ATEŞTEN KÜLE

By vanesssa2024

417K 16.7K 12.6K

Her şey bir genelevde başladı. Sokak aralarında ki korkuyla tanıştı. 8 yaşında bir adamın babanım deyişine i... More

ATEŞTEN KÜLE
YANGININ KAÇIŞI
ORMAN KUYTUSU
GECE ÇIĞLIKLARI
ŞANSLININ VURULUŞU
KARA GECENİN MUMLARI
SEÇİM
KANLI ZARF
ÖLÜ GÜZEL
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18 Bölüm

İLK YARANIN BEDELİ

26.3K 1K 933
By vanesssa2024

Oy ve yorum yapmayı unutmayınız.

İyi okumalar.


_______________________________________________


⛓🩸

Herkes, çığlık atmayı kesip salondan koşarak çıkarken,bakışlarım hala Soykan Ailesinin üstünde geziniyordu.

O sırada Gazeteciler, kameralarıyla hala çekmeye devam ediyordu.
Nermin'in çığlığı kulaklarımda yankılandı.
"YALVARIRIM UYAN FERİT!!"
Bir kadın,nasıl hemcinslerini görmezden geliyor?
onların ölümünü normal karşılıyordu.

Vurakan,göz ucuyla bana baktı. yüzümde tek bir mimik dahi oynamazken buğazını temizleyerek
Koşar adım cesedin yanına gitti.
herkesi masadan uzaklaştırdığında
Yeni içeri akın eden polislerle kulaklığımdan bir ses yükseldi.
Bu gitmem gerektiğinin işaretiydi.

Hala onları izlerken bir adım geriledim.
Tam o sırada babam, hızla bana döndü.
Öyle bir hızla yapmıştı ki bunu robot olduğundan şüphe ettim.
Yakıcı Bakışlarını üzerime dikti.
Anlamıştı.

İşaret ve baş parmağımı birleştirip anlıma vurarak göz kırptım.
Dudaklarımı kıpırdatıp '1 gitti.' Diye fısıldadım.
Elleri yumruk olurken ona sırtımı çevirip çıkış kapısına ilerledim.
Bu daha başlangıçtı.
babam,hayatında yapmaması gereken her şeyi yaparak kendi sonunu hazırladı.
Şimdi de hatalarının sonucunu izlemek zorunda.

Kapıdan çıktığımda biraz uzağında telefonla konuşan pars'ı gördüm.
Adımlarım beni ona götürürken
Sırtı bana dönüktü.
"Üsteğmenim."
Beni fark etmişti ama dönmedi.
Bir süre daha böyle kalınca kaşlarımı çattım.
telefonuna son kez bir şeyler söyleyerek kapattı.
Ardından bana döndüğünde 'ne var?'
Der gibi başını salladı.

"Çok dram yaptılar değil mi? hadi gidip yemek yiyelim."
Saçımı omuzumdan geriye atığımda bakışları açılan boynuma kaydı.
Adem elmasının, kayışı an be an gözlerimi doldururken ellerini rahat bir şekilde cebine koydu.

"İçeride kalbi olmayan bir ceset var ve sen bana yemek yiyelim diyorsun?"
Aynen öyle der gibi başımla onayladım.
"Kalsın, Yedim ben."

"Ben yemedim" diyerek diretim.
Ona karşı çıkmam hoşuna gitmişti ama
Mimikleri yine itiraz edeceğinin göstergesiydi.

"Yani?" Dedi.

"Birlikte yemek yiyelim işte ne uzatıyorsun?"
Sesim diretmeme karşı sert ve tok çıkmıştı.
Tek başıma iken canım bir şey istemiyor ve aç kalıyordum.
En azından biri yanımda olunca, sanki zorla yediriyormuş gibi ister istemez boş midemi doyurabiliyordum.

"Takıntılı mısın kızım? Sürekli karşılaşıyoruz.
bak, burnuma iyi kokular gelmiyor ona göre" Bir adım atarak aramızdaki mesafeyi sıfırladı. başını eğdiğinde nefesini yüzüme üfledi.
Yine çikolata yemiş olmalı ki
Onun kokusunu almıştım.

"Ben...Sana takıntılı mıyım?" Başıyla onayladığında anlı anlıma sürtündü.
Kafamı biraz daha yukarı kaldırıp, dudağımın derisi dudağına değene kadar durmadan yaklaştım.
"Evet. Aklımı senle bozdum ne yapacaksın?" Konuşmam ile dudaklarımız birbirine çarptı.
Onun dansta yaptığı gibi dudaklarımı sertçe bastırıp geri çekilsem,
Bizim savaşımızı dudaklarımızla başlatsam ne olabilir ki?

Yüzüme düşen ıslaklıkla temasımı kesmeden gözlerimi yukarı diktim.
Yağmur,atıştırmaya başladığında
Temas ettiğim beden kas katı kesildi
Gözlerim hızla onu bulduğunda sık nefesleri yüzümü yalayıp geçti.
İrislerinin titrekliği sadece yağmura odaklanmıştı.
Dalgınca göçüp giden benliği dünyadan kopmuştu.

"Ba-baba...adam dedi ki 50'ye kadar say...geleceğiz...annemi götürdü."
Sokağın ortasında duyulan hıçkırık sesi kesilmezken ikimizin dalgın bakışları
Hızla o tarafa döndü.
8 yaşlarında ki küçük çocuk, yağmur nedeniyle ıslanmış bedenini Duvara yaslamış elinde ki telefonla konuşuyordu.
Arka sokaktan gelen, çığlıkla
Pars,bir adım atmıştı ki
Sol elimin sırtını göğsüne bastırarak durmasını sağladım.

Onu geçip geride bıraktığımda,
Dönmeden elimi kaldırıp çocuğu gösterdim.
"Neden bu küçük veletle ilgilenmiyorsun?"
Adımlarım yağmur birikintilerini esip geçerken, çöp kovasının içinde görünen
Demir sopayı parmaklarımla kavrayarak sokağa girdim.

40'lı yaşlarında ki adam, saçını kavradığı kadını çekiştirerek, arabanın içine fırlatı.
Şöför koltuğuna geçtiğinde adımlarımı hızlandırmak yerine koşarak arbanın üzerine çıktım.
Ağırlığım ile kıpırdayan kaputu umursamadım.
Sopayı,beklemeden ön cama vurdum. Adamın, kadında olan bakışları hızla bana döndü.
Cam çatlayana kadar vurduğumda ise Arabadan indi.
"NE YAPIYORSUN LAN!"
Sopayı elimde çevirerek arabanın üstünden inmeden yüzüne geçirdim.
Bir ayağımı karnına diğerini omzuna bastırıp atladığımda yere çakıldı.
üstünde ki bedenimin ağırlığı ile çığlık attı.

Saçımın arasına sabitlediğim 3 iğneyi alarak yüzüne fırlattım.
Biri,bağırdığı için açık ağzına girdiğinde hareketleri kesildi.

"Amacım öldürmek değildi ama ağzını açmamalıydın."
Dudak büzüp omuz silktim.
Arabanın kapısını açıp kadının kolundan tutarak indirdim.
Korkuyla, bir bana birde yerdeki köpeğe baktı. kolunu tutan elimi okşadı tedirginlikle.
"Teşekkür ederim" fısıltısı ile gülümsedim.

"Lafı bile olmaz." Sokağın başında Çocuğunu görmesi ile hızla yanına koştu.
Diz çökerek onu kucağına aldı sıkıca sarıldıklarında bakışlarım Pars'a döndü.

Göz göze geldik. Dudaklarıma yerleşen haylaz gülüşle onaylamazca başını iki yana salladı.
Sanki 'Sen akıllanmazsın' der gibiydi.
Ne yaptım ki?

Kadın Pars'a da teşekkür ettikten sonra sokak lambalarının altında oğluyla beraber uzaklaşmaya başladı.
onlar kaybolan kadar gözlerimi çekmezken üzerimde hisettiğim bakışlar ile Pars'a döndüm.

Gözümü kırptım. konuşmak için aralayan dudaklarım,telefonumun çalmasıyla geri kapandı.
Bakışlarım, hala Pars'ın üstündeyken aramayı yanıtladım.
"Söyle"

"İnanamayacaksın ama büyü bir sorunumuz var."
Dedi Berto.

"Uzatma" karşı taraftan sesler kesilmiyor, tam tersi sanki kargaşanın içindeymiş gibi gürültü büyüyordu.

"Masanın 5. Üyesi Serhat Kürek.
Cinayet, davete olduğundan dolayı Miva'nın orada olduğuna emin olarak küçük bir mesaj bırakmış.
Yanında 150 Milyonla beraber."
Kaşlarım havalandı. Orada hiçbir üye bulunmuyordu.
Buna dikkat etmiştim.
Düşünmeyi bırakıp sözünü yarıda kesen Berto'ya devam etmesi için mırıldandım.

"Senden istediği Pars Viranlı'yı öldürmen." Dediğinde gözlerim bir ok hızında Pars'ı buldu.
Bende olan bakışlarıyla dudaklarımı yalayarak buğazımı temizledim.
"Tamam." Diyerek telefonu kapattım.

"Pekte masum değilmişsin Üsteğmen."
Saçımı bıkınca geriye atıp, kısıkça fısıldadığım zaman büyük kapıdan koşarak çıkan babamı gördüm.
Gecenin karanlığı her yeri esir almışken onun gözleri buna rağmen parlıyordu.
Gözlerinden,Ona benzeyen gözlerimden nefret ediyorum.

Olduğum tarafa dönmesi ile gözlerimiz denk düşerken bedenlerimiz karşı karşıyaydı.
İrislerinde ki nefret, git gide büyüyor ruhuma işliyordu.
Gözlerimde eksik olmayan Aynı ifadeyi ona gönderdim.
Damarlarımda gezinip,kana bulaşan nefretim, gözümü kör ediyor ona karşı olan öfkem daha da harlanıyor du.

Hızlı ve sert adımları üzerime doğru gelirken sadece izledim.
Midem, onu her gördüğünde olduğu gibi yine volkan misali fokurduyor canımı yakıyordu.
Yanıma geldiğinde, durmadan koluma yapıştı. bedenimi çekiştirdiğinde ise kaşlarım çatıldı.
Kıpırdamadığım için başını kaldırıp
Yandan bir bakış attı. Ardından "Konuşacağız" dedi.

Göz devirdim. Ağzımı açıp konuşacakken tutuğu kolumun üzerine bir el daha eklendi.
Gözlerim elin sahibine döndü.
"Bunu emir verip,çekiştirerek değil. rica ederekte isteyebilirsiniz."
Pars'ın kalın sesi kulaklarıma dolduğunda derin nefes aldım.

"Sen karışma." Babam, kolumu daha sert kavradı.
canımı yakabileceğini sanıyordu herhalde.

Pars, babama bir adım daha yaklaşıp üsten bir bakış attı.
"Zorla yapılan veya yaptırılan şeylerden hoşlanmam.
bunu sizde iyi biliyorsunuz Fırat SOYKAN"
Kaşlarım çatıldı, bu demek oluyor ki babam ve Pars tanışıyordu.
Hatta yakından.

"Bu Benim meselem Pars bey. her şeye karışamazsınız."
Babam sinirle soludu.
Pars, tam tersi alaycı yüzünü takınıp babamı süzdü.

Babam, ağzını açtığında gerilimi kesmek için bu kez ben kolunu çekiştirdim.
"Ne konuşacaksan konuş işim var."

Babam sinirle Pars'a son kez bakıp,
"Yanlız konuşalım." Diye mırıldandı.
Beli ki kızı olduğum hakkında laf çarpacak ki yanlız kalmamızı istiyor.

"Beni burada bekle istediğin şeyi yapacağız." Anlamayan garip bakışını atığında gülümseyerek arabayı gösterdim.
Başını salladığı zaman ona sırtımı dönerek ihtiyari takip ettim.
Daha demin çıktığım sokağa girdik.

Bir süre arabanın yanında hareketsiz yatan bedene baktı.
Sırtı bana dönük
O adamı izlerken bende onu izledim.
Yavaş adımlarla hemen arkasında durdum.
Arka cebinde duran, kutu sigarayı hızla çekip bir dalını dudağımın arasına bıraktım. elbisenin içinde sakladığım Sippo'yla ateşlediğimde boğuk sesi duyuldu.
"Bam başka birisin. hayal ettiğimden bile çok farklısın."

"Hayalerinde ki..." dedim Alayla.
"Ne o Almina gibi biri olmamı mı hayal ettin?"
Yavaş hareketlerle bedenini bana doğru  çevirdi.

"Onun adını ağzına alma" dedi.
Bu sözlerinin altında ezilirken bedenim istemsizce gerildi.
Kızını, kızından koruyor, Ailesini çocuklarından sakınıyordu.
Ne garip
bir yandan, şöhret içinde şımartılıp,bebek gibi büyütülen kızı ve oğlu.
Diğer yandan, anne baba sandıkları adam ve kadın tarafından bir ekmeğe muhtaç kalıp,sefilik içinde sürünen, 6 adam tarafından tecavüz edilip, kalbi alınan kızı ve oğlu.
Güldüm.
Geçmişe Güldüm,acılara güldüm,bize yaşatıklarına güldüm.

Gülüşümle gözleri kısıldı.
"Bugün yaşadığın acı var ya
Ağzıma almamı istemediğin kişilerin, cesedini gördüğünde bin mislini yaşayacaksın." Gözleri,sözlerimle birlikte irileşti.
Göz bebekleri titredi. bedenini esir alan endişe bizim için bir kez olsun
Şahlanmadı.

"Hayır...bu kadar kötü olamazsın!"
Bir kaç adım yakınlaştı ama aramızda hala beş adımlık mesafe vardı.

"Bana Murat'a yaşatıklarınız karşılıksız kalacak sandınız ama bunu en acı şekilde ödeyeceksiniz." Durmadım.
Acı çeksin istedim. Tehditim ensesinde olsun ona nefes aldırmasın.
Yapacağımdan o kadar emin ki yapamazsın demedi.

"Seni neden sevmedim biliyor musun?" Dedi.
Karanlıkta bile keskin yüz hattını
Ortaya seriyor yine kendinden ödün vermiyordu.

"Dur ben söyleyeyim,karımla aram bozulmasın huzurum kaçmasın dedin bizi yok etmeye çalıştın."
Sigaradan Derin nefes çekip havaya doğru üfledim.

"Ben karımı çok seviyorum ondan ayrılmayı göze alamazdım anlıyor musun? bu yüzden sizden kurtulmak istedim." Açık açık bizi yok etmeye çalıştığını itiraf ediyordu.
Kalbimdeki ona dair olan sarmaşık ağacı Gittikçe kuruyor içe çekiliyordu.

"Bu nasıl bir mantık ya?  bu nasıl bir açıklama?" derin soluklarımın arasında gözlerimi sıkıca kapatım.
Gerçekten deli olan ben miyim?

"Peki Beni neden geneleve bıraktın?
8 yılımı orada geçirdim.
Doğar doğmaz oraya bırakacak kadar ne yapmış olabilirim ben sana?
daha bebektim. bebek!!"
Gözlerini kaçırdı. açıklaması yoktu işte
Bir bebeğe, kendi canına kıyacak kadar gözü dönmüş bir adamın kızıydım.

"Almina'nın canı çok yanacak gibi
Ne dersin?
özelikle de babasının sırını öğrenince."
sigaranın izmaritini, yırtmacımdan dolayı açıkta kalan diğer izleri kamufle ettiğim bacağıma batırıp söndürdüm.
Sanki bembeyaz,temiz tenimde bir kara iz oluştu
Diğer saklananlardan habersiz.

Hızla üzerime geldiğinde kolumu kavrayarak bedenimi sertçe duvara vurdu.
"Ona sakın yaklaşma anladın mı Sakın!"
Bağırışı sokakta yankılandığında
Çok geçmeden Acı tebesümüm dudaklarımda yer aldı.

"Kızına düşkünlüğün gözümü yaşartı
Fırat SOYKAN" eli boğazıma sarıldı. engellemedim.
Atakta bulunmuyor du zaten sadece turuyordu.

"Gebertirim seni anladın mı? aldırtmadığım canını kendi ellerimle  alırım lan!"
Ellerinin baskısı artarken sokakta adım sesleri duruyuldu ardından başka bir ses.

"BABA!"

Almina.

İkimizin bakışları hızla o tarafa döndüğünde önde Pars, arkada Almina koşar adım bize yaklaşınca buğazımda ki eli gevşedi ama çekilmedi.

Pars,babamın kolunu sertçe tutup hırsla geriye doğru savurdu.
Almina, şok ile bir bana birde babasına bakıyordu.
Anlamamıştı.
sadece bir kere karşılaştığı kadını ve babasını bu halde görmesi, anlaması zor bir durumdu.

"Sen...sen ne yapıyorsun baba?"
Babasının yanına giderek kolunu tutu.
"Nasıl bir kadına böyle davrana bilirsin?"
Sevgili kızının yüzüne bakamayan adama dalmışken boynumda gezinen parmaklarla başımı yukarı kaldırdım.

Pars,parmaklarını tüy gibi dokunuşlarla
Boynumda gezdirdi "sadece kızarmış"
Diğer eli izmarit izine gittiğinde tüylerim diken diken oldu.
İşaret parmağını daire çizerek etrafında gezdirdi.
Bakışları dipsiz kuyu misali,o baktıkça ben içine düşüyordum sanki.

Nefesi Yüzümü talan ederken başka bir el boşta kalan kolumu kavradı.
Bakışlarım elin sahibine Almina'ya döndüğünde
"Babam asla öyle biri değildir. Amcamın ölümüyle kendini kaybetmiş olmalı,onun adına özür dilerim." dedi.
Birbirine girmiş saçları, ağlamakta bozulmuş makyajıyla.

Elinden kurtulmak için kolumu geri çektim.
"Babanı gerçekten tanıdığına emin misin?"
Sesimi duyan Fırat Soykan, yere eğik başını bir hışımla bana çevirdi.
Gözlerinde ki korku görülmeye değerdi.

"Anlamadım" Almina, babasına göz ucuyla baktı. Tedirginliğini görmüş olmalı ki kaşlarını çatı.
"Bu da ne demek?"

"Babanın sırlarla dolu hayatından haberin var mı? Hani tanıyorsun ya" Bunu söylememle babam kızının koluna yapıştı.

"Hadi kızım abin seni arıyordur. Daha fazla meraklandırma onu" çekiştirmesi ile gülümsedim sahiden küçük kızı onun zayıf noktası, zaafıydı.

Kızıyla beraber bize arkasını döndüklerinde Sokağın başına varmışlardı.
"Bir gün sende yalnız kalacaksın. herkes sana sırtını döndüğünde ayaklarıma kapanacaksın.
işte o zaman benim gerçekte nasıl birine dönüştüğümü öğreneceksin."
Kibirle sarf ettiğim sözlerle o Durmadı ama Almina'nın adımları sekteye uğradı ardından duraksadı.

Almina bedenini bana çevirdiğinde sokağın girşinde duran Bora'ya değdi gözlerim.
"Çocuklarına hangi yüzünü gösterdin bilmem ama bize gösterdiğin yüzünü herkes bir gün öğrenecek işte o zamana kadar sığınacak liman bul."
Kimsenin duyması umrumda dahi değil di bu Pars'ta olsa diğreleri de.

"Birbirinizi tanıyorsunuz hem de yakından.
Ne saklıyorsun baba?" Bora'nın sert sesi
Duvarlara vurup tekrar kulağıma çarptı.
İki kardeşten de nefret edemiyordum.
Her şeyden habersiz babamın güzel tarafıyla büyümüşlerdi. Onlara kızma hakim yoktu.
Bana benzeyen adam, benim gibi asabi iken Almina'nın Murat gibi sakin bir yapısı vardı.

"Oğlum..."dedi bir kere bile Murat'ın karşısına çıkmayan, ona böyle seslenmeyen babam.
"Sonra konuşuruz sırası değil amcan..." Sözlerine devam etmedi Bora'nın onu anlayacağını umarak.

"Bizim işimiz vardı Üsteğmen hadi gidelim." Konuşmalarını umursamadan
Pars'ın kolundan çekerek sokaktan çıkıp arabaya ilerledim.
"Hadi öğret bakalım araba sürmeyi"
Daha demin yaşadıklarımı yok sayarak
Gülümsedim.
Yüzündeki çarpık gülüşüyle karşılık verip, arabanın kapısını açtı.

"Buyurun Hanımefendi" Eliyle koltuğu gösterdiğinde gülümsedim.

"Teşekkür ederim beyfendi" elbisenin açılmasını umursamadan direkt koltuğa yerleşip arkama yaslandım.
Pars,göz ucuyla açıkta kalan bacaklarıma ardından yüzüme baktı.
Daha fazla beklemeden kapıyı kapatıp hemen yanıma bindi.

Tabletin altındaki yere dokunmasıyla kutu açıldı. içinden aldığı kremle Kaşlarım çatıldı.
O ise umursamadan işaret parmağına sıkıp bacağımdaki izmarit izine sürmeye başladı
Parmağı hafif bir şekilde daire çizerek masaj yapıyordu.
Sertçe yutkunurken "kendine zarar vermek yerine neden karşındakine vermiyorsun." Dedi.
Buradan anlaşıldığı kadarıyla babamdan nefret ediyordu.

Fısıltısı ile gözlerimi kırpıştırıp, bedenimi koltuğa bastırdım.
ardından derin nefes alıp dudaklarımı araladım.
"Canımın yanmadığını söylemiştim."
Fısıltım ile elini başımın yanına koltuğa yaslayarak yüzüme doğru yaklaştı.

"Ha sen de dedin ki,canım yanmıyor bari güzel bedenime zarar vereyim."
Gözüme düşen perçemi yüzük parmağı ile geri çekti.
İltifat etmesi gözümden kaçmadı.

"Güzel beden...Her şey göründüğü gibi olmayabilir komutan."
Bir kaç saniye öylece gözlerime baktı.
Yer ve zaman kavramı yok olmuşçasına gözlerini gözlerime dikmişti.
Ardından yeni fark etmişçesine hızla kendini geri çekip arkasına yaslandı.

Dudağının kenarını kaşıyarak göz ucuyla bana baktı
"Hazırsan başlayalım" dedi.
Başımla onayladığımda ellerimi direksiyona koyup deri yüzeyli kolu avuçladım.
Dikiz aynasını bana doğru hafif çevirip dışarıdaki aynaları kontrol etti.

"Öncelikle soldaki debraj,ortadaki fren sağdaki gaz. Bu tamamsa arabayı çalıştır ayağın debraja basılı dursun."
Dediğini harfi harfine yaparken sonrasını bildiğim için o söylemeden vitesi takıp, el frenini indirdim.
Bunu Berto, araba sürerken görmüştüm.

'Güzel' der gibi başını salladı.
"Ayaklarını birden çekmeden ağır ağır debrajdan ayırıp, gaza bas." İşi kavradığımı anladığımda hiç beklemeden gaza var gücümle bastım.
Birden hareket etmemizle sertçe koltuğa yapıştık.
"Lan Napıyon!" Sesi biraz yüksek çıkarken yüzümü buruşturdum.

Hız kesmezken,asfalt yolda çığlık atan lastikleri umursamadan boş orman yolunda ilerledim.
Nereye gittiğimi bilmiyordum zaten başka yolda yoktu.
"Frene bas lan Manyak Kadın!!"
Arkamıza bakıp bana döndü.
Yandan yüzüne baktığımda sinirden Gittikçe kızarıyor anlından ki damarları daha da kabarıyordu.

Sıkıcı olmaya başlayınca birden sağa dönüp sola kırdım.
"Allah senin belanı vermesin manyak! durdur şunu"gür bir kahkaha attıp önüme döndüm.
Keyfim öle hoş.

Yine birden Frene basıp durdum
öne savrulduk ama o daha, " çok şükür yarabbi"  demeden tekrara gaza yüklendim.
"Lanet olsun! At beni arabadan."

"Sağda da tükürmemi ister misin?"
Alayla sarf ettiğim sözlerle kalpten gidecekti.
Bu durum, karnım ağrıyana kadar gülme isteyi uyandırıyordu.
Siyah asi saçları yine anlına dökülmüş ona sert bir hava katmıştı.

"Önüne bak önüne! şehit olmadan gebermek istemiyorum." şehit lafıyla yutkunduğumda, istemsizce gerildim. Asker olduğunu anlık olarak unutmuştum.
Ne diye hatırlatıysa?

Sinirle hızımı 190 a çıkardım. Keyfimi kaçırdığı için durmam için uyarılarını duymamazlıktan gelerek dahada gaza yüklendim.
İlerde gördüğüm bir grupla hızımı düşürmedim arabanın yarısı yolu kaplamışken önünde göbek atıyordular
Açık camdan duyulan sesle göz deviridim.
"Yavaşla!  insanları görmüyor musun?"

Başımı yana çevirip ona baktım.
sinirle soluyor, yumruk yaptığı elleri aynaya yaslı duruyordu.
"Onlar kurallara uyup yolun ortasında durmasalarmış"
Bir kere kornaya bastığımda gruptakilerin dansı yarıda kesildi.
Hepsi bu tarafa döndüğünde, ilk 3 saniye yerlerinden kıpırdamadılar
Ardından birbirlerine çarparak koşuşturmaya başladılar. 6 kişilerdi  3'ü arabanın üstüne atladığında
Pars,"Yavaş, yavaş" Diye bağırdı.
Kalan diğer üçlü ise  kendini yolun dışına, ormanın taşlı kaldırıma attı.

Yanlarından jet hızıyla geçtiğimde Pars hırsla bana döndü.
"Uçtun! uçtun! adamların anasını siktin."

"Güzelim Sesin kısılacak az yavaş bağır" homurdanmamla başını geriye yaslayarak elleriyle yüzünü ovuşturdu.

"Bundan sonra seninle aynı arabaya binenin Allah belasını versin.
Sana ehliyet verecek adamın yedi ceddini sikeyim" karnını tutup konuştuğunda göz devirdim.
Midesi bulanmış olmalı ki gözlerini kapatıp derin nefes aldı.
Yani sadece 4 kere zik zak çizip 3 kere döndüm hasas olmalı.

Yol üstündeki petrolde sağa çektim.
"Bekle geliyorum." Dediğimde başını salamakla yetindi.
Anahtarı alıp kapıları kilitledim içeriden bana kötü kötü baktığında omuz silktim.
Ne de olsa kaçabilirdi.
İşi garantiye almak gerek.

Onu geride bırakıp markete girdim.
2 şişe su, 2 tane de çikolata aldım.
Acele adımlarla kasaya koyup telefon kılıfına koyduğum kredi kartını uzattım.
O sırada gelen bildirime tıkladım.
Amcamın haberi çıkmıştı bile.
Temasız olduğu için hızla okutup aldıklarımı poşete koydum.
Vakit kaybetmeden arabaya geri döndüm.

Arabaya yakın durduğumda,ekranı büyütüp ceset fotoğrafına baktım.
gayet güzel çıkmış enfes.
Aşağı kaydırıp yazıda göz gezdirdim.

SOYKAN Ailesi için yeni bir yıkım daha, Ünlü iş adamı, Ferit Soykan.
1 hafta önce duyurulan defile için organize ettiği Davette Vahşice katledildi.
Gece saat 12 sularında, konuşma için sahneye davet edildiğinde ortada olmadığı hisedilirken bir kaç dakikanın ardından büyük salona
Kanla süslenmiş ahşap kutunun içinde bir kalp organı getirildi.
Bu kalbin kime ait olduğu bilinmezken saniyeler sonra tavandan düşen avizeyle, Ferit Soykanın parçalanmış cesedi Aile masasının tam ortasına düştü.
...
Büyük bir kargaşaya dönen davete korkunç anlar an be an görüntülendi.
Büyük Varisin ardından Oğlunun ölmesi çok dikkat çeken olaylardan biri oldu.
...
En büyük dikkat çeken olaylardan biri ise Ferit Soykan'ın katili kendini beli etmişti.
MV, Amblemi altında yazılan sözler sosyal bedyayı salladı.
Korkunç olayın sahibi yıllar önce işlediği cinayetle ortadan kaybolmuştu.
Ama geri dönmesi büyük bir uyanışı göstergesiydi.

Bir dakika!
Bu demek oluyor ki benim adım altında biri cinayet işlenmişti. çünkü ben miva olarak daha ilk cinayetimi bugün işledim.
Kaşlarım çatılırken bunu sonraya erteleyip telefonu kapatım.
Julia,bana neden eksik bilgi veriyordu?
Bu işi kendim haledecektim kimseye bulaştırmadan.

Arabayı açıp yerime yerleştiğimde Pars'a  döndüm.
Gözleri hala kapalıydı kaşlarım çatılırken konuştum.
"Karargahta çok yoruyorlar galiba komutan." suyu poşeten çıkarıp ona doğru uzatım.
Ama hala Soruma yanıt vermemişti.
Daha fazla dayanamadan Bedenimi ona çevirdiğimde,yüzünde tek bir mimik oynamıyordu.
gerçekten uyudu mu?

Poşeti aramızda ki boşluğa kayup, elimi yaslandığı koltuğun kenarına yerleştirdim.
Yüzüne doğru yaklaştım.
"Çikolata aldım. hep o kokuyu alıyorum diye. niye uyudun ahmak herif"

Homurdanmamla birlikte gözlerini öyle bir hızla açtı ki hızla geriye çekildim.
"Ödüm koptu lan!" Omzuna vurup derin nefes aldım.
O ise bana değil ortamıza koyduğum poşetin içine bakıyordu.
Gerçekten mi?

Bakışlarımı umursamadan poşeten sütlü çikolatayı aldı.
Kalan biter çikolatayı elime tutuşturdu.
Kendisi beklemeden paketi açıp büyük bir ısırık aldığında
Bende daha fazla kendimi iştahına kaptırmadan paketimi açtım.
Bir ısırık aldığım zaman damağıma yapışan ağır çikolatayla yüzüm buruştu.

"Beğenmedim" kendi çikolatamı gösterip mırıldandım.
Gözüm onunkine kaydığında hızla eliyle çıkolatanın görünen tarafını kapatı.

Elimi uzattığım zaman başını hırsla iki yana salladı "asla" Derken çikolatanın kalan kısmını ağzına atmak için kaldırdı.
Elimdekini poşete attıp hızla elini tutum.

"Sakın...bu kadar cimri olma bir ısırık!" dudaklarımın arasından çıkan kelimeler ile sinirden çenesi seğirdi.
Çikolata onun zaafı olmalı ki yüzü korkunç bir hal aldı.

"Kendi çikolatanı yedin! bu benim." Diye adeta Tısladı.
Gücüm elini engellemeye yetmezkken iki avucumu eline sardım.

"Bir ısırık hı?" Başımı eğip gözlerimi kırpıştırdım.
Dizilerde böyle yapınca her şeye evet diyorlardı.
Yani küçükken izlediklerimde öyle oluyordu.

"Şu an Ne yapıyorsun?" Dedi.
Garip garip yüzüme bakarken.
Al işte hani işe yarıyordu.

Hızla üzerine atılıp, avucunun içinde ki paketen dışarı çıkmış çikolatayı dişlerimin arasına alarak geri çekildim.
O ise boş paketi hızla atıp parmaklarıyla iki Yanağıma baskı uygulayıp çenemi kıpırdatmamı engelledi.
"En nefret ettiğim şey ne bilir misin?"
Başımı iki yana salladım.
"Benim olana göz koyulmasıdır."

Aaa manyağa bak.
Dudaklarımın arasında ki çikolataya öyle bir bakıyordu ki korkmadım değil.
Açsan git yemek ye kardeş.
Beni çiğ çiğ yiyecek gibi bakma.
Adem elması kavislenip aşığıdan yukarıya doğru kaydı.

Gözlerini sıkıca kapatıp geri açtı. parmaklarını yanağımdan boynuma doğru sürterek geri çekti.
Çikolatayı, dilimle ağzıma alıp çiğneyerek yuttum.
Çok büyük bir mevzuymuş gibi yüzüme bakmadan sadece önüne odaklandı.
Trip mi?

Daha fazla oyalanmadan arabayı çalıştırıp yola koyuldum.
Bu kez normal hızda sürüyordum hala önüne dönük bir şekilde yolu izliyordu.
Sıkıcı ortamı dağıtmak için takıldığım konu hakkında konuşmaya başladım.  "Pars Viranlı. seni o kadar araştırdım hiçbir sonuç yok.
Soyadını taşıyan bir Allahın kulu yok.
Derken 7 kardeş çıktınız.
Çok gizemlisin. Anne babanı güzel saklıyorsun ama kız kardeşlerin için aynı şeyi söylemeyeceğim."

Konu ilgisini çekmiş olmalı ki yolda olan bakışları bana döndü.
"Çünkü yoklar." Dedi sesi büyük bir nefret içerirken bakışları dalgındı.

"Ne?" Kaşlarım çatıldığında, başını koltuğa yaslayıp yüzünü bana çevirdi.

"Annem ve babam öldü. kayıtlara geçmediği için bulamamışsındır." parmaklarımı ritimle direksiyona vurdum.
Bir şey var dı normal olmayan.

Nedenini merak etsem de kurcalamadım.
"Atlatması zor olmuştur başın sağ olsun."

"Vatan sağ olsun" Diye fısıldadı.
Dostlar değil, Vatan.
Şehit olmuşlar...
Ama neden kayıtlara geçmedi ki?

"Senin içinde zor olmalı..." .
Konunun buraya geleceğini tahmin etmiştim.
Güldüm. Gülmemle kaşları havalanırken gözleri kısıldı.
devamını nasıl söyleyeceğini bilmiyordu galiba.

"Hayır! aksine kolay oldu" dedim kendimden beklenmeyecek soğuklukta.
Onlara olan nefretim ölmüş olsalarda dinmiyordu.

"Ne demek bu?" Yerinden doğrulup dikkatle yüzümü izledi. Onların nasıl öldüklerini zaten beni araştırırken görmüştür. ama ihtimal vermememiş olacak ki Alacağı yanıtı bekliyordu.

Gözlerimi yoldan ayırmadan dudaklarımı araladım.
"Çünkü onları ben öldürdüm.
yani atlatması sandığın kadar zor olmadı"

Bakışları dokunklaştı,yüzü gerilirken
Çenesi seğirdi.
Ardından beklenmeyecek bir şekilde eski pozisyonuna dönüp rahat bir şekilde yaslandı
"Geçerli bir sebebi vardır." Dedi.
Garipti. davranışı,hareketleri.

Dudaklarımı birbirine bastırdım.
Bugün, Adaya gidecektim. uzun bir süre Efsa olarak ortalarda olmayacağım. Bu demek oluyor ki
Sadece Miva'nın yapacakları konuşulacaktı.

İlk işim, babamın bankasını soyup patlatmak.
Almina ve Seda'nın Alışveriş merkezinde olan ünlü mağazasında açılış olacakken açılacak kapıda onları büyük sürprizim karşılayacaktı.
Ve bunları yaparken çok eğleneceğim.
O surat ifadeleri benim için büyük bir zevkti.

Arabadaki sessizliği bozmak için bıkinlıkla oflayıp,radyoyu açtım.
"Seni Melek sanmıştım olmuşsun kahpe"
Açar açmaz yarıda durdurulduğu anlaşılan şarkının devamında duyduğum kelimelerle
Birden kahkaha attıp direksiyonun dengesini kaybetim.
ama hemen toparlanmıştım.

"Lan bu ne?" Pars, radyosunu solgularken gülmem kesilmemişti.
Yandan bana baktığını hisetiğimde ona döndüm.
Ama gözleri gülüşümdeydi.
Fazla takılmadan gülüşümü silip buğazımı temizledim.
Tanıştığımızdan beri Dikkatli bakması hiçbir zaman hoşuma gitmemişti.
Canımı sıkıyordu.

"Miva'nın bu kez hedefi benim" dedi.
Dalgın ifadesini bozarak.
kaşlarım çatıldı,Mesaj gelmiş olmalı.

Şaşırmış gibi yaparak ona döndüm.
"Bu da ne demek?" Dedim sanki ben onu öldürmeyecekmişim gibi.

"Masadan biri beni öldürmesi için anlaşma yapmış. ama o kadar da kolay olmayacak hem ona hem de Miva'ya göstereceğim."
Kendinden emin sinirli tonda ki sesi ile dişlerimi dudağıma geçirdim.
Gerçekten o adamın Pars'la derdi neydi bilmiyordum ama beni paralı bir seri katil sandığı için ona çok güzel bir oyun oynayacaktım.
Beni kullanmak istediğine pişman edecektim.

"Neden onlara güzel bir oyun oynamıyorsun?" Evet şimdi kendimi tuzağa düşereceğim.
Çok zekiyim.

"O ne demek?" Bedenini tamamen bana doğru çevirdi.

"Bu şu demek, her zaman hazırlıklı olacaksın.
bugün ki cinayeti gördün.
Hiç beklemedik yer, hiç beklenmedik an. Ama tabi farklı bir şeyde olabilir bilmiyorum" Dedim. kendime tuzak kurarken.
O ise biraz düşünür gibi oldu başını eğdiğinde kaşlarımı çattım.
Sırıttığını görmüş gibi oldum ama hızla başını kaldırdığında hala aynı ciddi yüz ifadesi vardı.

"Tamam yapalım planın ne?"
Güzel dercesine başımı salladım.

"Şimdi değil yarın konuşuruz karargaha değil mi?" Diye soru yöneltiğimde başıyla onayladı.
Önce onunla iletişime geçecek kişi
Onu öldürmemi isteyen serhat kürek olacak.
5. Üye kendi ölümünü hazırlıyordu
Haberi olmadan.

"Bir de şey var. sana vermeyi unutum..." dedi sözüne devam ederken elini cebine attı.
Çıkardığı sarı kağıdı bana doğru salladı.

"Ne bu?" Kağıt eski değildi sadece sararmıştı olduğundan çokta buruşmuş.

"Hale Soykan,sana vermemi istedi her ne kadar diretsemde ona en yakın sensin çok önemli dedi" dudak büzüp, omuz silkip, açık avucuma bıraktı.
Babamın karısı neyin peşindeydi onunla bir kere bile denk gelmedim göz göze dahi.
Buna rağmen o beni gayet iyi izlemiş olacakki Pars'la Davete ki yakınlığımdan faydalanmış.

Notu umursamadan açtığımda yoldaki bakışlarımı küçük yazıya çevirdim.

Aynaya bak çok güzelsin.
Oysa sen kötü,kirli,kaçak harabe bir çocuktan farksızdın.

Okuduğum cümle ile istemsizce ani fren yaparken öne savrulmayı umursamadan gözlerimi yazıdan ayırmadım.
Notu tutan parmaklarım, sinirle titrerken dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Kirli ha?

"Ne oluyor? iyi misin?" Pars, hızla bana baktığında Başımı aşağı yukarı saladım.

"İyiyim... çok iyiyim...mükemmelim."
Demekki her şeyden haberi vardı ama bunu babam bile bilmiyordu.
Güzel, acımıştım doğrusu.
Aldatılan kadın olmak berbat bir hisstir.
ama o gurursuz gibi kalmayı tercih etmişse benim sorunum değildi.
Yani oda yapacaklarımdan nasibini alacaktı.

İşte Karma şimdi başlayacaktı.
Herkes yaşatığını yaşayacaktı.
Ben bunu düşünürken
Çenemi kavrayan ellerle kendime geldim.
Pars, yüzümü hızla kendine çevirmesiyle bakış açıma giren yüzü ile göz kırptım 'ne var' dercesine.

"Burnun kanıyor." Kaşlarım havalandı.
Ne?
Refleksle elim burnuma gitti. dudağıma ulaşan sıvı ile yutkundum.
Pars, torpidodan çıkardığı peçeteyi burduma tutuğundan ciddi bir ifadeyle gözleriyle yüzümü taradı.

Çınlama beynimi esir almaya başladığında titreyen ellerimi hızla kulağıma yasladım.
Nefes alış verişim hızlanırken dudaklarım nefesizlikten aralandı.
Bir küçük kız varmış...

Hayır,hayır yapma lütfen.
Kalbim maratona çıkmış gibi atarken, göğüs kafesimi delmek ister gibiydi.
Kafesimin ortasında yeşeren sarmaşık kuruyup çatırdarken, bütün kemiklerime dolanıp nefesimi kesiyordu.
Boynumda atan şah damar ettimi parçalamak isteyen bir ok gibi tenime batıyordu.

Koluma baskı uygulayan kemikli parmaklar beni sarstıkça sesler yükseliyordu.
Genelevde kalıyorsun işini bilmiyor musun?

"EFSA!" Beni sarsan haykırışla bedenim taş keseldi.
Öylece görüntüler silikleşirken görüş alanıma sinirden kızarmış yüz girmişti.
Derin solukları yüzümü yalayıp geçtiğinde benim nefesim dudaklarından içeriye sızıyordu.

"Neyin var bak iyi değilsin.
geç şuraya ben arabayı sürerim." Baygın bakışlarım hala onun üstündeyken
Buğazımda oluşan acı yumru hala yerinde duruyordu.

Bir şey demeden arabadan indim.
Oda aynısını yaptığında başımı gökyüzüne kaldırdım.

Demek ki sevilmemek böyle bir şeymiş.
Hiçbir şey görmemek için kör,
Bir şeyler hissetmemek için duygusuz.
Benim kaderim, çürümekten ibaretken
Verilen canım babam tarafından alındı.
Hayattan beklentim hiç yokken zihnimi ruhumu bile ele geçirdiler.
Ölene kadar seninle olacağız demişlerdi
Öldüler de gitmemişlerdi.

"Efsa!" İkazı karşısında arabaya tutunarak onun yerine geçmek için yanına gittim.
Kapıyı benim için açık bırakarak koltuğu işaret etti
Yavaşça yerime yerleştiğim sırada üzerime doğru eğildi.
Bedenimizin arasında mesafe neredeyse yok gibiydi kokusunun en çok yayıldığı yer, boynu dudaklarıma o kadar yakındı ki sıcaklığı dudağıma ulaştığında etimin karıncalanmasıyla dilimi üzerinde gezdirdim.

Kemerimi takıp hızla geri çekildi. arabanın önünden dolaşıp
Yerine geçtiğinde vakit kaybetmeden gaza bastı.

01:30

Karargaha yaklaştığımızda bıkınca ofladım benim şu an adaya gitmem gerekti.
Zihnimin yorgunluğu ile yarına ertelediğimde karargaha giriş yapmıştık.
"Umarım yanındaki ev derken beni kendi evine atmazsın." Alayla sarf ettiğim sözler onu güldürdü.
Sürekli yaşanan şeyleri unutturmak için bahane üretirdim.

"Oradan bakınca çapkın birine mi benziyorum?" Dedi göz devirirken.

Konuşmak için Dudaklarımı araladığımda araba durmuştu.
Camdan dışarı makmayıp direkt
İndim.
Etraftaki yerlere baktığım da gecenin bu saatinde bir grup toplanmış çimenlik bahçede çember oluşturacak şekilde oturmuş,çekirdek çitliyor sohpet ediyordu.

"Aha komutanım,gelsenize" Arda,bizi ilk gören olurken bağırarak eliyle gel hareketi yaptı.

"Sorun olur mu?" Pars bana döndüğünde başımı iki yana salladım.
Beraber onlara doğru yürüdüğümüz de Tek tek ayağa kalmaya başladılar.
Bedenime doğru vuran rüzgarla tüylerim hürperdi.
Pars, göz ucuyla bedenimi süzüp adımlarını yavaşlatığında onu geçmiştim.

Hiç beklemediğim anda omzuma konulan ceket ile duraksadım.
Arkamda hisettiğim sıcaklık, nefesini kulağıma üfledi
"Üşüyorsan söylemelisin." Hızla yanımdan geçti.
Önünde durduğum grupta Murat'a vardı.

Hızla yanıma geldi. Bakışları bir süre üzerimde dolaştı. ardından bir kolunu belime diğer elinin avuç içini kafama bastırıp göğsüne çekti.
Sarılmasına karşılık Kolarımı beline sardım.

"Oo hayırdır Murat bey" Diye bir kadın sesi duydum. Sesinin naif ve rahatlatıcı bir tonu vardı.
Geri çekilip sesin geldiği yöne baktım.
Sarışın kadın gülümseyerek bizi izliyordu.
Yeşilerim, mavilerine çarptı okyanus
Birbirine karışır gibi meltemleşti.
Çak tatlı bir siması vardı.
Ve ben kolay kolay beğenen bir tip değildim ama bu kadın gerçekten güzeldi.

Elini uzatıp "Frezya. burada doktorluk yapıyorum. " dedi. gülümsemesine karşılık verip elini sıktım.

"Efsa, Memnun oldum." Bana ve Murata imalı bakışlarını yakaladığımda devam ettim.
"Murat'ın ikizi Ama ondan büyüğüm."

Kaşları havalandığında yüzü gerildi.
Gözleri üzerimizde mekik dokurken
Bir şeyler bildiğini anlamıştım.
"Ee hadi oturun ayakta dikilip direk olmak istemezsiniz" Selim, ağzındaki çekirdek kabuğunu üfleyip çenesini gere gere konuştu.

Çembere iki kişilik yer açıp tekrar oturdular Murat bu kez karan'ın yanında değil benim yanıma oturdu.
Aramız ne kadar limoni olsa da ona karşı sert davranamıyordum.
Kolunu omzuma atıp kafamı göğsüne yasladı.
Kulağıma doğru eğildi"nereye kayboldun o gün çok merak ettim... özledim" diye fısıldadı saçlarımın arasına ufak bir buse kondurdu.

Gözüm diğerlerine kaydığında kendi aralarında sohpete dalmışlardı.
Yanımda oturan pars, Gözlerini kısmış
Murat'a tip tip bakıyordu.
Bir şeyleri sorgular gibiydi.

"Bu gece nöbetim var. öleceğim diyorum. Sen bana demedim mi doktor olma diyorsun kafayı yiyeceğim"
Frezya, yakınırken Karan omuz silkti.

Arda, bana bakıp gülümsedi karşılık verdiğimde dudaklarını araladı.
"Yanlış anlamazsan bir şey soracağım
O gün hastaneden neden kaçtın?"

Murat, sinirle soluyarak ağzını açacakken omzumdaki elini sıktım.
Hiçbir zaman yanımda olmayıp bir şey dememişken, şimdi beni savunmasını istemiyordum.
"Tahliyemin gercekleşmesi gerekti ama oradaki doktorlar bana kafayı takrıkları
için kayıtlara yanlış raporları geçirip beni bir süre daha tutmaya çalıştılar. ama değişik bir şekilde yangın çıktı bende bunu fırsata çevirerek kaçtım.
Fark ettiysen kaçışımdan sonra mahkeme kararıyla serbest kaldım zaten."

Başını onaylar anlamda sallayarak gülümsedi. sonra elini yere vurunca çim tozu havaya doğru süzüldü.
Bu nedenle Pars, elini hemen burnuna götürdü ama tutamadan hapşırdı.
"Çok yaşayın komutanım" dedi Arda.

"Hep beraber" dedi ve burnunun ucuna fiske vurdu durdurmak için ama yine hapşırdı.

"Çok yaşayın komutanım" dedi bu kez karan. Pars, başıyla onayladı.

Ve tekrar.
şaşırarak Yerimden doğruldum kesintisiz üst üste iki kere daha hapşırdığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Hayırdır komutanım ölümsüz olmak mı istiyorsunuz?" Selim, imayla konuşup kaşını kaldırdı.

"Kes sesini!" Diye ikaz etti Pars.

Gözüm Frezya'ya kaydığında dalgınca komutanına gülen Alper'e bakıyordu.
Dudaklarını ısırıp başını eğdi.
"Benim nöbetim var, siz devam edin. hayırlı akşamlar."

Gözlerim kısdığında Alper'e baktım.
Frezya'nın sesi duyulduğunda yüzündeki kaslar gerildi sinirlenmişti.
Buna kaşlarım çatıldı ama umursamadım.

Herkes ona karşılık verdiğinde
Selim bana döndü.
"Demeki o eve taşınan sensin bu aslında onun içinde çok güzel bir şey"
Dediğini anlamdığımı belirten mırıltılar çıkardım.

"Evde bir kadın var. Aden, kendisi pek dışarı çıkmıyor sadece akşamları. kimseyle arkadaş olmaz, kimseyle konuşmaz, ruh gibi ama melek kadar güzeldir." hayran hayran anlattığı kadın benim kalacağım evde yaşıyordu demek.

"Yani onu seviyorsun" Bunu dememle bir yudum aldığı kolayı geri püskürtü.
Öksürük krizine girdiğinde Şahin, onun sırtına vurmaya başladı.

Ne dedim ki?

"Yuh öyle denir mi?" Ağzını silip söylendi.
Omuz sikltim nasıl denir?

"Boşver onu, ğardaşımın ablası, komutanım yavuklusu.
O boş yapiyi ara sıra" dedi timde daha önce  görmediğim adam.

Murat hızla öne atıldı "Nereden komutanının yavuklusu oluyor lan!" Gözleri Pars'a döndüğünde zor gülümsedi
"Yani komutanım siz kim ablam kim o daha iyilerine layı-...yani sizde tabi de-"
Sözünü kesen Pars'ın havaya kalkan eli oldu.
Konuştukça batıyordu gerzek.

"Ablan daha iyilerine layık olabilir Murat. Zaten benim tipim değil.
hem de hiç" dedi emin tonda. Gözlerini bana dikti. Yüzümü inceleyip
Ardından yine murat'a çevirdi.

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı
'Öyle mi' der gibi başımı eğip salladım.

Aynen öyle bakışı attıp ayağa kalktı.
"Yarın antrenman var erken yatın. sabah başımın ettini yemeyin" Sert sesi ortamı sesizliğe gömerken bütün askerler, sanki 'siktirip gidin yatağınıza' denmiş gibi hızla kalkıp İyi geceler dileyerek koşar adım evlere dağıldı.

"Beni takip edin Efsa Hanım. eviniz bu tarafta" aramıza resmiyet koyarak kendi önden giderken, murata döndüm.

"Yarın gideceğim uzun bir süre görüşmeyeceğiz beni göremezsen merak etme diye dedim" parmak ucumda yükselip, dudağımı anlına bastırdım. "siktir git yat" dedim.

Onu arkamda bırakıp Pars'ı takip ettiğimde çok geçmeden en baştan ikinci evin önünde durduk.
"Burada Aden ile kalacaksın ona haber verildi zaten." Başımla onayladım.
Bir adım atmıştım ki kolumdan tutu.
"Bir de onun özel durumu var." ensesinde ki saçını karıştırıp devam etti.
"Konuşamıyor,duyamıyor o yüzden sana cevap vermediğinde yanlış anlama"

Gözlerim evde dolaştı bütün ışıklar açıktı.
Korkuyor mu?
"Teşekkür ederim " dedim fisıltıdan ibaret sesim ile.
Özür dileyince veya teşekkür edince çok zorlanıyordum. bunun nedenini bende bilmiyordum ama öyle Bi huyum vardı.

Gülümsedi. başını salayarak içeri geçmem için eliyle kapıyı gösterdi.
Son kez yüzüne bakıp, elime verdiği anahtar ile 4 ahşap basamağı çıkıp kapının önüne geldim.
"İyi geceler habibi" Son sözlerim bunlar olurken içeri girdim.
Arkamdan homurtusunu duymuştum.

Çelik kapıyı geri kapatıp aydınlık koridora baktım.
Tavan, tamamen yeşil yapraklı sarmaşıklar ile kaplı olarak sarkıtılmışken, sarı led ışık aralarında kaybolacak şekilde ortamı aydınlatıyordu.
Duvarlar ise renkli tablolarla süslenmiş ara ara değişen şekili aynalar konulmuştu.

İçeriden gelen yüksek sese doğru ilerledim. ses Gittikçe kulak delecek kıvama geldiğinde kaşlarım çatıldı.
Aralık beyaz renkli kapıdan, yüzümü sokup baktım.
Adının Aden olduğunu tahmin ettiğim kadın, başını dizlerine yaslarken kolarını bacaklarına sarmış Yerde öylece salınıyordu.
Duymadığı halde bu müzik ne?

Kapıdan bakmayı kesip, ayaklarımın götürdüğü yere onun yanına gittim.
Ayak parmak uçlarım onunkine değene kadar durmadım.
Varlığımı hissetmiş gibi hızla başını kaldırdı.
Göz göze geldik hızla ayağa kalkıp karşıma dikildi.
İlk beş saniye öylece yüzümü,bedenimi süzdü ardından elini uzattı.
benden bahsetmişler zaten ondan garipsemedi.

Uzattığı elini avuçladığımda yumaşıcık teni nasırlı elimdeyken garipsedim.
Benim ellerime nazaran pamuk gibiydi.

Hızla elini çekip, koşar adım televizyon ünitesinin üzerindeki not defterini aldı.
Bir kaç saniye boyunca bir şeyler karalayıp defteri bana doğru çevirdi.
'Sen ev arkadaşım olmalısın. adım Aden senin?'

Tebessüm ederek kollarımı havaya kaldırdım.
İşaret dilini küçükken genelevde tek arkadaşım olan,dudu için öğrenmiştim. kendisi dilsizdi ama duyabiliyordu
Hareketlerini ilk zamanlar  anlamadığım için çok ağlamıştım.
Bende, onun bana bütün hareketleri yazıp ardından uygulamasıyla öğrenmiştim.
Sonradan onu anladığım için çok mutlu oluyordum. duysa da bende hiç konuşmadan sadece işaret dili ile iletişim kuruyordum.
O zamanlar o kadar güzeldi ki ama her şey gibi o da kısa sürdü.
Dudu, daha 8 yaşına yeni basmışken
2 adam tarafından tecavüz edilip öldürülmüştü.
Bu işaret dili, bende kalan tek hatırasıydı.

Buğazımdaki yumru yerinde takılıp kaldığında yanan gözlerimi sıkıca yumdum.
O genelevi, başlarına yıkıp onlar içindeyken ateşe verecektim.
Ama herkes gibi acı çekecekmeden ölmeyeceklerdi.

Elimi hareket ettirip
Aynı zamanda istemsizce sesli söyledim. "Ben de, Efsa."

Gözlerinin,kırmızı damarları belirginleşmiş beyaz teni kızarmıştı
Ağladığı beli oluyordu.
Ellerini kaldırdığında dikkatlice izledim.
'Sana Odanı göstereyim mi? Ben düzenledim.'
Heyecanlı ve hızlı hareketleri ile  gülümsedim ve başımı salladım.

Koşar adım yanıma geldiğinde kapıyı gösterdi
Gitmeden önce durduğumuz odaya baktım.
Bu kez tavandan sarkan sarmaşık değil yapay bulutlardı.
Mavi Led ışıklar,uzunlamasına duvarın başından sonuna kadar uzanıyordu.
Duvar tamamen öyle iken bazı yerlerinde küçük fotoğraflar asılmıştı. perde bile beyaz ışıklarını saçıyor, aydınlık yeri daha da aydınlatıyordu.
Duvara yaslı, L şeklindeki kırık beyaz koltuğun karşısında, kahverengi halatlarla tavana sabitlenmiş salıncaklar vardı. üzerinde soluk yeşil minderler yerleştirilmiş çok tatlı gözükmesini sağlamıştı.
Diğer duvarı ise komple kaplayan kitaplık ortama çok güzel hava katmıştı.
Yerin gözüken hiçbir yanı yoktu her yer Yumuşacık halılarla kapanmış. ayağımın altında kayma hissi çok iyiydi.

Çok beklemiş olmalıyım ki bileğimden tutup çekiştirmeye başladı.
On döndüğümde hızla elini çekti.
kolunu kaldırıp İşaret diliyle özür diledi.
Başımı iki yana sallayarak
"önemli değil" dedim. onun gibi hızlı hareketlerle.

Gülümsedi. inci dişlerini gösterip, gamzelerini belirginleştirerek.
Yine Karşılık verdim.
Bu aralar çok gülümsüyordum. çoğunlukla Pars'ın yanında oluyordu ama Aden böyle sürekli gülümserse Pars'ı geçecekti.

Yürümeye başladığında arkasından ilerledim. 10 saniyede uzun koridoru geçip kahverengi kapının önünde durduk.
Üstündeki tabelada parantez içinde yazılan yazı ile sırıtım.
Bu kız normal değil.
(Merak eden varsa içeride bir mücevher var.)
Hem de hiç.

Kapıyı aralayıp, elini döndürerek hafif eğildi.
Elini hızla hareket ettirdi.
"Buyurun efendim."
Daha yeni tanışmamıza, hata ağlamasına rağmen ruh halinden hemen sıyrılıp 40 yıllık arkadaşmısız gibi davranıyordu.
Selimi'n bahsettiği ruh gibi tabiri hiç görmemiştim.

Bende dışarıdaki ruh halimden sıyrılıp
Kendimi eğlenceye bıraktım.
"Teşekkürler madam." Hareketlerimi dikkatle izleyerek elini çırptı.
Çok enerjikti ve bu alışık olmadığım bir şeydi.
Adapte olmakta zorlanıyordum.

Odamın kapısının önünde durarak içeriyi izledim.
Diğer odalara göre sade ve güzeldi.
Tamamen beyaz renk hakimdi.
Tavan tamamen aynayla kaplanmışkken,
iki kişilik yuvarlak beyaz yatağın üstünde kocaman ayıcık vardı.
Yatağın biraz uzağında ama karşısında olan uzun raflık kısa ama duvardan karşı duvara kadardı.
Üzeri, mum ve vazolarla süslenmişti.
Işığı kapatığında yatağın altındaki ışıklar açıldı. onunla beraber duvarda saklı projeksiyon aydınlandı.
Mor ışık odayı hafif aydınlatırken erotik bir hava katmıştı.
Dudağımı büzüp 'vay be' dercesine başımı aşağı yukarı saladım.

Gel anlamında elini salayarak koridorda yürümeye devam etti.
Bu kez başka bir renkteki kapının yanında durduk.
Üstündeki tabela ile mutfak olduğunu anladım.
Yazı ile kıkırdadım.
(İyom,iyom sonra kilo aldım diyom)

Soluk yeşil,kapıyı açıp içeri girdik.
L şeklindeki mutfak dolapları, beyaz iken tezgah ahşaptı.
Bütün eşyalar kapı gibi Soluk yeşildi.
Ortada olan masanın üstünde ki
Vazo,çiçekler.
Beyaz sandalyenin üzerindeki minderler.
Baharatlıklar,bezler Allah'tan halı sade yeşil olmak yerine beyaz papatyalarla süslenmiş.
Burası tamamen mumlarla aydınlatılıyordu. ışık vardı ama kulanmıyor galiba.

Ev baya cıvıl cıvıldı. üzerindeki sarı civciv pijama takımı ile elerini arkasında bağlamış bedenini iki yana salayarak Beklentiyle yüzüme bakıyordu.
"Çok beğendim."

Hızla tebesüm edip harekete geçti.
'Bir şeyler değiştirmek ister misin?'

Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Burada sık sık kalmayacağım zaten gerek yok" dedim.

Gözlerini, kolumdan çektiğinde yukarı doğru kıvrılan dudakları yavaşça düzleşti.
Yüzü gerilirken başını salamakla yetindi.
Bir şey demeden arkasını dönüp uzun koridoru aşıp sarı kapıdan içeri girdi.

Bakışlarımı boş koridordan çekip kendi odama girdim.
Oflayarak kendimi yatağa attım.
Tavandaki aynadan kendimi izledim.
İlk geldiğimde ki ağlaması ama beni görüp bambaşka birine dönüşmesi,
Kızarmış gözlerine rağmen yüzüme bakarak sürekli gülümsemesi.
Sonda fazla kalmayacağımı söylediğimde yüzünün düşmesi.

Off Neden hep böyle oluyordu.
ilk Hilal. sonra Aden. gerçekten yani!
Saçımı karıştırıp, yüzüme savrulmasını umursamadan yatakta dönüp
Karın üstü uzandım.
Gözüm Pencereye çarptığında doğrulup  Pencereye yaklaştım.
Beyaz tülü çekip karşı kulubeye baktım.
Kapalı ışıkları yandığında perdeyi sadece karşıyı izleyebilecek kadar  kapatım.
Açıkta kalan bölgeden odayı izledim.

Gözüme Siyah takımlı beden girdiğinde nefesimi tutum.
Birini takip edip,gizlice izlemekte çok iyiyimdir. ama karşımdaki asker olunca biraz tedirgin oluyordum.
Hele de bu Pars ise.

Gözlerimi kısıp dikkatle izledim.
Ceketi yatağın üstüne attıp, gömleğinin
Düğmelerini açmaya başladı.
Dişlerimi dudaklarıma geçirip,
Gömleği bir çırpıda çıkarmasını seyrettim.
Elini duvara koyduğunda sendeledi.
Ellerim istemsizce cama dokundu
Yüzüm buruşunca kaşlarım çatıldı.
Kafasını duvara dayadığında sırtı bakış açıma girdi.
Gözlerim aşağılara yakınca dudaklarım aralandı.
O da ne?

Sağ omzundan, sol bel boşluğuna kadar uzanan yarık ile derince yutkundum.
Ensesinde ki çarpı şeklindeki çizik içindeki sembolle Duraksamama neden oldu.
Bu 12 li masanın ortasında ki amblemdi.
Bir kaç saniye öylece kaldı. ardından duvardan ayrılıp odadaki başka bir kapıya yöneldi.
Sembol: çarpı işadetinden oluşuyordu. işaretinin tam ortasında yılan varken etrafı halatlarla çevriliydi.

Bunun anlamını kimse bilmiyordu
Ama öğrenecektim.
Her şey gibi sıra buna da gelecekti.

Perdeyi kapattığım zaman yatağın üstündeki telefonum çalmaya başladı.
Yavaş adımlarla yatağa yaklaşıp oturdum.
Yabancı numaraydı.
"Alo"

"Benim Hilal" sesi tedirgin ve korku barındırırken kaşlarım çatıldı.

"İyi misin? Bir sorun mu var?" Karşı taraftan hışırtılar gelirken bir kaç saniye sonra hilal'in sesi duyuldu.

"Korkuyorum. burada çok garip şeyler oluyor neredesin?" Ağladı beli olan pürüzlü sesiyle gözlerimi kapattım.

"Ne gibi şeyler?" Ona bir şey yapmış olamazlardı bunu yapamazlar karşılarında beni bulurlardı.

"Her yerden çığlık sesi geliyor beni bırakmayacağını söylemiştin Yalvarırım gel Korkuyorum." kesik solukları sıklaştığında ayağa kalktım.

"Sakın ol geliyorum. odada kal" hızla odadan çıkıp çıkış kapısına ilerledim.
Lanet olsun nasıl gidecektim?

Önünden geçtiğim kapıya geri dönerek açtım.
Çalsam da duymazdı zaten.
Yatağında uzanmış öylece yapay bulutların kapladığı tavanı izliyordu.
Bana dönmesi ile vakit kaybetmeden ellerimi harekete geçirdim.
"Araban var mı?"

Yerinden doğrularak kaşlarını çattı.
'Var. ne için?'

"Çok acil bir işim çıktı ödünç alabilir miyim?" Ağzını kıpırdatı ama Tabiki sesi çıkmadı.

'Arabamı çalmayacağını nereden bilim seni tanımıyorum bile'
Daha çok benim nereye gideceğimi öğrenmek istiyor yada tek kalmak istemiyor.

"Peki niye böyle bir şey yapım hem ben zenginim bir şey çalmama gerek yok"
'Öyle mi' der gibi kaşlarını kaldırdı

'O zaman niye lojmanda oturuyorsun ya da araban niye yok' dedi.
Allah'ım bu kadını dövmek istiyorum.

"Okey. istemedim farz et" Arkamı döndüğümde el çırpma sesi ile durup geri ona çevirdim bakışlarımı.

"Arabamı vereceğim ama bir şartla"
Pazarlık demek. hah bu kadın gerçekten inanılmaz.
Devam et dercesine başımı saladım.

"Bende seninle geleceğim" hayda saçımı geriye iteleyip gözlerimi kıstım.
Şimdi anlaşıldı derdi.
Gitmemi istemiyordu ki eğlenmeye veya gezmeye gittiğimi sanıp benimle takılmak istiyordu.

"Tamam.  acele et." Dememle hızla ayağa kalktı çekmeceden aldığı anahtarla
Koşar adım yanıma geldi.
Heyecanına göz devirip, kapıyı açtım.
Basamakları aşıp çimlere adım atığımda, yan evin kapısı açılmıştı.
Bakışlarım o tarafa döndü.
Merdivenlerden inerken yüz maskesini düzelten Pars ile sırtımı ona çevirerek
Aden'in yanıma gelmesini bekledim.

2 dakika sonra yanıma gelen kızıl elmayı göz ucuyla süzdüm.
Üzerinde,Pijaması yerine kısa şort ve bol tişört vardı.
Kim baksa ilk gözüne çarpacak şey sütun gibi bacakları olacaktı.
Benden sadece 2 santim falan kısa olmalı.

Bir adım atacaktım ki elini durmam için kaldırdı.
"Beni burada bekle arabayı getirip geliyorum."
Bir şey demeden kafamı salladım.

Yandan yandan komutana baktığımda ters yöne gidiyordu.
birden arkasına dönmesi ile hızla başımı yukarı kaldırdım.
Lanet herif!

Gürültülü mator sesi ile kafamı sesin geldiği yöne çevirdim.
Üstüme doğru gelen araba ile gözlerim irileşti.
"Ne oluyor lan?"
Aden,arabayla sol tarafımdan dirift attarak sağ tarafımda durdu.
"Atla güzelim" nefesimi dışarı üfleyerek
Saçımı karıştırdım.
Manyak karı!

Üstü açık, pembe arabanın kapısını açmadan elimle kapıdan destek alıp koltuğa atladım.
Yerime yerleştiğimde başımı ona doğru çevirdim.
Çenemi havaya kaldırıp göz kırptım.

İşareti anlamış gibi gaza bastı.
O kadar hızlı sürüyordu ki bedenim koltuğa yapışmıştı.
Dar asfalt yolda hız kesmeden ilerlerken önümüzdeki kapıda nöbet tutan askerleri umursamadan sürmeye devam etti.
Askerler,arabanın bu durumuna alışkın gibi koşarak kapıyı açtılar.

Aden'in bir eli direksiyonda iken diğeri arabanın kapısına yaslıydı.
Kızıl saçları, rüzgarda savrulup yüzüne çarpıyor ama o bunu umursamıyordu.
İki elini de oldukları yerlerden kaldırıp bana döndü
"Nereye gideceğimizi söyleyecek misiniz? yoksa öylece dolaşıyor muyuz?"
Başı hala bana dönükken ellerini eski yerlerine koydu.
Yol boş olduğu için rahatı.

Telefonu çıkarıp navigasyonu açtım.
Ona verdiğimde başını sallamakla yetindi.
Konum yoktu maalesef. çünkü yerin altında ki bir yere gidiyorduk.
Ki ben bunu daha önce düşündüğüm için F4'en çaldığım, cihazları eski ağaçların içine yerleştirdim.
Bundan kimsenin haberi yoktu.
Onun üstüne Gizli kameraları koyduğumdan bir haberlerdi.
Kimseye güvenmiyordum.
Julia'ya bile.

Ben bunları düşünürken yolu yaralamıştık.
Şehrin içinden geçmemiz gerekti bu da  2 saatimizi alırdı.
Elim radyoya uzandığında aniden duraksadım.
Göz ucuyla Aden'e baktım.
O ise elime bakıyordu.
Parmaklarım içe büküldüğünde geri çekildim.

Dudaklarımı ısırıp gözlerimi kapattım.
Kimseye yakın olmak istemiyorum ama Hilal'i bırakamam.

02:30

Yavaş yavaş ormana girmeye başladığımızda hafifçe eline vurdum.
Bana döndüğünde yavaşlaması için hareket yaptım.
Ormandaki kameralar yavaşça bize döndüğünde hızla kafasını eydim.
Frene basmasıyla elimi aşağa indirip parmaklarımı kıpırdatım.
"Arabanın üstünü kapat. ben gelmeden çıkma ve kilitle.
kim gelirse gelsin açma!"
Başını salladı ama tedirgin olmaya başlamıştı.

Arabadan inip koşmaya başladım.
Ormanın derinlerine girdigimde telefonumun flaşını açtım.
Biraz daha yürüdüğümde yerleştirdiğim kameralar göründü.
Yerlerde bıraktığım toprak rengindeki taşları takip ettim.
Tam da istediğim kapağa geldiğimde ayaklarımı yerleştirdim.
Yer istediğim gibi sarsılmaya başladı. yerin altından çıkan duvarlar etrafımı sardı.
Fanusun içinde kat kat inerken odamın olduğu katta durdum.

Hızlı hareket edip büyük beyaz koridoru aşıp çelik kapıya elimi yerleştirdim. Onayımı alırken kapı açıldı.
Açılması ile inleme sesi duyuldu.
Kapıyı hırsla ittip yatak odasına girdim.
Yatağın üstü tamamen kan iken üzerindeki beden kıvranıyordu.
Koşup Hilal'in yanına vardığımda
Bedeni ter içindeydi.
Hıçkırık sesinin ardından dilimin bağı çözüldü.
"Ne oldu lan burda?" Öfke, bedenimi esir aldığında Hilal, başını kaldırıp bana baktı.

"Canım yanıyor Yalvarırım yardım et."
Vakit kaybetmeden onu kucağıma alıp odadan çıktım.
Ona bir şey yapmış olmaları beni çileden çıkarırken geldiğim fanusa girdim.

"Bak bana..." Başını omuzumdan kaldırdığında dudakları titredi.
"Hiçbir şey olmayacak. şimdi hastaneye gidiyoruz tamam mı?" Başını sallamaya çalıştı ama beceremediğinden yine hıçkırdı.
"İyi olacaksın,gideceğiz buradan."
Fanus yukarı çıktığında hız kesmeden kucağımdaki bedeni daha sıkı kavrayıp geldiğim yöne koştum.

Hilal'in bedeni Gittikçe soğurken üstündeki terler silikleşmişti.
Nefesimin kesilmesini umursamadan ağaçların arasından sıyrıldığımda görünen pembe arabayla ciğerim, derin nefes çekme isteğiyle dolup taştı ama durmadan devam ettim.

Aden,beni görmüş olmalı ki arabanın kapısı açıldı başımı iki yana salladım.
Arabanın dışına çıkan ayağı birden içeri çekildi.
Kapı açılmak yerine geri kapandı bununla beraber arabanın farları yanıp, Motoru çalıştı.
Arka kapıyı açıp Hilal'in  bedenini uzandırdım.
Bende binince kafasını dizime yasladım.

'Bu kim? ne oluyor?' Hızlı hareketlerini İzlemekte zorluk çektim ama anlamıştım.

"Anlatacağım ama önce hastaneye gidelim durumu iyi değil." Ayaklarımın üstünde uzanmış bedeni yavaşça bırakıp, elimi harekete geçirdim.
Başını saladığında gözüm ormanın içindeki kıpırdıya kaydı.
Oda görmüş olmalı ki seslice yutkundu. Siktir lan!

Çalışmakta olan arabanın ışıklarıyla siyah botlar göründü.
Aden, hareketsiz kalmayı kesip birden gaza bastı.
Tekerleğin toprakta çığlığı yaprakları titretirken geri geri gitmeye başladık.
Siyah tulumlu adamlar üzerimiz doğru koşmaya başladığında Aden hızını artırdı.

Bir süre geri geri giderken asfalt yola çıkmamızla dirift attarak arabayı çevirdi.
İçeriyi dolduran kırmızı lazerleri umursamayarak gaza yüklendi.
Arkamızdan silah sesleri duyuluyordu ama Gittikçe uzaklaştığımız için artık kesilmişti.

Zaman akıp giderken şehre girmiştik
Aden,arabayı öyle hızla kullanıyordu ki
2 saatlik yolu 1 saate indirdi.
Uzun yolu aşıp Hastanenin avlusuna girdi.
O hızla içeri girmek istedi ama durdu yavaşça bana döndüğünde dolu gözleriyle karşılaştım güçsüzce elini havaya kaldırdı.
'Beni anlamıyorlar onlara sesini duyur'
Acı yumru buğazımdan kayıp gidince
Tekrar yutkundum.
"SEDYE GETİRİN" hastaneden çıkan hemşire bağırışımla geri döndü.

Onları beklemeden Hilal'i kucağıma alıp içeri koştum.
Büyük Koridorun ortasında nefes nefese duraksadım.
Sedye, hemen önüme getirildiğinde kanlar üçünde ki bedeni yavaşça yatırdım.
Sedyeyi ilerletmeye başladıklarında ben ve Aden'de onlarla beraber yürüyorduk.

Dezenfektan kokan koridoru aşıp acil kapısına yaklaştığımızda yanımızda ki hemşire bize döndü.
"İçeri giremezsiniz. burada bekleyin lütfen" çaresizce yerimde bekledim. Aden, hala adımına devam edecekken kolumu önüne uzatarak durmasını sağladım.
Kafasını bana döndü kaşları çatıldı,başımı iki yana salladım.
Oda anlamış gibi gözlerini kapatıp açtı.

Vücudunun  titrediğini gördüğümde bunu saklamak ister gibi kolarını bedenine sarmıştı.
Elini tutup Oturakların olduğu girişe çektim.
Siyah sandalyeye oturup başını duvara yasladı.
'O kim?'

"Bende bilmiyorum tek bildiğim şey onun benden başka kimsesi yok" elerimi indirip önüme dönmemle hastaneye giren topluluğu görmem bir oldu.

Soykan Ailesi.

Beyaz örtünün altında ki Ferit Soykan, morga götürülürken gülümsedim.
İçimde harlanan volkan birinci ateşini püşkürtmüştü.
Ateş seviyesi bir kat daha yükseldi intikamımın kat sayısı yavaşça artıyor
Patlamaya hazırlanıyordu.

Gülümsemem hala dudaklarımda iken İrislerim Almina'ya kaydı.
Bakışları gülümsememdeydi.
yakıcı yeşileri, yukarı gözlerime çıktığında göz kırptım.
Bu hareketimle hürperdi. Yaslı durduğu beden bunu fark etmiş gibi ona çevirdi bakışlarını.

Almina, hala bana odaklanmışken Bora, kardeşinin bakışlarını takip edip bana döndü.
Onu umursamadan alaylı bakışlarımı bütün ailede gezdirdim.
Pekte üzülmüş gibi değiler kuzey hariç.
o, pervasızca amcası Kemal'e yaslanmış sarhoş gibi dengesiz adımlar atıyordu.
Babası onun zaafı,her çocuğun hissetiği gibi onun kahramanıydı.
Ve ben onun kahramanını çalmıştım.

Aile üyeleri girişte beklemeye başladı.
Zevkle onların acı çekmesini izlerken hastanenin önü magazinciler ile dolmuştu.
Güvenlik nedeniyle içeri girmiyorlardı.
Uzaktan da olsa onları çekmek için büyük çaba gösteriyorlardı.

Seda, bıkınca oflayıp başını çevirdiğinde beni gördü.
Görmesiyle, lensiz kahve irislerlini esir alan öfke ateşi harlandı.
Bununla yetinmeyip üzerimize doğru geldi.
Aden'in gözleri kapalı olduğu için onu görmemişti.
Zaten çokta önemli değildi.

Onu umursamadan elimi havaya kaldırıp, tırnağıma baktım.
Yine deriye batarsa kırılır mı acaba?

Tam o sırada ayak parmak ucuma değen sert dokuyla Altan Seda'ya  baktım.
"Sürekli karşımıza çıkıyorsun derdin ne senin?"
Canım çok siz çekiyor ondan.

"Ne derdim olacak canım Mirasımı almak isteyen biri öldü çok üzüldüğümden geldim yoksa sizinle ne gibi sorunum olabilir ki?" Dediğimde arkasında babam belirdi.
Sert bakışları yüzümü talan ederken omuz silktim.

Almina ve Bora babalarına gözünü dikmiş bakıyor sert bakışlarını sorguluyorlardı büyük ihtimale.
Karşımda ki Seda'nın bakışları yanımda gözleri kapalı olan Aden'e kaydı.
"Aynı kendin gibi umursamaz aptal bir  arkadaşının olması ne tuhaf."
Sözleri bittiğinde dudaklarım kıvrıldı.

Aden,hala gözlerini açmamıştı. etrafımızda oluşan kıpırtıya rağmen.
Kuzey'in uzaktan kendinden geçmiş baygın irisleri Aden'i buldu.
Uzun bakışı, bütün bedenini talan ettiğinde ayağa kalktım.
"Arkadaş olmak için Bu kadını çok mu aradın?" Seda, iğneleyici bir şekilde Aden'e yönelik konuştuğunda
Başımı omzuma eydim.

"En azından, birinin ölmesini çok isteyecek kadar para avcısı bir arkadaşı yok" Onun cevabını ben verdiğimde bakışları sertleşti.

Aden,yanında ki boşluğu hissetmiş gibi gözlerini açtı.
Bakışları, ilk önce ayakta olan bende sonrada karşımdaki Ailede dolaştı.
Kızıl kaşları çatıldı.
Bunlar kim bakışı atığında bilmem dercesine dudak büktüm.

Omuzlarını dikleştirip ayağa kalktı.
Çilli yüzü, keskin bir hal alırken
Yanakları içe çöktü.
"Kendin gibi birini bulmuşsun cidden.
Görünüşlerinizden haberiniz var mı?"
Seda, bağını siktiğim çenesini tutmayıp, kibirle üsten bakış atığında güldüm.

"Hadi ya" dedim. onun gibi bedenini süzmeye başladım.
Bunla yetinmeyip tırnağımı üstündeki Elbisede dolaştırdım.
"Bok sıçabilse sıçtığı bok, senin kadar boktan görünemezdi.
şu haline bak. gerçekten amcan öldüğü için üzgün müsün?
yoksa bir varis eksildi diye mutlu musun?"

Sözlerim ile vücudu kas katı kesildi.
Kuzey'in keskin bakışları bir ok misali onu bulduğunda yutkundu.
"Se- Sen ne saçmalıyorsun." Dedi titrekçe.

"Bilmem,burnuma kötü kokular geliyor." Burnumdan seslice nefes çektiğimde yüzümü buruşturdum.
"Hem de hiç iyi kokular değil." Dedim ve kulağına doğru eğildim.
Gözlerimi arkasında ki Bora'ya dikip fisıldadım.
"Amcanın cansız bedenini görür görmez avukatı araman, varis listesinden silmen gibi kötü kokular mesela"

Bora, Cümlemin bitimiyle kaşlarını çatı.
Ardından olamaz der gibi başını iki yana salladı.
Anlamıştı.
Hemde dudaklarımı okuyarak.

Gülümsedim, bak bu senin Ailen der gibi.
Bakışlarım Bora'nın omzuna değen ele kaydı. ardından o kişinin gözlerine... Hale Soykan.
Hiçbir şeyden haberi yok sandığım babamın biricik karısı.
Gülümsemem yavaşça solarken gözlerindeki kin ile aklıma notu geldi.

Kolumun tutulması ile onda olan bakışlarım elin sahibini buldu.
Babam.
"Biraz konuşabilir miyiz Efsa Hanım?"
Herkesin karşısında, birbirimizi tanımıyormuşuz gibi resmi konuştu.

Almina hızla öne atılıp "Hayır!" Diye bağırdı.
Sesi yüksek çıktığı için etraftaki insanların bakışı bu tarafa döndü.
Hale,şüpheyle kızına baktı.

"Önden Buyurun Fırat Bey" Almina'ın hayır demesini umursamadan, konuştuğumda onları gerimde bırakıp Aden'in elinden tutup çekiştirdim.
O da itiraz etmeden beni takip etti.

Yangın merdiveninin kapısını ittip içeri girdik.
Merdivene oturması için başımla onu yönlendirdim.
"Bir sorun var neden söylemiyorsun?"
Başımı iki yana saladım
"Sonra" dedim.

Bunu dememle beraber kapı açıldı. babamın bakışları Aden'i buldu.
"Baş başa konuşacağız" Gözleri Aden'de iken konuştu.

"Ondan gizlim saklım yok." Gözlerim istemsizce Aden'e kaydı. Yutkunup tekrara babama döndüm. 
"konuş ne konuşacaksan."
Hırsla üzerime yürüyüp kolumu sertçe kavradı.

"Git artık. Geldiğinden beri her şey çığırından çıktı.
Şu iki günde ömrümü yedin bitirdin.
Yetmezmiş gibi kardeşimi aldın benden.
sen, sen olmaktan çıkmışsın.
Gözlerinde kin,öfke bin kilometreden anlaşılıyor.
Bizi rahata bırak! unut geçmişi git."
Haykırdığı sözler kalbime tek tek bir cam parçası gibi batarken tebessüm ettim.

"8 yaşında intikam nedir diye öğrenip
Bu yaşına kadar onun ateşiyle kavrulan 
Bir kızın gözlerinde, mutluluk arama."
Gözlerim yavaş yavaş yanmaya başlamıştı.

"Ne bu telaş Fırat Soykan. niye bu kadar endişelisin? Kızın için mi yoksa?" Kaşlarımı havalandırıp
Çenemi kaldırdım.

"Kızımdan uzak dur Efsa. o benim tek yaşam sebebim. sürekli onda olan gözlerin onun seni merak etmesine neden oluyor.
Ve ben, beni kızımıdan ayıracak şeyleri hiç sevmem" dedi sanki seviyormuş gibi, karşısında ki de kızı değilmiş gibi.

"Çok mu seviyorsun?  bir diğer çocuğundan vaz geçecek kadar mı?" Bedeni gerildi, gözlerini kaçırdığında bu evet demek ti.

"Bak ömrümü onlara harcadım.
Bütün vaktim, zamanım onlarla geçti.
Kızım,oğlum benim vazgeçilmezim. yapma, bırak intikamı git kaçırdığın hayatı yaşa!" gözlerimin içine bakarak kızım,oğlum vazgeçilmezim dediğinde değil! kaçırdığın hayatı yaşa dediğinde bitti.
ona karşı olan umutlarım.
Zaten yoktu ama konuşunca oluşuyordu işte.

"Bir tek bize vaktin yoktu herkese ömrünü harcadın"
Sesim artık yok denecek kadar bitkindi.
Karşısında haykırmak istiyorum. buğazımı yırtarcasına bana yaşatıkları acıyı yüzüne vurmak istedim.
Umursamayacağını biliyorum ama yine içinde bir leke bırakmak
Onun, çocuklarına gösterdiği merhametine iz bırakmak istedim.

"Ben, orada, o masada, 6 adamın elinde çırpınırken, sen kızının doğum gününü kutluyordun.
Sen,onun saçlarını okşarken,benim saçlarım her gün başkasının elinde kalıyordu.
Sen, onunla oyun oynarken tanımadığım adamlar benim küçük bedenimle oynuyordu.
O, senin adını sevinçle zikrederken
Benim, ağzıma almam yasaktı.
O, senin koynunda sıcacık yatağında uyurken
Ben, her gün bam başka parkelerde sabahlıyordum.
Sen,ona 8 yaşında Ailenin ne demek olduğunu öğretirken
Ben, 8 Yaşımda genelevde kadınların işini nasıl yaptığını dinliyordum. bana bunu öğretmeye çalıştılar daha küçük Yaşımda bu iğrençliklerli öğrendim.
Söyle bana neden bir çöpe,yol kenarına değilde geneleve?"
Nefes dahi almadan, öfkeyle kelimeler ağzımdan fırlayıp gidiyordu.
bağırdığımın bile farkında değildim.
Bedenim, krizin eşiğinde titriyordu.
Burnumdan akan sıvıyı umursamadım. Sadece bir cevap bekliyordum.
Bunları yaşayacak ne yapmıştım.

"Ailesiz başladığım hayata, babam varken başkasına baba diyecek kadar ne yapmış olabilirim?
Beni tecavüz ettirecek kadar
Kardeşimin kalbini aldıracak kadar gözün dönmüş.
Nedenini söyle bana?
Kızını oğlunu yok ederken,nasıl bu kadar mutlu yaşayabilirsin?"

Kapı büyük bir gürültüyle açıldı.
Bakış açıma giren Bora ile arkamı döndüm.
Ne zaman döküldüğünü anlamadığım göz yaşımı silip elimi burnuma götürecekken başka bir el tarafından
Peçeteyle kapatıldı.
Aden, peçeteyi hafifçe tenimde gezdirip diğer eliyle göz yaşımın nemini aldı.
İrislerim gözlerine değdi.
Hafifçe gülümsedi.
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Teşekkür eder gibi
Başımı yana egdiğimde,başını iki yana salladı.

"Baba anlatacaksın artık kim bu kadın? seninle ne gibi bir bağı var?"
Sorularım yine yanıtsız kalmıştı.
Bora'nın sorusu dikkatimi çekerken arkama dönüp, babama baktım.
Yerinde tedirgince kıpırdanıp kravatını çekiştirdi.

"Sonra oğlum. hadi gidelim kuzeninin durumu kötü destek olmamız gerekir."
Yine bahanelerin sıralamıştı ama bu kez kızına değil oğluna.

"Sonra diyerek kaçamazsın baba. bugün değilse yarın ögreneceğim" dedi sert sesiyle ardından keskin bakışları beni buldu.

Bakışları hala üstümdeyken Aden ile yanından geçip giriş katına geri döndük.
Hale Soykan, gözlerini büyük bir kinle üzerimde gezdirdi
Oysa sen kirli bir çocuktun.

"EFSA" çığlık sesi hastaneyi inletirken
Gözlerim hızla Hilal'in kaldığı acil kapısına döndü.
Kapısı açıldığında sedyeye uzanmış çırpınan Hilal'in yanına koştum.

"Burdayım. Burda bak bana!" Başını Sesime çevirdi.
Acıdan kızarmış yüzü,dolmuş gözleri ile derin nefes aldı.

Sertçe yutkundu "Beni bırakma"
Başımı iki yana salladım.

"Asla" dedim. zor çıkan fısıltımla
Aden, bizi izliyor dikkatlice Hilal'e bakıyordu.

Doktor, elindeki dosyaya bir şeyler yazıp başını kaldırdı ardından ikimize baktı.
Gözleri tanıdık geliyordu umursamadan " durumu nasıl" Diye sordum.

Doktor bana bakarken başını hafif eğip gözlerini kıstı bir şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi.
"Durumu iyi bıçak sıyırmış. dikiş atıldı
Ama çok kan kaybettiği için kan takviye ettik.  kontrolleri yapacağım 1 saate taburcu olabilir"
Başımla onayladım.
Bunu kim yapmıştı? hem de tesisten biri.

"Nereye gideceğiz ki evimiz yok" dedi Hilal tek benim duyacağım fısıltılı sesiyle.

"Korkma ben bir yer bulacağım. şimdi sadece dinlen." gülümsedi başını yastığa iyice gömüp gözlerini kapattı.
bitkin bedeni, hemen mayışmış kendini uykuya bırakmıştı.

"Kardeşlerin mi?" Arkamdan gelen ses ile o tarafa döndüm.
Almina, Hilal'i gösterdi ardından Aden'i.

"Kardeş" Diye fısıldadım.
ne demekti?
Ben yaşadıklarım yüzünden kardeşliği Murat'la bile doğru düzgün yaşayamadım. Yaşatmadılar.

Aden'e baktım. Masum masum hiçbir şey anlamadığı için etrafını öylece izliyordu.
Sürekli dalıyor bir yerlere, kalıyor oralarda.
Hilal'e  baktım sonra, yol kenarında kanla kirlenmiş elbisesi geldi aklıma.
Sayıklıyor kirliyim diye.
Uyarıyor gece çıkma diye.
Seni düşünüyor sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Sonra korkuyor, arıyor neredesin diye.
Bu gece tanıştığım kadın, kaçtığım gün tanıştığım kadın.
benim yanımdaydı
Güzel hisetiriyordu yalnızlık hissiyle dolup taşmıyordum.

Cevap vermedim o da diretmedi.
Gözleri kirli yeşilerimde sabit kaldı.
"Geçmiş olsun" Diye fısıldadı.

"Senin de başın sağ olsun" Benim sesim ona zıt Yüksek ve gür çıkmıştı.
Anlayışla başını salladı geri abisinin yanına gitti.

Telefonum çalmaya başladığında
Parlak ekrana baktım.
Yabancı numara.
"Alo"

"Alo efsa, Aden seninle çıktı hala yanında değil mi ?" Pars'ın sesiyle gözlerim Aden'e kaydı dalgınca yere bakıyordu.

"Evet bir sorun mu var?" Karşı taraftan Pars,yanımda olduğunu bir kişiye söylediğinde derin nefes koy verdi.

"Bu saate kadar dışarıda kalmaz ondan endişelendim." Gözlerim kısıldı aralarında bir şey var mı ?
acaba diye düşündüm ama Selim'in Aden ile ilgilendiğini biliyordum.

"Kim merak etti? bildiğim kadarıyla tek yaşıyor"

"Olabilir birbirimizi merak etmemiz için aynı evde yaşamak zorundamıyız?"
Cümlesi nedensizce içime oturmuştu.
Kaşlarım çatıldı gözlerimi kısarak hızla Aden'e döndüm.

Telefonu kulak ve omzum arasında sabitledim. Ona dönmemle bakışları beni buldu.
Ellerimi havaya kaldırıp hızla hareket ettirdim.
"Pars'ın neyi oluyorsun?"
Bakışlarını Dikkatle izlediği elimden çekip anlamadığını belirtir şekilde yüzü buruştu ama elini kıpırdatıp cevaplamıştı.

"Yani kan bağım olmasa da abim gibi"

Kaşlarım havalandı. aynı zamanda sinirle homurdandım
"Biz şu an çok meşgulüz oda yanımda yani merak etme benimle güvende"

Karşı taraftan alay içeren bir gülüş duyuldu.
"kaçığın teki olan seninle, beraberkken merak etmemek mümkün mü?

"Komutan sınırlar sınırlar" aden'i çekiştirip Hilal'in kaldığı odaya soktum. ardından kapıyı kapatıp, elimle oturması için koltuğu gösterdim.
Beni ikiletmeden yerine geçti ben hala kapıya yaslı telefon kulağımda duruyordum.

"Neymiş o sınırlar?" Dedi piç herif!

"Bu kaçık diye adlandırdığınız güzel kadın, seni çiğ çiğ yer. ona göre hafife almamanı öneriyorum" ellerim saçımda gezindiğinde duraksadım.
Ne yapıyorum lan ben?

"Şu yeme kısmını çok merak ettim doğrusu.
Bir ara bunu icraate dökelim
Hem göstermiş olursun bende duracağım yeri bilirim hı?" Eğlenen ses tonu ile dudaklarım kıvrıldı.
Ağzımadan 'hah' nidası döküldü istemsizce.

"Sapık mısınız beyfendi?" Tırnaklarımı dudağıma sürtüp, odada volta atmaya başladım.

"Öyle böyle değil Hanımefendi?"
sesinden barizdi Eğlendiği.

"Ben gayet normal bir şekilde sizi uyarıyorum ama siz benim cazibeme kapılıp konuyu nereye çekiyorsunuz?"
Şu an birbirimizle boş hoş dalga geçiyorduk.
O da bunun farkında olarak karşılık veriyordu.

"Ne zaman geleceksiniz?" Dedi bu kez.

"Ne o çok mu özledin?" Aden, bana garip garip bakıyor ara sıra Sırıtıyordu gözümden kaçmadı.

"Hem de nasıl. hadi hadi ne zaman geleceksiniz?"

"Yarım saate orada oluruz tahminimce."
Beni onaylayan mırıltılar çıkardı.

Ardından "Ben nöbet tutuyorum zaten gelirseniz fark ederim" Bir şey demeden telefonu kapatım.
Sözüne devam edecek miydi?
Tekrar arasam mı?

***********

Bir saattir koltuğa uzanmış
Hilal'in uyanmasını bekliyorduk.
Aden'e kısaca Hilal'le nasıl tanıştığımı anlatığım da gidecek bir yeri olmadığı için, Evinde kalabileceğini söylemişti.
Bende, nerede beleş oraya yerleş deyimine uyarak kabul etmiştim.


"Ah!" Hilal kısıkça inlediğinde yanına yaklaştım.
Yerinden doğrulup yataktan kalktı.
Esneme hareketlerini yaparken Soluk yüzü canlanmıştı.
"Hadi gidelim yoksa şuraya bütün midemi boşaltacağım." Demesiyle güldüm.
Hadi dercesine elimle hareket yapıp kapıyı açtım.

Üçümüz koridoru aşıp giriş katına girdik.
Çıkış kapısına ilerlediğimizde Hilal,bir koluma girerken Aden'de aynısını yapmak istedi ama uzattığı elini geri çekti.
Derin nefes alıp indirdiği elini tutarak kolumun üstüne bıraktım
Bu hareketimle yüzünde tebessüm oluştu.

Başımı kaldırdığımda, kapıdan girenlerle adımlarım eskisine göre daha yavaştı.
Almina, başını babamın omzuna yaslamış bedenini babama doğru bırakmıştı.
Babam ise bir kolunu omzuna diğerini beline sarmış onunla beraber içeriye giriyordu.

Gözlerimi kaçırıp derin nefes aldım.
Baba diyeceğim birine o kadar muhtacım ki kalbim onun kanatlarının yokluğu ile yanıp kavruluyordu.
Volkan, o gelse dinecek gibiydi sanki.
Fırat Soykan'ı Gururum,Benliğim,beynim,kalbim asla kabul etmeyeceği için gelse bile istemeyeceğim biriydi.


"Hastaneye kapatıldığın için mi seni sevmiyor" dedi Hilal.

Julia, anlatığında zaten her şeyi öğrenmişti. şimdi ilk defa onlarla yüz yüze gelmişti.
Güldüm. tamamen alaycı bir gülüştü.
Başımı iki yana salladım.
O ise susmadan yeni bir soru yöneltti.
"Niye sevmiyor" aklıma babamın bir önceki konuşması geldi.


Onları seyrederken dudaklarım aralandı.
"Kötüler sevilmeyi hak etmez. benim gibiler mesela"


"Neden" dedi hızla. Aden, dudaklarımıza odaklanmış bizi anlamaya çalışıyordu.
Anladığını belirtir gibi kaşları çatıldı ardından gözleri beni buldu.
Cevap bekliyordu.


"Başkasına zarar veren, başkasının hayatını mahvedenler onları incitenler sevgiyi,mutluluğu hak etmiyor.
bu bir gelenek gibi ve ben onlardan biriyim galiba."
Sözlerimi babama bakarak sarf ettim çünkü beni bu düşünceye itten oydu.


Aden, koluma vurduğunda gözlerim irileşti.
Şaşkınlıkla ona çevirdim bedenimi.
Oda yetmezmiş gibi sırtıma yediğim şamarla elim sırtıma gitti.
Bu kez şaşkınlıktan açılan gözlerimi Hilal'e çevirdim. ikiside bana ölümcül bakışlarını atığında gözlerimi kırpıştırdım.
"Sen kötü değilsin. onlar kötünün ne olduğunu bilmiyorlar daha sen çok güzel bir...katilsin"
Son kelimesi ile Ağzım aralandı.
O nasıl bir iltifatı lan!


Başımı bu kez Aden'e çevirdim.
'Ayrıca çok iyi bir kurtarıcı'
Başımı gülerek iki yana salladım.
Aptalar!

Aden,daha deliler hastanesinden kaçtığımı katil olduğumu bile bilmiyordu.

Elimi ikisinin sırtına koyup iteledim.
"Hadi hadi" Yüzümde ki gülüşümü silmeden yanlarından geçip karşıdaki arabaya ilerledik.
O sırada dik dik hilal'e bakan Kuzey ile karşılaştım.
Tamamen göz hapsine aldığı Hilal ile dudakları arasındaki sigarayı tütürüyordu.
Gözlerinde ki kızarıklık uzaktan bile beli oluyordu.


Gözlerim kısıldı bu manzara tanıdık geliyordu... yuvasını kaybetmiş sağ kanadı kırılmış kuş.
Öksüz kalan duygular.
Yarı da kesilen hayaller.

Omuz silkip arabanın arka tarafına geçip içine atladım.
Hilal, ön koltuğa oturduğunda,
Aden, şöför koltuğuna yerleşmişti.
Yine gaza yüklenip etrafında döndü.
hastanenin avlusundan çıkıp asfalt yola girdi.


Başımı koltuğa yaslayıp, rüzgarın yüzümü yalayıp geçmesine izin verdim.
Karanlık orman yolundan ilerlerken
Diğerlerine baktım.
Hilal, iki elini havaya kadırmış sertçe savrulmasını izliyordu.
Aden, ise yine dalıp gitmişti.


Telefonumu çıkarıp serhat Kürek'e mesaj attım.
Ben:Yarın Pars viranlı ile konum göndereceğim yere git.
Onu son görüşün olacak.


Gerizekalı. gerçekten bana zararı olmayan birini öldürmemi istiyordu. üstüne para teklif ederek hemde.
O masanın üyeleri ellerimde son nefesini verene kadar durmayacaktım.
Onları parmaklarımda oynatıp
Canlarını en büyük kokularıyla alacaktım.

12 kişiden biri geldiğim gün öldü zaten.
Yarın da bir kişi daha eksilecekti.
Benle, Pars'ı çıkarırsak kaldı 8.


Uzun bir yolculuğun ardından karargahın önünde durmuştuk.
Askerler, kapıyı açtığında Aden,tekrar lastikleri çığlık attıracak şekilde gaza bastı.

Dar asfalt yolu aşıp kulübenin önünde durduk.
Tam o sırada bize doğru gelen iki asker ile arabadan indik.


"İyi akşamlar hanımlar" Pars'ın sesine karşın sırıtım.


"Size de kolay gelsin komutanım."
Pars, Hilal'e ardından bana ondan sonra da Aden'e baktı.


"Saat 3:40 geçiyor doğrusu bu saate karargaha giren çıkan olmaz. umarım kötü bir şey yoktur?" Dedi Hilal'in kanlı giysisini süzerek.


Yanında ki Selim ise gözlerini bizim
Kızıldan alamıyordu.
Dik dik kıza bakıp, utanmazca süzüyordu.
Aden'de bunu hissetmiş gibi sırtını selime çevirip,yerde ki bakışlarını Pars'a bakmak için kaldırdı.
Yanakları kızarmıştı.
Selim'den utanıyordu.


Dudaklarını kıpırdatığında Pars, tüm dikkatini ona vermişti.
Ağız okuyabiliyor du.


'Öyle gezmeye gittik abi. bir de arkadaşımız hastanedeydi onu aldık"
Yalancı.
Bir de abisine hesap veriyor.
Haspam!


"Tamam hadi üşütmeden içeri girin."
Aden,tebesüm edip çekinerek elini salladı.


Aden ve Hilal basamakları çıktıklarında bende bir adım atmıştım ki kolumdan tutulmamla duraksadım.

"Hanımefendi biraz vaktiniz varsa  gelir misiniz?" Bu adam benimle eğlenir.


"Tabi bayım dinliyorum." Elimi trabzana yaslayıp üsten ona baktım.  merdivenin yanındaydı aramızda sadece Trabzan vardı.
Bir kaç basamak üste olduğum için 
Başı ğöğüs hizamdaydı.
Üsten ona bakıyordum.

"Serhat mesaj attı. yarın bir restoranda görüşmek istediğini söyledi, konum da attı.
Senin şu planı ne zaman devreye sokuyoruz." İstediğim gibi her şey tıkırında gidiyor.


"Planı sabah anlatırım.
Kaçta çağırdı ise 2 saat önce ben gideceğim. mekanı istediğim gibi hazırladığımda gerisi sana kalmış kafana göre takıla bilirsin."
Başını salladı.
T

abi ben izin verirsem.

Kulübeden uzaklaşan Pars ile fazla durmadan içeri girdim.
Kapıyı kapatıp kafamı yasladım.
Telefonu çıkarıp.
Rehberden F4'ün numarasını tıkladım
İki kez çalan telefon üçüncü calışta açıldı.
"Alo"

"Serçe bizi ararmıydı ya" Bıkınlıkla oflayıp, odama doğru ilerledim.


"İşim düştü sana. en acilinden gizli bir konu" kapıyı örtüp kendimi yatağa attım.


"Ne istersen" Sesi kısık geldiğinde kaşlarım çatıldı.
Aramayı Hoparlöre verip rehberden çıktım.
Hızla, odasına yerleştirdiğim kameranın görüntülerini açtım.
Oturduğu koltuğun karşısında Lilya vardı.


"Odada tek misin?" Gözlerimi kısıp cevabına odaklandım.
Sesimden önemli bir konu olduğu anlaşılıyordu zaten.
Eğer yalan söylerse güvenebileceğim birisi degildi.
Görüntüye dikkat kesildim.


Lilya'ya göz ucuyla dahi bakmadan
Benim aradığımı bile beli etmeden
"Hayır" desi soğuk tonda.
"Müsait olunca seni ararım." Diye devam etti.

Dişlerimi dudağıma geçirip gilümsedim
"Bu gece aramaya çalış çünkü iş yarın"
Başını onaylar anlamada sallayıp bir şey demeden kapattı.


Görüntüyü tam kapatacakken haraketlilikle duraksadım.
Lilya, oturduğu yerden kalkıp F4'e doğru yaklaştı.
Dinleme cihazını aktif hale getirdim.
"O ada zaten önceden Efsa'nındı
Julia neden ona kendi vermiş gibi yaptı"
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.


"Büyük patronla konuşmalarını duydum.
Ada iki kişiye Ait biri Efsa'ydı diğerini söylemediler ya da duymadım.
Şaşırtıcı olan ise gerçekten bu Ada nasıl Efsa'nın.
Efsa gerçekten mal varlığını bilmiyor mu? yoksa bilememezlikten mi geliyor" Dedi F4.


"Hayır gerçekten bilmiyor. doğduktan sonra 8 yaşına kadar bir yerde kaldı.
Bunu ne kadar araştırsak ta bulamadık farkındaysan.
Çok iyi saklanmış veya saklanılmış.
Ondan sonra 8 yıl daha bir ailenin yanında yaşadı.
Zaten yaşanan vahşetten dolayı Julia onu buldu.
6 yılda hastanede kaldı.
Her şeyden habersiz gerçekten bilmiyor.
Hiçbir zaman özgür olmadı.
kendi hayatını kurmadı.
Duyguları yaşayamadı.
Arkasından çevirilen oyunlardan ömrü boyunca habersiz kaldı.
Şimdi de Julia onu kullanmaya çalışıyor" Lilya, hırsla kelimeleri sarf ederken dişlerim birbirine çarptı.
Etim Kemiklerimden ayrılmak ister gibi Geriye çekiliyordu.

Hayatım boyunca, 22 yıl boyunca kullanılan benliğim duydukları ile
Kan akışını hızlandırdı.
Keskin bir ağrı beynime vurduğunda burnum sızladı.
Akan sıvı, umrumda dahi olmazken
Tırnaklarımı dizime geçirdim.
Bedenim titriyor, dudaklarım birbirine çarpıyordu.
Saç diplerim, kafa tasımdan ayrılmak ister gibi damarlarımı parçalıyordu.
Dizimden, baldırıma kadar çıkardığım
Tırnaklarım keskin bir bıçak gibi derimi etimden ayırıp tırnak içlerimi doldurdu.
Kulaklarımda yankı bulan acı haykırışlarım gözlerimin önünde film şeridi gibi geçti.
Görüntüler,gözlerimde yanma etkisi bırakırken, kalbim atmayı bırakıyor gibiydi.
Burnumdan nefes alış verişlerim durmuştu.
İki elimi hızla boynuma yasladım.
Ciğerlerim  nefesizlikle çırpınıyor
Buğazıma baskı uyguluyordu.

Kendimi boğduğumdan habersiz ağzımdan çıkan çığlıkla, anlımı yatağa yasladım.
Nasıl? kızın altımda çırpınırken sen de zevk alıyor musun?
Uzaktan izlemek sana hem zevk verip hemde zorluyor olmalı.

"Baba kurtar beni baba!"
Elindeki siyah poşeti sıkı sıkı tutmuş
Bizi izleyen, babam sandığım adama sesimi duyurmaya çalışıyordum.
6 adam, etrafımı sarmış üstümdekileri parçalarken ellerinden kurtulmaya çalışıyor, faydasızca çırpınıyordum.
Babamla konuşan adam,Masaya yatırdığı bedenimi kendine çekti.
Havaya kalkan kolu ile suratıma çarpacağı avucundan kaçacekken,
Saçımı kavrayıp masaya vurdu.
Dudaklarımın arasından sızan kana aldırmadan aynı hareketi yine tekrarladı.

Bedenimde oluşan morluklara,ağrılara rağmen son kez babama baktım.
Gözlerimin buğusu ile onu bulanık görüyordum.
Elim yine son bir umutla ona doğru uzandı.
"Yalvarırım baba" fısıltımı duydu.
başını çevirmesiyle ağzımdan hıçkırık kaçtı.
Artık buğazım ağrıyordu.
Kan kusarken kalan son gücümle ayağımı omzuna vurup ittim.
İtmemle gözümün üstünden geçen bıçak Benim acı feryadım, gözlerimin kayboluşuydu.


Bedenimi yataktan kaldırıp aynaya ilerledim.
Karşısında durduğum aynadan kendime baktım.
Bu sen misin gerçekten?
Bu gözler, bu kusursuz yüz senin mi?
Neden saklıyorsun?
Kimden çekiniyorsun?


İşaret parmağımı kaşımın üstündeki
Hafif belirgin çıkık deride gezdirdim.
Bu senin için idarelik, ömür boyu saklayamazsın...
Doktorun sesi kulaklarımda çınladı.
Kafamı eğip,Kan lekesinin sıçradığı avuç içime baktım.
Ardından ortasında ki dikiş izine.
Takma tıranakları tek tek söküp yere fırlatım.
Parmağımı göz bebeğime yasladım Lensi çıkarıp onu da yere attım.
Bir gözüm koyu orman yeşiliyken diğeri, yavaşça yeşilin en açık tonundan maviye yaklaşıyordu.


Tırnağımı silikon derinin ucuna bastırıp sonuna doğru kaydırdım.
Parmagımın derime batmasıyla duraksadım. Sonu,Burnumun bitişiyle aynı hizadaydı.
Tırnağımı ucuna batırdım.
Silikonu delen sivri tırnağı daha da derine ilerletim.
Boşlukta sallanan Tırnağım ile nefesim sıklaştı. Yapabilirim.
Benliğimi saklayan her şeyden kurtulacağım.

Tırnağımı boşlukta sürterek derinin ortasında durdum.
Gözlerimin rengi Gittikçe koyulaşırken Elimin titremesine izin vermeden koluma verdiğim tüm gücümle yapışık olan silikonu çekip can havliyla odanın diğer tarafına fırlatım.
İlkte acımayan derim, canlı canlı beni kesiyorlarmış hissiyle dolup taşarken evi inletecek haykırışımla elimi cama vurdum.
Canım, hiç olmadığı kadar yanıyordu.
Nefesim kesilmiş, yüzümden boynuma akan kan Aralık dudaklarımdan içeri sızıp,kırık cama sıçramıştı.

Kan, silikonu çıkardığım yerden değil. hemen yanında çekerken,tırnağımı geçirmemden dolayı yarılmış kaşımdan geliyordu.
Elimi yumruk yaparak yüzümün acısıyla yere vurdum.
Kesik kesik nefeslerim odada yankılanan tek sesti.


"Andım olsun sizi bulacağım. Yaşadığım acının bin mislini hepinize ödeteceğim." Gözlerimden akan yaş yüzümdeki yarığa düştü.
Yanma hissi ile ağzımdan 6 yıl sonra bir hıçkırık koptu.
Göz yaşlarım birikmişçesine 6 yılın acısını çıkarırcasına şelale misali akıp, Beni boğuyordu.


Kapımın çaldığını,arka taraftan gelen Hilal'in Bağırışını duyuyordum ama anlımı yasladığım yerden kaldırmıyordum.
Kimseyi istemiyorum. her zaman ki gibi Yalnız kalmak istiyorum.
Kimse beni düşünmesin.
merhametime yakınlaşmasın onu ortaya çıkarmasın.
Öfkem,bütün duygularıma karşı hakimiyetini sürdürsün.
Merhametimi yok etsin istiyordum.


Avucuma aldığım cam parçasından kendime baktım.
Silikon, varlığıyla Büyük yarığın kabuk baglamasını engellemişti.
Açık pembe rengine hakim olan yara, kaşımın akıttığı kanla kaplanmış daha korkunç görünmesine neden olmuştu.
Hale Soykan'ın iğrenç dediği o kişi şimdi tam karşımda aynanın içindeydi.
Ben hala o küçük kızdım.


Dış kapının çarpa sesini duydum umursamadım.
Kapımın yumruklanmasını işitim kendimi izlemeye devam ettim.
"AÇ KAPIYI...SES VER EFSA!"
Pars'ın sesini duydum, yüzümden boynuma akan kanı izledim.
Pencereye vuruldu, Yerimden bir milim dahi kıpırdamadım.



Bir göz yaşı daha aktı benliğime.
Babam, bana git demişti çocukları için.
Annem, beni doğrurup kenara atmış yük olurum diye.
Babam sandığım adam, bedenimi satmıştı para lazım diye.
Geneleve bırakıldım,kimsesiz bir çocuğun en son bile bırakılmayacağı yere.
Bana yapılanlara sesiz kalmadığım için bedelini ödedim hastanede.
B

en, ben olmaktan çıktım.

Ailem beni kendilerinden değil benliğimden kovdu diye.

Duygularımı bir hastane köşesinde terk ettim.
Çocukluğumu benden koparıp aldıkları gibi.
Sesiz habersiz...


Ben küçük bir çocuğun eğlencesini kıskanacak kadar delirmiştim.
Ellerinde gördüğüm pamuk şekerleri yok edip,onları ağlatmak isteyecek kadar kafayı yemiştim.
O kadar gitmişti kafa bende.
Küçük bedenlerin canını yakmak isteyecek kadar.


Bunu düşündüm diye ceza verdim kendime izmaritle.
Yaktım canımı,yakmak istedim diye canlarını.
Yaşasınlar çocukluklarını, benim yerime de çocukluğumu.
Yesinler pamuk şekeri,yiyemediğim kabus şekerimi.


Kapı büyük bir gürültüyle duvara çarptı.
Transtan çıkmış gibi hızla kapıya sırtımı döndüm.
"Girme içeri!... iyiyim ben gidin." Sesim pürüzlü ve kısıktı.


"Tamam siz gidin ben hedeceğim." Dedi Pars. Bir adım sesi duyuldu sonra Hilal'in sesi.


"Bir şey oldu biliyorum ben. gelim mi yanına hı?" Başımı itinayla iki yana saladım.


"Hepiniz gidin. bir şey yok sadece küçük bir kaza.
Endişelenme hadi git yat, gelirim sonra yanına." Ağladığı ses tonundan beli oluyor,Kokuyordu.


"Siz çıkın" Pars,  sözlerime karşı geldiğinde bir kaç mırıltı duydum.
Sonra uzaklaşan adım sesleri.


"Ellerin, kan revan içinde.
Bedenin titriyor, ayakların cam parçalarının üstünde ve bu bir kaza?"
Her kelimede bir adım atıyor bedenime yaklaşıyordu.


"Git Pars. normal bunlar. Cam kırıldı onu toplarken oldu." Gözlerim artık yorgunluktan kapanmak istiyor hiç açılmamak üzere.

Kulübenin dışında Murat'ın sesi duyuluyordu.
İçeri girmek istiyordu galiba.

Adımlarının yanıma ulaşması ile hızla yatağa doğru ilerledim.
Birden kıpırdamamla duraksadı ardından yine üzerime doğru geldi.
"Sana git dedim."
Uyarımı duymamış gibi sert adımlarının hızını kesmedi. tam yatağa yaklaşmışken, Pars'ın kolumdan tutup çevirmesiyle saçlarım yüzüne çarptı,dengemi salayamayıp kalçamın üzerine yatağa düştüm.


"Çığlığın yan kulubeye kadar geldi ne normalinden bahsediyorsun?
Biri size bir şey yaptı diye kafayı yedim lan!"
Ellerimi, yatağın kenarına yasladım.
Saçlarım yüzüme dökülü haldeyken daha da kapandı.
Bana daha ne yapabilirler?
Ne kaldı?

"Her yerin kan içinde cevap ver gözünü seveyim. ne oldu?" Tam önümde durduğunda parmak uçlarımız birbirine değiyordu.
Bir dizini kırıp önümde diz çöktü boylarımız eşittken derin bir nefes çektim çiğerlerime.
O

nun kokusunu karıştı soluğuma.

Elleri yüzüme yaklaştı.
Yatağa yaslı ellerimle çarsafı sıktım.
Yüzüme doğru gelen parmakları rotasını değiştirip saçıma yöneldiğinde hızla geri çekildim.
"Tamam. Tamam.  dokunmuyorum."
Sesi eskisine nazaran daha boğuktu.


Küçük kızım saçına dokunlmasına izin vermemen ne güzel.


Babamın sesi kulaklarımda çınladığında başımı iki yana salladım.
"Kafanı kaldır ve bana bak" Bu kez
Pars'ın bariton sesi kulaklarımı doldurdu.


"Neden gitmiyorsun?" Dedim dudaklarımdan zor çıkan fısıltımla.


"Unutun mu ben bir askerim. vatanımı ve milletimi korumak benim görevim.
Şu anda da vatandaşımızdan biri zor durumda ve onunla iletişim kuruyorum. Asker olarak."
Dedi. garip bir şekilde kıvırarark.
Sanki cevabı yokmuş birden ağzından fırlıyı vermiş gibi.

Parmaklarının baskısını çenemde hissetim.
Başımı yavaşça kaldırdığında önüme gelen saçlara dokunmadan yüzüme doğru üfledi.
Geriye doğru savrulan saçlarım ile yüzüm tüm gerçekliği ile karşısındaydı.


Saçlarımda olan bakışları yavaşça yüzüme indi.
Yüzünde ki ifade yavaşça soldu.
Bedeni gerildiğinde çenesi kasıldı.
Nefes almayı unutmuş gibi tüm odağını yüzüme verdi.

Sadece beş saniye süren bakışı havaya kalkan eli ile bitmişti.
İşaret parmağını, yüzüme yaklaştırıp
Tam kaşımın üstüne yaranın başlangıç noktasına koydu.
"Neden yüzünde ki yarayı saklıyorsun ki" Diye fısdadı gözlerini kısmış dikkatlice seyrederken.


Bir kaç dakika öylece yüzüne baktım.
Zaman geçiyor, soluklarım yenileniyor, yutkunmalarım ardı ardına buğazımda sıralanıp geçiyordu.
"Bilmem.  Kusur diye adlandırıldığı için İnsanların benden tiskinmesini istemiyordum galiba" cevabım yoktu. sadece kafadan uydurduğum sözleri ona sundum.


"Sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda. hemen sonra unutacaksın."
Uyaran sesine karşın kaşlarım çatıldı.
Başımı devam etmesi için salladım.


"Kusurun seni daha da güzeştiriyor.
Çiçek kadar narin, ay kadar parlak tenini Gizlem.
Hatırladığım kadarıyla,gamze de bir kusur diye adlandırılıyor ama insanlar onu çok tatlı ve güzel buluyor.
senin ki gamzeden daha güzel daha nadir."
Bunu benim ruh halimden sıyrılmam için söylediğine eminim.
Yine de gerçekten işe yarıyor gibiydi yalan olduğunu bile bile inanamak isteyen tarafıma kabul ettim sözlerini.


Kapı sertçe açıldı içeri Murat girdiğinde, Bizi görmesiye nefes nefese yerinde durdu.
Önce bana ardından önümde diz çökmüş komutanına daha sonra yüzümdeki eline baktı
"Ne oluyor lan burda?" Sesi gereğinden yüksek çıktığında
Pars, kaşlarını çatıp ayağa kalktı.

"Bir şey mi dedin Murat anlamadım?"
Murat'ın birden beti benzini attı.
Hızla hazır ola geçip yutkundu.


"Estağfurullah komutanım. ben birden sizi öyle görünce şey ettim...korktum
Yani uygun-" Pars, geçen ki gibi elini kaldırıp susmasını sağladı.

"Yine layıklara başlama cezanı 2 katına çıkarma" daha demin büründüğü kişilikten sıyrılmış, tamamen Üsteğmen Pars moduna geçmişti.

Murat, hızla başını Salladı. heykel gibi odanın ortasında dikilmeye devam edince güldüm.
Başımı uyuşuk bir şekilde omzuma doğru eğip, elimle yorganı pat patladım.
Yanıma gelmesi için.
Pars'a daha fazla bakmadan yatağın diğer tarafından zıplayarak yanıma uzandı. Kolumu çekip yanına uzanmamı sağladı başımı göğsüne yasladığımda Derin nefes çekti içine.
En son beni evlendirmeden 1 gün önce böyle sarılarak uyumuştuk.

"Komutanım isterseniz sizde gelin?"
Murat, karşısındaki üstü değilmiş gibi Alayla söylenirken, gerçek yeni dank etmiş gibi bedeni kas katı kesildi.
Yutkunma sesi odada yankı buldu.
Kardeşim diye demiyorum Tam bir kaçık herifin önünde gideniydi.

Yumruğumu göğsüne geçirip uzandığım yerden Pars'a baktım
O ise başıyla selam verip kapıyı kapatıp gitti.
"Neden kendine bunu yapıyorsun?" yüzümdeki yaradan, bedenimde ki izleri saklamamdan bahsediyor.

"Babamla görüştüm." Sorusunu görmezden gelip kalbine hançeri sapladım.

Anlımda gezinen parmakları buz kesti.
Gögsünde ki Başımı umursamadan hızla doğruldu.Başını iki yana salladı.
Yapma der gibi.

"Çocuklarını gördüm çok güzelerdi biliyor musun? O adam..." dedim babamı kast ederek çenesi seğirdi. gözleri yavaş yavaş dolmaya başladı. ama akıtmamak için direniyordu.
Hayatında hiç babasını görmemiş,
Başka bir aile tarafından büyütülmüş, sonradan ortaya çıkan kardeşine bağlanmış kayıp çocuk.
Ben hastanede 6 yıl kalırken, 5 yıl başkasının kalbini taşıyarak komada kalan oydu.

"O adam, çocuklarını çok seviyor.
Kızının, saçlarını okşuyor yanından ayırmıyor, bir dediğini iki etmiyor.
Oğlunu öyle bir eğitmişki başarıdan başarıya koşuyor.
çok güzel, mutlulukla beraber yaşadığı bir Aile kurmuş." Dedim gülümseyerek.
Sanki olanlar hiç yaşanmamış gibi.
Onlara acı çektirmeye başlamamış gibi.

"Yok etmeye çalıştığı çocuklarının hayatının üzerine inşa ettiği mutluluğu mu anlatıyorsun bana?" Hiddetli sesi ile gülümsemem genişledi.
"Ne oldu karşılaşınca kızım diye boynuna mı atladı? yada özür mü diledi? Ha!" Sinirden kumral teni kızarmaya başlamıştı.

"Çocuklarından uzak durmamı,gitmemi istedi.
Haklı sonuçta akıl hastası kızını isteyecek değil ya" dedim ellerimi birleştirip yatağa bastırdım.

"Sence sorun bu mu?" Başımı kaldırıp, Bu değil biliyorum anlamında başımı salladım.

"Yarından sonra uzun bir süre görüşmeyeceğiz buralarda olmayacağım. ama merak etme yine geleceğim." Dedim yeni hatırlatma yaparak.
saat dört olacaktı ve hala uyumamıştım.
Üzerime Çöken ağırlık, gözlerimi acıtıyordu.

"Oğlu...oğlu ona benziyor mu?" Dedi fısıltıyla.
Sesindeki titreme kalbimin acıyla kasılmasına neden oldu.
Gözlerimi kırpıştırıp yutkundum.

"Aksine sanırsın ikizim. bana çok benziyor o yüzden ondan nefret ediyorum. aynı şeylere tahammülüm yok bilirsin" dedim hafif şakaya vurarak.

"Öyle bir şey olamaz. tek ikizin benim
Nereden ikizin oluyormuş?" Hırsla bana dönerek sarf ettiği sözlerle gülümsedim.

"Onlar aynı bizdik.
sadece yaşantılarımız farklı."
Derin nefes verip ofladım. gözlerim ağrıyordu artık.
"Neyse hadi çok uykum var. bildiğim kadarıyla senin de nöbetin hadi bekletme komutanını" elimle bedenini ittip yataktan düşmesini sağladım.

"Biz, Hanımefendi için endişelenip gelelim. o bizi uykusu var diye kovsun. oh mis valla" geri geri yürüyerek söylendiğinde çarptığı beden ile duraksadı..

Aden ve Hilal onu itekleyerek yanından geçip yatağa yanıma oturdular. Ardından bedenimde hasar tespiti yapar gibi süzmeye başladılar.
Yüzümdeki kan kurumuştu ama
Kaşımda ki yarık Hala kan akışını durdurmamıştı.

O sırada Murat çoktan çıkmıştı.
Zaten konuyu açar açmaz kaçmak ister gibiydi.
O babmdan çok anneme muhtaçtı.
Annem kim?
Nerde?
Öldü mü?

Kızlara bir saniye işareti yapıp lavaboya girdim.
Yüzümün acısını umursamadan iyice yıkayarak dolapta bulduğum yarabandıyla kaşımın üstünü kapattım.
Derin nefes alıp aynaya baktım.
Yüzümdeki büyük yara korkunç gözüksede kusurumu kapatmanın aptalca olacağını düşünüp daha fazla oyalanmadan odaya geri döndüm.

Bu gerçek bendim saklamaya gerek yoktu.
Herkes gibi güzel bir yüzüm olacak diye bir kural yoktu.

Kızlar bana hala dik dik bakarken ben onların üstündeki pijamalara odaklanmıştım.
Aden,sarı civcivli pijamasıyla yatağa kıvrılırken Hilal pembe pijama altının kumaşın katlıyordu o Aden'den kısa olduğu için pijama uzun gelmiş olmalı.

"Bu gece hepimiz beraber uyuyalım seni biz koruruz hadi rahat rahat yat" dedi Hilal.
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
Yaralıydı, rahat yatması gerekir.
gözlerim Aden'e kaydı
"Endişelenme Pars abim nöbete bir şey olursa ona haber veririm."
Kollarını geri indirdiğinde parmağımla yatağı gösterdim.

"Burada üçümüz yatarsak sabaha birimiz ölmüş olur" dediklerimle Hilal kahkaha atığında
Aden, tebesüm etmekle yetindi.

Telefonumun çalması ile bakışmamız kesildiğinde aden'in tarafında ki telefonu alıp aramayı yanıtladım.
"Söyle bakalım gizli konuyu"
F4, hiçbir şey demeden direkt konuya girdi.

Bende onun gibi hiç uzatmadan kurduğum planı anlatım.
"Sana konum atacağım. mekanda ki  6 numaralı masaya ses dinleme cihazını  yerleştir. mekanın içindeki kameraları ele geçir. işimiz bittiğinde o gün ki görüntüleri miva için kurduğun hesaba yükle sadece kurban gözükecek."

"Vaay peki bu kurban neden
Pars Viranlı değil?" Gözlerimi devirip kızların ortasına uzandım.

"Yarın okuldan sonra ayrıntılı anlatırım niye o değil diye" Sesimin alaylı tınısıyla Güldü.

"Öyle bir şey sormadım farz et." Başımı iki yana sallayıp parmaklarımı yarabandın da gezdirdim.

"Ha bu arada hemen şimdi Aden Karabatak ve Hilal Kavan'ı okul listesine ekle"
Hilal'in okul hayalini biliyordum.
Aden'in de neden gitmediğini tahmin edebiliyordum.
Ama ben varken gitmelerine engel olabilecek bir şey yoktu.

"Ve yarın akşama kadar Tesisteki adamları görevlendir.
Sokaktaki 1 yaşındaki çocuktan 30 yaşında ki yetişkinlere kadar herkesi toplasın. cinsiyet fark etmeksizin. zorlama yok. isteyen gelsin ama önce Sana atacağım listeyi onlara sunacaksın sonra gelir mi? gelmez mi? onlara kalmış bir şey.
En az 30.000 kişi toplayacaksın" dedim.

"Sen kafayımı yedin o kadar insanı ne yapacaksın?"
Şu an ayağa kalkmış bilgisayarından bildirim gönderip tesise emir yağdırdığına o kadar eminim ki.

" O Ada neye var? Bir işe yarasın. bulduğun bebekler kadar bakıcı.
Hastaların yarısı kadar doktor,
10 bin kişilikten oluşan dövüş hocası,
Mümkünse işini iyi yapan birilerini bul.
Ayrıca senin kadar yetenekli Hacker'da istiyorum.
Adada yaşayan Julia'nın emrinde ki herkes çıkacak." Son sözlerim bunlar olurken telefonu kapatıp komidine bıraktım.

Kızlar, yavaş yavaş kendinden geçerken acıyan gözlerime direnmeden  Göz kapaklarımı örtüm.

**************


Gözlerimi üstümdeki ağırlık yüzünden nefes alamazken, açtım.
Yaslandığım yastığın yanındaki yastıkta ki ayağa baktım.
Nefesim sıklaşırken başımı kaldırdım.
Hilal, ayağının birini yastığa yaslamış diğerini üstüme bırakmışken başı yataktan aşağı sarkıyor,
Sadece çenesi gözüküyordu.
Aden ise boylu boyunca üzerime uzanmış kene gibi kolarını belime bacaklarını bacaklarıma dolamıştı.

"AAAĞĞĞ" hayvan gibi bağırmamla
Hilal, dönerek yere çakılırken Aden, üstüme basıp kendini yan tarafa attı.
Göğsüm şiddetle inip kalkıyor ciğerlerim rahat nefes almamla yenileniyor gibiydi.

"Birimizin öleceğini söylerken gerçekten bunun olacağını kast etmemiştim mecazen mecazen!!"
İkiside bana kötü kötü bakıyordu
galiba biraz sert düştüler.

Zoraki gülümsemeyle "Hadi okul için hazırlanın bugün beraber takılalım" dedim. ikisi de gözlerini kocam açıp aynı anda birbirlerine inanmaz bakışlar gönderiyorlardı.

"Gerçekten mi yani üniversiteye mi gideceğiz" Aden, onu başıyla onayladığında Hilal'den daha heycanlıydı liseyi zar zor bitirmiş ama Üniversiteye gitmek istmemişti. yada gönderilmemişti.

"Evet ve hızlı olursanız iyi olur çünkü bekletilmeyi hiç sevmem."
Burada giysilerim olmadığı için Aden'in odasına geçmiştik.


Evet şu an dolaba bön bön bakıyordum.
Çünkü eşofman takımına dair hiçbir iz yoktu. Dolabın tümü cıvıl cıvıl renklerde elbise,pantolon, tişört, şort ve etekle doluydu.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ofladım.
Aden, sarı renginde, beyaz çiçekleri olan mini elbisesini giymiş
Hilal, onunla uyumlu olmak için sarı tişört beyaz kısa şort gitmişti.
Ben hala saten pijama takımı ile duruyordum.

Daha fazla durmadan
Dolabı kurcalamaya başladım.
Elime geçen lacivert bol kesim kot pantolon, beyaz balon kolu gömlek ve bulduğum koyu mavi kısa, Dar  süveteri üzerime geçirdim.
Beyaz spor ayakkabıyı da ayağıma geçirip,
Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım.
Ardında  kızların yanına dışarı çıktım.

Arabaya binmiş yerlerine yerleşmişlerdi.
Yine kapıyı açmadan arka koltuğa atladım.
Aden'in omzuna iki kes pat patlayıp gitmesini işaret ettim.

Yine gaza bastığında yaramın içine giren rüzgar soğuk ve güzel hisetiriyordu.
Gözlerim kapalı esintiyi dinlerken
Hilal'in sesini duydum.
"Gerçekten çok heyecanlıyım bilgisayar kullanacağım acayip iyi kodlar yapacağım" mutluluğuna gülümsedim.

Aden, Hilal'e gülümsedi. yandan yandan onu izlediğinde dudaklarını okuyarak ne demek istediğini anlamıştı.

Kısa bir süre sonra okulun avlusuna giriş yaptığımızda ikisi de heyecanla etrafı süzüyordu.
Aden, arabaların olduğu park alanına ilerlediğinde gördüğü boş yere girecekken ondan önce davranan motosiklet hızla boşluğa girdi.

"Yuh be davar az kalsın çarpacaktın!"
Hilal,birden bağırıp söylendiğinde istemsizce ağzından kaçmış gibi yerine sindi.
Aden ve bana kaçamak bakışlar attı tedirginlikle.
Göz kırptım Boşver derecesine.

Aden, arabayı geriye doğru sürdüğü Sırada motosiklet sahibi inip kaskını çıkardı.
Bakışlarının yakıcılığı ona hakaret eden Hilal'deydi.

Kuzey.

Hilal  başını bana çevirip, fısıldadı.
" Çok kötü bakıyor."
Başımı gülerek iki yana salladım.
Saf ya.

Aden, motorun hemen yanındaki boşluğa arabayı park ettiğinde
Uzandığım koltuktan doğrulup İndim.
Gözlerimi kuzey'in öfke dolu keskin
Gözlerinden çektim. Dönmeden önce gözlerinde gördüğüm değişim şaşkınlıktan ibareti.
yüzümdeki yara  yüzündendi.
fazla takılmadan okul binasına ilerledik.

Ben önden Aden sağımda Hilal solumdaydı.
"Gerçekten çok güzel" dedi Hilal gözlerindeki pırıltıyla.
Kapıdan çıkan grupla burun kıvırdım.
Seda,arkasında üç kişi ile dudağına sürdüğü kırmızı rujuyla önüne bakmadan yürüyordu.
Aynayı kapatmasıyla karşısında beni gördü.

Umursamaz sergilediği yüz ifadesi
Beni görmesiyle gözle görülür bir şekilde kızardı.
İrisleri yüzümde dolaştığında yutkundu.
Göz kırpmamla beraber Elimi havalandırıp parmaklarımı kıpırdattım.
Beni görmeyi beklemediği anlaşılıyordu .
Hele ki yüzümde böyle bir şeyle.

Gözlerini benden çekip
Yanımdakilerde dolaştırdı.
Hilal'de uzun bir süre oyalanan bakışları Aden'i es geçip etrafı taradı.
Dudaklarını kıpırdatıp arkadaki kızlara Bir şeyler söyledi.
Hilal, koluma yapışıp"hadi içeriye girelim" dedi.

"Daha derse yarım saat var. Bir şeyler yiyelim kahvaltı etmediniz zaten." Aden'in bileğinden tutup kafeye doğru çekiştirdim.
Hilal,hayalindeki okulla aşk yaşarken dünyadan soyutlanmıştı.
Göz devirdiğimde ise Aden,bu halime güldü.

Kampüsün yanındaki ilk Kafeye girdik.
"Pizza var dimi?"
İlk geldiğimde hiç girmedim o yüzden bilmiyordum.
bilmem,dercesine dudak büzüp omuz silktim.

"Ben sadece dondurma istiyorum genelde kahvaltı etmem zaten."
Aden, hilal'in önünde durmasını sağlayıp Kollarını hareket ettirdi.
Kimsenin görmesini istemiyordu.

Onları başımla onaylayarak, cam kenarındaki masaya geçtik.
Garson yanımıza geldiğinde istediklerini sıralayıp, kendime çikolata ve soğuk kahve söyledim.

"Onlar'da burada seni rahatsız ediyorlar mı?" Aden, endişe ile Sorusunu sorarken etrafa baktım.

"Beni kimse rahatsız edemez güzelim sen buranın keyfini çıkar." Başını salladı.
O sırada siparişlerimiz gelmişti.
Hilal, pizzasına gömülmüş midesini doyururken onaylamaz bakışlar attım.
Başımı arkaya attıp etrafı izledim.

"Pizza ile kahvaltı yapılır mı Hilal?"
Başını kaldırıp bana baktı düşünüyormuş gibi gözlerini yukarı dikti.

"Evet.  bak şimdi, peynir,zeytin,sosis,kaşar bunların hepsi kahvaltıda yediklerimiz. eh pizzada da bunlar olduğuna göre"
Bu kız çok zeki.
Aden dondurmasını kaşıklayarak
Hilal'i izledi anlamak için.
Bununla beraber Hiall tekrar pizzasına döndü.

Çoğu kadın bizi izleyip fısıldıyordu. bu durum kaşlarımın çatılmasına neden oldu.
Hala onları izlerken kafenin kapısı gürültüyle açıldı.
Kuzey ve Seda arkalarında ayrılmayan grupla ortada ki tek boş, uzun masaya oturdu.
Şimdi anlaşıldı neden boş olduğu.

Her yerde olduğu gibi burada da hüküm sürüyorlar Demeki.
Herkes onlara dönmüş bakarken
Hilal, iki yanağını dolduracak kadar ağzına pizza tıkıştırıp, birden sesizleşen
Mekana bakmak için başını kaldırdı.
Ne oluyor dercesine kaşlarını çattı.
Başını biraz sola çevirdiğinde ona bakan Kuzey ile göz göze geldi.

Derdi ne bu adamın?
Dirseği koltuğa yaslı durmuş, iki parmağını çenesine sabitlemişken yüzük parmağı Alt dudağında geziniyordu.
Göz hapsine aldığı Hilal'in onun tarafına dönmesiyle, irisleri dolu yanaklara kaydı. Adem elması yukarı aşağı kayınca dudaklarını yaladı.

"Hilal önüne dön!" İkazımı ikiletmeyen Hilal. gözlerini kırpıştırıp buğazını temizledi.
Ardından bir şey olmamış gibi yemeğe gömüldü.

Kuzey, kaşlarını çattıp sert bakışlarını bana çevirdi.
İstediği beğeni dolu bakışı alamadığı için sırıtım.
'Ne var' dercesine kaşlarımı oynatım.

"Çok Paramız var dimi?" Hilal'in sorusuyla şaşkınlıkla ona döndüm.
Düşündüm.
Evet büyük bir servete sahibim.
bu demek oluyor ki zenginiz.
Başımla Sorusunu onayladım.

Elini,hızla kaldırıp garsona doğru salladığında Peçeteyle ağzını sildi.
Kuzey, onun havaya kalkan elini görünce.
Kendi sadece parmağını şıklatıp garsonu yanına çağırdı.
Bu hareketiyle sinirle soludum.

Hilal, gelmeyen garsonla garsonun olduğu tarafa döndü.
Kuzeyin yanında elini önünde birleştirmiş boş boş bekliyordu.

Hilal, diğer garsonun içeri girdiğini gördüğünde kuzey'in yanındakini es geçip elini ona doğru salladı.
"bakar mısınız?" Genç kız Hilal'e doğru Gelmeye başladığında Hilal, dişlerini dudağına geçirdi.
isteyeceği şeyi hemen mideye indirmek istiyordu.
Aç olunca kafayı yiyor herhalde.

Garson, tam masamıza yaklaştığında kuzey, elini masaya tık tıkladı.
Kız direkt sağa dönüp diğer garsonun yanında durdu.
Hayda.

Hilal'in rengi attı.
Yavaşça kızaran teni ile elini havaya kaldırıp kendini yelledi.
"Şekerim düşüyor Efsa " dedi nazlanarak.

Sonra hiç beklemediğim bir şeyi yaptı. derin nefes alıp hidetle kuzey'e çevirdi bedenini.
"Kardeşim bir şey sipariş etmiyorsun
Garsonları niye tutuyorsun"

Kuzey, hayretle gözlerini açtı. kafe'deki herkes şaşkınlıkla bağıran Hilal'e bakıyordu.

Seda, hırsla ayağa kalktı. bizim masaya
Doğru geldiğinde keyifle bir atak bekliyordum.
"Sen kimsin de ona bağırma cüretinde bulunuyorsun!" Masanın üstüne bıraktığım elimle parmaklarımı ritimle masaya vurdum.

"Niye padişah mı?" Hilal, Sedanın  gereksiz ses yükselmesine tezat normal tonda cevaplamıştı.
"Hayır yani diğerlerinden bir fark göremiyorum."

"Seni küçük sıçan" masada ki su dolu bardağı Hilal'e dökmek için kaldırdığında,tutmak için hareketlenmişken
Aden,benden önce davranıp
bardağı tutan bileğini çevirip suyun Seda'ya dökülmesini sağladı.

Seda, çığlık atıp geriye çekildiğinde arkasında ki kız, Aden'e saldırmak için saçına yöneldi.
"Hadi bakalım" diyerek elini tutum.
Avucumun arasındaki bileği hafif sıkmamala acıyla inledi.

Daha bir şey yapmamıştım canaları tatlı bunların beli.
"Seda, olay çıkarmayı kes gel şuraya!"
Kuzey, onun kadar fevri olmadığı için sesi gayet normal tondaydı.
Yüzü bitkindi. babasının ölümünden sadece saatler geçmişti ama o yinede okula gelmişti.
Babamın zorla gönderdiğine o kadar eminim ki?
Kardeşleriyle hareket etmek için plan kuruyordur şimdi ihtiyar.

Seda, topuklu ayakkabısını yere vurup öfkeyle Hilal'e baktı.
Ardından bir şey demeyip, kuzeyi dinlemeden kafe'den çıkıp gitti.

Kuzey Hilal'e hitaben Garsonları doğru konuştu.
"Şu kardeşe yardımcı olun" dedi imayla.
Hilal onu umursamadan, bana gidelim dercesine kapıyı gösterdi.

Daha fazla burada durmadan kafeden çıktık.
Ders saati gelirken hızla binaya ilerledik.
"İlk konuşma yapılacak üst kata. asansöre geçelim." dedim düğmeye basarak.

Hilal yerinde rahatsız Bir şekilde kıpırdandı.
"Bir sorun mu var?" Dedim kaşlarımı çattıp, Ona yaklaştım.

"Lavaboya gitmem gerek çok kola içtim... birde heyecandan" hafif utanç ile sarf etti sözlerle etrafa baktım.
WC yazısını ilerde görmemle koluna dokundum.

"Gel gidelim" Bir adım atmıştı ki kolunu geri çekti.

"Ben gider,gelirim siz burada bekleyin ya da gidin ben arkanızdayım."
İçimden gelmese de başımı salladım.

Aden'e bakıp tekrar Hilal'e baktım.
Kararsızlığıma son verip tekrar ona döndüm.
"Bir üst kata Lavabo var. oradakine gidersin gel" çekiştirdiğimde asansöre binip arkama yaslandım.
Kimseyi tanımıyordu ve o burnu havada insanların ne yapacağı beli olmuyordu.
Kendini koruyabilirdi belki ama onların tek başına olacağını sanmıyordum.

Asansör durduğunda Aden'le beraber konuşma yapılacak salona girdim.
Hilal ise hemen yan taraftaki tuvalete gitti.
Salona girdigimizde ortadaki koltuklara ilerledik.
Tam oturacakken duyulan çığlıkla duraksadım.
Elim koltuğun kollarında asılı kaldı.
Salondaki herkes koşarak koridora çıktı.
Aden,onların koşuşturmasıyla ayağa kalktı.

Geldiğim gibi hızlı adımlarla kapıdan çıktım.
Herkes toplanmış bir yere bakıyordu.
"Ne kadar pis koktuğundan haberin var mı sürtük." Seda'nın sesi ile önümdeki insanların arasından sıyrılarak ilerliyordum ki duyduğum ses ile birinin omzundaki elim sıklaştı.

"Kızın üzerine resmen sidikli su döktüler." Bir kız, bunu arkadaşına söylerken midesi bulanıyormuş gibi yüzünü buruşturdu.

Gözlerim, öğrencilerde dolaşırken köşede durmuş korkuyla etrafı izleyen yardımcı kadının, elinde gördüğüm tenizlik kovası ile hızla ona ilerledim.
Elindeki pis su dolu kavoyı aldım.
"Şimdiden özür dilerim"

"Bırakın beni!" Hilal'in sesi kulaklarımda çınlamaya başladığında önümdekileri hırsla itekleyerek boşluk alana girdim.
Gözlerim, fıldır fıldır etrafı tararken ellerim ihtiyaçla titriyordu.
Avucumun içindeki plastik kolu sıkıyordum.
Seda, elinde tutuğu makası çeviriyor Hilal'in etrafında dönüyordu.
Hilal, yerinde çırpınıyor onu tutan üç kızdan kurtulmaya çalışıyordu.
dudaklarım zevkle titredi.
Vücuduma yüklenen adranalinle Seda'nın arkasındaydım adım adım ona yaklaştım.

Hilal'e doğru eğilip bukle şeklindeki ıslak saçlarını elini doladı.
Koku buraya kadar geliyordu.
O bunu yapmaktan zevk alıyordu.
birazdan aynı zevki bende yaşayacak gibiyim.
"Ne oldu? orada gayet güçlüyüm rolleri kesiliyordun."
Makası saçına yaklaştırdığı an hızla bileğini tutup makası kendi saçlarına çevirdim.
Ardından elimde ki kovayı kaldırıp,pis suyun başından aşağıya dökülmesini sağladım.

"Sende karşındakinin elini kolunu bağlatıp ahkam keserek mi kendini güçlü sanıyorsun?"

Aden, insanların arasından zor sıyrılmış olacak ki yeni yanıma geldi.
Nefes nefese Hilal'e baktı.
Elbisesini aşağı çekip kızlara yaklaştı.
"Sizi mi elinizi çekersiniz yoksa omu alsın" Aden, dövüşmeyi biliyor mu? bilmiyorum ama gördüğüme inanarak konuştum.

"Eğer dayak yiyip, saçının kesilmesini istiyorsan onlara tutmaya devam etmelerini söyle" dizimi bacağına vurup diz çökmesini sağladım.
Acıyla çığlık attıp, saçını kurtarmak için elime tırnaklarını geçirdi.

Diğer elimi çenesine attıp bana bakmasını sağladım.
Gözleri, gözlerimi değil, yarayı hedefledi.
Kahve göz bebekleri titriyordu ama bunu sadece bana sunuyordu. etrafındakilere panter kesiliyor istediğini yapıp, yaptırıyor.
Daha iki gündür tanıdığı benden korkuyordu.
Güldüm. çok güzel.

"Bırakın onu!"Diye bağırdı.
Üç kız korkuyla geri çekildiğinde Hilal, ıslak tişörtünün altında bize yaklaştı.
Sarı tişört, içini beli ederken üşümüş olmalıki tüyleri diken diken olmuştu.
Seda'yı kafasından ittirip,makası yere atacakken sert bir ses koridorda yankılandı.

"Ne oluyor lan burda!" Ögrenciler geriye çekildi. Kuzey'in geçmesi için yol açtılar.
Kuzey ve arkasındaki iki erkek, büyük bir çember boşluğunun içerisine girerek bize baktılar.

Kuzeyin bakışları ilk yerde duran kuzenin de sonra ben ve elimdeki makasta dolaştı.
Ardından ıslak bir şekilde yanımda duran Hilal'de.

"Kalk ayağa Seda" dedi.
Adım adım bize yaklaşırken.
Tam karşımda durdu.
Ela gözleri arkamda duran Hilal'de fazla oyalanıyordu elimin tersiyle iki kere göğsüne vurdum.

"Muhatabın benim o değil.
Gözlerinin yerinde kalmasını istiyorsan sahip çık." histerik bir gülüşle elimdeki makası alıp yanında duran arkadaşına verdi.

"Göz benim istediğine bakar.
Zevkle izleyeceği görüntüyü bulmuşsa tabi" dedi sadece benim duyacağım bir şekilde.
İşaret parmağında asılı duran deri ceketi Hilal'in göğsüne doğru bıraktı.

"Ördek gibi titremeyi kesmelisin"
Son sözü bu olurken arkasını dönüp öğrencilerin arasına karıştı.
Piç kurusu!

13:40

Kızlarla okuldan çıktıktan sonra F4 beni almaya gelmişti.
Onları tek göndermek içime sinmesede mecbur göndermiştim.
Şehrin,biraz dışında kalan restoranda Kurduğumuz oyunu gerçekleştirmek için geri sayıma başlamıştık.

F4 ve ben bodrum kattında bulduğumuz mahsende oturmuş içeriyi izliyorduk.
Bütün garson ve aşçıları bayıltıp arabalarına yerleştirdik.
şu an büyük ihtimale beyaz meleklerle hayaller ülkesinde dolaşmaktadırlar.
"Ya baksana şu Pars'ı zehirleme işi biraz uğraşa kaçmadı mı? direkt öldür işte" Gözlerimi devirip işaret ve orta parmağımı birleştirip anlımda yasladım.

"Neden bir sır perdesini aralamak için bin bir uğraşa gireyim ki? sırın bir parçası elimizdeyken ölmeden önce öter işte" bıkınca söylenip başımı tekrar kameraya çevirdim.
Pars, içeri girdiğinde hızla telefonumu açıp onu aradım.
Eli cebine giderken çok geçmeden aramamı yanıtlandı.

"6 numaralı masaya geç. orada kulaklık var onu takmanın istiyorum. Serhat'a birazdan gelir" Gözlerim dışarıyı görüntüleyen kameraya kaydı.
"Geldi de" telefonu kapatıp ayağa kalktım.
Elerimi F4'ün yaslandığı koltuğun arkasına koyup,dikkatlice Masaya ilerleyen Serhat'ı izledim.
Kendinden emin, burnu havada bir şekilde masaya Pars'ın karşısına oturdu.

"Seni buraya ne için çağırdığımı biliyorsun?
Masadakiler kafayı yemiş durumda
Miva'yı bulmak için girmedikleri riske giriyorlar. biliyorum sende onu istiyorsun bunu birlik olarak yapabiliriz.
Onu bulmak için cinayetin işlendiği yere onunla iletişim kuracağımız şeyler koyabiliriz eminim buna kayıtsız kalmaz."dedi Serhat. Konuya balıklama dalarak. Hala onun için birini öldüreceğim sanıyordu.

"Sıra sende" dedim F4'e yönelik.
Üstündeki garson giysisini düzeltip
Ofladı.
Gözlerim hala görüntüdeyken elimin tersini gitmesi için ona doğru savurdum.
Ses çıkarmadı zaten Kapının kapandığını duydum.

Çok geçmeden F4, elinde taşıdığı tepsideki kahveleri masaya bırakıp. Geri döndü.
Elini kulağının arkasına atıp orta parmağını kaldırdığında sırıtım.
Şerefsiz puşt.

Kameranın açısından çıkan F4 ile
Serhat tekrar konuştu.
"Herkes gibi Miva'da paraya tapıyor
Özelikle milyon dolarlara"
Dema!

"Bunu neden tek başıma değilde seninle yapayım?" Pars, kahvesini yudumlayıp rahat bir şekilde arkasına yaslandı.
Birazdan geberip giderken de böyle rahat olacakmısım göreceğim.

"Masanın kurallarını sen koyuyorsun. biliyorsun ki senin sözünden hiç çıkmadım. onlar bir çok kez hata yapmışken ben her zaman yanındaydım. güven bana onun dikkatini çekebilirim."
He he çektin bak!

Pars elini birden başına götürdü.
Aha!
Butona basmamla bütün ışıklar söndü. Ardından beyaz ışıkllı harfler Duvarlara yansıdı.
Gördüğüm cümle ile kahkaha atıp ayağa kalktım.

UYARI:
Burdan sonrası duygusal bozukluklara sebep olur.

Ses sisteminin yanına yaklaşıp düğmeyi sonuna kadar çevirdim.
F4, omuzunu kapıya yaslamış beni izliyordu.
"De haydi gidek sonra miva niye beni öldürmedi oli"
Eğlendiğim ses tonundan beli olurken dirseğini kırıp kolunu uzattı.

"Hay hay madam" Dişimi dudağıma geçirdiğimde, görüntülerden gördüğüm kadarıyla bütün kapılar ve pencereler kapatıldı.

"Ne oluyor lan?" Serhat yerinden kalkıp etrafı dolaşmaya başladığında ikimizin içeri girmesiyle durdu.
Projeksiyon'un ışığı yüzüme vurdu. beni görmesiyle far görmüş tavşana döndü.
F4 yerde baygın yatan bedenin yanına eğilip şırıngadaki manzehiri vücuduna enjekte etti.

"Hadi ama Serhat. ben katil miyim?
Bak bana şu yüzüme bir insana kıyabilir miyim hı?"
Serhat kafayı yemiş gibi etrafında dönmeye başladı.

"Sen...sen nasıl?...Miva'mı gönderdi seni?
Ne işin var burada?"
Yüzümü buruşturup elimle restoranı gösterdim.

"Verdiğin para senin kanınla kirlenecek bu restorana yatırılacak.
Hadi ama bu kadar cimri olamazsın canının fiyatı 250 milyon mu?"
Sözlerim onu şimdiden yakıp kavururken bedeni titremeye başladı.
"Bütün servetini Pars'ın canını almam için ortaya koydun resmen. Artık sana ne yaptıysa kuyruk acın dayanılamayacak hale gelmiş"

Birden kahkaha atmaya başladı.
"Onun için beni mi öldüreceksin?"
Adım adım ona yaklaşıyor dediklerini umursamıyordum.
O ise aksine sesini kesmeyerek devam etti.
"İkinizde hükmetmeyi seviyorsunuz
Bunu masada açık açık beli ettin.
Ama kaçırdığın bir nokta var.
O sandığın gibi biri değil.
Kimseye göstermediği tarafı keşfedilmemiş yanı,
Masadakilerin sonu olacak. birlik olduğu seni bile yok edecek.
Pişman olacaksın. onunla gücünü birleştirdiğin için sana öyle şeyler yapacakki
Bu yenilmezliğin yere çakılacak.
Miva dahi olsan, ondan saklanamazsın.
Seni bulup, yok edecek kadar gözü dönmüş bir yaratık seni parçalamadan bırakmayacak... onlara yaptığın gibi"
Her cümlesinin sonunda beynimde şimşekler çakıyordu.
Asker olduğunu mu kast ediyordu?
Türk Silahlı kuvetlerinin bu örgütü bulmaya çalıştığını duymuştum.
Hata bir çok kez üylerin açığını yakalamışlardı.
O yüzden sabıkaları dahi vardı.

Ya kast ettiği farklı bir şey ise?

"Çok konuştun beş numara" ışık sadece onun olduğu tarafa vuruyor,kamera dahi tek onu çekiyordu.
Elimdeki tabancayı kaldırıp, iki omzunu ve bacağını nişan alarak sıktım.
Uyuşturucu iğneler bedenine saplandığında dizlerinin üzerine düşüp acıyla haykırdı.

İlacın damarlarındaki kana karıştığını heykel gibi taş kesilmesinden anladım.
F4, elmaları iki omzuna birde kafasının üstüne bırakıp yanıma geldi.
"Kim tam on ikiden vurursa fişekleri o yakar." Benim için makul.

"Başla" birinci çakıyı fırlatığımda omuzunda ki elmaya saplanıp onunla birlikte yere düştü.
"1-0"
Öle hooş.
F4, çakıyı fıatıp diğer omuzda ki elmayı devirdi.
"1-1" dedi çok bilmişlikle.

"Yok ben atamam gider başına saplanır falan zevki kaçar fişeklerle gebersin boşver" dedim. masadaki havai fişekleri getirmesi için işaret ederek.
Uzun bant'a sırayla dizilmiş fişekleri
Serhat'ın beline üç kere üst üste sarıp elimle arkayı gösterdim.
Mutfaktan getirdiği tüpü açıp yanına bıraktım.
İşimizi bitirene kadar yayılır.

F4,kamerayı tam Serhat'ın vücudunun açısına alıp yanıma geldi.
Elindekileri görmemle bocalasamda
Takılmadan aldım.
Çivi yerleştirilmiş boks eldivenleri çok acıtacak gibi duruyordu.
Eh amacımız o zaten.

"Çocuklara uyuşturucu satıp öldürmeye
Çalışman kadar acizce bir şey yok.
İşte bu yüzden şu an eşit durumda değiliz.
Sen önümde kendini bana sunarken
Ben istediğimi yapacağım.
Sen sadece acı cekeceksin." dedim ve Karnına vurdum.
Çivi, ettini delip geçtiğinde dişlerini sıkıp inledi.
Direnmek ha?

Kafamı arkaya attıp F4,e baktım.
Baş parmağını kaldırıp yere doğru çevirdi. "Olmadı... yavaş vuruş"

Bedenimi Serhat'a çevirirken bu kez yumruğum yüzüne saplandı.
Bununla beraber tutuğu çığlıkları restoranda yankılandı.
Gözüne batan çivi onun suskunluğunu bozmak için yeterliydi.
Elimi geri çektiğimde çivinin ortasında duran göz ile midem kalktı.
"Bunu beklemiyordum."

"8 yıldır o masadasın. 5 yıl önce Miva'nın kurbanı kimdi?"
Her kimse, benim yerime öldürdüğü kişileri öğrenmek istiyorum ve
Bunu masadakilerden başka kimse bilmiyordu.

"Sen Miva değil misin? Kafayımı yedin! öldürdüğün kişileri unutun mu?"
Göz devirip, baştaki elimle çenesini parmaklarım arasına alarak yüzüne doğru eğildim.

"Ölmeden önce belki bir iyilik yaparsın ha! söyle kim?"
Başını iki yana salladı.
Sallamasıyla omzuna kurşun yemesi bir oldu.
Yandan F4'e baktım elindeki silahı bir parmağında çevirip.
Omzuna yasladı.

"Çok uzatmayalım başkan" dudak büküp eldivenleri çıkardım.
Serhat'ın inlemeleri hala kesilmemişti
Bundan istifade tırnağımı diğer göz kapağına bastırdım.

"Yalvarırım...Yalvarırım bırak gideyim. masadan bile ayrılırım yeter ki...bırak"
Nefes nefese kalmış, yüzü ter içindeydi.
Ah çok sevindim.

"Öyle mi?" Düşünür gibi yapıp işaret parmağımı çeneme koydum.
Başını heycanla aşağı yukarı salladı.
Ya ama bakma öyle.

Yada bak bir şey değişmiyor.
O hala bana öyle bakarken, hiç bekelemediği bir anda Cebimden çıkardığım çakıyı göğüs kafesinin ortasına sapladım.

"Beni hatırlamadın mı?" Fısıltımla beraber acıyla kasılan vücuduna rağmen kaşlarını çatı.

Eve gelen beş adamdan biriydi.
Kardeşimin ölüm emrini veren adamın ta kendisiydi.
Hatırlamış gibi tek gözü irice açıldı ama bu canını yakmış gibi yüzünü buruşturdu. Ardından dudakları titrekçe aralandı "Sen...osun"

"Tam üstüne" zippo'yu elimde çevirerek etrafında döndüm.

"Affet beni...Be- ben kendimde değildim.
Nasıl bir ruh halinin içinde olduğumun bilmezken, İhanet etmiştim onlara.
Bunu öğrenmemeleri lazımdı. sürekli bir şeylerden kaçındığımı söylüyorlardı.
Onlara güçlü gözükmek için birden ağzımdan çıktı.
Öldürecekleri kişinin,Çocuk olacağını tahmin etmemiştim.
Ben adam için oraya gittiğimizi zannettim."
Hızlı ve hararetli konuşmasını dinlerken her kelimesi kanımın kaynamasına neden oluyordu.
Yine susmadı devam etti.
"Öyle değilmiş...Çocuk bizim için eğitilecekti ama o polislere kaçmıştı.
Polisler ona inanmadığı için eve geri döndüğünü duyduk...Sonrası.." dedi ve sustu.

"1. kural:
Affedersen,Mahvederler..."

Çakıyı, ateşin üzerinde dolaştırıp,
Kızılaşan demiri boynuna yaklaştırdım.
"Sen, ihanetinin bedelini kardeşimin canıyla ödemeye çalıştın." Çakıyı,Boynuna bastırmamla yerinde çırpınmaya başladı.
Murat'ı yerde kanlar içinde gördüğüm ilk an düşünme yetkimi kaybetim.
Gözlerim, onun kuş gibi çırpınan bedenini izleyen iki insana çarpmıştı.
Her şeyde habersiz Annem,babam sandığım insanlara.
Bir günde başıma daha neler gelebilir? diye düşünürken 16 Yaşımda, bana zorla dokunan kocamı öldürüp kaçtığım evden, geldiğim evin hali benim sonumu getirmişti.
gelinliğimin içinde bir kişinin kanıyla kirlenmişken, üç kişinin kanıyla boyanmıştım.

Bunu ben değil,hayat bana yakıştırmıştı.
Başkalarının Kanı, benim misali bedenimden ayrılmıyordu.

"2. Kural: İhanet, bir ruh hali değil, karakterin dökülüş biçimidir."
Boynuna yaslı, yan duran çakıyı teninden ayırmadan,dik hale getirdim.
Derin nefes aldığını hissettim.
Sivri ucunu, kulak memesinin altına
Geçirip Kürek kemiğine kadar hızla çekip yarılmasını sağladım.

Haykırması umrumda dahi değilken
Siren sesiyle hızla F4'e döndüm.
Havadan gelen gürültü ile gözlerim açıldı.
"Be...Beni hafife aldın" Serhat'ın sesi ile Sinirle yüzüne tekme attıp, yere çakılmasını sağladım.

"Oruspu çocuğu" F4, bodrum kata inip, çok geçmeden geri döndüğünde
Başıyla kapıyı gösterdi.
"Görüntülerin hepsini sildim hızlı ol çıkmamız gerekiyor"
Koşarak önümüzdeki kamerayı kaptığı gibi çıkış kapısına yöneldi.
Arkasını dönüp elindeki siyah maskeyi bana fırlattı.
Kendi kafasına geçirdiğinde bende aynısını yaparken dışarı çıkmıştık bile.

Asfalt Yolda ki arabaya doğru koşarken, yaktığım zippo'yu restoranın açık kapısından içeri fırlatım.
Fırlatmamla, mekanda büyük bir gürültü koptu.
Isı yükselmiş olmalı ki kapalı camlar patladı.
Tam önüme dönüyorkken omzuma saplanan acıyla sendeledim.
"Keskin nişancı var dikkat et!"
F4'ün uyarısı ile kapıyı açmadan Aralık camdan içeri atladım.

"Bas gaza Lanet olsun!" Arkaya bakmak için döndüğümde Pars'ın baygın bedenini görmeyi beklemiyordum.
Ah! Cidden onu nasıl unuturum!

F4 telefonunu çıkardığında kaşlarım çatıldı. O ise sadece açma tuşuna basıp aramızdaki boşluğa koydu.
"Efendim kaçıyorlar. Serhat beyin olduğu yer imha edildi"
Gözlerim irileşirken ona döndüm.

"Bir askerden ödünç aldım geri vereceğim." Diye açıklamada bulundu.

"O asker şu an nerede?" Dedim açıklamasına karşılık.

"Galiba şu an bizi başka bir kılıkta  takip ediyor" Elimi anlıma sertçe vurup göz devirdim.

"Özel kuvvetler birliğinin helikopteri bizi takip ediyor Ama arkamızdakiler polis değil"
Gözlerimi açıp ona ters ters bakınca ofladı.

"Anlıyorum işte. masadaki 8 numaranın araçları"
Dedi hızını daha da yüksterek.
Parmağı ile arka koltuğu gösterdi
"Silah ve bomba var. bittir işlerini"

Vakit kaybetmeden ön kotuktan uzanıp
Boşlukta ki koyu yeşil tüfeği tek elimle tutup havaya kaldırdım.
Kendi canımı açıp silahı kendime göre ayarladım.
"Hazır mısın?" Başımla onayladığımda dirift attarak yan döndü.
Önüme sunulan, saat 10-11-12 yönündeki üç araçlarında şöför koltuğunu hedef almaya çalıştım.
Kendi kendime, fısıldadım.
"Rüzgar yüzünden üçe ayarla, tamamlanınca binde üçe kaydır, mermiyi sürt, sıcaklık rüzgar,nem hesapla." Dudağımı ısırıp,parmağımı çekmemek üzere üç arabayı  taramaya başladım.

Kurşunlar, camları parçalayıp geçerken
Arabalar,birbirine çarptı. ikisi ters yönde ormana doğru savrulduğunda diğeri takla açarak ağaca çarpıp durdu.

Kendimi içeri çektiğimde rahat nefesimi dışarı üfledim.
Omzum, acısını hatırlatır gibi sızladı.
Başımı koltuğa yasladım.
Gözlerimi kapattığımda ortamda başka bir ses duyuldu.
"Beynim sikiliyor lan!" Pars,yeni yeni kendine gelirken
sıra benim gebermemdeydi herhalde.
Bu halime güldüm.

Telefonumu çıkarıp dün akşam kaydettiğim Aden'in numarasına tıkladım.
Rehberde o ve F4'en başka kimse yoktu zaten.
Hızla, hazırlanmaları için mesaj attıp telefonu kapatım.
"Pars'ı karargaha bırakalım kızları alacağız"
Omzumun ağrısı gittikçe büyüyordu.
Rahat konuma girmek için yerimde kıpırdandım.

Pars,beklemediğimbir anda iki koltuğun arasından uzanıp omzuma baktı ardından elini tüy misali kurşunun açtığı yere gezdirdi "vurulmuşsun,Kurşun hala içerde mi?"
Sorusunu cevap verecekken yarama baskı uygulayan parmakları ile dişlerimi sıkıp başımı sallamakla yetindim.
"Omuzuna baktırmamız gerek..."dedi devam ederken bende olan gözlerini F4'e çevirdi
"hızlı sür karargahta haledebilecek biri var" Galiba Frezya'yı kast ediyordu.
Anlıma düşen perçemleri geri iteleyip terimi sildi.

Dudaklarımın kuruluğu ile gözlerimi ona çevirdim.
"Bir kurşunla ölçek değilim ya işimi halledip gelirim. vaktim yok tedaviye"
Üstümdeki süveteri çıkarıp Pars'a uzatım.
"Yırt şunu" Bir elimi kulanarak onu yapamazdım herhalde.
Beni ikiletmeden ikiye ayırıp izin vermeden kendi omzuma sardı.

"Bana yaptığının hesabını sonra vereceksin." kısıkça söylediklerine omuz silktim.
Benimle uğraşması işime gelirdi.

F4,yandan yandan bize bakıp bana kaşıyla Pars'ı gösteriyordu.
Ne ima ediyordu bu manyak!
Dişlerimi sıkıp, burun kıvırdığımda
Hemen önüne döndü.

Çok geçmeden  karargahın önünde durduk.
Asker, yanımıza geldiğinde F4 elini yüzüne yaslayıp kafasını eğdi.
Sadece arka camı açarak Pars'ın gözükmesini sağladı.
Asker, komutanını görmesiyle hızla kapıyı açmaları için iki askere dönüp ıslık çaldı.

F4, vakit kaybetmeden gaza bastığında bir şeylerden kaçındığını anladım. özelikle tanıştığımdan beri hiçbir şeyden Teredüt etmeyip tedirgin olmayan dik duruşu.
Şu an için geçerli değildi.
Direksiyonu o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları beli oluyordu.

"Siz inin. ben burada bekliyorum." Dedi etrafına bakarken onu sonra sorguya çekecektim ama şimdi vaktim yoktu.
Başımla onaylayıp arabadan indim.
İnmemle arabanın kilit sesi duyuldu.
Derin nefes alıp F4'e baktım ama camlardan gözükmüyordu.

Tam önüme dönecekken duyduğum sesle geri döndüm.
Arda,Melih ve Selim birbirine yaslanmış bize bakıyordu.
Selim,parmağı ile Pars'ı gösterip
"Bak bak hiç hayatında böyle bir adam gördün mü?" dedi
Arda ona karşılık "halla halla" dedi Pars'ı süzerek." Vallaha hiç görmedim yanında ki de bir içim sudur ha!" Diye devam ettirdi bana bakıp, kalın sesini daha da kalınlaştırarak.
"Avrupa Birliğine patent olarak göndermek istiyorum bu çifti"
Melih,son sözlerini söyleyip yanımıza doğru yaklaştı.

Yaramı garipsemediler dikkatle incelemediler.
Yüzlerindeki gülüş suratımı gördüklerinde değişmedi.

Hala onları izlerken Pars'a sırnaşıp yerlerinde salınıyordular.
Başımı iki yana salayıp güldüm.
Şebekler ya.
Kulübenin kapısı açılınca kızların çıktığını Hilal'in sesinden anlamıştım.
Selim' heycanla arkama odaklandı.
Bakışları Gittikçe parlarken bedeni kıpır kıpırdı.
Ulan Aden! yürüyen ateşsin anasını satayım.

Birinin kolumu kendine çekip, çevirmesiyle omzum sızladı istemsizce inlemiştim.
Bakış açıma giren Hilal, endişe ile elini çekip ağzına götürdü.
"Ne oldu?" Tekrar Elini omzuma götürecekken Pars,bileğini tutup indirdi.

"Frezya'nın yanına gidelim biraz daha böyle durursa durumu kötüleşecek"
Düşünceli beyfendi.

Diğerleri sanki yaramı yeni fark etmiş gibi hızla kıpırdanmaya başladı.
"Acil sedye getirin lan!" Arda'nın birden bağırmasıyla gözlerim irileşti o kadarda degil!

Pars,ensesine şamarı yapıştıp iteledi.
"Sanki yerlerde amına koyayım"
Dedi onunla beraber yürüyerek.
Bizde onları takip edip, Bir kulübenin önünde durduk.
Diğerlerinden tek farkı uzun ve büyük olmasıydı.
İçeri adımladığım da karşıma çıkan beyaz,dezenfektan kokan koridoru geçip Pars'ın çaldığı tahta kapıdan sıra sıra odaya girdik.
Odanın yanındaki kartı görmemle bahsettiği kişiden emin oldum.
Frezya Çetinoğlu.

Hasta olan ben değilmişim gibi odadaki
Boş yerlere rahatça oturup yayıldılar.
Frezya hepsine göz devirip ofladı.
"Yine ne var? daha yeni çıktınız!"
Selim, Melih ve Arda üçlüsüne öfkeyle bakıp, bıkınca söylendi
Gitmeden önce Artık ne yaptılarsa Kadın, onlardan dolayı beni fark etmedi.

Elimi kaldırıp buğazımı temizledim.
"Ben biraz daha durursam amel defterim kapanacak"  dedim abartarak.
Konuşmamla bakışları bana dönerken hızla bedenimi taradı.
Ardından omzumda sabit kaldı.
Oturduğu yerden kalkıp masadan eldivenini aldığı gibi eline geçirirken sedyeyi işaret etti.
"Uzan lütfen"

"Hale!" Dışarıya doğru seslendiğinde içerideki gruba döndü.
"Çıkın dışarı...Hepiniz!!" Selim olmayan saçını savurup 'hıh' Diye söylendi.
Ardından hep beraber odadan çıktılar.

"Hilal" dolu gözlerini bana çevirip hızla yanıma geldi.

"Hazırlanın alışverişe gideceğiz" sağlam omzuma vurup akan göz yaşını sildi.

"Delirdin mi sen? Ne alışverişi?
sırası mı? Hem zengin değiliz para yok para!"" Diğerleri Hilal'in yüksek sesinden dolayı durmuştu.
Okulda tatlıyı yiyemedi diye böyle söylüyordu Hanımefendi.

"Ben zenginim bir kere!  hem gideceğimiz yerde para ödememiz gerekmiyor. hadi dediğimi yap."
Tamamen uzanıp ona göz kırptım.
Tabiki çok sevdiğim kuzenim ve kız kardeşimin açılışının olacağı mağazayı soyacaktım.
Birde para mı harcayacağım?
daha neler!

Hemşirenin getirdiği tepsideki şırıngayı kaldırıp bana baktı.
Bir şey demeden koluma enjekte ettiğinde, onlara bakmak yerine kafamı çevirip, tavanı izlemeyi tercih ettim.
Bir dakikanın ardından göz kapaklarım yavaş yavaş indi.
Kirpiklerinin birbirine girdiğini hissederken bedenimde keskin acıyla kendimi dünyadan soyutladım.

17:30

Yerimde rahatsızca kıpırdandığımda Frezya'nın sesini duydum.
Göz kapaklarımı birbirinden ayırıp göz bebeğime tutuğu fenerle dişlerimi sıktım.
Geri çekildiğinde kuruyan dudaklarımı ıslatıp,derin nefes aldım.
bir süre göz açıma giren beyaz tavanı izledim.
Üzerime çöken ağırlıktan kurtulmak için kafamı kaldırıp etrafa baktım.
Sonrada çıplak omzuma.
Beyaz bant omzumdan göğsüme kadar uzanıyordu.
"İyi misin?"

"Mükemmel hisediyorum" dedim yaramı umursamadan uzandığım sedyeden doğruldum.

Bana yaklaştığında yüzündeki garip ifadeyle kaşlarım çatıldı.
"Sorun ne?"

"Kurşunun içerde olduğunu söyledi Pars. ama yok."
Etrafta dolaştırdığım gözlerim hızla onu buldu.

"Bu da ne demek? nasıl vuruldum o zaman?" Saçma! sıyırmadı bile bedenimdeydi.

Pars ve diğerleri içeri girdiğinde saçlarımı geriye doğru taradım.
Frezya, durumu onlara söylediğinde
Pars'ın gözleri kısıldı. aynı bedeninin kasılması gibi çenesi gerildi.

Şah damarımın, kulağımda artıyor hissi hiçte iyiye işaret değildi.
Buz kütlesi misali soğuk bedenim sanki ateşe alerjisi varmış gibi Gittikçe sıcaklığını düşürüyordu.
Beyaz bedenim ruh gibi rengini dondurdu ama bunu pekte umursamayarak ayağa kalktım.
"Hadi kızlar işimiz var.
Bu arada Frezya teşekkür ederim."

"Ne demek işim bu" naif sesiyle beni yanıtladığında onun gibi tebessüm ettim.
Çıkışa yöndiğimizde F4'ün arabası tam kulübenin önündeydi.
Bizi takip etmiş olmalı.

"Atlayın bakalım çok eğleneceğiz" dedim.
Aklıma gelen Seda'nın çalıntı koleksiyonları ile daha da hırslandım.
Hepsini istiyorum. parasını Tabiki koleksiyonun sahibine ödeyecektim.
Hırsızlığa karşılık vermek için hırsızlık yapıyorum.
Yoksa ben ve hırsızlık asla yan yana gelebilecek şeylerden değildik.

"Sen kafayı mı yedin? otur işte evde. git uyu, dinlen. ne bu enerji?"
Arkamı dönüp, Pars'ın kapının önündeki bedenine doğru adımladım.

Aramızda sadece rüzgarın geçebileceği bir mesafe bırakıp, Takımının cebinde duran kalemi çekip aldım.
Kapağına dişlerimi geçirip, çıkardıktan sonra Saçımı, gözlerinin içine bakarak acıyan omzumu umursamadan topuz şekline sokup kalemi saçlarıma daldırdım.
Göz kırpıp, burnuna fiske vurduğumda gözlerini sertçe kapatıp hapşırdı.
Çok yaşa değil, "Benimle yaşa" dedim.

Kirpiklerini hızla araladığında
Kehribar irislerini, kirli yeşilerime dikti.
"Emrin olur." Boğuk sesini ben bile zor duyarken amberlerinde koyulaşma ve parlama birbirine çarptı.
Tüylerimi, diken diken eden bakışları
Burada daha fazla kalmamam için uyarı veriyordu.

Arkamı dönüp hala arabaya binmeyen ve bana imalı bakışlar atan kızlara göz devirdim.
Elimi kapı koluna geçirdiğimde arkamdan bir ses yükseldi.
"bana aşık oldunda ilan mı ediyorsun?
Ne bu romantiklik ölüyor muyum?"

Kapıyı açıp tek ayağımı arabanın kenarına koyarak, bakışlarımı ona çevirdim.
"Aşk yeniyor mu? Karnımı doyurmayacak şeyleri sevmem de. "

Elinde tutuğu şeftalili meyve suyunu bana doğru fırlatı.
Havada kaptığım tenekeye baktım.
Hiç beklemediği anda ona geri fırlattım.
"Hazır meyve suyu sevmem."
Sanki bozuk meyveden yapılmış gibi tadı.
Tabi hastanenin içecekleri meyve suyu ve sudan ibaret olduğu için artık midem onu kabul etmiyordu.

"Ne seversin?"  Meyve suyunu selim'e verip elerini cebine yerleştirdi.
Uzun olmayan ama kısa denmeyecek hafif kıvrımlı saçları güneşte parlıyordu.
Yumuşacık olduğu o kadar beli ki elime dolama hissiyle parmaklarım karıncalandı.

"Para." Tek kelime ile garip bakışların esiri oldum.
Ne var yani olamaz mı?

Daha fazla bir şey konuşmadan ön koltuğa yerleştim.
"Hadi kaptan uçur bizi soyguna" F4, beni duymamış gibi sadece önüne odaklanmış öylece Camdan dışarıya bakıyordu.

"Kızlar siz ona takıl-" Arkamı dönüp elimle F4'ü gösterirken Aden'in kızarmış, akan gözlerini görmemle cümlem yarıda kesildi.
Hilal, ona ne olduğunu soruyordu ama tabiki Aden, ona bakmadığı için anlamıyordu.

F4, birden gaza basınca Hilal çığlık atarak koltuğa yapıştı.
Öfkeyle F4'e dönüp koluna dokundum.
Kolları taş kesilmişti ki direksiyonun gıcırdama sesini işitim.
"Kendine gel ne yapıyorsun?" Beni dinlemek yerine daha da hızlandı.

Aden, Kollarını bedenine sarıp kafasını kaldırdığı dizine yasladı bunu yapmasıyla F4, ansızın frenleyerek durdu.
Elini sertçe direksiyona geçirip, derin nefes aldı. Bir kaç saniye onları izledim. İkiside değişik davranıyordu.
Aden, kimsenin yanında böyle yapmazdı. yani dün geceden beri gördüğüm kadarıyla.
F4, sakinliğini bozmazdı. aksine karşısındakini delirtmek için umursamaz davranırdı.
Şimdi ikiside ters tepkiler veriyordu.

F4,Anlını kaşıyıp normal hızda ilerlemeye başladı.
Uzun yolculuk boyunca kimseden çıt çıkmadı.
"Tanışıyor musunuz?" Bu kesindi sadece emin olmak için tekrarladım.
F4,başını iki yana salladı.
Aden ise aşağı yukarı.

Bunu sonra F4 isterse tabi konuşurduk ama önce daha önemli işimiz vardı.
Bir kaç dakikanın ardından Avm'nin önünde durduk.
Vakit kaybetmeden arabadan inip içeri girdik.
Yürüyen merdivenleri geçip 3. Kata dolaşmaya başladık. kızlar halerinden mutlu bir şekilde etrafı izliyordu.
Ve istediğim yere, tam olarak kapalı olan ALSE Mağazasının önündeydik.
Evet isimlerinin ilk iki harferini marka yapmışlar. kendilerini çok severler de.

Gözlerim,etrafı taradığında irislerime çarpan görüntüyle duraksadım.
Büyük televizyonda sergilenen video ile soluğum buğazımda takılı kaldı.
Babam, yanında küçük bir kızla denizdeydi.
Simitin içindeki küçük kız, elini iki yana açmış babama su fırlatıyordu.
Eski bir fotoğraf olduğu beliydi.
Başka bir fotoğraf daha.
Mutfakta çekilmişti.
Her yer batmışken onların kahkaha atıkları bir görüntü.
Almina, burada 7 yaşında gözüküyordu.
Ben genelevdeyken o kızıyla pasta yapıyormuş.
Ve bir başka fotoğraf.
16.yaş günü büyük bir ada'da yapılan bir kutlama.
Beni tecavüz ettirdiği gün kutlama yapmış. bir kızını öldürürken diğer kızının bir yaş daha büyümesini kutlamış.

Kulaklığıma iki kere basıp aktif hale getirdim.
"Televizyonda sergilenen video ne için?"

F4, kısa bir suskunluğun ardından
Duyulan kalın sesiyle beraber Saf ettiği cümle benim için kaçınılmaz bir fırsattı.
"Bugün Fırat Soykan'ın Doğum günü."

"Öyleyse biraz sorun çıkar.
Şirketin sistemine virüs aktar öyle salam bir duvar yap ki akşama kadar o şirketten çıkmasın."
Bu akşam herkes kim olduğumu öğrenecek. özelikle o çok sevdiği kızı.
Bakalım dediğin gibi kızın seni affedebilecek mi Fırat Soykan.

Etrafı kolaçan edip yangın merdivenine girdim.
Kızlarda beni takip ediyordu.
2 kat çıkıp elimi duvarda dolaştırdım.
"Bu tüneli yapmak için çok uğraştınız mı?" Elimin çıkıntıya değmesiyle parmağımı oraya bastırdım.
İçe çöken duvarın arkasında karşıma çıkan kaydırakla, yüzüm buruştu.
"Ayağımı yormayacak olmam ne güzel."
Dedim ve kendimi gümüş rengi oval kaydırağa bıraktım.
Birden durmamla, Elimdeki telefon fenerini kaldırdım.
Yeşil kapıyı ittiğimde direkt kabine girmiştim.
Çığlık sesleriyle beraber Aden ve Hilal üst üste kabine düştüler.

"O giriş için yapıldı. Çıkmak için asansörü kulanaksınız oda hemen yan kabinin camında" dedi F4.
Bu halimizden pekte memnun değildi.
Zengin insanın hali bir başka.

Ben direkt arabayı aldığım gibi askılardaki bütün elbiseli kucağıma
Alıp arabaya atıyordum.
Kızlar bana şok içinde bakınca ofladım.
"Bakın, bunların hepsi çalıntı. bizde bunları alıp parasını sahibine ödeyeceğiz hadi!
Bu arada sağ taraftakileri elemeyin."
Her ne kadar Almina'dan hoşlanmasam da kendi emeğiyle tasarladığı ve emek verdiği giysileri çalacak değildim.
Kızlar, koşarak ayakabı reyonuna gittiğinde İşime geri döndüm.
Etek,tişört,pantolon,tulum,elbise,şapka,çanta ve ayakabı.
Hepsini 40 dakika içinde haledip asansöre, sadece arabaları koyarak kapının kapanması için düğmeye bastım.

Arka cebimdeki sprey boyayı çıkarıp, beyaz mermer duvara yaklaştım.
Burası Seda'nın koleksiyonunun dizildiği yerdi ama şimdi bom boştu.
Lütfen çalıntı mallara dikkat edelim.
Seda Hanım.
Hırsızlık, ne zamandan beri başarı olmuş.
Siyah boya,duvarın yarısını kapadığında gözden kaçmayacak kadar belirgin ve büyüktü.

"Bir şeyler eklemek ister misiniz kızlar?" Ayağımı kıpırdatmadan kaygan mermerde dönerek cevap bekledim.

"Ben! Ben!" Hilal koşarak yanıma gelip elimdeki spreyi aldı.
Geriye çekilip onu izledim. Bu kız gerçekten normal değil.
Bizi anlamaya çalışın lütfen!
İyi niyetimizden yaptık.
Kesinlikle ve kesinlikle haksızlığa gelemiyoruz.
Ah cidden mi? Bu kadın tam bir kaçık!!
Duvarda hiç teniz yer bırakmamıştı.

"Tamam tamam kafayı bozdun iyice hadi gidelim istikamet..." dedim parmağımı ikisinin üzerinde gezdirerek.
"Banka!" Cümlemin sonu ile ikiside kafayı yemiş gibi birbirine vurmaya başladı.
"Ne yapıyorsunuz lan!"  Hilal'in durması ile Aden'de durdu.

"Zengin olacağız derken banka soymaktan bahsetmemiştin!"
Aden, hayal kırıklığı ile gözlerime baktığında yutkunup, gözlerimi kaçırdım.
Parmaklarımı saçlarıma daldırdım.
Etrafta gezdirdiğim gözlerimi gözlerine diktim.

"O banka, lanet olası benim hayatımı mahveden adama ait tamam mı?
Benden esirgediği her şeyi alacağım buna bankada ki paralarda dahil!"
Evet belkide hırsıma yenik düşüyordum. ama onu bu gece doğduğuna pişman etmek istiyordum.
Doğum gününde, bana yaptığı gibi.
Çocuklarının onu terk etmesini gözlerinin içine bakarak izleyecektim.

"O yüzden geleceksen gel. gelmeyeceksen sadece arabada bekle."
Kabine girerek,aynayı yana doğru kaydırıp asansöre bindim.
Kapıyı onlar için tutarken ikiside sesizce arkama geçip bekledi.
Aynayı eski haline getirip düğmeye bastım.
Kısa bir süre içinde yine yangın merdivenlerinde bulduk kendimizi.

"Hayır! o kızın, öyle bir tipi de yoktu yani tırsıyor,korkuyor. ne diye hırsızlıktan bahsediyorsun." F4'ün sesi ile kapalı olan kulaklığım aktif hale geldi.

"İyi işte seninle arabada kalacak."
Dudaklarımı ısırıp göz ucuyla Aden'e baktım.
Yüzü asıktı.
Bir şey demek ister gibiydi ama pek başaramıyordu.
Elini uzatıp geri çekti.
Kendini tutuyordu.

"Kızın, yüzündeki korkuya bile şahit olmayan sen. bunu nereden biliyorsun acaba?" İmalı ses tonum ile derin nefes aldı.

"Sonra Efsa, sonra." O görmese de başımla onaylarken yürüyen merdivenlerde durdum.

"Şirket şu an birbirine girmiş durumda. banka akıllarına gelmez. ama siz yinede elinizi sıkı tutun.
Kameralerın hepsini şimdiden iptal ettim.
Etraftaki telefon sinyallerini kestim.
Babana ulaşamazlar yani"
İşte bu mükemmel bir plandı.

"Sana önceden harika olduğunu söylemiş miydim?" Kapıdan çıkıp, Park halindeki arabaya doğru yürüdüm.

"Hayır" dedi kısılan sesiyle utanmışmıydı o?

"Şimdi söylüyorum harika bir varlıksın"
Buğazını temizledigin duydum.
Sık sık iltifat edilen biri değildi galiba.

Ön kapıyı açıp yerime oturdum. Kızlarda binince beklemeden gaza bastı.
"Seni orada bir sürpriz bekliyor başkan."
F4, rahatsız olduğunu belirtir bir şekilde konuşmuştu.

"O ne demek?" Eğer düşündüğüm şey ise onu Gebertirdim.
Siyah poşeti kucağıma bırakıp başıyla arkayı gösterdi.
Düğümü açıp içine baktığımda, kar maskesi olduğunu gördüm.
Bir tane alıp, poşeti kızlara uzattım.

"Geldik zaten. görünce ne demek olduğunu anlarsın." Dedi. sadece ara sokağa girip sağa çekmesiyle Bankanın önündeydik.
Ve bir başkası da kapıda bekliyordu.

Berto.

Bu kez F4'e dahil hepimiz inmiştik.
Adım adım ona ilerlerken yüzümdeki yara ile gözlerini kaçırıp garip yüz ifadesini sildi. cebindeki elini çıkarıp kalbine yasladı.
"Kalbim kırıldı doğrusu. güvenini kazanmamışım galiba ondan mı F4 ile eğlenceye çıktın."

Onu umursamayarak kapıyı iteledim.
"Belki de" Bir adım atmamla kendimi direkt bir ofiste bulmuştum.
50 kişiye yakın insan topluluğuna baktım.
Sırtımda ki silahı çıkarıp, çöp kovasını hedef alarak sıktım.
Silah sesiyle, herkes çığlık çığlığa birbirine girdi.
"Bu bir soygundur demeyeceğiz herhalde o kadar da mal değillerdir dimi?" Berto, ne ara giydiğini bilmediğim maskesiyle soru sorarken elindeki silahı insanların üzerinde dolaştırıyordu.

"Eller,telefonlarla beraber yukarı şu köşeye geçin." F4, hepsini kapının sağ tarafındaki boşluğa yönlendirip,
Telefonunda gezdirdiği gözlerini bana dikti.
"Şifre: A2002B1996HF aşağı katta kasa. gelmeden önce,çantada ki patlayıcıları kasanın kapısına yerleştir."
Onu başımla onayladığımda ortamda Berto'nun sesi yükseldi.

"Kalkın lan! Çok çalıştınız biraz oynayın."
Herkes, sanki daha yeni baskın yapan biz değilmişiz gibi birden ayağa kalktı. şarkıyla uyumlu bir şekilde oynamaya başladıklarında ben daha bunun şokunu atlatamamışken şarkının nakaratında kıvıran berto ile yerime mıhlanmıştım.

Vay, vay, vay, vay, vay, vay tosuno
Ağzı, burni yesino i̇pek mendil kirlenmiş
Gönder yar yıkasıno
İpek gömlek kirlenmiş lo, gönder yar yıkasıno
Vay, vay, vay, vay, vay, vay tosuno
Ağzı, burni yesino i̇pek mendil kirlenmiş
Gönder yar yıkasıno
İpek gömlek kirlenmiş lo, gönder yar yıkasıno

Gözlerimi kırpıştırıp, kendime geldiğimde onları oyalamak için yaptığının daha yeni farkına varmıştım.
Avucumun içindeki çantanın kolunu sıkıca kavrayıp, merdivenlerden inmek yerine kalçamı demire yasladım.
Hızla kaydığım demirin bittişiyle kendimi kasa kapısının önünde buldum.
Parmaklarım direkt şifre butonuna uzandı.
"A2002B-" kendi kendime şifreyi onaylayıp, rakamlara basarken yeni yeni beynime sızan gerçeklerle gözlerimi kırpıştırdım.
"Baş harfleri ve Doğum tarihleri..."
Çok değer verdiği bankasının kasasına, basit herkesin kolayca tahmin edebileceği bir şifre koymuştu.
Sonuna da Karısı ve kendisinin baş harfini katarak,gerçekleri yüzüme tokat misali çarptı.

Kahkaha atarak şifreyi tamamladım.
Bu gece o Ailen dağılacak. bakalım şifren gerçekten de kalıcı mı?
İçeri adımlamamla beni karşılayan çelik çekmecelere göz devirdim.
Girmeden önce kapının orada gördüğüm.
Karton kutuların yan yana dizip paraların hepsini içini dolduran kadar döktüm.
Boşalan çekmeceleri de rastgele fırlatıp işime devam ettim.

O sırada kapıdan giren Aden ile bir saniyelik duraksamanına ardından
Kalan çekmecelere yöneldim.
O da yanıma gelip sesizce dolan kutuları çekiştirerek dışarı çıkardı.

Tekrar içeri girdiğinde önümde durdu.
"Biliyorum her şeyin mantıklı sebebi var. Zaten yüzündeki yaradan normal şeyler yaşamdığın beli. Buradan çıktıktan sonra Bana anlatır mısın?"
Tedirgince önümde kıpırdandı.
Onu tersleyeceğimden korkuyordu.

"Sonra" neyi anlatacaktım?
ki. içime bile zor sığdırdım.
nasıl geri dökecektim.
Başını sallayıp yaptığı işe döndü.

Hızlı hareketlerimiz sayesinde Yarım saatin ardından bütün kasayı boşaltmıştık.
Külçe altından oluşan 40 kutu varken, Para 60 kutuydu.
"Çalışanları gönder." Emrim ile yukarı kattan inen bedenlerde gezdirdim gözlerimi.
Oynamaktan ter içinde kalmışlardı.
Berto,onları çok pis yormuş olmalı.

"Arka kapıda bekleyen tır'a götürün bunları. ne kadar hızlı olursanız bizden o kadar çabuk kurtulursunuz."
Berto, onları takip ederken arkadan hala oynuyordu.

Kasanın kapısında,kutuların bitmesini beklerken Aden ve Hilal konuşmaya ve birbirlerini anlamaya çalışıyorlardu.

"B...Bitti efendim." Aralarında olan orta yaştaki badam fısıltıdan ibaret sesini duyurduğunda.
Kapının dümen şeklindeki  kolunu kendime çekip çevirdim ve kasanın kapanmasını sagladım.

"Bayanlar baylar sizi dışarı alalım." lafımı ikiletmeden geldikleri gibi merdivenlerden yukarı çıktılar.
Onların gitmesi ile çantamdaki bombalardan bir tane kapıya, etrafımı saran duvara iki tane olmak üzere yerleştirip asansöre bindim.
Kısa bir sürede istediğim kata geldiğimde inip,kapanmak üzere olan asansöre de bir tane fırlatım.

Çıkış katına girip,gözlerimi Etrafta gezdirdim. Beni bekleyen gruba ilerlerken
Bütün masalarda olan bombalar dikkatimden kaçmadı.
Hilal, bidondaki sıvıyı etrafa saçıp yere attı.
Ardından Elini çırpıp bana göz kırptı.

Elimde çevirip durduğum Sippo'yla sırıtım. Bilmem kaçıncı sippo.
Birlikte dışarı çıkıp arabaya doğru yürüdük.
Üstümüzden geçen, ultralight uçak ile dişlerimi dudaklarıma geçirdim.
Uçak, tam binanın üstünde dönmeye başladığında
Yukarıdan aşağıya doğru saçılan sıvı, bankayı bir boya gibi kapladı.
Yakıcı kokusu maskenin içindeki burnumu yalayıp geçti.

"Bu gidişle konacak servet kalmayacak ya neyse" Berto dirseğini omzuma yaslayıp mırıldandı.

"Bana mekan değil içindekiler lazım."
Bankada çalışan insanlar birazdan yapacaklarımızı sadece izlemekle yetineceklerdi.

Sokaktaki insanlar bize bakıp uzaklaşırken zamanımız daralıyordu.
Sippo'yu ateşlediğimde büyük bir gürültü koptu.
Sarsıntıyla bedenlerimiz geriye savruldu.
Etrafı saran dumanla neye uğradığımı saşırdım. Şoku atalatamamışken önüme düşen metal parçayla gücümü elime vererek geriye çektim bedenimi.
Siren sesleriyle beraber,tepemizde dolanan helikopterle kendime geldim.

"GELİYORLAR, ARABAYA!!" Gözlerimi kısıp dumanın içinde Aden'i aradım.
Ayağa kalmamla geriye sendeledim.
Göz açıma giren, parçalanmış uçakla insanların çığlığı uzaktan geliyordu sanki.
Ayağıma çarpan metale başımı eğdim. Sippo.
Hızla eğilip metal aleti avucuma aldım.
Duman dağılmaya başladığında irislerim aradığını bulmuş gibi kızıl saçlara odaklandı.

Dizlerinin üzerinde öksürük krizine girmiş bir şekilde bedeni sarsılıyordu.
Koşarak ona ilerlediğimde yakınlaşmamla hızımı kontrol edemeden dizlerimin üzerine çöküp yanına kaydım.
Omuzlarına tutunup derin nefes aldım.
Genzimi yakan dumanı umursamadan bedenini bedenime yaslayıp, kolunu boynuma doladım. Başını omzuma bıraktığında siyah arabaya doğru ilerledim.

F4,deliler gibi etrafına bakınıyor, yerde baygın insanlara yaklaşıp geri dönüyordu.
Arabaya yakınlaşmamızla görüş açısına girdik.
Bizi görmesiyle elini anlına yasladı. Rahatlamış gibi derin nefes alıp verdi. ğöğsünün inip kalmasından anlamıştım.

Arabanın arka kapısını açtı.
Aden'i Hilal'in baygın bedeninin yanına bıraktım.
"Biri haber vermiş olmalı.
Helikopter hala yukarıda büyük ihtimale polis ve özel kuvetler yoldadır... Soykan Ailesi de" Nefes nefese kurduğu cümlesiyle. Sarsıntıyla Kalemin tutuğu, açılmış saçlarımı sertçe çekiştirdim.

Arabanın içindekilere baktım.
Berto, kaputa yaslanmış  nefes almaya çalışıyordu.
Helikopterin ateş açıp düşürdüğü Uçak neredeyse üstümüze gelmeden parçalanmış etrafa satılmıştı.
Hilal, yarı baygın yarı ayık haliyle sadece koltuğa odaklanmıştı.
Aden, kendine gelmiş gibiydi ama hareket etmiyordu.

"Arabaya bin ve onları buradan götür.
Yaptığım işi yarıda bırakmam."
Sakin ses tonumla kurduğum cümle onu dehşete düşürdü.

"Kafayımı yedin! hemen gitmemiz gerek. bu kez yakalanırsan seni ömür boyu içeri tıkarlar." Avucumda ki Sippo'yu sıktım.
Siren Gittikçe yakınlaşıyordu.
Vaktimiz yoktu ama o hala beni götürme derdindeydi.

"Hiç özgür olmadım içeri tıksalar bile yadırgamam o yüzden gidin." Daha fazla bir şey demesine izin vermeden, sırtımı ona çevirip bankaya doğru koştum.

Sokağın başında beliren beyaz polis arabasıyla gözlerim hedefini,bankayı buldu.
Araba, bana doğru gelirken adımlarımı hızlandırıp Sippo'yu yaktım.
Aramızda mesafeler yok denecek kadar azken, bana çarpmasına saniyeler kala
Sippo'yu bankanın penceresinden içeri fırlatıp, kendimi yere doğru attım.  Arkamdan başka bir arabanın, polis aracına çarpmasıyla araç duvara tosladı.
Siyah araba yerinde dönerken çıkardığı dumanla yüzüm buruştu bununla beraber hızla ayağa kalktım.
Arabanın gaza basıp yanımdan geçeceğini sanıp koşmaya hazırlanırken bir adım atmamla kapı açıldı.bir çift kolun beni içeri çekmesini Beklemiyordum.

Berto, beni koları arasında sıkıca tutup kapıyı kapatmak için eğildiğinde başka bir polis aracının bize doğru gelmesiyle bağırdı.
"Bas! Bas! Bas!"

F4, hızını artırıp ara sokaktan çıktığında geniş caddeye girmişti.
Bununla beraber dört ara sokaktan polis araçları çıktı.
Tek açık yer merkeze giden yoldu.
Sağa kırıp,oraya doğru sürdüğünde polisler peşimizden geliyordu.

Önümüzdeki araçlara makas atarak geçerken polis aracının bizim yanımıza gelmesiyle gözlerim koltuğun cebine kaydı.
Silahı aldığımda arabanın üstündeki kapağa vurup kalkmasını sağladım.
Beni cam kenarına koyup,ortaya oturan Berto'yu umursamadan bacağımı iki yana açıp dizlerimin üzerinde sabit kalıp silahla beraber yukarı çektim bedenimi.

Maskeden dolayı kesik soluklarımı duyarken,gözlerimi kısıp lastiği Nişan aldım.
İki el ateş etmemle araç sertçe durdu.
Diğerine geçeceğim zaman arabanın kırılmaz camına çarpan kurşunla hızla kendimi arabanın içine bıraktım.
yeni farkına vardığım bacağımdaki ellerle Berto'ya baktım.
"Düşmemen için" dedi buğazını temizleyerek.

Tam çekmesini isteyecekken bir el daha silah sesi duyuldu.
Önüme bakmamla kırmızı ışığı görmem bir oldu.
F4,direksiyonu tamamen çevirip kaldırıma çıktı.
İnsanlar birbirine girip, yoldan çekilirken birden döndü.
kafamı Berto'nun kafasına vurunca o da Aden'inkine vurdu.
"Hay amına koyayım!"

Polis araçlarından biri ters yönde bize doğru geliyordu. diğer ikisi
Bizi sıkıştırarak yandan vurmaya başladı.
Sarsılmamızı görmezden gelen F4, önümüzde çekice doğru itirilen arabanın yerine geçti.
Geçmesiyle kendimi arabanın içinde havada bulmam bir oldu. Çığlığım, gözlerimi açmama izin vermezken
Geri koltuğa çakılmamızla kalçamın sızladığını hissetim.

F4, hızını 160'a çıkardığında inşaat alanına girdik.
"Berto sağ, Efsa sol pencereye geçin. tuğlaların arasındaki laylona sıkıca tutunun."  Emir veren F4 ile hızla camları açmaya başladık.
İki polis arabası hala bizi takip ediyordu.
Kum yolda ilerledigimiz için sarsılıp duruyorduk.
"Şimdi!"
Talimatı ile pencereden bedenimi sarkıtım. elimi uzatıp laylonu sıkı yumruğumun içine hapsettim.
Ardından Boşta ki elimi laylonu tutan elimin bileğine yerleştirip kendime doğru çektim.
Laylonun üstünde ki tuğla yan tarafa Berto'nun çektigi düşmekte olan
Tuğlaya çarpıp yere devrildi.
Araçların önünü kestiğinde ise inen polisler bize ateş etmeye başladı.

"İşte bu kadar" dedi F4. Yol boyunca ikinci defa konuşarak.
İnşaat alanından çıkıp asfalt yola girdi.
Hemen yanı başımızda ki tırın sağına geçip orman ve onun arasına girince yavaşladık.
Hırsla başımdaki maskeyi çıkarıp kucağıma bıraktım.
Diğerleri de tek tek çıkarırken Soluk sesleri duyuluyordu.

Rahat nefes alıp, başımı koltuğa yasladım.
Aden,başını omzuma bırakıp ellerini dizimin üstündeki elimin üzerine koydu.
Baş parmağıyla okşadığı dikiş izine kaydı gözlerim.
Her yerde bir iz görmekten bıkmıştım.
Bunu düşünmemek için yanağımı alev alev palayan saçına yasladım.

Öylece dışarıyı izlerken bazen çocuklar bazen çifler Gözüme çarpıp geçiyordu.
Bir süre sonra ilerde manavı görmemle dudaklarımı yaladım. Başımı eğip Aden'e baktım uyuyordu. Gözüm sağa kaydı.
"Berto bize kiraz alsana" dedim F4'ün omzuna durması için vurarak.
Son 6 yıldır Hiç yememiştim.
Görmesem canımın ne çektiğini bile bilmeyecek durumdayım.

"Paramız yok" beş saniye boyunca ağzım açık ona baktım.

"Ama biz zenginiz!" Sesim kısıkta olsa da baskın çıkmıştı.
O ise hala camdan dışarı bakıp dediklerimi umursamıyordu.

"Eve gidince zengin olacağız. şimdi fakiriz." Dedi ciddi ciddi.
Hilal, hayretle arkasını dönüp Berto'ya baktı.
'Şaka gibi' dercesine.

"Zenginiz lan biz paramız var!" Sesim Gittikçe yükseliyordu.
Daha yeni tam tamına:
7 trilyon. 841 Milyar. 730 Milyon. 642 bin lira çaldık. Sadece para olarak. altını hesaplamadık bile.
Bu manyak neyin Fakirliğinden bahsediyor!

"Ben haram para yemem bana bulaşmayın." Dedi her gün insanları soyup öldüren adam. sırtını bize döndüğünde, elimi sertçe anlıma vurdum.
Çıldıracağım ulan çıldıracağım!

"Bas gaza gidelim F4. yoksa bu arabadan dışarıya bir ceset atacağım."
Bana göz ucuyla bakıp 'hah' Diye bir ses çıkardı.
Kollarını, ğöğsünde birleştirince başımı iki yana salayıp sabır diledim.

Hilal,hala ıslak üstüyle duruyordu.
Üstüne geçirdiği Kuzey'in deri ceketine sıkıca sarılmış dışarıyı izliyordu.
Niye değiştirmemişti ki?
"Artık adaya gitmemiz gerekiyor Efsa."
F4, ortamdaki sesizliği bozarak dikiz aynasından gözlerini yeşilerime dikti.

Dediklerini başımla onaylayladığımda buğazımı temizledim.
"Son bir işim kaldı. Topladığınız insanları gemiyle yolladınız mı?"

"Evet. Toplam: 20.000 kişi 3-16 yaş arası çocuk.
10.000'e yakın 18-27 yaş arası gençle beraber
17.000'de 30-40 arası yetişkin var.
18 yaşını geçmişlere sözleşme imzalatıldı.
Reşit olmayıp 10 yaş üstüne maddeler tek tek anlatıldı.
Zor durumda olan çocukları almaları için öğretmenler gönderildi."

"Güzel. Gece yarısı adaya geçelim.
Umarım Julia'nın adamlarından biri dahi Ada da kalmamıştır" dedim sorgular bir şekilde.

Başını iki yana salladığında, çenesini kaşıyarak pembe dudaklarını araladı.
"Ada sözleşmelerini ben hazırladım bilgilerin hepsi bende.
kişileri tespit ettiğimde, sabah, ilk işim Ada sözleşmelerini fes edip tesise geri göndermek oldu."
Bu beni tatmin etmişti.
Neyse ki Ona güvenmekle hata etmemiştim.

Arabadan yükselen sesle kaşlarım çatıldı.
"Bir ses geliyor ha" dedi Berto. öne doğru eğilerek.

"He la!  böyle ğurt ğurt ğurt diye ciyaklıyor ya" dedim bende. Berto gibi F4'e doğru eğildim. Aden'in omzumdaki başı öne kaymamla beraber açılan boş yer düştü.

"Araba mı patlayacak?" Diye ekledi Hilal korkuyla.
O sırada Aden uyanmış olayı anlamaya çalışıyordu.

"Çok darbe aldı. arka taraf  pert
En fazla bir saat dayanır.
Zaten karargaha yaklaştık sizi bırakırız
Biz Berto'yla taksi tutarız." Dedi F4.

O sırada camdan dışarı baktığımda orman yolundan değilde farklı yoldan gittiğimizi anladım.
Yıkık binaların arasından geçerken tekrar F4'e baktım.
"La bak hele!  sen niye bizi tenha yollardan götürüyon?"
Pars'ın arabasını kullanırken tek bir yol vardı karargaha giden.
Yani burayı görmemiştim garibime geldi.

"Kestirme burası" dedi ve eliyle bir yeri gösterip "Geldik işte" Diye tamamladı cümlesini.
Gösterdiği yere baktım gerçekten de karargah önümüzdeydi.
"Siz inin az kaldı zaten yürüyebilirsiniz bizde arabadan kurtulup taksiyle gideriz."

Kızla komut almış gibi hızla kapıları açıp indiler.
"Dikkatli olun" Fısıltım duyulmayacak kadar kısıktı.
Ama duydukarını beli edercesine kafalarını salladılar.
Onlara son kes bakıp arabadan indim.

Titreyen Hilal'e sarılmış Aden'e yakınlaştım. Hayır yani o kadar zaman evde ne yaptın? Üstünü değiştiremedin mi?
"Bu kılıkta içeriye giremeyiz büyük ihtimale arandığımız için görüntülerimiz yayınlanmıştır. askerlerin gözünden kaçmaz.
Bir yolunu bulup içeri girmemiz gerek."
Arka kapıya doğru yaklaştığımızda ağaçların yanında durduk.
Tam o sırada Aden'in çantasının içinden üst üste bildirim sesi yükseldi.

Askerlerin bu Tarafa dönmesiyle hızla kızların kafasına baskı uygulayarak eğilmelerini sağladım.
Aden, aceleyle çantasından telefonu çıkarıp parmaklarını ekranda dolaştırdı.
Diger elini kaldırıp Parmaklarını tedirginlikle dudağına götürüp tırnağını kemirmeye başladı.
Koluna dokundum bana bakması için.

Ne oldu dercesine başımı iki yana salladım.
Sesimiz duyulacak kadar yakındık.
Bu riski alamazdım.
Telefonun ekranını tedirginlikle bana çevirdi.
Pars Abim:
Meliha teyze yemek getirmiş ama kapıyı açmamışsın. gündüzleri dışarı çıkmazsın nerdesin fındık sincapı.

"Lan at suratlı pezevenkler! ebenizin amına at yarrağı gibi girerim rahat bırakın lan beni!!"
Selim'in sesini duymam hızla bakışlarımı kapıya çevirdim.
Şahin,Melih,Miraç ve Arda onu ayak ve kollarından tutmuş havaya kaldırarak aynı ritimle yürüyüş yapıyorlardı.

Hala bizim tarafa gelmemişlerdi. Aklıma gelen hinlikle dudaklarım kıvrıldı.
Hilal'in üzerinde ki ceketi alıp Aden'e giydirdim.
"Ayağa kalk!" Şaşkınca gözlerini irileştirip dediğimi yaptı.
Sarmaşıkların arasından gözlerimi kısıp selim'i izledim.
Ellerinde debelenip dururken başını iki kere çevirip bıkınca ofladı.
Tam o esnada başını çevirdiğinde gözüne çarpmış olmalı ki hızla onları izleyen Aden'in olduğu tarafa döndü.

Bizim kız Selim'in ona dönmesiyle titremeye başladı.
Halla halla.
Safir gözleri titrerken nefes nefese kalmış gibi ğöğsü inip kalkıyor du.
Ölecek mi lan bu?

Diğerleri Selim'i de alıp kapıdan karargaha girdiğinde yüzüm düştü.
Yüzümü buruşturup Aden'e döndüm.
Bir ihtimal Aden'i görünce gelir sandım. ama bizimki cilve de yapmıyor.
İki göz kırpsa belki gelir.
Gecenin çökmesini bekleyecektik nöbet değişmeye başladığında mecbur o zaman girebilirdik.

Aden, tam oturmak için bir dizini kıracakken, duyduğum ses ile hızla onu itip elimin tersini  bizden uzaklaşması için sallıyordum.

"Aden!"

Çalılıkların arasına yatıp, Hilal'i yanıma çektim.
Karın üstü uzandığım da kafamı hafifçe kaldırıp ikili izlemeye başladım.

Selim, hızlı ve sert adımlarla Aden'e yaklaşıp tam karşısında durdu.
"Senin burda ne işin var be güzelim" kendi kendine mırıldanıp elini Teredütle kaldırdı. İşaret dilinde
'Ne yaptın burada?' Dedi ama seslice kendi kendine "Ne yapıyorsun burada?"
Diye tekrarladı.
Aynı soruyu sormadın Ahmak!
Ardından fark etmiş gibi elini çırpıp "Bir dakika yanlış oldu" kendine kızarak tekrar elini havalandırdı.
"Tek başına ne yapıyorsun burda?"

Aden, şaşkınlıkla karşısındaki adamın hareketlerini izledi.
Heykel gibi durmaya devam ederse elimden kimse alamayacaktı onu.
Bu kız burada donuyor! donuyor!

Hilal'i kontrol etmek için Başımı çevirdiğimde garip bir yüz ifadesiyle beraber parlayan irisleri ile ikiliyi izliyordu.

Allah'ım sabır ver!

"Ah aşk sen nelere kadirsin?" Diye fısıldadı. ses tonunda gizliyemediği  hayranlıkla.
Bedeni isyan bayraklarını çekmekle meşgulken o hala neyin derdindeydi.

"Aşk'ı da sikeyim kendimi de.
anasını satayım yakalanacağız sen diyorsun aşk.
Aptalaşma aşk para kazandırmıyor."
Omzuna vurup geri önüme döndüm.

Aden, sonunda kendine gelmiş gibi
Kolarını kıpırdatı.
niformanı çıkarıp bana verir misin?"
Parmakları deri ceketi indirmek için fermuar gitti.

Selim, tüm dikkatini kızıl şeytana verdiğinde şükür namazı kılacaktım.

"Bana elbiseni mi verecen!" Şokla gözlerini açıp, elerini kaldırip avuç içini ağzına vurdu.
"Abov ne diyon sen günah. evlenmeden olmaz!" Hızla sırtını döndü gitmek için.
Çığlık atmak istiyorum artık.
Bir kişi de normal değil.

Aden, yerinde tedirginlikle kıpırdanıp Selim'in koluna yapıştı.
Sonra önüne geçip derin nefes aldı.
"Bana üniformanı ver!" karşısında ki anlasın diye kolarını ağır
Ağır hareket ettirdi.

"Haa tamam. tamam." Üstünde ki üniformanın fermuar ve çıtçıtlarını açıp, geniş omzundan geriye düşmesine izin verdi.
Aden'de aynısını yaptı.
Deri ceketi yere bıraktığında Selim sertçe yutkundu.
Bunu belirgin,çıkık Adem elmasından anladım.

"Bu kadının kalbime kastı var Allah çarpsın!
Bu güzelik fazla değil mi
ya Rabbim?" dudaklarını dişleyip üniformayı Aden'e giydirmeye başladı.
Aden, kısa olmasa bile boyu onun yanında çok kısa kalıyordu.
Selim edildiği için aralarında ki mesafeyi sıfırladı.
Fermuarı çenesine kadar çekip baş parmağıyla tenini okşadı.

Lo! ahey! biz niye buradayız ?

Daha fazla dayanamadan yerdeki taşlardan bir tane alıp onların olduğu tarafa fırlattım.
Kuru yapraklara değdiği için Aden,hızla geri çekilip etrafına bakındı.
Göz göze gelince baş parmağımı boynuma yaslayıp hızla çektim.
"Öldüreceğim seni. çabuk içeri gir kaban getir bize" dudaklarımı okuyup korkuyla geri önüne döndü.
Selim beyfendisi hala dalgınca Aden'e bakıyordu.

Aşk berbat bir şey olsa gerek.
Bu nedir dünyadan soyutlanıp uçup gittiler.
Aman yarabbi.
Benden uzak kalsın da herkes yaşasın.
Hilal,sanki kendisi aşk yaşıyormuş gibi hala onları izliyordu.

"Hadi gidelim." Aden, Selim'in kolundan çekiştirip karargaha girdi.
Rahat bir nefes alıp sırt üstü uzandım.
Acıktım.
Dudaklarımı yalayıp gözlerimi kapatım.
Aklıma gelen çikolata ile yutkundum.

"Adaya gideceksin ya beni burada mı bırakacaksın?" Sesi içine kaçmışcasına fisıldadı.
Bir zamanlar önce yaşadığım gibi bir yerden bir yere sürüklüyordum onu.
Ama en çokta yarı yolda bırakılmaktan korkuyordu.

"Bir kere söylüyorum bir daha konusu açılmasın.
Ben nereye, sen oraya. seni asla bir yerde bensiz bırakmam merak etme."
Yüzünde ki korkuyu silerek heycanla yerinde kıpırdanıp gülümsedi.
O sırada  adım seslerini duyumsamamla avucumla dudağına baskı uyguladım.
Yüzüme dağılan perçemlerimi üfleyerek uzaklaştırdım.

"Komhtan utanmadan beni mi bekletiyorsun?" Bir adam ellerini cebine yerleştirmiş olduğu yerde dönüp duruyordu.
Elini cebinden çıkarıp, kol saatine baktı sonra sırıtıp elini koyu kahverengi asi saçlarına daldırdı.
"Son 20 saniye. bilirsin beklemem giderim"

Tam arkasını dönüp bir yere baktığında parmaklarını çıtlatıp güldü.
Gözlerini takip etmemle Pars'la karşılaştım.
Beresini çıkarıp siyah kıvrımlı saçlarını karıştırdı.
"Bu kadar önemli konu ne olabilir acaba Tansel Bey?"
Dişinin arasından tükürürcesine konuştu.

"Beni bu kadar özlediğini beli etme." Pars, sinirle üstüne yürüdü. Hemen geriye çekilip ciddileşti "Dediğin gibi Efsa Amirova'yı araştırdım ama bir sorun var."
Kaşlarım havalandı bunu araştırmasını zaten beklemiştim ama bu kadar bekleyeceğini tahmin etmemiştim.
Kaçtığım gün araştırır zandım şahsen.

"Sorun ne?" Dedi Pars,bir sonraki merak etiğim şeye tercüman olarak.

"Abi...Efsa Amirova, Fırat Soykan'ın Kızı." Pars'ın yüzünde hep gördüğüm
Sabit ifade Duyduklarıyla yıkıldı.
Yerine çok bilmiş bir sırıtma kondu.

"Bunu tahmin etmiştim. Salih Soykan miras'ı boşuna ona bırakmamıştı
Ama bunun altında başka bir şey var.
Efsa'nın onlara karşı tutumu bambaşka bir evre.
Nefreti öfkesi boşuna değil.
Ondan aldıklarının bedelini ödetiyor ama ne?"
Gözlerim kısıldı. zaten boş bir adam olmadığını davranışları ve imalarıyla beli ediyordu.
Bununla yetinmeyecegini de biliyorum.
Daha derine inmeye çalışacak.
En uç köşeye kadar.

"Sen daha fazla bir şey öğrenmeye bak.
En küçük detayına kadar in. sonra beni haberdar et."
Pars, son sözlerini söyleyerek arkasını döneceği zaman Tansel, omzunu tutarak durmasını sağladı.

"Bir de Efsa'nın kimliği sahte.
Yani onun adına dair biri yok gerçekte.
Sadece kafadan atılarak bir isim,soyad yaratılmış. onun soyadından biri daha var başka kimse bulunmuyor.
Ama diğer garip olan şey ise Murat Amirova'nın kimliği gerçek.
Sanki Efsa onun soyadını çalmış gibi.
Görünüyor. "

Anlamı yere yaslayıp nefeslendim.
Tam o sıra başka bir adım sesi duyuldu.
Kafamı kaldırıp baktığımda kızıl şeytan,Elinde tutuğu iki kabanla geliyordu.
Gelmeseydin yavrum.

"Oo bizim sincap güneş varken dışarı çıkar mı?"
Güneş mi kaldı anasını ikindi çöktü ya.

Aden, seslerini duymasa da görmüştü.
onlara yakalanmanın verdiği tedirginlikle etrafını hızla kolaçan edip, elini saçına attı. sanki onları görmemiş gibi ilerlemeye devam etti.
Ne yapıyorsun sen ya? çıldıracağım!
Tansel ve Pars kaşlarını çatığında dikkatlerini daha fazla çektiğinden habersiz bizim olduğumuz çalılığın yanındaki ağaca kabanları eğilmeden attıp, sanki onları yeni görmüş gibi heyecanla yerinde zıplayıp Tansel'e koştu.

Tansel, kolarını iki yana açıp küçük bebekmiş gibi onu kucaklayıp kaldırdı.
"Benim bebek kızım, özlemişim." Dedi anlına dudaklarını bastırıp.

"Neden kabanları oraya attın?" Pars, Sorusunu sorarken Aden,dudaklarını okudu.
"Burdan hep zor durumda olan çocuklar geçiyor. çöp falan topluyorlar bende yırtık elbiseleri ile üşümesinler diye kabanları bıraktım."
O nasıl bir yalan yarabbi.

Parmaklarımla çekiştirdiğim kabanı
zar zor üstüme geçirdim.
Düğmelerinin hepsini kapatmamla derin bir oh çektim.
Hilal'de zorlanarak işini bitirdiğinde
Geri önüme döndüm.

"Hadi gidelim. Meliha teyze çok güzel yemekler getirmiş beraber yiyelim."
Onları buradan uzaklaştırmak için sarf ettiği sözlerle ilk defa düzgün bir şey yaptığı İçin anlından öpecem.

Onlar sohpet ederek karargaha ilerlerken Aden, Pars'ın sırtına doladığı yumruk şekildeki elinin, baş parmağını kaldırdı.
Kapıda geçip gözden kaybolduklarında
Daha fazla dayanamadan ayaga kalktım.
"Ğöğsüm ezildi be" bir yandan kendi kendime konuşup diğer yandan üstümü  temizleyerek arkalarından karargaha girdik.

"Çok acıktım ya" Şaşkınca Hilal'e döndüm.
O pizzayı yedikten sonra bir daha yemek istemez diye düşündüm.
Ama Hanımefendi aç.

Kınayıcı bakışlarım altında yürürken
Başını kaldırmasıyla fark etti.
Utangaç bir şekilde gülümseyip
"Ölümden dönünce midem boşaldı."
Dedi.

Tabi tabi kulübeye vardığımızda üçlü kapının önünde duruyordu.
Umursamadan merdivenin önünde durmamızla aynı hizaya dizilmiş gibi olduk.
Baktıkları yere çarptı gözüm.
Orta yaşlardaki ki bir kadın çimenliklerin üstüne bırakmış olduğu tartıya bakıp kendini gösterdi.

"Evlat kaç çıkarım?"

Pars'a bakıp parmağını oynatı.
Kadın,kiloluydu ama ona yakışıyor yüzünün tombukuğu çok tatlı durmasını sağlıyordu.
100 kilo civarı var bence.
Tabi söyleyip te kendimi mezara sokamam.

"Yani 50 falan varsın sultanım."
Küçük at da civcivler yesin Hıyar!
Kadın cilveli hareketlerle üstünü düzeltip gülümsedi.
E bu da yalana inanıp mutlu olursa işimiz var.

"Yok eşeğin siki!  Meliha teyze sen 150 hata 200 kilosun çık tartıya."
Tansel, acımadan direkt gerçekleri kadının yüzüne çarptığında çenem yere yapışacaktı.
Aden, hızla Tansel'in koluna vurdu.

"Bana bak sıçan seni hiç sevemedim zaten. ne diye geldin!" Kadın yüzünü buruşturup kas yığınına sanki boka bakar gibi iğrenir bakışlar attı.

"Doğruyu söyleyenleri hiç kimse sevmez ihtiyar." Sonunda akılı biri.

Tansel'e sinirli bakışlarını gönderirken tartıya çıktı.
"Ama almışım bu nasıl olabilir yav
Daha demin baktım 199'dum şimdi olmuşum 201.
Ama ben anladım.
Yemek yemeyince kilo alıyom.
Yiyince zayıflıyom."
Cidden bu zeka sana fazla teyze.

"Ya hadi acıktım Efsa." Başımla onu onayladım.
Dört basamağı çıkıp açık kapıya yürüdük arkamda ki bakışların ağırlığını sırtımda hissetim.
Omzumun üstünden göz ucuyla Pars'a baktım.
Dikkatli bakışları, kabanda, Altan görünen pantolonda  ve spor ayakkabımda gezindi.
Hızla içeri girip kapıyı Aralık bıraktım.

"Çabuk üzerimizdekilerden kurtulalım." Hilal, beni ikiletmeden arkamdan geldi.
Aden'in giyinme odasına girer girmez direkt dolaba yöneldim.
İçinden çıkardığım gri,saten uzun pijamalı geceliği alıp yatağın üstüne bıraktım.
Üstünde tom ve Jerry resimleri vardı.
Böyle şeyleri çok seviyor herhalde.

Dış kapının kapanma sesini duydum.
Hızla üstümdekileri çıkarıp sadece iç çamaşırlarımla kaldım.
Duş almam gerekiyordu ama uyumadan önce alsam daha iyi olurdu.
Geceliği üstüme geçirip Saçlarımı içinden çıkardım.
Başımı kaldırdığımda Hilal, öylece bana bakıyordu.

"O...siyah şeyler ne?" Gözlerini kırpıştırıp duruyordu sertçe yutkunup,Yanıma yaklaştı.
"Acıyor mu?" Başımı iki yana saladım. "Merhem sürelim mi?" Yine onaylamadım.

"Geçeceğini sanmam. Neyse ben içeri geçiyorum üstünü değiştir gel."
Daha fazla Bir şey demesine izin vermeden odadan çıkıp, oturma odasına girdim.
Tenimde ki izmarit izleri artık eskisi kadar rahatsız etmiyordu.
Belki de ben alışmıştım.

Pars, üçlü koltukta tek başına otururken Tansel, karşı kotukta oturuyordu.
Aden ise ikisinin ortasındaki salıncakta
Tedirginlikle etrafı izliyordu.
Beni görmesiyle el çırptı.
Yaptığı hareketi umursamadan Pars'ın yanına oturdum.
"Hoşgeldin Habibi"

Cevap vermesi için aralanan dudaklarına göz attıp, karşı koltuktaki adama baktım.
Daha demin kullandığım kelime ile şaşkınca ikimize bakıyordu.
"Sizde Hoşgeldiniz Tansel Bey."

"İsmimi nereden biliyorsun."
Sorgulamasını elebete bekliyordum.
Yakalanmayı Pekte takmıyorum doğrusu.

"Bizde boş değiliz tabi. siz bilmezsiniz ama Üsteğmen bilir değil mi?" İmayla harmanlanmış sesim olabildiğince rahat bir tondaydı.

Pars gözlerini kısıp,arkasına yaslandı.
"Bilmez miyim hiç boş değilsin
Hemde hiç!" Dedi gözleri bedenimde dolaşırken.
Pis herif!

"Tam olarak ne iş yapıyorsunuz Tansel Bey sizi karargahta hiç görmedim."
Elini ensesine attıp kaşıdı.

"Bey kısmını atalım rahat ol lütfen.
Şirketim var onun başındayım."
Cümlenin ardından Pars'a kısa bir bakış attı.

"Adı ne şirketinizin belki duymuşumdur? " Tam o sırada içeri pembe pijamalarıyla Hilal girdi.
Sarı saçlarını karıştırtırıp, kızarmış burnunu çekti. ardından Tansel'i umursamadan kendini koltuğa attı.

Pars'a bakıp buğazını temizledi.
"VARPER Şirketler grubu"

"Bir dakika bir dakika... bunu duymuştum siz mücevher tasarımcısı
Olan Tansel Pamir'misiniz" Hilal ona dönerek hızla konuştuğunda
Pamir başını onaylar anlamda aşağı yukarı salladı.

Hilal, garip bir şekilde yüzünü buruşturup elini çenesine yasladı.
"Peki açılımını niye söylemiyorsunuz?
Gazeteciler bunu sürekli röportajda soruyor Neden gizliyorsunuz ki?"
Çenesi durmadan, resmen içinde biriktirdiği bütün soruları şakıdı.

"Gizli kalması gereken bir şey çünkü
Önemli olmasa zaten söylerdim."
Bu konudan rahatsız olduğunu açıkça beli ediyordu.

"Hilal tamam." Ağzını aralayacaktı ki İkazımla dudaklarını birbirine bastırdı.
Bakalım neymiş bu gizli açılım.
Elebete öğrenecektim.

"Yemek soğumadan yiyelim acıktım."
Aden'in masaya vurması ve elini hareket ettirmesiyle onu onaylayıp ayağa kalktık.
Hilal ve Aden önde,arkalarında Tansel onun arkasında da biz olmak üzere mutfağa dogru yürüdük.

Sırtımda hissetiğim sıcaklıkla gözlerimi kırpıştırdım.
Kulağıma çarpan soğuk nefesi tüylerimin hürpermesine neden olurken,fisıldaması ile duraksadım.
Duraksamamla Sert göğsü sırtıma çarptı.
Çenesinin saçlarıma sürtünmesini umursamadan ona döndüm.
"Duyamadım?" Sakin sesime karşılık sırıtı.

"Beni bayıltmanın nedenini duymak istiyorum." Uzun boyu beni zorlarken İşaret parmağımı içe doğru iki kez büküp eğilmesini işaret ettim.

"Ama her yaptığım işte mantık ararsan ilerleyemeyiz Habibi"
İnci gibi dişlerini sergilemekten çekinmeden güldü.

Aramızda ki bir adımlık mesafeyi tamamen kapatıp ğöğsü Göğsüme çarpana kadar durmadı.
baş parmağının tersini yaraya sürtüp Kaşımdan, kulağıma doğru yan giden perçemi, işaret parmağına doladı.
Geri çekilmek istedim. saçımın tutulmasından hoşlanmıyordum
Ama sanki ayak tabanlarım yere yapışmış gibi hareket etmiyordu.

"Bu yaptığının cezası olacak.
o zaman geldiğinde sorgusuz sualsiz   cezanı çekeceksin"
Kendinden emin ses tonu kaşlarımn havalanmasını sağladı.

"Hadi ya!  o nasıl olacak?"
Elimi kaldırıp omuzunda toz varmış gibi silktim.
Parmaklarımı omzundan bileğine kadar sürtüp, göz kırparak cevap bekledim.

"O gün geldiğinde görürsün nasıl olacağını."
Bak sen.

Elimi bu kez bileğinden karnına getirdim.
Tırnağımı karın kasına geçirip parmak ucumda yükseldim.
Boyumuzu eşitlemek amacıyla dudağına doğru fısıldadım.
"Bu gidişatın sonu hiç hayra alamet değil Habibi."
İnatla söylemeye devam ettim.

"Sonu gelmeyeceği için sorun yok.
Birde şu habibi kelimesini ne zaman bırakacaksın?"
İki elini beline yerleştirip dik dik bakmaya başladı.
Siyahın çerçevelediği sarı gözler,
Bunun oşuna gittiğini iddia ederken, dili aksini söylüyordu.

"Bir ara bırakırım. "
Kafasını omzuna yatırıp,baş parmağıyla Dudağını kaşıdı.
Verdiği nefes yüzümü yalayıp geçti.
Ve evet yine o koku...
çikolata yemiş manyak!

"O ara ne zaman gelecek acaba?"
Bulunduğumuz ortamın atmosferi gittikçe garipleşiyordu.
Pervasızca vücudunun her yanını beynime kazıyordum.
Sippo, olmadan ruh halini ele geçirebileceğimi sanarak zihninin içine kaynamaya çalışıyordum.
Mimiksiz suratında kıpırdamaya dair hiçbir iz dahi yok.
Düşüncelerine sızmayı,onları yüzüne vurmak istememi anlıyor gibi öylece sabit tutuyordu ifadesini.

"Çok uzakta değil, Öldüğüm de bırakırım." Dudaklarım hareket etmeyi bıraktığında elerini belinden indirdi.
Yüz ifadesi daha deminin alaycı ifadesini Korurken birden ciddileşti.

"Ne saçmalıyorsun?" Bıkınlıkla saçımı geriye attıp.
Sırtımı ona çevirerek Sorusunu cevapsız bıraktım.
"çok acıktım ha.  boşver onu gel börek yapmışlar."

Beraber mutfağa girdiğimizde kızlar masayı çoktan hazırlamış sandalyelere kurulmuşlardı.
Bende vakit kaybetmeden yerime geçip böreğe daldım.
İnsan olan kaşarı sevmezdim ama Kaşarlı börek severdim.
Acı biber turşusu ağzımı sulandırırken üç top alıp ağzıma attım.
Böreğin Çıtır çıtır hamurunu, sıcak kaşarını ağzımda öğütürken bakışlarım yanımda ki boş tabağa kaydı.

Hafifçe arkama yaslanıp masadakilere baktım.
Bir bana bir de börek tepsisine baktılar.
"Yesenize ne bekliyorsunuz?"
Cevap beklemeden tepsinin yanında ki kızarmış patatesten tabağıma koyup mayoneze tek tek banıp ağzıma attım.

"Ağzımda nimet var.  küfür ettirmeyin lan ne bakıyonuz?"
Hala dik dik bakıp yemeğe dokunmadan beni izliyordular.
Ve buna biraz daha devam ederlerse yemek kalmayacaktı.

"Hep böyle yemek yerken kendinden geçiyor musun?"
Pars'ın sorusuna karşılık başımı beli belirsiz salamkla yetindim.

"Keyfime göre " çatalı domatese geçirip pars'a yönelik salladım.
"Ve şu an keyfim hiç olmadığı kadar yerinde" Onlar anlamasa da
Babamın bankasını patlatmak,
Seda ve Almina'nın işini sabote etmek Beni tatmin etmiş
Aynı zaman da olmayan keyfimi şahlandırmıştı.

Pars sanki bir şey yaptığımı anlamış gibi  "Ne zaman akılanacaksın" dedi.
Beni tanımaya başlamıştı demek.
İyi en azından bir sonra ki hamlemi tahmin etmesi o kadar da zor değil.

"Unutma ki ben düşünen taraf değilim.
Direkt hareket eden tarafım.
O yüzden akılanmak gibi bir planım olsa da gerçekleştiremem."
Kesin ve net cevabımla başını salladı.

"Gevezeyim diyorsun" Güldüm.
Galiba öyleyim.

Kulağımda öten kulaklıkla gözlerimi sıkıca kapatım.
devreye girmesi için kulak mememi sıktım.
Dijital lens görüntüleri önüme serdiğinde  göz ucuyla Pars'a baktım.
Aden'in tabağına yemek koyuyordu.

"Babanın kızı süpriz olarak bak bakalım ne yapıyor?"
Ağzımdaki patatesi çiğnemeyi bırakıp
Görüntüye odaklandım.
Almina, elindeki hediye paketiyle malikanenin bahçesinde koşarken arkasında adamlar, kolileri
Çimlerin üzerine bırakıp yenilerini getiriyordu.
O sırada yardımcılar Uzun Aile masasına şamdanları yerleştirip şarapları dolduruyordu.
Evin hizmetçileri de çeşit çeşit yemekleri sıra sıra getirip bırakıyordu. Demek gece yarısını beklemiyorsunuz ha!

Sandalyeyi geriye iteleyip ayağa kalktım. masadan aldığım Peçeteyle dudağıma bulaşan mayonezi silip
Diğerlerine devam etmeleri için elimi salladım.
Mutfaktan çıkarken içerdekilerin duymaması için sesimi alçatım.
"Keskin nişancı ayarla" Dememle karşı tarafın birden sesi kesildi.

"Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi?"
Güldüm tamda düşündüğü şeyi yapacaktım.

"Evet o dediğinden. Adama söyle kurşun Fırat soykan'ın kalbini sıyıracak.
Ölmeyecek. ölümden dönecek.
öyle bir hale gelsin ki, tek bir nefese muhtaç kalsın tamam mı?
Ha bu arada şu korumaları gönder."
Tommy ve Park Seo Joo işime yarayacaktır. özelikle son konuşmamı yaparken.
O son duyacağı ses, biricik kızının ince naif sesi olmayacak.
Her daim öldürmeye çalıştığı kızının
16'ında kısılan sesi olacaktı.

Aden'in giyinme odasına girip dolaba ilerledim o sırada üstümde ki geceliği çıkarıyordum.
"Planın ne?" F4'en başka o iki korumanın sesi de duyuldu.
Onların çıkmasını ve malikanenin yakınında beni beklemelerini söyledi.

"Önce benim için küçük,
Onun için büyük acılar çekecek.
Ne demişler kimse yaşattığını yaşamadan ölmez.
o günün gelmesini beklemeden
Zamanı hızlandırıyor ve
O günü, bugün yapıyorum."
Cümlemin bitimiyle  özenle seçtiğim elbiseye baktım.

Beyaz elbise, hemen hemen dizlerimin üzerinde bitiyordu.
Askılı, belden göğüsüme kadar dar kesimiyle ikinci deri gibiydi.
ona zıt bol eteği 3 kez kat kat iniyordu.
Onu güzel gösteren ise kahverengi yapraklı, kırmızı küçük çiçeklerdi.
Hayatımda ilk defa böyle bir şey giyecektim.
Genelevdeyken Dudu'nun giysilerini
Giydirirlerdi.
Eve geldiğim zaman hep Murat'ın eskilerini,
Hastane de siyah tulumu.
Şimdi de Aden'in elbiseleri
Kendime ait giysim yoktu.
Bena ait  hiçbir şey olmadığı gibi.

Ama bu döngüyü bozacaktım her şeyi kendime ait kılacaktım.
Bana layık görmedikleri her şeyi...
Daha fazla düşünmeden başımı iki yana salladım.
Elbiseyi,Yatağın üstüne bırakıp makyaj masasına yaklaştım.
Gözlerim direkt hedefini kapatıcıyı buldu.
Ona ilk önce yüzümdeki eserini ardından izmaritleri sonrasında diğerlerini gösterecektim.
Yaptırdığı her şeyin, bedelini ödeyeceği zaman gösterecektim.
Şimdi ki yüzümdeki için.

"Planı yok. canım istiyor yapacağım."
Kısa Cümlemin ardından kapatıcıyı elbisemin açıkta bıraktığı yerlere
Sürmeye başladım.

"Orada tek olmayacaklar. korumalar hat safhada"
Uyarısına kulak vermeden işimi bittirip elbiseyi üzerime geçirdim.
Sırtımda ki çapraz bağlanmış ipe aynada bakıp, zorlanarakta olsa düğüm attım.

"Beni kızının önünde öldüremez endişelenme"
Ayakabı dolabından aldığım kahverengi çizmeyi ayağıma geçirip oturduğum koltuktan kalktım.
Makyaj olarak sadece kırmızı ruj sürüp odadan çıktım.

"Sadece izle. bana hak vereceksin.
beni öldüremediği için karşımda, öyle bir kıvranacaki ilk defa kızının varlığına lanet edecek."
Diğer kızını yok etmek için...

"Yine de güvenliğin için konfeti drone'larına silah alarmı yükledim."
Onaylar mırıltılar çıkarıp kafamı görmese de saladım.
Koridoru aşıp, vestiyerin üzerindeki araba anahtarını aldım.

Vakit kaybetmeden kulübenin ilerisinde duran pembe arabaya yürüdüm.
"Şu an Ne yapıyorlar?"

Kapıyı açıp şoför koltuğuna yerleştim.
"Baban yeni geldi, sarılıp öpüşüyorlar ne kadar iğrenç muck muck"
Dediklerine güldüm.
Gerçekten ben de öpüşmekten nefret ederdim.
Arabayı çalıştırıp Gaza bastım.

"Çok değişik bir şey oldu" dedi F4 garip bir tınıyla.

"Ne oldu?" Yerimden doğrulup gaza yüklendim.
Karargahın kapısı açıldığında asfalta çığlık atan lastikleri umursamadan orman yoluna girdim.

"Şey gibi...sanki biri ölmüş ama hayat var. devam etmeliyiz der gibi bir gülüyor bir ağlıyorlar."
Yüzümü buruşturdum.

"Güldürme beni. Ölen biri değil!
iki kişi var.
gerçekten oradan bakınca kuzey ve o iki aptal kardeşten başka üzülen birini görüyor musun?
Gerçeği Almina'da unutmuş gibi kutlama falan.
Karısı bile miras ona ve oğluna kalacak diye bir iki göz yaşı döküp, bir şey yokmuş gibi ertesi günü kutlamaya katılıyor ne acı ama"

"Gerçekten zengilerde duygu yok.
Bu nasıl bir miras aşkı amına koyayım.
İnsan bekler kırkı çıksın.
Bir gün dolalı kaç dakika oldu" kendine kendine soruyor cevaplıyordu.

"Bizim gibi zengin insan yok.
Bak bize, ne kadar iyi niyetliyiz.
Unutmamışken, Yarın şu Seda'nın tasarımlarını çaldığı kızı bulalım."
Dedim hafif gülerek.
Açık saçlarım havada uçuşurken yüzüme çarpmasını umursamadan görünen malikanenin yanında duran siyah minibüse yaklaştım.     

"Dürüst hırsız seni. Ne o parasını mı ödeyeceksin?" Alayla sarf ettiği sözlerle göz devirdim.

"Nerden bildin?
Hata baş tasarımcım yapıp, şu ihtiyarın hise bıraktığı şirkete onu kulanacağım."

Yutkunma sesi işittim.
"Ciddi misin?"
Hı hı diye mırıldandım. arabadan inen korumalara kaşlarımla büyük kapıyı gösterirken.

"İçeri girmek için doğru zaman mı?"
Soruma karşılık bir dakika dedi ardından klavyenin tıkırtı sesini duyumsadım.

"Tam zamanı hediye veriyor biricik kızı ona." hızlı adımlarım süslü taşları ezerken güvenliğin zorluk çıkarmasıyla daha fazla dayanamayıp bayıltan Çekik gözlüm, kapıyı bizim için araladı.

Giriş kapısını es geçip direkt bahçeye yöneldim.
Çimenlere sürtünen topuklu ayakabımın hışırtısı, havuzun rüzgarla dalgalanmasına, Kurumuş yaprağın sesine karışıp kulağıma melodi misali doldu.
Sanki zaman durmuş gibi göz açıma giren masa benden uzaklaşıyordu.

Buna beydan okuyan beynim, zamanı hızlandırdı sanki.
Buna karşılık gördüğüm manzara ile tam masanın önünde ama 10 adım gerisindeydim.
Hala varlığımdan bir haber olan Almina ve babam sarılmalarına devam ediyordu.

"Konfetiler" dedim fısıltıyla. cevabı gecikmemişti.
birden üstlerinde patlayıp etrafa saçılan renkli parlaklıklar ile alkışlamaya başladım.
"Suprayz"

Babam, sesimi duyar duymaz kızına sokulan bedenini Geri çekip ayağa kalktı.
Diğerlerinin bakışlarını üzerimde hisediyordum. Ama benim gözlerim onun yüzümde dolaşan şaşkın irislerindeydi.
Olduğu ortamı unutmuşçasına sadece yarayı izliyordu.
"Sizin, üzülme kotanız 24 saat galiba?
Hemen partilemeye başlamışsınız"
Ona bakan gözlerim hepsinde tiksintiyle gezindi.
Babamın kime çektiği beli oldu.
Genetik bunlarda.

Almina ile göz göze geldim.
Yüzümü turlayan gözlerinde gördüğüm korkuyla güldüm.
Yüzünü buruşturmamak için kasılıyordu.
Midesinin bulandığı kızaran teninden beli oluyordu.
Evet yaranın görünüşü iğrençti.
içinin bazı yerleri açık pembe,kendi tenini korurken Diğer kısmında hafif siyahlık vardı.

"Hediyeleşmeye hemen  başladınız mı
eksik yok mu aranız da?"
Bora yerinden kalkıp elindeki şarap bardağını salladı.

"Gördüğüm kadarıyla eksik yok.
Ne gibi eksiklikten bahsediyorsun?"
Elerini cebine yerleştirdi.
Bu hareketiyle beraber saf bir merakla beni izlemeye başladı.
Herkes buradayken Kuzey yoktu.

"Yoksa babanız size söylemedi mi?" Dedim saşırarak.
İrileşen gözlerimle babama baktım.
"Ay pot mu kırdım Fırat Bey?"
Elimi dudağıma yasladım.

Babam hızla yanıma gelip koluma yapıştı.
"Hemen gidiyorsun buradan hemen!"
Her zamana ki gibi Kimse duymasın diye fısıldamıştı ama benim pek dinleyeceğim yoktu.

"Ah canımı yakıyorsunuz." Gözlerim doldu.
Bakışlarım bize doğru gelen Bora'ya kaydı.

Babasının omuzunda tutup geri çekti.
"Ne yapıyorsun baba?" Sinirden boyun damarı belirginleşmişti.
Bunda sinirlenecek bir şey yoktu.
ama o sürekli babasının, benim hakkımdaki sorularından kaçmasından bıkmış olmalı ki patlamaya yakın duruyordu.

"Ne demek istiyorsun? babam neyi söylemedi?"
Almina, abisinin yanında durup sadece gözlerime odaklandı.
Nefes alış verişi hızlandı.
Bedenini alan endişe tamda istediğim kıvama geliyordu.
Hayal kırıklığı...bunu yaşamak istemiyordu.
Ama yaşayacaktı.

İşaret parmağımı omzuna sürtüğümde
Çıplak teni kasıldı.
"Annenin sana söylememiş olması ne acı."
Gözlerim, Şahin edasıyla omuzlarının üstünden Hale Soykan'ı buldu.
Yerinden fırlayarak yanımıza geldi.
Kızının üstündeki parmağımı tutup geriye savurdu.

"Çek o kirli elini kızımın üstünden!"
Bir adım gerileyerek karşımdaki manzaraya baktım.
Babam, çaresizce oğluna bakıyor, susmasını bir şey sormamasını istiyor.
Bora, isteklerini görmezden gelip ondan bir cevap almak umuduyla bekledi.
Almina, merakla alacağı cevabı beklerken annesinin ondan bir şey sakladığını öğrenmesiyle, gözleri doldu.
Muhteşem bir aile tablosu.

Bakışlarım Etrafta gezindi o sırada projeksiyonda sabit kaldı.
Almina,Bora,Hale ve babam.
"Küçüklüğüne dair ne güzel fotoğrafların var Almina."
Babasının sarılmış küçük kıza baktım.
4 dişiyle babasının parmağını ısırıyordu.

"Bu Aileyi neden bozdun Fırat Soykan?"
Kurduğum cümle son nokta vuruşu oldu.
Bora, hırsla bana döndü.
İri avuçları iki kolumu tutup kendine çekti.

"Söyle ne saklıyor?
senin bildiğin bizim bilmediğimiz gerçek ne?" Gür sesi kulaklarımı delip geçtiğinde Kahkaha attım.
Gözlerimi ondan çekip babama diktim.
Korkuyordu.

"Çocukların nerde Fırat Soykan?"

Almina, dalga geçiyormuşum gibi sinirle soludu.
"Kafamı buluyorsun sen?
karşında duruyoruz işte. Ne geveliyorsun boş boş."

Cıkladım.
"Siz değil. senden öncekiler." Öncekiler derken Almina'nın bizden sonra doğmasını kast etmiştim.
Bakışlarım iki kardeşte mekik dokuyorken,
Zaman durmuşçasına hareket
Etmeyi kestiler.
Almina'nın gözlerinden akan yaşlar,
Olmayan vicdanımın kenarından dahi geçmezken Dudaklarımın kıvrılmasını sağladı.
Göz göze geldiğimizde ise dudak büzüp üzgün bir ifadeyle ona baktım.
Ya üzüldüm...ama bir saniye falan sürdü.

Hale Soykan, tedirginikle heykel gibi
Dikilen çocuklarına baktı.
"Oğlum kızım bildiğiniz gi-"

Sözünü kesip adım adım ona ilerledim.
"Tabi annenizde gurursuz gibi onu aldatan, üstüne başkasından çocuk yapan, babanızla birlikte olmayı seçti."
Sanki içimdeki volkan, fokurdayan lavlarını içine çekip, söndürüyor yavaş yavaş kabuk bağlıyordu.

 

"Ya da parayı mı seçti demeliyim."
geri geri yürüyerek alkışladım.
"Bravo Fırat Soykan. muhteşem bir doğum günü kutlamasıydı bu da benden sana hediye."
Dişimi Dudaklarıma geçirmemle,
Almina, dizlerinin üzerine düştü.
Hıçkırık sesiyle bütün gözler onu buldu.

Babam hızla kızının yanına çöktü.
Elini omzuna koydu.
Almin, tenine değen elle kendini geri çekti.
"NEDEN YAPTIN BUNU NEDEN!!"
Çığlığı ile yüzümü buruşturdum.

Bora elinde ki bardağı yere ettıp kimseye bakmadan yanıma geldi.
"Kim? Nerde şimdi?"

"Bu şehirde olduğunu görmüştüm.
En son alışveriş merkezindeydi tabi baban onu göndermediyse"
Kim yalandan ölmüş ki.
Hem bir yandan doğru yani gitmemi istedi.

hiç beklemediğim bir anda babasının yakasına yapıştı.
Çenesi seğiriyordu.
sinirden yüz hatları keskinleşirken
an be an kızaran yüzüyle dişlerinin arasından tükürürcesine fısıldadı.
"Hepiniz aynısınız...seni farklı sandım.
Ama her şey, bir oyundan ibaretti değil mi?
bize gösterdiğin yüzünün sahte olduğunu anlayalı çok oldu ama inanmak istemedim.
Öyle bir davranıyorsun ki dünyanın en iyi babası oluyorsun.
Sonra dışardaki yüzüne bakıyorum.
bu benim tanıdığım adam mı diyorum."

Masanın başına geçip babamın yerine oturdum.
ortada ki pastayı kaldırıp önüme koydum. yanındaki çatalı çikolata dolgusuna batırıp, agzıma aldığımda damağıma yapışan çikolatayla zevkle gözlerimi kapattım.
Aklıma gelen Pars'la ettiğimiz çikolata kavgasıyla gülümsedim.
"Hımm... toparlandığınızda pastadan yeyin tadı enfes."

Kardeşler, hariç diğerleri bana deliymişim gibi bakıyordu.
Ne var amına koyayım?
Bir güne barışırlar zaten üzülmeyin.
Onları umursamadan Almina için doldurulmuş olan kolayı yudumladım.

Tam  o sıra babam hiç görmediğim öfkesiyle yanıma geldi.
Anlındaki yeşil damar yüz kilometre uzaklıktan anlaşılacak kadar çıkıklaşmıştı.
Sandalyede oturduğum için kafamı kaldırdım ona bakmak için.
Kaldırmamla, suratıma inen tokat
İçimde ki sönmeye hazır volkanı harladı. sarmaşık, kemiklerimi ele geçirip sarmalamaya başladı.
Bedenim adranalinle dolup taşıyordu.
Tam da eserinin üstüne savurmuştu elini.
Beynimi ele geçiren öfkeyi dindirmek için elimdeki çatalı sıktım.
Suratıma yapışan tokatlara o kadar alışmıştım ki sertliğine rağmen başım bir milim dahi kıpırdamadı.
Sadece eliyle beraber gelen saçlarım yüzüme doğru savruldu.
"İSTEDİĞİN OLDU MU? AİLEMİ DAĞITIN!!  İÇİN SOĞUDU MU?"

Öfkeme hakim olamayarak masaya yasladığı tek elinin tersine, çatalı sapladım.
"Bana dokunma hakını sana kim verdi?"

Elini çekmek için hamle yaptı.
İnlemesini içine gömerek. Gözleri sulanmıştı ama kolay kolay pes etmeyecekti.
benden kurtulmak için yine elini kaldırdı.
Korumalar hızla babamın bedenini çimenlere doğru savurduğunda elimi kaldırıp durmalarını sağladım.
Kemiklerim, hareket etmek ister gibi sızım sızım sızlıyordu.
Sadece can yakmak isteyen beynim
Gözlerime alarm gönderiyor
Kan görmek ister gibi.

Almina, babamın yerde ki bedenine yaklaştı. Önce eline baktı yarası derin mi diye. ardından omzuna vurup itekledi.
"NEDEN ONA VURUYORSUN
GERÇEKLERİ SÖYLEDİ DİYE Mİ ?"
Art arda göğsüne vurup hıncını çıkarmaya çalışıyordu.
Bedeni titriyor kesik nefesleri buradan duyuluyordu.
Astım.

Elini kalbine koydu. "Neden... bize bunu yaptınız?" Annesi ve babası ona adım atmak istiyor ama o geri çekilip itiraz edercesine başını iki yana salıyordu.
"Utanıyorum sizden."

Babam, kızının dediklerini duymamış gibi öfkesini bana kusmak için gözlerini  Yüzüme dikti. Tam dudakları aralanmışkken
Konuşmasına fırsat vermedim.
"Kimsesizlik nasıl hisetiriyor?
Nasıl da, Karşımda ezilip büzülüyorsun. 
Bak sadece gayrimeşru bir çocuğun olduğunu söyledim.
Ne hale geldin.
Kim olduğunu söylemedim. kaç tane olduğundan bahsetmedim bile.
Çaresizliğin göz kamaştırıyor Fırat Soykan."
Her kelimem onda ölüm etkisi yaratıyordu.

"Bir tane de değil yani" dedi ilk kez sesini duyuran Seda.
'Maalesef' der gibi başımı salladım.
Matoru soğumamış ne yapsın
Demiş,  İki kız iki erkek yapayım.
Durumu eşitleyeyim.

"Keskin nişancı için saat doldu emrini bekliyor."
F4, bir şeyler söyledi ama sesi kesilip duruyordu.

"Sesin gelmiyor bağır az la" elimle ağzımı kaşır gibi yaparak fısıldadım.

"Keskin nişancı hazır." Demekle yetindi daha demin sanki cümlesi uzundu ama olsun.
Parmaklarımı masa örtüsüne sürterek Sandalyeden kalktım.
Korumlara işret ve orta parmağımla diğerlerinin gösterdim.

"SENİ BİTİRECEĞİM ANLADIN MI? PLANLADIĞIN HER ŞEYİ DURDURMAKLA YETİNMEYİP SENİ MAHVEDECE-"
Avcumu masaya vurdum.
Tam o sırada babamın sesi kesildi.
silah sesi Bahçede yankılandı.
Yere odaklanan Gözlerim yavaşça
Diz kapağının üstüne düşen babamı buldu.

"FIRAT!"

"BABA!"

Korumalarım hızla babamın iki yanında durdu.
Kimsenin yaklaşmasına izin vermezken Hale ve Almina'nın haykırışlarını duymazdan gelip ona yaklaşma çabalarını engeliyordular.
Bora, korumaların üstüne yürümek için kıpırdandığında ayak ucuna doğru açılan ateşle duraksadı.
İkinci silah sesinde herkes kıpırdamayı kesmişti.

Babam,elini kalbine yaslamış nefes nefese etrafına bakıyordu.
Yüzü şimdiden ter içinde kalmış, ten rengi solmaya başlamıştı.
Gözlerinde biriken yaşlarla bana odaklandı.
Düşmemek için avuç içini çimlere koymuştu. başını dik tutmak için direnmesine karşı dudaklarım kıvrıldı.

Topuğun sivri ucunu çimene bastıra bastıra ona yaklaştım.
Şu an tam önümde diz çökmüş bana bakıyordu.
"Ne yapıyorsun?  bırak kocamı!"
Hale soykan, sıra sana da gelecek merak etme.

"Unutun mu onların yanlışı yüzünden Ailem yok oldu."
Yalanını yüzüne vurup, bizi dünyaya getirmenin yanlışını ima ettim.
Onun yüzünden Ailem hiç olmadı.
O sıcaklığı hissedemedim.
Aile ne demek bilemedim.
Ne için?  Fırat soykan'ın zevki için.
Onun yaptığı aptalık için.

Elbiseme dikkat ederek dizimi kırıp boyumuzu eşitledim.
kalbini tutan elini çektim.
O elini avucumun arasına alarak kıpırdatmaması için sıktım.
Diger elimi kaldırıp, şelale misali akan kan gölüne bastırdım.
"YAPMA" haykırışı karşısında kayıtsız kalıp açılmış deriye tırnağımı geçirdim.

"Aynı senin gibi çırpınıyordum. o adam, sırf kurtulmak istediğim için yüzümü parçaladı.
Tırnağını aynı bu şekilde derime geçirdi" Sesim ona nazaran kimsenin duymayacağı bir şekilde kısık bir fisıltıdan ibareti.
parmağımı daha da içine geçirdim.
Göz yaşı bileğime damladı.

İki el ateş daha duyuldu.
Bu kez Seda ve bir korumanın ayak ucuna isabet etmişti.
"Kim durdurmaya çalışırsa Çalışsın.
Ben kendi yolumda ilerleyeceğim.
İntikamım şimdi ki kadar hafif olmayacak.
Etlerinizi kemiklerinizden
Ruhunuzu bedeninizden ayırana kadar durmayacağım.
bazılarınızın mutlu anlarını, kurduğu hayali söküp alırım. bazılarınızın ruhunu bedeninden.
Somut veya soyut hepinizi mahvedeceğim."
Sesim, bahçede bir kurşunun silahtan Çıkması kadar sert. saplanması kadar kinli ve sivriydi.

"Sen... sen değilsin.
Bu kadar duygusuz olamazsın."
Dedi. kendi kızını 6 adamın eline verip  tecavüz ettiren adam.

"Beni, tecavüz ettiren birine teşekkür edecek değilim ya."
Alaylı ifadem yüzümde sabit kalırken
Vücudu titredi.

"Hastaneye yetişmezse ölcek bırak artık." F4'ün aceleyle kurduğu cümle ile Elimi kan gölünden çekip ayağa kalktım.
Hala dik durmaya çalışıyordu.

"Sana yardımcı olayım." Topuğumu omzuna vurup sırt üstü düşmesini sağladım.
Avuç içimi açıp korumaya uzatım.
Anlamış gibi hızla telefonunu çıkarıp
Elime bıraktı.
Acil aramaya girip,112'yi aradım.
İlk çalışta açılmıştı.
Geri korumaya uzattım.
"Ambulans iste."

"Eh hediye mi de verdim. benden bu kadar.
Umarım en kısa sürede iyileşirsin Fırat Soykan. görülecek çok  hesabımız var."

Herkesi geri de bırakıp çıkış kapısına doğru yürümeye başladım.
O sıra da nadiren duyduğum o ses yükseldi.
"Yanlış yapıyorsun." Bora, diğerleri gibi babasının yanına koşmak yerine bana yönelik uyarıda bulundu.

"Yanlış yapıyorsam, doğrusu hoşuma gitmemiştir Bora Soykan."
Başka bir şey diyecek mi diye beklemeden büyük Aralık  kapıdan geçip, pembe arabaya bindim.

"Şu haberi yay. gece yarısı olmadan bütün ülke nasıl bok bir aile olduklarını öğrensin."
Geri sürmeden, dikiz aynasından arkayı kontrol ettiğimde giden siyah arabayla kaşlarım çatıldı.

F4'ün sadece tamam Dediğini dumuştum.
Hızla gaza basıp geri sürdüm.
Direksiyonu çevirip, önüme döndüğümde vitesi çekip arabanın ilerlediği yola girdim.
Karargah yoluna...
Tek yol.

Dişlerimi dudağıma geçirdiğimde, gözlerimi yola odaklamış arabaya dair bir iz görmeyi bekliyordum.
Hırsla Hızımı yükseltim. asfalt yolda 190 hızla giderken ilerde görmek istediğim siyah küçük arabayla istemsizce güldüm
"Buldum seni."

Görüş açıma girmesine sevinmemle sanki anlamış gibi zik zak yapmaya başladı.
Beni takip ediyordu. Şimdi de kaçmaya çalışıyordu.
Elimi dureksiyona vurdum.
daha yeni yeni öğrenmiştim araba kulanmayı.
İyi bir sürücüyse bu gidişle onu kaybedebilirim.

Boş kalan yola geçtiğimde yanında ama bir arabanın aramıza girebileceği kadar uzağındaydım.
Daha da hızlandım.
Birden ne olduğunu anlamadan yan dönüp ormana girdi.
Frene yüklenip durdum.
"Piç kurusu!"

kapıyı açıp arabadan indim.
Ezip geçtiği yere doğru yürüdüm.
Elimi Elbisemin altına götürüp kemerin kılıfından çakıyı çıkardım.
Ağaçların arasına karıştığımda,on adım atamamla birlikte gözlerime çarpan siyahlıkla durdum.
Araba burdaydı hem de bir kapısı açık.
terk edilmişe benziyordu.
Çakıyı sıkıca kavrayarak etrafıma baktım.
Herhangi biri veya kıpırtı yoktu.

Açık kapıdan, temkinli bir şekilde eğilerek arabanın içine göz attım.
krem rengi, deri şoför koltuğunun üstünde ki atkıyı elime geçirip dogruldum.
Kimse yoktu.
İki dakika da nereye kayboldu?

Oflayarak Saçımı omuzumdan geriye doğru savurdum.
Hisetiğim kıpırtıyla hızla sese çevirdim bakışlarımı.
Gözlerime doğru atılan toprakla
Geri önüme döndüm.
kafama çarpan sert bir cisimle anlımı arabaya çarptım.
Gözüm karardığında,
Ellerim bir yere tutunmak istercesine karıncalandı.
Sırtıma ve diz kapağıma çarpan demir sopa, yerinde olmayan dengemi alt üst etti.
Savrulan bedenimle kendimi sırt üstü yerde buldum.

"Daha akılanmadan, nasıl hastaneden çıktın anlayamadım ama o beyninde cirit atan pis oyunlarına
seni öldürerek son vereceğim."
Bu o ses...

Vurakan...


Bölüm sonu!!!


Evet uzun bir bölüm
Bilirem.

Continue Reading

You'll Also Like

102K 8K 85
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
970K 60.5K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1M 60.6K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
1.6M 27K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...