Lavanta | Yoonmin

Per lenaxmin

14.4K 1.9K 3.2K

Seme Jimin x Uke Yoongi Yağmurla konuşan çocuk, bir gün bulut adamla karşılaştığında hep gökyüzünde kalmak is... Més

「GİRİŞ」
1」Yağmur kokan izmarit
2」Gök, yüzü
3」Büyülü sohbetler
4」Yaramaz
5」Kırgınlıklar ve yaşlar
6」Merak ve serseri gülüşler
7」Ortam ve sadece sen
8」Kovalamaca
9」Neredeyse dudaklarımız
10」Dikkat dağıtıcı dövmeler
11」Çimler üzerinde
12」İnitoejm
13」Kötü bir arkadaş
14」Biraz Gogh, az anı, bir tutam da tehlike
15」Yak ve geç
16」Şifalı kollar
17」Pazar kahvaltısı
18」Mürekkep anıları
20」Yalancı
21」Soru işaretleri
22」Sudan anılar
23」Kan ve kanı
24」Elleri

19」Şekerden eller

218 37 34
Per lenaxmin

Jin ※ The Astronaut

Heyyy, ben ve Jin geldik! Şarkının sözleri, klibi ve hikayesi çok hoş değil mi?

Öncelikle Jimin'in bahsettiği yere yetimhane diyerek akla yatkın cevabı bulanları tebrik etmek istiyorum hehe, çünkü neden olmasın?

Kazananlar: porkoir Yoonminukegiciyim 22econdme

Yorumlarda buluşmak üzere 🌌

·Şekerden eller·

İşte buradaydık, bir yetimhanenin önünde.

Dün akşam ailemin evde olmayacağını tahmin ederek oraya geri dönsem de istenmediğim bir yerde durmak, yalnızken bile boğulmama sebep olduğundan Jimin'in ayak izlerini takip etmek için sabah erkenden dışarı çıktığımda yüzümde sık sık taşımadığım bir gülümseme takınmıştım. Şimdi ise o gülümseme yüzüme yapıştırılmış gibiydi, önümde duran rengarenk bina sayesinde.

Heyecandan ellerim terliyordu, yine de Park Jimin sol elimi bırakmamak için epey direniyordu.

Şapşal.

Aniden karşıma geçerek ellerini omuzlarıma koydu, "Yolda konuştuklarımızı hatırlıyorsun. Devamlı ziyaret edeceğine söz veriyor musun? Seni zorlamıyorum." dedi.

Başımı salladım, bunu üçüncü soruşuydu. Yetiştirme yurtlarına tek seferlik gidilmesinin çocukların üzerinde iyi bir psikolojik etkisinin olmadığını biliyordum, yine de beni zorlamamak adına çabalıyordu.

"Jimin-ah, geleceğim dedim. Ayrıca beraber günaşırı gitmek güzel olmaz mı? Beni istemiyor musun yoksa?"

Gözlerini kıstığında somurtan bir çocuğu andıran ifadesine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım, omuzlarındaki ellerini boynuma doğru kaydırıp yüzümü yüzüne yaklaştırdı. "Saçmalama, çocukların yanına darmadağın gitmek istemezsin değil mi?" Dudaklarını hafif temasla ürpereceğim şekilde yavaşça dudaklarıma bastırdığında gelen uyarıyla yanaklarım ve boynum adeta yandı.

İmasını zevkle karışık bir utançla karşılardım ama ne yazık ki uygun zamanda değildik.

"Ha, bir de, içinde senin olduğun bir sabah rutinini istememek şeytanı bile şaşırtır."

"Kapa çeneni ve gidelim artık." diyerek arkama bakmadan kapıya doğru hızlı adımlarımı atarken, tamam, gayet açıkça kaçmakla meşguldüm.

Okurken, izlerken hayalini kurduğum o karakterlerden daha iyisi, arkamdan kahkaha atarak geliyor, kelimeleriyle kalbime saldırmaktan büyük bir zevk alıyor ve teması sevdiğini belli edecek şekilde ellerini bedenime yakın tutuyordu.

Yalnız kaldığım her an beni nasıl sevdiğini düşünüyordum, çoktan onun için dağılmıştım.

Birkaç evrak, imza, formaliteler derken sevecen biri olduğunu ve işini severek yaptığını anlayabildiğim kadının arkasından ortak odaya geldik.

"Kahvaltı birazdan başlayacak, çocuklar uyanıp buraya gelince onlara eşlik edebilirsiniz. Jimin benden iyi biliyor zaten." diyerek gülmüş ve gitmeden önce elimi sıkmıştı. "Tanıştığıma çok memnun oldum Yoongi, sık sık görüşmek üzere. Unutmadan, seninki çok özledi Jimin."

"Sadece iki gün geçti." diye söylendi kendi kendine. Duvarları resimlerle ve birçok boya lekesiyle dolu, ki bence bu da bir sanattı, odada koltuğa geçtiğimde Jimin diğer taraftaki kapıya doğru ilerleyerek arkasına saklandı. Onu şaşkın bakışlarla izlerken ayaklarını pat pat yere vurarak yürüyen birinin adım seslerini duydum, ardından kapıda yeni uyanmış gibi koyu kestane saçının yarısı at kuyruğu, yarısı dağınık olan, altındaki pijamasının üstüne çiçekli bir elbise giyerek yeni bir moda yaratan, zayıf bedenine rağmen şişkin yanaklara sahip kız çocuğu; elinde tuttuğu resim kağıdıyla belirdi.

"Jiminie, sen-" Koştuğu için soluk soluğa kaldığından zar zor konuşuyordu. "Sesini duydum, eminim sensin."

Tam o sırada Jimin kapının arkasından zıplayarak çıkıp onu korkuttu ve kız "Hii!" diye, elleriyle ağzını kapattı.

"Soomin, beni affet. Ama sadece iki gün geçti."

Jimin'in mimikleri o kadar tatlıydı ki, daha önce hiç kimseyle böyle konuştuğunu görmemiştim. Çocukla çocuk olmuştu.

"O yüzden bana bir gün borçlusun." derken adının Soomin olduğunu öğrendiğim kız, elindeki kağıdı bırakmadan dizlerinin üstüne çöküp Jimin'in bir bacağına tüm bedeniyle sarıldı. "Seni özledim."

Jimin bir elini kızın dağınık saçına götürüp hem okşayıp hem düzeltmeye çalışırken "Ben de." diye fısıldadı, onları izlerken güzelliklerine karşın derin bir iç çekmeden edemedim ve gözler üzerime döndü.

"Selam." Sesim resmen boğazıma kaçtığında yutkunup konuşmaya devam ettim. "Ben-"

Soomin, sarıldığı bacağın arkasına doğru yavaşça ilerledi ve bir nevi yabancıdan, benden, saklandı. "Yoongi misin? Jiminie, o senin en iyi arkadaşın mı? O olmalı, Yoongi olmalı!"

"Hmhm, öyle. Kendini tanıt bakalım." Beraber yanıma gelirken aceleyle elbisesinin eteklerini düzeltmeye çalışan ve adımı biliyor oluşuyla beni şaşırtan Soomin, pantolonundan kavradığı adama "Saçım nasıl, güzel mi?" diye sessizce sormaya çalışmış ve aldığı olumlu cevapla kocaman gülümsemişti.

Karşıma geçip minik elini bana uzattı. "Ben Soomin, Jiminie'nin Soomin'i." Yüzündeki gururlu ifade beni güldürdü, hemen uzattığı elini sıkarak başımı eğdim.

"Memnun oldum Soomin-ah, adımı söylememe gerek yok sanırım."

Ardından öne doğru eğilip sanki Jimin'in duymasını istemiyormuş gibi kısık bir tonda "Çok akıllı birine benziyorsun, yanında olduğun için Jimin çok şanslı." dediğimde bir eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı, sevimliliği somut bir şekilde karşımda duruyordu.

"Küstüm sana."

"Jiminie, bunun için küsülür mü? Arkadaşın doğruyu söylüyor." Soomin, böyle didişmekten hoşnut olduğunu belli eden kıkırtılarını durdurmadan Jimin'e dönerek kollarını göğsünde birleştirdi.

Feci tatlıydı, resmen hayran kalmıştım.

"Yoongi ile oyun oyna o zaman, oysa yeni Pokemon kartları getirmiştim sana."

Tamam, bu dediğiyle Soomin'i çok iyi tanıdığını belli etmişti çünkü kızın tüm oyuncu davranışları bir anda gitmiş ve kocaman açtığı gözlerle yalvarıcı ses tonunu kuşanmıştı.

"Jiminie..." derken aklına bir şey gelmiş gibi sıçrayıp biraz önce beni fark edince elinden düşürdüğü resim kağıdını odanın öbür ucundan alıp geri geldi.

"Bunu senin için yapmıştım." Resmi uzattığı gibi kollarını arkasında birleştirdi, kocaman gözlerle Jimin'in tepkisini izlemeye başladı. Aniden ayakları yerden kesilince ise kısa kolları onu sırtına alan adamın boynuna sarıldı. "Böyle güzel resim mi olur? Tutuklusunuz küçük hanım!"

İkisini izlemenin ne kadar huzur verici olduğunu asla anlatamazdım. Jimin'in çocuk sahibi olmak istediğini tahmin edebiliyordum ki düşünmek istemesem bile, sevdiği kişi bendim ve ben olduğum sürece kendi kanından bir bebeği büyütemeyecekti hiçbir zaman. Yönelimimi fark ettiğim zamanlarda da bu eksikliği kabullenmiştim, hem ailemin evlenmemi ya da torun istediği söylenemezdi ancak oluşan yeni kafa karışıklığım bundan dolayı değildi, partnerimin dileklerindendi.

Huh, düşüncelerim aldı başını gidiyor. Bu kadar ileriyi düşünmeyip ana odaklanmak daha iyi. Resmen potansiyel bir sorun arıyorum bu güzel dakikalarda bile, karamsarlığımla baş etmek zor.

"Yoongi'ye de göster! Hadi!" diye kahkahalarının dinmesiyle, hâlâ Jimin'in sırtında oturan kraliçe parmağıyla beni işaret etti ve beraber yanıma geldiler.

Küçük bir ev, çiçeklerin kocaman çizildiği bir bahçe ve tam ortada el ele tutuşan Jimin ve Soomin.

Neredeyse her çocuğun çizebileceği bir resmin, beni bu kadar yaralayabilmesi tuhaftı. Belki de asıl nokta, küçük bir kızın ailesinin genç bir adama atfedilmesiydi. Ne kadar çocuk büyütmeyi bilmeyen ebeveynlerle dolu olsa da her yer, onların hiç olmaması yeri kolay doldurulamayacak bir boşluktu. Suçları yoktu, o zaman anne ve babalarının olması gerekmez miydi? İki ellerinden de tutulması, yardım için her zaman orada olan iki kapıya gidebilmeleri onların hayatını tamamen şekillendirmez miydi? Ölüm, bir araçtı ve asıl suçlu zamandı. Erkenden alınan son nefesler, tek bir yaşama dokunmuyordu, geride kalanların kapanmaz yaralarının zeminini de oluşturuyordu.

Soomin'e acımak istemiyordum çünkü kimse kendisine acınmasını istemezdi, insanlar ilkel bir küçümsenme, sahip olanlara karşı kin ve acıyana karşı öfke hissederdi. Özellikle masum bir çocuksa bu onu sadece üzerdi.

"Çok yeteneklisin, Jimin gerçekten seni tutuklamalı."

İşte tatlı bir kıkırtı, ah, cidden bu kızı yemek istiyorum.

"Teşekkür ederim Yoongi-ya ama gökyüzünü boyarken sarı kalemi bulamayınca güneş çizemedim." Başını eğip parmaklarıyla oynarken konuşmuştu, bunun yüzünden moralinin çok bozulduğu belli oluyordu.

"Olsun, çiçeklerin yağmura da ihtiyacı yok mu? Birkaç bulut ve damlalar çizeyim izin verirsen."

Jimin'in sırtından bacaklarını sallandıra sallandıra indi, etrafta koşuşturarak kalem aramaya başladı. Bulduğu gibi bana uzattı, resmini de yanımdaki sehpaya koydu. Onun heyecanını söndürmemek için hızlıca karaladığımda gözlerini sık sık yaptığı gibi büyüttü, bir eliyle ağzını kapatıp "Oha, çok iyi." dedi. "Elin sihirli mi?"

Koridordan gelen birkaç kişinin adım sesleri kulağıma ilişirken Soomin çoktan odadan koşarak çıkmıştı. Elinle bir tomar kağıtla geri geldiğinde odaya girmek üzere olan diğer çocuklara yönelik konuşmuştu. "Sizi Yoongi ile tanıştırmak istiyorum."

"Sana da günaydın." dedi ortaokula gidiyor gibi gözüken çocuk esneyerek.

"Jiminie'nin arkadaşı ve çok iyi resim yapıyor. Bakın, bunu o yaptı." diyerek resmini havaya kaldırarak dolaştırmaya başladı.

Tanrım, bir çocuk tarafından utandırılıyordum. İnanılmaz.

Arkama geçip ellerini omuzlarıma koyup hafif masaj yapar gibi ovuşturan Jimin, kulağıma doğru "Şimdi yandın." diye fısıldadığında irkildim, kızarmak üzere olan yanaklarım ise dayanamadı.

Bir zil sesinin eşliğiyle koridordan odaya gelen bir sürü çocukla beraber Soomin sayesinde ilgi odağı ben olmuştum ve tek duyduğum "Bana da çizer misin?" cümlesiydi.

Reddedemezdim, hayır dediğim anda hepsi ağlayacak ya da saçımı yolacak gibi duruyordu.

"Olur."

❈ ❈ ❈

Tamam, gerçekten yanmıştım.

Şaka gibi bir saate yakın zamandır çizim yapıyordum, kahvaltı saati gelince rahatlatırım diye düşünmüştüm ancak boş kalmam beş dakika bile kalmamıştı. Yemeğini bitiren özel isteklerini çizdirmek için yanımdaki koltuğu dolduruyor ve hoşlarına gittikçe daha fazlasını istiyorlardı. Yaşça daha büyük olanlar ise dövme gibi durması için kollarına, görevlilerin getirdiği yüz boyama kalemleriyle çizdiriyorlardı. Bunların yanında Jimin ile Soomin bir köşede Pokemon kartlarıyla oynuyor, arada beni parmaklarıyla gösterip kendi aralarında gülüşüyorlardı.

Evet, hiç zevk almadığım söylenemezdi ama anlasanıza, yorulmuştum.

Kızı, bileğine yaptığım mor bir balina ile gönderdiğimde 52 dakikadır oturduğumu fark ettim. Derin bir nefes vererek koltukta arkama yaslanıp gözlerimi birkaç saniyeliğine kapadım.

Şikayet etsem de bir çocuğa çizdiğim sürece diğerine de çizmeliydim, kimse ayrıcalıklı gibi olmamalı ve fırsattan herkes kadar yararlanabilmeliydi. Böyle konularda, önemsiz görünseler de, eşitliğe önem verirdim. Bu yüzden isteyenlere hayır diyememiştim.

"Birine benziyorsun."

Gözlerimi aralamamla ortamda uzun boyu, ağzındaki bitmeyen şekeri ve diğerlerine göre daha büyük olmasıyla dikkat çeken, soğuk bakışlı gençle karşılaştım. Çocuklardan birinin dediğine göre adı Hwiyoung'du ve 17 yaşında olmalıydı.

"Kime?" dedim merakla. Benimle ilk defa etkileşime geçişiydi.

"Bilmem, uzun zaman önce falan." Gözlerini kısarak dikkatlice yüzümü inceledi. "Belki diğer yerde." diye mırıldandı.

Bu garip konuşmanın yarattığı atmosferi dağıtmak istedim ve "Ee, sen de bir şeyler çizdirmek ister misin?" diye sordum.

Siyah kapüşonlusunun ceplerini aşağı çekiştirip gözlerini devirdi. "Hayır."

Odadan çıktığı gibi Jimin "Onu takma, yıllardır biraz böyle-" derken Soomin lafına atladı. "Kaba!" Ayağa kalkıp bana yandan sarılıp ellerini belimde bağladığında çenesini omzuma yasladığı için sesini çok daha net duydum, kalbimde titredi frekansı. "Sen yenisin, eminim alışacaktır." Soomin, Jimin'in yanında gelmişti. "Seni sevecek!"

"Sorun değil, neler yaşadığını bilmiyorum sonuçta. Ayrıca beni asıl yalnız bırakan sizsiniz! Ellerim koptu burada." diye söylendiğimde Jimin'in beni hafifçe kaldırmasıyla bağırdım, koltuğa yatırıldığımda ise birkaç çocuğun kahkahası benim de gülmemi sağladı.

Soomin de minik elleriyle parmaklarıma masaj yapmaya başlayınca içimde hep söylenen ve şikayetleri asla bitmeyen Yoongi, hayretle kafesine çekildi.

"Ne yapıyorsunuz?" diye sırıtarak sordum ve Jimin'in belimden ayrılmayan parmakları kurnazca hareket ederek huylanmama neden oldu. Rahatsızca kıpırdanırken "Şş, kıpırdama." diyen Soomin tarafından azarlandım. Uslu bir çocuk olup ortama uyum sağlarken içimden geldi, yanımda bana sarılan adamın yanağına, elmacık kemiğinin üzerine dudaklarımı bastırdım.

Dolu dolu, minnettar bir öpücüktü yolladığım. Umarım doğru adrese gitmiştir, beni her zaman anladığı gibi.

Bunun gibi birçok tatlı anı içeren saatlerin ardından, akşam yemeğini bitirmemize az kalmıştı. O kadar yoğun ve mutluluk verici bir gündü ki, üniversite derslerimin aldığı zamanı bu ve bunun gibi günlerle değiş tokuş yapmak isterdim. Soomin, mızmızlanmayı seven ama asla şımarık olmayan bir çocuktu. Elleri boş büyüdüğünü biliyordum ama onu tanırken, gayet sevilen bir aile çocuğuna benziyordu. Bunda ise Jimin'in tam 4 yıldır onunla ilgilenmesinin etkili olduğu barizdi.

Benim için bugünün özeti, sevdiğim adama daha da aşık olmak ve çoğu yetişkinden daha düşünceli bir kız çocuğuyla tanışmaktı.

Ayrıca Soomin kadar olmasa bile diğer çocuklar da birbirinden özeldi. Bazılarının arada öfkelerine, gözyaşlarına yenik düşmesi kalbimi parçalamış, elimde ne varsa onlara vermek istememe neden olmuştu. Buraya geldiğim için hiç pişman değildim. Bizi karşılayan kadınla gün içinde konuşmuş, düzenli olarak ziyarete gelmemin ne kadar önemli olduğunu daha da iyi kavramıştım.

Sabah rutinimiz hâline geleceğine inandığım bu ziyaretleri Jimin ile yapacak, güne böyle başlayacaktım. Daha iyisi ne olabilirdi, yaşamamın amacını ve birine iyi geldiğinde hissettiğin tatminin tadını nasıl daha gerçek alabilirdim ki?

Sık sık yaşadığım kimlik kayıplarım bugün de gün yüzüne çıkmıştı. Yıllardır sorduğum o cevapsız sorular, boğazıma sarıldığında içimdeki her Yoongi artık Jimin'i öne atıyordu.

Ben kim miydim? Park Jimin'e aşık biri.

Doğru ama farklı bir sorunun cevabıydı. Benim kim olduğum, başkasına bağlı olmadan açıklanmalıydı. Min Yoongi olmak ne anlama geliyordu bu dünyada? Yanıtlar zihnimdeki labirentlerin çıkışındaydı lakin girişleri bile bulamıyordum. Hafızama güvenmiyordum, özellikle son zamanlarda gördüğüm rüyalar ve karşılaştığım insanlar, karalamalar, Jimin'in bakışları derken yanlış giden bir şeyler olduğuna emindim. Sanki dümdüz koşmam söyleniyor ama ulaşmam gereken kapı tam arkamdaydı.

"Neler düşünüyorsun güzelim?" Soomin'i bitirdiği yemeğin ardından ellerini yıkamaya götüren Jimin, yanıma geri gelmişti. Ayrıca evet, Soomin her yere giderken Jimin'i yanında istiyordu.

"Yoksunluğumu."

"Hmm." diye mırıldandı önce, yine o bakışlarını sunuyordu, beni benden iyi tanıdığını haykıran o bakışları. "Neresi olduğunu söyle ve doldurayım."

Parmaklarıyla kumaşın üzerinden sol göğsüme bastırdı, yine de bunu parlak gözleri ve daha çok parlayan gülümsemesi ile yaptığı için aklım başımdan gitmişti bile. Düşünmemem gereken şeyleri düşünüyordum, tamamen dolu hissetmemi sağlayacak bambaşka yerleri.

Min Yoongi, zihnin en büyük düşmanın.

"Yoongi," Tanrım, adımı lütfen öyle çağırma. "Neden kızarıyorsun?" Beyaz tenimden nefret ediyorum.

"Sus." diyerek ellerimle yüzümü kapattım. Hemen beni kendine çekip yüzüm onun göğsüne yaslanacak şekilde sarıldı. Kollarını boynuma dolanırken içine gerçekten girecektim, öyle sımsıkı sarmalamıştı beni.

"Çok yaramaz düşüncelerin var."

Kendimi cennetteymiş gibi hissediyordum, cennette günah sayılacak yaramazlıklar yapıyormuşuz gibi.

Kafamı yapabildiğim kadar kaldırıp, aşağıdan ona baktım. "Konuşmayı kesip sarılmaya devam et."

Gözlerinde ise bir hayat, bir ışıltı vardı.

Seviyordu, Park Jimin beni seviyordu ve bana baktığı her an bu cümleyi kanıtlayabilirdim.

"Nasıl isterseniz Bay Min."

"Ben de ben de!" diye nereden çıktığını bilmediğim Soomin bir eliyle benim, diğeriyle Jimin'in pantolonunu kavrayıp çekiştirdi ve hemen geri çekilip onu kucağıma aldım. Üçümüz sarılırken Soomin titrek bir ses tonuyla, biraz da çekimser bir şekilde "Yoongi, bir daha geleceksin değil mi?" diye sordu.

"Elbette."

"O zaman, izin veriyorum. Şimdi gidebilirsin." demiş ve kucağımdan indiği gibi arkasını dönüp gitmişti. Bu tavrıyla öylece kaldığımda ise, kapının köşesini döndüğü gibi gülüşlerini duymamla aslında oyun oynadığını fark ettim.

"Çocuğu kendine benzetmişsin." dedim Jimin'e.

"Fena mı, kurnaz olmalı kendini koruyacaksa." diye kendini beğenmiş bir havada, yine hafif bir alayla konuştuğunda gözlerimi devirdim.

"Tam bir Slytherin'sin."

"Öyleyim. Sen de tam bir Hufflepuff'sın." diye verdiği hızlı cevabı başımı sallayarak onayladım. "Bildin."

"Bir ara beraber izleyelim, eve gelebilirsin."

Kesinlikle ben de bunu istiyordum, Jimin'in düşünceleri her zaman ilgimi çekiyordu ve benim bakmadığım bir açıdan yorumlayabiliyordu olayları.

"Sadece ikimiz mi yoksa geçen seferki gibi-" diye Jungkook'un evine gittiğimiz zamana atıf yaptığım sırada sözümü kesti.

"Sadece sen ve ben."

Kalbim aniden boynuma giden damarlara sarılmış olmalı ki nabzım boynumda atıyordu, ensemin sıcaklığını hissedebiliyordum.

"Artık gitmeliyiz, değil mi?" Parmaklarından gevşekçe tutup arkamı dönerek onu kapıya doğru sürükledim, sonrasında ellerimiz birbirine kenetlendi zaten.

"Gidiyor musun?"

Sabahki garip diyaloğumuzdan sonra saatlerdir iletişime geçmediğim Hwiyoung kapı eşiğindeyken arkamdan seslenince ona döndüm.

"Evet, bir şey mi oldu?"

Elleri yine ceplerindeyken başını eğerek, gözlerini benimkilere değdirmeden sordu bu sefer. "Acaba, benim için de çizebilir misin? Bir dakika sürmez, küçük bir şey."

Anlayışlı bir tebessümle "Tabii çizerim," demiş, odaya ilerleyip kapüşonlusunu çekerek bileğini açtığından bir yüz boyama kalemi almıştım. "Ne istiyorsun?"

Dilini çıkartıp erittiği şekeri gösterdi. "Bir şeker, paketiyle çizebilirsin."

Gerçekten bir dakikamı almadan bitirdiğimde ona dişlerimle gülümsedim, o umursamaz ve soğuk tavrı bana karşı olan yargılarının altında ezilmişe benziyordu. Bunu kanıtlarcasına, gülüşümle güldü ve içine su serpmişim gibi bir bileğine, bir bana bakarak iç çekti.

"Görüşürüz o zaman." dedi, aniden gelmesinden farksız hızla ortadan kayboldu.

"Görüşürüz." diye kendi kendime konuşmamla kaldığımda Jimin "Seni sevdi." dedi.

"Ha?" Daldığım için dediğini kaçırmıştım.

"Seninle gerçekten görüşmek istiyor, sana ısınmış olmalı."

Buna sevinerek kıkırdadığımda bu sefer Jimin elimden kavrayıp oradan ayrılmamızı sağladı, bahçeye çıkarken öyle aceleci adımlar atıyordu ki geç kalıyormuşuz hissine kapıldım.

"Ne oluyor?"

Sokağın karşısına geçip motorun yanına geldiğimizde ise beni motorla kendisi arasında sıkıştırarak ellerini yanaklarıma bastırdı.

"Çok güzel gülüyorsun, bu oluyor."

Şikayet ediyormuş gibi söylendiğinde yanaklarımı acıtacak kadar güldüm istemsizce ve Jimin'in dudaklarını benimkilere yaslamasına neden oldum. Gerçekten dayanamamış olmalı ki hareketleri sertti, dilini ve dişlerini saklamıyor ve beni dağıtmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

Tanrım, buna bayılıyordum. Böyle hissettireceğini hayal bile edememiştim.

Cennete ulaşıyorum, sen ve ben, parçalanmayan birer yıldızız.

·Bölüm Sonu·

Yoongi'nin Hogwats binasında kararsız kaldığım için Pottermore'dan ona hesap açıp test yapmadım arkadaşlar atmayın (yine de doğru tahmin etmişim hehe)

Diğer bölüm erkenden gelebilir, modül sınavımı yeni atlattım ve vizelere düzenli çalışıyorum ^^

İyi geceler, günaydın, iyi günler ve iyi akşamlar.

I grey you.

-Lena

Continua llegint

You'll Also Like

17.2K 4K 27
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?
153K 17.3K 38
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
30.1K 1.8K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
289K 18.9K 55
En fazla bir psikopatın kişisel asistaniyim daha ne olabilir ki?