıktan sonra istediğimi bulmuş, gerekli olan baharat kavanozlarını da elimin altına almıştım.

Çorbayı hazırlayıp kaynaması için kapattıktan sonra diğer yemek için kollarımı sıvadım. Dolapta bulduğum dolmalık biberlerin içini temizleyip süzülmesi için kenara bıraktığımda iç harcını hazırlamaya başladım. Çok zahmetli yemekler değildi, o yüzden hep en kolaylarını öğrenmeye çalışmıştım. Zehra abla ise bıkmadan usanmadan sorduğum her soruya cevap verir, ne kadar tuz ne kadar yağ ekleyeceğime kadar her şeyi öğretmişti.

Özlem burnumun direğini sızlatırken, acıyla yutkundum. En azından yaşıyor dedim kendi kendime, en azından hayatta ve çocuklarının yanında.

İç harcı da hazırlayıp bir kaşık yardımıyla biberlerin içini doldurmaya başladım. "Umarım sevdikleri yemeklerdir."

Yarım saat sonra bu yemekle de işim bitince onu da ocaktaki yerine koymuş, ateşi harlamıştım. "Bu gibi yemeklerin yanına makarna güzel olmaz, ee zaten içindeki pilav bir de pirinç pilavı anlamsız olur. En yakışan havuç tarator." Zihnimde yankılanan Zehra ablanın sesiyle havuçları rendelemeye başladım.

İki saatin sonunda tüm yemeklerim hazır bir şekilde dağıttığım mutfağı toplamaya başladığımda kapattığım kapı gürültüyle açıldı. "Ah Nafiye, ah! Evdeki aç ayıcıklarını unut devir kıçı saatlerce uyu! Aferin sana aferin!" Gülümseyerek izlediğim tombul kadın telaşla mutfağa girip beni gördüğünde dolaba yönlendirdiği adımlarını durdurdu. "Burada mıydın kuzucum, hadi bana bir yardım et hazırlayalım yemekleri. Akşam kına var ya, biraz erken yeriz yemekleri."

Ocağın önünde durduğum için tencereleri görmüyor, öylece yüzüme bakıyordu. Bir adım yana kayıp, "Şey Nafiye teyze," dedim. "Ben bir şeyler yaptım aslında. Umarım sevdikleri şeylerdir de, ziyan olmaz." Şaşkınlıkla yüzüme bakarken, hareketlendi. Yanıma gelip sırayla kapalı duran tencerelerin kapaklarını açtı. Her açtığı kapakta yüzündeki gülümseme büyüdü. "Oh!" dedi keyifle. "Nasılda güzel kokuyor. Ellerine kollarına sağlık kuzum benim."

Gülümsedim. "Sevdikleri şeyler mi bari?"

"Hem de nasıl, Cesur dolmaları görünce kendinden geçecek."

Uzun zaman sonra keyifle gülümsedim.

✿✿✿

"Sonay, bu dolmalardan daha yok dersen fena bozuşuruz." diyen Cesur'a şaşkınlıkla bakarken, dudaklarıma doğru götürdüğüm çatal havada asılı kaldı. "Biraz daha mı istiyorsun?" Sanki dördüncü dolmayı yiyen o değilmiş gibi başını aşağı yukarı salladı.

"Oğlum daha ne yiyeceksin, apikon kazı gibi yuttun bütün bütün dolmaları." Cesur, abisinin söylediklerini umursamazca omuzlarını silkerken bir yandan tabağında kalan son lokmaları da ağzına tepiyordu.

Nafiye teyze ayıplarcasına oğluna bakıp, "Görende bu çocuğu evde kuru ekmek su ile besliyoruz sanır. İlk defa mı dolma gördün oğlum, nefes alarak yesene?" deyince, Cesur'un bakışları bana döndü. "Kusura bakma Nafiş Sultan ama, Sonay kuzusunun dolması senin dolmalarından daha güzel olmuş."

Nafiye teyze güldü. "Bak onu doğru dedin, benimkinden daha lezzetli olmuş." Sırf beni mutlu edebilmek için söylediklerini bilsem de tebessüm ederek, "Afiyet olsun." dedim.

Yemeğini bitirip masadan ilk kalkan Ceyhun olmuştu. Bana bakıp, "Ellerine sağlık Sonay," dedikten sonra annesine döndü. "Anacım ben erkenden gideceğim Sancar'ın yanına, siz hazırlanın kafenin oraya geldiğinizde beni arayın. İçeriye birlikte gireriz." Nafiye teyze başını sallayıp onaylarken, ben son kere daha şansımı deneyerek, "Ben gelmesem olmaz mı gerçekten?" diye sordum.

"Olmaz Sonay kuzusu, olmaz." diyerek lafa girdi Cesur. "Ben seni müstakbel kaynanam ile tanıştıracağım hem." Diğerlerine baktığımda ise, bakışlarından hala kararlarını değiştirmediklerini gördüm. En fazla bir saat oturur, sonra bir bahaneyle eve dönerdim artık.

Oturduğum yerden kalkıp boş tabakları üst üste dizmeye başladığımda, Cesur bardağındaki suyu hızla içip "Abi!" diye bağırdı. "Beni de bekle bende seninle geleceğim!" Kapıdan çıkan Ceyhun kardeşine bakıp, "On dakikaya hazır olmazsan, beklemem." Dedikten sonra gözden kayboldu.

"On dakika mı?" Koşarak abisinin peşinden gitti. "Benim sevgilim var abi sevgilim! On dakika yeterince yakışıklı olmam için kısa bir süre."

"Abiye giyip makyaj yapmayacaksın Cesur! Alt tarafı bir gömlek bir pantolon işte." Didişen kardeşlerin sesi bize kadar gelirken, Nafiye teyze bu sesleri keyifle dinliyordu. "Melisa'm kravat tak dedi. Gömleğe uygun kravat bulmam zaten on dakika!"

"Papyon tak o zaman Cesur!"

"Harbi mi abi?"

"Cesur, abim, bi siktir git!" Kısa süren bir sessizlik. "Özür dilerim hanımlar!"

"Hadi kuzum hadi, biz bunları dinlemeye devam edersek daha çok bekleriz." diyerek sandalyesinden kalkan Nafiye teyzeyle kapının çalması bir oldu. "Hayırdır İnşallah." Ben masayı toplamaya devam ederken Nafiye teyze çalan kapıya bakmaya gitti.

"Küçük anneanne!" Bir kız çocuğunun heyecanlı sesi evi doldururken üzerine başka bir ses daha duyuldu. "Ay teyze, delirtti beni delirtti. Buraya gelmeden kınaya gitmeyecekmiş. Cesur'un kavalyesiymiş, tek gidemezmiş." Nafiye teyze genç kadının söylediklerine gülerken bakışlarımı kapıya çevirdim. O sırada küçük bir beden kapının önünden hızla geçip giderken, "Ben geldim Cesur!" diye bağırıyordu.

"Benim minik kelebeğim gelmiş. Koş bakayım dayıya!"

İki beden birbirine sarılmış vaziyette mutfağa girdiğinde, Nafiye teyze yanındaki genç kadına baktı. "Zümra, Sonay'la tanış teyzeciğim. Sana bahsettiğim misafirimiz, Ceyhun'umun arkadaşı." Kadın yeşil gözlerini bile parlatacak şekilde gülümseyip, "Memnun oldum Sonay'cığım. Hoş geldin." dediğinde aynı samimi gülüşle karşılık verdim. "Bende memnun oldum."

Yanıma doğru adımladığında aramızda birkaç adımlık mesafe bıraktı. "Maşallah teyzemin anlattığı kadar güzelmişsin. Bahtında güzel olsun İnşallah. Ben Ceyhun'ların teyzekızıyım." Bahtın güzel olsun kısmıyla, Nafiye teyzenin yeğenine bile bir şey anlatmadığını anlamıştım. Minnet dolu bakışlarım bir kere daha yaşlı kadını bulduğunda, "Teşekkür ederim." dedim. Hem Zümra'ya, hem de Nafiye teyzeye hitaben.

"E siz hazırlanmamışsınız, neyi bekliyorsunuz?"

"Yemekten daha yeni kalktık, şu mutfağı toparlayıp öyle hazırlanalım dedik sen geldin işte."

Zümra, omuzlarından dökülen kumral saçlarını geriye atarak masanın üzerinde kalan birkaç kirli tabağa yöneldi. "Tamam, buraları ben halledeceğim siz gidin hazırlanın." Bileklerine taktığı altın bileziklerin sesi tüm dikkatimi oraya çekerken bunu fark eden kadın, "Çok güzeller değil mi?" diye sordu ellerini sallarken. "Bu hayatta en çok sevdiğim üçüncü ses." Gülümsedim. "Sen seviyorsan, öyledir tabii." Daha çok güldü. "Sevmek ne kelime kız, bayılıyorum bayılıyorum!"

"Senin bu altın sevdanı biz ne yapacağız, kuzen?" Aramıza katılan Ceyhun, kucağında taşıdığı küçük bedenle mutfağa girdi. Bakışlarım küçük kızın asılan yüzünde takılı kaldı. Kollarını göğsünde birleştirmiş, çattığı kaşlarıyla annesi gibi yemyeşil gözlerini yere sabitlemişti. "Sen bırak benim altın sevda mı da, kızımı niye sinirlendirdiniz onu söyle."

"Vallahi ben bir şey yapmadım," dedi Ceyhun çabucak. "Hepsi Cesur'un suçu."

"Ben onun için saçlarıma en güzel tokalarımı takıp, tütülü elbisemi giyindim ama o Melisa ile konuşuyor!" Küçük kız bağırarak konuşunca, herkesten bir kıkırtı sesi yükseldi.

"Ne ayıp ama minik kelebeğim, sen beni mi şikâyet ediyorsun?" Cesur, abisinin yanında durup küçük kızın yanağına dokunmak istedi ama kız küskünce omuz silkip kafasını çevirdi.

"Sen git Melisa'n ile konuş, minik kelebeğini unut!"

Cesur'un gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Trip mi atıyor bu bana?"

"Kızlar sevdiği erkeklere trip atar akıllım!"

Zümra, bir yandan masayı silerken "Küstürmüşsün kızımı, al gönlünü hemen." dediğinde, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

Cesur abisinin arkasına geçtiğinde, küçük kız yine kafasını çevirip bakışlarını kaçırdı. Kısa bir süreliğine bakışları beni buldu ama bu çok sürmedi çünkü Cesur dikkatini üzerimden çekmişti. "Sana çikolata alırsam benimle barışır mısın?" Kız bir an için heyecanla baksa da hemen kendini toparlayıp, "Melisa sana trip atınca ona da çikolata alıyor musun, öyle mi barışıyorsunuz?" diye sordu.

"Hayır." Cesur bir an için boş bulundu.

"O zaman bende bir çikolata için seni affetmiyorum Cesur, Melisa'ya ne alıyorsan bana da aynısını alırsan seni affederim!"

Zümra elini alnına yasladı. "Bu kız beni öldürecek!"

Ceyhun'dan tok bir kahkaha sesi duyuldu. "Süründür onu, Kiraz!"

✿✿✿

Attığım her adım, beynime yeni bir darbe indirirken Nafiye teyzenin koluna doladığım elimi sıktım. Bunu fark eden Nafiye teyze, elimin üzerine elini koyarak okşadı. "Biz buradayız kızım, sakin ol."

Açık kumral saçları, yemyeşil gözleri ve bembeyaz teniyle annesinin kopyası olan Kiraz seke seke önümüzde yürürken Zümra ona yetişmeye çalışıyor bir yandan da telefonla konuşuyordu. Ceyhun ve Cesur dedikleri gibi bizden erken evden çıkmışlardı ve şu an yanımda Nafiye teyze hariç destek alabileceğim başka kimse yoktu ve açıkça söylemek gerekirse, bu bana yetmiyordu.

Kınanın yapılacağı mekâna yaklaştığımızda etraftaki kalabalık artmıştı. Bazı kadınlar beni görmezken bazı kadınlar ise çekinmeden yüzüme bakıyor, elleriyle ağızlarını kapatıp aralarında konuşuyorlardı.

"Şimdiden başladılar Nafiye teyze, baksana." dediğimde, adımlarını hızlandırdı.

"Aldıracaklar ayakkabımı elime, o olacak. Yürü kızım yürü, bakma hiçbirine!" Ben hiçbirine bakmasam bile Nafiye teyze söylenmelerini bırakmamış, kafeye gidene kadar sabır çekip durmuştu. "Bakın bakın, kızımın güzelliğine bakın. Sizi edepsizler!"

Yüzümdeki izler tamamen silinmişti bu yüzden kapatma gereği kalmadığı gibi, Seher'in getirdiği makyaj çantamın yüzüne bile bakmamıştım. Kınaya giderken de eşofman giyemeyeceğim için zorla dolabı açmış, kendime ait kıyafetlerden seçim yapmıştım. Özensizce seçtiğim siyah pantolonla, haki yeşili gömleğin yeterince iyi olduğunu düşünerek ağlaya ağlaya üzerimi değiştirmiştim. Şimdi ise kadınların güzelliğime değil de, duydukları dedikodular için bana baktığının farkındaydım. Uzun saçlarımı topladığım için, yüzümü kapatabileceğim hiçbir şeyin olmaması lanetler savurmama yetiyordu.

Bakışlarımı öne eğmeden önce Nafiye teyzenin elini salladığını gördüm. Bedenim onun yönlendirmesiyle hareket ederken, kısa sürede Ceyhun'un sesi duyuldu. "Kafanı kaldır, Sonay." Bir emir sayıp istediğini ona verirken, kararan gökyüzüne rağmen belirgin olan lacivert harelerine baktım.

"Herkes bana bakıyor, Ceyhun."

Kaşlarını çattı.

Yutkundum.

"Herkes bana da bakıyor, Sonay. Umurumda da değil, senin de olmasın lütfen. Birazcık dişini sık, sonra seni eve götüreceğim söz veriyorum."

Uysal bir hareketle başımı sallarken, "Tamam." dedim.

Cesur, "Sonay kuzusu," diyerek yanımızda belirince, istemsizce bana hitap şekline gülümsedim. "Fıstık gibi olmuşsun!"

"Abartıyor gibisin, Cesur?"

"Kuru iftira!"

Nafiye teyze, "Haydi haydi birbirinize sonra iltifat edersiniz," diyerek tuttuğu kolumu çekiştirmeye başladı. "Dikildik kapının önünde, gidip yer bulalım."

Mekânın içine girdiğimiz an karşılaştığım kalabalıkla bir an için nefes alamayacağımı düşündüm. Çoğu bakış üzerimde gezerken, bazılarının beni yanındakine işaret ettiğini gördüm. Allah'ım bu gece buradan aklımı kaybetmeden çıkmamı sağla, yalvarırım.

Nafiye teyze bana döndü ama bendeki bakışları kısa sürdü. Gurur dolu bir ifadeyle arkamda kalan noktaya bakarken, bakışlarını takip ettim. Bir yanımda Ceyhun, diğer yanımda Cesur dimdik durmuş ifadesiz tuttukları yüzleriyle etrafı izliyorlardı. İkisinin de elleri cebinde, koruma içgüdüsüyle iki yanımda duruyorlardı. Batuhan ve Selim'den beklediğim tavırları hiç tanımadığım bu iki adamdan görüyordu.

"Çok teşekkür ederim," diye mırıldanırken duyduklarından bile emin değilken Cesur bana baktı. "Ciddiyetimi bozma Sonay kuzusu, şu an çok sert bir adamım."

Tutamadığım kıkırtım dudaklarımdan dökülürken, "Şu arkada bir masa boş. Siz oraya geçin ben Müzeyyen'i görüp geliyorum." dedi Nafiye teyze ve üçümüzde işaret ettiği masaya doğru yürümeye başladık. İki adam korumalar gibi peşimden gelirken masaya vardım ve sandalyelerden birine oturdum.

Birkaç dakika sonra Zümra kucağında Kiraz'la yanımıza geldiğinde, "Teyzem nerede?" diye sordu. Bakışları bendeyken cevaplama ihtiyacı duydum. "Müzeyyen teyzenin yanına gitti, gelir birazdan."

"Güzelim ben kaynanamların yanına gidiyorum, şimdi konuşmasınlar niye ayrı gayrı oturuyorsun diye. Arada uğrarım yanınıza" dedikleriyle başımı sallayıp onayladım. Zümra'nın yanımızdan ayrılmasıyla, Melisa geldi. Salık bıraktığı altın gibi parlayan sarı saçlarına uyumlu, açık mor bir elbise tercih etmişti. Yüzüne yaptığı hafif tonlu makyajla tam bir kapak modeli havası vardı. O kadar güzel bir kızdı ki, Cesur'a hak vermemek elde değildi.

"Hoş geldiniz," dedi gülümseyerek. "Sonay gelmene çok sevindim."

Kibarca gülümsemesine karşılık verirken, "Hoş bulduk," dedim. "Nasılsın Melisa?" Yanımdaki sandalyeye otururken, temas etmemeye özen gösteriyordu. "İyiyim, sen nasılsın?" Bakışlarımı etrafımda gezdirdim. "Biraz gerginim." Benim gibi gözlerini mekânın içinde gezdirip, "Merak etme," dedi. "Birazdan ilgilerini dağıtacakları başka şeyler bulurlar. Heyecanla gelini bekliyorlar, ne giyinmiş yakışmış mı acaba diye."

Yüzümü buruşturdum. "Kendilerine eleştirecek bir şeyler aramaları ne acı."

Daha fazla konuşmamızı engelleyen şey, bir anda başlayan alkış tufanı olmuştu. Herkes merakla, içeri el ele giren çifti izlerken Melisa'nın da dediği gibi, kısa süreliğine de olsa üzerimdeki dikkat dağılmıştı.

Aradan geçen bir saatin sonunda, Ceyhun ve Cesur yanımıza gidip gelmiş Nafiye teyze bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı. Zümra ve Melisa ise pisten inmemiş gelinin arkadaşları olarak sürekli etrafında dolanmışlardı. Kiraz'ın Melisa'ya olan bakışlarını yakalıyor küçük kızın tavırları beni gerçekten gülümsetiyordu. Şimdi ise Cesur'u elinden tutmuş piste doğru çekiştiriyordu. Tam ortaya geldiklerinde kollarını kaldırıp, "Beni kucağına almalısın Cesur'cuğum yoksa dans edemeyiz." dedi. Cesur küçük kızı kucağına alıp çalan şarkıyla dans etmeye başladıklarında, Kiraz'ın yüzündeki gülümseme büyüdükçe büyüdü.

Yanımda bir hareketlilik hissedip bakışlarımı dans eden çiftten ayırınca, elindeki yelpazeyle kızarmış yüzünü serinletmeye çalışan Müzeyyen teyzeyi gördüm. "Daha başındayız ama oradan oraya koşmaktan ayaklarıma kara sular indi, ahretliğim." Önümüze bırakılan cam şişedeki suyu, kadehe doldurup Müzeyyen teyze doğru uzattım. "Birkaç yudum iç Müzeyyen teyze, iyi gelir."

"Hey senden Allah razı olsun kızım, oradan oraya koşmaktan su içmeyi bile unutuyorum."

Gülümsedim. "Kasma kendini bu kadar, her şey çok güzel olmuş."

Gözleri mutlulukla parladı. "Essah mı diyorsun kız?" O kadar sevimli bir kadındı ki.

"Gerçekten," dedim samimiyetle.

Bir an için yüzünü buruşturdu. "Hele hele şunlara bak, yine Allah bilir neyin dedikodusunu buldular acaba?" Bakarak söylendiği yere döndüğümde, Reyhan Hanım'ın yanındaki kadına bir şeyler anlattığını gördüm. Ne mutlu bana ki, gözleri bende değildi. Dans eden gelinle damattaydı.

"Yine neyi çekemiyor acaba, kaknem karı!"

Gözlerimi hafifçe kısıp, dudaklarının hareketini takip ettim. "Baksana kızın elinde bir şey yok, boynunda da yok. Takı mı yapmadılar ayol kıza?"

"Altın takıp takmayacağınızı merak ediyormuş, Müzeyyen teyze." dediğimde, gözlerimi ne dediğimi anlamamış gibi bakan iki kadına çevirdim. "Gelininin kolunda bir şey yokmuş, takı yapmadılar mı kıza diye soruyordu." Sanki ateşin altını körüklüyordum da, hadi hayırlısı.

Nafiye teyze bir bana bir Reyhan Hanıma baktı. "Sen nereden duydun kızım?"

"Dudakları," diyerek tebessüm ettim. "Dudak okuyabiliyorum ben." Müzeyyen teyzenin gözleri kocaman açıldı. "Kız bak bakayım daha ne diyor?" Başımı sağ omzuma yatırıp, "Ayıp ama," dedim. Nafiye teyzeden beklemeyeceğim atakla, "Vallahi bende merak ettim Sonay, hele bir kere daha bak. Ne diyor?" deyince, neredeyse kahkaha atacaktım ki bir an için mutlulukla atan kalbime ruhumdan acı bir darbe geldi.

Yüzüm aniden asılırken, istediklerini vermek için bakışlarımı diğer tarafa çevirdim. Aynı anda Reyhan Hanımla göz göz gelince, sertçe yutkundum. "Hele şuna bak, yaktı aslan gibi çocuğun başını birde eğlenmeye gelmiş. Utanmasa kalkıp kırıtacak."

"Kız Nafiş, sen bu Sonay'ı günlere de getir günlere."

Bakışlarımı kaçırıp, heyecanla söyleyeceklerimi bekleyen kadınlara döndüm. "Artık seni değil, beni konuşuyorlar Müzeyyen teyze." İki kadının da bir an da yüzü düştü. Sessizce yerimden kalkarken, "Nafiye teyze ben bir lavaboya gideyim." dedim ve cevabını beklemeden masaların arasından geçerek yürümeye başladım.

Kapıya varmadan Kiraz'la dansını bitiren Cesur önümü kesti. "Nereye, Sonay kuzusu?"

"Lavaboya gitmem gerekiyor, Cesur. Hangi tarafta?" Elini sırtıma koyup hafifçe iterken "Ben sana göstereyim," dedi. "Melisa'da lavaboda zaten dönerken birlikte gelirsiniz." Başımı sallayıp bedenimi yönlendirmesine izin verdim. Kalabalıktan çıkıp, kısa bir koridora girdiğimizde, "Soldaki kapı güzelim, içeri de görüşürüz." Dedi ve yanımdan ayrıldı.

Tarif ettiği kapıdan içeriye girip, kimsenin olmamasıyla "Melisa, burada mısın?" diye seslendim kabinlere doğru.

"Sonay, sen misin?"

Görmeyeceğini bilsem de, başımı sallayıp "Evet," dedim ve önümdeki musluğu açarak ellerimi soğuk suyun altında tuttum. "Ay suyu çok kaçırdım bugün, şimdi tuvaletten çıkamıyorum." Söylediğine gülerken arkamdaki kapı gürültüyle açıldı. Asla beklemediğim sesle ürküp sıçrarken, korkuyla arkamı döndüm.

"Asuman beni korkuttun," dediğimde öfkeyle yanıma gelip kolumu tuttu. Ben az önceki korkumu tamamen unutup, koluma sardığı parmaklarına bakarken daha güçlü bir korku beynime uyarı sinyalleri gönderiyordu. "Kolumu bırak."

Titrek çıkan sesim onu sinsice güldürdü. "Ceyhun'a gelince temas korkun yok ama biz dokununca mı böyle titriyorsun Sonay Hanım?"

Zihnimdeki mayın tarlaları birer birer patlamaya başladı. Kafamın içindeki her şey parçalara ayrılıp bir yere savrulurken, ben sözlerine değil sadece bana dokunan eline odaklanmıştım. "Dokunma bana, yalvarırım dokunma." Kapkara gözleri beni karanlığın en acı derinliklerine çekerken histerik bir kahkaha attı. "Ceyhun sana dokununca da, böyle yalvarıyor musun ona yoksa için eriyor mu? Gerçi benimki de soru, adam sana değil sen ona dokunuyorsun!"

Gözlerimde biriken yaşlar, görüşümü bulanıklaştırırken titreyen kapaklarını sıkıca kapattım. "Çek elini, dokunma bana!"

"Her kimsen, nereden geldiysen o bok çukuruna geri dön! Ceyhun'dan uzak dur, benim olandan uzak dur. Anladın mı beni!"

Sesler kulaklarıma uzaklardan gelmeye başladı. Düzene sokamadığım nefes alışverişlerim kalbimde katlanamadığım bir çarpıntıya sebep olurken, kapalı tuttuğum göz kapaklarımı yavaş yavaş araladım. O an bulunduğum mekân değişti, karşımdaki yüz değişti. Kapkara gözler, en kötü kâbuslarımın sebebi olan yemyeşil gözlere döndü.

"Bana geri dön!'

Acı çığlığım kulaklarımı doldururken, boşta kalan elimi savurup bütün kuvvetimle karşımdaki yüze vurdum. "Bırak beni!" Rutubet kokan odanın küften yeşile dönen duvarının bir köşesine sinip, ellerimle kulaklarımı kapattım. Bedenim şiddetle titrerken, "Uzak dur!" diye bağırdım boğazım yırtılırcasına. "Dokunma bana! Git!" Alnımda boncuk boncuk biriken terleri hissedebiliyordum. "Uzak dur, yaklaşma bana!" diye hıçkırırken, gözyaşlarım yanaklarımdan kayıyordu.

"Sonay!" Duyduğum tanıdık sesle yine kafenin tuvaletindeydim. Melisa dehşetle, karşımda dizlerinin üzerine çökerken, kaldırdığı eliyle bir çığlık daha koptu gitti dudaklarımda. "Dokunma!"

"Tamam, tamam dokunmuyorum. Bak ellerim arkamda."

Ellerim kulaklarımda, çöktüğüm yerde ileri geri sallanırken "Neden çıkmadın, neden daha erken gelmedin yanıma? Neden bana dokunmasına izin verdin?" diye sayıklanıyordum.

"Çıktım Sonay, yemin ederim çıktım. Asuman'ın sesini duyunca hemen çıktım." Ağlamaklı sesine karışan başka bir inleme sesi daha vardı. Kapı bir kere daha gürültüyle açıldığında, kendimi tutamayıp bağırdım. "Gelme! Dokunma bana, gelme!"

"Sonay!" Ceyhun'un sesi kulaklarıma dolduğunda, güçsüzce kollarımı kaldırdım. Ağlamaktan titreyen sesimle, "Ceyhun, götür beni." Dedim. Yüzümü ellerinin arasına aldı. "İyi misin, Sonay? Bana bak, buradayım, gözlerime bak." Hıçkırıklarım artarken, elimi yüzümü kavrayan ellerinin üzerine koydum. "Götür beni buradan. Dokunmasın bana."

Cesur, "Ne yaptın lan kıza?" diye bağırınca, gür sesi tuvalette yankılandı. "Ne lan bu kızın hali, ne yaptın?" Sesi beni korkuturken, Ceyhun gövdesine saklandım.

"Bağırma, kızı daha çok korkutuyorsun!"

"Ben bir şey yapmadım, baksana halime vurdu bana!" diyen tiz ses kulaklarımı tırmalarken, Melisa "Kız sana bana dokunma diye yalvardı Asuman!" diye bağırdı. "Kız sana yapma dedi!"

Gücünü tamamen kaybettiğim bedenim Ceyhun'un kollarının arasında havalanırken, başımı göğsüne yasladım ve açık tutmakta zorlandığım göz kapaklarımı ağır ağır kapattım. "Ben bir şey yapmadım Ceyhun, yemin ederim. Bir anda delirdi!"

"Hala yalan söylüyor ya!" diye tıslarcasına konuştu Cesur. "Kızım, Melisa beni aradı. Tüm dediklerini duydum sen hala neyin kafasını yaşıyorsun?"

Ceyhun kısa bir süreliğine durdu. "Bunun hesabını vereceksin Asuman." Tekrar hareketlendiğinde öfkeyle aldığı solukları göğsünü şişirirken, delicesine atan kalbinin ritmini şakaklarımda hissedebiliyordum. "Beni eve götür, Ceyhun." Dedim kısık bir sesle. "Bana dokunmasına izin verme, götür beni."

"Götürüyorum güzelim, götürüyorum."

-BÖLÜM SONU-

Lütfen oy verdiğinizden emin olur musunuz?

Bu satıra Asuman hakkındaki düşüncelerinizi bırakır mısınız? Sizce rahat duracak mı?

Yeni bölümde tekrar görüşünceye dek, kendinize çooook iyi bakın.
Allah'a emanet...

Continue Reading

You'll Also Like

79.3K 4.3K 20
Sensizken kendime ölesiye yemin etmiştim. Ödeşeceğiz Sevgilim..
328K 20.8K 22
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
62.4K 4.5K 39
Dilem hayat boyu mücadele etmek zorunda kalanların hikayesi. Dilem başı dik ve özgürlüğü yaşam felsefesi edinmişlerin hikayesi. •🌿🤎• "Biliyorum, b...
2.6K 239 5
Acı acı baktı sevdiğine Suna belkide bu bakış ona son vedasıydı. mahkeme koridorları bu kadar soğukmuydu yoksa ?yoksa ona mı öyle geliyor. "Sunam" s...