K.Ö.Z [ ✓ ]

By muhayyell_

505K 37.1K 9.4K

Antep'in ihtişamlı konaklarından birinde, aşk acısını sır gibi saklayan Üsteğmen Zeyd ve sevdiği adamı ölmede... More

GİRİŞ
BÖLÜM - 1
BÖLÜM - 2
BÖLÜM - 3
BÖLÜM - 4
BÖLÜM - 6
BÖLÜM - 7
BÖLÜM - 8
BÖLÜM - 9
BÖLÜM - 10 🎁
BÖLÜM - 11
BÖLÜM - 12
BÖLÜM - 13
BÖLÜM - 14
BÖLÜM - 15
BÖLÜM - 16
BÖLÜM - 17
BÖLÜM - 18
BÖLÜM - 19
BÖLÜM - 20
BÖLÜM - 21
BÖLÜM - 22
BÖLÜM - 23
BÖLÜM - 24 🫀
BÖLÜM - 25
BÖLÜM - 26
BÖLÜM - 27
BÖLÜM - 28 ❤️
BÖLÜM - 29
BÖLÜM - 30
BÖLÜM - 31
BÖLÜM - 32
BÖLÜM - 33
♡ FİNAL ♡

BÖLÜM - 5

13.4K 1K 253
By muhayyell_

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

DÜĞÜN GÜNÜ (!)

Bugün anne ve babamın evinden telimle duvağımla gelin çıkmıştım ben. Annemle öyle bir sarılmıştık ki gözlerimi açtığımda abimin kahve hareleri kızarmış, hüzünle bize bakıyordu. Birden annemden ayrılıp abime atıldığımdaysa hıçkırıklarım daha da artmıştı. Güzel abim parmaklarıyla tek tek yaşlarımı sildikten sonra vedalaşacak kimse kalmadığında beni evden çıkarıp kocama, Ömer'e teslim etmişti. Şimdi konakta, gelin sandalyesinde oturmuş adet gereği hiç istemesem de çalınan davulu zurnayı dinliyordum. Resmi nikahımızsa gelir gelmez kıyılmıştı konakta.

Ömer'se cazgırın "Damat beyi halaya alalım." diye bağırması üzerine gitmiş, sadece erkekten oluşan halay takımına katılmıştı.

Biz kadınlar konağın ikinci katındaki büyük terasta otururken erkekler aşağıda eğleniyorlardı. Bizim eğlencemiz kına gecesinde olmuştu ne de olsa. Böyle çalgılı olması içime sinmese de erkek kadın karışık bir eğlence olmadığına şükrediyordum en azından.

Avluya arkası dönük oturan beni yabancı hiçbir erkek görmemişti. Bunu özellikle ben istemiştim Ömer'den, onun da işine geldiğine emindim tabii bu durumun. Bu yüzden aşağıda oynayan adamları da görmüyordum.

"Damadın tek erkek kardeşini de halaya bekliyoruz."

Duyduğum sese ister istemez kulak kabarttığımda bir aydır hiç denk gelmediğim kaynımı merak eden tarafım gün yüzüne çıkmıştı. Bu merak öyle masumaneydi ki, onu da abimden farksız göreceğime emindim.

Bilmediğim her şey beni ne de huzurlu kılıyormuş meğer...

"Ooo, komutanım! Çok şıksınız."

Tam arkama dönüp aşağı bakacağım sırada yan tarafımda oturan görümcemin koluma dokunması ile yeniden önüne dönüp sorarcasına tebessüm ettim Ayşe'ye.

"Eşim mesaj attı, yukarı gelemiyorlar malum. Halayda abim söylemiş. İsterse halayı durdurup mevlide geçebiliriz artık, diyormuş."

Kara kavisli kaşlarını kaldırıp anlayışla bana bakan kadına usulca başımı salladım.

"Olur, iyi olur."

"Tamam hemen yazıyorum."

Halay bitip Ömer tekrardan yanıma geldiğinde gözlerindeki heyecan ona olan mahcubiyetimi artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Evet, içime sinen biriyle evleniyordum ama onun gibi sevmeyi, onu hissettiklerini, ona hissetmeyi ne çok isterdim. Lakin bunun için zaman gerekiyordu. Zamanla onun gibi iyi yürekli ve itiraf etmem gerekirse yakışıklı bir adamı elbet bir gün severdim, İnşaAllah.

Zaman... Zaman her şeyin ilacıydı.

"Herkes gelinliğini böyle diktirmeyi nasıl akıl ettiğini konuşuyor yengeciğim." diyen Ayşe'ye ışıl ışıl gülümseyip "Duyuyorum görümceciğim." dedim.

Tesettür üzere özenle diktirdiğim gelinliğe bugün kaçıncı övgüyü aldığımı hatırlamıyordum. Elbette övenler kadar gömen, küçümseyici bakışlar atan kadınlar da olmuştu. Lakin kimse aşiret ağasının gelinine kötü bir söz edecek cesarete sahip değildi.

Sağ tarafıma kayan bakışlarım Ömer'le kesiştiğinde gözlerinde gördüğüm derinlikten utanıp harelerimi avuçlarıma indirdim. Bu adam hep böyle bakacaksa işimiz vardı!

Antep'in kıdemli imamı Hüseyin amca mevlidi okumaya başladığında hepimiz sustuk ve ellerimizi semaya kaldırıp yaradana sığındık.


Yüzüme tek bir makyaj bile kullanmadığım için bugün öyle rahattım ki... Abdest almak istediğim zaman başımdaki hazır türbanı alıp abdest tazeleyebilecektim. Allah Teala'nın razı olmayacağı her şeyi düşünüp, bugünü öyle dizayn etmiştik Ömer'le.

Elhamdulillah...

Dualar edilip takı merasimi başladığında erkekler Ömer'e kadınlar da onun yanında ayakta duran bana takıları takmaya başladı. Hem tebrik hem takı merasiminin sonuna yaklaşırken Ömer'in gözleri birini arıyor gibiydi.

"Ne oldu Ömer?" diye fısıldadığımda Ömer saniyelik bana dönüp yeniden takı takanlarla ilgilenmeye devam ederken "Kardeşimi göremedim. Takı takmaya gelecekti. Hem daha siz tanışmadınız bile. Nerede bu adam?" diye söylenirken bilmem, der gibi omzumu silktim.

"Gelir birazdan, sıkma canını."

"Hah! İşte geliyor..."

Sanki bir filmin içinde gibiydim tam şu anda. Ağır çekimde kafamı Ömer'in baktığı yere çevirdiğimde yüreğime bir kor düştü. Elim göğsüme giderken, endişeyle yutkundum. Bedenimdeki bütün kan akışı hızlandığında bunun gerçek olmadığına inanmak istedim. Hiçbir gerçeği bu denli hayal olarak dilemediğime yemin edebilirdim.

Zeyd...

Evlendiğim adamın kardeşi, yüreğimi enkaza çeviren, kazıya kazıya içimden atmak için aylarımı zindan ettiğim Zeyd miydi?

Başıma saplanan ağrılar dünyamı döndürürken tutunacak bir dal aradım. Kocam kardeşine sıkı sıkıya sarılırken yanında solan beni görmüyordu. Arkamdaki sandalyeye aniden oturduğumda Ömer'in ve... Onun dikkatini çekmiştim.

"Katre! İyi misin?" diyen Ömer endişeyle yüzümü avuçladığında ona bakmak için kalkan gözlerim yanındaki adamın, Zeyd'in keskin bakışlarıyla kesişti. Göz bebeklerim titrerken onun bakışlarında yalnızca soğukluk vardı. Buz gibi... Donuk ve hiçbir kaygı barındırmayan gözleri abisinin ve benim üzerimde gelip gidiyordu. İnsan biraz olsun endişelenmez miydi? Benim tanıdığım Zeyd, bu muydu? Bayılmak üzere olan bir kadına şefkatten yoksun bakışlar atan bir adam mıydı o?

Keskin kömür gözleri yüreğimi üşütürken aniden kocama dönüp "İ-iyiyim ben. Sadece... Yoruldum galiba biraz." dediğimde Ömer beni kendine çekip sarıldı.

"Güzelim, neden söylemiyorsun bu kadar yorulduğunu. Otur sen, takıları da çantaya atsınlar."

Başımı uslu bir çocuk gibi sallarken bizi izleyen kaynıma asla bakamıyordum. Suç işlemiş küçük bir kız gibi hissetmem normal miydi kendimi? Fakat ben yanlış bir şey yapmamıştım ki!

Anlamsız sessizliği Zeyd'in bozmasını beklemediğimden, konuşmasıyla yeniden ona bakmıştım.

"Allah mübarek etsin..." derken gözlerine tırmanan harelerim mahçup bir ifadeye bürünürken zoraki çıkan son kelimesi bütün gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze çarpmıştı.

"Yenge."

Ne hissedeceğimi, ne diyeceğimi kısacası ne yapacağımı şaşırmış, öylece adama bakarken Ömer'in "Şükürler olsun aslanım. Sonunda tanışmanız nasip oldu. Düğünde görürüz, diye diye harbiden yengeni düğünde gördün! İnsan hiç mi merak etmez bu abim kimle evleniyor, bir tanışalım hoşgeldin ailemize diyelim, diye?" demesiyle ona döndüm.

Ömer'in şakayla karışık sitemine karşın Zeyd'in çehresi daha da kasıldığında, tebessüm etmeye zorladı kendini. Bu adamın derdi neydi? Bir tek ben mi görüyordum o yüzündeki sıkıntılı ifadeyi?

"Tanıştık işte abi. Abartma sen de."

Ömer samimiyetle gülerken Zeyd'in sıkışan çenesi ve derin derin yutkunuşları gözümden kaçmadı.

"Tamam tamam. Bir şey demedim. Abin damat oldu, sıra sende aslan parçası. Artık o meşhur sevdalını istemeye gideriz, değil mi? Bak kaçışın yok, bu izninde o kız istenecek."

Ömer'in kurduğu her cümle kalbimin orta yerinde bir idam sehpası şeklini alırken dolan gözlerime inat gülümsedim. Şu saatten sonra kime neyi anlatıp evlenmekten vaz geçtim diyebilirdiniz ki? Sonsuza dek susmak, görmezden gelip helalime bakmak benim imtihanımdı. Bu çetin imtihanda beni yalnızca Rabb'im anlardı.

Akan tek damla yaşımı kimse görmeden sildiğimde yeniden Ömer'le konuşan Zeyd'e baktım. Keşke bakmasaydım...

Gözleri kızarmış harelerimi incelerken anlam veremediğim bir şeyler yakaladım o kömürlerinde. Lakin saliselik bir zaman diliminde ne gördüğümü nasıl tasavvur edebilirdim ki?

Ömer, bir bana bir Zeyd'e baktığında kaşlarını çattı. Mütebessim çevresi sertleşirken görmediğim bir yüzüyle karşılaşmak beni afallatmıştı. Hiçbir şey anlayamıyordum. Zeyd'in bakışları mı, yoksa benim kızaran gözlerim mi rahatsız etmişti onu, bilmiyordum.

Öyle bir an yaşıyordum ki, etlerim lime lime edilip lavlar içine acımasızca atılıyordu sanki. Beni bu hengameden çıkaransa önümüze konan yemek tabakları olmuştu. Ömer zorla Zeyd'i de yanına oturturken yemeklerimizi hep birlikte yemeye başladık. Misafirler de masalara geçmiş büyük bir uğultu içinde sağ kalmaya çalışıyorlardı.

İştahsız bir şekilde bir müddet önümdeki tabakla uğraşırken Ömer'in hareketlenmesiyle ona döndüm ve kravatını gevşetmeye çalıştığını, benzinin sarardığını gördüm. Neler oluyordu?!

"Ömer! Ne oluyor?"

"K-Ka-tre..."

Endişeyle ayağa kalkıp yüzünü ellerimin arasına aldım kocamın.

"Ömer! Ömer bana bak! İyisin, iyi olacaksın. Sakın, sakın kendini bırakma. Nefes al! Ne-nefes!"

Zeyd bizi ilk fark eden kişi olmuştu.

"Abi!" diyerek Ömer'in kravatını tamamen söktüğünde, üstten bir kaç düğmesini açtı.

Benimse elim ayağım boşalırken artık kontrollü haraket edemiyordum. Korkuyordum!

Yavaş yavaş herkes başımıza üşüşürken biri akıl edip ambulansı çağırmıştı.

Allahumme! Lütfen ona bir şey olmasın!

"Ömer! Aç gözünü..." diye yalvardığım, yüzüne sayısız küçük darbeler vurduğum adamın ağzından aniden gelen kırmızı sıvı olduğu gibi gelinliğime boca olduğunda işte, o noktadan sonra ne Ömer'in annesinin feryadı, ne de ambulansın avluya dalışı bende kopup gitmişti.

~~~

Zeyd hastane duvarına gövdesini yaslamış abisinden gelecek güzel bir haberi bekliyordu, ailesiyle birlikte. Annesi, babası ve kız kardeşi helak olmuştu bugün. Aşirettense oldukça kalabalık bir grup bekliyordu yanlarında.

Ve bir de onun ailesi vardı.
Katre'nin.
O ise hala baygın yatıyordu koridordaki odalardan birinde. Bir aydır izinde olmasına karşın Katre'yle bugün bir araya gelmişti Zeyd. Geldiği gün öğrenmişti abisinin evleneceği kızın kim olduğunu. O günden sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmamış ve olmayacaktı.

Nasıl saklarlardı bu hastalığı onlardan aklı almıyordu! Daha önce kurtulduğunu sandıkları o illet yeniden yakasına yapışmıştı abisinin.

Bir Katre, bir de kendisi biliyormuş. Doktor öyle demişti.

"Doktor bey!"

Ameliyathaneden çıkan doktora büyük adımlarla yaklaşan aile fertleri gibi Zeyd de beklentiyle gitti yanlarına.

"Abim, iyi olacak değil mi?"

"Oğlum iyi mi doktor?"

Sorular art arda gelirken bu mesleğin en zor anlarından birini yaşayan orta yaşlardaki tecrübeli doktor konuşmaya başladı.

"Size yalan söyleyemem... Ömer oğlum için çok üzgünüm ama her şeye hazırlıklı olun. Bu sefer yoğun bakımdan çıkması imkansız görünüyor."

Bütün umutlar bir bir yıkılırken her biri bir köşeye yıkıldı bedenlerin. Feryatları birbirine karışan ailesine acıyla baktı Zeyd.

"Doktor bey, ben abimi görmek istiyorum. Lütfen... Belki, belki de son kez!"

Doktor anlayışla başını salladı.

"Peki, ama sadece beş dakika."

Başını sallayan adam doktoru takip edip üzerini sterilize ederek ameliyattan yoğun bakıma alınan abisinin odasına girdi.

Doktor, abi kardeşi yalnız bırakıp odadan çıktığında Zeyd hüzünle abisinin sararan yüzüne baktı. Ciğeri yanıyordu!

"Nasıl olacak sensiz abi? Lütfen gitme! Ben ne yaparım sensiz? Bana kim akıl hocası olur bu yaştan sonra?"

Yaşlar aktı kara gözlerinden Zeyd'in. Belki de çocukluğundan beri ilk kez böyle ağlıyordu. Gerçi bu ay bir kaç kez akıtmıştı yaşlarını ama...

Gözleri kapalı olan Ömer Zeyd'in sesini duyduğunda güçlükle açtı kapaklarını. Yüzündeki hastalığın emaresinin aksine samimi bir tebessüm vardı adamda.

"Zeyd..."

"Abi!" Genç adam heyecanla tuttu çocukluğunun elini.

"Zeyd beni iyi dinle. Bir daha konuşmak nasip olmaz sizinle diye çok korkmuştum, Elhamdulillah Rabbime seni gönderdi."

Ömer'in yüzündeki mutlu ifade Zeyd'i dumura uğratmıştı. Abisi bu kadar acı çekerken nasıl gülebilirdi?

"Zeyd'im... Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Elbette abim. Ne istersen..."

Yeniden gülümsedi Ömer.

"Katre... Sana emanet Zeyd. Onu üzmelerine izin verme. Benden sonra da mutlu olsun. Benim yasımı tutup, hayatı kendine zehir etmesin. Ve sen..."

"Abi..."

"Sözümü kesme oğlum. Nefesim sayılı zaten... Ve senden özür dilerim abim, bilmiyordum. Bilseydim..."

"Abi yapma. Senden daha değerli hiçbir şey yok! "

Ömer Zeyd'in eline uzandı tekrar.

"Kardeşim... Kaderin üzerinde bir kader var, görmüyor musun? Nasip böyle bir şey Zeyd. Katre'yi evlendirmek isteyeceklerdir, aşiret durmaz bilirsin. Ona sahip çık. Benden değil Allah'tan bir emanet olarak kabul et onu. Ancak senin gibi bir adam olursa yanında içim rahat eder."

"Abi böyle konuşma. Yaşayacaksın! Siz, mutlu olacaksınız Katre'yle... Hem ben abimin karı-"

Olumsuzca başını sağa sola salladı Ömer.

"Zeyd... Ah!" diyerek inleyen ve acıyla kıvrılan genç adamın son sözleriyse, kelime-i şehadet olmuştu...

Büyük bir yükü kardeşinin omuzlarına bırakan Ömer'in bu dünyadaki yolculuğu bitmiş, artık ebedi bir yaşamın kollarına uzanmıştı.

Zeyd bundan sonra ne yapacaktı bilinmez lakin bilinen bir şey varsa da o emaneti taşıması da kabullenmesi de hiç kolay olmayacaktı.

~~~

DEVAM EDECEK...

Selamun Aleykum canlarım!

Bölümü nasıl buldunuz?

Ömer'imiz artık gitti...

Bundan sonrasında hikayenin asıl karakterlerinin, zorlu sınavına şahitlik edeceğiz İnşaAllah. Bunun için kimler heyecanlı? Ben çok!

Yıldızı parlatmayı ve yorum bırakmayı unutmayın güzellerim.

Allah'a emanet olun 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

207K 15.6K 60
Mor bir şemsiye hayatınızın gidişatını değiştirebilir mi? Birce, aklı başında olmanın güvenli bir liman olduğuna inanırdı. Hayat dediğiniz dalgalı d...
709K 26K 21
Çorbayı ısıtıp bir kaseye koydum ve yanına iki dilim ekmekle su doldurup tepsiye koydum. Salona giderken acaba suya tükürsem mi diye de düşünüyordum...
134K 11K 43
Bir okuyan pişman bir de okumayan ama okuyan daha pişman. Ağzından düşürmediği lolipobuyla ilgi çeken yakışıklı bir şef. Sevgili mimarımız ve genç kı...
661K 16.1K 22
Gözlerim dikiz aynasına çarptığında gördüğüm şeyle ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım. "Yok artık!" dedim ne diyeceğimi bilemezken. "Bunu yapmış olamaz...