İktidar Oyunları | ognis.

Bởi MSHanDeniz

28.1K 2.3K 956

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... Xem Thêm

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
32
33
34
35
son

31

301 25 44
Bởi MSHanDeniz

-Şehzade Ogeday

"Merhametini kalbinden eksik etme lakin kararlarını bir hükümdar gibi ver. Hayatta kalabilmek, zafere ulaşmak için merhametine kulak tıkadığın anlar hep vardır. En mühimi Ogeday, hayatta kalman. Ne olursa olsun hayatta kal."

-Mahnisa Sultan

Haremde Hürrem Sultan'ın cenazesi için okutulan Yasin'i dinliyor, ağlamamak için büyük bir çaba gösteriyordum. Validem gibi gördüğüm Hürrem Sultan'ı da kaybetmiştik. Artık yalnızca Mihrimah Sultan ve ben kalmıştık Şehzade Ogeday'ın arkasında.

"Herkes için büyük kayıp, özellikle de siz ve şehzadeniz için. Nihayet şehzadem Selim'in devri, benim devrim başlıyor." Yanıma gelip gülümseyerek konuşan Nurbanu'ya ters ters baktım.

"Edep Nurbanu, Hürrem Sultanımız daha toprağa girmemişken senin ettiğin şu laflara bak."

"Ben olacak olanları söylüyorum, bunlar iyi günleriniz. Şehzadenizin tek destekçisi sultanımızdı, bundan böyle tek başına kaldı."

Bir şey söylemeden Nurbanu'yu haremde bırakıp Hürrem Sultan'ın dairesine doğru yürüdüm. Mihrimah Sultan'ın orada olduğunu biliyor, onun yanında olmak istiyordum. Daireye girdiğimde Mihrimah Sultan'ın validesinin yatağında oturduğunu ve ağladığını gördüm. Daire, Hürrem Sultan yokken ne kadar da boş görünüyordu. Mihrimah Sultan'ın yanına gidip oturdum.

"Sultanım, Allah size sabır versin lakin unutmayın, bir can daha taşıyorsunuz. O sabi için ayakta durmak zorundasınız. O size can verecek, nefes olacak."

"Haberi aldığında çok sevinmişti, ne yazık ki artık torununu göremeyecek." Gözyaşlarına boğulduğunda uzanıp ona sarıldım.

-Şehzade Ogeday

Ağalar, daireme büyük bir kutu getirmişlerdi. Bunun Hürrem Sultan'ın vasiyeti olduğunu, öldüğünde bana ve Selim'e verilmesini istediğini söylemişlerdi. Ağa beni yalnız bıraktığında kutuyu açtım. İçinden bir zırh ve de mektup çıktı. Zırhı elime alıp inceledikten sonra mektubu aldım ve divana oturup okumaya başladım.

"Gözümün nuru, kalbimin ışığı canım şehzadelerim, ben valideniz Hürrem Sultan. Neyleyeyim ki göçüp gittim bu dünyadan, artık yanınızda değilim. Ben ölümden değil, sizi kaybetmekten korktum hep. Duam, nefesim ve kudretim üzerinizden eksik olacak diye korktum lakin yokluğum zinhar sizi şüpheye düşürmesin. Ben toprağın üzerindeyken bana verdiğiniz sözler, toprağın altındayken de bakidir. İsmimi andığınız, varlığımı hissettiğiniz müddetçe yanınızdayım. Siz, Hürrem Sultan'ın evlatlarısınız. İkinizin de hamurunda benim mayam var, ikinizin de damarlarında aynı kan akıyor; Sultan Süleyman'ın kanı. Yüce Rabb'im şahidim, yüreğimdeki yeriniz ayrı ama biriniz diğerinden üstün değil. Bu son hediyem de bunun ispatıdır. Size kılıç, hançer değil birer zırh bırakıyorum. Duam ve gözyaşlarımla işlenmiş iki zırh. Hayattayken size nasıl siper olduysam benden sonra da bu zırhlar size siper olsun. Keşke hiç gelmese lakin bir gün gelecek ve giymek zorunda kalacaksınız, Allah'tan dileğim o gün sırt sırta verip birlikte cenk etmeniz. Bu zırhların sizi aynı düşmana, kafire karşı korumasıdır. Birbirinizle savaşa tutuşursanız bilin ki mezarımda kemiklerim sızlar, ruhum acıyla yanar ve dahi size sütümü helal etmem. Yolunuz savaş değil, sulh her daim mümkün. Canımın paresi Selim'im, kıymetlim Ogeday'ım; Allah yardımcınız olsun. Sizi canından çok seven valideniz Hürrem Sultan."

*

Mihrimah'ın sarayına girdiğimde Rüstem ile ayakta karşılıklı konuşuyorlardı. Kavga eder gibi bir halleri vardı. Beni gördüklerinde Rüstem eğilip selam verdi.

"Namünasip bir vakitte mi geldim?" diye sordum.

"Haşa şehzadem," diye mırıldandı Rüstem Paşa.

"Hoş geldin kardeşim, Rüstem de zaten gidiyordu."

Mihrimah divana oturduğunda Rüstem Paşa da başını sallayıp daireden çıktı. Ben de gidip kardeşimin yanına oturdum. Bana, saraya taşınacağını söylediğinde kaşlarımı çattım.

"Nereden çıktı doğum arifesinde taşınmak Mihrimah?"

"Babama daha yakın olmak istiyorum, bana ihtiyacı var."

"Bunun için eşyalarını yanına almana lüzum yok. Mihrimah söyle bana hadi seni üzen başka bir şey var, görebiliyorum. Söyle hadi Rüstem mi, üzdü mü seni?" Ablam uzanıp elimi tuttu. "Burası senin sarayın Mihrimah, Rüstem de senin kulun. Bunu zinhar aklından çıkarma ve ben hiç kimsenin güzeller güzeli kardeşimi üzmesine müsaade etmem."

"Keşke hep burada olsan Ogeday, hep yakınımda olsan. Validemi kaybettikten sonra öyle yalnız hissediyorum ki."

Mihrimah'ın sarayından çıktıktan sonra Has Bahçe'de Atmaca ile dolaşmaya başladık.

"Kardeşimi son günlerde tedirgin görüyorum, gözünü Rüstem'in üzerinden ayırma Atmaca."

"Ben de sizle bu konuyu görüşmek istiyordum şehzadem, günlerdir kafamı kurcalayan bir mevzu var. Rüstem Paşa'ya ezel ebet güvenmem bilirsiniz, onun canını almaktan beni alıkoyan sizsiniz. Rüstem Paşa, rahmetli valideniz Hürrem Sultan'a sadakatle bağlıydı, size de bağlılığının sebebi rahmetli validenizdi. Malum, şartlar değişince insanlar da değişir."

"Rüstem Paşa bu güne kadar sadık kaldı, bundan sonra da öyle olmasını temenni ediyorum. Yok, dediğin gibi şartlarla birlikte değişirse o vakit canı senindir."

Atmaca'nın yanından ayrılıp divana, Rüstem Paşa'nın yanına gittim. Kapının önünde ağası bekliyordu. Beni gördüğünde eğilip selam verdi.

"Rüstem Paşa yerinde mi?"

"Geldiğinize haber vereyim şehzadem," dedi garip bir ifadeyle. Başımı iki yana salladım.

"Lüzum yok."

Kapıyı açmaları için kapı ağalarına başımla işaret ettim. Kapı açıldığında içeride Rüstem Paşa'nın yanında Selim'i gördüm. Beni gördüğünde sırıttı.

"Bizim konuşacaklarımız da bitmişti. Sizin işiniz vardır, kolay gelsin Paşa."

Selim gittiğinde sinirle Rüstem Paşa'ya yaklaştım. Eğilip bana selam verdi.

"Ne işi var burada?"

"Sizden hakikati gizleyecek değilim şehzadem, Şehzade Selim yeni ittifaklar peşinde. Onun yanında durmanın benim için daha hayırlı olduğunu söyledi." Sinirle güldüm.

"Sen ne cevap verdin?"

"Neler soruyorsunuz böyle şehzadem, cevabımı bilmezmiş gibi. Yoksa bana itimadınız yok mu?"

"Benim sana itimadım var Rüstem Paşa, ben Selim'e itimat etmiyorum. O, şeytana bile pabucunu ters giydirmeye kalkar."

"Suları bulandırmaya çalışacaktır elbet lakin itibar etmeyin, içiniz rahat olsun. Ben her daim sizin yanınızdayım." Başımı salladım.

"Ala. Mihrimah'la aranızın iyi olmadığını işittim, teferruatını bilmiyorum. Aranıza girmek gibi bir niyetim de yok ancak Mihrimah benim kıymetlim Rüstem Paşa. Onu sarayında kalması için ikna ettim, zor günlerde yanında ol. Zinhar ihmal etme." Başını salladığında gülümseyerek divandan çıktım.

-Mahnisa Sultan

Şehzade Ogeday ile birlikte beşikte uyuyan çocuklarımızı izliyorduk.

"Nasıl güzel uyuyorlar. Çocukların masum yüzleri, ölümün tek tesellisi." Eğilip önce kızımızın, ardından da oğlumuzun alnından öptü.

"Günlerdir helak ettin kendini, sen de biraz uyusan mı?" diye sordum bacağını okşayarak.

"Uykular haram artık Mahnisa, Selim yine rahat durmuyor. Çirkin ittifaklar peşinde."

"Nurbanu da öyle, cenaze günü ağzından çıkan lafları işitseydin.. Hürrem Sultanımız öldü, şehzaden yalnız kaldı diyor." Sinirle güldü.

"Tam Selim'e yakışacak tıynette bir cariye, tek korkum ne biliyor musun Mahnisa? Selim ilk fırsatta saldıracak ve ben valideme verdiğim sözü tutamayacağım." Destek olmak için elimi omzuna koydum.

"Mevzu bahis evladının canı olunca, hangi söz insanı durdurabilir ki? Üç oğlun var Ogeday. Eğer sen tereddüt edersen, vicdanına, merhametine yenik düşersen hepsinin boynuna yağlı urgan dolayacaklar. Bunu sakın unutma, bu senin rehberin. Ne zaman dara düşersen bu sözlerimi aklına getir, öyle karar ver." Başını sallayarak omzunda tuttuğum elimi aldı ve öptü.

-Şehzade Ogeday

Mihrimah'ın bir oğlu olduğunu öğrendiğimde aceleyle onun dairesine yürüdüm. Yatağında yatıyordu, kucağında da oğlu vardı. Başında yalnızca Sümbül Ağa duruyordu. Gidip yatağının yanındaki divana oturdum ve oğlanın başını okşadım.

"Allah uzun ömür versin benim güzel kardeşim."

"Keşke validem de görseydi oğlumu. Ağzı, burnu tıpkı ona benziyor." İkimiz de gülümsedik.

"Rüstem Paşa nerede Mihrimah?"

"Allah bilir nerede olduğunu."

Gülüşü bir anda soldu. Ağzımı açıp konuşacağım sırada kapı açıldı ve içeri Selim girdi.

"Mihrimah, demek bir oğlun oldu. Allah analı babalı büyütsün."

"Amin kardeşim, inşallah. Kendi derdime düşüp gözümü üzerinizden ayırdığımı sanmayın sakın, valideme verdiğim sözler baki. Ben de onun gibi sulh istiyorum, umarım siz de öğütlerini aklınızdan çıkarmazsınız."

Akşam olduğunda dairemdeyken Rüstem Paşa yeni geliyordu. Benim daireme geldiğinde eğilip selam verdi.

"Nihayet saraydasın, gördün mü oğlunu?" diye sordum sinirle.

"Gördüm şehzadem, vakitsiz geldiği için haberim olmadı. Devlet işlerine dalmışım."

"Evlat mühimdir Rüstem Paşa, sana söyledim. İhmal etmeyeceksin."

"Daha mühim bir mesele var, Şehzade Selim'in elinde sizinle ilgili bir sandık olduğunu işittim. Hünkarımızla aranızı bozacak bir sandık. Bu doğru mu?"

"Sen nereden biliyorsun?"

"Af buyurun şehzadem, bu dediklerim doğru mu değil mi?"

"Doğru lakin eksik. Şehzade Selim beni itham ederse kendi başını da belaya sokar."

"Her şeyi dinleyeceğim şehzadem lakin bana bir müsaade edin. Ağalar, derhal Lala Mustafa'ya haber verin, buraya gelsin." Kapıdaki ağa başını sallayıp çıktı.

"... tam kellesini alacaktım ki Selim merhametime sığındı. Rahmetli Mustafa ağabeyimden, Cihangir'den dem vurdu. İlaveten valideme söz vermiştim, yapamadım."

"Kıyametin eşiğinden dönmüşsünüz."

Kapı çaldığında emrimle içeri Lala Mustafa girdi. Önce bana, ardından da Rüstem Paşa'ya selam verdi.

"Şehzade Selim ona yolladığım sandığı ve içindeki saklıyormuş, hatta payitahta getirmiş. Doğru mu bu lala?" diye sordum direkt.

"Vallahi ilk defa sizden işitiyorum şehzadem," dedi lala şaşkınca.

"Seni Şehzade Selim'in yanına gözümüz kulağımız ol, hadiselerden bizzat haberdar et diye göndermedik mi?" diye sordu Rüstem Paşa sinirle.

"Bana itimat etmiyorlar, Şehzade Selim'in hünkarımıza yazdığı mektuba mani olduğum günden beri her meselenin haricinde tutuluyorum."

"Telaşa lüzum yok, Selim o sandığı hünkarımızın önüne getirirse kendi zararlı çıkar. Lala, Manisa sarayında neler olup bittiğine şahit. O beni teyit edince, hünkarımız bana inanacaktır."

"Şüpheniz olmasın şehzadem."

*

Şehzadelerimle birlikte Has Bahçe'de talim yaparak güzel günün keyfini çıkarıyorduk. Atmaca da kenarda bizi izliyordu.

"Pek mahirler şehzadem, boynuz kulağı geçer derler."

"Hiç gocunmam Atmaca."

Uzaktan bize yaklaşmakta olan hünkarımızın kapı ağasını gördüğümde şehzadelerimi yolladım ve ben de ağaya doğru yaklaşmaya başladım.

"Şehzadem, hünkarımız bir an evvel sizi huzuruna bekliyor."

"Tamam Ferhat Ağa." Ağa gittiğinde Atmaca'ya döndüm. "Şehzade Selim harekete geçmiş olabilir. Lokman Ağa, derhal Lala Mustafa'ya haber yolla. Hasodanın önünde beklesin, ona ihtiyacımız olacak belli ki."

"Emredersiniz şehzadem."

Lokman Ağa selam verip uzaklaştığında ben de babamın dairesine gitmek için saraya girdim. Babamın dairesinde tahmin ettiğim gibi Selim ve ona göndermiş olduğum büyük kutu vardı. Arkada da Rüstem Paşa bekliyordu. Babamın karşısına geçip eğilerek selam verdim. Elini öpmek istedim lakin izin vermeden konuya girdi.

"Bunları Şehzadem Selim'e sen yollamışsın, doğru mu?"

"Doğru hünkarım, ben gönderdim. İnşallah sebebini de size izah etmiştir."

"Ben senden işitmek isterim." Başımı salladım.

"Madem öyle, en başından anlatacağım hünkarım. Bir müddet evvel sancağımdaki imarethanemin masrafları Mihrimah Sultan'dan destek istedim, sağ olsun esirgemedi. Şehzade Selim'in muhafızları altını getirenlerin önünü kesmiş, mevzudan haberdar olunca adamları yakaladım. İkaz için de elebaşının kellesini Manisa'ya yolladım ancak ne yazık ki kardeşim bu durumdan ders çıkarmadı, beni kendi soframda zehirlemeye kalktı. Ölümden döndüm. Bunun hesabını sormak için sarayına yürüdüm, rahmetli validem araya girdi. Onun hatırına sessiz kaldım ve bu meseleyi unuttum, çok geçmeden Şehzade Selim sözünü tutmadı ve beni size şikayet etmek istedi. Ben de ona bu kıyafeti göndererek avretler gibi arkamdan iş çevirmemesini ve bir erkek gibi karşıma çıkmasını istedim. Selim karşıma çıktı, bu sefer de hileye başvurdu. Bana tuzak kurdu ama bertaraf ettim, sonunda teke tek dövüştük. Ben galip geldim, canını alabilirdim lakin yapmadım hünkarım. Son kez ikaz edip gönderdim onu. Allah şahidimdir hünkarım, söylediklerimin eksiği var fazlası yok. Lala Mustafa bütün bu olanlara bizzat şahit, eğer bana itimat etmiyorsanız bir de onu dinleyin. Kendisi kapıda."

Babamın baş işaretiyle kapı açıldı ve içeri Lala Mustafa girdi. Eğilip önce babama, ardından da bize selam verdi.

"Şehzadem Ogeday'ın, Şehzadem Selim hakkında anlattıkları doğru mudur lala? Selim, Ogeday'ın altınlarını çalıp canına kast etti mi?" diye sordu babam.

"Hünkarım, Şehzade Ogeday şahitlik etmem ve dediklerini tasdik etmem için beni zorladı ancak bunu yapamam. Size ihanet edemem."

"Sen.. sen ne diyorsun lala? Sen bana bunu nasıl yaparsın, sen nasıl bir hainsin?" diye sordum sinirle ve lalanın üzerine yürüdüm.

"Ogeday, sen kimsin?! Şehzade misin eşkıya mı, bu ne cüret benim huzurumda?!" diye bağırdı babam sinirle.

"Alenen yalan söylüyor hünkarım, birlik olup bana iftira ediyorlar."

"Gafil, sen değil misin Lala Mustafa'nın şahitliğini isteyen?!"

"Satın almış onu, aklına girip zehirlemiş belli ki."

"Her şey size anlattığım gibi hünkarım," dedi Selim bana bakarak.

"Kes sesini! Yazık, sizin düştüğünüz şu hale yazık. Siz nasıl bakıyorsunuz birbirinize, ben düşmanıma böyle bakmadım. Derhal yıkılın karşımdan, elimden bir kaza çıkmadan def olun!"

Selam verip babamın dairesinden çıktık. Selim ve Lala Mustafa gidiyorlarken sinirle onlara doğru yürüdüm. Lala Mustafa'nın bana bir hesap vermesi gerekiyordu.

"Lala, sen nasıl bir şeytansın?!" Lala Mustafa'nın üzerine yürürken Selim onun önüne geçip beni bertaraf etti. "Daha dün yüzüme gülüyorsun, meğer arkamdan çevirmediğin iş kalmamış."

"Ogeday yeter, git yoluna." dedi Selim sakince.

"Seni o gün, kılıcımın gölgesini hissettiğin o gün öldürmeliydim Selim."

"Şehzadem hadi gidelim, vaziyeti daha beter bir hale getirmenin manası yok," dedi Rüstem Paşa arkamdan.

Ertesi gün olduğunda babam bizimle görüşmek istemişti. Selim ile birlikte onun dairesinin önünde içeri kabul edilmeyi bekliyorduk.

"Ne kadar hain, yalancı varsa etrafına toplamışsın Selim. Beni hiç şaşırtmadın. Lala Mustafa gibi bir düzenbaz benim değil, ancak senin yanına yakışır."

"Lala Mustafa benim tarafımı seçtiyse bu Devleti Aliyye için kimin hayırlı olduğunu görmesindendir."

Hünkarımızın kapı ağası bizi içeri buyur ettiğinde Selim'e bir cevap veremeden içeri geçtik. Babam yüzümüze bakmıyor, elindeki tespihi çekiyordu.

"İkiniz de beni sükutuhayale uğrattınız, bilhassa sen Ogeday. Yaptığınız hiçbir şeye müsamaha göstermem, Ogeday bundan böyle seni Amasya Sancakbeyi tayin ediyorum."

"Ben bu hak etmedim hünkarım, bilin ki hiç hak etmedim."

"Hala karşımda konuşmaya cüret ediyorsun. Selim seni de Konya Sancakbeyi tayin ediyorum, hayırlara vesile olsun inşallah."

"Hükmünüz karşısında boynum kıldan incedir hünkarım," dedi Selim ve başını eğdi.

"Derhal mevcut sancaklarınıza dönün, hazırlıklarınızı yapın akabinde tayin ettiğim sancaklarınıza gideceksiniz. Çekilebilirsiniz."

Selam verip çıktığımızda Selim'e bakmadan bahçeye, Atmaca'nın beni beklediği yere geldim. Çok ama çok sinirliydim.

"Babam beni sürgün etti Atmaca, hem de nereye biliyor musun? Amasya'ya, pek manidar öyle değil mi? Yani hünkarımız bana diyor ki, rahmetli ağabeyin gibi seni de idam ettireceğim." Sinirle güldüm.

"Görünen köy kılavuz istemiyor şehzadem."

"Lakin hünkarımızın hesaba katmadığı bir husus var Atmaca, ben rahmetli ağabeyim gibi değilim. Kaderimi Sultan Süleyman'ın eline teslim etmem, kendi yolumu kendim çizerim."

"Aklınızdaki nedir?" diye sordu merakla.

"Sancağımıza gidiyoruz Kütahya'ya, hünkarımızın emri yok hükmündedir. Amasya'ya gitmeyeceğim."

"Şehzadem bu alenen isyan demek."

"İsyansa isyan Atmaca, ok yaydan çıktı artık. Geriye dönüş yok!"

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

229K 22.5K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
216K 22.5K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
95.2K 4.8K 29
Babasını on yedi yıldır sadece televizyondan ve internetten tanıyan bir kız babasının teklifinden sonra onunla yaşamaya başlar. Kahraman arkadaşlarıy...
373K 19.5K 35
"Uğruna beklenilen her şey, güzeldir. En az ahududu kadar." Hafif kavruk teniyle, üzerine serpiştirilmiş kahve çekirdeği tonlu saçları ahenk içindey...