Afitap

Af dolunaayy_

21.3K 1.7K 370

Mafya adamla seri katil bir kadın intikam için birleşince ne mi olur? Hadi gelin birlikte okuyarak neler olac... Mere

1. Sahne
2. Sahne
3. Sahne
4. Sahne
5. Sahne
7. Sahne
8. Sahne
9. Sahne
10. Sahne
11. Sahne
12. Sahne
13. Sahne
14. Sahne
15. Sahne
16. Sahne
17. Sahne
18. Sahne
19. Sahne
20. Sahne
21. Sahne
22. Sahne
23. Sahne
24. Sahne
25. Sahne
26. Sahne
27. Sahne
28. Sahne
29. Sahne
30. Sahne
31. Sahne
32. Sahne
33. Sahne
34. Sahne
35. Sahne
36. Sahne
37. Sahne
38. Sahne
39. Sahne
40. Sahne
41. Sahne
42. Sahne
43. Bölüm

6. Sahne

547 47 3
Af dolunaayy_

Müzik; Evgeny Grinko/ Once upon a time

Ceylin elindeki en sevdiği abisinin hediyesi olan ayıcığıyla birlikte bilmediği, daha önce hiç geçmediği sokaklarda bir o yana bir bu yana gidiyor abisini bulacağını düşünüyordu.

Yetimhaneye geri gitmek istemiyordu.

Yetimhane de değil, abisinin yanında kalmak istiyordu. Minik ayakları yürüdüğü uzun yollardan dolayı yorulmuştu fakat yine pes etmiyordu. Kaç saattir nereye gittiğini bilmeden koşarak merakla sağına soluna bakınıyor Efdal'i arıyordu. Abisini bulacağına o kadar çok emindi ki yılmadan yorulmak nedir bilmeden yürümeye devam ediyordu.

Oflayarak hüzünle asi uzun kızıl saçlarını geriye doğru atarken mavi gözleri buğulanmıştı. Artık abisini görmek istiyordu. Haftalardır yeterince ondan ayrı kalmıştı zaten. O cadı müdür abisiyle görüşmesine hep engel olmuştu.

"Efdal neredesin seni bulamıyorum!" diye bas bas bağırırken yanına doğru gelen ayak sesleriyle heyecanla arkasını dönmüştü fakat tanımadığı adamla birlikte korkuyla bir iki adım geriledi.

Bu adam da kimdi böyle?

Uzun boylu, kır saçlı kahve gözlere sahip olan adam Ceylin'e doğru yürümeye devam ederken Ceylin öfkeyle eline yerdeki büyük taşlardan birisini aldı. Abisi ona her zaman kendisini nasıl savunması gerektiğini öğretmişti.

'Eğer yabancılar yanına ıssız bir yerde yaklaşırsa gardını almayı sakın unutma Ceylin.' Abisinin sözleri o an kulaklarında yankılanırken elindeki taşı daha sıkı kavradı.

"Yaklaşma bana patlatırım kafanı!"

Adam onun bu asi tavrıyla gülümserken dizlerinin üzerine eğilerek Ceylin'in güzel mavi gözlerine baktı. Haftalardır aradığı küçük kız sonunda ona gelmişti.

"Korkma küçük, seni abine götüreceğim."

Ceylin abisinin ismini duymasıyla heyecanlansada Efdal'in onu defalarca yabancılara güvenme dediği aklına geldi. Küçük burnunu havaya dikerek elindeki taşı sıkıca tutmaya devam etti. Tek yanlış hareketinde bu taşı kafasına geçirecekti.

"Efdal yabancılara konuşmamı istemez bir kere. Kendisi gelsin gitmeyeceğim." Dolu gözlerinden bir iki yaş akarkan adam cebinden çıkardığı çikolatayı ona doğru uzattı. Uzun süredir aç olan karnı kendini belli ederken melül gözlerle çikolataya bakmıştı.

Yetimhaneden sabahın köründe kimse uyanmadan kaçtığı için saatlerdir açtı.
"Abim nerede?" diye mırıldandığında yakınlarından gelen siren sesleriyle Ceylin korkuyla ayıcığına sarıldı.

Yoksa saatlerdir kaçtığı polisler onu bulmuş muydu? Eğer polisler onu yakalarsa tıpkı annesi öldüğünde yaptıkları gibi onu bir arabaya bindirir ve yine o lanet yetimhaneye götürürdü.

"Bak polisler her yerde seni arıyor, yetimhaneye mi döneceksin yoksa benimle gelip abinin yanına mı gideceksin?" dediğinde adam içinden siren sesleri geldiği için şükrediyordu. Küçük kızı kandırması kolay olacağa benzemiyordu. Onu bir tek abisinden vurabileceği için eline çok büyük bir koz geçmişti.

Ceylin yetimhaneyi duymasıyla korkuyla adamın ona uzatılı elini tutarken adam keyifle gülümsedi. Birlikte yavaş yavaş yürümeye başladıklarında Ceylin heyecanla abisine kavuşmayı bekliyordu.

"Abim beni çok özlemiş mi?"

"Çok özlemiş."

"Yaaa neden gelmemiş peki?"

"Çünkü senin ona gelmeni beklemiş."

"Yaşasın! Abim beni gördüğünde çok sevinecek!" diyerek heyecanla kır saçlı adamı çekiştirdi.

"Hadi koşalım o zaman daha hızlı gideriz abimin yanına!"

Oysa adam onun cehennemi olmak için elini uzatmıştı.

Küçük Ceylinse katilinin elini tutarak Akça olmak için ilk adımı atmıştı.

~~~~~~~

Dakikalar bana yıllar gibi gelirken sessizce ellerimden bileklerime doğru akmış, kurumaya yüz tutmuş kanı izlemeye devam ediyordum. Soğuk hava bile beni kendime getiremiyordu. Efdal benim yüzümden sayısız kere hak etmediği şeyler yaşamıştı.

Neden, beni mutlu etmek için mi?

Oysa ben ona sayısız kere hayatı zindan etmiştim. Ondan annemizi çalmıştım. Ondan hayatımızı çalmıştım. Annemiz bizim en büyük umudumuzken ben onu kendi ellerimle öldürmüştüm.

Bir kurşun hayatımızı alt üst etmişti.

Keşke benden nefret etseydin ama yinede yaşasaydın Ef. Ben seni uzaktanda severdim, senin gülüşünle mutlu olurdum. Belki mutlu bir aile kurardın kendine. Gittiğin üniversitede ya da şirketinde bir kadınla tanışıp evlenirdin, bir baba olurdun.

Ama ben yine hayatına gelerek her şeyi mahvetmiştim. Ben senin hayatını defalarca kez elinden çaldım...

Özür dilerim, yemin ederim bilseydim hiç gelmezdim. Akçanın lanetinin sana bulaşacağını bilseydim gelmezdim!

"Anahtar,"

Kuzgun'un lafını elimi kaldırarak kestiğimde gözleri kanlı ellerimdeydi. Anahtarı konuşacak halde değildim. Bu haldeyken konuştuğumuz hiçbir şeyi anlayamazdım. Benim nefes almaya ihtiyacım vardı. Sanki şuan açık havada değildimde küçük bir odada sıkışıp kalmıştım ve nefes alamıyordum.

"Şimdi değil, şimdi sırası değil." diyerek kendimi arabanın kaputundan çekerken boş bakan gözlerimi elalarına sabitledim. Sakin olmam gerekiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi davranıp sakince bu arabaya binmem ve daha sonrada şirkete gidip imzaları atmam gerekiyordu.

En azından Efdal için bunu yapabilmem gerekiyordu.

"Şirkete gidelim," dedim ve bir şey demesine izin vermeden arabaya binerek camımı açtım. Titremesini durduramadığım ellerimle cebimden sigara çıkarıp dudaklarımın arasına aldım. Çakmağımı yakmaya çalışıyordum fakat bir türlü olmuyordu. Siktir gazı bitecek zamanı mı bulmuştu yani? En azından titremelerim geçseydi!

Önüme uzatılan ateşle gözlerimi ona çevirdim. Sessizce ona doğru yaklaşarak ateşin sigaramı sarmasına izin verip geri çekildim. Başımın uyuşukluğunu bir tek sigara alabilirdi. Kuzgun kendisinede bir sigara yakarak arabayı çalıştırdığında telefonundan birisini aramaya koyulmuştu.

"Belgeleri hazırlayın Ceylinle geliyoruz," diyip telefonu kapatmıştı. Arabada büyük bir sessizlik oluşurken başımı kanlı elime yaslayıp gözlerimi kapattım. Her şey öyle çok üst üste geliyordu ki...Karşımdaki kişi bu planı çok önceden belirlemişti.

Anahtar abimin ölüm tarihini çok önceden seçmişti. Üst üste beni yıkmak için planladığı olayları öyle iyi bir şekilde önüme seriyorduki tam ayağa kalkacakken yalpalayıp geri düşüyordum sanki.

"Şirkette neden çalışmak istemiyorsun?" Kuzgun'un sorusuyla gözlerimi açtım ve koltuğa sırtımı yaslayarak rahat bir pozisyon aldım.

"Mimarlık bana göre değil."

"Mimarlık neden okudun?" Ne kadar da meraklı bir insan...Eminim bunların hepsini beni daha da yakından tanımak istediği içindi. Bunun nedeni tabikide düşmanını daha iyi tanımak istediğindendi.

Biz aynı tarafta olan iki düşman gibiydik.

O beni bir piyon olarak görüyordu, zayıf halka gözüyle bana bakıyordu. Oysa ona asıl ters köşeyi hamlelerimle ben yapacaktım. Biz aynı tarafta olabilirdik fakat asla ama asla onunla değildim. Ben beni küçük gören birisiyle ortak olacak kadar aptal değildim.

"Çok soru soruyorsun yabancı," dediğimde ters ters bana baktı. Hâlâ ona yabancı dememe alışamamıştı fakat o benim için bir yabancıydı. Çünkü yabancılar bir güvenilmezliğin simgesiydi. Yabancılar korkunçtu, yabancılar yalancıydı. Onlar kendilerini çok iyi gizlerdi.

"Bana neden yabancı diyorsun?"

"Abim yabancılara güven olmaz derdi," diyerek alayla güldüğümde ona açıkça güvenmediğimi dile getirmiştim. "Sana yabancı diyerek kendime sürekli abimin dediğini hatırlatıyorum."

"Kesinlikle bana güvenmemelisin kızıl şeytan." diye mırıldandığında elimi koltuğun yaslanma kısmına koydum. "Lan!" Aniden bileğimi sertçe tutarak koltuktan kaldırırken şaşkınlıkla koltuğa bulaşmış kan'a ve Kuzgun'a baktım.

"Ne yapıyorsun manyak!" Bileğimi sertçe kendime çektiğimde öfkeyle birbirimize bakmaya başlamıştık. Zaten bu herifle bu zamana kadar sakin durmam garipti öyle değil mi! Sorunlu! Sorunlu!

"Hemen o koltuğu temizle atarım seni bu arabadan kızıl şeytan." dediğinde alayla kaşlarım havalanırken gözlerim kana değdi. Ne kıymetli arabası vardı bu adamın. Alt tarafı bir iki damla kan aktı diye mi aniden ahtapot misali bileğime yapışmıştı.

"Kendin temizle," diyerek omuz silktim. Bir de onun koltuğunu mu temizleyecektim? Kuzgun üzerime doğru eğildiğinde kaşlarım çatılırken elini torpidoya uzatarak ıslak mendili çıkarıp kucağıma attı.

"Temizle dedim!"

"Temizlemeyeceğim kuzgun kendin temizle. Ne kıymetli araban varmış anasını satayım alt tarafı bir iki damla kan!" Islak mendili onun kucağına fırlattığımda sinirle eli saçlarıma uzandı ve saçımın önünde duran bir tutamı çektiğinde çığlık atarak kendimi geri çektim.

Beş yaşında çocuk gibi saçımı çekmek ne demek!

"Çirkin kızıl şeytan!"

"Çirkin kızıl şeytan mı? Vizyonsuz!"

Bu adamla nereden yolum kesişmişti benim! Anahtar'a bu yüzden de bir işkence gerekti. Benimle başka birleştirecek adam mı yoktuda bahtıma bu düşmüştü. Sen görürsün Arıca. Sen benim saçımı çekersen bende seni can evinden vururum.

Yarım saatlik bir yolculuğun ardından şirketin otoparkına giriş yaptığımızda gördüğüm kameralarla sırıttım. Çok iyi. Kameralar eminim gün boyu kayıttaydı. Az sonra büyük bir şov yapacaktım.

Kuzgun izler izler dururdu artık.

"Otoparktaki kameralar çalışıyor mu?" Umursamaz ses tonum dikkatini çekmezken arabayı kameranın tam önüne park ederek bana doğru döndü.

"Evet." dediğinde başımı onaylarcasına salladım. Arabadan inerek merdivenlere doğru yürümeye başladığında gelmediğimi fark etmesiyle duraksarken ayakta dikilmiş arabanın yanında durmama anlam veremeden bana baktı.

"Yürüsene kızım," diyerek çıkıştığında umursamazca kırmızı tırnaklarıma baktım.

"Sen git ben geleceğim. Telefon konuşması yapmam lazım."

Sabır çekerek otoparktan çıkarken sırıtarak askılı elbisemin altını yukarıya doğru sıyırarak tangama takılı çakımı çıkararak elimde sallamaya başladım. Gözlerim arabanın tam karşısında olan kameraya giderken sırıtarak el salladım.

"Göt herif." diye tısladığımda hırsla çakımı Kuzgun'un kıyamadığı arabasının tekerine sapladım.
Çakımı geri çekerek diğer tekerleklerede aynı işlemi uyguladığımda keyifle çakımı tangama geri takacakken arabanın kaputunda gözlerim takılı kaldı.

"Çirkin kızın şeytan dedi bir de değil mi?" diye mırıldanırken hiç beklemeden çakımla arabanın kaputuna şeytan çizmeye başladım. Kuzgun kesinlikle arabasına bıraktığım esere hayran kalacaktı. Güzel, artık imza atmaya gitsem iyi olacaktı.

Çakımı tangama geri taktım ve kameraya doğru dönerek orta parmak çekerek sırıttım.

İşte şimdi içeriye girebilirdim.

Topuklularımın sesi ıssız otoparkta yankılanırken merdivenleri hızla çıkarak şirketin girişinde beni bekleyen Kuzgun'un yanına doğru yürüdüm. Sanırım odayı bulamayacağımı zannetmişti ve o yüzden beni beklemişti.

Acaba arabasına bıraktığım eserleri görse yine beni bekler miydi?

Onu beklemeden ilerlemeye başladığımda arkamdan söylediğini duysamda umursamadım. Kuzgun attığı hızlı adımlarla bana yetişmekte pekte zorlanmamıştı. Şirkettekiler bizi yanyana görmesiyle merakla bana bakarlarken dikkatleri daha çok bileklerimde kurumuş kana kayıyordu. Bunu umursamadan kızıl saçlarımı sıcaklamamla geriye doğru attım.

Abimin ezberlediğim odasına doğru yürümeye devam edecekken Kuzgun belimden tutarak sola dönmemi sağladı ve elini geri çekti.
"Benim odam burada," dediğinde ters ters ona bakarak gösterdiği odaya girdim. İlla temas etmesi lazımdı sanki.

"Ceylin elin!" Kartal'ın sesiyle odadaki varlığını fark ettim. Sahi onu nasıl fark edememiştim? Endişeyle yanıma yanıma gelirken sakin olması adına elini tuttum.

"Bir şey yok, korkma."

"Ne oldu eline?"

Kuzgun'un bana bir şey yapamayacağını bildiği için bir yanı rahat olsada bir yanı anahtar'ın bana bir şey yapma ihtimaliyle korkuyordu. Fakat bunu kendim yapmıştım. Farkında olmadan kendime zarar vermiştim ve Kartal bunu duyarsa çok üzülürdü.

"Görünmez kaza dikkatsizliğimden oldu korkma." dediğimde rahatlar gibi derin nefes verirken masanın yanında olan tekli deri koltuğa oturarak bacak bacak üstüne attım. Kartal elime ıslak mendil verirken teşekkür edip bileklerime kadar bulaşmış kanları silmeye başladım.

"Odan çok iç karartıcı, beğenmedim." dediğimde Kuzgun gözleri kısılı bana bakmaya devam ederken simsiyah olan odada gözlerimi gezdirdim. İnsan bir çiçek böcek koyardı. Abimin odasının aksine burası çok boğucuydu.

"Yaa seninde odamı beğenmen ne kadar umurumda anlatamam." diyerek yalandan üzülmüş gibi yaparken gülümseyerek başımı yana doğru yatırdım. Acaba bir arada odası için mi sürpriz yapsaydım.

Mesele pespembe koltuklarla döşenmiş bir odayla karşılaşsaydı fena olmazdı. Ya da tam aksine kanlarla dolu bir oda. Ah kesinlikle ikinci şık en iyisiydi!

Kartal bir bana bir Kuzgun'a bakarak gülmemek için kendini sıkarken ona baktığımı görmesiyle sırıtmasını engelleyemezken boğazını temizleyip önüme belgeler koydu.

Eğlen sen eğlen sıra sanada gelecek yırtıcı Kartal.

"Bunlar yeni başlayacağımız proje için atılması gereken imzalar. Abinin hakları sana devredildiği için senin imzan gerek." diyerek bana açıkladığında ela gözleri tatlı tatlı bana bakıyordu. Şirinlik yaparak kendini affettirip telefonda yaptığı şeyleri unutmamı bekliyorsa avucunu yalardı.

"Kartal," diye gülümseyerek başımı yana yatırdığımda korkuyla yutkunurken hafifçe gülümsedi. Biliyordu ki bu gülümsememin altında sayısız küfürler yatıyordu.

"Hı?"

"Bugün beşiktaşın maçı vardı değil mi? Hemde kendi stadyumunda."

Kartal o maça gitmek için aylar öncesinde kendine özel yer ayırtmıştı. Günlerdir bu maça gideceği için çok heyecanlı olduğunu söyleyip duruyordu. Yüzündeki gülümsemeyle bana bakakalırken az sonra söyleyeceğim şeyi anlamış olacak ki zorlukla başını onaylarcasına salladı.

"Gitmeyeceksin." dediğimde eli kalbine giderken koltukta bayılır gibi yaptığında gözlerimi devirdim.

"Bana bir şeyler oluyor!"

"Eğer gidersen, bende bıraktığın imzalı formanı sarı kırmızıya boyarım." dediğimde bu sefer gerçekten kalakalırken şirince gülümsedim. Sadece şakaydı canım. Şimdilik bunun şaka olmadığını bilse yeterdi.

"Çenemin bağına sıçayım." dediğinde keyifle arkama yaslanırken Kuzgun alayla Kartala bakıyor kahvesini yudumluyordu. Akşama kadar köpek gibi peşimde dolaşsında sonra şaka yaptığımı söylerdim. Özellikle fırsat elime geçmişken bolca Marcus'a mama aldırmalıydım.

Aklıma önümde duran belgeler geldiğinde Kuzgun'un kalemliğinden bir kalem alıp ismimin altına imza attığımda diğer kağıda da aynı işlemi uygulayarak ayaklandım.

"Ceylin gözünü seveyim gideyim o maça bak ne olursun!" diyerek arkamdan gelen canım arkadaşıma dönerek yanağını sıktım.

"Üzülme canım başka maça gidersin. Mesela benimle galatasaray maçına gelirsin ha?" dediğimde Kuzgun yüzünü buruştururken kartalda aynısını yapmıştı. Anlaşılan o ki Kuzgunda beşiktaşlıydı.

"Hadi öptüm seni, yırtıcı Kartalım benim!" diyerek alayla konuşurken ona uzaktan öpücük atarak odadan ayrılmıştım.

~~~~~~

Elimde tuttuğum kırmızı şarabı bir kez daha kafama diktim. İçe içe vücudum iyice gevşemiş mayışmama yol açmıştı. İki gün geçmişti ve ben hâlâ Kuzgunla yaptığımız konuşmada takılı kalmıştım. Gözlerim özleyeceğim evin içinde dolaştı.

Bu evde ne güzel anılar biriktirmiştim seninle. Birlikte filmler izlemiştik mesela, biz küçükken hiç film izleyemezdik. Babam televizyonu sadece kendisi açar haber izlerdi. Bizim çizgi film izlememiz yasaktı. Abimle her izleyemediğimiz içimizde kalan tüm çizgi filmleri izlemiştik.

Karşımda duran şu daracık koltukta kaç defa seninle birlikte uyuya kaldık hatırlıyor musun Ef?

Birlikte yemekler yapardık mesela, abim mutfağa girmeyi benim aksime çok seviyordu. Benim öğrenmem için her defasında yanında beni de mutfağa sokar istediklerinin getirtirdi.

Sanırım bir daha hiç mutfağa girip yemek yapmayacağım Ef.

Odamı öyle özene bözene hazırlatmıştı ki, heyecanla bana gösterdiği anı hiç unutamıyordum. Oysa benim derdim oda değildi. Ben onu istiyordum, onunla aile olmak istiyordum, olmuştumda ama bu aile bir kaç yıl içinde yok olmuştu.

Sigaramı dudaklarıma götürerek derin bir nefes çektim. Şu koskocaman evde beni yapayalnız bıraktın. Hani bu ev bizim seslerimizle dolacaktı. Bu kadar kısa mıydı bizim hayallerimiz? Söyle bana ben nasıl yaşatacağım şimdi o kızı?

Ceylin abisi için yaşıyordu, söyle bana nasıl yaşasın sensiz. Bu evle birlikte belkide Ceylinde yok olmalıydı. Akçaya istediğini vermeli Ceylin'i yok etmeliydim. Belkide kendimi tamamiyle ortadan kaldırmalıydım.

Kafamın için belkilerle doluydu.

Gözlerim Marcusta takılı kaldı. Sessizce patilerine başını yaslamış beni izlerken hafifçe tebessüm ederek başını okşadım. Senin masumluğun öyle güzel ki...Dışarıdan Marcus'u gören herkes korkarken ben onu gördüğüm ilk an aşık olmuştum sanki. Sanırım benim farkım buydu. Akça insanların korktuğu şeylerden korkmamamı onlara yaklaşmamı sağlıyordu.

O da bu eve veda etmeliydi. Marcus bu evin içinde büyümüştü ve ben bu evi yok edecektim. Umarım o da bana küsüp gitmezdi.

"Bana kızma olur mu? Onun katilini bulmak için bunu yapmak zorundayım."

Keşke benimle konuşabilsen Marcus. Bazen bir insana dönüşüp benimle dertleşebilmeni o kadar çok isterdim ki sana anlatamam. Kapının çalmasıyla yerimde irkilirken Marcus hızla kapıya doğru koşuşturmuştu.

Evet benim akıllı kızım kapıyı açmayı becerebiliyordu. Bu yüzden ben fark etmeden bazen evden kaçtığı zamanlar bile olmuştu. Başımı hafifçe eğerek kimin geldiğine baktığımda Kartal olduğunu gördüm. Kartal Marcus'u görmesiyle onun yanaklarını severken başımı dizlerime yaslayıp elimdeki şarap şişesiyle oynamaya devam ettim.

Harabe bir haldeydim.

"Çilli." Kartal'ın yanıma geldiğini bile bile gözlerimi duvardan çekmedim. Konuşmak istemiyordum, ben yalnız kalmak istiyordum. Konuşsak bile ne anlatacaktı ki? Ya da ben ne anlatacaktım ki? Her şey boka sarmıştı.

"Hadi bana bak," diye fısıldadı sessizce. Yüzümü görmesine engel olan saçlarımı geriye doğru attı ve elini yanağıma yaslayarak okşadı.

"Merak etme Kartal ağlamıyorum." diye mırıldandığıma dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu. Kollarını bana sıkıca sardı, elleri sessizce saçlarımı okşamaya başladığında gözlerim kendiliğinden kapandı.

"Abimin benim yüzümden intihar etmeye kalktığını biliyordun değil mi?" diye fısıldadım. Hayır demesini istedim. Haberim yok demesini istedim. Bari Kartal benden saklamamış olsun demek istedim. Korkuyla cevabını beklerken kalbim istemsizce hızlanmaya başladı.

Lütfen sende benden bir şeyler saklamış olma lütfen...

"Senin yüzünden değil,"

Hayır. Hayır istediğim cevap bu değildi...Bilmiyordum diyecekti. Ben senden bir şey saklar mıyım diyip bana kızmalıydı...Benim istediğim cevap bu değildi. Gözlerim hayal kırıklığıyla ona döndüğünde gözlerinin kızardığını gördüm. Yüzündeki saf pişmanlık kendini belli ediyordu.

"Ne zamana kadar saklayacaktın?"

"Kendini suçlayacağını biliyordum. Anla beni lütfen,"

Kıkırdayarak şarabı tekrardan kafama diktim. Elimin tersiyle sertçe dudağımdan akan kırmızı şarabı sildiğimde öfkeli gözlerim Kartalda durdu. Şimdi kendimi suçlamamış mıydım yani? Bunları elbet birgün öğreneceğimi bile bile bana bunu neden yapmıştı.

"Peki ya abimin kaçırıldığını, işkence gördüğünü bana ne zaman söyleyecektin?"

Hayal kırılığı tüm bedenimi ele geçirmişti sanki, daha kaç hançer yiyecektim kalbime? Neden söylemedin Kartal. Sende arkamdan iş çevireceksen eğer ben kimse güveneyim?

Canım acımasın diye mi söylememişti?

Şimdi canım daha da çok acıyordu.

Onun bilmesi, bana söylememesi daha da çok canımı yakmıştı.

Ne zaman bitecekti bu kalp ağrısı. Ne zaman bitecekti bu belirsizlikler. Ben ne zaman adam akıllı bir cevap alacaktım! Sessiz kalarak başını öne eğdiğinde gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Nefesim beni zorlarcasına tıkanırken elim boynuma doğru gitmişti.

Dayanamıyorum Allah'ım...Yemin ederim dayanamıyorum.

"Git," dedim sessizce. Kalbini kırmak istemiyorum Kartal. Git ki canını yakmayayım. Zehirli sözlerimle seni üzmeyeyim. Kendimde değildim. Üzgündüm, kırgındım ve herkesi yok edecek kadar büyük bir öfkeye sahiptim.

"Ceylin," diye mırıldandığımda hırsla sözünü kestim.

"Ceylin yok! Bu gece Ceylin yok. Bu gece Akça var. Canice abisinin özene bözene heyecanla yaptığı evi bombalatacak olan Akça var!" diyerek bas bas bağırırken Kartaldan uzaklaşarak ayaklanmıştım. Hızla yanıma gelmek için öne atıldığında ayaklarının ucuna şarap şişesini fırlatıp tuzla buz olmasını sağladım.

"Akça cani! Akça katil! AKÇA HERKESİN KATİLİ."

Ben bir caniydim. Ben bir katildim. Ben bir kalpsizdim! Haykırışlarım kimseye değildi, benim haykırışım kendimeydi. Benim feryatlarım kendimeydi. Nefes nefese yerimde zorlukla dururken gözlerim ağlayarak beni izleyen Kartala ilişti.

"Akça ölmeli..." diye fısıldadığımda korkuyla başını iki yana salladı.

"Benim karşımda Ceylin var, Akça yok." dediğinde kıkırdadım. Ceylin delirmemişti. Akça delirmişti. Anahtar benim delirmeme sebep olmuştu. Başımı onaylamazca sallayarak elimle sertçe yüzümü sıvazladım.

Bu gece bir an önce bitmeliydi!

Bu gece bu evi yok etmeliydim.

"Git," Kartal itiraz etmek için ağzını açmıştı ki gözlerimle masanın üzerinde duran çakımı işaret ettim.

"Eğer gitmezsen, gözlerinin önünde o çakıyı şah damarıma saplarım." Yapacağımı öyle çok iyi biliyordu ki bu sefer ısrar etmedi. Çünkü bu zamana kadar diyipte yapmadığım hiçbir şey yoktu ve ben bir gün kendimide aynen söylediğim gibi yok edecektim.

"Tamam, tamam gideceğim. Sabah geri geleceğim, lütfen." Yalvarırcasına bana bakarken başımı onaylarcasına salladım. Sabaha kadar bu ev kalmayacaktı.

Gitmek için arkasını dönmüştü ki duraksayarak bana doğru döndü. Ela gözleri sessizce beni izlerken aniden hızlı adımlarla gelip sıkıca sarıldığında başımı usulca omzuna yasladım. Omuzları sarılırcasına ağlamaya başladığında dişlerimi sertçe birbirine kenetledim.

Senden nefret ediyorum baba.

Benden çaldığın her gözyaşım için senden nefret ediyorum.

"Sakın bu bataklıkta batma," Fısıltısı beni sadece gülümsetti.

"Geleceğim," diyerek zorlukla benden ayrıldı. Gelecekti. Sabahın en erken saatinde buraya gelecekti fakat o zaman ben bu evi yok etmiş ve depoya gitmiş olacaktım.

"Marcusu götür benden korkuyor." dediğimde sessizce başını salladı ve Marcusu alarak evden çıkmıştı.

Yorgunlukla koltuğa oturduğumda hasret kalacağım eve hüzünle baktım. Özür dilerim Ef. Senden binlerce kez özür dilerim. Beni affetme, ben kendimi affetmiyorum. Sen de beni affetme.

Benim yüzümden annemizi kaybettiğin için beni affetme.

Benim yüzümden yediğin dayaklar için beni affetme.

benim yüzümden öldüğün için, beni affetme.

Sana çektirdiğim her acı için beni affetme.

Ama rüyalarıma gir olur mu? En azından seni orada göreyim. Gülüşünün sesini unutmayayım. Ben seni unutmaktan çok korkuyorum Ef. Sesini, gözlerini, gülüşünü.

Seni çok sevdiğimi unutmaktan korkuyorum.

Bir gün ölürsem eğer yanına gelmeme izin ver. Orada sana kötü bir şey yapamam. Orası böylesine kötü bir dünya değil. Belkide bizim mutluluğumuz oradadır. Belkide bizim mutluluğumuz toprağın tam altındadır.

Yanına geleceğim günü iple çekiyorum.

Kapının tıklatılmasıyla kaşlarım çatılırken yerimde dikleştim. Kimdi bu? Kartal olamazdı biliyordum geri dönmezdi. Çakımı elime alırken hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Kapının deliğinden kimse gözükmüyordu. Kamera sistemine girerek kapının her yerini gösteren kaydı açtığımda kapının önünde duran kutuyu siyah fark ettim.

Bu da neydi böyle?

Dikkatle kapıyı açarak etrafa baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Gözlerim siyah dikdörtgen kutuda durduğunda eğilip kutuyu elime alarak kapıyı kapattım. Bu da neyin nesiydi şimdi? Durduk yere kim neden kapıma bir kutu bırakıyordu?

İçinde tehlikeli bir şey olabilir miydi? Bunu düşünecek halde bile değildim. Koltuğa oturarak kutuyu hiç beklemeden açtığımda içinde gördüğüm şey kaşlarımı çatmama neden oldu.

Bir fotoğraf.

Bu Kuzgunla benim fotoğrafımdı.

Bugün elimi tuttuğu an çekilmiş fotoğraftı bu, bir tane de değil üç tane fotoğraf vardı burada.
Birisinde sessizce birbirimize bakıyor, birisinde de yan yana kaputa yaslanmış denizi izliyorduk.

Bu fotoğrafları bana kim göndermişti? Kuzgun göndermiş olamazdı. Aklıma gelen şeyle vücudum kasılırken gözlerim kutunun içindeki kare şeklinde olan siyah kutuda takılı kaldı. Hiç beklemeden kare kutuyu alarak açtığımda gördüğüm kanlı saat buz kesmeme sebep oldu.

"Hayır," diye fısıldadım acı içinde. Bana abimin kanlı saatini göndermiş olamaz.

Titreyen ellerimle etrafı kurumuş kanla kaplı abime ait olan saati elime aldığımda bir yaprak gibi titredim. Bu...Abime işkence ederken mi olmuştu? Efdal'im...Efdal'im koruyamadım seni. Koruyamadım affet koruyamadım. Dudaklarımdan titrek bir nefes kaçarken bu defa dikkatimi minik özel yapım olduğu belli olan anahtar çekti.

Siktir.

Anahtar.

Minik anahtarı avuçlarımın arasına aldım. Titreyen elim istemsizce kalbime gitti. Bir haftadır beklediğim işareti bana evimi yok edeceğim gün mü vermişti?

Anahtar bana bir işaret göndermişti.

Telaşla fotoğrafların arkasını çevirdiğimde Kuzgun'un elimi tuttuğu anın çekildiği fotoğrafın arkasındaki yazıyı gördüm.

Gizemler, sırlar, yalanlar, korkular, Anahtar her yolun kapısını açar.

Hellooo bebekleriiiimmm❤️

Nasılsınıızz umarım iyisinizdir🫶🏻

Kartalla Ceylin'in dostluğu der susarım🥺💖O nasıl bir minnoşluk öyle!

Kartal hayallerimdeki erkek misin sen!

Sizce anahtar Ceylin'e Kuzgunla olan fotoğraflarını, minik anahtarı ve notu yollayarak ne söylemeye çalışıyor?

Bu üçünün arasında ne gibi bir bağlantı olabilir?

Instagram/ dolunaayyz

Vee bir bölümün daha sonuna geldik
Umarım beğenmişsinizdir
Yazım hatası varsa affola

Kendinize çoook iyi bakın💗
Sizleri çook seviyorumm💖
Hoşçakalııınn🌸

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

160K 14.1K 13
Dilhun kitabında geçen Karan ve Mavi'nin hikayesidir. Bu kitabı anlamak için diğerini okumanıza gerek yoktur. Kırdığın kalbin vebaliyle yaşar, Seni...
624K 27.8K 17
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
BUL BENİ Af Beyza Alkoc

Teenage Fiktion

443K 33.8K 11
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
799K 25.8K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!