AFRA

By fatmanurerdnc

55.6K 6.6K 8.2K

Biri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an sal... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.Bölüm
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51. BÖLÜM
52.BÖLÜM
53. BÖLÜM
54.BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. BÖLÜM
65. Bölüm

66. Bölüm

20 1 0
By fatmanurerdnc

"Giriş burada bir yerde olmalı." Defne kollarını göğsünde birleştirerek sonsuz beyazlığa baktı. Havanın kasveti yüzünü asmasına sebep oluyordu.

"Bir çeşit tünel..." Cemre dizlerinin üzerine çökerek avucunu kumla doldurdu. Rüzgarla birlikte dağılan kum usulca döküldü. "Her şeye sebep olan şeyin şu kum tanesi olduğunu mu düşünüyorlar?" Yüzünde belirsiz bir gülümseme belirirken doğruldu. "Ne üzücü, keşke biri onlara sebep olanların kendileri olduğunu gösterebilse."

"Göstermedin mi zaten?" Gazel şapkasını düzelterek üzerini silkeledi. Siyah kabanı neredeyse beyaza bulanmış, rüzgâr sanki tüm kumu üzerine boşaltmıştı. Kaşları hafif çatık, yüzü asıktı. Bu tarz boğucu havalardan nefret ediyordu. Üstelik evini ciddi anlamda özlemişti.

"Sonuç olarak gerçek sandıkları birçok şey gerçek değil. Bu sıradan bir kum. Buraya ilk geldiklerinde gördükleri kasaba sahte. Bir de mezarda bunlara saldıran deliler falan vardı. Yaşadıkları birçok şeyi özel olarak tasarlamadın mı zaten?"

Cemre omuz silkti. "Sonuçta hepsi farklı sebeplerden yaşanmış olaylar değil miydi? Gördüklerini gerçek sanmaları çok normal. Ayrıca yaptığım her şeyden zevk almıyorum. Aslında bakarsan artık pişmanda olmuyorum. Baksana tek suçlu bizmişiz."

Alya derin bir nefes alarak etrafını izliyor, sessiz kalmayı tercih ediyordu. Söylenecek ne vardı ki sanki? En başa dönmüşlerdi.

"Tünel burada," dediğinde yerinden kıpırdamadı Gazel. Çölde belirmeye başlayan uzun şeffaf yola baktı. Çok az kalmıştı. Yakında evinde olacak, bunca şeyi geride bırakacaktı. Keşke zihnini de bu sonsuz beyazlığa gömebilseydi. Çok şey yaşamıştı. Son yaşadıkları ayrı bir ağır gelmiş, duyguları darmadağın olmuştu.

"Gidelim," dediğinde çoktan hareket edip tünelin içine girdi Cemre. İlk başta bir şey olmadı. Ardından tünel metalik bir şekle bürünerek belirgin bir yola dönüştü. Tavanda kırmızı noktalar, hareket eden böcekler belirdi.

"Yüz tanıma sistemi olmalı, muhtemelen Ilgın sayesinde giriş yapabileceğiz. Aynı yüze sahip olmanın tek iyi yönü belki de bu olacak."

Alya tereddüt ederek ilerlemeye başladığında Cemre'ye sürekli yakın olmaya özen gösterdi. Aksi bir durumda sakata gelme ihtimali yüksekti. Muhtemelen o aşamaya henüz gelmemişlerdi fakat kendisini riske atmak istemedi. Aynı sıkıntı Gazel'de de vardı fakat o kadar umurunda değildi ki sanki birileri gelse canımı alsa diye bekliyordu.

Bir süre kristali andıran zeminde ilerlediler. İlerledikçe arkalarında kalan yol şeffaf bir hal alarak yok oluyordu. Böyle bir şeyi tasarlamak nasıl mümkün olabilirdi?

"Yiğit denilen adama hayran kaldım şu an," dediğinde sırıttı Defne. "Fazla zeki."

"Gerçekten taktir edilesi," diye onayladı Cemre. Her ayrıntıya zihnine yerleştirmiş, pür dikkat izlemişti. Hakkını vermek gerekirse gerçekten çok sağlam iş yapılmıştı. Belki benzeri tasarlanabilirdi fakat bu çok uzun sürerdi. "Sizce burayı kaybederse ne hisseder?"

Gazel gözlerini tavandaki böceklerden çekerek Cemre'ye baktı. "Ben olsaydım kafayı yerdim. Böyle bir kötülük yapmak istemezdim sanırım. Sonuçta burası tamamen Yiğit denilen adama ait. Kardeşlerinin pek alakası yok gibi."

Cemre onaylarcasına başını salladı. Her birinin farkındaydı fakat geri döndüklerinde muhtemelen hepsinin geleceği tek yer de burasıydı.

Büyük bir kapının önüne geldiklerinde durdular. Şeritler halinde iki kapıdan oluşuyordu. Üzerinde farklı tarzda vericiler ve anlayamadığı dilde yazılar vardı. Çok hızlı hareket ediyordu fakat buna rağmen birkaç tanesini seçebildi.

"Defne sen geç istersen," dediğinde bir adım geri çekildi Cemre. Yüzündeki yara her ne kadar tam anlamıyla belirgin olmasa da sıkıntı çıkarma ihtimali vardı. Bunu düşünmek bile canını sıkmaya yetti.

"Pekâlâ başlıyoruz."

&&&

"İçeriye girmek üzereler," dediğinde iç geçirdi Yiğit. Zihni çok hızlı hareket ediyor, her ayrıntıyı düşünüyordu. Genelde kötü ihtimallere yer verdi. Bu durumda iyi bir son olacağını zannetmiyordu.

"Baksana," dediğinde Afra yavaşça yanına oturdu. "Burası bu kadar önemliyse eğer, aksi durumda girişleri engellemek için bir şey yapmış olman gerekmez mi?"

"Eğer girenler farklı bir yüze sahip olsaydı giremezlerdi."

"Sisteme ulaşma şansın varsa, Ilgın'ı sil."

Yiğit kaşlarını çatarak kıza baktığında aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı. Evini tamamen yok edebilirdi. Bu şekilde diğerleri asla giremez muhtemelen girerlerse bile canlı çıkamazlardı. Fakat onlarca yıldır verdiği emek bir hiç uğruna çöp olacaktı. Bunu kaldıramazdı. Eğer sisteme ulaşır Ilgın'ın yüzünü silerse kardeşleri muhtemelen içeriye giremezdi. Bu durumda eve ulaştıklarında Ilgın ne olacaktı?

"Yiğit"

Ilgın'ın sesini duyduğunda istemsiz ona yöneldi. Kızın bakışlarındaki kararlılık dikkatini çekiyor, ne kadar yorgun olursa olsun bir şekilde dik durabilmesi için yardım ediyordu sanki.

"İkizler daha önce hiç evine girmedi. Bu durumda içeriye sadece Cemre ve Defne girebilir değil mi?"

"Aslında hep birlikte girerlerse sıkıntı olmayabilir. Vericiler tamamen yabancılara odaklı. Tanıdık yüzlerde herhangi bir saldırı yapmazlar."

Ilgın dudaklarını birbirine bastırarak birkaç saniye sessiz kaldı. Bu durumda sistemden beni kaldırman en mantıklısı olacaktır. Senin evin her şeyden önemli, orayı bu şekilde heba edemezsin."

Savaş bir şey söylemek için öne atıldı fakat sessiz kaldı. Ne söyleyebilirdi ki?

"Aslında her şeye son verebilirim," derken Yiğit'in tereddüt ettiği diğerlerinin gözünden kaçmadı. "Her şeyi yok edebilirim."

"Evini ve diğer kardeşleri mi?" diye sordu Afra. Bir an yüzünden geçen duyguyu okuyamadı Yiğit. Sanki çok kısa süreliğine buna karşı gelmişti.

"Evet."

"Böyle bir şey yapmayacağız." Arya uzun zaman sonra sessizliğini bozdu. Bir ağaca sırtını yaslamış kendilerine doğru dönmüştü. "Her şeye rağmen onlar bizim kardeşlerimiz."

"Ne kardeşler ama!" Afra'nın söylenmesini umursayan olmadı. Tepkilerine en başta kardeşi karşıydı. Bazen ona hak veriyordu. Düşündüğünde çok fazla haklı olduğu yer vardı fakat istemsiz kalbiyle hareket ediyor, kaybediyordu. Afra'da kalbiyle hareket ediyordu. Bundan emindi fakat o affetmiyor, alev saçan bir nefretin altına sığınıyordu.

"Daha sonra bir şekilde Ilgın içeriye girebilir. Bir yolunu buluruz. Şimdilik girişleri engellemen gerekiyor." Arya'nın bakışlarındaki kararlılığı görünce nefesini seslice dışarı verdi Yiğit. İstemsiz sürekli ayaklarını sallıyor, dişlerini sıkıyordu.

"Tamam," diye fısıldadığında derin bir nefes aldı. Bileğindeki küçük kesik hala belirgindi. Hastanede tutsak kaldıklarında kullanmış, bir şekilde oradan kurtulmuştu. Yapabilirdi. Sadece vericilerle iletişim kurmalıydı. Onların her zaman dostu olduğuna inanmış, tek başına kaldığı zamanlarda aralarında bir bağ oluştuğunu hissetmişti. Aptalcaydı. Sonuçta hepsi birer makineden ibaretti.

Gözlerini kapattığında usulca bileğini tuttu. Zihninde evi beliriyor, her ayrıntısına kadar kodlanıyordu. Bunu defalarca yapmıştı. Açıkçası yıllarca bir yerde çalışmak ve orayı inşa etmek buna mecbur bırakırdı.

Vericilerde tanımlı sadece beş yüz vardı. Bunlar kuzenler, Yiğit, Savaş ve Ilgın'dan ibaretti. Hazel öldüğünde listeden silinmiş, sistem tarafından unutulmuştu. Yağız'ın hiçbir zaman kendisiyle dönmeyeceğini biliyordu. Eğer bulacak olsa bile gelmeyecekti. Sebebini bilmiyordu fakat yıllar önce ayrıldığında o his içine işlemişti.

"Hallettin mi?"

Tek gözünü açıp Tekin'e baktığında "Sus," dedi.

Girişte diğer kardeşlerinin hayali zihninde canlandı. En önde Defne denen kız vardı. Yiğit tam anlamıyla hiçbirini tanımıyordu fakat isimlerini öğrenmişti. Muhtemelen Ilgın'ı kullanarak içeriye girmeyi çoktan düşünmüşlerdi ve riske atmamak için Cemre değil diğeri yapıyordu. Yüzündeki yara izi işleri bozabilirdi ve bunu düşünmüş olmalı çok olağandı.

"Ilgın..." dediğinde iç geçirdi ve bir an gözlerini açtı.

&&&

"Kapı aralanıyor sanırım." Defne önünde hafif aralanan kapıya baktığında birkaç adım geri çekildi. Diğerleri girmek için ayaklandığında kapı sertçe kapandı ve böcekler hareketlendi.

"İZİNSİZ GİRİŞ BİLDİRİSİ."

Cemre hızla geri çekilirken, seri şekilde etrafını inceledi. Böceklerin hareketleri kesinlikle normal değildi. Duruşlarını değiştirmişlerdi ve renkleri artık koyu kırmızıydı. Cemre sertçe yutkundu. Bu yok et konumuydu. Yabancılar için hiçbir zaman giriş şansı yoktu. Tek çıkış şansları ölümdü. Yiğit sandığından daha iyiydi. "Hemen buradan kaçmamız lazım," dedi telaşla. Sistemdeki yok etme seçeneklerini bilmiyordu bu şekilde baş edemezlerdi.

"Ilgın'ın yüzünü sildi değil mi?" dediğinde şaşkınlıkla kapıya baktı Gazel. Açıkçası bunu beklemiyordu. En yakın arkadaşlarını silmişlerdi. Muhtemelen bunu kızın kendisi istemişti. Fakat şimdi ne olacaktı? Ekip üyelerinden birini yok etmişlerdi. Aralarından birini atmışlardı. Sonradan eklenebilen bir komut muydu? Yoksa başka bir ev daha var mıydı? Başka bir giriş daha olmalıydı.

Cemre hızla geri çekilirken Gazel'i geriye doğru savurdu.

"Acele et!"

Tünelde ayak sesleri gittikçe kuvvetlendi. Böcekler çok hızlı hareket ediyor, yakın bölgelere lazer geçişleri yapıyorlardı. Lazer ışınları normale göre farklıydı, yaklaştığı yerde bile ciddi hasarlara yol açıyor, denk geldiği kişiyi yere seriyordu.

"Sakın size dokunmasına izin vermeyin!" Diye bağırdı Cemre. Hiç olmadığı kadar endişeliydi. Buraya savunmasız gelmemeliydi. Bu salaklığı nasıl yapmıştı? Tek kozu çok hızlı olmalarıydı. Normal bir insana göre çok hızlı hareket edebiliyor, gözden kaybolabiliyorlardı.

Tünel ilerledikçe beyaz çöl görünür hale gelmeye başladı. Ve o an beklemedikleri bir şey oldu. Tünelin kenarlarında bıçaklar belirdi. Diğerleri daha ortadan koşmaya başladılar. Bu alanları daralttı ve ara ara bacaklarında kesikler oluşmasına sebep oldu. Geride bıraktıkları zemin sivri oklarla sarıldı. Bıçaklar tavana bakıyorlar, üzerlerini basan her şeyi yok ediyor, kan gölüne çeviriyorlardı.

"Az kaldı, koşun!" Cemre zemine bakmamaya çalıştı. Okların ayaklarının altında belirmesi sonları olurdu. Bir an ayaklarının parçalandığını ve damarlarındaki tüm kanın çekildiğini hayal etti. Kendisini toparlamalıydı. Böyle bir şey olmadan kurtulacaklardı. Yiğit bu kadar acımasız olabilir miydi? Söz konusu evi ve ailesiydi. Daha önce korumak için onlarca cana kıydığını biliyordu. Her şey olabilirdi. Sınırlarını çok fazla zorlamıştı fakat şu an onların ne boyutta olduğunu bilmek istemiyordu. Muhtemelen bu sonu olurdu.

Biraz daha hızlandı ve o an Gazel'in acı doku yakarışını duydu. Bu sendelemesine bir an dönüp arkasına bakmasına sebep oldu. Yüzündeki endişe siyah gölgeleri üzerine çekti. Bir an nefes alamadı. Sanki o acıyı kendisi hissetti.

"Asla arkana dönme! Hızlı olun." Gazel dişlerini sıkarak söylediği kelimelerde biraz daha güç kaybetti. Hala yeterince hızlıydı fakat biraz daha yavaşlarsa ölecekti. Kahretsin ki lazer sağ baldırına isabet etmişti. Koşarken nefesi kesilecek gibi hissediyordu. Eğer pes ederse hepsi ölecekti. Cemre'nin kendisini terk edip gitmeyeceğini biliyordu. Gerekirse ölürdü. Buna dayanamazdı.

Cemre bir şekilde yaşamak zorundaydı. Olayların bu hale gelebileceğini hayal etmemişti. Her defasında önlem alırdı. Bu seferde almıştı fakat neden etki etmiyordu? Ayaklarına inen sıcaklık gittikçe daha da belirginleşiyor, her adımında sızan kan kuvvetleniyordu. "Sakın arkana bakma!"

"Sakın düşme!" Cemre'nin acı dolu yakarışı tüneli sardı. Bir kayıp daha vermeyi kaldıramazdı. "Bunu bana yapmayı aklından bile geçirme." Bir an adımları yavaşlar gibi oldu fakat kendisini toparladı. Durma şansı yoktu. Ne olursa olsun kardeşlerini buradan kurtarmalıydı. Kendisini feda etmeye razıydı.

"İyiyim, devam et."

Gazel'in fısıldarmış gibi çıkan sesi Cemre'nin yumruklarını sıkmasına neden oldu. Boşlukta süzülen gözyaşlarını hayal etti. İyi hissetmiyordu. Kesinlikle kötü bir şeyler olacaktı. Gazel'in olmayışını kaldıramazdı.

"Bana yetişemezsen, yanında belireceğim."

Gazel tükenen gücüne rağmen, her şeyi göze aldı. Cemre'nin dediğini yapacağını biliyordu. Eğer yavaşlarsa ölebilirdi. Kalan gücünü ayaklarına vererek birkaç adım gerisine kadar hızlandı.

Tüneldeki ışık gittikçe aydınlandı ve Cemre var gücüyle kendisini dışarı attı. Beyaz çöle çarpan bedeniyle birlikte savruldu. Hemen ardından Alya ve Defne'nin bedenleri toprakta kaydı.

"Hayır, hayır..." Cemre hızla yerden kalkarak kaybolmaya başlayan tünele koştu. "Gazel!" diye bağırdı. Sesi çölde yankılanırken, tünel bir anda kayboldu.

Şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Bu kadar hızlı gidemezdi. Gazel tam arkasındaydı. Onu geride bırakmıştı. "Olamaz," diye fısıldadı. "Olamaz, hayır."

Dizlerinin üzerine kapaklanırken, elleri kuma saplandı. Çöl fırtınası her an saldırıya geçmek için hazırda bekliyor, usulca yanlarına yaklaşıyordu.

"Ölmedi değil mi?" derken gözleri doldu Alya'nın. Olanları kabullenemiyor, en ufak tepki veremiyordu. Uçsuz bucaksız çöle baktı. Sadece basit bir hareket görmek istiyordu. Belki son anda kurtulmuştu Gazel. Ölemezdi. Gazel en yakın dostuydu. En büyük destekçisiydi. Gidemezdi.

Defne titreyen ellerini saçlarının arasında gezdirdi. Böyle bir şey mümkün olamazdı. "Nasıl olur?" diye fısıldadı. Hemen arkasındaydı ve atlamak için harekete geçmişti. İçeride kalamazdı. "Belki çok sert düşmüştür." Defne yerden destek alarak kalktığında dengesiz bir şekilde koştu. Atladıkları yere dizlerini koyarak elleriyle kumu dağıtmaya başladı. Yüreği alev alevdi. "Cemre niye oturuyorsun? Yardım etsenize!"

Cemre donmuş bakışlarını kardeşine çevirdi. Toprağı öfkeyle savuruşuna, kendini dağıtmasını izledi. Bir an elini kaldırdı. Sadece dur demek istiyordu ama yapamadı. Eli yumruk halini alırken geri düştü. Tek dostunu kaybetmişti.

Kabullenemiyordu. Az önce olanlar gerçek olamazdı. Eliyle boğazını tutarak nefes almaya çalıştı. Sanki her nefesinde vücuduna iğneler saplanıyordu. "Hayır, hayır..." Başını toprağa eğdiğinde taşları alnında hissetti.

Yıllar önce babasını kaybettiği an belirdi zihninde. Binlerce insanın bir an ortadan kaybolduğunu Gazel'in sessizce köşede boşluğu izlemesini hatırladı. O küçük çocuğun gözlerindeki ifade aklından asla çıkmıyordu. Çektiği acıya rağmen, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. Sanki tüm dünyaya meydan okuyor, asla yıkılmayacağını haykırıyordu. Fakat çoktan paramparça olmuştu. Nasıl ölebilirdi? O gözler sonsuza kadar nasıl kapanabilirdi?

"İnanmıyorum," dedi başını yerden kaldırırken. "Ölmedi o kendinize gelin!" Dudaklarını birbirine bastırırken birkaç saniye duraksadı. İçinde fırtınalar koparken nefes almaya çalıştı. "İçeriye gireceğiz. Gerekirse tüm şehri yakar yıkarız."

Defne yerden kalkarak dik bir duruşa geçti. "Başka bir giriş olmalı. Bulacağız. Diğerlerine rağmen olsa bile."

"Muhtemelen diğer giriş şehrin içindedir," dediğinde düşünceli bir hale büründü Alya. "Diğerleri buradaki girişi kullanmayacaklardır. Ilgın buradan giremez. Bu durumda şehre gitmek zorundalar."

"Muhtemelen Ilgın için tüm giriş yolları kapandı. Yüzünü sistemden sildiyse diğer girişinde bir anlamı olmayacaktır." Defne iç geçirerek gözlerini -sanki mümkünmüş gibi- beyaz topraktan uzak tutmaya çalıştı.

Cemre bakışlarını çöle sabitlerken duyduğu seslere kulak vermedi. Gazel'i bulmadan geri dönmeyecekti. Gerekirse diğerlerinin sonu olurdu. Onlardan önce orada olacak, evlerine girecekti. Ne pahasına olursa olsun.

"Şehre iniyoruz, Gazel'i almaya." Dediğinde nefesini seslice kasvetli havaya bahşetti. Gazel'in hayaline sırtını dönerek uzaklaşmaya başladı. Her adımda kendisiyle geldiğini biliyordu. Sanki bedenleri yan yanaydı. Bakışlarındaki gizem her daim kendisiyleydi ve her şeyi delip geçmek istercesine keskindi.

Bakışlarındaki ruhu hissedebiliyordu. Bir süreliğine Gazel'in özellikleri kendisine geçmişti sanki. Bir yandan tehlikeliydi çünkü onlarca anı tek bir bedende toplanmıştı. Zihninde binlerce görüntü dolanıyor, çektikleri tüm acılar kendi bedenine birikiyordu. "Dayanırım kardeşim," diye fısıldadı acıyla tebessüm ederek. "Yeter ki bana yüzünü yeniden göster." 

Continue Reading

You'll Also Like

332K 22.7K 71
#4 aksiyon Bir sabah gözlerini açtığında kendisi ansızın karakolda bulan bir kız,Berfin. Annesinin katili olmakla suçlanıp iki ay hapis yattıktan son...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

163K 9.8K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
İHTİLAL By Fatma Demir

Mystery / Thriller

797K 27.9K 63
"Benimle oynarken iyi düşün." diye hırladı. Sesi karnımı burkarken dudaklarıma kilitlenmiş bakışlarını görünce karanlığın verdiği cesaretle güldüm. "...
3.1K 614 42
Doğuda bir ejderha, bir iblis uyanıyor. Kararmış dumanların altından kendini gösteren bir güç, yıldırım seslerinin arkasına saklanarak büyüyor, kendi...