Lacivert - Safir - Amber

Autorstwa tymazerr

2.8M 125K 24.3K

Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek s... Więcej

GİRİŞ
1- BEREN SOYDAN
2- JAMES HUNTER
3- Mahzen
4- Royal De Maria
5- Antidote
6- Sofia Dark
7- Denge
8- Dönüş
9- Kaçış
10- Sara
11- Soğuk
12- Ekip
13- Sınırlar
14- Kırık
15- YANILGI
16- YENİ GÖREV
17- DONUK
18- ACI SESLER
19- ILIK GECE
20- EV
21- BOWIE
22- DEIRDRE
23- ÇIPLAK
24 - NOT
25- OYUNCAK BEBEK
SAFİR | GİRİŞ
SAFİR | 1.BÖLÜM
SAFİR | 2. BÖLÜM
SAFİR | 3. BÖLÜM
SAFİR | 4.BÖLÜM
SAFİR | 5.BÖLÜM
SAFİR | 6. BÖLÜM
SAFİR 7. BÖLÜM | Gece Nöbeti
SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı
SAFİR 9. BÖLÜM | Zehir
SAFİR 10. BÖLÜM | BOZUK
SAFİR 11. BÖLÜM | LACİVERT
SAFİR 12. BÖLÜM | AİT
SAFİR 13. BÖLÜM | SIFIR
SAFİR 14. BÖLÜM | Ruh Kesiği
SAFİR 16. BÖLÜM | Ateş
SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet
SAFİR 17. BÖLÜM | Geç
SAFİR Final | Herkes için...
Amber 1 | PARADOKS
Amber 2 | KARMAKARIŞIK
Amber 3 | EĞİTİM
Amber 4 | ÇAYLAK
Amber 5 | MILEN
Amber 6 | DARKBLUE
Amber 7 | RÜYA
Amber 8 | HAVADA SÜZÜLMEK
Amber 9 | SOĞUK ATEŞ
Amber 10 | TAŞIYICI
Amber 11 | KAÇIŞ
AMBER 20 | LIZY
AMBER 12 | CENNET
AMBER 13 | DEĞİŞİM
AMBER 14 | UZAY BOŞLUĞU
AMBER 15 | ZİHİN YANGINI
AMBER 16 | GÜVEN
AMBER 18 | GENOA
AMBER 19 | GÜN IŞIĞI
AMBER 20 | LIZY
AMBER 21 | VEDA VE ÖTESİ
AMBER 22 | FİNAL 1- İLLÜZYON
AMBER 23 | FİNAL 2- GERÇEKLER
AMBER 24 | FİNAL 3- MASALLAR VE SONLAR

AMBER 17 | FAROE

2.2K 190 10
Autorstwa tymazerr




Instagram/ threads: t.y.mazer

tiktok: t.y.mazer

Twitter: t.y.mazer

***








LACİVERT

AMBER 17. BÖLÜM

FAROE

***


"Nereye gidiyoruz?" dedim merakla. Hangar'ın kapısından geçtiğimizde ekip uçakları yerine Lacivert'in kişisel uçağına doğru ilerlemiştik. Bu küçük uçak, kısa bir süre önce yaptığımız kaçamağı hatırlatınca kendi kendime gülümsedim. James ile göz göze geldiğimiz anda lacivert bakışlarının üzerimde olduğunu fark ettim. Bana onda pek rastlamadığım şefkatli bir ifadeyle bakıyordu. Mahcup bir şekilde koltuğa yerleştim.  Bazen son haftalarda yaşadıklarımın bazı kısımlarının tatlı bir rüya olduğuna inanıyordum. James gibi bir adamı böyle görmek imkansız gibi geliyordu.

James kemerimi sağlam taktığıma emin olduktan sonra kulaklıklarımı verdi. Ekrana girdiği komutları takip ederek, nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyordum. Kalkış için  son kontrollerini yaptı ve tüm izleme cihazlarını devre dışı bıraktı. Belli ki gizli bir yere gidiyorduk ve bu yerden Birlik'in de haberdar olmamasını istiyordu. Sonunda hafifçe gülümseyerek motoru çalıştırdı.

"Çok özel bir yere gidiyoruz." dedi gözlerini benden ayırmayarak. "Sana iyi geleceğini düşünüyorum."

İlgiyle kaşlarımı kaldırdım. "Neresi?" diye sordum. Hala sersemlik hissini üzerimden atamadığım için özellikle iyi olmaya çalışıyordum. Donaldson'a her nasıl bir bağlılık geliştirdiysem, dünkü olaylar beynimi çorbaya çevirmişti. Düşündüğüm anda tekrar midem bulandı.

James dikkatimi dağıtmak ister gibi bana doğru eğildi. "Gideceğimiz yerin varlığını sayılı kişi biliyor, bu yüzden gittiğimizde açıklamayı tercih ederim. Sadece güzel bir adayı ziyaret edeceğimizi bilmen yeter."

"Peki" dedim uslu bir çocuk gibi önüme dönerek. James başıyla onayladı ve kalkışa geçti. Uçağın altımızda ağırlığını kaybetmesini ve bulutların üzerinden süzülerek, yeterli irtifaya ulaşmasını bekledim. James güneş gözlükleri takmış, güneş ışığından etkilenmemem için bana da bir tane vermişti. "Üzgünüm" diyen sesi kulaklardan duydum. "Bu uçak ileri bir model olsa da, ekip uçakları gibi teknolojik değil."

Gözlüğümü indirerek ona gülümsedim. "Bazen normal hissetmek güzel oluyor."

Tatmin olmuş bir ifadeyle önüne döndü ve yolculuğa yoğunlaştı. Bense kalbime sızan sıcaklıkla iniş yapana kadar, yanımdaki adamın ne kadar güzel göründüğünü düşündüm. 

Gerçekten bir adanın tepesine iniş yaptığımızda, önümüzde uzanan derin mavinin güzelliği ile büyülendim. James uçaktan inene kadar yorum yapmadı. İnmeme yardım edip, beyaz şifon elbisemin rüzgara kapılmasını engelledikten sonra elimi tuttu. "Faroe adasına hoş geldin." dedi yumuşak bir sesle.

"Bu taraftan" dedi bariz bir şekilde uçurumu göstererek. Gözlerimi kıstım. "Şaka mı yapıyorsun?"

Elimi daha sıkı tutup gülümsedi ve adımlarımızı oraya yönlendirdi. Uçurumun başına gelince aşağıya dönen bir patika olduğunu ve ve patika boyunca devam eden doğal bir merdiven bulunduğunu gördüm. Yolun sonunda çatısı ve her tarafı yeşilliklerle kaplı bir ev görünüyordu. Dikkatli bakmasam asla fark edemezdim. Ev adanın bir parçası gibiydi. "Vay canına" dedim heyecanla. "Çok güzel, oraya mı gidiyoruz?"

James hafif bir baş hareketiyle beni onayladı. Ardından dikkatle patikanın merdivenlerinden inmeye başladık. Eve yaklaştığımız anda içimi bir heyecan kapladı. Her adımımızla beraber su sesi kulaklarımızı dolduruyordu. Yakınlarda bir şelale olmalıydı.

Evin önüne geldiğimiz anda, bahçe dekorunu oluşturan yeşil top çalılardan biri ayağa kalktı. Şaka yapmıyordum. Çalı ağaya kalktı. Şaşkınlıkla geriye sıçrayıp küçük bir çığlık attım.

"Bu da ne?"

James hala elimi tutuyordu. Küçük bir kahkaha atıp, yavaşça elimi bıraktı. Çalı eski haline dönmeden onu yakaladı. "Hey Sandy, gelenleri korkutmak yok demiştik." Gözlerim kocaman açıldı. Ancak o zaman çalılık sandığım şeyin, yeşil kıyafetler ve yapraklar içinde küçük bir kız olduğunu fark ettim. Yüzünü bile yeşile boyamıştı. Başında gerçekten top şeklinde yaprak kümesi vardı. Onun hemen yakınındaki çalılık da oynayınca "Yok artık!" dedim. Sandy'den daha küçük bir kız kendini gösterdi. O da aynı kılıktaydı. "Ben yanlış mı görüyorum yoksa az önce James güldü mü?" dedi Sandy'ye bakarak. Tüm kamuflajına rağmen kalın bir gözlük takıyordu. Gözlerindeki sıkıntı büyük olmalıydı. Gözlüğünü çıkarıp camlarını sildi ve tekrar James'e baktı. O kadar şirin görünüyordu ki gülümsemeden edemedim.

Sandy kafasındaki çalıyı düzeltti ve kolundaki yeşil saate baktı.

"34 dakika 15 saniye Luna. Hala rekor benim. Bu kadar uzun süre kıpırdamadan duramayacağını biliyordum."

Luna isimli kız somurttu. "Ama bu haksızlık. James'in gelmesi dikkatimi dağıttı."

Sandy omuz silkti. Her türlü kazandığını düşünüyordu.

"Pekala kızlar" dedi James. Onları yanına çekti.

"Bana nasıl olduğunuzdan bahsetmek ister misiniz?"

Luna atıldı. "Ben çok iyiyim. Boyunu gösterdi, "Tom son iki ayda 6 santim uzadığımı söyledi."

"Vay canına" dedi James gülerek. "Gerçekten fark ediliyor. Peki ya sen Sandy?"

Sandy gülümsedi. Yüzündeki boya dişlerini ortaya çıkarıyordu. "Tom beni Luna'nın sorumlusu yaptı. Artık onu ben eğitiyorum."

"Eh bu güzel bir haber." Dedi James iki kızın da yüzlerini okşayarak.

"Şimdi biriniz bana Tom'un nerede olduğunu söyleyebilir mi?"

"Yemekhanededir!" diye atıldı Luna. Sandy devam etti "Clara ve Maria'nın pişirdiklerine karşı zaafı var biliyorsun."

James başını salladı, tekrar elimi tuttu. "Sizinle yemekte görüşürüz kızlar" dedi.

Luna arkamızdan iç çekti. "Gerçekten gülüyor."

Sandy onu dürttü. "Sevgilisi yanında sessiz ol seni şapşal."

Kızların bu hallerine gülmeden edemedim.

"Görünen o ki burada hayranların var" dedim. James bana döndü. Yüzünde muzip bir ifade vardı. "İçeri girene kadar bekle." dedi.

İçeri girdiğimizde dışarıdan şirin bir ev gibi görünen yapının aslında büyük bir tesis olduğunu gördüm. Çocuklar gruplar halinde kümelenmiş çalışıyorlardı. Kimisi resim yapıyor, kimisi yemek yapıyor, kimisi beyaz bir tahtanın önünde bir şeyler tartışıyor, kimisi satranç ya da benzer oyunlar oynuyordu. Çocukların yaşları 10 ila 18 arasında değişiyor olmalıydı. Öyle ki benim kadar büyük kızların bile orada olduğunu gördüm.

Tesisin ortasına gelmiş yavaşça yürüyorduk. Bizi gören çocuklar James'e heyecanla el sallıyor, içten bir şekilde gülümsüyordu. James ise gördüklerimi sindirmemi istiyor gibi bana odaklanmıştı.

"Bu çocuklar?..." dedim James'e bakarak. Yüzümdeki soru işareti rahatça seçiliyordu.

"Isolution Unity'nin başarısız denekleri." dedi sabit bir sesle. "Yani mutasyon sonucu, aynı anda onlarca yeteneği sürdüremeyen çocuklar."

Etrafımdaki güzel çocuklara bakarak dehşetle konuştum. "Yani buraya mı kapatılıyorlar?"

"Hayır." Dedi James. "Prosedüre göre hafızaları tamamen silinip, içi boş bir kutu gibi ailelerine geri iade ediliyorlar. Elbette ailelerinden geriye bir şey kaldıysa."

"Ama bu korkunç" dedim kısık bir sesle.

"Öyle" dedi beni onaylayarak. "Bu yüzden burayı kurduk. Her bir çocuk öne çıkan yeteneğini geliştiriyor ve donanımlı bireyler olarak hayatlarını kurmalarına yardımcı oluyoruz. Bahçede karşılaştığımız Sandy ve Luna birer iz sürücü, kamuflaj konusunda çok iyiler. Şurada gördüğün küçük kız," derken başıyla solumda kalan kümede oturan esmer kızı işaret etti. Üzerinde benimki gibi beyaz şifon bir elbise vardı. "onun adı Amy, konuşmana, mimiklerine ve hatta genel görüşüne bakarak bile seninle ilgili birçok bilgi verebilir. Daha 8 yaşında. Buraya geçen sene geldi."

Uzun saçlı esmer kız, hem çok ufaktı hem de çok narin görünüyordu. Kim 7 yaşında böyle bir sorumluluğun altına girebilirdi ki? Derin bir nefes alıp, James'in söylediklerini hazmetmeye çalıştım.

"Isolation Unity'nin bu kurumdan haberi var mı?" diye sordum. Olumsuz anlamda kafa salladı. "Peki ya nasıl?" dedim hayretle.

Her zamanki hareketini tekrarlayarak ince parmaklarıyla saçlarını geriye attı. "Birlik'e girdiğim ilk zamanlarda en küçük denekler 12 yaşındaydı. Zamanla bu sınırı 7 yaşa kadar indirdiler. İmha prosedürü ben yönetiyordum. Bir süre prosedüre uydum." Bakışlarını gözlerimden çekip, yere çevirmişti. "Ancak daha fazla devam edemedim. İlk önce çocukları güvenli bir eve taşıdım. Sonra burayı inşa ettik."

"Ettik derken?"

"Frank ve David bana yardımcı oluyor" dedi sonunda yüzünü kaldırarak. "Buranın varlığından sadece üçümüzün haberi var."

"Peki ya nasıl finanse ediyorsunuz?" diye sordum. Bu kadar çocuğa bakmak ve böyle bir yeri ayakta tutmak ucuz olamazdı.

"Birlik'ten aldığım paraya pek ihtiyacım olmuyor." Dedi neredeyse önemsiz bir şey gibi. "Gördüğün üzere burada özel teknolojiler kullanmıyoruz. Bütün çocuklar doğal ortamda yetişerek, normal hayata alışıyorlar."

Hala yürüyor olduğu için onu durdurdum.

"James bu yaptığın..." dedim etrafımdaki çocuklara bakarak. "Çok güzel."

"Birlik'in nihai amacı, adalet ve barışı korumak olabilir ancak metotlarının doğru olduğunu savunamam." Dedi o da duraksayarak.  "Ben sadece dengeyi kurmak adına bir şeyler yapıyorum."

Gülümsedim ve uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum.

"Yaptığın şey, her şeye rağmen çok güzel." dedim.

Gözleri ışıldadı.

James bana tesisi tamamen gezdirdikten sonra yemek salonuna geçtik. Sandy ve Luna'nın dediği gibi Tom buradaydı. Söylediğine göre Clara ve Marie'nin pişirdiği yemeklerinden iyi olduğundan emin olmaya çalışıyordu. Tom benim yaşlarımda hafif göbekli bir gençti. Mutfakta geçirdiği zamanı, göbeği açık ediyordu. Kurumun yöneticisi oydu. James'in dediğine göre o da Birlik'in gözden çıkardığı deneklerden biriydi ve burayı yönetmeyi en iyi o başarıyordu.

Yemek masası hayatımda gördüğüm en büyük masaydı. Sanki Hogwarts yemek salonunun biraz daha küçük bir versiyonundaydık. James'in uzaktan tanıttığı Amy adlı küçük kız masanın en ucundaydı ve ara sıra gözlerinin bana kaydığını fark ediyordum. Hayatımın en güzel yemeklerinden birini o masada tattım. Gerçekten kızlar bu konuda maharetliydi. Yemek boyunca çocuklar aralarında şakalaştı. Oldukça barışçıl ve neşeli bir ortam vardı. Çocukların mutlu oldukları yüzünden anlaşılıyordu. Ara sıra etrafındaki çocukları kontrol eden James'e baktım. İfadesinde her zaman rastlamadığım bir huzur vardı. Masanın altından elini sıktım. Bana gülümsediğinde dünyanın daha aydınlık olduğunu hissettim. James bir kez daha tüm bildiklerimi yanlış çıkarıyordu. Ne acımasızdı, ne de bencil.

O an tekrar emin oldum. İçimde bir yerde bu güzel kalpli adama ait bir parça vardı. Sadece nerede olduğunu bilmiyordum.

Tesisten ayrılmadan önce James, Tom ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Benim de gelebileceğimi belirtti ancak ben çocukların yanında kalmak istedim. Ayrıca henüz göremediğim şelaleyi görmek istiyordum. Bahçeye çıktığımda Luna ve Sandy'den eser yoktu. Suyun sesini takip edip, evin arkasına doğru ilerledim. Ev gerçekten bir şelalenin yamacındaydı. Çocukları korumak adına yamacın etrafına şeffaf bir çit örülmüştü. Bu eşsiz manzaraya bakıp iç çektim.  James'in dediği gibi, artık kendimi çok daha iyi hissediyordum. Bir süre sonra yanımda bir kıpırtı hissedince arkamı döndüm. Amy rüzgarda uçuşan beyaz elbisesiyle hemen arkamda duruyordu.

"Merhaba" dedim gülümseyerek. Ciddi bir ifadeyle yüzüme baktığını görünce elimi uzattım. Tereddütle bana karşılık verdi. "Elbiselerimiz benziyor." dedi kısık bir sesle.

"Evet ben de fark ettim." dedim "Ama bence seninki çok daha güzel."

Yüz ifadesi biraz yumuşadı. "Sana bir şey söylemek istiyorum" dedi anında ciddiyete bürünerek. "Elbette" deyip elini tuttum. Ona doğru eğilip cesaretlendirmek istedim.

Ses tonu iyice kısılmıştı. "Sen de yanlış olan bir şeyler var." dedi sessizce.

Doğru duyabilmek için ona daha çok yaklaştım. "Ne demek istiyorsun anlamadım tatlım." dedim nazikçe.

"Kalbinin bir kısmı kapalı" gibi dedi kendinden emin bir şekilde. "Sanki gerçekte başka biri gibisin. Konuşmaların ve ifadelerin asıl seni gizliyor."

Kaşlarım havalandı. İfade okumakta uzman olan bu küçük kız içimde kopan kasırgaları nasıl tahmin edebiliyordu?

Cevap vermek, daha fazlasını sormak için düşünmeye çalıştım ancak o, "gitmem lazım" diyerek koşarak uzaklaştı. Arkasında düşünceli bir ben bıraktı. Birkaç dakika daha kafam karışık bir şekilde şelaleyi izledim. 

James yanıma geldiğinde, kafamın içinde dönen sorulara gömülmüştüm.

"Gitmeye hazır mısın?" dedi bana iyice yaklaşarak.

Sorusunu göz ardı ettim ve gözlerimi tamamen ona sabitleyerek "James" dedim.

"Biz neyiz?"

Gözlerini kısınca daha açık olmaya çalıştım.

"Bu aramızda şey ne?" diye sordum. Ona yaklaştım, yanağına dokundum, bu hareketle içim titredi.  Harelerindeki renkler öylesine canlıydı ki...

"Sana dokunmak nasıl bu kadar doğru hissettiriyor? dedim çaresiz bir tonla. Sonra ondan uzaklaşıp kollarımı kendime doladım. "Neyiz biz? Benden hoşlanıyor musun, senden hoşlanıyor muyum? Ne yaşıyoruz?" dedim nefes alamıyor gibi.

Sonra tekrar ona yaklaştım.

"Kaçırdığım bir şeyler var biliyorum." Gözlerim neredeyse dolmuştu.

"Neden yarım hissediyorum? Neden karanlıkta hissediyorum? Anlat bana James, lütfen." diye yalvardım sonunda pes ederek.

James vakit kaybetmeden kollarını bana doladı. Beni biraz göğsünde dinlendirdikten sonra yüzümü avuçları arasına aldı.

"Bana güvendiğini söyledin." dedi bir önceki geceyi hatırlatır gibi. Gözümden süzülen küçük yaşları parmak uçlarıyla sildi. Burnumu çekerek başımı hafifçe salladım.

"O zaman birbirimize ait olduğumuzu bilmen yeter" dedi kısık bir sesle.

Sonra beni öptü. Bu, kalbimin ritmini değiştiren, dünyanın merkezindeymişim gibi hissettiren bir öpücüktü. En önemlisi de aitlik taşıyordu. Amy'nin dediği doğruysa, kalbimin yarısı kayıpsa bile, geriye kalan kısmı çoktan onunla dolmuştu.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

782K 46.2K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
2.8K 449 11
Üniversiteye giden her genç gibi Rachel'ın da tek derdi geçmesi gereken finallerdi ama her gün uğradığı kahve dükkanında silahlı saldırıya uğrayınca...
537 66 7
HAZAN AVCI VE ARAF KARADAĞ Hazan 10 yaşında ailesini kaybeder ve abisiyle beraber babaannesiyle kalırlar. Yanlızlığın ve kimsesizliğin mahkumu olan H...
3.8K 895 16
Bizim dileklerle ardından fısıldadığımız o yıldızın, gök kubbeden sürgün edildiği ihtimali hiç aklımızın ucundan geçer miydi? Yıldızlar gibi mükemmel...