BADE +18

By jeyinep

1.3M 36.7K 15.3K

Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan... More

TANITIM
Bölüm 1
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Alıntı
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Alıntı
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Alıntı
Bölüm 20
Alıntı
Bölüm 21
Bölüm 22
Alıntı
Bölüm 23
Alıntı
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Alıntı
Bölüm 28
Alıntı
Bölüm 29
Alıntı
Bölüm 30
Alıntı
Bölüm 31
Bölüm 32
Alıntı
Bölüm 33
Alıntı
Bölüm 34
Bölüm 35
Alıntı
Bölüm 36
Bölüm 37
Alıntı
Bölüm 38
Alıntı
Bölüm 39 [1]
Bölüm 39 [2]
Bölüm 40
Alıntı
Bölüm 41
Alıntı
Bölüm 42
Alıntı
Bölüm 43
Bölüm 44 |Final
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3

Bölüm 2

43.1K 1K 602
By jeyinep

Çağatay

"100 metre sonra köşede dur Yavuz."

"Emrin olur abi."

Batuhan'ın eşi Aden yine bir yerde 'kızımı buldum' feryatlarına teslim olmuştu. Şirketten nasıl çıktım, nasıl buraya geldim inanın bilmiyorum.

Batuhan, beni aradığı zaman arkada Aden'in kriz geçiren sesi fon müziği gibi geliyordu kulağıma. Batuhan da ağlamama yeminini bozmuş deli gibi ağlıyordu telefonda.

"Abi yalvarırım gel." demesini duymam benim için son nokta olmuştu. O sesinin çaresiz tınısı beni yeniden kahretti.

Batuhan ve Aden seneler önce, iş için gittiğimiz Londra'da bir kafede tanıştılar. İkimiz de henüz toyduk. Aden, Batuhan'ın siparişini karıştırınca garip bir karışıklık olmuştu. Bunun sonuncunda da ikisi tanışmıştı. Ben onların ilişkilerine an ve an tanık oldum çünkü orada bir seneye yakın kalmıştık. O bir sene içinde birbirlerini sevdiler ve saygı duydular. Aşık oldular.

Biz Türkiye'ye dönerken de, Aden bizimle geldi. Batuhan onu ailemiz ile tanıştırdı. Annem en başta biraz soğuk davransa da, Batuhan'ın gülen gözleri onu hemen ikna etti. Babam ise dünyanın en soğuk adamı olduğundan Aden onu anlayışla karşıladı.

Bizim yaşantımız kısıtlı, zor ve tehlikeli.

Hayatımıza aldığımız bir duygunun bile bedeli bize kesilir. O yüzden, en başından beri korkar olmuştuk birilerini sevmeye. Ama Batuhan aşka engel olamadı. Kimse engel olamazdı ya zaten..

İlişkilerinde ikinci seneleriyken ciddi adımlar atmaya başladılar. Aden'in ailesi bize geldi gitti, biz onlara gittik geldik. Aileler birbirini tanıdı ve tanıştıklarından iki buçuk sene sonra evlendiler.

Evlendikten bir sene sonra Aden hamile kaldı. 26 yaşımda amca olmak ve Batuhan'ın 24 yaşında baba olması bize hayatın tattıracağı en güzel duygulardan biriydi.

Günler, aylar geçti. Aden doğum yaptı; Güneş doğdu, bizim Güneş'imiz.

Batuhan gördüğüm en ilgili babaydı, Aden de en ilgili anne. Yer yer zorlansalarda, hep beraber Güneş'in üzerine titriyorduk.

Güneş Alazoğlu. Alazoğullarının tek minik üyesi. Tek torun..

Onun nasıl büyüdüğünü asla anlamadık. O kadar güzel ve sevimli bir çocuktu ki gören herkes dönüp bir daha bakardı.

Annesi gibi saçları, babası gibi gamzesi vardı. Boncuk boncuk gözleri Allah'ın ona verdiği en tatlı şeylerdi.

Günler hızlı geçti. Güneş bir yaşına girdi, iki yaşına, üç yaşına, dört yaşına girdi. Her gün sağlıkla büyüdü ve daha da güçlendi.

İlk baba deyişinde Batuhan'ın çocuk gibi sevinmesini hâlâ unutamıyorum..

Beni gördüğü zaman, "Acaaa pakaa dideeeliimiiii?" demesini hâlâ unutamıyorum..

Ve o gün, o araçtan delik deşik olmuş bedenini kucaklayışımı da unutamıyorum..

Yeğenimin hain bir suikaste kurban gidişini hâlâ yediremiyorum. Kimin yaptığını öğrenip, o adamın yedi ceddini kurutmamıza rağmen böyle bir kayıp vermemizi yediremiyorum..

Aden Güneş ile şirkete geliyor. Güneş arabadan inmeden pamuk şekerciyi görüyor ve annesinden almasını istiyor.. Güneş kemerini çözerken yere tokası düşüyor ve onu almak için eğiliyor.. O arada annesi arabada inip pamuk şekerciye doğru gidiyor.. Ne oluyorsa o an oluyor işte. Siyah bir jeep arabanın yanında duruyor ve santim santim kurşuna diziyor.

Hain bir suikast.

Aden'in, Güneş diye attığı feryadı lütfen biri kulaklarımdan çekip alsın.

O anın kesitleri kafamda dolanırken Yavuz bana ikinci kez seslenmiş olmalı ki yerimde irkildim. "Abi geldik."

Bir şey demeden hemen arabadan indim ve arabayı sokamayacağımız kadar dar olan o caddeyi gözüme kestirdim. Benim olduğum yerde insanlar karşıdan karşıya geçiyordu. Hemen kaldırımın başına geçtim ve yanan kırmızı ışığın yeşile dönmesini bekledim.

Hayatımın en uzun bekleyişi oldu.

Nihayet yeşil yandığında elimde titreyen telefonumu yüzüme çevirdim. Batuhan arıyordu. Karşıdan karşıya geçerken hemen açıp kulağıma götürdüm.

"Abi neredesin?"

"Geldim aslanım karşıdan karşıya geçiyoru-" dememe kalmadan üzerime doğru koşan bir kadın ile çarpıştım. Tamamen boşluğuma gelmişti. Boyu benden epey küçük olduğu için resmen sarsıntı geçirmişti. Elinde ne var ne yok düşmüştü yere, benim de telefonum yeri boylamıştı.

Telaş içinde, "Kusura bakmay-" diyordu ki arkasındaki adamın kornaya basması ile kulaklarını kapatıp yere çöktü. Garip bakışlar attım.. Bu neydi şimdi? Elimle arabaya dur yapıp git dedim ve adam sol yoldan devam etti..

"İyi misiniz hanımefendi?"

Ellerini kulaklarından çekti ve yere düşürdüğü eşyalarını toplarken başını salladı. Ben de onun ardından yere düşen telefonumu aldım ve ceketimin iç cebine koydum.

Hâlâ iyi olduğundan emin değildim çünkü dudaklarını biraz daha ısırırsa kanatacaktı. Hafifçe koluna dokundum. "İyi misiniz gerçekten? Siz öyle koşunca boşluğuma geldi, dikkat edemedim. Kusuruma bakmayın."

Yüzüme mahçup bir ifade ile baktı. "Problem değil. Ben de dalgındım zaten. Önemi yok. Siz de kusura bakmayın." Gülümsedim ve başımı salladım. Oldukça nazik ve mahçuptu. Yoksa izlediğim filmlere göre şuan kafama çanta yemem lazımdı.

"İyi günler." dedim. Hemen kardeşimin yanına gitmem lazımdı. "Size de." dedi ve yoluna devam etti. Ben de hızla karşıya geçtim ve iki duvar arasında eşini sakinleştirmeye çalışan kardeşimi gördüm.

Aden sakinleşmiş görünüyordu. Yanlarına çöktüm.

"Nasıl?" dedim göz kırparak. Batuhan bana baktı ve başını iki yana salladı. Gözleri kızarmıştı. Zaten daha gözleri dolunca kızarırdı gözleri..

Bizim normal şartlarda burada olmamız resmen intihardı. Her an öldürülebilirdik. Yeteri kadar adam yoktu bizimle ve tedbirsizdik. Babam görse bizi döve döve mahvederdi. Belimde ki silah yere çöktüğüm için beni rahatsız ediyordu.

Aden geldiğimi yeni fark etmiş olmalı ki yüzüme baktı. Yorgun şekilde konuştu. "Pamuk şekerci." dedi. "Pamuk şekercinin yanında Güneş'i gördüm. Ama beni görünce kaçtı. Ben de peşinden gittim ama bulamadım."

"Aden." dedim kısık sesimle. Lafımı kesti. "Biliyorum." dedi gözünden bir damla yaş akarken. "Benim Güneş'im öldü ve geri gelmeyecek."

Batuhan'ın da gözünden bir damla yaş süzüldü. Eski gücü yoktu artık. Silahını bırakmaması için çok yalvarmıştık. Bırakırsa onu da Aden'i de öldürürlerdi. Engel olamazdık. Ölüm aniden gelir ve ikisini de alırdı.

Bizim hayatımızın mafyavari sistemi böyleydi. Kimse o silahı kolay kolay bırakamaz ve kolay kolay yoluna bakamazdı.

"Hadi kalk güzelim." dedi Batuhan. Aden yavaşça yerden kalktı. Batuhan da doğruldu. Benimle gelen Yavuz'a el işareti yaptım ve arabayı caddenin başına getirdi. Aden hemen bindi ve köşeye geçip başını cama yasladı. Batuhan arabaya binecekken kolunu tuttum.

"Aslanım." Bana baktı. "Almıyor mu ilaçlarını?" Başını iki yana salladı. "Almıyor, dün içiyorum dediği her ilacı yatağın altında buldum. Bırak hayalde olsa kızımızı göreyim dedi. Şimdi ben buna ne diyeyim abi? Ha? Ne diyeyim?" Burukça gülümsedi. Asıl ben şimdi sana ne diyeyim aslanım? Kolunu bir güç yüklemesi yapar gibi sıktım ve zorla gülümsedim. Batuhan ardından arabaya bindi, peşinden ben bindim.

Önce Aden'i ve Batuhan'ı evlerine bıraktık. İşler yoğun olduğundan Batuhan, ben geleceğim diye ısrar edince gelme demedim. İstediğini yapmakta özgürdü. Zaten ne kadar dağınık olursa, şirkete girdiği an o kadar sevecen ve ciddi oluyordu.

Ardından ben şirkete döndüm. Hemen odama geçtim ve gelecek hafta yapılacak olan silah hafriyatının dosyalarını inceledim. Bir aksilik çıkmazsa temiz şekilde silahları Ukrayna'ya göndereceğiz, oradan aldığımız tozun ufak bir karşılığı..

Ben işlerimi hallederken şirkete Batuhan geldi. Küçük bir görüştük ve odasına geçti. Toparlamıştı. Zaten dört bir yanımız düşmanken dağınık olması yanlıştı.

Sonrasında girmem gereken toplantı için son düzenlemeleri yapıyordum ki ceketimin cebinde ki telefonum titredi. Telefona uzandığım zamanda kayıtlı olmayan bir numara olduğu gördüm. Peşi sıra da telefonun benim olmadığını anlamıştım.

Numara tanıdıktı. Açtım ve kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Oğlum ben annen."

"Buyur validem." Oldukça rahattım.

"Telefonlarınız karışmış bir kadınla. Seni aradım o çıktı korktum vallaha. Zannettim ki bana 'Çağatay duşta' diyecek. Aklım çıktı oğlum." Demek ki annemin hâlâ Aden'in geçirdiği krizden haberi yok. Olmasın zaten.

Güldüm ve alnımı ovdum. "Sen aramasan fark etmezdim ben anne, o kadar yoğunum ki."

"Telefonu teslim etmen lazım, senin de telefonunu alman. Ne malum düşman birisinin kumpas kurmadığı?" Ah bizim validenin zeki endişeleri yok mu. Alazoğulları bunlara kanmayacak kadar çok kayıp verdi.

Önce yeğenim Güneş, sonra babam Mehmet Alazoğlu.

Gerince nefeslendim. "Halledeceğim." Ardından telefonu kapattık. Hemen asistanım Mısra'yı çağırdım ve numara sorgulaması yapmasını istedim. Bu şekilde telefonum nerede ve kiminle, bulmam zor olmayacaktı. Sadece isim, soy isim, yaş ve adres istedim.

Mısra sorgulama işini halledene kadar ben de toplantıya girip çıktım. Soğuk bir görüşme olmuştu ama güzel bir anlaşma sağlamıştım. Nasılsa kimse Alazoğullarına ters düşmek istemezdi.

Odama geçtiğimde masamda buldum kağıtları.

Bade Çakmak, yaş 25. Tuğkan Holding'te lojistik bölümünde çalışıyor. Kısa da bir adres yazıyordu köşede. Şuan şirketteymiş. Fotoğraflara göz attım. O kadındı; Çarpıştığım kadın. Demek o çarpıştığım kadın bu..

Hemen Yavuz'u aradım ve durumu kısaca izah ettim. O da hemen yola çıktı. Aradan biraz zaman geçmişti ki Yavuz'dan mesaj geldi.

Yavuz: Biraz zor olsa da geliyoruz abi, haberin olsun.

Zor dediği kısım biraz aklıma takılmış olsa da kadının tedirgin olma duygusunu anlayışla karşıladım. Nasılsa her bakımdan haklı çıkıyordu, tabii ki bir hainlik yoksa işin içinde.

Ben hâlâ kağıtlar arasında boğuşurken odamın kapısı tıklandı ve Batuhan başını uzattı.

"Abi geldi."

"Buyursun lütfen."

Oturuşumu düzelttim ve Batuhan kapıyı sonuna kadar açtı. Sabah çarpıştığım kadın odaya girdi ve Batuhan arkasından kapıyı kapattı.

Tam da tahmin ettiğim gibi, ürkek bakışları vardı. Ama yine de cesur görünmeye çalışıyordu. Elindeki çantanın sapını sıkmaktan el boğumları beyazlamıştı.

Oturduğum masadan kalktım. Kapıya doğru yürüdüm. "Hoş geldiniz." dedim gülümseyerek. Gergin havasını atsın istemiştim.

"Hoş buldum."

"Çağatay." dedim ve elimi uzattım. "Bade." dedi ve elimi tutup hafif sıktı. Biliyorum.

Ardından masama geçtim. O da sandalyelerden birisine oturdu. Öne doğru hafif eğildim.

"Sizi buralara kadar yorgun ama."

"Mühim değil." dedi ama Yavuz bana her şeyi ötmüştü..

"İçecek bir şey ister misiniz?" dedim ve boğazını temizledi. Ya boğazı kurumuştu ya da klima yüzünden böyle olmuştu. Klima benim de boğazımı çok kuruttuğu için onu anlamıştım.

"Zahmet olmazsa su.." dedi nazik şekilde. Sadece su vaktimizi azaltırdı. Kadın nedir ne değildir konuşarak anlayabilirdim.

"En azından bir de kahvemizi içseniz?"

Hayır diyecek gibi oldu ama bir zaman sonra "Pekala." dedi. Gülümseyerek derin bir nefes alıp verdi.

Hemen telefona uzandım ve iki sade kahve ve su istedim.

"İçimden bir ses sade içtiğinizi söyledi, doğru mu?" Yüzüme öyle bir baktı ki bildiğimi anlamıştım. Ama çabuk tav olmamaya çalışıyordu. Bunu kurduğu cümleden anlamıştım.

"Orta şekerli tercihimdir ama sade de olabilir."

Bıyık altından güldüm ama o görmedi. "Değiştirebilirim?"

"Yok yok önemli değil." dedi ve önüne döndü. Kısa bir süre aramızda sessizlik oldu. Onu inceleme şansı yakalamıştım.

Kıvırcık saçlara sahipti, kahverengi olmaları ona ayrı bir hava katmıştı. Üstüne giydiği pantolon ve bluz, spor bir tarza sahip olduğunun göstergesiydi. Onun dışında yüzü yuvarlak ve.. sevimliydi. Daha fazla bakmamak için şu lanet sessizliği bozmam lazımdı.

"Görmeyeli nasılsınız?" dedim şakayla karışık. "İnşallah daha kimseye çarpmadınız.."

Güldü ve başını eğdi. Eliyle dudağının üstünü kaşıdı ve konuştu. "Her şey yolunda." Sanki yalandı bu. Muhtemelen yalandı. "Siz nasılsınız?"

"Neredeyse bir saat öncesine kadar bir olumsuzluk yoktu.. Ta ki telefon olayını fark edene kadar."

Başını anlayışla salladı ve çantasını açıp telefonumu çıkarttı. O arada kahveler gelmişti. Mısra servisi yapıp hemen çıktı. Bade hemen suya uzandı ve büyük bir yudum aldı. Söyledilerimde haklı çıktığımı böylelikle anlamış oldum.

"Kızınız çok tatlıymış." dedi birden. Beklemediğim bir soru olduğundan afallamıştım. "Neyim?"

"Kızınız." diye lafı yeniledi ve telefomu işaret etti. Gülümsedim. "Ha o.." dedim anlayınca. Gülümsemiştim ama yüzüme düşen hüzünle de engel olamamıştım.

"O benim kızım değil. Ben evli değilim." dedim kısa bir şekilde. Kadın oldukça masum ve hain olmaktan uzaktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Utanmıştı. "Kusura bakmayın.." dedi hemen. Ve çok nazik ve anlayışlıydı..

Güldüm yeniden ama bu tamamen zoraki bir gülüştü. "Sorun değil. Yeğenim o benim, Batuhan'ın kızı. Seni odama getiren adamın."

"Yaa." dedi şaşıracak. Kahve gözlerini büyütmüştü. "Ne güzel."

"Kardeşiniz mi?" diye yeniden bir soru sordu. Benimle sohbet etmesini sevmiştim. Onu analiz etmem için rahat bir seçenekti bu. Sürekli ben soru sorarsam gerilir ve dikkat çekerdim. Gencecik kadına yazık olurdu. "Batuhan Bey." diye de ekledi ardından.

"Evet, kardeşim." dedim ve başımı salladım. Ardından solumda duran çekmeceye uzandım ve elime aldığım Powerbank'e bakıp konuştum.

"Sizin telefonunuzu şarj ettim ben, olur da arama gelir diye. Haberiniz olsun. Hiçbir şekilde karıştırmadım. Telefon insanın özelidir çünkü."

Numara sorgulama dışında hiçbir şekilde telefona bakmamıştım. Sadece kilit ekranında ki kedi resmi dikkatimi çekmişti. Ama sormamıştım. Alerjim olan bir hayvanı merak edecek değildim. Adı geçince bile burnum kaşınıyordu.

Memnun şekilde gülümsedi ve "Çok sağ olun." dedi. "Ben şarj edemedim, elimde iphone şarj aleti yoktu." diye de ekledi. Kendisi bir Android kullanıcısı icabında.

"Sorun değil nasılsa ulaşabildik birbirimize değil mi?"

Başını salladı ve aynı anda kahvelerimizden birer yudum aldık.

"Yeğeninizin adı ne?" diye yeni bir soru sordu. Sorduğu soru karşısında derin bir nefes alıp verdim ve kahvemin suyuna uzandım. Güneş'i yattığı yerde merak edişlerim derime iğne olup batıyordu.

Yine o mahçup ifadesini takımdı. "Kusura bakmayın ben öyle merakta-"

"Bir kusur yok, ismi Güneş.. Sadece.." dedim ve elim istemsiz şekilde enseseme gitti. "Onu kaybedeli uzun zaman oldu. Fazla konuşamıyoruz hakkında, Batuhan zar zor toparladı, yani toparlıyor. Bilmiyoruz." Aden'den bahsedersem muhtemelen ağlardı. Kadınları boş yere üzmemek lazım.

"Gerçekten üzüldüm, başınız sağ olsun."

Gözlerim masaya dalmıştı. Bir şeyleri hâlâ yediremediğim için her şey yüzümden belli oluyordu.. "Dostlar sağ olsun." dedim bakışlarımı daldığım yerden çekerken. Ona çevirdim.

Titreyen eli kahvesine gitti. Zar zor bir yudum aldı. "Ben müsaadenizi istesem artık.." dedi ve yavaşça kalktı. "Yapmam gereken işlerim var." Olabilirdi..

İki elimden destek alarak masadan kalktım ve başımı 'pekala' der gibi eğdim. "Müsaade sizin Bade Hanım."

"Bade." dedi birden.

"Efendim?"

"Sadece Bade."

Güldüm. Elimi dudaklarıma götürünce anca gülüşümü tutmuştum.. "Pekala.. Sadece Bade.."

"Evet, Bade. Hanım yok." dedi gülerek. Başımı iki yana salladım ve onunla kapıya kadar yürüdüm. Kapıyı açtım. O odadan çıktıktan sonra ben de arkasından çıktım.

"Size aşağı kadar eşlik edeyim."

Başını salladı ve o önde ben arkada asansöre yürüdük. Asansöre bindiğimiz zaman bu sefer ben muhabbet açtım.

"Çalıştığınız şirketin işleri dikkatimi çekti. Muhtemelen lojistik okumuşsunuzdur. Doğru mu?"

Bana baktı ve başını salladı. Hâlâ kendisini nasıl bulduğumu sorgulamıyordu. Onca merakına rağmen birde.. "Evet lojistik mezunuyum. Bir akrabamın sayesinde de staj gördüğüm şirkette işe başladım." dedi.

"Sever misiniz arabaları? Yoksa sadece alım satım işlerini mi kontrol ediyorsunuz?"

Arabaları sevdiğini biliyordum. Yavuz'dan öğrendiğime göre arabaya binmeden arabayı süzmüş ve sesli bir şekilde markası, modeli ve beygiri hakkında kendi kendine yorum yapmış..

Asansör zemin kata inmişti ve biz muhabbet ede ede çıkışa doğru ilerliyorduk.

Soğuk ifadem bu kadın ile yumuşadığı için çevremizde duran çalışanlar ağzı açık bakıyorlardı. Güneş'i, ardından babamı kaybettikten sonra iyice buz gibi bir herife dönmüştüm. Buz gibi ve acımasız.

"Arabaları çok seviyorum. Ama şirkette daha çok masabaşı işleri hallediyorum, kim ne almış ne satmış, ne kadar ödenmiş.. Öyle işler." dedi.

"Hmm.." dedim ve güvenliğe selam verdim. Arka arkaya dönen kapıdan geçtik. Dışarı çıktık. İkindi güneşi tenine çok yakışmıştı. Haberi yoktu. Hâliyle güzel bir kadındı.

"Tekrardan memnun oldum Bade Han- Bade." dedim düzelterek ve gülümseyerek elimi uzattım. Gülerek elimi tuttu ve hafif sıktı. "Ben de memnun oldum Çağatay Bey."

"Çağatay." dedim aynı onun gibi.

"Efendim?" Dejavu olmuş gibi yüzüme bakıyordu.

"Sadece Çağatay."

Güldü.

O gülünce yüzünü turlamıştı gözlerim. Fark edildiğimi hissedince bakışlarımı çektim o da hissetmiş olmalı ki gülüşünü yarıda kesti. "Pekala.. Sadece Çağatay." dedi.

Gülümsedim ve eliyle buraya geldiği arabayı gösterdim. "Yavuz sizi gideceğiniz yere kadar bıraksın."

"Aslında kendim gidebilirim. Taksi bulmam zor olmaz."

"Son iyiliğimi geri çevirmesen?"

Gözlerine baktım ve anında yenildi. Bu klasik bir Alazoğlu takdiğiydi.. Keskin kahvelerimizi her zaman kullanırız.

"Tamam o zaman.. Son iyilik." dedi ve arabaya yürüdü. Bindi. Ardından kapısını kapattı Yavuz.

Yavuz araca geçmeden kulağına yaklaştım. "Giderken cam aç, klimayı açma. Bade'nin yani Bade Hanım'ın boğazı kuruyor bende olduğu gibi. Arabayı da dikkatli sür."

"Emredersin abi." dedi ve hızla şoför koltuğuna geçti. Göğsümde birleştirdiğim kollarımla Bade'yi izliyordum. Bakışlarımı yakalıyordu. Utandı ve gülümseyerek başını eğdi.

Yavuz kısa bir kornaya bastı ve arabayı şirketten uzaklaştı. Derin bir nefes alıp verdim ve elimi saçlarımın arasına daldırdım.

Anında yüzümdeki gülüş gitmişti. Yine mimiksiz şekilde şirkete girdim. Anasöre bindim ve odama. çıktım. Batuhan'ı çağırdım. Saniyesinde odama geldi.

"Efendim abi."

"Batuhan, gelen misafirin bardağını al koçum. Teste gönder, bir çete ya da bir topluluk ile bağı var mı yok mu öğren. Geçen depoya götürülen adam ile dna testi yaptır birde, ikisi de kıvırcık bir şüphelenmedim değil."

Başını salladı ve bardağı alıp odadan çıkmadan.
"Kadını takipte kalalım mı?" dedi.

"Kalalım."

Yeniden başını salladı ve odadan çıktı. Masaldan kalktım ve büyük geniş cama doğru yürüdüm.

"Görüşürüz Bade." dedim kendi kendime. "İnşallah, sağlıklı şekilde görüşürüz."

***

Nasıl bulduğunuz bölümü?

Çağatay'ın ağzından okumak nasıldı??

Bir kıvılcımlar oldu muu nolduuu acabaaa

okuduğunuz için teşekkür ederimmm

oy vermeyi ve isterseniz de yorum yapmayı unutmayın lütfennnn canlarimmmm benimm

SINIR: 23 Oy 23 Yorum

Sevgiyle kalın.

💕

***

Continue Reading

You'll Also Like

3.4K 222 27
+senden ne- -anladım benden nefret ediyorsun +hayır senden nefret etmiyorum çünkü seven insan nefret eder ama ben seni sevmiyorumki nefret edim...🥀
5.3K 491 30
Her şey Veli'nin bir sözüyle başladı ve sonra olanlar oldu... Peki, Babalarının zoruyla evlenen iki genç evlenirse ne olur ? Gelin ve AsDor'un hikaye...
81.9K 3.3K 27
TAMAMLANDI ☆ Geçmişin hayaletleri peşinizi asla bırakmaz. Sizi en zayıf anınızda yakalarlar. Hayallerinizle gardınızı alır ve onlara savaş açarsınız...
365K 15.4K 31
SAPLANTI'nın devamıdır. Lütfen başlamadan önce birinci kitabı okuyun.