in the seas : yoonmin ✓

By sujimyheart

9.1K 1.1K 463

normal bir yaşamı olan park jimin hayallerini gerçekleştirebilmek için hiç tanımadığı min yoongi ile sahte bi... More

bir • hükümet yasası
iki • sahte münakaşa
üç • müstakbel eşim
dört • mavi saray
altı • atlantis
yedi • kaptanın eşi
sekiz • kabul ettim
dokuz • geçmişin izleri
on • hiçbir şey tesadüf değil
on bir • bana verdiği sevgi
on iki • bir evlilik meselesi [F]

beş • gönlüm sende

672 106 64
By sujimyheart

Titriyordum.

Hayatımda ilk defa bir adam yüzünden titriyor ve önünde diz çökmek istiyordum, lakin biliyordum ki bu hissettiklerim çok yanlıştı. Tam yanı başımda oturan adama ara sıra kaçamak bakışlar atsamda o zaten bana baktığı için göz göze geliyor ve hayatımda hiç yapmayacağım o şeyi yapıp utanıyor gözlerimi anında ondan kaçırıyordum.

Ben bir erkeğin karşısında utanıyordum. Sigara içmem gerekiyordu, rahatlamam ve tam yanı başımda oturan adamı düşünmemem gerekiyordu fakat bir yandan da farkındaydım ki onun kokusu burnumda olduğu sürece onu düşünmemek kesinlikle aptallık olurdu.

"Gergin görünüyorsun," kalın erkeksi sesi sessiz arabanın dört bir yanında yankılanıp bana ulaştığında tükürüğümü boğazıma kaçırmış ve anlık bir öksürük kriziyle kendimi tutamayıp öksürmeye başlamıştım.

"Hey, iyi misin?" Yoongi'nin nereden bulduğunu dahi bilmediğim o su şişesinin hızla kapağını açıp bana uzatışıyla anında elinden almış ve bir kaç yudum içip kendimi dizginlemeye çalışmıştım. Her ne kadar bedenime söz geçirmek dahi istesemde ruhum rahat durmuyor ve beni sıkıştırıyordu yanımdaki adama karşı.

"Eğer Başkan ile görüşmekte gerginsen.." diyerek gözlerimin en içine baktı, aynı şekilde ona karşılık veriyordum. Gözlerimiz bir uçurumun kenarında duran iki çift gibi hissettiriyordu. O uçurumdan atlayacak iki çift fakat atlamaktan da bir o kadar korkan o çiftler gibiydi aynı. "Senin için bu yemeği iptal edebilirim, gitmek istemiyorsan gitmeyebiliriz."

Tanrım!

Sendin o, tüm gerginliğim senden kaynaklıydı.

Tabii ki de bunu ona söyleyemedim, onun Başkana karşı gergin olduğumu düşünmesi daha cazip geldi. Yoksa tüm gerginliğim bir soluk uzaklığımda oturan bu adam yüzündendi kesinlikle, fakat gerçekten bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Hayır, yani evet sadece biraz gerginim," derin bir nefes. "Sigara içebilir miyim?" Ve o nefesi geri bırakış. Ve belkide gerçekten o anda nefes alıyormuşum gibi hissetmem.

"Tabii ki de içebilirsin." İzni kapar kapmaz yanı başımdaki camı açmış ve hemen ardından çantama sıkıştırdığım bir paket sigarayı alıp içinden bir dal çıkarmıştım. Bu süreç zarfında ise üzerimde hissettiğim bakışlar beni daha da geriyordu.

Sonunda dudaklarımın arasında yanan sigara beni kendime getirirken gözlerimi kapadım ve vücudumu bu arabaya bindiğimden beri ilk defa koltuğun arka kısmına yasladım.

"Sigara içmek seni rahatlatıyor mu?" Sigaramın son demlerine geldiğim için gevşeyen vücudum tekrar onun sesiyle tir tir titrediğinde ona doğru döndüm. Tam da benim solumda kaldığı için vücudunu bana doğru dönzermiş ve beni izliyordu.

"Çoğu zaman," diyerek kısa bir cevap verdim ve elimde bitmiş külü camdan dışarıya attım. Bu hareketime küçük bir kıkırtı çıkardığında neden güldüğünü anlamak için tekrar ona dönmüştüm ki bana koltuğa yapıştırılmış kültablasını göstermişti.

Bunun neden şimdi gösteriyorsun?

Diye soramadım. Yine. Sadece onun gibi fakat mahcup bir şekilde güldüm. Sonra ise sigara kokan kıyafetlerime yanıma aldığım parfüm sıkıp yeniden Gül çiçeği kokusu verdim. Parfümü tekrar çantaya koyarken ise onun meraklı sesini duydum.

"Gül sever misin?"

"Evet, ama en çok pembe olanları." Diyerek yanıt verdim ona. O ise sadece dudaklarını büzüp kafasını sallayarak yanıt vermekle yetindi bana. Sonrası sessiz geçti yolculuğumuzun. Baya bir kimlik denetiminden sonra sonunda mavi sarayın kapısının önünde duruyorduk. Yoongi tam yanı başımda durup kolunu bana uzattğında öylece ona baktığımda yine ve yine ne kadar yakışıklı olduğunu düşünüyordum.

"İnan bana Jimin sonsuza kadar burada senin koluma girmeni bekleyebilirim, fakat Başkan bekler mi orasını gerçekten bilemem." Diyerek güldüğünde aptallığıma lanet ediyordum. Kolunu tabii ki de girmem için uzatıyordu. Zaten başka ne için uzatabilirdi ki?

Uzattığı koluna girebilmek için bir kaç adım ona yaklaştım ve çantamı sağ omzuma asıp sol kolumla onun sağ koluna girdim. Bakışları halen daha üzerimdeyken neden ilerlemediğimizi sorguluyordum.

"Başkan büyük ihtimalle bize bir kaç soru soracak, kendini kasıp cevap verme zorunluluğu hissetme, sakin ol ve her şeyi benim ellerime bırak." Kafamı sallayarak ona yanıt verdiğimde beklemeden adımlarını ileriye doğru attı. Aynı şekilde ona eşlik ettim.

İlk defa böyle bir ortamda bulunduğum için neler yapmam gerektiğini pek bilmiyordum fakat Yoongi sanki hergün burada takılıyormuş gibi rahat davrandığı için kendimi onun ellerinin arasına bıraktım. Onun emirlerini yerine getirebilecek nazik bir eş görünümüne büründüm.

Basamakları tırmandık, büyük iki yana açılan kapının önünde bekleyen askerlere zarflarımızı gösterdik ve bir kaç kimlik denetiminden sonra sonunda mavi sarayın içine girebildik.

Uzun ve geniş diyebileceğim bir koridoru aştık, kapı tekrar bizim için açıldığında bir kadın ve bir erkek -ki bunlar Başkan ve Başkanın karısı oluyordu - bizi bekliyordu.

"Kaptan Min, sonunda," Başkan yüzündeki kocaman gülümsemesiyle kollarını açmış ve Yoongi'yi kocaman bir şekilde kucaklamıştı. Bu harekete şaşırırken Yoongi çoktan Başkan'dan ayrılmış ve yanındaki kadına dönmüştü.

"Anne, seni görmeyeli daha da güzelleşmişsin."

Ne?

Anne mi?

Sanırım yanlış duymuştum.

O anne mi demişti?

Hem de Başkan'ın karısına?

Yoongi kadınlada kucaklaşıp yanıma geldiğinde şaşkın bir şekilde kadına bakıyordum. Hatta bu şaşkınlığım yüzünden belime dolanan sıkı parmaklardan bile bir haberdim.

"Ve bu da merakla beklediğiniz eşim, Min Jimin." Şuanda hiçbir şeyi kavrayamıyor ve Yoongi'nin ağzından çıkan her bir cümlede daha da yıkılışa geçerek bozguna uğruyordum.

"Anne mi?" Dedim en sonunda ona doğru eğilerek kulağına fısıldarken. Eğer kendime hakim olamayıp bunu sesli bir şekilde dile getirirsem kesinlikle kendimi rezil etmekten hiçbir halt yapmazdım.

"Sakin ol sana her şeyi anlatacağım." O da benim gibi fısıldamıştı kulağıma doğru.

"Şimdi mi? Arabadayken neden bahsetmedin?" Dedim tüm sinirimle. Dişlerimi birbirine geçirmiştim sinirden. Böyle önemli bir şeyi nasıl olurda şimdi söyleyebilirdi anlayamıyordum. Hayır yani sen resmen başkanın oğluydun, ben seninle evliydim, annen başkanın karısıydı, ben denizlerin kralıyla evliydim...

Tanrım ben tam olarak neye bulaşmıştım böyle? Kafamı bir duvara vurma isteğim azalmazken ne yapacağımı şaşırdım ve resmen sinirden kocaman bir kahkaha attım.

"Tanıştığımıza memnun oldum," diyordum bağırarak, bu sefer tüm bakışlar benim üzerimdeydi. Odada bulunan çalışanlar bile bağırdığım için bana bakıyorlardı şaşkınlıkla. "Ben Yoongi'nin eşi Min Jimin."

Bugün sinirden bayılmazsam eğer iyiydi, umuyordum ki bu yemeği sorunsuz bir şekilde bitirebilirdim.

🌊

Her şey istediğimden de güzel gelişti. Başkan ve karısı - bu Yoongi'nin annesi oluyor - beni çok güzel bir şekilde ağırladı, Yoongi tüm ilgisini benim üzerime verdi ve tıkandığım her yerde bana yardım etmekten çekinmedi. Onun bu tavırlarına yeniden hayran olurken tüm gece onu izlemiş ve ne kadar mükemmel bir kişiliğe sahip olduğunu kendi gözlerimle görmüş olmuştum.

Şimdi ise saat gece yarısını gelirken tüm yorgunluğumla Yoongi'nin arabasında, arka koltukta karşılıklı oturup birbirimize bakıyorduk. İkimizde konuşmuyor ve sadece kafalarımızı yasladığımız o yerden birbirimizi seyrediyorduk.

Onun gözleri o kadar güzel ve anlamlı bakıyordu ki bir an bana ilk görüşte aşık olduğunu bile düşünebilirdim fakat böyle bir şeyin olmadığını ikimizde biliyorduk.

"Sigara içebilir miyim?" Dedim bugün ikinci defa sigara içmek için ondan izin alırken. Dudaklarında kocaman bir gülümseme oluştu ve sol elini kaldırıp bana doğru uzattı. Parmakları sadece saç uçlarıma değerken orada gezindi ve koca bir yükü sırtlanıyormuş gibi iç çekerek elini geri çekti.

"İçebilirsin, izin almana gerek yok." Ona bir şey demeden sigaramı alevlendirip derin bir nefesi ciğerlerime çektim.

"Sigara içmeye ne zaman başladın?" Sorusuna omuz silktim. Pek hatırlamıyordum, yıllar olmuştu.

"Belki yirmi, belki de yirmi bir..." bir duman çekip dudaklarımı büzdüm. "Pek hatırlamıyorum, aradan yıllar geçmiş. Sahi kaç yaşındasın sen?" Dedim merakla. Yaşını bile bilmiyordum sevgili müstakbel sahte eşimin.

"Otuz beş." Dedi gülerek. Yaşını göstermiyordu aslında, biraz daha genç duruyordu. "Yirmi sekiz gibi duruyorsun, gerçi yirmi sekiz olsaydın aramızda sadece iki yaş olurdu, fakat sen otuz beş yaşındasın ve aramızda resmen dokuz yaş fark var!" Dedim resmen inanmayarak.

"Benimle yürüyüş yapmak ister misin? Kaldığın otelin yakınlarında çok güzel bir koru yürüyüş parkı var."

"Gecenin sonunda beni evine atmayacaksan eğer-" diyerek dişlerimi alt dudağıma geçirdim. O ise sadece gülmekle yetindi ve şöföre yol tarifi vererek camı açtı. Aklından geçenleri tahmin ettiğim için gülümsedim ve bende cama doğru dönerek yolun sonlanmasını bekledim.

Zaten çok sürmeden araba durduğunda Yoongi benden önce indi ve kapımı açarak elini uzattı, ona eşlik ederek elini tuttum ve arabadan indim. Hava gecenin ayazında olduğu için biraz serindi.

Ben etrafıma bakınıp alanı incelerken Yoongi şöförüne bir kaç şey söylemiş ve tekrar yanıma gelerek bana eşlik etmişti.

İlk önce ikimizde sessiz bir şekilde ilerledik, etraf serin olmasına rağmen kalabalıktı genç çiftler veyahut yaşlı çiftler etrafta dolaşıyordu.

"Başkan Kim gerçek baban değil, değil mi?" Dedim aniden konuya dalarken. Bütün yemek boyunca bunu düşünmüştüm çünkü Yoongi'nin soyadı Min'di ve Başkan'ın soyadı ise Kim'di. Buradan anlaşılıyordu öz baba-oğul olmadıkları.

"Ben çok küçükken babamı kaybettiğimiz için annem başka bir adamla evlendi, evlendiği adamda işte Başkan oluyor, ona hiç baba demedim fakat ölen babamın yerini hiç aratmadı bana. Çok iyi bir adam, öz oğlu gibi sevdi beni. Hatta şuan bir tane daha kardeşim var."

Kim'den bahsettiğini biliyordum. Hiçbir zaman Yoongi haber kanallarında ya da başka bir internet sitesinde Başkan'ın oğlu diye anılmamıştı fakat Kim Taehyung, kesinlikle magazin programlarını süsleyen Başkanın oğluydu. Çapkındı ve hız yarışlarına katılmasıyla ünlüydü. Fakat geçtiğimiz aylarda bir araba kazası geçirmiş ve küçük bir sakatlanmadan dolayı yürüyemeyecek hale gelmişti. Bir ara haber bültenlerini kaplayan tek haber buydu benim bildiğim kadarıyla.

"Peki ya o şuan nasıl?" Diye sordum merakla, onun kardeşiydi ve normal olarak nasıl olduğunu biliyor olmalıydı. "Yani en son.." dedim devamını getiremeyerek.

"Merak etme, iyileşiyor. Yanına en iyi rehabilitasyon doktorlarından biri koyuldu. Gün geçtikçe daha da iyi oluyor." Duyduklarıma sevinirken gülümsedim ve onun koluna girerek soğuğu biraz da olsa atmaya çalıştım.

"Üşüdün mü?" Diye sordu kendi kolunun üzerine sarılı olan parmaklarımın üzerine kendi sıcacak elini sararken. Onun bir tek dokunuşu bile beni sıcacık etmeye yeterdi aslında.

"Otele kadar sana eşlik edeyim." İkimizde bu sefer sakin adımlarla otele doğru yol aldık, kısa bir sürede otelin önünde durduğumuzda Yoongi'nin arabası çoktan otelin önünde duruyordu.

Kaldığım otel aslında ülkenin en lüks otellerinden biriydi ve annem bunu duysaydı kesinlikle kalp krizi geçirirdi, ya da Başkan'ın oğluyla evli olduğumu falan duysaydı da aynı tepkiyi verebilirdi. Bilemiyordum, fakat bildiğim tek bir şey vardı ki o da beni dinlememiş ve evden resmen atarcasına kovması olmuştu. Komikti, o benim annemdi. Bu hale gelmemize sebep olmuştu.

"Teşekkür ederim, bugün için." Sonunda otelin kapısının önünde durduğumuzda ikimizde birbirimizin gözlerinin en içine bakıyorduk. Gerçi bugün sürekli gözlerimiz bir aradaydı, bir kere bile ayrılmamışlardı.

"Önemi yok, bu arada gemi işini kafana hiç takma, tüm işlemler halledildi. Artık sende bir Atlantis çalışanısın. Bu hafta içinde sana ulaşan belgeleri imzala yeter, onun dışında haftaya kesinlikle yola çıkıyor olacağız." Kalbim söyledikleri yüzünden heyecanla atarken gözlerim doldu. Bu iş için ailemden vazgeçmiştim ve buna değecekti, kesinlikle değmesi için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

"Burada bekler misin? Bir şey alıp geleceğim." Yoongi ona cevap vermemi dahi beklemeden arkasına doğru dündü ve koşarak kendi arabasına doğru ilerledi. Araba uzakta olduğu için ne yaptığını pek kavrayamadım fakat eli arkasında bir şeyler sakladığı belli olurken yanı başıma geldiğinde kaşlarım istemsiz bir şekilde çatıldı.

"Bunlar senin için," derken ise arkasında sakladığı bir demet pembe gülü bana doğru uzatıyordu. Ben şaşkınlıkla elindeki pembe güle bakarken o konuşmaya devam etmişti. "Umarım pembe güllerin neyi temsil ettiğini biliyorsundur Jimin-ah."

Bir kaç adımda bana yaklaştı ve hiç beklemediğim bir şeyi yaparak dudaklarını sol yanağıma, dudaklarıma çok yakın bir yere uzun bir süre bastırarak geri çekildi. Ben tüm şaşkınlığımla ona bakarken o arkasına doğru dönüp benden kaçarcasına uzaklaştı, arabasına bindi ve ben arabası gözden kaybolana kadar arkalarından sadece şaşkınlıkla baktım.

Pembe Gül diye düşündüm elimdeki çiçeğe öylece bakarken.

Pembe Gül kime verilirse, o verilen kişi tarafından gönlünün onda olduğunu temsil ederdi.

Min Yoongi bu gülü bana vererek, aslında kalbini avuçlarımın içine bırakmış oluyordu.

Min Yoongi bana aşkını veriyordu.

Merhaba Yorobun<33

Nasılsınız bakalım?

Bu arada mini fic tadında güzel bir fic olacak bu kurgu, belki on beş belki de yirmi bölümlük bir şey🥲🫶🏻

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur❤️

Continue Reading

You'll Also Like

186K 12.9K 28
Okulda sessiz ve ezik olarak bilinen kim Taehyung, okulun popüler zorbası olan Jeon jungkook'la başı dertteydi. #SEMETAEHYUNG #UKEKOOK {Texting & Düz...
64.5K 6.3K 31
Kokusuyla kolaylıkla alfaları kızgınlığa sokabilen güzeller güzeli omega Jimin mıntıkalarına yaralı getirilen ve kokusunu sevdiği alfayı ziyaret etme...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.6M 82.7K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...