KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

נכתב על ידי mervekinciiii

37.5K 1.9K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... עוד

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-53-
∽FİNAL∽

-52-

285 10 0
נכתב על ידי mervekinciiii

Keyifli okumalar...

Dolan gözlerimi umursamamaya çalışarak gözlerimi kırpıştırıp ekrana döndüm. Elleri, ayakları, burnun gelişmişti artık. Bariz belli oluyordu. Küçücük oluşu ve doğduğunda bana muhtaç olacak oluşu beni tuhaf hissettiriyordu.

"Gelişimi son derece normal gidiyor," dedi Samet ekrana bakarak. "Herhangi bir aksilik yok."

Elimi tutan Tolga'ya döndüm. Buraya her gelişimizde ağzı kulaklarındaydı. O kadar tatlı ve komik bir görüntü bahşediyordu ki bana hep onu seyredesim geliyordu.

"Peki doğum nasıl olacak?" Tolga'nın sorusuyla Samet'in bakışları ona döndü. Doğum yaklaşmaya başladıkça normal doğumu ve sezaryen doğumu araştırıyorduk. "Sekizinci ayda daha net bir şey söyleyebilirim. Gelecek ayki kontrolde tekrar konuşuruz bunu."

Bakışları bana döndü. "Artık süt içmene gerek yok. Vitaminlere ve sağlıklı beslemene devam etmen yeterli," kafamı salladım. Uzatılan peçeteyle karnımı sildikten sonra Tolga'nın yardımıyla doğruldum.

El ele klinikten çıktıktan sonra arabaya bindik. Geçen hafta doğum iznine ayrılmıştım ve hep evdeydim. Arada Elçinle annem ya da Ekin geliyordu. Bazen de Selma anne. Bahadır ve Gökdeniz Ekinle beraber akşam misafirliğe geliyorlardı.

Tabii ki Tolgayla her zamanki gibi futbol muhabbetinden başlayıp devam ettiriyorlardı sohbetlerini.

Sadem için kıyafet alışverişine gitmek için arabaya bindik. Selma annenin bugün bir sürprizi vardı bize. Kontrolden sonra hemen eve gelmememizi söylediği için biz de Sadem'e alınması gereken kıyafetleri alacaktık.

Zaman azalmıştı. Prensesin her şeyi hazır nazır olmalıydı.

Elimi tıraşlı ensesine attığımda, "Cemle konuştun mu hiç son zamanlarda?" diye sordum. Kırmızı ışıkta duran arabaların arasına karışan arabayı yavaşlattı.

Anında kaşları çatılırken, "Hayır," dedi düz sesiyle. "Görünmesin uzun bir süre gözüme."

Yanağımın içini dişledim. "Çok mu üstüne gittin? Sanki biraz fazla olmuş gibi geldi," dedim tepkisini ölçmeye çalışarak.

"Asla," diyerek tersledi beni. Yeşil ışığın yanmasıyla arabayı hareket ettirdi. "Yaptığım ve dediğim her şeyi hak etti o. Hatta az bile yaptım."

"Ne demek az bile yaptım? Çocuğu dövmüşsün resmen hayatım."

"Dövmedim. İki hırpaladım sadece," tek kaşım havaya kalktı. Cem'in yüzündeki yaralar ve morarmalar gözümün önüne geldi.

Resmen dövmüştü!

Sakin kalmaya çalıştım. Cem'i savunursam tartışma çıkabilirdi. Elçin'i korumak istediğini de biliyordum.

"Aynı şeyi sen yaşasaydın? O zaman da mı karşı tarafı haklı görecektin?" saniyelik yüzüme baktı çatık kaşlarıyla.

"Ben Elçin'i düşünüyorum can şenliğim. Cem'i zamanında çok uyardım ama dinlemedi beni. Bu ilişkinin olmaması için onu ikna etmeye çalıştım ama dinlemedi. Böyle bir şey olacağını da tahmin ediyordu bence. Ne kadar kuzenim olsa da düşüncesiz, aklı havada. Diğer ilişkileri gibi olmayacağını düşünmüştüm bir süre sonra ama yanılmışım. Kimse kusura bakmasın ama kız kardeşim gibi gördüğüm kişinin böyle biri tarafından üzülmesini istemiyorum."

Soluksuz kurduğu cümle karşısında derin nefes aldım. Ne dersem diyeyim kendini haklı görecekti. "Peki," dedim kabullenmişlikle. "Fakat ileride Sadem doğup büyüdüğünde aynısını onun için yaparsan karşında beni bulursun canım."

Arabayı durdurdu. Ön camdan dışarıya baktığımda alışveriş merkezine gelmiştik. "O ne demek?" diye sordu. Kemerimi çözerken onunla göz teması kurdum.

"Şu demek Tolga Bey," dedim bir elim kapının kulpuna giderken. "Böyle şeyler üzülüp mutlu olarak öğrenilir. Fazlası tabii ki korkunç bir şey ama kavgayla hiçbir şeyi çözemezsin. Ben bile çoğu zaman üzüldüm ama bak, şimdi mutluyum. Bir olayın cefasını çekmeden sefasını süremezsin."

Arabadan inip kenarda bekledim inmesi için. Saniyeler içinde inip yanımda bitti. "Şu kendinden emin oluşun, olaya son noktayı koyman öldürüyor beni. Daha önce söylemiş miydim?" konuyu ışık hızıyla değiştirmeye çalışması gülümsetse de ona bakarak göz devirdi.

"Çok fenasın."

"Sana karşı."

Otoparktan yürüyen merdivenle çıktık. Zemin kata geldiğimizde ağır ağır mağazaların önünde gezmeye başladık.

Vitrinindeki çocuk kıyafetleriyle gözüme çarpan mağazayı görünce yönümü değiştirip Tolga'yı da peşimde sürüklemeye başladım. "Ayy Tolga! Şunlara bak!" mağazaya girmemle gördüğüm yeni doğan bebek kıyafetleriyle kendimi kaybettim.

Benden önce davranıp eline aldığı alt üst takımı üstüne tutarak gösterdi. Sonbahar renklerindeki takıma dikkatle inceledim. "Çok güzel," diye fısıldadım.

"Alalım," koluna attığı takımla beraber önümden yürümeye başladı. Eline aldığı her kıyafeti üstüne tutarak bana gösteriyor ve ardından koluna bırakıyordu. Zar zor araya girdim bazen.

"Hayatım yeter!" girdiğimiz üçüncü mağazadaki tüm çocuk kıyafetlerini dağ misali kucağında toplamıştı. "Hepsini nasıl giyecek bu çocuk? Her gün büyüyorlar, boşuna almış oluruz."

"Olsun," laf anlatamamanın verdiği yenilmişlik hissiyle omuzlarım düştü. Kucağında dağ gibi olan kıyafetlerden benimle zor iletişime geçti. "Hepsine sahip olsun istiyorum sadece."

"Biliyorum sevgilim ama giyemeyeceği şeyi almak saçma."

Ofladı.

Zafer!

Kabullenmesine rağmen kaşla göz arasında fazladan kıyafet aldığını fark edince yine müdahale ettim. Koskoca adam çocuk kıyafetlerinin arasından kendinden geçmişti.

Aklımı kurcalayan Selma annenin sürprizi zihnimden asla çıkmıyordu. Bir şeyler planlamıştı o belliydi ama ne olabilirdi tahmin edemiyordum.

Bebek arabası? Oyun alanı? Beşik?

Hepsi bile olabilirdi.

Eve geldiğimizde Zeynep kapıyı açtı. Ayakkabılarımı çıkarıp ev terliklerini giyerken Artemis yanımıza doğru geliyordu. "Selma Hanım bebek odasında sizi bekliyor," dedi eliyle merdivenleri işaret ederek. "Anneniz ve kardeşiniz de yanında Burçin Hanım."

Kaşlarımı çatıp Tolga'ya baktığımda omuz silkti.

Kocaman karnımla hızlı olmaya çalışarak merdivenleri çıkıp Tolgayla arkalı önlü bebek odasına girdik. Girmemle karşılaştığım manzara karşısında gözlerim büyüdü.

Bebek odasını döşemişlerdi!

Gri beyaz renklerin ağırlıkta olduğu odada serpiştirilmiş pembe renkler de vardı. Cibinlikli beşik beyaz, onun yanı başında hemen gri renkteki sallanan sandalye vardı. Duvarın birinde küçük manzara çerçeveleri ve ortasında Tolgayla birlikte çekildiğimiz fotoğraf vardı. Orada ben hamileydim.

Odanın köşesinde küçük oyun alanı, oyun halısı serilmiş bir şekilde bekliyordu. Gri beyaz karışımı kıyafet dolabında boydan ayna vardı. Ortaya serilmiş halı toz pembeydi. Başka bir duvarda üç raf vardı ve içinde küçük minyatür oyuncaklar. Beşiğindeki nevresim takımı pembeydi. Korkuluk kısmında ise tahtadan 'Sadem' yazıyordu.

Gözlerim dolu ikisine de sarıldım. "Teşekkür ederim," dedim ağlamaklı sesimle. Böyle bir şeyi beklemiyordum. Bunu doğuma yakın hallederiz diye konuşmuştuk Tolgayla.

Geri çekilip gülen suratlara ve gözlere baktım. Yaptıklarından memnun ve gurur duyar bir halleri vardı. Selma anne önüme gelen saçı kulağımın arkasında kıstırırken, "Lafı bile olmaz güzel kızım," dedi. "Mutlu olduysanız ne mutlu bize."

Anneme kaydı bakışlarım. Yaşlı gözleri yüzümde geziniyordu. Akan yaşlarımla birlikte yanağını öptüm koklayarak. Şu an yere oturup hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdim.

Onlardan ayrılıp odanın ortasına kadar yürüdüm. Dikkatle incelediğimde o kadar güzel gözüktü ki gözüme... her şeyi hazırdı artık. Minik meleğim mutlu olacaktı.

Herkes evden ayrıldıktan sonra Tolga maç izlemek için salona geçmişti. Fırsatı değerlendirmek adına yatak odasındaki giyinme odasına geçtim. Makyaj masasına oturup çekmeceye koyduğum siyah kaplı defteri ellerimin arasına aldım.

Her dokunduğumda içimi kaplayan huzur yine içimi kaplamıştı. Gözlerim istemsizce kapanıyor, gülümseme yüzüme yayılıyordu. İçimi kaplayan o ferahlık ve güzellik yine baş gösterdi.

Kenarına geçirdiğim kalemi parmaklarımın arasına aldım. Çantamdan bugün çekilen ultrason fotoğrafını çıkardım. Kenarda duran bandı alıp arkasına yapıştırdım. Kaldığım sayfayı açıp en başa fotoğrafı koydum. Yanına küçücük bir tarih attım;

14 Ekim 2022

Cuma

'Günden güne büyüyorsun annecim. Ellerin, ayakların, burnun gelişmeye devam ediyor. Babana benzeyecekmişsin gibi his var içimde. Onun gibi bakacak onun gibi sevecekmişsin gibi hissediyorum.

Seni o kadar merakla bekliyoruz ki, şimdiden her şeyini hazırladık. Kıyafetlerini bile aldık bugün. Babanı görmen lazımdı Sadem, kıyafetlere baktıkça kendinden geçti resmen. Elinden gelse her şeyi alacaktı, zor durdurdum.

Biraz inatçı anneye ve biraz da ondan daha inatçı olan bir babaya sahip olacaksın. Merak etme istemediğin şeyleri yaptırmaya zorlayamayız sana. Sadece sevdiklerini düşünerek inatlaşan bir baban olacak.

İlk göz ağrımız olacaksın bizim. Çok heyecanlıyız bu yüzden. Hele ki ben... sen tekmeler attıkça canım acısa bile hoşuma gidiyor. Orada olduğunu biliyorum çünkü. Senden herhangi bir etkileşim almak dünyanın tarif edilemez en güzel duygusu.

Sana her gün olmasa bile vakit buldukça ninniler söyleyen seninle konuşan kişi baban. Tabii benden sonra.

Teyzen fısır fısır seninle bir şeyler konuşuyor ama pek bir şey anlamıyorum. Merak ediyorum seninle ne konuştuğunu ama söylemiyor maalesef. Ama öğreneceğim bir gün, inanıyorum.

Çok az bir zamanımız kaldı güzel kızım. Sadece bir buçuk ay kadarcık. Doğumda sana bir şey olacak diye korkuyorum ya da son zamanlarda herhangi bir terslik çıkacak diye ama iyi düşünmeye çalışıyorum. Sen annenin kızısın. Güçlü bir kızsın sen.

Bir buçuk ay sonra seni kucağıma alacak olduğum için sabırsızlanıyorum. Hayırla ve güzelliklerinle gel bebeğim. Seni çok seviyorum.'

Annen.

Parmak uçlarımda merdivenlerden inip salona bakındım. Tolga bıraktığım yerde pozisyon değiştirmiş bir şekilde maçı izlemeye devam ediyordu. Gülümseyip mutfağa girdim. Pür dikkat maça odaklandığı için fark etmemişti bile beni.

Zeynep yaptığı yemeklerin kapağını kapatırken yanına vardım. "Ay Burçin Hanım!" irkilmiş halde bana baktı. Kıkırdadım. "Ödümü kopardınız!"

Eli göğüs kafesine giderken elimi sırtına koydum. "Kusura bakma," dedim masumca. "Evine gidebileceğini söylemek için gelmiştim."

Bana bakıp kafasını salladı. Çenesiyle ocaktaki tencereleri gösterdi. "İstediğiniz yemekler hazır," sonra muzırca gülümseyip arkamdaki tezgahı gösterdi. "Bir de sizin için portakallı kek yaptım. Severek yersiniz inşallah."

Bakışlarım arkamdaki tezgaha kaydığında sanki hazır alınmış gibiydi. "Yenmez mi?" dedim bakışlarım hala pastadayken. "Senin yaptığın her şey lezzetli."

"Teşekkür ederim. Ben artık gideyim o zaman," ona dönüp kafamı salladım. Zeynep yanımdan süzülüp giderken ben de üst dolapların birinden tencere çıkardım. Deftere yazı yazarken durduk yere canım bol tuzlu patlamış mısır çekmişti.

Tolga'nın dikkatini çekmemek için her şeyi sessizce halletmeye çalıştım. İçindeki mısırların patlaması için tencereyi birkaç kez salladıktan sonra ocağa bıraktım.

Dolaplardan iki tane tabak alıp kekin yanına gittim. Şişkin göbeğim biraz engel olsa da kek kabını alıp kapağını kaldırdım. Burnuma doğru yol alan portakal kokusu burcu burcu kokuyordu. Bıçakla iki dilim kesip tabaklara koydum.

Mısırların mutfakta çıkardığı ses bir anda kesilince bittiğini anladım. Tabakları bırakıp mısırları boşalttım. Orta boy tepsiye yiyeceklerle birlikte içecekleri de koyup salona yürüdüm.

Tolga ayakta kollarını göğsünde bağlamış sinirle televizyona bakıyordu. Göz devirip yanına yürüdüm. Görüş açısına girmemle kaşları daha da çok çatıldı. "Can şenliğim," dedi elimdekileri alırken. "Çağırsaydın ben getirirdim."

Tekrar devirdiğim gözlerimle nefes verdi. "Doğuma kadar böyle yapamazsın," dedim bezmiş sesimle. "Sıkılıyorum öylece otururken."

Tepsiyi sehpanın birine bırakırken oturmam için elimden tutarak yardımcı oldu. "İnadım inat diyorsun. Neyse..."

Koltuğa oturup yerleşmeye çalıştığım sırada eğilip bacaklarımdan tuttu. Dibime kadar girip bacaklarımı bacaklarının üstüne bıraktı. Pek uzak olmadığımız mesafede kahverengi harelerine baktım.

Umarım onun da gözleri böyle mutlulukla parlardı.

Parmaklarım istemsizce beyazlaşan saç tutamlarına giderken bir elini karnıma koydu. Durdurduğu maç videosuna kısa bir bakış atıp bana döndü. "Fenerbahçeli yapacağım onu," dedi ağzı kulaklarında. Annesiyle aynı olan saçlarına çok güzel yakışacak."

Kaşlarımı çatıp küçümseyen bakışlarımla baktım gözlerine. "Pardon?" dedim ince sesimle.

Omuz silkti. "Duydun işte yavrum. Fenerbahçeli olacak," karnımın üstündeki elini ittim. "Hadi be oradan Galatasaraylı olacak benim kızım. O turuncumsu saçlarına ancak sarı-kırmızı gider."

Yarım ağız güldü. "İnatlaşmayacağım seninle. Çünkü sonunda sen kazanıyorsun," elini tekrar eski yerine koydu. "Söyleyeceğim tek şey şu; doğup büyüdüğünde göreceğiz."

Bir yandan mısır dolu kaseyi bacaklarımın üstüne koyarken tabağımı da bana uzattı. Tabağımı karnımın üstüne koyarken, "Göreceğiz canım göreceğiz. Nasıl bozguna uğrayacaksın göreceğiz."

Yiyecekleri umursamadan kafasını bana yaklaştırdı. "Canın yesin seni," tavırlı halim bir anda yumuşadı. Elimi sakallarına götürüp okşadım. Vanilya kokusunun daha ağır bastığı koku burnuma ulaştığında gülümsedim. "Seninle inatlaşmayı seviyorum," dedim fısıldarcasına. "Hatta..." itiraf edeceğim şeyi düşününce kıkırdadım. "Bazen bilerek inatlaşıyorum."

Hızla omuz silkip dudağıma öpücük kondurdu. "Dikenlerini bile seviyorum senin. O dikenlerin çiçeğe dönüştüğü halini de seviyorum."

Ağrıyan sırtımı ve belimi umursamadan tabağı tutarak daha da yaklaşmaya çalıştım ona. Saniyeler önce ayırdığı dudaklarımızı tekrardan birleştirdim. Ne zaman tenime dokunursa dokunsun, dudakları ne zaman dudaklarıma değerse değsin alev alev yanıyordum.

O anlardan biri de şu andı...

Yanağındaki elim ensesine gittiğinde dudaklarımdan yol çizerek çeneme ilerledi. Dudaklarının değdiği her yer alev alev yanarken çenemden boynuma indi. Öptü. Öptü. Öptü. Dudakları giydiğim kıyafetin üzerinden göğüs oluğuma ulaştığında derin bir nefes çekti. Yine devam etti.

Öptü. Öptü. Öptü.

Çenemden başlayarak dudaklarıyla çizdiği çizgi, şişkin karnımda son buldu. Birkaç saniye öyle durduktan sonra sonunda öpücük kondurdu.

Karnıma bakarak kurduğu cümlelerden sadece birini anlayabildim. "Baban seni uçsuz bucaksız seviyor kızım," dediğini duydum. Fısıldayarak konuşması kurduğu diğer cümleleri anlamamı engellemişti.

-

Sadem'in odasın adımlarken mırıltılarını duydum. Daha doğrusu bağırışlarını. 'Bab-ba!' diye ciyak ciyak bağırıyordu. Kapıdan içeri girdiğimde beşiğinde ayaklanmış öne arkaya saçma hareketler yapan Sadem'i gördüm.

Yanına gidip kucağıma aldım. İki taraftan bağladığım benimle aynı renkteki saçlarını düzelttim. Mavi gözlerini büyütmüş masumca bana baktı. "Bab-ba!" dedi söylediği kelimeyi yine tekrarlayarak.

"Evet annem, babaya gidiyoruz," dediğimi anlamış gibi gülümsedi. Omuzuma taktığım çantayı düzeltip kucağımda Sademle merdivenleri indim.

Evden çıkıp garajdaki arabama yöneldim. Arkadaki çocuk koltuğuna onu oturtup saçlarına hafif bir öpücük kondurdum. Kahkaha atarak ellerini birbirine vurarak alkış yaptı. Yeni öğrenmişti bunu. Elçinle son zamanlarda çok fazla vakit geçiriyorlardı. Yaptığı her iyi şeye birlikte alkış yapıyorlardı.

Arabaya binip evden ayrılırken Sadem'in en sevdiği şarkılardan birini açtım. Şarkıya eşlik etmeye başladım. "Kırmızı balık gölde, kıvrıla kıvrıla yüzüyor," ellerini çırpıp yerinde kıpırdanmaya başladı. Güldüm. "Balıkçı Hasan geliyor, oltasını atıyor."

Kıkırtısı kulaklarıma ulaştığında devam ettim. "Kırmızı balık dinle. Sakın yemi yeme. Balıkçı seni tutacak, oltasına atacak. Kırmızı balık kaç kaç!" son cümlede ellerini birleştirip sallanmaya başladı.

Öğrettiğim hareketi kendince yapmaya kalkışınca kahkaha attım. Öğrenmede ve hiperaktiflikte bir numara olan çocuğum bunu da kapmıştı.

Şirketin önüne gelip indik. Güvenlikleri geçerken cilveli cilveli gülümsemesi ve yaptığı hareketleri beni gülümsetmişti.

O kadar sıcakkanlıydı ki tanımadığı insanlara durmadan ama durmadan gülümseyip duruyordu. Şirkete birkaç kez gelmiş olmasına rağmen maşallah çalışanlarla gülümseyerek de bir bağ kurmuştu.

Asansöre bindiğimizde öne atılıp uzattığı işaret parmağıyla birlikte doğru kata bastık. Kucağımdayken yaptığım minik dansla sonunda Tolga'nın odasının bulunduğu kata gelmiştik.

Asansörden inmemizle Ferhatla karşılaşmam bir oldu. "Sadem! Amcasının bir tanesii!" beni görmeyişi göz devirmeme neden oldu.

"Sana da merhaba Ferhat ya! İyiyim sen nasılsın?"

Mahcup bakışları beni buldu. "Kusura bakma Burçin ya. Sadem hazretlerini görünce film kopuyor bende biliyorsun."

Herkes öyleydi şu an.

"Herkes böyle olduğu için kusura bakamıyorum artık."

"Tolga, odasındaydı en son. Yani yirmi dakika önce falan," kafamı salladım. Sadem'e elimi uzattığım gibi bana doğru atıldı. "O zaman biz kaçar."

Ferhat'ın yanından ayrılıp Tolga'nın odasına giderken Sadem güldü. "Bab-ba, öledim."

Duyduğum son kelimeyle gülümseyerek ona baktım. Duyuları o kadar açıktı ki her dediğimizi anlıyor ve söylemeye çalışıyordu. Yanında çok fazla özledim dediğimiz arada bir bunu söylüyordu. Öledim.

"Baba da seni özledi bebeğim," odasına yaklaştığımda sekreteri gördüm. Ayağa kalktı gülümseyerek. "Hoş geldiniz Burçin Hanım."

"Hoş bulduk Çiğdem."

"Tolga Bey içeride. Yanında çalışanlardan biri var, isterseniz çıkmasını isteyebilirim."

Elimi kaldırıp salladım. "Gerek yok," kapıyı tıklatmadan içeri girerken Sadem sekretere hızlı hızlı el sallıyordu.

Kapıyı açmamla boş masayla karşılaştım. Yerinde değildi. Kafamı sağa çevirdiğimde gördüğüm manzara karşısında afalladım.

Çalışan ve Tolga, birbirlerine olması gerekenden fazla yakınlardı. Hem de çok fazla...

Kızın elleri, benim ellerimin her zaman dolaştığı kaslı kollarda, ensesinde geziniyordu. Siyah saçları ve ince beliyle fiziği ve görünüşü çok güzeldi. Dolgun dudakları, renkli gözleri ise göz alıcıydı fakat soğuk duruyordu.

Bakışları beni bulduğun giydiği bej rengindeki elbisesinin uçlarını tutarak düzeltmeye çalıştı. Dümdüz duran Tolgayla kesişti bakışlarım. Korkak bakışları ürkekti aynı zamanda. Kızın yerine olduğu yerde milim dahi oynamamıştı.

Ben çalışan deyince erkek olabileceğini düşünmüştüm. Şirkette erkek çalışanlar da vardı. Kadın olacağını hatta böyle bir pozisyonda onları yakalayacağımı hiç düşünmemiştim.

Kız yanımdan hızla geçip giderken saniyelik gözlerimi kapattım. Sıkı sıkıya tutunduğum Sadem'in kıyafetini serbest bıraktım.

"Tolga..." dedim tok sesimle. "Bu ne? Ne demek oluyor?"

"Göründüğü gibi değil, yemin ederim."

"Ne göründüğü gibi değil Tolga?! Anlat o zaman, doğrusunu anlat ki bileyim. Az önceki görüntüyü hafızamdan sileyim, anlat!"

Sustu bir süre. Güldüm. Gülmem kahkahaya dönüştüğünde, "İşlerden konuşurken bir anda yakınlaştı, anlayamadım bende," dedi.

"Nasıl bir yakınlaşma bu? Elleri ensende, kollarında gezerken işle ilgili ne olmuş olabilir de farkında olmadan bu kadar yakınlaşmış olabilirsiniz?" sonralara doğru yükselen sesim Sadem'i korkuttu. Omuzuma koyduğu kafasını boynuma saklamaya çalıştı.

Ağzını araladı ama konuşmadı. Konuşamadı. "A-aldatıyorsun," dedim kısık sesle. "Beni aldatıyorsun!"

"Burçin, yemin ederim aldatmıyorum. Öyle bir şey yok ortada."

Kahkaha attım. "İnandırıcı değil Tolga. Hiç inandırıcı değilsin," yanına kadar yaklaştım. "Ben sana, evlendiğimiz gün ne dedim Tolga?" dolu gözleriyle bana baktı. "Ben sana o gün sabah bana ihanet etme, kaldıramam. Annem kadar güçlü biri değilim demedim mi?" O cevaplamadan devam ettim. "Dedim. Peki sen ne yaptın? Bana ihanet ettin!"

"Güzelim, lütfen dinle ben-"

"Bana güzelim deme! Dinlenecek hiçbir şey yok!" boğazım yırtılacak gibi bağırdım. "Bundan sonra ne beni ne de Sadem'i göreceksin! Sadem senin gibi bir babası olduğunu bilmeyecek," göz pınarımdan çıkıp yanağıma doğru giden gözyaşını sildim. "Sen artık benim için de onun için de öldün Tolga! Bize yazık eden de bu hale getiren de sensin! Karşımıza çıkma hiçbir zaman. Umarım bize yaşattığının aynısını yaşarsın. Umarım o kalbin, ciğerin yangın yeri gibi yanar."

*

Derin nefes alarak uyandığım uykudan hızlı nefes alışverişlerim eklendi. Nerede olduğuma bakındım. Evdeydim. Yatak odasında. Yan tarafıma baktığımda kıpırdanan Tolga'yı gördüm. Bakışlarım karnıma indi. Şişkindi. Doğmamıştı.

"Can şenliğim..." uykulu sesini duyduğumda ona döndüm. Yatakta tek kolunun üstünde doğruldu. "Ne oldu?"

Akmaya hazır gözyaşlarım yanağıma doğru yol aldığında konuştum. "Aldatıyordun," dedim titrek sesimle. "Beni aldatıyordun. Bize ihanet ediyordun."

Kollarıyla bedenimi sarıp kendine çekti. "Ne aldatması yavrum? Anlamıyorum, ağlamadan anlatmaya çalış," dedi.

Ağlamaya devam etmeme rağmen burnumdan derin nefes aldım. Loş odada kafamı kaldırıp etrafa bakındım. Yine de kollarının arasından çıkmadım.

Göz göze geldik. "Beni aldatıyordun," dediğimde kaşları çatıldı.

"O nereden çıktı?" sorusunu kulak ardı edip devam ettim. "Sadem doğmuştu ve sen beni şirketteki çalışanlardan biriyle aldatıyordun," son olarak, "Rüyamda," diye ekledim.

Doğruyu öğrenmenin verdiği rahatlıkla gözlerini kapayıp sarıldı. Sırtımı aşağı yukarı sıvazlarken, "Rüya," dedi. "Dediğin gibi rüyanda görmüşsün güzelim."

"Çok gerçekçiydi," kedi gibi çıkan sesime karşılık onun sesi son derece gürdü.

"Gerçek olmasının imkanı yok. O sadece bir rüya ve öyle kalacak."

"Olsun," dedim çocuk gibi omuz silkerken. "Yine de korkuttun beni, aptal!"

Saçlarımın arasına öpücük kondurdu. Kollarını çekti. Ellerinin arasına ağlayan yüzümü aldı. "Gerçek değil hiçbiri. Olamaz da zaten. Benim yüzümden üzülmen isteyeceğim en son şey bile değil. Senin canın acısa benim yüreğim yanıyor. Sence üzülmene izin verir miyim?"

Kirpiklerimin altından ona baktım. Beklenti dolu gözlerine bakarken burnumu çektim. "H-hayır."

"O yüzden bunları düşünmeni istemiyorum. Ben sana aşığım ve bu hep böyle sürecek, eksilmeyecek de. Senin için canımı veririm ben." 

🌸

Finale az kaldı desem... 🥲🥺 ama aklımda hiçbir şey hazır değil daha.

Rüyada bile Sadem'i yazmak o kadar güzeldi ki. Hayalimdeki Sadem çok tatlı ve cilveli bir kız çocuğu. Birazcık da yaramaz olabilir. 🌚

Kişisel: merve.ekiinci

המשך קריאה

You'll Also Like

26.4K 1.3K 16
"Uraz, daha fazla uzatma bu işi! Senin bu kızla hisseleri almak için evlenmeni istedim ve sende kabul ettin. Haftalardır karşıma geçmiş evcilik oynuy...
58K 3.7K 97
"Kalp ayrım yapmaz..."
6.4M 278K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
634K 18.6K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...